Sure meali paylaşımları..

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Z1rT
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
beled suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 20 ayettir. Sûre, adını birinci ayetinden almıştır. Muayyen bir şehir mânasına gelen el-Beled’den maksadın Mekke olduğu müfessirler tarafından ifade edilmektedir. Allah Teâlânın insana olan nimetleri, kudretinin eserleri hatırlatılarak insanlar ölümden sonraki dirilişe, birbirlerine şefkate ve yardımlaşmaya dâvet edilirler.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil.
Bu şanlı belde hakkı için!
2 – Senin bu beldeye girişin hakkı için!
Bu belde Mekke’dir. Hz. İbrâhim (a.s.) buraya gelip hanımı Hacer’i bıraktığında burası dağlık, susuz, bitkisiz bir vadi idi. Kâbe’yi bina ettiğinde çevresinde burayı şenlendirecek insanlar yoktu. Ama sonra bütün Arap yarımadasının merkezi oldu. Tam bir anarşinin hüküm sürdüğü bu kıtada, tek emin yer burası oldu.
3 – Hem o değerli baba, hem o değerli evladının hakkı için:
4 – Biz insanı, imtihan ve çile yüklü bir mahiyette yarattık. [82,6-7; 95,4-5]
İnsan bu dünyaya eğlenme ve dinlenme için gönderilmemiştir. Ana rahminde nutfe halinden başlayarak dokuz ayda dünyaya gelmesine, uzun çocukluk, gençlik devresinden dünya yükü altında seneler geçirerek ölümüne kadar geçirdiği meşakkatli ömür süreci bu gerçeği ispatlar. Dünyada sıkıntıdan uzak, tam güvenlik içinde âsûde bir ömür, hiç bir insana nasib olmamıştır.
5 – O insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır?
6 – “Ben yığınla servet tükettim.” diye övünüp durur.
7 – Kendisini gören olmadığını mı sanır?
8 – Biz ona görmesi için gözler,
9 – Gönlüne tercüman olacak dil ve dudaklar, vermedik mi?
10 – Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? [76,2-3]
11 – Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı.
(Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi.)
12 – Sarp yokuş, bilir misin nedir?
13 – Sarp yokuş: bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır!
Ne mevcut Tevrat, ne de İnciller yabancı köle âzad edilmesinden bahsetmezler. Yahudi kölenin âzadı: KM, Çıkış 21,2-3; Tesniye 15,12-15 cümlelerinde geçer. Kur’ân-ı Kerîm ise bu konuda bir çok düzenlemeler yapıp çeşitli vesilelerle, çok yaygın biçimde kölelerin hürriyetlerine kavuşmasını sağlamıştır.
14 – Kıtlık zamanında yemek yedirmektir.
15 – Yakınlığı olan bir yetimi,
16 – Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır.
17 – Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır.
18 – İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır.
19 – Ayetlerimizi inkâr edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerine verilecektir.
20 – Onların cezası da, kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olacaktır.
 
inşirah suresi meali

Mekke’de nâzil olup 8 ayettir. Bu sûre adını ilk ayetinde geçen bir kelimeden almıştır. Allah Teâlânın, Resulünün kalbini ferahlandırmasını ifade eden bu neşrah kelimesi sûrenin esas konusunu teşkil etmektedir. Çok ağır olup, onun belini çatırdatan risalet ve tebliğ meşakkati, Allah’ın ihsanı ile hafiflemiştir. Hz. Peygamber (a.s.)’a tâbi olarak tebliğ ve hakka hizmet vazifesini devam ettiren bütün Müslümanlara da bu sûre mühim bir kuvvet kaynağıdır.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Mirac gecesi Efendimiz Kâbe’nin yanında iken melekler tarafından göğsünün yarılıp zemzem suyu ile yıkanarak ilim ve hikmetle doldurulmasına işarettir.
2-3 – Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi?
4 – Hem senin şanını yüceltmedik mi?
5 – Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır.
6 – Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır!
7 – O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş.
8 – Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş!
 
tin suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 8 ayettir. Bu sûre, adını ilk ayetinden almıştır. Allah Teâlâ bu sûrede insan nev’ini bütün yaratıkların en şereflisi kıldığını ve insanın âhirette Allah’ın huzurunda dünya hayatında yaptıklarından hesap vereceğini bildirmektedir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – İncir ve zeytin hakkı için!
2 – Sina dağı hakkı için!
3 – Bu emin belde hakkı için ki:
4 – Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık. [30,30]
İlk üç ayette Hz. Musâ, Hz. Îsâ, Hz. Muhammed (aleyhimü’s-selam) gibi ulü’l-azm peygamberlere vahiy gelen kutlu yerlere dikkat çekilmiştir.
5 – Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük.
6 – Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır.
Onlara ise hiç eksilmeyen bir mükâfat vardır.
7 – Bütün bunlardan sonra ey insan, senin mahşere ve hesaba inanmana hangi engel kalabilir?
8 – Allah hakimlerin hâkimi değil midir?
Hz. Peygamber (a.s.m.) bu sûrenin sonunda: “Elbette! Ben de buna şahitlik edenlerde-nim” denilmesini istemiştir. (Ebu Davud, İmam Ahmed).
 
alak suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 19 âyettir. Bu sûre-i celilenin ilk beş âyeti, Kur’ân-ı Kerîm’den ilk nâzil olan kısmını teşkil eder. Sûre adını 2. âyette geçen el-alak kelimesinden almıştır. Bu kelime, “yapışkan, asılıp tutunan şey” demek olup, bundan maksat insanın, ana rahminin cidarına yapışan döllenmiş bir hücreden yaratıldığını hatırlatmaktır. Bu sûre-i şerife Hz. Peygamber (a.s.)’a vahyin gönderilmeye başlamasını, okumanın, yazmanın ve ilmin önemini vurgulayarak başlar. İkinci bölümde, zenginleşen kâfirde azıtma ve tuğyan damarının kabardığını, üçüncü bölümde ise, başlıca örneğini Ebû Cehil’de bulan azgınların, dinin direği olan namazı engellemeye çalıştıklarını ve onların müstehak oldukları cezaya çarptırılacaklarını bildirir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Yaratan Rabbinin adıyla oku,
2 – İnsanı (rahim cidarına) yapışan bir hücreden yaratan.
Genel olarak müfessirler alaka’nın çoğulu olarak alak kelimesine, “kan pıhtısı görünümünde olan döllenmiş hücre” anlamı verirler. Fakat Elmalılı M. H. Yazır, bu maddî mânadan başka kelimenin bir de: “ruhanî ve manevî olarak “alâka” gibi aşk ve sevgi mânası da olduğunu, dolayısıyla “alak” dan, “rabbanî bir izafetten ibaret olan ruhî ilişiğe kadar, insanın yaratılışının başlangıçlarını kapsayan, hem de okunan metnin ruhî bir sevgi ve alaka ile takip edilmesine bir uyarı ihtiva eden bir mâna düşünmenin mümkün olduğunu” yazar ki, güzel ve dikkate değer bir tefsirdir.
3 – Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4 – Kalemle yazmayı öğretendir.
5 – İnsana bilmediklerini öğretendir.
6-7 – Hayır! Rabbinin bunca nimetlerine rağmen kâfir insan kendisini ihtiyaçsız zannetti diye azar.
8 – Ama dönüş elbette Rabbinedir!
9-10 – Baksana şu namaz kılan, o mükemmel kulu engelleyen kimseye,
11-12 – Ne dersin, o hidâyette olsa ve Allah’ı sayıp O’na karşı gelmemeyi tavsiye etse, ne iyi olurdu!
13 – Ne dersin, o kul, dini yalan saysa ve haktan yüz çevirse iyi mi olurdu?
14 – O bilmiyor mu ki Allah, olan biten her şeyi görür?
15-16 – Hayır! Hayır! Olmaz böyle şey! Eğer bu tutumundan vazgeçmezse,
onu perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.
Evet, o yalancı ve suçlu perçeminden tutup sürükleriz.
17 – İstediği kadar grubunu yardıma çağırsın!
18 – Biz de Zebanîleri çağırırız!
19 – Hayır! Ona boyun eğme! Rabbine secde et, O’na yaklaş!
Bu âyeti okuyan veya dinleyenin tilavet secdesi yapması vaciptir.
 
