Gidenlerin ardından kalanlar

Bir sabah
Zamanı durdurdun sen...
Ayrılığı ekledin sonbahara
Mevsimin bütün bulutları
Gözlerimde birikti de
Ben yağamadım bakışlarına...

Söyle!
Hangi güneş
Baharı getirecek şimdi bana?
Kadehimiz ayrılağa kalkmadı ki hiç
Ben nasıl içebilirim yokluğuna...

Belki
Zamansızdı sevgim
En az gidişin kadar!
Elde değil bu.
Sen hiç eylülde sevip de
Vakitsiz hüzünlere beyaz bayrak salladın mı?
Bilemezsin sevdiğim...
Nasıl da koyuyor adama güzün geri kalanı...

Doğduğum gündeyim şimdi.
Yoksun...
Bir başıma içip
Kağıda gidişini karaladım...
Hazanda sevmek akıl kârı değilmiş sevgili
 
Yine gece oldu seni düşünme mesaim başladı.
Sabah 4-7 seni düşünme nöbetindeyim. Kız olduğum için askerliğimi yapmadım ama sanırım askerlik gibi birşey bu. Ben zaten seni sevmekle büyük bir suç işlemişim. Bitmez benim sözde askerliğim.
Lafa nerden gireceğimi inan bende bilmiyorum. Elbet bir yerden gireceğiz. Şimdi gözlerinden girsem çok klasik olacak. Şöyle henüz denenmemiş birşeyler olsun istiyorum. Senin ve benim için özel olmalı....
Buldum! Kulak memen olabilir mesela ya da daha özel olsun diyorsan Örs Kemiği'nden de başlayabilirim. O kadar güzelsin ki Örs Kemiğin güzelliğinin yarısı kadarsa bir roman bile yazabilirim.
Neden kulağına ve duyma organlarına taktım biliyor musun? Bilemezsin tabi. Bilsen zaten aramız böyle olmaz!
Sen beni duymuyorsun. Yüreğimi dinlemiyorsun. Aşkımı anlamıyorsun.
Benim dinlediğimle senin dinlediğin aynı şarkılar. Fakat bende başka etki uyandırıyor sende... belki uyandırmıyor bile. Sen uyuyorsun oğlum. Uyuyorsun!
Ben seni düşünüyorum o şarkılarda; Sen ise o şarkıyı söyleyenin ne kadar güzel etkileyici olduğunu... Aramızdaki fark da bu işte! Ben sanata aşığım ve tabiki sana sen şarkıya aşıksın ve tabiki şarkıcıya...
Ben hep senin gibi ***** erkeklere mı aşık olmak zorundayım? O ***** erkeklerin bana aşık olma durumları bile olmadığına göre sanırım zorundayım. ***** bir erkeksin ama bana aşık olacak kadar değil!
Sen Top-10'lara takılırken ben sana şarkılar besteliyorum. Top-10'un en delikanlı şarkılarını... Öyle abuk sabuk şarkılar değil benimkiler. Adam gibi şarkılar. Bir erkeğe yazılmış adam gibi parçalar. Bu parçaları başka bir erkek dinlese benim üstüme atlar ve beni parçalar.
Senin adını taşıyan bir kaset çıkarsam ve listelerde 1 numara olsam sonra da seni Miami'den arayıp "Aşk meşk palavraymış be güzelim! Param var pulum var. Etrafımda her daim 100 küsür erkek var. Hepsi senden iyi! Bak Sibeller de burada. (Sibel Can'dan söz ediyorum) Benden yeni kasedi için parça istiyor. Unuttum seni oğlum. Şimdi sen düşün beni!" desem ne yapardın acaba? O anki yüz ifadeni görmek için neler vermezdim bir bilsen!
Ama yapamıyorum işte! Seni görünce herşey değişiyor. Dünyam küçülüyor. Sana bile sığabiliyor. Dünyamı sen rahat taşıyabil diye küçültüyorum iyice. Stress Topu gibi oldu dünyam. Stress atmamı sağlıyor senin elinde değilken. Asabiyetim senin elindeyken başlıyor. Allah kimseyi senin eline düşürmesin! Stress topunu bile!
Senin yüzünden birgün Almanya'nın herhangi bir üstgeçidinden atlayıp intihar edebilirim. Özellikle trafiğin yoğun olduğu akşam saatlerinde yaparım bunu. Daha eğlenceli olur kanaatindeyim.
Özellikle de o Dom Kilisesi'nın ortasındaki üstgeçitten atlayabilirim. Otobüsler durmuş tüm yolcular bana yani cesedime bakıp "Yazık kizcağıza! Kimbilir ne derdi vardı?" gibi klişeleşmiş salakça bir laf ediyorlar. Ordan yaşını almış başı kalmış bir amca da "Aşk meselesidir!" yorumuyla yolcuların kafasında hiç oluşmayan bir sorunun yanıtını verir.
Bu işi o saatlerde yaparsam daha çok farkedilirim en azından.
Sen haber bültenlerinde seyredersin olayı. Belki üzülürsün. Sonra arkamda bıraktığım son mektubumu bulurlar. Hep senden söz etmişimdir mektupta. Bir Reality Şov'da bu mektup okunur. Belki Savaş Ay seni bulur ve programında beni tartışırsınız. Savaş Ay kendisinden nefret ettiğimi asla bilemeden beni savunur sana karşı. Sen yüzünde hüzünlü bir ifadeyle "Bilmiyordum. Bana hiçbirşey söylemedi." türünde klişe laflar edersin. (İlla söylemek mi lazım? Anlayamadın mı beni?!) "Duygularını açsaydı belki... bilmiyorum" dersin gözlerin dolarak. (Açsaydım n'olurdu ha?! Açıldığıyla kalırdı!)
Bilmiyormuş beyfendi! Zaten neyi bildin ki bugüne kadar? Ridaniye Savaşı'nı sorsam onu bile bilmezsin! Adını sorsam 10 dakika düşünürsün! Aptalsın işte aptalsın!
Aptalsın ama hiç olmazsa sevilen bir aptalsın. Ben öyle bile olamadım. Ben hep seven bir ***** olarak tarihe geçmeyeceğim. Tarihe niye alsınlar ki beni? Aptalın ne işi var koskoca tarihte?
Allah belamı versin seni seviyorum!
Belamı vermiş zaten. Sen benim belamsın!
...ve aptalsın!!
 
Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor kulak kabartıp bu anlamadığı seslerin ne olduğunu dinliyordu. Acaba nasıl bir yerdeydi ah gözlerini bir açabilseydi görebilecekti.
 
Yavaş yavaş sıkılmaya başlıyordu bulunduğu yerden. Henüz ismi koyulmamış minik kız bebeği bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. O seslerin sahibini annesini görmek istiyordu. Bazı zamanlar bulunduğu yerin üzerinde gezen birşey farkediyordu. Herhalde annesinin eli olmalıydı. Onu farkettiği anda heyecanlanıyor henüz yeni çalışmaya başlayan kalbi küt küt atıyordu. Farklı birşeyler hissediyordu sanki bir tutku sanki değişik duyguların karışımı vardı annesinde.. Ah annesini bir görebilseydi..
 
Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Anlaşılan artık zamanı gelmişti. Sonunda son zamanlarda oldukça fazla sıkıcı olan bu mekandan kurtuluyordu. Sonunda annesine kavuşabilecek gözlerini açabilecek ve onu görebilecekti. Feryatlar eşliğinde bulunduğu yerden biraz daha ilerledi. Sert iki el onu bacaklarından tutup hızlıca çekti. Annesi öylesine bağırıyordu ki kulakları acıdı. Ne olduğunu bile anlayamadan soğuk bir alana çıkmıştı. Sıkıcı yerde onu saran sıcak su bile yoktu. Sert eller hızla poposuna vurup onu salladılar. Halen gözlerini açamamıştı sadece bağıran annesini ve sert elli bir kadını hissedebiliyordu. Daha fazla dayanamayıp ağzını açarak oda " Anne ağlama.. Lütfen ağlama.. " diye bağırmaya başladı.
 
