Gidenlerin ardından kalanlar

bir anda irkilip uyandım anlamsız rüyamdan
neydi beni böyle uykumdan eden düşünce
yine aklıma sen geldin anlaşılan
ne zaman çıkıp gittin ki sanki
onunda uykusunu kaçmıştır diye
koştum bir umutla PC nin başına
geldim tabiki yoksun
bu gece varmaz artık sabaha....
 
Yine ve hep kaybedenlerdenim
zor oluyor insanın kendisiyle kalması
şaşırtıyor kendinle kalınca
kendini ancak o zaman tanıması
hayret ben neymişim !
bu aralar yolumuz çok kesişiyor yanlızlıkla
inanmayacaksın ama ona çok alıştım
hatta hoşlandım...sevdim...
herşeyi kaybedinceyanlızlık eşlik etti bana
iyi ki varsın
iyi ki yanımdasın yanlızlık
sakın sende gitme
seni çok sevdim bee...
 
----BU SEVDANIN ATEŞİ-----

Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacakdır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız tükenir gider. Sevdiklerimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi en zor olan iki seçenektir bu sınavda...
Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde sebepsiz mi çoşkun bir denizde maviye hasretliğimiz? Ufuk ta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun Aşkında sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya.

Hasretle beklenen gelmez hiç bir zaman o hasreti yalnız tüketirsin. Karşılık bulmuyorsa sevda umut değil kendini hükümdar sanan köleler üretir dönemezsin. Ama boşuna geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirleirn değildir. Türkülerin diliyle yas tutan geceler sırdaşlığını hiç farketmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar o gül solarken.

Ayrılanlar yıllar geçsede üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğini zannetiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi gelir sen bir baharda mevsimler başka havada... Gerçeklerle düşler yerini kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine saatlerce dalışın kalır sevdanın tutsaklığında acılarını dindiremeyen...

Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ''Ey hayat sen şavklı sularda bir dolunaysın aslında yokum ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın'' diyerek çekip gitmek gelir aklına Bedeninizin parçalanması hiç umrunda değildir ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. Uzaktır öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi yüreğini teselli etmekde sana düşer.

Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde yıllar geçsede senin adını yazar. Ve bil ki sevdiğim uslanmaz ruhum yaşadıkça seni sever seni sevdikçe yaşar..
 
Hani saf düşlerin bulunduğu bir yer vardır...
Kalp mi derler bilmem...
Söküp attılar...
Yokluk hissediyorum...
Büyük bir derinlik...
Kayıp mı oralarbilmem...
Hani hiç hissetmedim değil
Hissettirmediler değil
Oynadılar mı desemne desem...
Kendim bilmiyorum ki başıma gelenleri...
Gözlerim boyalıymış demekki toz pembe renklerle...
İçim içime sığmıyordu...
Bir gülüşün için ben neler vermedim..
Neler feda etmedim...
Meğer neler kaybetmişim...
Bir çiçek takmışım aklıma
Onun yoluna giderkenneler ezmişim aslında...
Bunlara değmez olan çiçek kaybolmuş...
Dönüşte ezilenleri gördüm yine filizlenirken...
Ama boyunları büküktü bana karşı...
Bakmıyorlardı bana...
Kod:yarabbim neler yaptım ben hayatımda?
Adam olmaya çalıştım ama;
Ne kazandım_?
Avucum boşkafam ağır..
Kalbim ise kayıp...
Benden nolsun bu saatten sonra_?
Benden ne olacak ki senden sonra_?
Birdaha yüzüne bakamam ki!
Gözlerim baksa bilesakınan gururumu görmezsin sen tabi...
Gözlerimin boşluğunu hissedersen ses çıkarma...
Sadece şunu bil ki
Ölümlü DÜNYA!
SEN HERŞEYİMİ ÖLDÜRDÜNNN!!!
Gün gelecek ki seni de öldüren çıkacak karşına...
Hani demiştim yabaşka bir sen hiçbir zaman olmadı..
Doğruhiç bir zaman beni böylesi yıkan
Beni böylesi mahveden olmadı...
Bazen gecenin sessizliği sindimi üzerime
Ağlamıyorum ama
Yap-boz gibi döküldüğümü hissediyorum...
O aynı gecelerde sana kurduğumdüşlediğim hayalleri
Teker teker gömüyorum..
Unutamam! Unutmayı bilmediğim için...
Sevmeyi de bilmiyordumsen öğretmiştin...
Nedenini bilemiyorum ama
Herhalde beni ilk defa yerde görmek için...
Aferin başardın!
Bundan önce baska bir sen yoktu beni bu duruma sokan
Benimle böylesine dalga geçen...
Benim de korkum vardı ama
Sen gerçek bişey değilmişsin ki...
Kod:Var olmayandan neden korkmuşum ki?
Sence senin adın bir gözyaşıma değer mi_?
Sen içimde bir ok olmuşsun...
Tüğünde adın yazılı...
Nereye çeksem kan kaybı..
Bu ok içimde kalsa rahat durmaz!
Tüğünden aşağı damlar cansız kanım..
Cansız gözyaşlarım yalnız akıyorlaryapayalnız...
SENCE SENİN İSMİN GÖZYAŞIMIN BİRTANESİNE DEĞER Mİ_?
 