zilzal suresi meali

Medine’de inmiş olup 8 âyettir. Mekke’de nâzil olduğunu kabul edenler de vardır. Sûre adını, birinci âyetinde geçen fiilin masdarından almıştır. “Deprem” mânasına gelmektedir. Kıyametten hemen önce gelecek olan şiddetli depremden, daha sonra bütün ölülerin kabirlerinden çıkıp hesap vereceklerinden bahseder.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman...
2 – Ve yer bağrındaki ağırlıklarını çıkardığı zaman...
3 – İnsan şaşkın şaşkın: “Ne oluyor buna!” dediği zaman...
4 – İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) bir hadis-i şerifinde bu âyetin açıklanması ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünün haber vermesi, her erkek ve kadının, kendisinin üzerinde neler işlediklerini haber verip şahitlik etmesidir, “Şu ve şu günlerde şunu, şunu işlediniz!” demesidir. Yerin konuşması mecazdır diyen müfessirlerin yanında, Allah dilerse gerçekten de konuşturur, diyenler de vardır.
5 – Çünkü Rabbin ona bunları vahyeder.
6 – İşte o gün bölükler halinde insanlar,
kabirlerinden çıkıp yüce divana dururlar,
ta ki yaptıklarının karşılığını görüp alırlar.
7 – Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur,
8 – Zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur.
Zerre: Görünür görünmez derecede gayet küçük karınca, güneş ışınında sezilebilen zerrecikler demektir. Burada maksat, beşer duyusunun ilgilenebileceği en küçük şeyle, sorumluluğun asgarisini bildirmektir. Asıl maksat, en küçük bir hayr veya şerrin Allah nezdinde kaybolmayacağını açıklamaktır
 
adiyat suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 11 âyettir. Sûrenin ilk âyetinde geçen ve “cihad meydanında nefes nefese koşan atlar” mânasına gelen el-Âdiyât kelimesi, ona isim olmuştur. İnsanlarda yaygın bazı karakterler vurgulanarak, sinelerde saklı olan şeylerin bile açığa çıkarılacağı mahşer günü hatırlatılır, insanın o güne göre kendisini ayarlaması ders verilir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Gazilerin nefes nefese koşan,
2 – Koşarken tırnaklarıyla kıvılcımlar saçan,
3 – Sabah erkenden baskın basan,
4 – O esnada tozu dumana katan,
5 – Derken düşman kuvvetinin ortasına dalan
atların hakkı için ki:
6 – Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür!
Bu sûrenin nâzil olduğu Mekke döneminde Müslümanlara ait, harp için hazırlanmış ne at, ne de silah bulunmadığından bu âyetlerin gelecek dönemle ilgili olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla harıl harıl koşan atlar gibi harıl harıl çalışarak düşmana hücum eden motorlu akın vasıtalarını, tepkili uçakları, ateş saçan silahları da kapsadığı düşünülebilir. Gerçekten bu sûre gibi birçok sûrede çok kapsamlı lafızlar mevcut olup bunlar, geniş tefsirlere imkân vermektedir.
7 – Kendisi de buna şahittir.
8 – Ondaki mal hırsı pek şiddetlidir.
9-10 – Peki o insan, kendisinin ve malının âkıbetini hâlâ bilip anlamayacak mı?
Kabirlerde olanlar diriltilip dışarı atıldığı zaman,
sinelerin içinde bulunan her şey derlenip ortaya konulduğu zaman,
11 – İşte bilhassa o gün, Rab’leri, onların bütün yaptıklarından haberdardır.
Allah o gün insanın yaptığı her şeyi ortaya dökecektir. İnsana düşen, inkâr edip hırsla mala bağlanmak değil, böyle bir gün için hazırlık yapmaktır. [1,4]
 
mutaffifin suresi meali

Mekke döneminin sonunda nâzil olan bir sûre olup 36 ayettir. Adını ilk ayetinden almıştır. İşlerini dürüst yapmayan, ölçüsüne tartısına hile karıştıranların istikbaldeki kötü âkıbetlerini, dürüst insanların ise önem ve kıymetlerini ve kendilerine verilecek mükâfatları bildirir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Vay haline eksik ölçüp tartanların!
2 – Onlar ki satın alırken haklarını tam olarak alırlar.
3 – Fakat kendileri başkalarına satar, ölçüp tartarken eksik yapar, hîle karıştırırlar. [17,35; 6,152; 55,9]
4–6 – Sahi onlar, o en mühim günde, yani bütün insanların Rabbülâlemin’in divanında duracakları günde, diriltilip toplanacaklarını düşünmezler mi?
7 – Hayır! Hileye sapmayın, âhireti inkâr etmeyin! Doğrusu, yoldan sapan kâfirlerin hesap defterleri Siccîn’dedir.
8 – Siccîn nedir bilir misin?
9 – Siccîn kâfirlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği defterdir.
10 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
11 – Hesap vermeyi yalan sayanların vay hallerine!
12 – Buna “yalan” diyenler, ancak zalimler, azgınlar, günaha dadananlardır.
13 – Kendilerine ayetlerimiz okunduğunda: “Bunlar, eski devirde yaşamış insanların masalları!” diyenlerdir. [16,24; 25,5]
14 – Hayır! Gerçek öyle değil! Onların yapageldikleri kötü işler, gitgide kalplerini paslandırmıştır. (onun için âhireti inkâr ederler.)
Bu ayeti açıklama sadedinde Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: “Kul bir günah işlediği vakit, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe edip vazgeçer, af dilerse kalbi yine parlar. Ama döner tekrar yaparsa o leke büyür, nihayet bütün kalbini kaplar. İşte Kur’ân’da Yüce Allah’ın “Yapmaya alıştıkları kötü işler, git gide kalplerini paslandırdı.” ayetinde bildirdiği pas budur.”
15 – Hayır! Hayır! Bu, cezasız kalmayacak. Onlar, o gün Rab’lerini görmekten mahrum kalacaklardır.
16 – Peşinden de elbette cehenneme gireceklerdir.
17 – Sonra kendilerine: “İşte size yalan saydığınız cehennem!” denilir.
18 – Fakat hayırlı insanların hesap defterleri “illiyyûn”dadır.
19 – “İlliyyûn” bilir misin nedir?
20 – İlliyyûn, müminlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği defterdir.
21 – Allah’a yakın olanlar ona şahit olurlar.
22 – İşte o hayırlı insanlar, naîm cennetlerindedir.
23 – Koltuklarına kurulup neşe ile etrafa bakınırlar.
24 – Sen onlara bakınca yüzlerinde, cennet nimetlerinin verdiği sevinci okursun.
25 – Kendilerine ağzı mühürlü saf şarap şişelerinden şarap ikram edilir.
26 – Hitamı misktir, içildiğinde sonu mis gibi kokar. İşte yarışacaklarsa insanlar,
bu cennet devletine konmak için yarışsınlar!
27 – O şaraba Tesnim içkisi de karıştırılır.
28 – Tesnim de, Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.
29 – Cürümlere, suçlara batanlar dünyada iken, müminlerle alay edip onlara gülerlerdi.
30 – Yanlarından geçerken kaş göz hareketleriyle onları küçümserlerdi.
31 – Ailelerine döndüklerinde yaptıkları bu işlerle övünüp eğlenirlerdi.
32 – Onları gördükleri zaman: “Şunlar kaçık insanlar, anormal tipler!” derlerdi.
33 – Hoş, bunları müminlere gözcü tayin eden de yoktu ya! (Fuzulî bir tarzda, kendi kendilerinde öyle bir yetki görürlerdi).
34 – İşte bu gün de, müminler
kâfirlerin üstüne gülerler.
35-36 – Koltuklarına kurulurlar “Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye bakınırlar.
 
