***İşte size çeşit çeşit mektup***

Yıldızlar


Sen yıldızları severdin, aslında her yıldız sendin.Sana sarılırdım, bütün
yıldızları kucaklardım.Sana dokunmak, koca evreni avuçlarımın arasına almak gibi
bir şeydi.
Yokluğun canımı acıtırdı, parça parça olurdu yüreğim “Kalbimin küçük parçalarını toplamaya çalışırdım yeniden”.İçimde kopan fırtınaları sayamazdım.Sessizleşirdim.Saatlerce ayakta, yalnız başıma, öylece” bakar dururdum seni ***üren
yollara…
“Kimseyi fark ettirmezdim” savaşımı.Yokluğunla savaşmak, görünmeyen bir düşmana karşı kılıç sallamak demekti.Yorulurdum, dizlerim titrerdi.Düşerdim,
kalkardım ama sensizliği yenmeyi hiç başaramazdım
En büyük korkumdu sensizlik.Korkularıyla yüzleşebilen cesur insanlardan ol
madım.Çünkü sensiz olmayı yediremezdim kendime.Bir kez kabullensem, sanki o an çıkıp gideceksin gibi gelirdi yüreğimden.Oysa olmasan bile seni yüreğimde taşırdım.Orada olduğunu bilmek bana hayata tutunma gücü verirdi.Korkumla yüz-
leştiğim anda o gücü kaybedeceğimi sanırdım.
“Gece uykularım kaçar”, yalnızlığa lanet ederek dört duvar odayı sabah kadar adımlardım.”Bakamadığım aynalar” kırılır, binlerce cam parçası bedenime batardı.
Bir sigara, bir sigara daha…”Dumanını savuştururken tavana” duvarla üzerime yıkılırdı…
Sonra hayaller gelip çöreklenirdi üzerime.Gözlerimi kapatıp dalardım.Sonsuz
Bir yeşilliğin ortasında, baharı yaşarken bulurdum kendimi.Çiçek çiçek açardın,
Kokun başımı döndürürdü.Bir gül yaprağı gibi ipeksiydi tenin.Öperdim seni, soluğum kesilirdi.Bir hafif yağmur başlardı.Her damlası başka bir sevdadan süzülen
o yağmurda ıslanmaktan inanılmaz bir haz alırdık.Koşardık, her ağaca selam verir,
doğanın o müthiş enerjisini hisseder, adeta yeniden doğardık.
Bir hayalden bir hayale geçerken sabahı karşılardım.Güneş pencereden içeri
girer gecenin kasvetini bitirirdi.Yıldızlar bir sonraki geceye kadar çekilirdi
gökyüzünden.Ama içimdeki karanlığın tek ışığı sendin.Sen olmadan ben aydınlanamazdım.Güneş olsa da olmasa da o gün sensiz yaşanacaktı çünkü…
Ve ben sensizliği yaşarken hiç ağlamazdım…Sadece, ”yıldızlar düşerdi gözlerimden”…
 
İskelenin en ucundaki, en gıcırtılı tahtanın üstüne oturmuş, denizdeki nereye gittiklerini bilmediğim, bilmeyi de istemediğim parlak renkli balıklara bakıyorum. Bir süre izleyebiliyorum ancak onları, sadece bir yere kadar görebiliyorum, sonrası görünmüyor.

Nedense her düşüncemin arkasına bir olumsuzluk eki katılıyor bu günlerde... Devrik düşüncelerle pekiştiriyorum bu ruh halini. Düşüncelerimin bağlaçları yok, sırf kafiyeli olsun diye kurulmuş iki yabancı cümle gibi birbirinden kopuk ve anlamsızlar... Hava sıcak, su ılık, toprak soğuk, ben yanıyorum.

Gitsem diyorum, şöyle yağmurları olan uzak bir yerlere...

Günahlar gözyaşlarında yıkanır, diyor birisi, yağmurlar kadar çok gözyaşları istiyorum o zaman diyorum içimden... ve eğer ağlayabilseydim ne yağmuru ne de küçük bir ağacın en küçük yaprağına düşen yağmur damlasının süzülüşünü bu kadar çok sevmezdim herhalde...
Gitsem diyorum, balıklarda gitti zaten.

Yıllardır tanıdığım, bana yabancı olan bu evin derin sessizliğinde aslında normal çıkan bütün seslere bile bile kulak verip, kendi kendimi bile bile korkutuyorum. Sonra korkuları susturmak için, kendi kendimi susturup sadece yüreğimi seslendiriyorum, çünkü duymak düşünmekten daha az üzüyor insanı.

Yüreğini ve beynini sırtlanmış, yükünden yorgun adamların halleri geliyor aklıma.

Herkes uyurken korkuyorum, sessizlikten, sessizliğimden... Gitsem diyorum acıları alıp, yalnızlığa sarılmaya..

Yıllardır bilip tanıdığın, yanlış şehirde, doğru otobüse binip, yanlış durakta indiğini fark ettiğinde yürümek zorunda kalmış gibi, geçte olsa gitsem diyorum...

Ve senden daha değersiz olan anlamsız şeylerin bekçiliğini bırakıp, ayağını acıtan ayakkabılara, sıcağa, fırtınaya rağmen ne varsa yakıp yıkıp ardına bakmadan yürümek gibi... Gitsem diyorum, biraz ölsem...
 
[COLOR=***nna]Bıraktım suskunlukları bir yana bağırıyorum. Boğazımı yırtarcasına haykıra haykıra bağrıyorum.

Sana sevdamı anlatıyorum. Yüreğimi ihbar etmekten korkmadan içimdeki deli dolu çoşkuyu saklamdan heycanın en büyüğünü yaşayarak her haykırışımda çoğalarak anlatıyorum.