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
 
ölmek mi zor yaşamak mı?
umutsuzca içten içe ağlamak mı
çekil yüreğinin kenarına ey çocuk
kimsecikler duymasın sesini
bırak kanına karışsın gözyaşın
ve bilmesinler kanının yaş olduğunu
sahte gülücükler dağıt olabildiğine cömert
kahkahalarının ardına sakla saklanması gereken ne varsa
bir sigara dumanı olsun tüm dertlerin
ciğerlerinde boğup kimseye göstermediğin
bırak seni zehirlesin sadece
sonra kaybolup gitsin göğün derinliğine
ecel bizi de bulur
tüm dertleri savurur
çürütür zaman çürütür toprak
bizi de çürütür dertleri de çürütür
 
Her dolunay vakti küçük derenin göle döküldüğü yeri mekan tutardım kendime. Ay doğmadan suyun vuslat şarkısını dinler belleğimi temizlerdim. Günlük hayatın bütün atıkları orada toplanırdı çünkü. Bunlar ya geçmişten bir hesabın içine sürüklerdi beni ya da gelecekle ilgili çıkmaz sokaklarda yapayalnız bırakırdı. Bu yüzden kimse bilmezdi şu an burada olduğumu. Gün boyu hayatta kalmak için çırpındığım akıntının kıyıya fırlattığı bir söğüt dalı gibi hissederdim kendimi. Ta ki ay doğunca can bulacak ve kök salacaktım fezâya uzanan şarkılarla...
 
Karşı dağın yamacından geçen yolcular çamların gümrah dalları arasından ansızın gölü görünce gözlerini alamazlardı. Bu çarpıcı güzellik asla çıkmazdı hafızalarından. Bir daha görme isteği hep saklı kalırdı içlerinde.
Bitimsiz bir bahar şarkısı söyleyen ormanın masmavi gözüydü sanki o. Gökyüzünün gönlüne düşen toprak sevdasıydı… Üstüne bir de dolunay doğunca akşam vakti büyülenirdi yeryüzü. Ve bir şarkıyı çağırırdı rüzgârı sinesine çekerek. Kıyıda çamların sükut içinde bekleyişleri sabrını tüketirdi suyun.
 
