Gidenlerin ardından kalanlar

Yalnızlığımı Arıyorum

Zamanı geri alabilseydim; 25 yaşıma geri dönebilmeyi isterdim.Sevdiğim ilk insan adını bile öğrenemediğim genç ile beraber olabilmek babamın üzerimde baskı kurmamasını beni o Cihat ile evlenmeye zorlamamasını hayatımı bana vermesini isterdim ;ama olmadı babam kendine yapılanı bana yapmaktan geri kalmadı hayatımıda yanına alıp beni bu dünyada yalnız bırakıp gitti.
Babam artık geri gelmeyecekti annemi de 5 yıl önce kanserden kaybetmiştim. Annesiz babasız bir başınaydım hayatta benim için kararları kim verecekti yemeği kim yapacaktı ben bunların hiçbirini bilmiyordum ki bunlar nasıl yapılırdı.Hayat yalnızlığın yanında bunlarıda öğretecekti herhalde bana.Bir yıl sonunda nişanlandım Cihat ile evlendim
Hayaım tek kişilik olmaktan çıktı sonunda .Cihatı sevmesemde onunla birlikte olmak bana mutluluk veriyordu. O ise benimle beraber olmak için zorlanıyormuşcasına benden kaçıyor başbaşa kalmaktan korkuyor gibiydi.Belli bir süre benimle ilgilenmesi beni fark etmesini bekledim ama dayanamadım. Bir sabah çok erken bir saatte dolabın önünde sessiz bir şekilde beni izlerken birden uyanıverdim.Sanki fark etmiş gibi uyandığımı anlayınca çekindi aynaya dönüp kravatını düzeltmeye başladı.Aramızda 12 yaş fark vardı. Cihat 38 yaşında olmasına rağmen 25 yaşındaki gibi genç ve yakışıklı duruyordu.Saçları simsiyah gözleri kahverengi alabildiğine parlaktı. En başta onu sevmeme rağmen ona aşık olmaya başlıyordum. Kravatıyla uğraşmayı bırakınca kapıya doğru yöneldi arkasına bakmaya bana sarılıp anlımdan öpmeye utanıp odadan çıktı. Merdivenlerden gelen ayak sesi bana güç verdi yataktan kalkıp hemencecik giyindim koşarak arkasından yetiştim.Bana bunları yaptıran neydi bilemiyorum tek kişilik hayatım mı sevgiye aç ruhum mu ?
-Bir dakika
Bu sözcükler ağzımdan süzülüverdi onu karşımda görünce.Vücudum bana karşı çıkıyor ellerime sahip olamıyordum. Kalbim hiç böyle atmamıştı aslında kalbimin attığını da o an hissetmiştim.
Söylemek istediğim sözler vardı kelimelere dökülemeyen. Gözyaşlarım hiç durmayacakmışcasına akmaya başladı herhalde ben ağlıyordum. Yalnızlık sonunda bana bunu da yaptırmayı başarmıştı. Cihat karşımda hala bir buzdağı gibiydi. Sarılıp ağlamayı boynunda devam ettirdim.
Beni elinin tersiyle koltuğa ittirdi. Üç aydır ağzından bir çift söz duymadığım Cihat sözleriyle beni yalnızlığın uçurumundan aşağıya itmeyi başarmıştı.
Beni sevmiyormuş benden nefret ediyormuş hayatındaysa bir başkası varmış eve geç geldiği zamanlarda onunla berabermiş.
Bu sözler işte bir kadını yaşamaktan nefret ettirebilecek sözlerdi.Onları da ben duymuştum sonunda.Hemen yukarıya çıkıp bavulumu topladım Yalnızlığıma doğru uzun bir yolculuğa çıktım.Şu an 70 yaşındayım ve hala yalnızlığımı arıyorum karanlık gecelerde ...
 