gaşiye suresi meali

Mekke’de nâzil olup 26 ayettir. Bu sûre adını ilk ayetinde geçen kelimeden almıştır. Gâşiye: “Kaplayan, saran” demek olup korkusuyla bütün insanları sarıp kapladığı için, kıyametin sıfatlarından biri olmuştur. Kıyamet günü kâfirlerin karşılaşacakları meşakkatlerle müminlerin tadacakları mutluluktan sonra Allah’ın kâinatta tezahür eden üstün kudret ve hikmetinin bazı delilleri üzerinde tefekküre dâvet eder.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Gâşiye’nin,
dehşeti her tarafı saracak olan o felâketin
mahiyeti hakkında elbet sen de bilgi sahibi oldun.
2 – Yüzler vardır o gün yere eğilmiştir, zelildir!
Yüzden maksat, insanın kendisidir. İnsanın yüzü, bütün varlığını yansıtan bir temsilcisi durumunda olduğundan Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde vech, yani yüz, mecazen “zat” anlamında kullanılmıştır.
3 – Yorgundur, bitkin mi bitkindir!
4 – Kızgın ateşe girerler.
5 – Susayınca kaynar su kaynayan bir çeşmeden içerler.
6 – Yiyecekleri sadece bir dikenden ibarettir.
7 – Bu diken ne besleyicidir, ne de açlığı giderir.
8 – Ama yüzler vardır, o gün mutludurlar!
9 – Emeklerinin neticesini almadan ötürü gayet memnundurlar.
10 – Pek üstün ve pek muteber bir cennettedirler.
11 – Orada hiç boş söz işitmezler. [19,62; 52,23; 56-25-26]
12 – Orada akan berrak pınarlar...
13 – Orada üstün, kıymetli tahtlar...
14 – Hazırlanmış kadehler...
15 – Dizilmiş koltuklar, yastıklar...
16 – Yayılmış halılar ve döşemeler...
17 – O kâfirler bakıp düşünmezler mi: (Mesela) deve nasıl yaratılmış?
18 – Gök nasıl kurulup uçsuz bucaksız yükseltilmiş? [50,6; 67,3-4]
19 – Dağlar nasıl da yeri tutup, dengeleyen direkler halinde dikilmiş.
20 – Yeryüzü nasıl yayılıp hayata elverişli kılınmış?
21 – İşte böyle... Sen insanları irşada devam et! Zaten senin görevin sadece irşad edip düşündürmektir.
22 – Yoksa sen kimseyi zorlayacak değilsin.
23 – Lâkin kim ki imana sırtını döner ve inkâr eder,
24 – Allah da onu en büyük cezaya çarptırır.
25 – Elbet onların dönüşü Bize olacaktır.
26 – Elbet hesaplarını görmek de Bizim işimiz olacaktır.
 
ala suresi meali

Mekke’de nâzil olup, 19 ayettir. Sûre adını, birinci ayette Allah Teâlâ’nın sıfatı olarak geçen ve “Pek Yüce” anlamına gelen Â’lâ kelimesinden almıştır. Bu sûrede Allah’ın kudreti ve birliği, Hz. Peygambere gelen vahiy ve bir de bazı güzel öğütler yer almaktadır.



Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Tenzih et Rabbinin yüce adını.
2-3 – O seni yaratıp, mükemmel yaratılış vereni!
O her canlıyı bir ölçüye göre yapıp hayatının devamını
sağlayacak yolları göstereni!
4-5 – O, yeşillikleri çıkarıp sonra da onu kara kuru bir çöpe çevireni!
6-7 – Bundan böyle sana Kur’ân okutacağız da sen unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O, size göre açık ve net olanı da, gizli olanı da pek iyi bilir.
8 – Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz.
9 – O halde öğütün fayda vereceği ümidiyle sen nasihat et!
10 – Allah’a saygı duyacak olan, nasihati düşünüp ders alır.
11 – Ama pek bedbaht olan ise ondan kaçınır.
12 – Böyle olanlar âhirette, en büyük ateşe girer.
13 – Orada artık ne ölür, ne de rahat yüzü görür.
14-15 – Kendisini kötülüklerden arındıran,
Rabbinin adını anıp namaz kılan, felaha erer.
16 – Fakat bilakis siz dünya hayatını ve zevklerini tercih ediyorsunuz.
17 – Halbuki âhiret mutluluğu daha üstün, daha hayırlı, hem de ebedîdir.
18-19 – Bu, elbette önceki sahifelerde, İbrâhim ile Mûsâ’ya verilen sahifelerde de bildirilmiştir. [53,36-37]
 
tarık suresi meali

Mekke’de nâzil olmuştur. 17 ayettir. Sûrenin esas konusu, ölümden sonraki diriliştir. Sûre, adını ilk ayette geçen “Târık” kelimesinden almıştır.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Göğe ve “Târık’a” kasem ederim.
2 – Târık, bilir misin nedir?
3 – O pırıl pırıl parlayan bir yıldızdır.
4 – Hiçbir kimse yoktur ki yanında bekçi bir melek bulunmasın. [13,11]
5 – Öyleyse insan neden yaratıldığını bir düşünsün.
6-7 – O, bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı.
Ayet metninde sulb ve teraib arasındaki nahiyeden çıkan bir sıvıdan söz edilir. Normalde sulb: belkemiği, teraib: ise kaburga kemiğidir. Erkek ile kadının üreme hücreleri bu bölgede yer aldığı için böyle ifade buyurulmuştur. Yoksa maksat, bu sıvının tamtamına nereden çıktığını bildirmek değildir.
8 – Onu ilkin yaratan Allah, elbette onu diriltmeye kadirdir.
Allah insanın yaratılışını gözle görülmesi mümkün olmayacak kadar küçük bir hücreden başlatmaktadır. Bu safhadan, ana karnında hilkati tamamlanıp dünyaya gelmesine, bebeklik, çocukluk, gençlik safhalarını tamamlayıp olgunluk safhasına varıncaya kadar, binlerce tehlikelere karşı onu koruyup kollaması, onu ölümden sonra dirilteceğinin en kuvvetli delilidir. Aksi halde, Yaratıcının varlığını inkâr etmek gerekir ki bu da imkânsızdır. İnkârcıların “Kitaplar, yazan ve basan kimseler olmaksızın kendi kendilerine meydana gelmektedir veya dünyadaki bütün şehirler kendi kendilerine meydana gelmişlerdir” gibi hurafeleri öne sürmeleri gerekir. Bu deliliği de kabul edecek insan kolay kolay bulunamaz.
9 – Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür...
10 – O gün insanın ne bir kudreti, ne de bir yardımcısı kalır.
11-12 – Yağmur dolu gök, bitkilerin çıkması için yarılan yer hakkı için:
13 – Bu Kur’ân, kesin bir sözdür,
hakla batılı ayırt eden bir sözdür!
14 – O bir şaka değildir.
15 – O kâfirler, vargüçleriyle hile kurarlar.
16 – Ben de kurarım, (yani hilelerini boşa çıkarırım).
17 – Öyleyse o kâfirleri [31,24]
kendi hallerine bırak! (yakında sana desteğimiz gelecektir.)
 
büruc suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 22 ayettir. İlk ayetinde Allah Teâlâ burçlar ve sistemlerle dolu gökyüzüne dikkat çekmektedir. Bürûc: “burçlar” anlamına gelir. Bu sûre, müşriklerin işkence ve baskılarına karşı müminleri sabra teşvik etmekte, onların maneviyatlarını kuvvetlendirmekte, daha önce Allah’ın elçilerine karşı koyan nice saltanatların devrildiği gibi, Kur’ân’ın dâveti karşısında da muhaliflerin tutunamayacaklarına işaret etmektedir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Burçlarla süslü göğe!
2 – Geleceği vaad olunan kıyamet gününe!
3 – Şahid ile meşhûda kasem ederim ki:
(Kur’ân’ı inkâr eden kâfirler mel’undurlar). Şahid: Kıyamet günü şahitlik etmek üzere hazır bulunanlar, meşhud ise hakkında şahitlik edilecek bütün durumlar demektir. Yahut şahid: Peygamberler, meşhud ise ümmetleri olabilir. Yahut şahid: Ümmet-i Muhammed, meşhud ise diğer ümmetlerdir.
4-5 – Tıpkı kahrolası Ashab-ı uhdud’un,
o tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği hazırlayanların mel’un oldukları gibi...
Ashab-ı uhdud hakkında tefsirlerde dört kadar hadise zikredilir. Bunlar arasında en meşhuru, Yemen hükümranlığını ele geçiren Zû Nuvas hakkında olmasıdır. Dördüncü asırda Yemen’e hakim olan bu kral Yahudi dinini benimseyip Hıristiyan olan Necran ahalisini de Yahudiliği kabule zorlar. Halk direnince, birçok insanı ateş dolu hendeklere attırır. Böylece öldürülenlerin 20.000 kadar olduğu söylenir. Yemen’deki Yahudi hakimiyeti 340-378 yılları arasında yer almaktadır.
6-7 – Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.
8-9 – Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin göklerin ve yerin tek hâkimi, azîz ve hamîd (mutlak galip ve bütün övgülere lâyık) olan Allah’a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahittir.
10 – Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya, İşte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var.
11 – İman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler var.
İşte en büyük başarı, en büyük mutluluk budur!
12 – Senin Rabbinin darbesi çok müthiştir.
13 – O ilkin yaratır, sonra öldürüp tekrar diriltir.
14 – O gafurdur (mağfireti boldur), vedûddur (kullarını sever, onlar tarafından da sevilir).
15 – O Arş sahibidir, şanı pek yücedir.
16 – Dilediği her şeyi yapar.
17-18 – Nitekim o orduların, Firavun ve Semûd milletlerinin başlarına gelenleri mutlaka öğrenmişsindir.
19 – Fakat kâfirler yine de dini yalan saymaya devam ediyorlar.
20 – Ama ne yaparlarsa yapsınlar,
Allah’ın hükmünden kaçamazlar.
Zira Allah, ilmi ve kudretiyle onları, arkalarından kuşatmıştır.
21-22 – Hayır, hayır! Kur’ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir.
O, Levh-i Mahfuzda olan pek şerefli bir Kur’ân’dır.
 
