Parapsİkolojİ sÖzlÜĞÜ

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Canlı ve cansız nesnelerin ve olayların beş duyunun yardımı olmaksızın (paranormal) algılanması. DDA fenomenlerinin neredeyse birçoğunu kapsayan durugörü fenomenini belirtmek üzere kriptestezi, telestezi, metagonomi, ikinci görü, telepsişik gibi çeşitli terimler ortaya atılmışsa da bunlar klervoyans (durugörü) terimi kadar tutulmamıştır. Medyomluk türlerinin en fazla tezahür eden şekillerinden biri olan durugörü medyomluğu, insanlar tarafından da çok eskiden beri dikkate değer bulunmuştur.
Durugörü fenomeninde görü, öznel (sübjektif) veya nesnel (objektif) vizyonlar veya imaj duyumları tarzında belirebilir. Bu süreçte, genellikle, önceleri karışık ve belirsiz olan imajlar giderek kuvvetlenir ve netleşir. Fenomen ipnotik veya doğal uykuda (rüya tarzında), uyku uyanıklık arası hallerde uyanıkken (genellikle dalgınlık anında) ve izolman, ekstaz, trans gibi degajman halleri sırasında oluşabilir.
Durugörü başlıca üç ana koldan incelenmektedir:
1- Basit Durugörü: Medyomun sadece etrafındakileri görebilmesidir. Çok dar bir alan ve sınırlı mekan içerisinde kalır. Mekan ve zaman itibariyle geçmiş ve gelecek hakkında herhangi bir fikir ve vizyon yoktur. Basit durugörüyü kendi arasında “tam” ve “kısmi” olarak da bir ayırıma tabi tutmak mümkündür.
2- Mekan İçinde Durugörü: Medyomun, uzakta meydana gelen olayları yahut yerleri algılaması ve gözlemesi demektir. Normal olarak gözlenmesi mümkün olmayan uzak mesafedeki veya kapalı, saklı olan şeyler medyom tarafından görülür ve ayrıntıları hakkında bilgi verilir. Mekan içinde durugörü de kendi arasında bölümlere ayrılır: İradi, yarı iradi, iradedışı...
3- Zaman İçinde Durugörü: Kısaca, geçmiş ve gelecek hakkında bilgi sahibi olabilmektir. Görücü medyomun uzakta olan eşyaları ve olayları görme yeteneğidir, diye de bir tanım yapmak mümkündür. Keşifler, kehanetler, fallar ve peygamberane vizyonlar... vs. gibi psişik olaylar bu branşa girerler. Geçmişe ait ve geleceğe ait olmak üzere iki kısma ayrılırlar.
Neo–spiritüalist görüş tüm DDA fenomenleri gibi, durugörü fenomenini de –bedensiz varlıklardan perispri ve akışkanlar yoluyla doğrudan alınan tesirler söz konusu olmadığı takdirde– esiri ortamda dalgalar halinde yayılarak elektromanyetik bir alan oluşturan ve bu alanla ilgi kuran her türlü imaj yüklü vibrasyonları perispriye aktaran radyasyonlar ile açıklar.
Kimi araştırmacılar aura görebilme, prekognisyon ve telepati fenomenlerini de durugörü kapsamında ele alırlar.
Durugörü yetenekleri veya fenomenleri genellikle şu şekilde sınıflandırılır:
1- Lüsidite (gizligörü): Medyom ya da süjenin, gözleri kapalı olduğu halde çevresindekileri görebilmesi.
2- Kriptoskopi: Saydam olmayan nesnelerin ardını ve ardındakileri görebilme.
3- Alteroskopi veya alloskopi: Kendinden başka insanların bedenlerinde olup bitenleri, iç organlarını, bunların fizyolojik işleyişlerini ve auralarını görebilme ve bedenlerindeki bozukluk ve hastalıkları bu yolla anlayabilme. Süjenin bu yeteneği kendi bedeni için söz konusu olduğunda, fenomen, “otoskopi” adını alır.
4- Teleoptik: Süjenin kendisinden beş duyu ile algılanamayacak uzaklıktaki veya kapalı bir ortamdaki canlı ve cansız nesneleri ve olayları algılayabilmesi.
5- Prekognitif ve postkognitif durugörü (zamansal durugörü): Geçmiş veya gelecekteki olaylara ilgili durugörü.
 
