***İşte size çeşit çeşit mektup***

Sana acıyorum,
Kendime acıyorum belki bundan zevk alıyorum
Ama sana acıyorum
Ve kahrediyor beni her gün daha fazla...
Nasıl böyle sevdim, nerede hata yaptım diye
Düşünmekten alamazken kendimi
Halen nasıl böyle sevdiğime de şaşıyorum...
Yüreğimin sana boyadığım rengini silmek geçiyor aklımdan,
Aklımdan geçen gözyaşlarım, sana boyadığım yüzümdeki
Boyayla birlikte düşüyor yere,
Sensizliğimi Umutlarla avuttuğumu bilmeden,
Her şeyimi alırken sen,
Ve bana lazım olur diye bir küçük umut bile bırakmadan
Çekip giderken, yüzündeki o menfaat gülümsemeyle
Arkanda bıraktığın her sözcükten yeni bir tabut yapıyorum kendime.

Dizlerine yatırdığım sabahları unuttun
Kollarımın arasına teslim ettiğin uykularını,
Asi ruhumu dizginleyen aşık sesini duyurmuyorsun artık,
Emanet ettiğin yaralarıma artık tütün basıyorum,
Baldıranla ovuyorum, kanayan yüreğimi,
Beni artık şehitler arasında ara,
Özlersen, beni uçurumların dibinde bekle...

Dudaklarımdan çıkmıyor artık, sana yaşatacaklarım,
Sana yaşatamadıklarım, çok derin yaralar halinde,
Yerlerini almış durumdalar iki dudağımın arasında.
Seni beklemenin, seni özlemenin
Özlesem de gelmeyeceğinin,
Gelsen bile eskisi gibi
Bedenimde yatıya kalmayacağının
Zorla ezberletildiği
Henüz reşit olmamış yasak aşkım
Ç****izlik içinde kıvranıyor şimdi,
Ben bileklerimdeki ustura izlerini öperken...
Özgürlüğüm; can verdiğinde,
Sen uyurken başucunda,
Bana bunları da yaşatacağını nerden bilebilirdi?

Sana acıyorum,
Tüm kapıları sana açıyorum bilmesen de,
Bensiz geçtiğin her kapı infazım oluyor,
Görmüyorsun...

Çok kolay öpebilirdim seni
Çok kolay sahip olabilirdim ben'liğine, herkes gibi
Bir cesete bile karşı koyacak gücün yoktu,
Seni güçlendirirken günden güne,
Her gece yarasalar düşlerimi kemiriyordu,
Dayanacak gücüm yoktu,
Ama hep zulada senin için saklıyordum ne gücüm varsa.

Seninle ışıkları söndürmek de mümkündü,
Ve tüm çektiklerime ortak etmek seni,
Dokunmaya kıyamadığım saçlarını
Tel tel terketmek yataklarda;
Git diyecek gücün yoktu.
Yutkunduğunda gecenin buğusundaki sesime karşı
Avaz avaz bağırmana aldırmadan,
Dünyanın en acımasızları arasında
Kendime itibar edinmek kolaydı.
Yalancı aşklarının uğultularını dinleyerek geçerken saatler,
Beni sevmediler diye ağlarken sen yüzüme,
'şu adam rüyama girdi,
Bu kadın önümden geçti,
Cebim para doluydu,
Anneme köpek saldırdı' gibi içinde kalanları
Anlattığında kimse dinlemiyorken seni
Suratının ortasına 'onlar senin sorunun' diyip
Çarpıp çıkmak vardı kapıyı
Hiçbir şey diyemez oturup ağlardın,
Yine umutlarını bana bağlardın...

Sana acıyorum çünkü bana yetemedin,
Beklemesem bile
Sevgimin karşılığını veremedin,
Ben;
Ne de olsa beni de seven var diye
Göğsünü gere gere dolaşmanı isterken sokaklarda,
Bundan aldığın güçle küçümsedin beni, sen...

Sana seviyorum demek çok zordu,
Sana sevmiyorum demek imkansız
Ama
Seni görmemek kolay,
Dokunmamak, öpmemek,
Beni sev diye beklemeden,
Sadece bendeki aşkla avunmak kolay,
Ne kadar zor olsa da kolay karşılıksız sevmek seni,
Ben yeterim kendime,
Kendi içimde,
Kendi yangınımda ısıtırım soğursa yüreğim...
Sen yok olacaksın,
Canım dediklerin canını isteyecek senden,
Gülüm dediklerin dikenlerini hayallerine saplayacak,
Aşkım dediklerin aşkını ezip geçecekler,
Aşksız kaldığına ağlayacaksın bu defa,
Beni bir defa küçümsedin,
Bin ömür ağlayacaksın.

Aşkımı bu halde gördüğüm için çok üzgünüm
Seni bu halde görmeye dayanamıyorum,
Kimbilir benimle yaşadıklarına kim el koydu,
Kim yasakladı bana söylediğin seviyorum'lu kelimeleri
Kim yalan yere yemin ettirdi sana
Ömür boyu seveceğim diye.
Ben koca hasretleri eritmeye çalışırken, düşevlerimde,
Kana boyarken hüznümü,
Beş para etmez jiletlerin öncülüğünde,
Seni kim gönderdi,
Aşkımı kundakla diye...