Sensizliğin beni boğduğu zamanlara inat cesurca yürüyorum aşkın denizinde. Ne ihanetler var ne yalanlar o sonsuz mavilikte. Senin yüzün senin tenin senin gülüşün besliyor beni tohumdum filizleniyorum bir koca ağaca döneceğim biliyorum. Dallarım seni taşıyacak yeşil yeşil köklerim seni saracak taa derinlere kadar. Hiçbir yıldız kaymayacak artık ay karanlığa dönüşmeyecek yağmurlar üşütmeyecek.

Sana seni anlatmaya gücüm yetmiyor öyle güzelsin ki...

Öyle güzel gülüyorsun ki... Bak senin gülüşüne özeniyor herkes mutluluk dağıtan bir yanın var senin. Sen gülerken benim içim içime sığmıyor çocuklaşıyorum. Sen gülerken mevsim bahar oluyo nasılda ısınıyor dünya. Sen gülerken ben bir sonraki gülüşün özlemini duyuyorum olacak şey mi bu? Sen gülerken gözlerin aşkı anlatıyor ah o zaman eriyorum.

Gözlerin dedim de içim titredi. Bazen çocuk olan bazen baştan çıkaran o bakışlarına alev dudakların eşlik ediyor.Sevdan beni benden aldıkça yoldan çıkıyorum.

Gönüllüyüm korkma. Nereye istersen gelirim seninle hangi iklimi seçersen orda olurum. Deniz kızı ol çağır beni denize sonsuza kadar kalırım orda seninle Sensiz zamanlarm vardı ya benim bir daha olmayacak...

Söz verdim kendime bu hayat sensiz yaşanmayacak. Yazılar şiirler sana yazılacak şarkılar sana söylencek kadehler sana kalkacak. Senin olmadığın yerde bu yürek bir an bile kalmayacak. Bak herkse aşkı arıyor görüyor musun? Biz bulduk şanslıyız. Ya hiç görmeseydim seni ya hiç tanımasaydım?

Şimdi yine uyanmak istediğim uykularda olmaması gereken sabahlarda bin parçaya bölünmüş umutlarda ve hep yalnızlıkta olacaktım. Seni sevmeseydim kendimide sevmeyecektim. Bana yeniden sevdirdin kendimi yeniden barıştım yüreğimle.

Yaraları kapadım dindi kanayan acılarım...

Bir tek sensizlikten korkuyorum.Korkmakda neymiş ödüm kopuyor.

Mutluluğa çabuk alışıyor insan.

Ben senin verdiğin mutluluktan senden aşkından ayrı kalmak istemiyorum.

Ah yar! seni anlatabileceğimden çok daha fazla seviyorum...
[/COLOR]
 
Korkularım...


Sevme eylemini seninle özdeşleştiriyorum.Hatalı mıyım bunda¿ Ya birgün yok olursan¿ Ya bilinmedik diyarlara gidip beni bu kentte bir başıma bırakırsan¿ Her geçen gün içimde sen büyüyor,biliyorum birgün sığmayacak,taşacaksın.Ben bunun coşkusunu yaşayacağım,evet ama ya sen bu sevmeyi kaldıramazsan¿
Biliyor musun,seni sen kadar sevmek de yetmiyor bana.Senin kendini sevmeni bile kıskanıp “Ben,kendini sevdiğinden daha çok sevmeliyim onu” diye düşünüyorum.Bu tehlikeli olmamalı.Söz geçse yüreğime,durduracağım kendimi ama bu aralar kalbim benden bağımsız hareket ediyor.Yüreğim özgür bırakma işime de geliyor aslında.Böylece seni daha çok,daha çok,her şeyden çok sevebileceğimi anlayabiliyorum
Küçük sevgiler sana göre de değil.Sende sana büyük sevgilerin sunulmasını istiyorsun.Ama diyorum ya,ben sevgimi büyüttük,seni kaybetme korkum da bir o kadar
artıyor.Aşk korkularla birlikte yaşamaz,fakat bu başka bir şey.Yokluğunu düşündüğüm
zaman içime oturan acıyı tarif etmem mümkün değil.Seni benden bir parça koptuğunda acı duyarsa,işte aynı acı benimde hissettiğim.Üstelik bu sadece yokluk düşüncesinin verdiği bir acı.Gerçekten yok olduğunda nasıl bir acı duyacağım acaba¿
Seni çözdükçe,sırlarını öğrendikçe hayranlığım daha da artıyor.Aşkın bize çizdiği
yolda seninle el ele,yürek yüreğe yürümek kadar güzel bir şey olamaz.Hayranım dedim ya sana,ciddiye al beni.Her hareketin,her tavrın ezberimde.Beynime kazımışım.
Gülüşlerin,bakışların,dokunuşların her yerde,her zaman aklımda.Tanrısal bir sevda bu
Öncesi ve sonra olmayan,bitimsiz
Aşkı hep böyle yaşadım ben.Ateşlere attım kendimi hiçbir pişmanlık duymadan.
Yaşadığım her anın kıymetini bilerek,her ana apayrı anlamlar yükleyerek.Ama ilk kez
yemin ederim meleğim ilk kez kaybetme korkusunu bu kadar yoğun hissediyorum içimde.Demekki ilk kez böylesine derin seviyorum.Yeniden sığ sulara girme ihtimali
beni bu kadar korkutan.Elini uzat bana,bak gözlerime.Yeneceğim korkularımı…
 
Sen gittiğinden beri çok şey değişti buralarda. Mevsimler... Sonbaharlar, ilkbaharlar ve sensiz kışlar... İnsanlar da değişti, daha iki yüzlü, daha umursamaz oldular sevgi pınarında, pınarlar kurudu.

Sen yokken kimse sevmiyor kucağına yatırıp siyah lülelerimi, o yüzden belki saçlarım toplu geziyorum hep. Kimse tutmuyor elimi, ***ürmüyor tozlu yollarda hemşireye iğne yapsın diye. Sırf senin geri gelmen için tekrar mikrop kapıp tekrar hastalansın istiyorum ciğerlerim.