Durugörü medyomu, durugörü yeteneğine sahip kimse.
 
ABD’li psikolog, parapsikolog ve ruhsal şifacı Lawrance LeShan’ın 1974’te yayımlanan “Medyom, Mistik ve Fizikçi: Paranormal’in Genel Bir Teorisine Doğru” adlı kitabında öne sürdüğü teoriye göre, medyomlar ve durugörürler, mistikçiler ve fizikçiler birbirinden bağımsız olarak ileri sürdükleri realite kavramlarında aslında önemli ölçüde aynı fikirdedirler ve tümü de hemen hemen aynı bilinç halini tanımlarlar. LeShan bu hale, “duyusal realite” dediği sağduyuya dayalı, alışılagelmiş bilinç halinden ayırt etmek için “durugörür realite” adını vermiştir. LeShan’a göre, dünyayı durugörür realite hali içinde deneyimleyen bir insan öyle yüksek bir realite ile temasa geçer ki, bu realite seviyesinden, bir başka kişiden, nesnelerden, olaylardan, doğadan ve hatta ilahi olandan ayrı bir kimliğe sahip olmadığını algılar. Artık bilenle bilinen bir olduğundan, aralarında enformasyon aktarımına engel olacak bir şey de yoktur. Böylece, bu duyu–üstü düzeyde psi fenomenleri de normal bir olgu olur. Ancak, LeShan’ın fizik biliminin tamamlayıcılık ilkesine dayandırdığı görüşe göre, durugörür realite ile duygusal realite, birbiriyle çelişiyor gibi görünmelerine karşın, bir bütünün birbirini tamamlayan iki ayrı unsuru olarak kabul edilmeli ve böyle ele alınmalıdır.
 
Bilinen hiçbir aygıt kullanmaksızın, algılanamayacak derecede uzakta bulunan maddi ortamlardan gelen veya algılanması olanaksız ses, konuşma ve müzikleri işitebilme ve bedensiz varlıklardan gelen tesirleri söz halinde duyabilme. Durugörü fenomeninin sese dayalı hali de denilebilir. Yoga sisteminde, bu, gırtlakta bulunan beşinci şakra faaliyete geçirildiğinde elde edilen bir “siddhi” dir (yetenektir).
Duruişitinin ilk çalışmalarında, eski deneyciler, oldukça büyük deniz minaresi kabuğunu bir nevi megafon gibi kullanırlardı. Böylece dışarıdan gelen ses konsantre ediliyor, kuvvetlendiriliyordu. Durugörüde nasıl ilk çalışmalarda asıl haberci vizyonları almadan evvel kendiliğinden gelen, kişiler tarzında ortaya çıkan imajlar varsa, duruişiti medyomluğunda da aynı tarzda karışık, belirsiz amaçsız, anlamsız ses kalıpları vardır. Önce fısıltı tarzında olan sesler gitgide kuvvetlenerek normal ses tonu kadar kuvvetli hale gelir.
Duruişiti medyomu (duruişitir) yanındaki bir başkasının işitemediği bu iç sesi kulağıyla değil, zihniyle işitir. Duruişitide önceleri karışık, belli belirsiz gelen fısıltı sesleri gitgide kuvvetlenerek, sonunda normal ses tonuna ulaşır. Bu fenomende ses, beynin içinde, bilinen ses gibi işitilir ve kuşkuya yer bırakmaz. Duruişitirlerin belirttiklerine göre, sanki beynin içine bir telefon aygıtı yerleştirilmiş gibidir. Duruişit telepatiden farklıdır. Telepatide alınan etki, hissi ifadeler veya imajlar halinde ortaya çıkar. Duruişitide ise böyle bir durum yoktur, beynin içinde bilinen ses gibi işitilir ve tereddüde yer kalmaz. Fenomen, ipnotik veya doğal uykuda, uyku–uyanıklık arası hallerde, uyanıkken (genellikle dalgınlık anlarında) veya izolman, ekstaz, trans gibi degajman halleri sırasında oluşabilir. Rüyalarda, tanınmayan bir sesin fısıldaması tarzında duruişitilerde genellikle bir mesaj söz konusudur. Pek çok duruişitir kimse, içlerinde duydukları sesin hami varlığı’ndan geldiği kanısındadır. Duruişitirler içinde en isim yapmışlarından biri ünlü Fransız kahramanı Jean d’Arc’tır.
 