Ben tüm dünyayı kurban etmeye and içmişken
Sadece aşkın için
Nereden çıktı bu suni dost duruşların?
Bahanesi nedir bu yapmacık susuşun?
Geceleri benden hınç alır gibi sevişmen nedendir?
Ben mi düşürdüm seni
O aç insan kalabalığına,?
Ben mi vurdum seni, güpe gündüz, ulu orta?
Ben mi çaldım ekmeğini sofra vakti?
Ben mi kilitledim seni o yapmacık hayata?
Hapsolduğun tüm zindanların anahtarlarını benden almadın mı?
Üzerine bol gelen özgürlüğünü başucuna ben bırakmadım mı?
Gözlerini umuda ben boyamadım mı?
Üşürsün diye, gece gündüz aşkımı üzerine yorgan yapmadım mı?
Tüm tuzaklarına düşmedim mi senin?
Herkesten, herşeyden vazgeçip sırf senin, seninle olmadım mı?
Hayatımı harcamadım mı senin için?
Sus....
Ben biliyorum...

Seni Seviyorum...

Seni seviyorum,
Taşıyamasan da, katlanamasan da,
Korksan da bunu yüzüne söylememden,
Benimle birlikte yaşamaktan korkup,
Uzak tutmak için beni kendinden,
Benimle savaşsan da,
Değişmeyecek.

Beni yenmiş olmanın gururunu ve
Beni böyle ç****iz bırakıp
Oyun oynadığına inandırarak,
Kazanılmış bir zaferin derin sarhoşluğunu,
Büyük mutluğunu yaşıyorsun şimdi
Halime gülüyorsun,
Aşkım;
Beni öldürüyorsun,
Uzaklaşıyorum senden ve
Bu ısmarlama aşktan,
Sana tüm verdiklerime rağmen,
Bir çingene açlığıyla
Gördüğün en küçük aşk parçasına bile saldırırken sen,
Seni böyle gördüğüm için, son derece huzursuzum.
Kimsin, neredesin, nasılsın bilmiyorum,
Beni sevdiğin için mi,
Bana katlanamadığın için mi
Sana yetmediğim için mi,
Yapıyorsun bunları bilmiyorum, bilemiyorum...

Bu şehri, bu hayatı ve bû-sen'i,bırakıyorum.
Çok acı;
Sana acıyorum,
Bensiz kaldığında başına gelecekleri düşünüp,
Ne kadar güçlüyüm desen de,
Ne kadar ç****iz, ne kadar umutsuz, yıkık, biçare,
Ne kadar zayıf kalacağını düşünüp acıyorum sana.

Bana nasıl yaşamam gerektiğini öğretiyorsun,
Diğer insanların da sevmediğini, sevmeyeceklerini
Aşılıyorsun bana bilmesen de,
Üzgünüm...
Kendime acıyorum, bir oyuncu olacağım için...
sana değil asla, sana olmayacak...

Vazgeçilmiş düşlerin, ezilmiş gülüşlerin arasından,
Küçük tefek, tane parça, oldukça kaçamak,
sarılıyorum bende kalan parçalarına,
sarıldıkça acıyorum en küçük parçana,
sarıldıkça elveda...
Yazık...
 
sen hayatıma girmeden önce ben vardım
sen hayatıma girdiğinde ise bn yine vardım
ancak birbirinden farklı iki kişilik iki varlık iki ayrı ruh iki beden olarak
yokluğunda ben ;
geceleri oturur radyo dinlerdim
aşıkların birbirine armağan ettiği şarkıları
bende yalnuızlığıma armağan ederdim......
herşey anlamsızlaşırdı çoğu kez.
ve çoğu kez anlamsızlıklarda kaybolur giderdim
yaşamakmı daha acı veriyor yoksa ölmekmi??
acımasız sorularla kendimi irdelerdim
varlığında ise herşey bambaşkaydı
ben bir başkaydım
geceler eseninle veda eder, günün ilk ışıklarında seninle merhaba derdim
ve anlamlı gelirdi herşey
anlam karmaşaları birbir terk ederdi beni hep
sende varolmayı seninle birlikte yaşamayı
ve herşeyi seninle paylaşmayı severdim
seni hergeçen gün daha çok severdim
ancak nerden bilebilirdimki masalın sona ereceğini....
nerden bilebilirdim habersiz çekip gideceğini....
dün vardın bende vardım
bugün yoksun bn varmıyım yoksa yokmuyum bilmiyorum
dolmayacak cinsten bi boşluksun şimdi
ne sana benzeyen biri bu boşluğu doldurabilir nede SEN doldurabilirsin
öyle bbi boşlukki sorma gitsin
boşver be sevgili
alıştım bn yalnızlığa ayrılıklara
bırak artık böyle sürüp gitsin........
 
Gideceksen git !!! Arkana bile bakma !!!

Aldanma sen sakin yalan dolu göz yaşlarıma !!! Ben seni aldattım ve bir vefasız uğruna sattım öylemi ? Bunları ben mi yaptım sana ? İhanet mi ettim sana ve aşkına ? Sen mi hançerleri saplayacaksın bağrıma ? Söyle yürek dayanır mi buna ? Alışabilmek için senin yokluğuna,son vermeliyim sensizlikle dolu hayatıma... Kara yazımız yazılmış bir kere, silip de yeniden yazamam... Seni ölümüne sevmişim bir kere,böyle deli gibi sevip de unutamam... Bir gün bakmışsın senden çok uzaklardayım... Sensiz,issiz, bucaksız yokluklardayım... Beni özleyecek misin ? Özlemimi duyup ağlayacak misin ? Gözlerinden bir damlada olsa gözyaşı akıtacak misin be gülüm ?