Kimsenin öpemiyorum pamuk yanaklarını, bakamıyorum yaprak yeşili gözlerine. Kim bir daha sırtına alıp döndürecek beni? Kim benimle oyunlar oynayacak sabahın köründe?

Kıyamazdın bana, ama kıyıyorlar şimdi. Kimseler sevmiyor sen gittiğinden beri. Gelsen onları pataklasan ne olur? Her gün biraz daha kanıyorum, kimse silmiyor sandık lekesi olmuş mendiliyle kanlarımı.

Çok yalnızım senelerdir, yanımda yoksun sen. Kışları severdim sen varsın diye, senliğinin eriyişi gözlerimin önünde boğulduğundan beri karların içinde sevemiyorum hiçbir şeyi. Kardelen gördüğümü sandım ama basit kırık bir ağaç dalıymış o, farkına yeni vardım.

Pollyanna ile konuştum geçenlerde. Bir bilet istedim ondan yanına gelmek için, en güzel beyaz elbisemi de giydim. Bütün sevecenliğiyle yüzüme bakarak imkansız olduğunu söyledi. Sonra bir kelebek buldum kırmızı kanatlı, kanatlarına tutunarak uçmaya çalıştım ama kanatlarını kopartıp ölümüne sebep oldum sırf kendi bencilliğim için.

Kanatlarım yok benim senin gibi, uçup gelemem yarınına. Bir kere görsem yüzünü, koklasam beyaz sabun tenini öpsem doyasıya, başka bir şey istemem. Ama gelme ihtimalim yok senin yanına, üzgünüm.

Sana bir söz vermiştim gitmeden önce, büyük adam olacağım diye. Sözümü yerine getiriyorum ama sen nerdesin? Sen de yanımda olacağına dair söz vermemiş miydin bana?

Seni özledim ve her zaman yaptığım gibi el sallıyorum gökyüzüne, belki görürsün diye. Yanımda olduğun zaman kaçardım senden köşe bucak, neden kaçtığımı anlayamıyorum belki sevdiğimden. Şimdi söylesem bir şeyi değiştirmez çok geç kaldım biliyorum ama söyleyeceğim: Seni çok seviyorum Kraliçe.

Sanırım şimdi yaşama dönmeliyim senin istediğin gibi. Özür dilerim yine istediğin gibi olamadım, ama en önemli sözümü yerine getireceğim. Sırf senin için... Yaşayacağım...
 
Ben yine bu saatlerde evdeyim dün ve bir önceki günden farklı olmayarak. Ellerim her gün yeni bir kesik ve yere damlayan bir kaç damla kan ve bazıları evde uyurken ben hala dışarıda bir şeyler arıyorum belki de yıllardır arayıp bulamadığım şeyi. Yeter artık demek için bile vaktim yok. Kirli akşamlar temiz gibi görünen sabahların ardında duran bir adam. Hayat ne bir su ne de güzel bir ırmak misali akıp geçiyor. İsyan değil belki ama uzaktan 7. kuşak bir yakını. Bu gece son biraz sonra diye başlayan mısraların sonuna koydum gençliğimi ve bitiriyorum zamanı bu akşam bir daha. Ve her zamanki her seferindeki gibi kendime söylediğim şeyim. Belki herkes gibi belki de hiç olmadığım gibi. Anlaşılmak istemiyorum konuşmak zor oluyor bu zamanlarda ağlamak da... Ve ben beni bırakılan yerin bir adım ötesinde kaçırmış olduğum trenin bir sonraki seferini bekliyorum. Oturacak ne bir yer var ne de telaştan... Sadece bir sigara var. Geçmişin sinema perdesi geleceğin kanserli yalnızlığı bekliyorum bekliyorum bekliyorum. Sadece trenin değil. O acı o iğrenç o acımasız düdük sesini. Çaldığında perde çoktan kapanmış. Sigaram çoktan sönmüş ve ben bir önceki treni neden kaçırdığımın farkındalığında saklıyor olacağım son göz yaşlarımı. Şimdi ölüyorum. Hissetmiyorum acıyı şimdi gömün beni. Parçalarımı toparlayın diğer şehirlerden eski sevgililerimden gözlerimi alamadığım o masum çocukluğumdan.

Gömün beni doğduğum saate yakın. Şimdi zamanıdır ölmenin...
 
Aslında bütün suç benim...
Hayaller kurmaktan vazgeçmeyen,masum bir ruh var ki bende...inatçı insanlara güvenmek,inanmak konusunda inatçı...suçlu ruhum,asıl suçlu benim...

Aşkmışşşşşşşş........
aşkkkkkkkk..
varmış....
Bende bir körlük sorunu olsa gerek...Hani nerde?
Ben sen aşksın sanmıştım...


Merhabalar ne kadar kolaysa elvedalar o kadar zor...Benim merhabalarım da zordu bu yüzden.Sana kadar....
Geriye dönüş zamanıdır şimdi.zoru başarıp elveda demeliyim!

El-ve-da!!!!

Sonra merhabalarım zor olmalı yine,çünkü acı çekmek zevkim olmaya başlıyor...Kaldığı kadarını kurtarmalıyım kendimin...

Hayatmış tuzakları kuran.Koca bir YALAN...Esas tuzakçı bizleriz...Sevmesek tuzakları nasıl olur da belki doğrudur diye aşkkk sandıklarımıza eyvallah çekeriz...

Bir yanılgı daha işte.Söylerken acısa da içim söyleyeceğim...Sevmiyorum seni....bu da yalan...
Ama ağlaya ağlaya vazgeçeceğim.Hiç bilme istiyorum...Bilmeyeceksin.
bunu hiç hak etmedin....