Gerek bedensiz varlıklardan gelen tesirlere, gerek bedenli varlıklardan gelen tesirlere (manyetik tesir, telepatik tesir, telkin vb.) ve gerekse doğadan gelen bilinen ve bilinmeyen her türlü esiri tesire diğer insanlara kıyasla daha kolay ve daha çabuk yanıt veren (tepki gösteren, etkilenen) kimselere verilen ad. Hassas veya psişik kimseler olarak bilinir. Duyarlı kimseler bu etkilenmelerini birtakım fizyolojik veya psişik haller veya sonuçlarla belli ederler. Durugörü, psikometri, telepati vb fenomenleriyle ilgili DDA yetenekleri, ‘zihinsel medyumluk’ ve hipnotik veya manyetik süjelik, duyarlılığı gerektirir. Önsezi (premonisyon) ve haberci rüya biçiminde beliren fenomenler de duyarlılığın (hassasiyetin) bir göstergesidir.
Metapsişik alanda sık sık karıştırılan “duyarlık” terimiyle “duyarlılık” terimi arasındaki temel fark şudur: Duyarlık, bir etki karşısında etkilenebilmeyi, tepki verebilmeyi ifade eden ve fotoğraf filmi gibi cansız nesneler için de kullanılan genel bir terimdir. Duyarlık denilen bu özellik, beş duyu organıyla algılanamayan psişik tesirlerin söz konusu olması durumunda, ruhçu terminolojide “duyarlık” adını alır. Dolayısıyla beş duyuya sahip her insan bir duyarlık sahibi olmakla birlikte, her insan duyarlılık (psişik duyarlık) sahibi değildir, yani ruhçuluk terimiyle, “duyarlı” değildir.
 
DDA terimi, beş duyunun dışında hissetme, anlama, algılama, bilme, görme, yeteneklerini kapsamaktadır: Telepati, prekognisyon, radyestezi, durugörü, beden dışı deneyimler, otomatik yazı ve resim gibi olaylar...
Duyular dışı algılama terimi ilk kez 1870’de Sir Richard Burton tarafından kullanılmışsa da, 1930’larda parapsikolog J. B. Rhine tarafından popülerleştirilmiştir. Kimi parapsikologlar duyu dışı algılama fenomenini adlandırmak üzere DDA ile eş anlamda, “kriptestezi”, “paragnostik” gibi terimler ortaya atmışlarsa da, en çok benimsenen terim DDA olmuştur. DDA, parapsikolojinin iki temel araştırma alanından birini oluşturmaktadır.
Maddeci bir açıdan incelenen bu olayların ruhsal (psişik) olmayıp duyumsal (sansoryel) olduğunu, insan beyninin ve irade gücünün bir fonksiyonu olduğunu ifade etmek için, duyular dışı algılama denmiştir. Olaylar inkar edilmiyor, fakat sebep psişik bir güç olarak da kabul edilmiyordu. Daha sonra “psi enerjisi” diye bir güç kabul edilmiştir. Bu kuvvet de gene insanın kendisiyle sınırlıdır. Bedensiz varlıkların, bedenden hariç bir ruhun, varlığın gerçekliği üzerinde durulmamaktadır.
Neo–spiritüalist görüş telepati, durugörü, gizligörü vb. DDA fenomenlerini ruhun faaliyeti sonucunda bedenden çıkan, perispriye sinirsel akışkanla bağlı olan, esiri ortamda dalgalar halinde yayılarak elektromanyetik bir alan oluşturan ve bu alanla ilgi kuran her türlü ince vibrasyonları perispriye aktarabilen radyasyonlarla açıklar.
 