Üşümüş ve dinlenmiş bir halde kendine geldi. Kollarını ve ayaklarını oynatamıyordu. Anlayamadığı birşeye onu sımsıkı sarmışlardı. Aniden iki el bulunduğu yerden isimsiz miniği aldı ve kucağına yerleştirdi. Yüreği yine küt küt atmaya başlamıştı. Bir zamanlar sadece hissedebildiği o sevgi dolu tutkulu eller onu alıp yumuşacık bir yere yerleştirmişti. Kendini alan kişinin annesi olduğunu çok iyi biliyordu. Annesini mutlaka görmeliydi.. Yavaşça gözkapaklarını kaldırmaya çalıştı. Koyu lacivert gözleri ufacık açılmıştı. Sislerin çekilmesinden sonra hayal meyal annesini gördü. Yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu. "Acaba annem neden ağlıyor ?" diye düşündü. Herhalde kendisinin geldiğine çok sevinmiş olmalıydı. Soğuk nedeniyle annesinin göğüslerine başını yasladı. Annesinin kalbide tıpkı onunki gibi hızlı hızlı atıyordu. " Canım annem biricik annem " diyerek tekrar bağırmaya başladı. Annesi yavaş ve şefkat dolu hareketlerle minik bebeğinin ağzına göğsünü verdi. Sonra uyumasını bekledi..
 
Sırtına giren buzdan bıçaklarla uyandı isimsiz minik bebek. Üşüyor ve titriyordu. Fakat hala annesinin kollarındaydı. Başını annesinin göğsüne iyice yasladı. Annesi bu soğukta nereye yürüyordu acaba ? Bir beşikte sallanırcasına annesinin kucağında ilerlemeye devam etti. Çok uykusu vardı eğer soğuk canını yakmasaydı bu şefkat dolu sıcak kollarda hemen uyuyabilirdi. Asla burdan ayrılmayacağım diye düşündü. O büyüyüp abla oluncaya kadar hep annesinin kucağında kalacaktı. Böylesine sevgi dolu sıcacık yerden kim ayrılırdı ki.. Öylesine seviyordu ki annesini konuşmayı öğrendiğinde ilk onun adını söyleyecekti. Şimdiye kadar görmediğine göre galiba zaten babası yoktu yada onu merak etmemişti. Hiç önemli değil diye düşündü bu sıcak kucağa sahip gözüyaşlı annesi onun için yeterdi..
 
Annesi durdu. İsimsiz bebek gözlerini açıp etrafa baktı. Ama heryer karanlık olduğundan hiç bir yeri göremedi. Neden durdu acaba annem diye düşünürken yüzüne garip duygularla dansetmiş ılık ve tuzlu bir damla düştü. Annesi gözlerinden minik bebeğin yanağına damlalar damlatıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu annesi neden ağlıyordu? Gözlerini kapattı. Göğsüne bir kağıt parçası sıkıştırıldı. Yanaklarında annesinin dudaklarını hissetti. Soğuktan çatlamış olmasına rağmen tutku ve sevgi kokan dudaklar isimsiz minik kızın yanaklarından yumuşakca öptü. Bu öpücüğü asla unutmayacaktı. Yaşadığı günlerde hissettiği en güzel duyguydu. İtinayla ve yavaşça yere bırakıldığını farkettti. " Hayır hayır anne bırakma beni kucağından " diye haykırmaya başladı. Sıcacık ve sevgi dolu kucaktan soğuk ve sert mermet bir zemine koyulmuştu. Hala haykırıyordu. Annesinin kucağından inmek istemiyordu üstelik çok üşüyordu. Annesi arkasını döndü bir kaç adım attı. " Anne ne olur gitme anneciğim lütfen beni bırakma! " diye son sesiyle tekrar haykırmaya başladı. Annesi durakladı. Geri döndü. İsimsiz bebek yavaşça sustu. Gelip tekrar kollarına almasını bekliyordu. Fakat annesi gelmedi tekrar arkasına dönüp feryatlar arasında hızlıca uzaklaşarak gecenin soğuğun ve merhametsizliğin karanlığında kayboldu..
 