Yine sessiz bir kış seheri odamın perdeleri açık kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar yaylı yatağım yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok annemi hiç görmedim babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır yeri göğü inletirdi bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum hay aksi yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim yitikte olsa yalanda olsa yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim yan yana olmasak da beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın ama yoksun! Olsun diyorum ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da tüm kalplere mühür vurulsa da seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da benim kalbim seni anar benim sevdam tüm mühürleri söker ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme ben duyamıyor olsam da kim bilir belki karanlık kıskanır belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma bir demet papatya bırak mezarımın başucuna ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz amaçsız ölesiye sevdim tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı ızdırap keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!

Seni seviyorum seni seviyorum
Öylesine değil ölümüne bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim beşikten mezara kadar değil ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde ellerini tutarken sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”
 
Üç Sarı Gül

Süper markete alışveriş için girmemiştim aslında.. 37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu ve bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı..

Ben alışveriş yaparken ortadan kaybolurdu. Nereye gittiğini bilirdim.. Elinde üç tane sarı gülle dönerdi hep..

Rudy sarı gülleri çok sevdiğimi bilirdi. İçim hem sevgi hem hüzünle doluydu.. Birkaç şey alıp sepete attım..

Tek kişi için alışveriş iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insanı nedense..

Et reyonun önünde bifteklere bakıp Rudy nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken bir genç kadın geldi yanıma.. İnce uzun güzel bir sarışındı.. Bir kocaman pirzola paketi aldı sepetine attı.. Sonra durdu düşündü pirzolaları sepetten çıkarıp tekrar rafa koydu.. Ona tebessüm ederek baktığımı fark etti aynı anda..

"Kocam pirzolayı çok sever ama bu fiyatla da alamam ki.. Bilemiyorum..

" Dokunsalar ağlayacağım.. Mavi gözlerinin taa içine baktım. "Kocam sekiz gün önce öldü" dedim sesimin titremesini kontrole çalışarak.. "Alın bu pirzolaları ve birlikte olduğunuz her anın hazzını yaşayın.."

Başıyla evetledi.. Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü..

Ben de süt peynir reyonuna doğru gittim. Şimdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım diye düşünürken bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim. Oydu.. Sarışın kadın.. Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel ve anlamlı bir tebessüm vardı.. Göz göze geldik..

"Bunları size aldım" dedi.. "Kasaya vardığınızda parasının ödendiğini göreceklerdir.." Uzandı yanaklarımdan öptü ve.. Ve sepetime uzun saplı üç sarı gül bıraktı..

Ona ne yaptığını bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim ama mümkün mü?.. Hıçkırıklara boğulur ve göz yaşlarım görmemi hızla engellerken uzaklaştığını hayal meyal seçtim.. Sepetimdeki sarı güllere baktım.. Hem de üç taneydiler..

Nerden biliyordu?..

Birden anladım.. Bilmiyordu ki.. Dükkanda yalnız değildim.. Gözlerimde yaşlarla yukarı doğru baktım..

"Rudy.." dedim.. "Rudy beni unutmadın beni hala bırakmadın değil mi?.." Rudy gene benimle gelmişti alışverişe.. Bu sarışın kadın onun perisiydi..

"Ağlamak güzeldir.. Süzülürken yaşlar gözünden Sakın utanma.." Aynen öyle..

Geliyorsa içinizden aldırmayın.. Ben de öyküyü çevirirken ağladım zaten.. En iyi ağlamayı en çok sevenler bilir!..
 
Cançiçeği

Erişilmez bir uçurumun kıyısında senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim yapraklarımdan aşağı akışını her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp ***ürürdü beni adını bilmediğim tanımadığım yerlere...

Sen yağınca susuzluğum dinerdi biterdi kimsesizliğim dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu uçardım sevinçten. Günlerime gecelerime; hiç kimsenin bilmediği fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa her kelebeğe her arıya gülümserdim...

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan yalnız ve boynu bükük bembeyaz bir çiçektim ben. Sen bakışlarında sevdalar gizleyen sevdalandığım gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim adına sevda adına umut. Sevdam umudum her şeyimdin. Günüm günaydınım gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu umudum özlemin. Beklerdim beklerdim bıkmadan usanmadan...
Çünkü seni seçmiştim ben sevdam arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki fırtınalar boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.