inşikak suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 25 ayettir. Sûre, adını ilk ayetinde geçen fiilin masdarından almıştır. İnşikak; “Göğün yarılıp parçalanması” anlamında kullanılmaktadır. Sûreden maksat, Allah’ın üstün kudretini hatırlatıp insanları uyarmak, kâinatı yoktan yaratan kudretin haşri gerçekleştirmesinin pek kolay olduğunu vurgulamaktır.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Gök yarıldığı zaman...
2 – Ve hep yapageldiği gibi, Rabbinin buyruğunu dinlediği zaman...
3 – Yer yayılıp dümdüz edildiği, [20,106-107]
4 – İçindekileri dışarı atıp boşaldığı,
5 – Ve hep yapageldiği gibi, Rabbinin buyruğunu dinlediği zaman...
Seyredin siz: neler olacak o zaman!
Kıyamet günü ilk insandan sonuncusuna kadar bütün insanlar dirilecektir. Bütün yeryüzü dümdüz edilmek sûretiyle, ancak bu şekilde, bütün insanlar tıka basa yere sığacaklardır. Rivayete göre, her insan ancak ayağını basacak kadar bir yer bulabilecektir.
6 – Ey insan! Sen, tâ Rabbine kavuşuncaya kadar didinip duracaksın.
7-9 – Hesap defteri sağ eline verilen kimsenin hesabı kolayca görülür.
Ve ailesine sevinç içinde döner.
Müminlerin iyilikleri kötülüklerinden ağır basarsa, kötülükleri affedilecek, bundan dolayı hesaba çekilmeyecekler [46,16]. Ama kâfirlerin hesabı çok zor olacaktır. Hz. Aişe (r.a.) bir defasında namazın sonunda Efendimiz (a.s.)’ın “kolay hesap” istediğini duyunca, selam vermesini müteakip mânasını sormuştu. Şöyle buyurdular: “Kolay hesap: kulun hesabının hemen görülmesi ve affedilmesidir. Âişe! Her kime hesap sorulursa o helâk oldu demektir.”
10 – Hesap defteri arkasından sol eline verilen kimse ise,
11 – Yok olmayı ister.
12 – Alevli ateşe girer.
13 – O dünyada iken ailesi içinde keyifli, şımarık idi.
14 – Hiçbir sûrette Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.
15 – Hayır! O Rabbine dönecek! Zira Rabbi, devamlı sûrette onun yaptıklarını görüyor, tek tek kontrol ediyordu. (Bu kontrolün de elbette böyle bir neticesi olacaktı.)
16 – Demek, gerçek onun sandığı gibi değildir. Şafak hakkı için!
17 – Gece ve gecenin barındırdığı, şeyler hakkı için,
18 – Dolunay halini alan ay hakkı için:
19 – Siz halden hale geçeceksiniz!
20 – Öyleyse onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar?
21 – Kendilerine Kur’ân okunduğunda derin bir saygı ile eğilmiyorlar?
Hz. Peygamber (a.s.) namazda bu ayeti okuduğunda secde etmiştir. Bu sabit olduğundan, bu ayet tilavet secdesi gerektiren ayetlerden sayılmıştır.
22 – Bilakis, o kâfirler dini yalan saymaya devam ediyorlar.
23 – Allah, onların kalplerinde ne sakladıklarını pek iyi bilir!
24 – Sen de onlara gayet acı bir azap müjdele!
25 – Fakat iman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, hiç kesintiye uğramayan, bitip tükenmeyen mükâfat vardır.
 
infitar suresi meali

Mekke’de nâzil olup 19 ayettir. Birinci ayetinde geçen infatarat fiilinin masdarı, sûrenin ismi olmuştur. “Göklerin yarılıp parçalanması” anlamına gelir. Bu sûrenin de gayesi, bir önceki sûre gibi âhirette dünyadaki işlerin karşılığının görüleceğini kesin bir tarzda bildirmektir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Gök yarıldığı zaman...
2 – Yıldızlar parçalanıp etrafa saçıldığı zaman...
3 – Denizler birbirine katılıp tek deniz haline geldiği zaman...
4 – Kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman...
5 – İşte o zaman!.. Her kişi ne yapıp ne yapmadığını iyice anlayacaktır.
6 – Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan?
7 – O değil mi seni yaratan, bütün vücud sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren,
8 – Ve seni dilediği bir surette terkib eden?
9 – Hayır, yanlış yapıyorsunuz! Siz tutup dini, dirilip hesap vermeyi yalan sayıyorsunuz.
10 – Halbuki yanınızdan ayrılmayan muhafızlar var.
11 – O muhafızlar değerli, şerefli kâtiplerdir.
Kiramen kâtibin (şerefli kâtipler) insanın yaptığı her şeyi kayd eden meleklerdir. Kerim olmaları: Kin ve nefret gütmeme, tam bir tarafsızlıkla hareket etme, rüşvet gibi ahlâk zaaflarından uzak olma, gözlerinden kaçan hiçbir iş bulunmama gibi özellikleri ifade eder.
12 – Yaptığınız her şeyi bilip yazarlar. [18,49]
13 – İyi ve hayırlı insanlar naîm cennetinde, nimetler içindedirler.
14 – Yoldan sapan kâfirler ise ateştedirler.
15 – Onlar yalan saydıkları hesap günü oraya girerler.
16 – Hem oradan hiç ayrılmazlar.
17 – O din gününün, o hesap gününün ne olduğunu sen bilir misin?
18 – Evet, bir daha söylüyorum: Din gününün ne olduğunu sen bilir misin?
19 – O, kimsenin kimseye hiç fayda veremeyeceği bir gün!
O gün, bütün hüküm ve yetki, yalnız Allah’ın! [1,4; 100,10]
 
naziat suresi meali

Mekke’de indirilmiş olup 46 ayettir. Âhiret hayatını inkâr edenleri uyarırken, inkârcı Firavun’u dünyadaki muazzam saltanatının kurtaramadığı hatırlatılır. Daha sonra yüce Allah’ın kâinattaki bir kısım önemli icraatı gözler önüne serilerek Onun üstün kudretiyle ölüleri dirilteceği vurgulanır.



Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Var gücüyle koşanlar,
2 – Neş’e ve şevkle yürüyenler,
3 – Yüzüp yüzüp gidenler,
4 – Yarışıp geçenler,
5 – İşleri düzenleyip yönetenler
hakkı için ki: (kıyamet gerçektir, hepiniz ölümden sonra diriltileceksiniz!)
İlk iki ayette geçen nez’i, gark, neşt kelimeleri, farklı mânaları gösteren “müşterek lafızlar” dandır. Çeşitli mânalar muhtemel olduğundan, mealde bir tek mâna ile tercüme etme imkânı yoktur. Bu sebeple, imkân ölçüsünde tefsir sûretiyle anlamaya çalışmak gerekir. Tefsirler bu ihtimalleri nakletmiş, yenilerini eklemişlerdir. Özet olarak şöyle denilebilir:
1.İlk beş ayetteki gruplar, meleklerdir. Meleklere de çeşitli işler yönünden uygulanabilir. En meşhuru, can alma işidir. Nâziat (kâfirlerin ruhlarını şiddetle söküp alan), nâşitat (yumuşak şekilde can alan), sâbihat (can alırken nefislerde dalgıç gibi yüzen), sâbikat (müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerinkini cehenneme ***ürmek için yarışan), müdebbirat (Allah’ın görevlendirdiği işlerde, işleri yöneten melekler olabilir). 2.Bu beş kısım insanların nefisleridir. Burada da iki yorum vardır. a.Bedenlerinden ayrılan erdemli ruhların, ruhlar âlemine dönüşlerindeki çeşitli durumlarını tasvir etmektedir. b.Dünya hayatında, nefsini arındırma yoluna giren ruhların nefis mücadelesi yaparak içlerini dışlarını temizleme, şehevî arzularından sıyrılma, olgunluklara yükselme, sonra kusurlu nefisleri terbiye etme işiyle meşgul olmalarını bildirir. 3.Cihada katılan gaziler veya onların atlarının çeşitli işleri olabilir. 4.Gökteki yıldızların çeşitli hareketleri olabilir.
6 – Günü gelince, sura ilk üfleme, yeri şiddetli bir depremle yıkacak!
7 – Onu izleyen ikinci üfleme herkesi mezarından kaldıracak!
8 – O gün kalpler güp güp atacak
9 – Gözler yere eğilecek
10-12 – Fakat buna inanmayanlar alay ederek şöyle derler: “Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!”
13-14 – Fakat olay (zor değil,) bir tek emirden ibarettir. Bir anda mahşerde toplanıverirler! [17,52; 54,50; 16,77]
15 – Mûsa’nın hadisesinden haberin olmuştu değil mi?
16 – Hani Rabbi ona kutlu Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:
Tuvâ: Ya bir vâdinin özel ismi veya: “Gecenin ilerleyen vakti” manâsınadır.
17-18 – “Firavuna git, zira o iyice azdı!
Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı?
19 – “İster misin Seni Rabbine kavuşturan yola vurayım.
Böylece Sen de O’na saygı duyasın?” [7,104-105; 26,16-17; 26,23-28]
Hz. Mûsa (a.s.) yalnız İsrailoğullarını kurtarmak için değil, Firavunu ve onun ülkesinde yaşayanları uyarmak için elçi gönderilmişti. Fakat bunlar onu dinlemedikleri takdirde, kavmini Mısırdan çıkarmak görevi vardı.
20 – Ona en büyük mûcizeyi gösterdi.
21 – Fakat o buna “yalan” dedi ve isyan etti.
22 – Sonra sırtını dönüp Mûsâ’ya karşı bir çalışma içine girdi.
23-24 – Adamlarını topladı ve onlara: “Sizin en yüce rabbiniz benim!” dedi. [26,29; 7,127]
25 – Allah da onu dünyada da, âhirette de şiddetle cezalandırdı.
26 – Bu da Rabbine saygı duyan kimselere bir ibret oldu.
27 – Siz ey haşri inkâr edenler: Düşünün, sizi yeniden yaratmak mı zor, yoksa gök âlemini mi?
İşte bakın: Allah onu nasıl da sağlam bina etti! [40,57; 36,81]
28 – Allah onu direksiz yükseltti ve kusursuz işleyen bir sisteme bağladı.
29 – Gecesini karanlık, gündüzünü parlak şekilde açığa çıkardı.
30 – Sonra da yeri döşeyip yerleşmeye hazırladı.
31 – Oradan sularını, otlaklarını çıkardı.
32 – Dağlarını oturttu.
33 – Bütün bunları sizin ve hayvanlarınızın hayatı için yaptı.
34 – Fakat her şeyi bastıran o felaket geldiği zaman,
35 – İnsan neyin peşinde koştuğunu anlar ama, artık iş işten geçer.
36 – Cehennem her görene, apaçık görünür.
37 – Artık kim azdıysa,
38 – Âhireti unutup dünya zevkini tercih ettiyse,
39 – Onun varacağı yer, mutlaka cehennemdir!
40 – Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkarsa,
ve nefsini heva ve hevese uymaktan dizginlerse,
41 – Onun varacağı yer de elbette cennettir!
42 – Sana kıyamet saatini sorarlar: “Demir atması ne zaman?” diye.
43 – Sen nerede, onun vaktini bildirmek nerede? [7,187]
44 – Onun sonu Rabbine varır, kesin bilgisi O’na aittir.
45 – Sana düşen sadece: ondan korkanı uyarmaktır.
Bu ayetin anlamı: “Peygamber sadece kıyametten korkanı uyarsın!” demek değildir. Maksat şudur: “Senin tebliğine kulak verip ondan yararlanacak olanlar kıyametten korkanlardır.”
46 – Onu gördükleri gün öyle gelir ki onlara:
Yalnız bir akşam veya bir sabah faslı durdular dünyada.
 
tekvir suresi meali

Mekke’de nâzil olmuş olup 29 ayettir. İlk ayette geçen kuvviret kelimesinin masdar şekli, Sûreye isim olmuştur. Yuvarlak bir cismi dürmek, devirmek, yuvarlamak, herhangi bir şeyi yuvarlak bir cisme sarmak, dolamak veya ışığını giderip köreltmek anlamlarına gelir. Sûrenin esas hedefi insanların ölümden sonra dirilip dünyada işlediklerinin hesabını vereceklerini bildirmektir.



Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Güneş dürülüp ışığı söndüğü zaman;
2 – Yıldızlar yerlerinden düşüp dağıldığı zaman,
3 – Dağlar yürütüldüğü zaman,
4 – Doğurmak üzere olan develer, kıyılmaz mallar terk edildiği zaman,
5 – Vahşi hayvanlar diriltilip toplandığı zaman,
Vahşi hayvanların bir araya gelmeleri, ya genel bir âfetin her tarafı sarması sebebiyle âdeta bir şoka mâruz kalmaları veya kısas yapılmak, birbirlerinden hakları alınıp verilmesi için diriltilip toplanmaları tarzında tefsir edilir.
6 – Denizler ateşlenip kaynatıldığı zaman,
Tescîr: Ateşlemek, ateşi tutuşturmak anlamındadır. Allah suyu, yanıcı hidrojen ile yakıcı oksijen gazlarının birleşmesinden meydana getirmiştir. Böylece iki ateşli maddeden, ateşi söndüren su hasıl olmuştur. Bu terkip ayrışınca hidrojen hemen alev alır, oksijen de yanmayı hızlandırır.
7 – Nefisler eşleştirildiği, ruhlar bedenlere girdiği zaman,
8 – Diri diri gömülen kız çocuğuna,
9 – Hangi suçtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,
10 – Hesap defterleri açıldığı zaman...
11 – Gök cisimleri yerlerinden kaydırıldığı zaman,
12 – Cehennem alev alev kızıştırıldığı zaman...
13 – Cennet yaklaştırıldığı zaman...
14 – İşte o zaman... Her insan hazırladığını, ortaya ne koyduğunu anlayacaktır. [3,30; 75,13]
15 – Bakın: Gündüzün sinip gizlenen yıldızlara...
16 – Dolaşıp dolaşıp yuvalarına, yörüngelerine giren gezegenlere...
17 – Geçmeye başladığı dem geceye...
18 – Nefes almaya başladığı dem sabaha kasem ederim ki:
19 – Kur’ân, değerli bir Elçinin, Cebrail’in getirip okuduğu sözdür!
20 – O Elçi ki çok kuvvetlidir. Yüce Arş sahibi Allah’ın nezdinde pek itibarlıdır. [53,5-10]
21 – Göklerde ona itaat edilir, vahiyler ona emanet edilir.
22 – Şunu da bilin ki, içinizden biri olan bu arkadaşınız deli değildir.
23 – O, vahyi getiren elçi Cebrail’i, apaçık ufukta görmüştü. [53,13-16]
24 – O, vahiy hususunda cimri davranan, vahyi sizden esirgeyen bir zat değildir.
Vahiy hakkında her türlü töhmetten de uzaktır.
25 – Bu söz, hele hele, kovulmuş şeytanın sözü hiç değildir! [26,210-212]
26 – O halde siz nereye gidiyorsunuz öyle, neden bahsediyorsunuz?
27-28 – Bu, olsa olsa bütün âlemlere bir öğüttür, bir uyarıdır. İstikamet sahibi olmak isteyenler onu dinlerler.
29 – Ama bu iş sizin istemenizle değil, ancak Rabbülâlemin olan Allah’ın dilemesiyle tamam olur. [74,56; 76,30]
 