Ne kadar ağlayıp haykırdığını bilmiyordu. Tek hissettiği soğuktu. İliklerine kadar üşüyor ve bir taraftanda belki gelir diye annesini çağırıyordu. Hareket etmeye çalıştı belki kalkıp annesinin arkasından koşmalıydı. Fakat kollarını ve ayaklarını sıkıca bağlayan beyaz bezden dolayı hareket edemiyordu. Hareket etse bile koşmayı bilmiyordu ki.. Ama annesi için hemen öğrenebilirdi belki ? Soğuğun etkisiyle ayaklarını hissetmemeye başladı. Çırpınmaya çalışan kollarıda yavaş yavaş kayboluyordu. " Anneee.. " diye tekrar haykırdı. " Anneciğim neden beni bırakıp gittin anneciğim yok oluyorum.. anneciğim lütfen gel beni al.. " haykırmaları boşunaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde haykırmalarına sadece sokak köpekleri yanıt veriyordu. Artık kollarınıda kaybetmişti. Ayaklarım kollarım ve göğsüm neden kayboldu acaba diye düşündü. Annesizlikten olsa gerekti. Annesi onu bıraktığı için yavaş yavaş kayboluyordu. Yok olacağını soğuk çenesine ilerleyince farketti. Artık hiç birşeyin anlamı kalmamıştı. Doğru düzgün düşünemiyordu bile. Neden buraya bırakılmış neden terkedilmişti ? Henüz ismi bile koyulmadan ne günah işlemişti ki ölüm cezasına çarptırılmıştı ?..
 
İsimsiz minik kız bebeğinin bırakıldığı cami avlusunda sabah ezanları çınlamaya başladı. Bir bebeğin annesine " Geri dön anne " haykırmalarının ınga sesine dönüştüğü yürek parçalayıcı serenat Allahu Ekber seslerine karıştı. Martılar sokak köpekleri hiçbiri bu sahneye dayanamamış son sesleriyle ağlıyorlardı. Minik bebek gözlerini kapattı. İki damla çıktı gözlerinden. Biri gözpınarının hemen yanında diğeri ise yanağında donmuştu. Gözlerini son kez kapattı. Bir daha görmek istemiyordu. Ezanla beraber miniğin seside kesildi. Bir mum alevi gibi yavaşça sönmüştü. O artık ruhları sıkan ve dünyanın sonunu hazırlayan siyah renkteki merhametsizliklere lanet eden vicdansızlığa tutsak edilmiş bir melekti
 
Sevmek;

farkında olmaksa yaşadığının

Sevmek; bakmak değil görmekse eğer

Aklın başından gitmesi değil

Duymak ve bilmekse eşit olarak;

Yemeden içmeden kesilmeden

Çoğalmaksa sevmek eksilmeden

Çağına tanıklık ederek

Ve kahrolmamaksa arabeske inat.

İçin içine sığmamaksa

Bir coşku bir şenlik bir erdemse sevmek;

İnsanları çocukları kuşları unutmadan

Verem olmamaksa sevmek senin aşkından

Daha sağlam basıyorsam toprağıma

Unutmak şaşkınlık azap değilse;

Bilinç öğreti ve sevinçse

Paylaşılan bir ekmek gibiyse sevgi;

SENİ SEVİYORUM !
 
Yok senden başka bir dünya yok senden başka bir alem
Cenneti verseler almam ben senden asla ayrılmam...
Belki bu da gelir geçer şu saniye esastır gel...

Geçsede beni unutma hiç bir aşkını unutma
Zira budur elimizde kalan AŞKTAN BAŞKA HER ŞEY YALAN...

Ne yaptıysan yaptın kalk gel affeder elbette Hak gel...
Ne yaptıysan yaptın kalk gel affeder elbette Hak gel...

Düşünmek istemem şimdi büyü bozulsun istemem
Hafiflettim her şey dedim geçerim aşkın içinde...

Belki bu da gelir geçer şu saniye esastır gel....


Geçsede beni unutma hiç bir aşkını unutma
Zira budur elimizde kalan AŞKTAN BAŞKA HER ŞEY YALAN...
 