Serenatların en güzeline alışmıştı ay. Bu yüzden biraz da nazlanırdı. Nerde bir bulut görse peçe yapardı yüzüne. Ne zaman ki şarkı başlar işte o an yavaş yavaş sıyrılırdı peçesinden. Çamların uvertürünü seyrederdi önce. Daha bir parlardı gülümseyen yüzü. Gölün sessiz sedasız teslimini gördükçe sevinçten tüm evrene taşardı ışığı ayın. Piyanoyu çok severdi. İsterdi ki her doğuşunda Ayışığı Sonatı çalınsın kendisine. “ Elimden gelse Beethoven’in mezarının üstünde hep bu halimle kalırdım. -İçimde Ayışığı Sonatı Üstümde Mehtap- diye yazmak isterdim mezar taşına. ” derdi sanki...
Göl ay tutulacak diye korkuya kapılırken ağırlaşan dağlar esnerdi. İçinde nergis saklı şiirleri vardı dağların. Yolcuları yoldan çıkaran dağ çiçekleri vardı. Sessiz ama gururlu bir yalnızlıkta aya açarlardı sırlarını. Yeni bir hayata “merhaba” diyeceğim sadece bu an’dı işte. Dağların sırrının çözüldüğü an…
 
Kaç dolunay sığarsa ömrüme o kadar hayat yaşadığımı itiraf etsem bana ne diyeceklerini çok iyi biliyorum!.. Varsın beklenmedik davranışlara gebe olsun gönlüm! Geçmişle gelecek arasında bir mengenede sıkışıp kalmaktansa nerede ne zaman ne yapacağım bilinmesin. Korksun benden şehir plancıları! Balıkçılar erken dönsün evlerine! Amansız bir tufandır gözlerimde saklanan. Yarın geç olabilir rıhtımlara tutunmak için… Bakın yeni bir ay doğuyor gölün gecesine… Öyleyse susmalı küçük dere. Kalemini kırmalı yargıç.
 
Göle bakıyorum sadece. Ağaçlar da benim yaptığımı yapıyor.
Kuş tüyünden hafif olduğuma göre şarkıların vakti gelmiş olmalı. Fakat sessizlik uzuyor. Sıra bende mi acaba? Hem öylesine yenilendi ki hafızam bir şarkıyı bitiremeyecek kadar acemiyim. Üstelik kostümlerimi de unutmuştum bu akşam. Beyaz pantolon ve keten gömleğim bir mazeret olabilir sahneye çıkmama... Böylece kıyafetimin arkasına gizlenip bu sihirli güzelliği resmedebilirim yenilenen belleğime. Ve bu manzarayla dolaşırım meçhul şehirlerde. Kayıp ilanlarına karışır gözlerimdeki yağmur. Sırrını verecek bir gül arar sesi kısılmış yaz akşamlarında.
 
Uzaklarda çok uzaklarda Ayışığı Sonatı çalınıyor. Notalarla birlikte bir sandal turuna çıkıyor gölde ay. Ardınca yeryüzü de... Ne güzel çalıyor piyanoyu… Ah o parmaklar! Tümü hüzünle dolu olmalı… Merak ediyorum onları hayat verişini notalara. Geceyi böylesine büyülediğine göre…. Şu an’ımı ölümsüzleştirecek tek iksir bekli de onlardır.
Bir dolunay kaç ömür eder ey sevgili? -Artık sen de sus şairim.- İndirsin peçesini ay! Aydınlansın beton yansımalarda paslanan yüzümüz!
Bırakıyorum öyleyse kendimi yakamozlara… İşte şimdi bir söğüt dalından farkım yok kopmuşum zamanın gövdesinden.
Baştan aşağı ay ışığı giymişim. Beni görmelerine imkan yok!
 
Gece bütün ruhumu saran özlemin uyutmuyor beni gözlerim yorgun ağlamaklı.



Sağıma dönüyorum sen varsın soluma dönüyorum sen varsın. Gözlerimin uyku ile buluşmasını isterken her defasında senin gözlerine değiyor gözlerim. Bir anda sen oluyorsun gözlerimin en parlak yerlerinde.


Düşlerime gelesin diye dualar ediyorum bir kerecikte olsa gülümseyerek gözlerime bakmanı…


Gece seni düşündürüyor çaresiz gecenin karanlığında uyuyamıyorum bu kaskatı kesilmiş yokluğunun girdabında.