abese suresi meali

Mekke’de nâzil olan bu sûre 42 ayettir. Adını ilk ayetinde geçen kelimeden almıştır. Sûrenin baş tarafı, Allah’ın dininin tebliğinde bütün insanların eşit konumda olduğunu ve tebliğin bazı prensiplerini vurgular. İkinci kısmı ise Allah Teâlânın üstün kudret ve hikmetinin bazı eserleri üzerinde insanları düşünmeye dâvet eder.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1-2 – Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.
Hz. Aişe’den (r.a.) şöyle dediği nakledilmiştir: “Abese diye başlayan ayetler, âma olan İbn Ümmi Mektum hakkında indi. O Resûlullah’a (a.s.m.) gelip: “Beni irşad et” deyip duruyordu. Hz. Peygamberin yanında ise müşriklerin ileri gelenlerinden birisi vardı. O böyle derken Resulullah âmadan yüzünü çevirip diğerine döndü ve:
‘Ne dersin, sana söylediğim sözlerde, sence mahzurlu bir taraf var mı? deyince o da: ‘Hayır, (böyle bir şey yok)’ dedi. İşte bu sûre, bu vesile ile indirildi.”
Bu rivayeti kitabına alan Tirmizî, senedi yönünden bu hadisin “garîb” olduğunu söyler. Ayrıca Hz. Âişe’den olmaksızın başka bir rivayete de yer verir. Kütüb-i Sitte’den Tirmizî dışında bu rivayeti nakleden muhaddis yoktur. Fakat müfessirler, bu rivayete dayanarak, bu âyetlerin nüzul sebebinin, bu hadise olduğunu yazarlar. Abese sûresinin baş tarafındaki âyetler başka türlü tefsire de müsaittir. Fakat nüzul sebebi bu hadise olsa ve âyetler buna göre tefsir edilse dahi, burada Hz. Peygamber (a.s.)’a itab edildiğini söylemek doğru olmaz. Zira Hz. Peygamber görevi olan tebliğ işini yapmaktadır. Gelen kişi, sözün arasına girmekle âdaba aykırı davranmıştır. Peygamberimizin işine müdahale ederek, görgü kuralına aykırılığın ötesinde masiyet bile işlediği söylenebilir. Hz. Peygamber, onu azarlamamış, sadece can sıkıcı bir iş yaptığını yüz ifadesiyle belirtmiştir. Dolayısıyla burada itap için hiçbir sebep yoktur.
3-4 – Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?
5-6 – Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun.
7 – Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmamasından sana ne!
8-10 – Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.
11 – Hayır! Öyle yapma! Çünkü o ayetler öğüttür, uyarıdır.
12 – Artık isteyen ders alır.
Bu ayetler, insanları hakka dâvet edenlerle ilgili önemli irşadlar ihtiva etmektedir. Maksat, kim olursa olsun faydalanmasını sağlamaktır. İştiyakla gelene değer verip anlatmalı. Fakat usulüne uygun hikmet ve güzel öğütle yapılan dâvetlere rağmen kaskatı durup hidâyetten ısrarla uzak duranların peşinde koşmaya gerek yoktur.
13 –16 – O ayetler şerefli, yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.
17 – Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o!
18-22 – Yaratan onu hangi şeyden yarattı?
Bir meni damlasından yarattı.
Yarattı ve güzel bir biçim verdi.
Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.
En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar.
Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.
23 – Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi.
24-31 – Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.
Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük,
Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.
32 – Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık.
33 – Ama vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman,
34-36 – İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.
37 – O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır.
38 – Yüzler vardır o gün pırıl pırıldır.
39 – Güleçtir, sevinç doludur.
40 – Yüzler de vardır toza toprağa bulanmış,
41 – Üstünü karanlık kaplamıştır.
42 – İşte bunlar kâfir, günaha dadanan, haktan sapan kimselerdir.
 
nebe suresi meali

Mekke’de inmiş olup 40 ayettir. Sûre, adını ikinci ayetinde geçen en Nebe’ul-azim’den almıştır. Bu da “Mühim haber” anlamına gelmektedir. Bundan maksat, ölümden sonra diriliş ve âhiret hayatıdır. Sûrede önce, kâfirlerin bu gerçeği inkâr ettikleri bildirilir. Arkasından Yüce Allah’ın yaratıcı kudretinin kâinattaki muazzam icraatından misaller verilerek O’nun üstün kudreti ispatlanır. Daha sonra bu işleri yapanın âhiret hayatını da getirmeye gücünün yettiği, buna iman edenlerin mükâfatları, inkâr edenlerin ise çekecekleri ceza bildirilir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Onlar birbirine neyi sorup duruyorlar?
2-3 – Hakkında ihtilafa düştükleri o mühim haberi mi?
4 – Hayır! (İhtilafa ne hacet,) yakında anlayacaklar!
5 – Elbette ve elbette yakında gerçeği öğrenecekler!
6 – Biz yeri bir döşek yapmadık mı?
7 – Dağları da arzı tutan birer destek yapmadık mı?
8 – Hem, sizi çift yarattık. [30,21]
9 – Uykunuzu dinlenme yaptık.
10-11 – Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık.
12 – Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.
Göğün nizamı pek sağlamdır. Gökyüzünde kütleleri, hızları, yörüngeleri farklı milyonlarca yıldız dolaştığı halde çarpışma ve düzensizlik ortaya çıkmıyor.
13 – Orada pırıl pırıl yanan bir lamba koyduk.
Güneşin yarıçapı 696.000 km. dir. Güneş, akkor halindeki bir gaz küresidir. Merkezindeki sıcaklık 15 milyon K. kadardır. Dünyadan 150 milyon km. uzakta olduğu halde çıplak gözle ona bakmanın ne derecede zor olduğunu biliriz. Dünyaya olan mesafesi dünyadaki hayata tam hizmet edecek tarzda ayarlanmıştır.
Bütün âleme, milyonlarca yıldan beri ışık, ısı ve her türlü enerji veren bu gök cisminin bir günlük enerjisini temin için dünyamızdaki bütün petrol ve kömürleri tüketmek gerekirdi. Oysa Allah, onu basit, mütevazi, emre âmade bir memur olarak çalıştırmaktadır.
14-16 – Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik.
17 – (İmdi bunları anladıysanız, hakkında ihtilaf ettiğiniz o mahşer dirilişini de anlarsınız. İşte bunları kim yapmışsa, ölüleri de O diriltecektir.) Evet, o “karar günü,” vakti kesin olarak belirlenmiş bir gündür.
18 – O gün sûra üfürülür, siz de bölük bölük gelirsiniz.
19 – Gökler kapı kapı açılır (her tarafı kapı haline gelen gökten melâike orduları birden indirme yapar).
20 – Dağlar yürütülür, serab olur gider, her taraf dümdüz olur. [27,88; 101,5; 20,105-107; 18,47]
21 – Cehennem pusuda... her an eline düşecek avlarını gözlemektedir.
22 – Azgınların dönüp dolaşıp varacakları yuvalarıdır.
23 – Devirler boyunca orada kalacaklardır.
24 – Orada ne bir serinlik, ne bir içecek tadarlar.
25 – İçecek olarak sadece kaynar su ile irin bulurlar.
26 – Bu, yaptıklarının tam karşılığıdır.
27 – Çünkü onlar bu hesap gününe inanmıyor (onu hesaba almıyorlardı).
28 – İşleri güçleri ayetlerimizi yalan saymaktı.
29 – Biz de (her şeyi kaydettiğimiz gibi), onların yaptıklarını da tek tek tesbit ettik.
30 – Onun için onlara şöyle diyeceğiz: Yaptığınız kötülüklerin meyvelerini tadın!
Artık Bizden sizin azabınızı artırmaktan başka bir şey beklemeyin.
31 – Ama Allah’ı sayıp günahlıklardan sakınanlar, başarı ve mutluluğa ererler.
32-34 – Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var. [38,52; 56,37]
35 – Orada boş sözler, yalanlar işitmezler.
36 – İşte bu da Rabbinden mükâfat, yeter mi yeter!
Boş söz: İftira, yalan, sövgü, hakaret demektir.
37 – Göklerin, yerin ve bunların arasındaki varlıkların Rabbinden, O Rahman’dan bir mükâfattır.
O’nun huzurunda ağzını açacak, söz söyleyecek hiç kimse yoktur. [2,255; 11,105]
38 – O gün Rûh ve melekler saf saf sıralanır. Rahman’ın izin verdiklerinin dışında, asla konuşmazlar.
Konuşan da yerli yerinde söz söyler.
39 – İşte bu, gerçekliği kesin olan gündür. Artık dileyen, Rabbine varan yolu tutar, O’na sığınır.
40 – Biz, gelmesi yaklaşmış bir azabı bildirerek sizi uyarıyoruz. O gün gelecek,
ve her şahıs önünde, yalnız yapıp ettiklerini bulup bakacak ve kâfir: “Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım!” diyecek. [18,49; 75,13]
 