Özlem...
Su ne kadar önemlidir ki aktığı sürece…ışık ne kadar önemlidir ki yandığı sürece…insan ne kadar önemlidir ki yanındayken… … …

En çok kaybettiği değerler için ağlarmış insan…kıymet bilmek yanındayken yokluğunu hissetmek avuçlarının sıcaklığında terlerken ellerin bir kutup ayazında üşüdüğünü düşünmek veya beraberken oturup bir ayrılıp mektubu yazmak…hangi ilişkide hangisini düşündük ve ne kadar kıymet bildik sahip olduğumuz değerleri yitirmemek adına…

Neleri göze almalı nelerden caymalı ne kadar cesaretli olmalı ve ne kadar hiçe saymalı gururu “özlem” duymamak adına…

Sahiplenme duygusu ne kadar bitimsiz bir istekse insan ömründeözlem duymakta o kadar kaçınılmaz değil mi hayatımızda…

“ölümden değil yaşayamadıklarından kork”*

Yarına keşken kaldıysa kaderin sana çizdiği bölgede ve bir birliktelikte güzellikleri yaşamak adına tükettiğin zaman dilimlerinin sende bıraktığı izler ruhunu doyuracak boyutta mı…yoksa yaşayamadıklarına karşı bir hayıflanma mı var kaderine…”özlemek veya özlenmek” bence bu paragrafın başına dönüp tekrar düşünmeliyiz “insan yaşayamadıklarını özler”

Susamanın acıkmanın ve özlemenin ne yazık ki tam bir kelime karşılığı yok… yalnızca kendi yüreğinde hissedersin bu duyguyu...neyi ne kadar yaşadıysan o kadar onu duyumsarsın ruhunda…

“cismi de yok resmi de”**

İnsana duyulan kısmı yürekte hissedilen en derin boyutu bence…özlenmeyen biri olmaksa anlarda bıraktığın izler adına ne büyük bir kayıp...

Titrek bir mum alevinde sigarandan soluklandığın her dumandaduyumsadığın her iyot kokusunda hayal kurup birini özlemek gelmeyeceğini bile-bile beklemek ve dilemek hem de …yaşananları yinelemek adına ne büyük bir sabırdır…

Her insan hak ettiği yerdedir…düşünce gücün ne kadar olumluysa ve ne kadar hoşgörülüysen yaşama ve insana karşıbir o kadar alırsın karşılığını “özlemek veya özlenmek” adına…

İnsan her beraberlikte her gün yeni bir şey keşfetmek ve yarına keşke bırakmamak için zorluyorsa kaderini ve her şeyden önce adam gibi sevmesini ve paylaşmasını biliyorsa yüreği yettiğince özlem onu yıkacak kadar güçlü olmaz hiçbir zaman...bir merdiveni adım-adım çıkıyorsanayağının takılma şansı azdır tökezlenme adına…

“özlem…”

Nasıl anlatılır ki! hangi harfi-hangi kelimeyle… …hangi cümleyi-hangi paragrafla birleştirip anlatmalı… … kimi zaman çöl gündüzleri kadar sıcak ve gergin kimi zaman çöl geceleri kadar ıssız ve serin değil mi…


…özlem… ocak beyazı-şubat ayazı… …özlem… mart çamuru-nisan yağmuru… …özlem… mayıs güneşi-haziran ateşi… …özlem… temmuz yangını-ağustos kızgını… …özlem… eylül hüznü-ekim sürgünü… …özlem… kasım soğuğu-aralık buzluğu…

…özlem…özlem…özlem… bazen çok bazen az ama hep var değil mi…

“özlem…”

Her aya her haftaya her güneher ana yetecek bir özlem yaratabiliriz beynimizin kıvrımlarında…hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar çok özleme sahip olabiliriz.

Hadi gelin “sahip olduğumuz değerlere sahip olduğumuz anlarda özlem duyarak yaşamayı öğretelim yüreğimize”…olur mu… … …
 
Caddelerde sisli puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var."
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma yine "seviyorum" desen ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var.
Yalnızım üşüyorum özlediğimse çok uzaklarda. Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım dostum öğretmenim talebem sevdiğim.
Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni bağlandım. Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır Üzülmüyorum içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir belki de uzak bir kıtanın uzak bir şehrindesin şimdi.
Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme üzülmüyorum. Biliyorum ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz biraz üşüyorum..
 
Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.
Rüyalariniz içinizdeki o gizli
esrarini ele vermez büyücü
siz çarsaflarinizin arasinda
bütün tehlikelerden uzak
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda
usulca ruhunuza sokulup
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak
ona dokunmak
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek o yakici istek
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi
yaniniza bile yaklasmadan
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan
bütün hayati
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...
 
Beklemek....."

Bakmayın öyle sekiz harf üç hece tek kelime olduğuna... ne anlamlar barındırır içinde... ve ne zor bir kelimedir... hem söyleyen... hemde söyleten için... bekleyen bekler bekleten bekler...

Beklemek... beklersin elin telefonda... bir ses bir nefes... şimdi dersin.. ha şimdi... beklersin... gelmez üzülür... gelir sevinirsin... birde ansızın gelenleri vardır pat diye çalar telefonun.. dünyalar nasıl senin olur ki... gelen zaten dünyan değil midir?...

Beklemek... gözün yollarda kapılarda... belki dersin şu yoldan karşıma çıkar.. bugünde burdan gideyim... beklersin çalan her kapı zilinde onu görmeyi... evini dahi bilmediği halde beklersin... açarsın kalırsın öylece... ve beklemek çokda hüzünlü bir şiirdir...

Beklemek... tüm benliğinle tüm hasretinle... geleceğini bildiğin için beklersin... hasretlerin hasrette... hasret çektiren hasret değil mi?... beklersiniz... birgün dersin.. gelecek... gitmeyecek... o an’ ın heyecanı ile beklersin... ve düşününce nasılda sevinç sarar her yanını.... hayali bile böyle iken... kendisi nasıl olur dersin... ve beklemek çokta güzeldir gelecek olan için...

Beklemek beklemektir... ve beklemek bekleyen ile bekleten arasında bir bağdır aslında...

Kimi zaman hüzün olur... kimi zaman sevinç ve heyecan... karar size kalmıştır... hangisini seçersen o anlamda beklersin... bana sormayın... yazan benim... siz hangi beklemek ile beklersiniz...
 
Ne acıdır bilir misiniz sevdiğiniz size çok yakınken ona dokunamamak
Her gün onun hayali ile yaşayıp bir türlü ona kavuşamamak
Onun için harp edip asla onu kazanamamak
Ne acıdır bilir misiniz kollarınızın arasından uçup giderken sessiz kalmak

Sen şimdi başka ellerde ben ise buralarda yalnız
Gittiğin günden beri kimsesiz çocuklar gibi sahipsiz
Artık sonumu bekliyorum sensiz bir hayat anlamsız
Nerdeysen dön be gülüm bu kalp sensiz çok ıssız

Kendimi hiç affetmeyecem haykıramadım seni sevdiğimi dünyaya
Bırakma beni diyemedim sessizce ağladım kara bahtıma
İstesen semaları yere indirirdim küçücük sevgiyi çok gördün sen bana
Kalbimde çağlayan aşkımı anlatamadım bir tek sana

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çaresizce bekliyorum
İnfaz emri verilmiş idam mahkumları gibi artık son günlerimi sayıyorum
Ölmeden önce senden sadece şunu unutmamanı istiyorum
Ben seni hala çok ama çok seviyorum
 
Üzerine bastığında kolaylıkla kırabileceğin bir sonbahar yaprağıyım şimdi...
Bir dokunsalar bin çıtırtı işitecekler yüreğimden... Kurudum rüzgarında aşkın... Yıprandım... Ezildim... Unutuldum bir köşede... Tutunamadım bir ağacın gövdesine... Yüreğime tutunup aşkı yaşayanlar her seferinde acı bıraktılar payıma... Sevgiye mutluluğa dair ne varsa ***ürdüler... Damarlarımdaki yaşama sevincimi... Rüzgara boyun eğmeyecek yanlarımı ***ürdüler bir bir...