Tekrar karşılaşacağız,arkadaşım kalmak zorundasın hiç bilinmesin aşkım diye...Başka bir yanılgı hali...
Artık her merhabam daha zor...Her adımım geriye...Bir daha beni acıtma diye...

Şimdi alarak kendimi senden,bana dönüyorum...İnan bana merhabalarım zor olacak artık...Aşka inansam da kendisiyle küsüm...
küslüğüm sana dair....

Yalanlara dolanmışım...
Aşk diye boş boş dolanmışım...
bir vardım bir yok oldum şimdi
çizili hayallere aldanmışım...

git
sevdiğim
sevemediğim
sevilemediğim...
git de doğsun ay bu geceye...
Bir daha sevmem demeyeceğim
aşka inat olsun diye...

kusurlarına kadar sevmiştim
en büyük kusurum oldun....
şimdi ben
derinlerde çığlık çığlığa....
susarak,avaz avaz...
seni sileceğim...

birileri hep sever birilerini
ben birisi olamadım...
şimdi sadece benim...
yalnızlıkla sarmaş dolaş bu gece gideceğim...


Hep birileri sever birilerini...ve bilinir ki o birileri hiç sevmedi kendisini seven birilerini.......
 
Gene geldin aklıma canım.unutmaya çalışırken gene hatırladım seni.sen… sen hayatımdan ne zaman çıkacaksın?ne zaman beni yalnız bırakacaksın?ne zaman çıkacaksın yüreğimden? Ne zaman?...


Unutmak için ne bekliyorsun gönlüm,
Zaman geçiyor...
Gözlerinde ışıkların yerini,
Mor halkalar alıyor.


Hep unutmak istedim seni.hep unutmak.ama olmadı işte tam unuttum derken gene geldin aklıma.gene girdin yüreğime.sen…sen nasıl birisin haa söylesene….

Yeter artık çık git yüreğimden yalnız kalsın içimdeki ben.sen benim içimde olduğun sürece beni içten içten tüketiyorsun!beni yavaş yavaş ölüme hazırlıyorsun.bırak git beni artık git aklımdan…



Unutmak için ne bekliyorsun gönlüm,
Bak mevsimler uçuyor...
Baharların yerini,
Artık kışlar alıyor.
Unut gitsin dinle beni, yaşanmaz böyle.
Varsın boş kalsın ellerin, ömür tükenmez hasretle.
Unut gitsin, aksın gözlerinden bir damla yaş gibi.
Unut ve diren hayata, rüzgara duran taş gibi...

Bak gene unutmaya başladım seni lütfen girme artık yüreğime lütfen!!!
Yalvarıyorum sana gelme bir daha bana istemiyorum artık seni anla beni ve git hayatımdan…
 
İnsan kendine has bir hayatı sevmek için ne yapmalı ? Acaba ruhumla büyünleşeceğim zamanlar gelecekmi diyorum.İç itminan olmayınca hayat ne kadar anlamsızlaşıyor.Gayret sarf ediyorum hayatı sevmek için.Çünkü kendimin farkındayım,kendimi kefşedebiliyorum.Ve beni hayata karşı dirençli,zorluklara gülümseyebiliyorum,Tabiiki sen olduğun zaman.
Zamanı geriye getirebilseydim,istediğim bir yayatı yaşamak için elimden geleni yapardım diyordum.Tek düzeliği sevmiyordum çünkü.Seninle aynı havayı tenefüs etmeyi çok istiyordum,sonunda oldu.Hayata farklı açıdan bakıyordum.Yüreğimdeki kuşun kafesini açmak istiyordum hep.Buna rağmen hayat tarzım,prensiplerim,duygularım herkese farklı geliyordu.Okuduklarım,yazdıklarım,bakış açım,insanlarla diyaloğum...Hayatın içinde kendi yerimi bulmaya çalışıyorum.Kendime çizdiğim çizgide yürümek istiyorum.Şiiri,müziği kısaca ruhuma huzur veren her şeyi seviyorum.Kalem,kelam ve aşk benim için çok önemli.Aşk'ı anlamaya çalışıyorum.Her ne kadar ifade edemesemde hissediyorum,ifade edenlerle mutlu oluyorum.Duygularıma tercüman oldukları için seviyorum onları.
Düşler kuruyor aklım.Gönlümü eğlendiriyor,sonu hüsranla bitecek bir oyun oynuyor sanki gönlümle.Kulağımdaki sesin aklımla iş birliği yapmış gibi.Kapılıyorum ikisininde oyununa kandırıyorlar beni,o kadar çok sevdiğim sesin ve güvendiğim kaybetmeyeyim diye Rabbime yalvardığım aklım.Beni sevmiyor kandırıyorlar.İstedikleri zaman benimle oynayabiliyorlar.Neden izin veriyorum bilmiyorum,direnemiyorum.Elim kolum bağlı kala kalıyorumöylece karşılarında.
Hatta birgün benimle oynamayı bırakırlarsa,terk ederlerse beni,ne yaparım diye bir korku kaplıyor gönlümü.Sesi soluğu çıkmayan yüreğime sesleniyorum!Ah benim ezilmiş yüreğim,bu gidişle biz daha çok eziliriz gibi geliyor,çünkü destek olmuyorsun bana.Sen olmayınca bende olmuyorum;Tükeniyorum yok oluyorum işte.Ey gönlüm sesin çıksın ne olur.Haykır seni üzen ne varsa,haykırda öyle öleyim.Kulağımdaki onun sesiyle göz yaşlarımla birlikte,yanaklarımdan süzülüp giden hayallerimle birlikte seninle birlikte.
Ölsemde sağ kalsamda beni bırakma
Sonramı ?
Allah a ve sana kalmış
 
Hayır, aşk değil bu. En başından beri de aşk değildi. Biz öyle sanmıştık, ama değildi. Basbayağı doyumsuzluk. Ne sana dokunsam geçiyor bu içimdeki kaşıntı, ne baksam, ne öpsem, koklasam. Uykunda özlüyorum seni, benden ayrı geçirdiğin vakitten kıskanıyorum. Ne bu şimdi? Aşk mı?