Verici bir telepattan alıcı veya alıcılara bir düşünce ya da düşüncelerin aktarılması. Düşünce aktarımına, telepatik yolla aktarılan düşünce olması durumunda söz konusu olan telepati fenomeni de denilebilir. Ancak, düşünce aktarımında telepatide gerekli olan sempati halinin oluşması mutlaka gerekli değildir. Verici ve alıcı düşünce aktarımı olayını farkında olmadan meydana getirebildikleri gibi, verici, bunu tek başına, bilinçli olarak da meydana getirebilir. Düşünce aktarımı yoluyla zihinsel telkinler verebilir ve duyarlı kimseler uzaktan, sözsüz olarak ipnotize edilebilirler.
Düşünce aktarımı ve alma yeteneği değişik derecelerde olmak üzere herkeste vardır. Bir topluluk içinde aynı anda aynı şeyi düşünüp söyleme olaylarında genellikle düşünce aktarımı söz konusudur. Bu yetenek, deneysel çalışmalarla geliştirilebilir. Düşünce aktarımında en önemli nokta, düşünceyi belirli bir şey üzerinde konsantre etmektir. Zihinsel bir medyomlukta bir düşünce aktarımı söz konusudur.
 
Bir fotoğraf makinesi kullanarak veya kullanmadan, insanın düşünce veya imajlarını hassas bir fotoğraf filmi üzerine kaydetmesini konu alan paranormal fotoğrafçılık. Terim (thoughtography), Japon psikoloji enstitüsü eski başkanı Prof. Dr. Tomokichi Fukarai tarafından 1910’da ortaya atılmıştır. İnsan düşüncesinin, gümüş tozuna emdirilmiş duyarlı bir fotoğraf plakasını etkileyebildiğini keşfeden Fukarai, bu yolla elde ettiği biçim ya da oluşumlara “Düşünce Grafiği” ya da “Düşünce Fotoğrafı” anlamında “thoughtography” adını vermiştir. (Kimi araştırmacılar düşünce fotoğrafı terimi yerine, yine Fukarai’nin kullandığı “nen–graphy” terimini kullanır.)
İmajinasyon yeteneğinin gerek kimyasal etkisini ve gerekse seyyal maddeye olan etkisini gösteren düşünce fotoğrafı, ruhsal fotoğraftan farklıdır. Parapsişik gerçekleri objektif olarak ortaya koyan ve insan iradesiyle oluşturulan bir fenomendir. Bu olayın arkasındaki mekanizma şudur: Bir insanın sinir merkezlerinden parmak uçlarına kadar uzanan sinirlerdeki sinirsel seyyaleler ruhun zihinsel imajlarını taşırlar ve kaba maddeler üzerinde tezahürlerini gösterirler. Aynı şekilde, evreni dolduran maddeler de imajları taşıyarak, imajinasyon ürünlerini objektif değerler halinde sonuçlandırırlar.
Bir süjenin kendiliğinden yahut telkinle meydana getirdiği imaj önce kozmik madde üzerine etki eder, kendini orada gerçekleştirir ve sonra bu kozmik madde bir maddi ortamda kendini gerçekleştirir. İmajın fotoğraf plağı üzerinde yaptığı etki, kozmik maddeyi, astral maddeyi kullanan ruhsal kuvvetten doğmaktadır.
 
Telepatik yeteneği gelişmiş kimselerin, başkalarının zihinlerindeki düşünce ve fikirleri, onlar vericilik çabası göstermemelerine karşın anlayabilmesi. Bir başka deyişle, düşünce okuma fenomeninde, vericinin değil, alıcının faaliyeti sayesinde gerçekleşen bir düşünce aktarımı söz konusudur denilebilir. “Üstad (insiyatör) insiyenin zihninden geçenleri bilir” sözünde bu yetenek dile getirilmektedir. Kimi medyom ve manyetik süjeler de operatörün veya manyetizörün zihninden geçenleri adeta okur ve daha kendilerinden sözle bir talepte bulunulmadan onun cevabını verir ya da istenilen hareketi yaparlar. Tarikatlarda mürşitlerin ve şeyhlerin zihninden geçenleri okumaları birer keramet olarak kabul edilmiştir. Bu, normal bir alıcı–telepat insanın vaziyetinden başka bir şey değildir.
 