Nefretle bakan gözlerin bir gün sevgi dolu bakacak mi ? Bana olan nefretin bir gün bitecek mi ? Yıllar sonrada olsa yollarımız bir gün birleşecek mi ? Gözlerimden kuru yapraklar gibi dökülen yaslar dinecek mi ? Yüreğin beni bir damlada olsa hiç sevecek mi ? Kara gözlerin beni hep bir kor gibi yakacak mı ? Sözlerin hep umutlarımı bitirip,hayallerimi yıkacak mi ? Vefasız yüreğin beni de yıllar sonra unutacak mi ? Dokunmaya kıyamadığım,sıcacık ellerin bir gün benim olacak mı ?

Susma !!!
Her şeyi yap ama susma !!! Karşımda bir olu gibi durma !!! Bana nefret dolu gözlerle bakma!
Herkes ağlattı bari sen bana bunu yapma !!! Sen görme,sen üzülme diye akan göz yaşlarımı senden saklıyorum... Sensizim diye,sen yoksun diye kendime gülmeyi yasaklıyorum...
Tutsak olduğum su zindandan gelip de beni kurtarmanı bekliyorum... Sen bilmesen de, bilip de görmesen de,beni hiç sevmesen de seni çok seviyorum... Deli fırtınaları koparırcasına bakışlarını hatırlıyorum... Ve onlarla birlikte seni düşününce bugün yine ağlıyorum...

Hatırlıyor musun hani o mutlu günlerimizi ? Hiç bitmek tükenmek bilmeyen ölümüne sevgimizi ? Birlikte kurduğumuz ve tutkunu olduğumuz hayallerimizi ? Birbirini deli gibi seven ve aşkı uğruna olumu bile göze alabilen eski ikimizi ? Beni yargısız infaza sürükleyeceksen hiç durma !!! Ölümden korkum yok,aşkım uğruna canim feda !!!
Ben alıştım,yüreğim dayanabilecekti buna ? Ne yapsam bos,sonunda bende karşı koyamadım bu ayrılığa... İnan seni hala ilk günkü gibi seviyorum.. Ne desende,ne yapmanda senden nefret edemiyorum... Seni bir omur boyu bir umutla bekliyorum... Sen bana git desende,beni terk etsen de ben gidemiyorum...
Gitmek istemiyorum !!!
 
Şu anda cok uzaktasın, beni düşünüyor musun, bilmiyorum? Ama ben hep seni düşündüm bugün, hiç aklımdan çıkmadın, attığım her adımda, yaktığım her sigaramdaydın....
Seni öyle cok özlüyorum ki, zaten cok uzaklardaydın, bugün klevyeme dokunan parmaklarım bile sana kavuşamadı...Bugün bir başka hüzün çöktü yüreğime, ne yapsam ,ne etsem silinip atılamadı.

Seni şimdiden öyle çok özledim ki...İçim acıyor, sanki anlamsız bir keder çöreklendi yüreğime, gitmek bilmiyor...

Seni öyle çok seviyorum ki, istersen sor bugün benimle olan yüreğime akan gözyaşlarıma sor istersen, yüreğime sor, giderken yanına aldığın yüreğime sor, anlatsın seni ne çok sevdiğimi....ne cok özlediğimi...

Seni öyle çok özledim ki, sanki bugün yine ankara benimle ağladı...Gözyaşlarım yağmurun kilere karıştı....hava kasvetli, ben bir büyük acı.. senden başka kim bilebilir, çektiğim bu sancıyı?

Yürüdüm yağmur da, ellerim üşüdü yine....

Gözyaşlarım, yağmura karıştı....Yüreğim ise sıcaktı, Giderken yanında ***ürdüğün için o hep ılık bir sevda sıcaklığındaydı.....

Biliyor musun? ne zaman biri bana canım dese, senin seslenişin kulaklarımda çınlıyor, irkiliyorum, mutsuz musun gene? Gene yüreğin mi acıyor diye düşünüyorum...Ne zaman yalnız birini görsem, senin suliyetin sanıyorum, ne zaman bir ayak izine takılsa gözlerim, yüreğime geldiğin günler de bıraktığın ayak izleri aklıma geliyor, ürperiyorum.....

Yokluğunda neleri yitirdim... sen yoksan, gül güzel kokmuyor eskisi gibi, ne de güneş içimi isitiyor, ne de yağmurdan sonra toprak kokusu geliyor burnuma, buram buram...
Yokluğunda neleri yitirdim, sen yoksan artık gülüşüm bile içten değil, şen kahkahalar atanlara imreniyorum hanidir...sen yoksan, ipekler bile dalıyor bedenimi, sakin yanlış anlama.. sitemin sana değil bebeğim, sitemim aşka...

Sana aşık olmasam, sensiz günlerde böyle mutsuz olmazdım, sen, sen diye yakarıp, sabahlara kadar yıldızları saymazdım...Görüyor musun yokluğunda neleri yitirdim..ama sitemim sana degil...sitemim AŞKA!!!

SANA NASIL SiTEM EDEBİLİRİM? BEN SADECE SENİ SEVMESİNİ BİLİRİM....
 