mürselat suresi meali

Mekke’de inmiş olup 50 âyettir. Sûre, adını ilk âyetinden alır. Sûrenin ilk âyetlerinde, kâinattaki birtakım önemli işlere ve onları yerine getiren melâikeye dikkat çekilir. Allah’ın üstün kudretine deliller getirilir. Bu üstün kudret sahibinin, insanları diriltmeye de kadir olduğu vurgulanır. Dini ve âhireti yalan sayanların fecî âkıbetleri tekrar tekrar ihtar edilir.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – İyilik için birbirinin peşinden gönderilenler,
2 – Esip savuranlar,
3 – Tohumlarını yaydıkça yayanlar,
4 – Hakla batılı, doğru ile eğriyi ayırt edenler,
5-6 – Hak sahiplerine özür, yahut haksızlara tehdit olarak vahyi getiren melekler hakkı için:
7 – Size vaad edilen mutlaka gerçekleşecektir.
İlk beş âyet, müfessirlerin çoğu tarafından rüzgârların sıfatları olarak açıklanır. İnsanlar, rüzgâr gelmediğinde, kıtlık korkusu ile kalpleri yumuşayıp Allah’tan af dilerler. Rüzgârlar vasıtasıyla yağmur gönderdiği için O’na şükrederler. Bazen da fırtına şeklinde geldiğinde helâk olma korkusu ile Allah’a dönerler.
Bazı müfessirler, bu beş âyetin meleklerden bahsettiğini söylerler. Bazıları ise, ilk üç âyetin rüzgârların, müteakip iki âyetin ise meleklerin sıfatlarından söz ettiğini kabul ederler.
8 – Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
9 – Gök yarıldığı zaman,
10 – Dağlar parçalanıp savrulduğu zaman,
11 – Resullere ümmetleri hakkında şahitlik vakitleri belirlendiği zaman;
beklenen kıyamet kopmuştur.
12 – Bunlar hangi güne ertelendiler?
13 – “Hüküm gününe!”
14 – “Hüküm günü” nedir bilir misin?
15 – Hakkı yalan sayanların o gün vay hallerine!
16 – Biz o peygamberleri reddedenlerden öncekileri yok etmedik mi?
17 – Sonra gidenleri de onların ardına takarız.
18 – İşte suçlu kâfirlere Biz böyle davranırız.
19 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
20 – Biz sizi basit bir sudan yaratmadık mı?
21-22 – Sonra da o meni nutfesini belirli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik. [23,13]
Allah’ın nizamı, döllenen yumurtayı rahim cidarına öylesine yapıştırır ve korur, bütün imkânlarla onun gelişmesi için öyle tedbirler alır ki, o cenin, annenin hareketlerinden kolay kolay etkilenip tehlikeye girmez. Böyle “sağlam bir yer” verilmeseydi, her hamilelik, anne için, dayanılması neredeyse imkânsız bir yük olurdu.
23 – Biz işte böyle takdir ettik. Ne güzel takdir ederiz Biz!
24 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
25-26 – Gerek diriler ve gerek ölüler için Biz dünyayı toplanma yeri kılmadık mı?
27 – Orada, sağlam yüksek dağlar yarattık ve size tatlı bir su ihsan ettik.
Dünya hayatının mezkûr âyetlerde bildirildiği tarzda düzenlenmesi, kesin olarak hikmetli bir Yaratıcı tarafından tanzim edildiğini ispatlar. Bu da âhiretin aklen mümkün olduğunun bir delilidir. Sayısız yaratıklar, milyonlarca tür bitki, yüz binlerce tür hayvan ve bunlardan bir nevi olarak insanlar, milyonlarca yıldan beri dünyanın bağrında beslenmektedirler. Bunların, milyonlarca çeşit ihtiyaçları hep dünyada yerleştirilmiştir. Bunların hepsini yerli yerinde yaratan üstün kudret, hikmet, irade ve adalet sahibi Allah, elbette yeni bir ülke kurmaya kadirdir.
28 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
29 – Nankörlere ise şöyle denir: “Haydi, durmayın yalan dediğiniz o azaba girin bakalım!”
30 – Üç kola ayrılmış gölgeye gidin.
31 – Gidin ama, o, ateşten sizi korumaz, gölgelik olmaz.
32 – O, birer saray gibi kıvılcımlar atar.
33 – O kıvılcımlardan her biri, sanki birer deve yavrusudur!
34 – Hakkı yalan sayanların o gün vay hallerine!
35 – Bugün, kâfirlerin konuşamayacakları bir gündür.
36 – Kendilerine konuşma izni verilmez ki özür dilesinler.
37 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
38 – Bugün karar ve hüküm günüdür.
Sizi de, önce gelip geçmiş olanları da bir araya topladık.
39 – İşte hepiniz bir aradasınız. Kurtulmak için, bir düzeniniz, bir hileniz varsa, hiç durmayın, derhal uygulayın!
40 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
41 – Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise o gün gölgeliklerde, pınar başlarındadırlar.
42 – Arzu ettikleri her türlü meyveyi bulurlar.
43 – Dünyada yaptıklarınızdan ötürü âfiyetle yiyin, için!
44 – Biz iyi hareket edenleri işte böyle ödüllendiririz.
45 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
46 – Ey kâfirler! Yiyin, azıcık zevkedin bakalım. Gerçek şu ki siz mücrimsiniz.
47 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
48 – Onlara: Haydin Allah’a boyun eğin denildiğinde, boyun eğmezler.
49 – Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
50 – Artık bu Kur’ân’a da inanmazlarsa, hangi söze inanırlar acaba?
Bu âyetten sonra “Âmenna billâh (Allah Teâlâyı tasdik ederim)” demek sünnettir. (Ebu Davud, İmam Ahmed).
 