Kafa derisinin altına yerleştirilen elektrotlar yardımıyla beyin dalgalarını ölçen ve beyindeki elektriksel etkinliği kaydeden aygıt. Kısaca EEG adıyla bilinir, kayıtlarına ise elektroansefalogram denir. Parapsikolojinin gelişiminde önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir.
 
Bir fiziksel medyomluk seansı sırasında, medyomun vücudunun veya kol, bacak gibi organlarının uzaması fenomenine verilen ad. En ünlü elongasyon medyomu Daniel Dunglas Home’dur. Yaklaşık elli kişinin katıldığı bir seans sırasında, Home’un boyunun 25 cm. uzadığı saptanmıştır. Elongasyon fenomenini ortaya koyan bir diğer ünlü medyom Eusapio Palladino’dur.
 
Etki (tesir) genel olarak iki varlığın ya da iki şeyin birbirine yaptığı titreşimsel bilgi akımıdır. Etkide önemli rol oynayan başlıca faktörler: Titreşimin dalga boyu, işareti (artı veya eksi), amplitüdü, özel voltajıdır. Ayrıca rezonans da karşılıklı etkenliği ayarlayan bir faktördür. Maddesel veya ruhsal etkileri birbirinden ayıran nitelik, onların dalga boyları ile amplitüdlerindeki derin farklardır. Ruh ve madde daima beraberdir. Ruhun etkisi daima maddesel bir ortamdan geçerek meydana gelir.
Örneğin: Telepatik etkiler özel bir dalga boyuna sahiptirler. Çok ince ve seyyal madde ışınlarından, taneciklerinden ibarettirler. İnsan zihninin bu etkileri alma gücü, yayma yeteneği vardır ve bu geliştirilebilir bir yetenektir.
 
Parapsikolojik terminolojide, bir psi fenomenini meydana getiren medyomun sahip olduğu paranormal yeteneğe verilen ad.
 
Olgu, olay. Parapsikolojik terminolojide daha çok, normal–dışı, normal–üstü ya da normal–ötesi denilebilecek, bilinen fizikoşimik (fiziksel ve kimyasal) yasalarla açıklanamayacak olayları ifade etmek üzere kullanılan terimdir.
 
İsrailli psişik Uri Geller’in metal nesneleri, dokunarak veya dokunmadan, paranormal olarak eğip bükmesi ve saatleri uzaktan paranormal olarak durdurması veya hızlı çalıştırması fenomenine ve bu fenomende söz konusu olan etkiye verilen ad. Geller’in yetenekleri hakkında bilim adamlarının hiçbir kuşkusu kalmamıştır. Ve düşünce tesiri ile meydana gelen bu oluşlara “Geller etkisi” adını vermişlerdir.
Bazı bilim adamlarına göre, eşyaların temas edilmeden ve elektrikli manyetik aletler kullanılmadan hareket ettirildiği bu olaylar: bilincin, beden molekülleri ile onun ilişkisini daha ileri ***ürerek organizmanın dışında bulunan molekülleri doğrudan doğruya etkilemesiyle meydana gelmektedir.
Geller’i inceleyen nörolog ve tıbbi elektronik aygıtlar uzmanı Dr. Andrjia Puharich, Uri Geller gibi psişik yeteneklere sahip başka kimselerde de gözlemlenen “Geller etkisi”ndeki etkeni bir çeşit güç olarak ele almış ve bu güçle ilgili şu sonuçlara varmıştır:
1- Bu güç madde ile etkileşir;
2- Bu güç zihin tarafından yönlendirilip değiştirilebilir;
3- Bu güç zihin ekranında bilgi kaydedebilir;
4- Bu güç kuantumla ilgilidir. Hem nabız atışı hem de girdap hareketi gibi niteliklere sahip olup, bir ışınım halinde yönlendirilebilir.
 