Bir gece hatırlıyorum, buz gibi, dışarıda kar, yan odada tanımadığımız birileri. Uyuyorsun. Adını sesleniyorum hafifçe. Uyanmıyorsun. Öpüyorum. Uyanmıyorsun. Yastığıma sarılıp sessizce ağlıyorum, seni uyandırmaktan korkuyorum, ama uyanıyorsun. Kaçmak istiyorum, bağırmak, karın altında üşüyerek, anadan üryan ağlamak istiyorum. Kollarındayım, saçlarımı okşuyorsun. Göz kapaklarımı zorla kapatıyorsun. Açıyorum, tekrar kapatıyorsun. Tekrar açıyorum, tekrar kapatıyorsun. Uykuya teslim oluyorum. Grotesk bir rüyanın ortasında buluyorum kendimi. Kan yağıyor gökten. Kaçıyorum, takılıyorum, bir yuva bulup sığınıyorum. Uzaklardan geliyorsun, “Islanmadan evine dönemezsin” diyorsun. Elimi uzatıyorum, tutacak mısın bilmiyorum. Çaresizim. Kan içindeyim. Bir bakıyorum o benim kanım. Nefes nefese uyanıyorum.

Yanımdasın. Uyuyorsun. Yüzünde aynı huzur. Yine uyandıramıyorum seni. Ağlıyorum.

Bu isteri defalarca tekrarlanıyor.

Ama artık evdeyim. Kan içindeyim.

Aşk mı bu?

Ne zaman anladım bunun aşk olmadığını, biliyor musun? Senden nefret ettiğim her anda. İçimde hissettiğim kaşıntı parmaklarıma kadar yayıldığında, gururum paramparça olurken, yakınımdakilerin suçlayıcı parmakları beni gösterirken benim parmaklarım sana uzandığında. Zayıflık bu. Bağımlılık.

Ne zaman ki senden nefret ettim, ne zaman ki sesimi duymadın, işte o zaman hayatımda ilk kez dua ettim, adınla başlayarak. Hayaline sığındım. sen değilsin bu diye avunarak. Bahşettiğin yaşam suyunu içerek yaşadım. Zaman geçmek bilmedi. Kumral dalgalarda salım kayboldu. Adına ilahiler söyledim, kan kusarak, unutkanlık ırmağım oldun.

Tapınağında sana ettiğim her duada bunu hatırla. Sen benim sevgilim değilsin. Sen benim taptığımsın, içimdeki kaşıntı seni istiyor, kıvranıyor sendeki anlayamadığım şeye ulaşmak için. Sen benim parçamsın, nefret ve öfkeyle bile olsa ilk andığım. Hayalimsin, kabusumsun. Bulunmazım, ulaşılmazım, dokunulmazımsın. Dikkatle sakladığım, içimden söküp atamadığım, paylaşamadığım inancımsın.

Aşk değil bu. Başka bir şey.
 
BEn giderim,sen mutlu ol..İçime akıtırım gözyaşlarımı..Cismimi alıp,ruhumu alıp,tüm sözlerime ruhuma tıkıp,kilitleyip kapılarımı giderim,üzülme..Sadece mutlu ol ne olur.. Çocukluluğumun gözyaşları gibi masum ol,gençliğimin gülücükleri gibi az bulunur ol sen! Ne olur acımasın için,hiç birşeyim kalmasın razıyım..Sonunda senin tek bir gülüşünü görmek varsa,ömür boyu küçülmesin gözlerim,gülmeyeyim razıyım..

Al herşeyini ne olur,tek bir mutluluk kalmasın bende..Sen ben gibi ol,gülümse ben hüzünlerin dikenli tellerinde kan içinde kalayım,razıyım..

İnan bana,son bir isteğim olsa senden,sadece ömür boyu gülümsemendir dileğim..O hüzün mavisi gözlerinin,daimi parlaması tek umudum..Kendime sen edindiğim herşey mavi.. HErşey bitti..Ne olur ufuktaki o mutlu çizgiye ulaş sen..Ben seni,mutluluğunun damla damla yağdığı her bahçede beklerim inan bana..Sen yeter ki mutlu ol!


Hayatın tüm yollarında tanıdığın mutluluk olsun,öp mutluluğu benim için..Sarıl doyasıya,sen yeter ki mutlu ol,ben giderim!

Yollar biter,ben giderim..Hüzün biter,ağlarım.. Tüm uzaklar yakın olur,sen uzak kalırsın,sana yemin olsun arkamı dönüp bakmam sana..Yeter ki mutlu ol sevgili..

Mutlu ol..
 
hiçbir şey söyleme...
hiçbir şey yapma...

niye mi?
ben öyle yapıyorum...

Gecenin inceldiği yerde kaç kere dokunduk birbirimizin yaralarına.Sınırını gözlerinin çeliğiyle çizdiğin sorumlu sessizliği bozmadan bakışırdık irileşmiş gözbebeklerimize aldırmadan.Kısardım bakışlarımı senden yana,derdim sen değildin ki...Hem yaralarımızı kanatmadan dokunurduk,hem yeni yaralar açardık ruhumuzun nemli ve karanlık dehlizlerinde,sınırlı yalnızlıklarımızın ağırlığına hiç aldırmadan.Bırak taşlaşmış yüzümüzden yuvarlansın sıcak damlalar...