Bugün umutlarımı yitirmiş
Hayata tutunduğu dalı kırılmış
Yani yıkılmış vaziyette çıktım karşına
Artık yarınların bi önemi yok benim için
Ben seninle bir ucurtma yapmıştım
Adına aşk demiştik
Ucurtmanın kuyruğuna hayallerimi koymuştum
Ucurtmanın ipinide sen tutmuştun
sonra ucurtmamızın ipi elindne kaçtı
şimdi suuc ucurtmayı yapandamı
ipi tutandamı
yoksa hayat dediğimiz rüzgardamı
ben hayallerimi bir ucurtmanın kuyruğunda kaybettim
aşkımı dünyamı esen rüzgara verdim
suc benim mi yoksa beni bırakıp gidenin mi


toparlamıştık kendimizi
çıkmışdı aklımızdan ucurtma
Aşkımızın adıda değişti artık denizdi
küçük denizimize kağıttan gemiler yapıyorduk
bu defa ben hayallerimi gemilere koyuyordum
evet yine hain rüzgara yenik düştü
fırtınalardan arta kalan
sadece yıkılan hayallerimdi
umudunu kaybeden güçsüz
ölümü bekleyen hasta mmisali
kendimi kaybettim koca deryada
hayat birkez daha aldı seni
birdaha vermemek üzere
şimdi sen gittin
aşkım bitti
sevdam tükendi
artık ölümü bekleme sırası bende
esen rüzgara bakıyor artık gözlerim
getireceği ölümü bekliyorum
 
Ben seni böyle sevdim Bir tanem
Ben seni sandığın gibi sevmedim bir tanem. Senin o güzel gülüşünü ve o sıcak bakisini sevdim bir tanem. Deli olurcasına, sensiz gecen her dakikam. Sensiz gecen her günüm bana zehir... Sen olmayınca yanımda hayatin tadı bile yok. Bazen çocuklar gibi ağlayıp sekerini isteyen bir çocuk gibi somurtan, bazen de çılgınlar gibi oynayan aşıklar gibi...

Ben sen öyle sevdimdi bir tanem hem de öyle ki... Ama bunu hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Bazen camin önünde kumrular görüyorum öyle sevişiyorlar ki, onları kıskanıyorum....
Acaba bizde böyle bir kumru olsaydık nerelere uçardık seninle,. Çok mu uzaklara çok mu yakınlara... Ama sen oldun mu yanımda hiç fark etmezdi herhalde . Belki bir ağacın kovuğuna girip... Belki de yüksek tepelerin kayalıklarında kanatlarımı üzerine uzatmış sarılırdık.

Ama ne yazık ki sevgilim kumru değiliz kanatlarımız yok.
Ben seni öyle sevdim ki hem de çok.. Geceleri rüyamda gündüzleri aklımda... Bazen seni sevmekten bile korktum bazense o kadar mutlu oldum. Ama ben seninle çok büyük mutluluklar yaşadım bir tanem..
Benim aşkımı bu kelimelere bile sana az görüyorum. Bazen beynimin derinliklerine iniyorum ve orada seni buluyorum.. Öyle masumsun ki sevgilim o kadar masum ki... Beyazlar içinde bir melek gibisin.

Seni her zaman orada bulucam beynimin ve kalbimin derinliklerinde. Ve hiç bir kimse seni orada bulamayacak ve üstüne bir şey sıçratmayacak.. Sen hep öyle bembeyaz kalacaksın gülen gözlerinle...
Bende hep senin yanında olacak ölene dek. Belki öldükten sonrada seni ruhumun derinliklerinde taşırım. Ama bunu bilmiyorum nasıl olur, bakarsın ölürsem belki ruhum sana ulaşabilir. ve seninkiyle bir olur, hem seni hem beni mutlu eder... bu mümkün olur mu dersin?
İste ben seni böyle sevdim bir tanem
 
Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım.
Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip ***üren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim...
Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim.
Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim.
Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla.
Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim.
Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım.
Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim...
Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim...
Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin...
Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü?
Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık gecelerde bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi geceler başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben...
Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.
Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...
Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü
Merak ederdim hep.
Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.
İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için
kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...
Aşktı adın uçurumda, yanı başımda
aynadaki suretimdi yüzüm,
aykırı kanardı bana.
İnançlarımın çoğu yalanmış
alay ederdi benimle.
Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki
senmişsin dokunamadığım...
Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,
Geceleri ansızın uyanıp
İncitip durduğum senin yokluğunmuş...
Onca sevişmeden sonra değişmemişsem,
sihirli bir aydınlıkta,
içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...
İşte onca yalan geçen hayatımda
buymuş tek gerçekliğim...
 
BİR GÜN SENİ SEVDİĞİMİ ANLARSIN

Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar
kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar,ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin
aydınlık
Kapanır yatağına ç****izliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine
dolar içine
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş
olduğunu
Şerefin,faziletin,iyiliğin,güzellğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak
için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin,kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını ç****iz
kalmışlığın
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Birgün anlarsın ne işe yaradığını
Ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda
güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama ç****iz,ama yorgun,ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna
dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde
Kendiliğinden
Birgün seni sevdiğimi anlarsın
 
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik.Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu.Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri .Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık.Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman.Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı.Sonra bir ç****izlikti zifir.Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik ..
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda.Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş.Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz.Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi.Aldığını geri vermez dalgalara.Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda.Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk.Alevden bir tasta eridi günler.Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde.Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk..
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez.Paslı demir kapılar kapandı üstümüze.Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz.Ç****izliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık.Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla.Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı.Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza.Uyuduk bir daha uyanamadık.
Şimdi bir kutup var sana çeker beni.Bir kutup var senden öteye.Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım.dağ yollarında caddelerde sokaklarda.Onun için bulup bulup yitirdim seni.Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana.Hangi gözümü yumduysam seni gördüm.Zamandın zamandan öte bir şeydin.Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden.Bu zincirleri sen vurdun ellerime.Sen getirdin bunca karanlıkları.
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı.Bakma böyle kötü olduğuma.Benim de dileklerim vardı.Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan.Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi.Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde.Büyük dertler için benim ellerim.
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım.Biliyorum.Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş.Fabrika bacalarında bir kara dumanım.Zehirim akrep kuyruklarınd****ötüyüm sevemediğin kadar.Öyle fenayım.Kapanmış bıçak yaralarında.Bu pis çöp tenekelerinde unut beni.Unut artık.
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım.Sana bakmak için.Güneşi üçe böldüm.Al biri senin olsun.Yüzümde beş bıçak yarası var.Bir de sen vur.Barut kokusunu severim.Bir portakalı dilim dilim soy..
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın.Ben kötüyüm.Korkunç çirkinim.Ben seksensekizinci tul dairesiyim.Sağ gözümün üç kirpiğini kestim.
Al
Ben lanetlendim