Durugörü fenomenin bir biçimi olup, gözleri kapalı olduğu halde çevresindekileri görebilme anlamına gelir. Lüsidite de denir. Manyetizörlerce bulunan bu terim psişik bir kabiliyeti ifade eder. Keşşaflık anlamına gelen bu olayda, manyetik süjenin, gözleri kapalı olduğu halde etrafındakileri görebildiği anlaşılmıştır. Süje genel olarak somnambül haldedir.
Manyetik tedavilerde, bilhassa hastalıkların teşhisinde kullanılmıştır. Bugün buna durugörü ismini veriyoruz. Gizligörünün ayırıcı özelliği somnabül halinde elde edilmesidir. Durugörüde ise bu hal yoktur ve genel bir anlamdadır. Her uyurgezerde az çok bir gizligörüm vardır; ancak, her durugörür (klervoyan) uyurgezer halde değildir.
 
İkinci görü. Uyanıkken oluşan ‘DDA’ fenomenlerinden kimilerini kapsayan bir terimdir. Görürlülüğün ilk derecesi ‘duyarlılığın dışarılaşması’ son derecesi durugörü ve psikometri olarak belirtilir. Görür medyomlara “görücü” de denir.
 
Hayvanlardaki psişik fenomenler bütününü ifade eden bir terimdir. Hayvanlar üzerinde sürdürülen parapsikolojik deney ve gözlemler, kimi hayvanların insanlardaki DDA yeteneklerine insanlardan daha fazla sahip olduklarını, hatta kimi psişik yeteneklerin bazı hayvanlarda beş duyu gibi doğal ve normal bir yetenek olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. ABD’li parapsikolog J. B. Rhine hayvanlar üzerinde yaptığı deney ve gözlemelerin sonucunda bazı hayvanlarda en azından şu beş psişik yeteneğin bulunduğunu saptamıştır:
1- Sevdikleri kimseler veya kendileri hakkında tehlike içeren geleceği ve doğal afetleri önceden hissetmeleri.
2- Sevdikleri birinin (insan veya hayvan) ölmesini veya zarar görmesini uzaktan hissetmeleri. (Bir Rus deneyinde karadan binlerce kilometre uzakta, denizin dibindeki bir denizaltında bulunan yavrulardan her biri öldürüldüğü an, karadaki anne tavşan acı acı bağırmıştır).
3- Sahipleri eve dönmeden, eve döneceğini, dönüş yolunda olduğunu hissetmesi.
4- Yuvalarının yolunu, kentler arası uzaklıklar söz konusu olsa da bulabilmeleri ve bu uzaklıklardan yuvalarına dönebilmeleri. (Kimi bilim adamlarına göre, köpekler, kediler, göçmen kuşlar gibi bazı hayvanlar yön bulmada dünyanın manyetik alan çizgilerinden yararlanıyor olabilirler.)
5- Psişik izleme yeteneği. (Sevdikleri hemcinslerini uzak mesafe kat ederek bulabilmeleri.)
Neo–spiritüalist görüşe göre, insanın etkisi altında kalmakla beş duyusu ile algılayamadığı birtakım ince, daha doğrusu esiri vibrasyonları kimi hayvanlar algılayabilmektedir. Bir beygirin koku ve görme alanında olmadığı halde uzaktan geçen eşini tanıması veya büyük bir deprem öncesinde örümceklerin yuvalarını, kimi hayvanların ağıllarını bırakıp kaçmaları vibrasyonel duyarlılıkların insandakinden farklı olmalarıyla açıklanabilir.
 
Uykudan önceki yarı–uyku ya da uyku–uyanıklık arası hal sırasında oluşan halüsinasyon.
 
Uyanmadan önceki yarı uyku sırasında oluşan halüsinasyon.
 
Geri
Üst