Herşey olması gerektiği gibiydi belki.Giriş,gelişme ve sonuç bölümleri son derece muhtemel bir hikayenin iki talihsiz karakteriydik.Mavi vurgulu fluoresan ışığıyla aydınlanmış soğuk ve ıslak kaldırım kenarlarında senin için yürüdüm.Sen bunu hiç bilmedin.Bende öfkelendiğin,olmasını istediğin ne varsa hepsiyle birlikte 'ben'dim aslında.Ve o 'ben' belki hiç kimsenin ait olmadığı kadar ait kılmıştı kendini sana, tüm reddedilmişliğine rağmen.Senin için heryerde hiç kimse olduğumu da bilmedin.Bilme,derdim seninle değil...

Arkana bakmadan gidebilir misin?
Son acıdan gülümsemeler giydirdim yalnızlığıma.İnsanların dünyasına bahar gelmekteydi,ben senden gitmekteydim.Gidişimi bir hüzün hikayesine dönüştürmeden ustaca gerçekleştirmem gerekiyordu.Başı önünde,uysal ve alabildiğine yarımdım.Geride bıraktığım sadece sen değildin.Ve bunu yine sadece sen bilmiyordun.
Arkama bakmadan gittim...


Aptallığım ve Bilgeliğimdi yaşadığım tüm acılar...
Kendimden ayrı düşünmedim sevdiklerimi..
Halbuki sen,
hep 'başka biri'ydin...
 
Aşk için bahar.Tehlike her yerdedir...Vuruluverirsin hiç ummadığın birine.Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.Bahardan sonra yaz gelir...Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.Bence öyle basit değil.Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etraft****imi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.İtiraf.Saatler süren telefon konuşmaları.İlk duygular, çocuksu güzellikler.Ve sonra..... Nefessiz kalmacasına ağlamalar.Izdırap çığlıkları...Kış..Kış..Kış..... Azap....Ve sonunda doğan gün....Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....Hatta sonbaharda bile...Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde, böylesine derinde var olan,böyle yaktı mı iz bırakan, bu kadar çaresiz bırakan,bu kadar arzu illetine hasta eden, bu kadar dizginsiz, sorgusuz,başına buyruk, acımasız, bu kadar bugünsüz sevda görmedim.Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.Ondan önce hiç biri içimden bir şey ***ürmemişti.Ondan sonrası zaten ***üremez çünkü, ***ürülecek bir şey kalmadı..İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.Herkesi seven o sersem yüreğimi..Benden alıp kaçtığı o masum kızı borçlu.Bana bir dün, birde yarın borçlu.Benim ne günahım vardı da aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.Benim ne günahım vardı da her mevsim başka meyve yemek varken iştahsız kalacaktım.Yoktu elbet günahım..Onunda yoktu ya..Öfkem susmama engel...Ama ikimizin de suçu yoktu...Suçlu yoktu..Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip, mazide yaşamak,kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...Kendinle savaşmak , hırpalamak...Yaptığının farkına varıp ,bir de üstüne onun için cezalandırmaktır.
 
Gecenin en siyahında umudun bittiği yerdeyim…

Kim bilir kaç oldu saat
Nasılda geçiyor hayat

Nasılda doğruyu söylüyordu dinlediğim bu sözler. Şimdi Geceye sensizlikle sürecek koca bir mücadelenin tohumlarını ekiyorum…

Köşeyi dönsem ölüm.. Düz gitsem hayat.Gölgeler içindeyim…

Söyle can şimdi ben ne yaparım…Sensiz geçirdiğim,can’sız geçirdiğim şu dakikalar bile ölümden beter…Tüm köşe başları dev karanlıklarla dolu..Artık o yok diyor yok….Can’ın hayatında olmayacak..Önümde hayat ama ne hayat…Yar yok.Nefesini gölge gibi ensende duymak yok….

Sen imkansızsın,sensizlik imkansız…Aşk imkansız..

Dört taraf imkansızlık
Umarsızca seni benden,
Beni senden alıyor…
Sessizce

Kim bilir kaç bunu bilerek yaşadı değil mi? İmkansızlığa rağmen sevmeyi,hayata tutunmaya çalıştı.Ey hayat sevin be sevin.Bak Can Can’ından ayrılıyor sayende…

Çemberin en dışında en çıkmaz sokaktayım…Çığlık atsam sessiz.Sussam yine çaresiz.Gölgeler içindeyim..

Çaresizlikle bağlanmış kaderimiz….Sevdamız tutunamadı…Bak Can bu bize yazılmış…Bu gece daha iyi anlıyor.Daha çok hüzün çekiyorum içime sensizlikle…Bu gece haykırıyorum duyuyor musun Can! Gitme diye yalvarıyorum.Ardından öyle bakıp kalıyor,sana verdiğim yüreğim ortada kalmış çırpınıyorum..

Gitmeliyim Can diyorsun gitmeliyim…. Ve ben yine susuyorum çaresiz…

Sen imkansızsın,sensizlik imkansız…Aşk imkansız…

Gönlüm yine dertli
Nereye gitsem
Ne yapsam
Seni unutmak imkansız ..
 
Bazı sevdalar vardır.İnsana başlarken çok güzel gelen,sonrasında bitişiyle beraber sevgiside dahil,herşeyden vazgeçiren,herşeye korkuyla baktıran sevdalar.Önce bir dönem gözlerinden yağmurlar yağar insanın ,sonra alıştığını zanneder.Asıl zor olan o zaman başlar.Artık karlar yağar gibi anılar yağmıştır üstünüze,önce o karları silkelemeniz gerekir üzerinizden.Ne kadar istemesenizde.....
Sonra bu kez de sıcak bir köşe arasınız ısınıp kendinize gelmek için.Üstünüzde kar parçacıkları kalmıştır,silkindikçe anı dökülür her bir yerinizden.


Elleriniz buz kesmiştir,ısındıkça tutmaz olur o eller,ısındıkça bıçak yarası gibi kesilir o eller,tutmak istesenizde hiçbirşeyi tutamazsınız,canınız yanar.Artık sıcaktanda korkar hale gelirsiniz.