Sen beyaz bulutlarla gelirdin bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı hayallerim vardı. Canlı cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen hayatıma kattığım canım gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın hayattın suydun sevgime bandığım gülaydınlığımdın günaydınımdın...

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun acılara özlem yağıyor... Bak kar yağıyor üstüme iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...

Unutmuşum içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi yeşil al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam ne zaman bir su sesi içimde sevgiler kanar pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime sen gelir dökülürsün gözlerime kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim bulut bulut hüzün hüzün..

Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem

rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem

bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem

Gel... Gel ki sarı papatyalar açsın kır gülleri kır menekşeleri kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler ceylanlar karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki sevginle anlam bulsun duygular gözlerimden toprağa düşen damlalar....

Gelmeni istiyorum biten umutları yiten sevdaları diriltmen için solan yaprakları yeşertmen için.

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki gelmezsen solup gideceğim bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara gül desenli baharlara kırlara ceylanlara... Gel!...

Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum

sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım

tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım

sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni

yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum

seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni ...
 
Özlemedim Seni

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
 
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir
büyük ayrılıklar bile en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük o görkemli son ölüm bile anlamını yitirirdi
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı
 
CEREN GÖZLÜM

Unuttun mu diye sorma
Unutamam ceren gözlüm
Sitem edip gönül kırma
Dayanamam ceren gözlüm

Sen ufkuma doğan güneş
Sen gönlüme düşen ateş
Burcum bile burcuna eş
Ayrılamam ceren gözlüm

Bahtımdaki uğurumsun
Gönlümdeki gururumsun
Yarınımsın umudumsun
Unutamam ceren gözlüm

Seni yazdım hayatıma
Gönlümün her sayfasına
İnan senden başkasına
Sarılamam ceren gözlüm

Sen gözümde tüten duman
Sen vardığım en son liman
Sen Tanrı'mdan bir armağan
Unutamam ceren gözlüm

Islanırsa eğer gözün
Yüreğime çöker hüzün
Ne olursun gülsün yüzün
Dayanamam ceren gözlüm
 
Sen Yoktun



Hüzün vardı yine.
Sessizlik vardı.
İçimde eriyen bir duygu...
Ama çığlıklar yoktu...

Dualarım vardı
Hep adının geçtiği...
Ağlayan gözlerim vardı.
Ama gücüm yoktu...

Yeni yüzler vardı.
Yeni sesler soluklar...
Eskiye karşı özlem vardı.
Ama eski gülüşüm yoktu...

Dertlerimi anlattığım sigaram vardı
Yaşamama destek veren.
Arkadaşları vardı sevdiklerim
Ama sen en sevdiğim yoktu...
 
Ölüm Bile

Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm evet ölüm bile geç kaldıktan sonra
 
Ben sana git diyemem

Yanımda ol dedikçe
Duydukça yüreğimde
Uygarlık kargaşasını aşıp
Sevimli kasabalar halinde
Denizini
Olta iplerini
Ve çekingen bedenini
Alarak geliyorsun

Ben sana git diyemem
Ayaklarına gölgelerimi asıp
Saçlarına vurgunca dokunan
Güneş ışıklarına
Demir döküp
Dudakların kadar ateş içinde
Kalıncaya kadar bedenim;
Kış mevsimi de başlayıp
Donmayınca balıklar
Ben sana git diyemem
 
Ben Hüzün Denizinin Ortasında Bir Ada



Yalnızlığı bilirim anlatmana gerek yok
Toplasan da çıkarsan da sonunda tek kalırsın
Gece soğuk gece sessiz şafağa saatler kala
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada.

Hasret nedir bilirim tarifine gerek yok
Paylaşmayı tattığım saatler yetmez bana
Yaşanmış geçmişimi taşıyorken yarınlara
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada.