Çırılçıplak hissediyorum kendimi... Korunmasız... Yapayalnız... Tek başına... Bi'çare...

Zavallı kuru bir sonbahar yaprağıyım şimdi...

Bıraksan rüzgar savuracak göklere sonra yine yerlerdeyim... Acımasız bir yürek ezecek belkide... Belkide umutsuzluğa hükümlü bir sevgili yüreğin ellerinde hayat bulacağım yeniden bir kitap arasında...

Saklı kalmış bir anıyı gün yüzüne çıkaracağım... Kimbilir...
 
Bugün Farklı Bir Havadayım.Rüyamda Hayatımın Aşkını Gördüm...Kendisine Bir Türlü Açılamama Rağmen Kendisinden Cevap alamamama Rağmen Onu Çook seviyorum. Senin o Gözlerin Var ya Herşeyi Bitirdi Hani O Verdiğin Sözler... Bu Şarkı Beni 7 Bitirdi...Grup Koridor Sağolsun dinledikçe Kendimden Geçiyorum.... Hain bir gün kalkıp da onu özledim demiştim ya... işte o gün bugündür.Hayat Anlam taşıyor onu Rüyamda Görünce.Peki onu Gerçekten Görecek Olsam Ne Olur Acaba bana... Ayaklarım Birbirine dolanıyor Heryerde Onu Arıyor Gözlerim...İşte Gene Öyle Bir Gün.Kimi görsem o sanıyorum.Özlüyorum Sesini Duymasam da Kendisini...Artık Onsuz Yapamıyorum. Kendime de kızmıyor değilim hani...bana Bir Söz mü Verdi? ya da Umut mu? Verdiği Sadece Arkadaşça Sevigsiydi Ve bunu Kötüyew kullandım... Senin de Kalbin Kırdığım için özür dilerim. Sensiz Geçmiyor işte günler. Herşeyi birşeye bağlamak birşeyleri feda etmeye bağlıdır. Ben Hayatımı Sana Bağladım Hayatımı Feda Ediyorum Senin Uğruna... Birgün seni ne kadar Sevdiğimi anlayacaksın ama geç olacak. Hayat ne demektir diye sor bi kendine. Hayat Kendini Sevmektir.. Hayat Karşındakini Sevmektir... Ve Hayat Sevdiğinden kopmadan yaşamaktır... senin O Gözlerin Beni Kendimden Aldı... Seni Çooooooooooooooooooooook Seviyorum ve Özlüyorum...İstesem de Ulaşamıyorum... Sana Ulaşsam bile Seninle Yüzleşmek Korkutuyor beni..
Senin Gözlerinin içine Bakıp Seni seviyorum demek...Aslında bu Daha Çok Korkutuyor beni.Çükü Seninle Yüzleşince Sana Olan sevgimimn Biteceğini Düşünüyorum...
En iyisi Seninle Konuşmamak ve gözlerinle konuşmamak...Seni Herzaman Uzaktan İzleyeceğim ve Kesinlikle senin olmayacağım...

Şarkılar Yalan Söylüyor.Sana Olan Duygularımı Ne Güzel Sözler Ne Hikayeler Ne de Şiirler İfade Edebilir....
Sen Gönlümde Yaşadıkça Varsın Ve Sen Ulaşılmadıkça Güzelsin...
Ulaşılamaman Dileğiyle...
 
NERDESİN

Göğe baktım gözü yaşlı
Yere baktım yer yaslı
Sular bugün kan tadında
Eski-yeni büyük-küçük kara-kızıl
Tüm dertlerim burdalar sen nerdesin.

Sen ve kuşlar gözyaşının gözyaşına benzediği kadar benziyorsunuz
Vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği şarkıyı söylüyor onlar
Bu sabah yine kondular tel örgüye
Beni acımla baş başa bırakmadılar.
Sen nerdesin.

Hava soğuk dışarda kar yağıyor.
Her zaman ellerim üşürdü bugün içim üşüyor.
Hasretin geldi hayalin geldi bak kokunda geliyor
Bugün Yakup oldum bree hey hey acıların kadını
Sen nerdesin?
 
Geri
Üst