Bazen uyuduğum uykularda uyanmak istemiyorum doğan güneşi görmek bile her gün ızdırapların en acısını yaşatıyor bana.


Yüreğime akıtıyorum gözyaşlarımı gizlice. Yanında olmak omzunda ağlamak her seferinde gecenin şahit olduğu gözyaşlarıma senin şahit olmanı isterdim.


Yüreğime yaşattığın bu acıyı bu yalnızlığı yanaklarımdan süzülen gözyaşlarını yüreğinde hissetmeni isterdim.


Sevmek ve sevilmek umudu ile seninle yola çıktım ben.


Sana gelirken çantama “aşkımı sevdamı sevgimi hayallerimi” aldım. Geride bıraktıklarım senin ve benim dünyama ait olmayan duygulardı…


”Hüzün keder gözyaşı acı…” yanıldım ey sevgili çok yanıldım bana bu aşktan kalanlardı bu duygular.


Sen benim yüreğime “hüzünü gözyaşını kederi yalnızlığı” ektin. Bu kadar acı yaşatırken sen bana; neden halen yanındayım? Neden delice seviyorum? Neden özlemin bu kadar ağır? Neden?


Gecenin ilerleyen saatleri ağlamaktan yorgun düşmüş gözlerimle yine sana sesleniyorum sevgilim söylediklerimi bir ben duyuyorum sarf ettiğim kelimeler gecenin soğuğunda duvarlarıma çarpıp yine bana dönüyor çaresizce…


İlerleyen saatlere özlemini ekliyorum ardı ardına. Her geçen saniye yüreğimde açmış olduğun derin yaraya bir kez daha bıçağını batırıyor.


Kalbimde ki yara yokluğunda daha da kanıyor daha da çok canım yanıyor. Yüreğim çığlıklar atıyor her defasında bu yaşanılmaz olan yokluğunda.


Sensizlikten nasır tutmuş yüreğimi varlığınla dolduramıyorum.


“Varlığın beni çok mutlu ediyor” diyorum ama yüreğim kabullenemiyor bu varlığında yokluğuna mahkûm olmayı. Yüreğim artık seni hissetmek istiyor. Ellerini gözlerini gülüşlerini öpüşlerini arıyor yüreğim oyuncağını kaybetmiş küçük bir kız çocuğu gibi…


Seni sensizlikte yaşatan yüreğim suya hasret kalmış çorak topraklar gibi. Sevgine susayan yüreğim senin yokluğunda bir gülüşünü arıyor çaresizce.


Her yokluğunu düşündüğümde binlerce iğne yüreğime saplanıyor daha bir canım yanıyor. Bazen ölümü düşünüyorum sana saplantılı olan senin yüreğine demir atan yüreğimle.


Sensizlikten boğulup ölmektense bir kere ölmeye razıyım sevgili. Yokluğunu yüreğime sarıp seni yüreğimde saklayıp yaşamaktan vazgeçmeye hazırım. Sensizlikten nasır bağlamış yüreğimi kara toprakta ölümsüzlüğe taşımaya hazırım ben…
 
Aşk gelince yüreğe ;

İnsan kör

İnsan LaL

İnsan Sağır

İnsan Mecnun !
"Sevdiğinizi söylemezsenizsevmek derdi sizi boğacaktır"

Ne güzel söylemiş Süleyman Çlebisevmek bir derttir.Üstelik devası da yoktur.

Bir çok kişi bana sevmenin eşsiz güzelliğinden bahsetti.Şimdi düşünüyorum da sevmek mutluluktan çok acı veriyormuş insana.Uykusuz geçen geceleriağlamalarsızlayışlaryalvarışlar ve elvedalar...Hepsi sevgininsevdanın içinde.Peki söylesenize mutluluk bu acıların neresinde? Eğer aşıksanız ve mutluysanız "önemli olan doğru pencereden bakmak" dediğinizi duyar gibiyim.Peki benim ve sevip de acı çekenlerin hangi pencereden bakması gerek veya bizim için hala öyle bir pencere var mı ?