Ya her sıcakta canım yanarsa korkusu sarar içinizi.Sıcaklardan da korkarsınız,sonrasında gelen soğuklardan da.Yine de çivi çiviyi söker misali soğuk birşeyle üşüyen ellerinize pansumanlar yaparsınız,kanayan yerlere pansuman yapar gibi.Ancak bu pansuman sonrasında yine çekine çekine yaklaşmaya çalışırsınız sıcağa.Birde bakarsınız ki bu kez canınız yanmaya başlar,alışırsınız iyice.


Ve yine mevsimler döner, önce baharı yaşarsınız,sonra sıcacık yazı.Ardından yine kış gelir,yine yağar karlar.Her kış yine üşür elleriniz,yine tutmaz olur belki


Ta ki siz gerçek sıcaklığı bulana kadar...

 
Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!...

Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?...

Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları...

Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!!

Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye...

Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor...
Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor
" yar' a"...

Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!!

Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!..
 
Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik

Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor.

Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum...

Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan

Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum.

Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan.

Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri...
 
Çünkü ayrılmanında vahşi bir tadı var,ayrılıklarda sevdaya dahil..
Güz Güneşim... Hani keyfini çıkarmak, tadını almak için... Sohbetin, yakınlaşmanın... Bir iskemle çekersin ya altına... Ya bahçedesindir, ya salaş kır kahvesinde, ya da bir bacağını altına alabileceğin özel köşende... Gülüp eğlenmenin, neşenin, içini coşturmanın zamanı mı olur? Hele diline bir şarkı da dolanmışsa... İyisi mi, sen git bir parka, helvacıyla, baloncunun yakınında... Bayılırsın ya çocuklara bakmaya... Demin takıldı bir yere gözlerim, anladım ki seni çok özledim;
Merhaba Güz güneşim! Ne zamandır yine aklıma düşüyorsun, yaz iki satır diyorum kendime, yaz da anlat...

Gökyüzü ile yeryüzünün arasında insan nasıl da kalakalırmış elleri böğründe, iki bacağının üstünde öylece... Yaz da anlat... Şimdi bir rüzgar mı değdi saçlarına, bir ışık mı düştü üstüne, belki de bir iyilik yaptın az önce... Sen yine tatlı tatlı gülümse Güz güneşim, sen yine gülümse... Hani oyuncular lafın kendilerine ne zaman geçeceğini çok iyi bilirler ya... Ezberler tamam, rol tamam. Bir tık, başlarsın yaşamaya. Oyun yaşaya yaşaya, roller oynaya oynaya; Bu böyle devam devama, alışmışsındır, bir soluk, bir tık, baştan bir daha, bir daha... Dinlemeyi de mi unuttum ne? Doğruluk güzel bir şey demiştin ya bana? İşte senin yüzünden bindim Adalet Treni\'ne yerleştim önlerde bir yere... Şimdi, nerede ineceğimi bir bilsem güz güneşim! Eskiden bilirdim, sadece; Bu doğru, bu yanlış... Onları da, binerken trene, bıraktım emanete...

Hani kalabalık bir masada susamışlar olur da, senden bir bardak isterler ya? Sen de dolduracaksındır bardakları, işte burası çok anlamlı! Ya sadece bir bardaklık su varsa elinde? Ne yapacaksın? İstersen sen de bin Adalet Trenine, otur önlerde bir yere... Şöyle bir oyun olsa beş kişilik; Biri zayıf ve çelimsiz, sadık... Diğeri; İşini bilir ve hazır cevap... Sen ayrı, ben ayrı; Kalanı da bir yalancı... Bunlar çıksalar bir dağa, tabiat bizlerle kucak kucağa... Zayıf ve çelimsiz hemen yem olur avcının tuzağına. Arkadan işini bilir ve hazır cevap var, avcının avucunda... Yalancıysa, ne sana ne bana, at bir kenara... Geriye ne kaldı güz güneşim? Bak bakalım etrafına. Doğa senle benle kucak kucağa. Bak yine tatlı tatlı gülümsüyorsun. Güz güneşim... Nasıl oluyor da hep benden önce, iyilikleri güzellikleri yakalıyorsun? Galiba yine yanıldım; Susadın da su istedin sandım. Sana yine yazmaya çalışırım. Belki de bu sefer yaşanan güzellikleri anlatırım...

Sen yoksun… Ve sen yoksun can! Sen yoksun, yıldızlar karanlık Ay küskün bu gece... Yüreğimin atışında bir başkalık var Hiç biri eski tadında değil, Eski tadında değil şarkılar şiirler. İnsanların gülüşlerinde bir tuhaflık var. Aynalar dalgın, Aynalar dargın Sen yoksun ya... Sen yoksun ya can Zaman o gerçek zaman değil... Caddeler sakin, sokaklar sessiz… Birer birer çekildi kalabalıklar... Koca şehri bir hüzün sardı sen varken can. Dünyada canlılık vardı... Can... Can Ve sen yoksun İçimi bir hüzün sardı... Bu gece yine ağlayacağım...