Cenaze marşı çalınıyor.Ölüler ayağa kalktı.Görüyor musun.Şu soldan ikinci benim.Senin yüzünden öldüm.Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma.
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi.Sedir ağaçlarına gül yapraklarına.Başımı taşlara vurdum.Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı.Tanrısal duygular içindeydim.Bütün tanrısızlığımdan uzakta.Bir kemiklerinin sertliğini aldım.Bir teninin aklığını.Sonra sıcaklığını dudaklarının..
Gel bak
SANA BİR TANRI GETİRDİM
Gel bak
BİR TANRI YARATTIM SENDEN.
 
Durduk yerde bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum.
Bilinçsiz bir şekilde...
Yavaş yavaş sesimi yükseltiyorum ve şarkının sözlerini
bilinçli bir şekilde söylemeye devam ettiğimi farkediyorum.
Gökyüzündeki yıldızlardan bahsediyor şarkı...
Sitem dolu...
Gökyüzündeki yıldızlardan daha yalnız olmak...
Gözümün önüne bir kadın geliyor.
Kızıl saçlı, güven uyandıran bakışlara sahip bir kadın...
"Yok," diyorum, "bu şarkıyı bu kadından değil, başka birinden duydum."
Hafızamı zorluyorum.
Aykırı bir erkek ses sanatçısı geliyor gözlerimin önüne.
"Evet," diyorum, "işte bu sanatçı söylüyor."
Döneminin en aykırı kişiliklerinden biri...
Sırf aykırılığı yüzünden hala (ölümünden sonra bile) eleştiriliyor, sırf aykırı olduğu için (sanatına bakılmaksızın) sevilmiyor.
Dudaklarımın arasından şarkı sözleri çıkmaya devam ediyor.
Ancak aykırı bir kişilik bu şarkıyı söyleyebilir!
Yalnızlığın hüznünü ruhumda hissediyorum.
Şarkıyı tekrar tekrar söylerken, yalnızlığı hatırlatan yazarlar, şarkıcılar, şairler geçiyor aklımdan.
Bir film sahnesinden, bir kitaba giriyorum, bir şiirden çıkıp, bir öyküde buluyorum kendimi.
Olaylar, yerler, kişiler değişiyor ,fakat hissettiklerim değişmiyor.
Dudaklarım hala şarkıyı mırıldanıyor, fakat tek farkla; artık gözyaşlarım da dudaklarımın açılıp kapanmasına göre yön değiştirerek, hislerimi daha da derinleştiriyor.
Kim demişti, ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum, diye.
Kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair kimdi; Murathan Mungan mı?
Yalnızlığın Senfonisini kim yazmıştı?
Bir anda Oğuz Atay'ın bir öyküsünde buluyorum kendimi.
Korkuyu beklerken yalnızlığım derinleşiyor.
Lars von Trier'in bir filmine giriyorum.
Korkuyu beklemeyi bırakıp, her dakika korkuyla yaşamaya başlıyorum.
Ve tabii yalnızlık hep içimde...
Bir filmden, bir kitaptan, bir şarkıdan çıkıp normal hayatıma dönemiyorum.
Çünkü normal hayatımı bunların içinde buluyorum.
Tek fark; bunlar sayesinde normal yaşantımın acısını daha da derinden hissediyorum.
Yavaş yavaş sesim kısılıyor.
Gözyaşlarım izlediği yollarda kuruyor.
Ağzıma tuzlu bir tat bırakıyor bu şarkı. Tekrar söylemeye cesaret edemiyorum
 
sesini duymaya hasret kaldığım günler oldu.yüreğimi cayır cayır yakan hasretinmiş.. resmin karşımda dururken daha çok bakasım gelen gözlerinde kaybetmişim ben kendimi,ellerimi sımsıkı tutarken hiç bırakmamacasına hayal olup gidişlerinde buldum kendimi..
sabah uyandığımda kollarının arasında o güzel gözlerine gözlerimi açarak uyanma ümidiyle yaşadım hep,kokun hala yanıbaşımda aşkım hala tanıdık geliyor evin her köşesi gülüşlerin yankılanıyor koşuyorum her yerde seni arıyorum allahım bu nasıl bir şey bir kerecik görebilsem bir kerecik o sıcacık gözlerine bakabilsem ama hep hayalinde kendimi buluyorum sevgilim.. bazen aramaktan yorgun düşüyorum tam o sırada 'hayır bitanem yapma kendini bu kadar üzme ben seninleyim bak yanındayım beni uzakta arama bekle hiçbir zaman vazgeçme diyor' çok yakından geliyor sesin arkama baksam görebilecekmiş gibi oluyorum seni..bakmıyorum sesini duymak bile öyle güç veriyor ki ömrümce arayıp bulamasamda hep beklesemde dayanabileceğimi hissediyorum.. bir gün aklıma düştüğün yine özlem dolu bir gün tam ağlamak üzereyken yine o aşık olduğum ses 'dur sakın yapma sakın ağlama o yıllardır arayıpda bulamadığın şey gözlerinin içinde saklı senin gözlerin onu her aradığında oda seni deli gibi özlüyor sende onun gözlerinde beliriyorsun ağlayıpda gözyaşlarının onu alıp ***ürmesine izin verme' diyor.. işte o an yüzümde bir gülücük beliriyor şu an senin için gülümsüyorum sevgilim biliyorum sende benim için gülümsüyorsun..sevgi ağlatmak için değil hep mutlu olmak içindir!..
 