Ve söyler misiniz bana siz aşk/mutluluk sarhoşu iken biz neden ağlama krizleri geçiriyoruz.Hani sevmek güzeldi/İnsana mutlulk verirdi ? Aşk dedinizsevda dediniz sevdiğinizle el ele tutuşup bize sevgi nasihatları çektiniz.Allah aşkına söyleyin biz nerde hata yaptık ?

Durun durun ben söyleyeyim biz şanssızdık demi?Peki neden ?Ne olmuştu da işler rayından çıkıp bu hale gelmişti.Bizler yanlış mı yapmıştık?Yanlış mı sevmiştik? Zamanı mı yerimi ne yanlıştı ?

Bİz sevmeyi mi bilmiyorduk yoksa.Sevdiğimizin adına şiirler yazmamızonu gözümüzden sakınmamız mı yanlıştı.Her gece acaba nefes alıyor mu diye karnına başımızı/kulağımızı yaslamamız cahilliğimizden miydi? Bizim sevgimiz cahil miydi ?
Neyse sevenler aldırmayın siz bize
Efkarımız dilimize vurur böyle
biz annelerimizden şanssız/sevgisiz
DOĞDUK
Şanssız/sevgisiz
ÖLECEĞİZ...
 
Sisler arasında bir istasyon ;
Uzunluğu kilometrelerce ..
İstasyon kapısında: “ Hayal treni istasyonu “ yazıyor .
Trene binmek için bekleyen yolcular ……
Ellerindeki bilet tek gidişlik .
Karşıda ; istasyon içinde bir tabela görüyorum .

Tabelada “ Gitmek var dönmek yok! ! “ yazıyor .
Allah Allah hayret; ilginç durum .
Yolcular biletlerini gösterip geçiyorlar .
Soru soruyorum sıradaki yolculara cevap yok .
Bende geçiyorum sıraya ;
Sıra bana geliyor ..
“ Biletin yok diyor “ soğuk ve kısık bir ses tonuyla kontrol memuru ..
“ Alırım “ diyorum “ Biletimi buradan “ ..
“ Buradan bilet verilmez “ karşılığını alıyorum .
Ve uzaklaşmam isteniyor ….
Çitlerinden atlayıp görünmeden ;
İstasyona kaçak giriyorum gizlice..
Hayal treni istasyonunda ;
Hayal treninin vagonlarına ….
Yavaş yavaş tren hareket ediyor sessizce …
Hiç ses yok! ! kimsede kimseyle konuşmuyor ?
Her istasyonda yeni yeni yolcular biniyor ;
Hayal treni vagonlarına ..
Aniden; soğuk mu soğuk buz gibi bir el kavrayıveriyor yakamı …
“ Gel bakayım buraya “ diyor kısık ve soluk ses bakıyorum: kondüktör..
Vagondan yaka paça indiriyorlar beni aşağıya ;
Vardığımız bir sonraki hayal treni istasyonunda ….
Tüm vagonların pencerelerinden ; el sallıyor yolcular ..
Kimisi gülerek kimisi ağlayarak ; ses çıkarmadan bana ….
Sisler arasından kaybolup giderken hayal treni ;
Bir odaya ***ürülüyorum kayıtlarıma bakılıyor: istasyonda..
“ Hayal treninde gidiş kaydın yok “
“ Zaten bu trenin bu istasyona bir daha dönüşü de yok! ! “ deniliyor ..
Sisler arasından uzaklarda bir ışık görüyorum …
Işık gitgide yaklaşmaya devam ediyor ..
Kuyudan gelir gibi ; sesler duymaya başlıyorum derinden …
Bu sesler arasından bir ses ;
Baba ! !
Babaaaa ! ! ! ! ! diyor …
Ve çıkarılıyorum ; bu sesi duyma anımda : hayal treni istasyonundan …
Işık büyüyor büyüyor.. Işık büyüdükçe ;
Hayal treni istasyonu da gözden kaybolup gidiyor…
Işıktan gözlerimi iyice açamaz oluyorum.
Göz kapaklarımı kaldırmaya çalışarak
Kirpiklerimin arasından görmeye çalışıyorum ……..
Dünya denen istasyona ;
Giydirilip indirilen : hayal treni yolcularıyız biz …
Her birimiz bir yerde ;
Dönüş istasyonları ; görünmezler ki nerede …
Bir sebep bir neden ;
Dönüşümüzün takdiri ; bizi istasyona İndirenin elinde …
Beden kalır ruh yolcudur ; hayal treni vagonlarında: EBEDİYETE ….
“ Senden sonra geride: yalan dünyada kalan;
Bıraktığın izdir; konuşulacak olan..
 