insan suresi meali
Medine’de nâzil olduğuna dair rivayet bulunmakla birlikte çoğunluğun tercihine göre Mekke’de inmiş olup 31 âyettir. Sûrenin ilk âyetinde insan kelimesi geçmekte olup, sûrenin temel konusu, insanın kemâle ermesi, faziletli insanın başlıca vasıfları ve âhirette göreceği mükâfatlardır.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Dehrin akışı içinde öyle zaman geçti ki, o dönemde, insanın adı bile anılmazdı.
Dehr: “Kâinatın başlangıcından son bulmasına kadar sürecek müddet, yani zamanın tamamı” demektir.
2 – Biz insanı katışık bir meniden yarattık. Onu denemek istiyoruz; bu sebeple de kendisini işiten ve gören bir varlık yaptık. [67,2; 18,7]
Katışık, yani spermin dişi yumurtayı döllemesiyle erkek ve dişi unsurların katıştığı hücreden. İnsan; imtihan, yani deneme gayesiyle dünyada bulunmaktadır. Yoksa gayeleri bu dünyada tamamlanan ve sonunda yok olan hayvanlar ve bitkiler gibi bir varlık değildir. Bazı rahiplerin sandığı gibi, dünya, nefse işkence yeri de değildir. Tenasühe inananların düşündüğü gibi, yaptıklarının hemen karşılığını göreceği bir ceza yeri de değildir. Dünya, materyalistlerin zannettikleri gibi eğlence yeri, Marksçı ve Darwincilerin sandıkları gibi bir savaş yeri de değildir.
Âyet idrâk sahibi olan insanın, bilgi edinmesinin başlıca yollarının, görme ve işitme olduğuna dikkat çekmektedir.
3 – Ona yolu da gösterdik: artık ister şükreder, ister nankör ve kâfir olur.
Yol gösterme: akıl ve fikir verme, ahlâk duygusu verme, kötülük yaptığında kendisini uyaran vicdan verme, Allah’a iman etme duygusu verme, hayatını devam ettirecek vesile ve imkânları verme mânasınadır.
4 – Biz kâfirlere zincirler, kelepçeler, alevli ateşler hazırladık.
5 – İyi insanlar ise, kâfur suyu ile hazırlanmış içecek kâselerini yudumlarlar.
6 – Bu, Allah’ın has kullarının içip, istedikleri yere akıttıkları bir kaynaktır.
7 – Bu kullar, dünya hayatında iken sözlerinde durur, adadıkları şeyi yerine getirir ve felaketi bütün ufukları tutan kıyamet gününden endişe ederlerdi.
Adağı yerine getirme kişinin:
a- Kendisine farz olan şeyleri yapması
b- Söz verdiği şeyleri yapması
c- Kendi üzerine vacip kıldığı şeyleri yapması mânalarına gelebilir.
8 – Kendileri de ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler.
Borçlu, köle, mahpus olanlar da esirler kapsamındadırlar.
9 – Ve derler ki: “Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz.”
10 – Biz, yüzleri ekşiten, asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.”
11 – Allah da onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr verir.
12 – Sabretmelerine karşılık onlara cennet ve ipekli giysiler ihsan eder.
İman edip imanına göre yaşayanların bütün hayatları sabırdır: Allah’a taat konusunda sabır, O’nun haram kıldığı şeyleri yapmamak için sabır ve Onun çok hikmetlere binaen gönderdiği musîbetlere sabır... Bu sabırlar, müminin bütün hayatını doldurur, onu pişirip olgunlaştırır, şahsiyetini güçlendirir ve onun hayatına anlam kazandırır.
13 – Koltuklarında diledikleri gibi dinlenir, orada ne güneş sıcağı görürler, ne de dondurucu soğuklara uğrarlar.
14 – Cennet ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar, meyveleri devşirmeleri pek kolay olur.
15-16 – Etraflarında hizmet edenler gümüş kaplar, billur kâseler, gümüşî parlaklıkta billur kupalarla dolaşır, onlara ikram ederler.
Cennetlikler içeceklerini kendi iştahları ölçüsünce tayin ederler.
17 – Onlara karışımında zencefil bulunan kadehler ikram edilir.
18 – Bu içecekler, adı Selsebil olan pınardandır.
19 – Etraflarında ebedî cennet çocukları dolaşır durur ki,
onları gördüğünde parlaklıklarından ötürü etrafa saçılan inciler sanırsın.
20 – Hangi tarafa baksan hep nimet, servet, ihtişam, büyük bir saltanat görürsün.
21-22 – Elbiseleri ince veya kalın yeşil renkli ipeklerden, atlaslardandır. Gümüş bilezikler takınırlar.
Onların Rabbi, kendilerine tertemiz bir içki ikram edip şöyle demiştir:
“İşte bütün bunlar sizin mükâfatınızdır! Gayretleriniz makbul oldu.”
23 – Ey Resulüm! Kur’ân’ı sana parça parça Biz indiriyoruz.
24 – O halde Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabret, sakın günaha ve küfre dadananlara itaat etme.
25-26 – Sabah akşam Rabbinin adını zikret! Gecenin bir kısmında da O’na secde et, geceleyin uzun bir süre de O’na tesbih ve ibadet et.
Kâfirlere karşı sabır ve sebat istenen yerlerin hemen yanı başında zikir ve ibadet emri yer alır. Demek bu kuvvetin kaynağı, bu işleri gerçekleştirmektir.
Bu bölümde birinci cümle sabah, öğle ve ikindi namazlarına; ikinci cümle akşam ve yatsı namazlarına, üçüncü cümle ise teheccüd namazına işaret etmektedir.
27 – Şu insanlar bu peşin dünya hayatını arzulayıp, önlerinde kendilerini bekleyen o ağır günü ihmal ediyorlar.
28 – Onları yaratan, organlarını birbirine bağlayan ve onlara bu sağlam bünyeyi veren Biz’iz.
Dilediğimiz vakit elbette onların yerine başkalarını getirebiliriz.
29 – İşte bu, bir öğüttür, bir uyarıdır. Artık dileyen Rabbine varan yolu tutar.
30 – Ama Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz. Çünkü her şeyi bilen, tam hüküm ve hikmet sahibi olan, Allah’tır. Her şeyi bildiği gibi, rahmet ve hidâyete lâyık olanları da pek iyi bilir.
Bir önceki âyet, dileyenin, Kur’ân’ın rehberliğinde Rabbine varan yolu tutacağını bildirirken, 30. âyet yüce Allah’ın dilediği kimseleri rahmetiyle kucaklayacağını bildiriyor. Demek ki samimi müminler, kendilerini bütün varlıklarıyla Allah’ın iradesine teslim ederler. Onların diledikleri, Allah’ın meşîetine, yani dilemesine uygundur.
31 – Böylece dilediğini rahmetine alır. Zalimler için ise, gayet acı bir ceza hazırlamıştır.
 
kıyamet suresi meali

Mekke’de inmiş olup 40 âyettir. Bu sûre adını, ilk âyetinde adı geçip bütün sûrenin konusunu teşkil eden kıyamet kavramından almıştır. Aklî, hissî ve psikolojik yollarla kıyamet gerçeği ispatlanır ve buna inanmayanların sorumlulukları vurgulanır.


Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Hayır, gerçek öyle değil! Kıyamet günü hakkı için,
2 – Kendisini eleştirip kusurlarından pişmanlık duyan kimse hakkı için (ki siz mutlaka diriltileceksiniz).
3 – İnsan zanneder mi ki ölümünden sonra Biz kemiklerini toplayıp onu diriltmeyeceğiz?
4 – Evet, toplarız, hem de parmak uçlarına varıncaya kadar eski halinde düzenleriz!
5 – Fakat insan suç işleyip durmak için önündeki kıyameti inkâr etmek ister de,
6 – “Ne zamanmış o kıyamet günü?” diye alay eder.
7 – Gözler kamaşıp karardığı,
8 – Ayın ışığının büsbütün gittiği,
9 – Güneş ile ay yan yana getirildiği zaman...
10 – İşte o gün insan der: “Var mı kaçacak mekân?”
11 – Hayır, sığınacak hiçbir yer yoktur.
12 – O gün varılacak yer ancak Rabbinin huzurudur!
13 – O gün insana yaptığı her türlü iyilik ve fenalık ile;
yapmadığı her türlü iyilik ve fenalık tek tek bildirilir.
Ona göre karşılığını alır.
14-15 – Türlü türlü mazeretler öne sürse de, Artık insan, kendisi hakkında şahit olur. [16,23; 58,18]
16 – Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma. [20,114]
17 – Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir.
18 – O halde Biz Kur’ân’ı okuduğumuzda, sen de onun okunuşunu izle!
19 – Ayrıca onu açıklamak da bize ait bir iştir. (Bu önemli gerçeği, arada belirttikten sonra gelelim esas konumuza).
20 – Gerçek şu ki: Siz bu peşin dünya hayatına çok düşkünsünüz.
21 – Onun için âhireti terk edip durursunuz.
22 – Yüzler vardır o gün pırıl pırıl...
23 – (O güzel ve Yüce) Rab’lerine bakakalır... [6,103]
Ehl-i sünnet, âyetlere ve bilhassa mütevatir derecesine varan hadîslere dayanarak, cennette Allah’ın görüleceği hususunda ittifak etmişlerdir.
24 – Ve nice suratlar vardır o gün asılır.
25 – Belini kıran darbeyi yediğini hisseder. [3,106; 80,37-42; 88,2-10]
26 – Hayır, hayır! Ne zaman ki can boğaza gelir, işte o zaman can çekişenin yanındakiler:
27 – “Bunu iyileştiren, kurtaran yok mu?” der.
28 – Artık ayrılık vakti geldiğini kendisi de anlar.
29 – Bacağı bacağına dolaşır, ölüm acısıyla kıvranır. [6,61-62]
30 – O gün sevkiyat, doğru Rabbinin divanına olur!
31 – Ne dini tasdik eder, ne namaz kılardı.
32 – Hep hakkı yalan sayıp ona sırtını dönerdi.
33 – Bir de yaptığından memnun olarak,
çalımlı çalımlı kendi taraftarlarının yanına varırdı.
34 – Yazık sana yazık!
35 – Yazık ki sana ne yazık!
36 – İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
37 – Onun aslı, atılan bir meni damlası değil miydi?
38 – Sonra (rahim cidarına) yapışan bir hücre oldu da, Rabbi onu yaratıp düzenledi.
39 – Ondan erkek ve dişi olarak her iki cinsi yarattı.
40 – Bütün bunları yapan, ölüleri diriltmeye kadir olmaz olur mu?
Bu âyetten sonra “Belâ (elbette!)” denilmesi sünnettir. (Ebu Davud, İmam Ahmed).
 
Geri
Üst