Belki ellerine kan bulaşmaz; belki gözlerini yumar, kulaklarını tıkarsın; çığlıklar parçalanır duvarlarında...

Kafanı çevirirsin yardım nidalarına ya da elvedalara...

Hiçbir şey değişsin istemezsin; yolunu tutmuş, yükünü almışsındır; paylaşmayı bilmezsin...

Kimsenin yerine koyamazsın kendini; ne anlamaya, ne anlamlandırmaya çalışmazsın bir şeyleri...

sevgiden, aşktan, dostluktan dem vurup, ortak olmazsın sorunlarıma...

Her adım atışında çekersin kendini geri; “konuş!” derim, susarsın...

Ya düşüncelerin yoktur kendine ait, ya korkarsın düşündüklerini söylemekten...

Gerçekten var mısın, ihtiyacım olduğunda ortalıkta görünmezken...

Nasıl inanırım sana; haklıya “haklı”, haksıza “haksız” diyemezken...

Sessizlikte boğulurken sesim; ancak fısıldayarak söyleyebiliyorum: “sessizlik cinayettir!”

Gidene “gitme” diyemeyenin, gelene “hoş geldin”’i ne kadar anlamlıdır bilemiyorum.

Benim gibi konuşmayıp, benim gibi yazmayandan uzak durursam; nereye ***ürür beni bu tekdüzelik!


Arada bir “saçmala!” desin biri, ölçüp biçeyim, düşüneyim üstünde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz olmayayım; içim rahat olsun “yanılıyorsun” derken ve gülümseyeyim.

Dikkatli oldugumdan dikkat isterim doğru; kaçınırim kötü söz söylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammül gösteremem yargısız infazlara; her duyguma bir cümle bağlayabilirim istersem; ama öfkelenmeden yazamam, yazamam yazmasına da sövemem de kimseye...

Sessizlik izin verir karşındakine, seni dilediğince yorumlaması için...

Ve bazen, en fazla bağıranla, hiç sesi çıkmayanı ayıramam birbirinden...

Ve merak ederim: “Ne saklıyorlar benden?”

Belki gözlem yapıyorlar, belki veri topluyorlar; herkes bağırırken susmak, erdem sayılır belki; ya sessiz çoğunluğun bir parçası olmak?

Ben ağlarken gülüyorsan anlayış gösterebilirim; ben ağlarken ağlıyorsan “dostum” diyebilirim, ben kalırken gidiyorsan “korkak” sanabilirim; ben severken itiyorsan, vazgeçebilirim senden ve ben sorarken susuyorsan, katlim vaciptir demektir; ölebilirim!

sessizlik cinayet işler bazen; ne bir tanık, ne bir kanıt bırakmaz arkasında; bazen bizim gibi sessiz, bazen tırnaklarını toprağa geçirerek, hayatımızdan çıkıp gider insanlar; bazen anlamamanın, bazen anlaşılmamanın acısını duyarlar.

Ve fark etseler de, etmeseler de, kimse güvende değildir artık; oysa, güvende olmak için tercih edilir susmak!

Ve vicdanımızın tek düşü olur; deliksiz uyumak!
 
Seni sevmek bir gölün tortusunda kurbağa yavrusu gibi yok olmaksa.

Ben bu ezikliği bir sabah Nemrutun kızıl dağında hissettim.
Ve senin olmadığının bir cümle kurgusunda hep gizli öznede kendimi mahvettim.

Seni sevmek bir Ankara sabahında vakitli vakitsiz vurulmaksa.

Ben bu duyguyu kızgın asfaltlarda zakkum çiçekleri yetiştirdiğim zaman hissettim.
Ve bir dersim ateşinde yanarak külümü ateşböceklerine yedirttim.

Seni sevmek bir volkanın sevdiği için kendi kendini yakmasıysa eğer.

Ben bu yanmayı elimde orak bir buğday tarlasında ve güneşin en kızgın vaktinde hissettim.
Ve senin olmadığın bir sabahçı kahvesinde yüreğimi zifir çayınla demlettim.

Seni sevmek meraklı iki çift gözün saatin kaçıncı zıngırdamasında kalkıp sürüye koyulmadan ve hatta ölmeden bedenleri yerin çok altında, bir esrar sıcaklığında boguşmaksa celladın kör kurşunuyla

Ben bu savaşı bir tarih önce koynuma aşkımı alıp cephane ateşinde hissettim.
Ve senin doldurduğun yıldızları heybemden çıkartıp aç kurtlara yedirttim.

Seni sevmek donmaksa eğer bir gecekondu rüyasında.
Ben bu soğukluğu dağ başlarında keklik avlerken hissettim.
Ve senin yok olduğun zamanlarda ateş karşısında tuttuğum keklikleri seyrettim.