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük ürkek kesik dokunuşlarınla belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor ne de sözlüklerde karşılığı var.

Yalnızca hissediyor insan yaşıyor. Kelimeler eksik kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.


Taşımıyor anlatmıyor tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu diline sitem yüreğine burukluk çöreklenir kalır mı asırlarca?



Gelmeyeceğini bildiği mektup için posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye kimselerin bilmediği bulamayacağı yollara ***ürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine hep daha derine.



Seni yapayalnız bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda solumda ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin acılı duvarları gibiyim.



Duvarlarım yosunlu duvarlarım kaygan duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim gün içinde değişiyor. Soluyorum soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum bütün bunlar hep benim suçum.



Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak parlatacak kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi tuttum sana bir mektup yazdım dün.



Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı nelere kızıp nelerle mutlu olduğumu tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.



"Yine zamansız yağmurlar" dedim "Daha önce hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek bilmeyecek söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.



Neler yazmışım diye merakımdan.



Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp adını yazdım. Büyük harflerle yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.



Can Dündar
 
İçim acıyor... Geçer elbet geçer de anlamsız bir yer de unuttuğumu
sandığım bir yer de yeniden sızlar.
Ama varsın sızlasın sızlamadı mı;
kocaman sevilmiyor ki… ”

Ne yapacağını bilememek ne kadar kötü bir durum. Beyaz bir ışık arıyorsun
bazen görüyorsun...
Siyahın yoğunlu eritiyor ışığı yine kör oluyorsun...

Nerdesin sen şimdi kim bilir? Neler yapıyorsun? Özlüyor musun beni?
Biliyormusun ben geceleri hep seninle konuşuyorum uzun uzun.. Seni Seviyorum diye
haykırıyorum. Dünya umurumda değil. Takmıyorum düşünmüyorum hiçbir şeyi...

Sadece seni sadece seni düşünüyorum ve ağlıyorum!!! Sırf senin yanında
olamadığım için ağlıyorum...

Bırakıp gittiğin tüm kapıları yüzüme kapadığın günden beri aylar geçti...
Aylar geçti ama içimdeki sevgin hiç bitmedi… Beni sevmediğini önemsemediğini bilmeme rağmen büyüttüm sevgimi.
Ama bu gece Vazgeçiyorum Senden...
Ben seninle olmak seni yaşamak istiyordum...
Ama izin vermedin...
Bilmiyorsun ki geç zamanlar vardır... Ne yapsan affedilmeyecek ne yapsan boş...

İşte şuan o an...


Korkma seni artık sevmiyorum….
 
Her harf yakıp kâğıdı tek tek dökülür yere;
Eğer adını yazsam!..

Gözüne baksam; ateş akar içime...
Sokulsam; tenim kavrulur nefesinden kururum susamış fidan gibi!..
 
Aaah dokunsam yârime; su toplar parmaklarım!..
Saçının her bir teli ateşlenmiş fitildir bilirim;
Değdiğinde yüreğime yer(i)yerinden oynatır!..

Eriyen bir kırmızı mumla mühürledin ağzımı;
Hapsoldu dilim!..
 
Mahpus oldum içinde...
Sordular; kim o?..
Düşündüm;
Ben kimim!..

Kimim ben?..
 
Geri
Üst