Sevgi nedir bilirim yaşamama gerek yok
Aşk taşar gözlerimden karışır yağmurlara
Umudumu haykırırken yüksek uçan kuşlara
Ben hüzün denizinin ortasında bir ada
 
SENSİZ


Yağmurun tadı yok sensiz
Ne kış ne bahar
Mehtap bile inek gibi bakar
Mavi bir boşluk deniz.
Tadı kalmadı şarkıların
İçki kadehi soğuk
Dün bugün yarın
Manasız donuk
Sen olsaydın eğer
Seninle gelseydi yağmur
Kar tipi çamur
Koymazdı bu kadar .
Mehtap göz kırpardı tatlı tatlı
Zeki ve çapkın
Ses ve ışık dolardı deniz
Dalgalar cana yakın .
Varsın bağırsın sarhoşlar satıcılar
Kar kış kıyamet kopsun
Bahar canı isterse olsun
Akşam da olmayaydı sabahta
Beraberdik sevapta beraberdik günahta
Yağmurun tadı yok sensiz
Ne kış ne bahar
Mehtap bile inek gibi bakar
Mavi bir boşluk deniz ...
 
ÇOK UZAKLARDAN SANA

Gün gelecek tek kalacaksın...
Birkaç mısra doldururken...
Birden gözlerin dolacak amansız...
Aynanın karşısındaki yüz utanacak senden.
Işte o zaman
Hayata en büyük mücadeleni vereceksin.
Her çırpınışta yavaş yavaş dibe doğru ineceksin.
Göreceksin
Vicdanın yureğini saracak inleyeceksin.
Içtiğim her sigara
Duman duman haykıracak beni sana.
Sana verdiğim kara gül mutlaka anlatacaktır beni sana
Ve vakit geçtikçe gözlerin iflaz edecek.
Birden bir huzur dolacak içine
Süzülürcesine yükseldiğini hissedeceksin.
Minik bir tebessüm gülü açacak yüzünde.
Sevineceksin.
Aniden gözünü açıp göreceksin
Yanımdasın cennettesin.
 
Aşk Çiçeği

Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize bir tutam sevinç çığlığı.

Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar dağlar ovalar denizler dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar ağaçlar çiçekler kelebekler cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp ***ürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar...

Bu dağların sevda türküsüsün sen denizlerin mavisi bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun yanık türküsüyüm oysa sarıya çalar rengim rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli.

Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım sular gibi temiz bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda rüzğarların soluğu güneşin dostluğusun. Umut aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda.

Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları denizleri kuşları ormanları umudu sevinci güneşi çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim.

Kar türküleri kederlidir gülüm kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde namusumun akında taşıdım hep.
Bu sevdayı alıp gitme benden alıp gitme buralardan gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden.
Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada bir dal kırılır
boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara üşürüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de ölürüm

gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm
 
İsmini andım hüzünlü gecelerde
Senden uzak gözlerim ıslak hüzünlü
Dudaklarımda binlerce seranat
Sinemde yalvarış dillerimde yakarış
Ayaklarımda pranga ellerimde kelepçe
Kalemlerimde sana yazılmış dilekçe
 
İsmini andım hüzünlü gecelerde
Nağmeye bürünmüş hasretinden
Bir mehtap gecesinin şevkinde dururken
Küllenen acılar savruldu yeniden
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
Tatlı bir yorgunluk sarar yeniden
Tatlı bir hüzün sarar yeniden
Acı gülümsemeler dudaklarda yeniden
Bir meltem bir esinti bir fısıltı derinden
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
İsmini andım hüzünlü gecelerde
hüzzam bir ayrılık şarkısı mırıldanırken
Yalnızlık acı elem keder geriye kalan
Sadece sadece bir elveda kısacık
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
Çaresiz umutsuz gözyaşları
Söyler misin gözbebeğim
Söyler misin birtanem
Ayrılık acısı ve hüzün
Neden arkanda bırakılmış
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
Senden ayrı saatler gün günler yıl
Yıllar mevsim mevsimler asır
Hasretinden şiirler mısra mısra
Dokusu gözyaşı ilmeği hüzün
Kafiyesi ızdırap hecesi hüzün-efza
İsmini andım hüzünlü gecelerde
 
Geri
Üst