Seni sevmek bir bebeğin ilk olarak baba demesiyse eğer.
Ben bu sevinçi bir şubat akşamında elleri üşümüş babanın gözlerinde hissettim.
Ve senin olmadığın zorlu coğrafyada o gözlerde daha bir çok şey keşfettim.
 
Sen şimdi dalgınlıklarına kaç, mürekkep balıgı gibi...
Kalbindeki o eski sevdaları bir gölge gibi kullan.
Çırpınan sevgini korumak için durmadan yüz degiştir,
ama unutamazsın yüzünüYüzün ki, senin rakibin...
Yüzün ki, kalbini hiç saklayamaz...
Yüzün ki, aşkına rakip...
Sen şimdi dalgınlıgına kaç, mürekkep balıgı gibi...
 
Az önce ..
Hasretine kulaçlar attım,
ÖLÜMÜNE ..
Geri dönmemecesine avuçladım mavileri,
ÇILDIRASIYA ..
Özlemle tutundum yosunlara,
SUS!.. KONUŞMA!..

Boğulmaktan değil korkum,
Hasretinden kavrulmak değil,
Özleminden çıldırmak değil,
BİR DAHA DÖNMEYİŞİNDEN YANGINIM ..

Az önce ..
Adımladım sahili boydan boya,
ÖLÜRCESİNE ..
Hasretin bir yol çiğnedim,
İSYANKARCA ..
Özlemle bastım kızgın kumlara,
SUS!.. KONUŞMA!..

Menzili bulmamaktan değil korkum,
Güneşle sarmaş dolaş olmaktan değil,
Arayıp sormayışından değil,
BİR HABER SALMAYIŞINDAN DİVANEYİM ..

Az önce ..
Balıkçıların ağlarına takıldım,
ÇIRPINDIM ..
Yokluğun kere aşkı paraladım,
AĞLADIM ..
İlmek, ilmek ağlara, ölümüne sarıldım ..
SUS!.. KONUŞMA!..

Korkum ölümümden değil,
Rüzgar dolanmış saçlarına,
Bir daha dokunamamaktan korkuyorum,
Unutulmaktan değil,
Yaprak yeşili gözlerini,
BİR DAHA GÖREMEDEN ÖLMEKTEN KORKUYORUM ..
 
Sen benim;
Bildiğim en güzel şeyimi kaybetme korkum,
En çok istediğim şeye sahip olma mutluluğum,
en güzel gözlere uzun uzun bakışlarım
Ve bir yürek için ilk ağlayışımsın...
Sen benim;
Düşlerini gördüğüm yarınki umutlarım,
Hayalini kurduğum geleceğim,
Arayıp bulamadığım geçmişim
Ve yaşamaktan asla vazgeçmeyeceğim bugünümsün...
Sen benim;herşeyimsin...
 
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden. Sana yazmak. “Sana Seni Yazmak”.

Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları. sana ait yüreğimin derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak. ve toprağı alnından öperken yağmur taneleri, tüm benliğimle sana yağmak istiyorum.

Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve yine sen varsın, yarım kalan sevdamın eksik taraflarında. bomboş ve sessiz kaldırımlarda yürürken seni haykırıyorum sensizliğin inadına. bu sensizlik gecesinde sevdamın en ücrâ köşelerine seni yazıyorum.

Bu gece gene yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın, yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm göz yaşlarımı. Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı.

İşte seni haykırıyorum sensizliğe alışamamış sine-i püryanıma, işte seni yazıyorum.

Bu gece gene yağmur yağıyor. sen yoksun oysa biliyorum ve üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. göz yaşlarımı efkârıma kattım bu gece. sevdamı, umudumu ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım.
Bu gece yağmurla birlikte göz yaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. süzülen her damlada sen vardın ve yine sen vardın gecenin en karanlık anında. O, doya doya bakamadığım gözlerin, gözlerimin içine bir kez daha değseydi ve tebessümünden bir gül açsaydı yanaklarında, yetmez miydi? Bir bakışın bir ömre değmez miydi, ey!

İsmini kazıdığım kaldırımlara sanki sen yağıyorsun yağmurla birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime. yalnız ve bomboş odamda sen varsın hâlâ. Hâlâ sensizliğim duruyor yanı başımda.

Bu gece göz yaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara. Seni arıyorum, erimekteyim. karanlık geceye inat ay bu akşam gökyüzünde.
Ve gökyüzü, yüreğimde..
 
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, ç****izim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara ***ür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Bazen kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle
 
Bu kez zor bir yalnızlığa mahkum oluyorum. İçimin kopmayan iplerinde sallanmak da yetmez oldu teselliye. Çünkü çürütüldü bağlarım. BULUT KUŞLARINIMI KAMÇILADIM YOKSA GÖKYÜZÜNÜN, ne yaptım?

Sen bilinmesi zor bilmece, çözemediğim kördüğüm... Gönül iklimimi sonsuzluk çizgisiyle sınırlayan zehirli iksir... ÇEK GİT!

Birgün, çıvgın güz yağmurlarının ç****izliği içinde kalmışken, bütün sevgileri kovmaya gücümün yetmediği bir anda çıktın karşıma... Artık; içimde harmanlanan kara, kapkara sevda bulutlarını kovmaya da gücüm yetmiyor. Öyle fersizim ki..

Hiçlik ordularını çoğalttım kendimde. Anıları söküp atamıyorum yüreğimden.. Oysa ölümcül barikatları hıncımla aşmıştıM her şeye karşın. Ama artık beni çöl yılanları boğmada... ÇEK GİT!