Bulutlar yücelerde yaşar sevdayı, zaman olur yağmur, yağmur iner toprağa. Sevdası çiçek açar kıraç toprağın bakir bağrında, her düştüğü yerde gül açar, sümbül açar. Ben yücelerde taşırım sevdamı. Gözyaşı değildir yanağımdan süzülen, bir açmamış gül, doğmamış nergistir... Karanlık gecelerde ışık ışık savrulur sevdam. Umuttur korkulu yolcuların yitik hayallerinde. Kavrulan yürekler için, ıssız dağ başlarında bir yudum çoban çeşmesi... Yoksulun sofrasında aş, zalimin pervasızlığında kansız bir savaş. Çok zaman bir deniz feneri sessizliğindedir, sabırdır, tefekkürdür. Bazen, kayaları döven hırçın dalgaların öfkesindedir benim sevdam Can... Sevdamdır mevsimlere yön veren... Kışın sukutuna inat, yazın bereketidir. Uçsuz bucaksız bozkırlarda yanık bir türkü, uykusuz gecelerde dillerden düşmeyen içli bir öyküdür benim sevdam Can… Gece karanlığında içli bir ninnidir ana sütü aklığında... Pembe bir rüyadır uyuklayan bebeğin tebessümüne yansıyan…

Benim sevdam; dervişin ölümcül teslimiyetidir. Ben sevdamı ışık ışık yıldızlara pay ettim. Kerem’lere, Aslı’lara, Ferhat’lara, Şirin’lere ulaştım. Bu çöller bağrımda yandı kurudu. Gözyaşlarım sel sel olup akınca, nice deniz, nice göller kuruldu... Dağlar engeldi arada ama eğilip eğilip bana yol oldu. Aleme sevdamı dağıtım bir bir... Bir sana ulaşamadım Can... Bir sana ulaştıramadım… Okusan da yazacağım, okumasan da... Bu acıyı hak etmedim... Neden Can? Ama yazmaya devam edeceğim... Yazacağım Can... Yazacağım... Bitene tükenene kadar... Ne vakit ki kesildi arkası bil ki Can... Bil ki .... .... ……
 
A$k..incitir (sebebi(m) sensin..)
Yok yok, sen değiLsin acıtan, bizzat benim. Kendi haLim, birba$ımaLığım we ben, yaLnızca ben..

(Sewmem zamansızdı. Acımak, tam da zamanını buLdu..)

GüLü$Lerim öksüz, yetim.. kimsesiz i$te. (her$eyim(miy)din)
Oysa kendime yeterdim ben eskiden.
Tek ba$ıma yapardım kahwaLtımı, çıkardım dı$arı, gez-doLa$..
YaLnız uyurdum geceLeri, yatak dar biLe geLirdi.. Hep tektim, hep bendim. Ya $imdi..?
(tammı$ım gibi..eksikmi$im, nerden biLeyim..)

BiLetsiz yoLcuydun içimdeki seferde, we ben sewmezdim eksiği oLanLarı, eksiği bi biLet dahi oLsa..

İ$te her$ey a$k kitabına uyuyordu..
Zamansızdı, bir andaydı, eksiği-fazLası önemsizdi, tek gereken sewgiydi..


Bir kadın we bir adam..
Kadın mağrurdu, adam güveniLir (mi?)
Kadın korkaktı, adam aLabildiğine cesur
We kadın kan(a)dı, adam kadının gözya$ına takıLı kaLdı..iLeLebet!

Acı diLe geLdi,sustu(m)
Yetmedi,kan kustu(m)
Oysa kadın yemin etmi$ti, bir daha sewmeyecekti
Sırf a$k kitabı doğruLansın diye, yoLcu biLetsiz oLsa biLe, eksik bir sewdayı yaLnızlığa tercih etti(m)..

We a$k incitti..(pi$man değiLim)
 
Gidişimin ardından sessizlik çaLacak kapıLarını..
Tek başına kalacaksın hayatın dikenli yollarında..
Batacak,canın acıyacak..SoracakLar sana beni,nerede diye?
BişeyLer söyLemek isteyeceksin..
Boğazına takılan hıçkırıktan söyleyemeyeceksin..SUSACAKSIN!

Gidişimin ardından arayacaksın beni..Ama bulamayacaksın.
Benzin atacak,gözLerinin feri kaçacak, yere düşeceksin..
Gidişimin ardından ağLayacaksın için için, yoksun diye...

Gidişimin ardından mahvolacak tüm hayatın..
ZamanLarın ikişer ikişer atLayacakLar, tarihten kopartacaksın bensizLiği..
SoracakLar neyin var? diye..
SuçLu yanın daLganacak tüm benLiğinde..
PişmanLığın saracak o gece renkLi gözLerini.
Rengini kaybedecek göz bebeklerin..ANLATAMAYACAKSIN..

Gidişimin ardından yıLgın rüzgarLar esecek, yağmurLar yağacak..
AnLamsız kalacaksın tüm bu hüzünLere..
Hiç dinmeyecek göz yaşların,giden bana ağLayacakLar, ADİCENE...

Gidişimin ardından anıLar canLanacak bellegin de,kovacaksın gitmeyecekLer..
Oturup düşüneceksin yanLışını..
Savaşacaksın içindeki benLe..
Kendini başka şeyLerLe oyaLamaya çaLışacaksın fakat akLından çıkamayacağım..
ÖLüme yakLaşacak ruhun, öLümü hak edemeyeceksin!
BensizLiğine.AĞLAYACAKSIN..

Gidişimin ardından zamanLar hızLı gecicek, sen unutmaya yüz tutmuş anılarımızı susturacaksın..
"O" sana dokundukça sen kaçacaksın,
"Hadi bana şarkı söyLe güzeL sesinLe"diyecek, sen söyLemeyeceksin! Yapamayacaksın "O"nsuz..Sesim Sessizliğin olacak.KONUŞAMAYACAKSIN..

Gidişimin ardından seLe kapıLacaksın şehrinde..
Kurtaran oLmayacak yaLancı bedenini..
Kimsesiz kaLacaksın..
SokakLar küs,kaLdırımLar ısssız,sen yaLnız ve bensiz..
Saranın oLmayacak..ÜŞÜYECEKSİN..

Gidişimin ardından seneLer geçecek, ve sen UNUTTUM sonunda diyeceksin..
Ve bir gün teLefonun çaLacak..
Bir ses! beni hatırLatacak ve sen işte o gün ÖLECEKSİN..

Sebep...unutamamak...
Zanlı...hayalim..
Faili BEN...
Meçhulü SEN...
 
Geri
Üst