Ne yapabilirim ki, yine de ağıyorsun dursuz duraksız, üstüme üstüme... Niceye bir duracaksın bilemiyorum, mevsimleri talan eden fırtına. Bak artık zaman da rengini yitirdi... Umutsuzluğum, yalnızlığım niceye bir sürecek daha? ÇEK GİT!

Birbirimizi sevişimizdi bahar. Ne oldu apansız değişiverdi mevsimler?
Bir kez daha kendi gerçeğimle yüzlşiyorum. Belki de en son yüzleşmem olacaktır bu.

Kendime tutunmaya çalışmalıyım..

Anladım ki bütün sevgiler yalanmış...Sevmeler de rengini yitirdi...Şimdi hiçran katmetmerindeyim... ÇEK GİT!

Masamın üzerinde yıkılmışlığım duruyor yalan sevgilere armağan... Titreyen parmaklarımda kalemim ve karşımda resmin... Ahlara kundaklıyorum... Bir ayrılık ağısıdır içtiğim şimdi...

Gözün aydın ola sigarayı en vefalı dost bildim yeniden. Her derin çekişte seni üflüyorum uzun uzun.... İntizar ederek.

MEVSİM songüz, bu son vedamdır,son söz.. ÇEK GİT GÜZELİM , ARTIK ÇEK GİT..

"İçim bu güllerden yandı diyorum
Gül bildik,gülü başımıza taç yaptık biz
Derdini sahiplendik güle ilaç yaptık biz
Ne dersiniz, hak etmeyen insanı mı sevdik
Yoksa bütün yanlışı sevmekte mi yaptık biz"
 
Varlığıma ayrılan bu kısacık zamanda yaşama dair her ne varsa ıslah edilmemiş duygularıma ait alemlerde gezmek istedim hep.. İçime saklı olsan firari çocuğun elinden tutan birini istedim. Kuklası olmak istedim uzaklardaki benin.

Bana bahşedilen sevgilerde bir şeyler eksikti.. Gaipten gelen bir ses duymak istedim; evet sevildim, hem de kaç kez... Kaç kez sanılarına aldandım karşımdaki güzellerin ama yapamadım. Onlar içimdeki denizin rengini değiştirmek istediler. Dalgalarıma köpük olmak istediler. Kum tepelerimi içlerindeki acizlik iksirinin suyuyla yok etmek istediler. Oysa benim denizimde yunuslar kadar deniz kızlarının da güzelliği vardı.. evet bir güzelim olmalıydı ama güzellerin hepsi denizimde yüzmeyi değil kendilerine gölcükler istiyorlardı, küçük, kısır döngülü tek tip gölcükler...

Sırt sıvazlamasını bilir misin? Bir gönlü okşamayı; güzel, can alıcı sözlerle! Şiirselliğe vurulmuş çınar ağacının gölgesinde sevgiliyle olmayı kim istemez ki... Ay yüzlü çiçeklerin arasında koşmayı... Mahur bir bakışta kaybolmayı hangi göz istemez ki... Ders almadan, yazmadan hasreti, çizmeden anıları kim sevmek istemez ki...

Varoşlardaki çöp tenekesi gibi hissettin mi kendini hiç? Yerlere çöp atmayınız yazısına aldırmadan kenarına sarhoşların naraları atıldı mı? Değeri solmuş kuru bir demet gül atıldı mı yüzüne, içine? Gönül poşetlerini yuttun mu hiç? Eskimiş çalar saatleri dinledin mi güneşin altında? Çöpçülerin eldivenlerindeki umutlardan bir şeyler kapmayı denedin mi benim gibi?

İthal fasıllarda çalınan bir ud ezgisinde sevgili dinlemek istemiyorum. Maşukum neyzeni olmalı umarsız beklentilerimin. Ölümsüz bahaneler sunmalı içimdeki vatansız heyecanlarıma. Koşmalıyım, zorlanmalıyım çilekeş nazlarının ardından.Metanetimin üstüne gelmeli, olursuz düşlere garketmeli gecelerimi. Gamın camına tırmanmalıyım gideceğim yolun acımasızlığına aldırmadan...

Mecnunu görmediniz mi? Şirini, Aslıyı, Donkişotu… Çöller eskidi, zindanlar kurudu,atlar yaşlanmadı bu aşklarda…
Oysa onlarda ben gibiydiler, taşıdıklarımız aynıydı! Yaşamak istediklerimiz, çırpınışlarımız, kadere isyanlarımız, kavuşmasız aşklarda ömür tüketmemiz.. Adanmışlığım zikirsiz kalmaz inşallah! Haritasız yüreklerde yaşarım.. yönsüz ırmaklarda yüzer sandallarım.

Ben ki aşkı rotasız bir gemide yaşamak istiyorum. Yelkenlerimde hilali parlamalı samimiyetin. Fırtınalar yutmalıyım göğsümde. Ayrılığın dev dalgalarını yarmalıyım sevgilimin elleriyle. Limansız kalmalıyım alabora olmalıyım her bakışta.

Ey sevgili! Sana anlattıklarımdan kıssalar çıkarma kendine. Yoksun bak! Göklerde bir yer açtım ikimize. Biliyorum ordasın, bulutlarını topluyorsun saçlarına hüznün. Sırma sırma sevgi dokuyorsun yıldızlardan ikimize.
Bense yerdeyim, gönlümde hasretinin kırmızı başlıklı tuğları. Çadırına saklanmışım yalnızlığın, gelip beni yanına almanı bekliyorum...
 
Geri
Üst