Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
TA'ZÎM:
Hürmet ve saygı gösterme, üstün tutma.
Allahü teâlâ, beni size peygamber gönderdi. İnanmadınız. Ebû Bekr inandı. Bana malı ile, canı ile yardım etti. Onu hiç incitmeyin ve ona hürmet ve ta'zîm edin. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî)
Allahü teâlânın emirlerini ta'zîm etmek ve O'nun yarattıklarına acımak lâzımdır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî)
Allahü azîm-üş-şânın evliyâsını ve enbiyâsını ve ulemâsını, bunların sözlerini ve fıkıh kitablarını ve fetvâları ta'zîm etmeyip tahkîr etmek (aşağılamak), küfürdür yâni îmânın gitmesine sebeb olur. Kâfirlerin dînî âyinlerini beğenmek ve zarûret yok i ken zünnâr kuşanmak ve küfür alâmetlerini kullanmak ve bunları sevmek küfürdür. (Muhammed İznikî, Yûsuf Sinânüddîn)
 
TA'ZÎR:
Suça ve şahsa göre değişen tenbîh (uyarma), ihtâr, tekdîr ve dövmek gibi cezâlarla cezâlandırma.
Müslümanları dili ve eli ile haksız inciten ta'zîr olunur. (Molla Hüsrev)
Ramazan ayında özürsüz açıkça oruç yiyen bir müslüman, fıskını (günâhını) îlân ettiğinden hükûmet tarafından ta'zîr edilir. Gizli yerse bunun cezâsı ve keffâreti Kur'ân-ı kerîmde bildirildiği gibidir. (Halebî)
Harâm işleyeni görünce gadaba gelmek (öfkelenmek) iyidir. Din gayretinden ileri gelir. Fakat kızınca, aklın ve İslâmiyet'in dışına taşmamak lâzımdır. Ona kâfir, münâfık, deyyus ve diğer fuhuş gibi çirkin şeyler söylemek harâm olur. Söyleyenin ta'zîr edilmesi lâzım olur. Haram işleyeni görenin buna câhil veya ahmak demesine izin verilmiş ise de, yumuşak tatlı söyleyerek nasîhat vermek iyi olur. Haram işleyeni hükûmet me'mûrunun, polisin güç kullanarak men etmesi lâzımdır. Devlet me'muru yoksa, gü cü yetenin de men etmesi, ta'zîr etmesi lâzım olur. Ölüm, evini yıkmak cezâları ancak hükûmet ve hâkim tarafından verilir. (M. Hâdimî)
 
TA'ZİYE:
Ölen kimsenin yakınlarına sabır, ölene rahmet dileme.
Resûlullah sallallahü aleyhi ve selem Eshâb-ı kirâmdan (arkadaşlarından) Mu'âz bin Cebel'e yazdırdığı ta'ziye mektûbunda buyurdu ki:
Allahü teâlâ sana selâmet versin! O'na hamd ederim. Herkese iyilik ve zarar, yalnız O'ndan gelir. O dilemedikçe kimse kimseye iyilik ve kötülük yapamaz.
Allahü teâlâ, sana çok sevâb versin. Sabretmeni nasîb eylesin! Nîmetlerine şükr etmeni ihsân eylesin!
Muhakkak bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mallarımız, Allahü teâlânın sayısız nîmetlerinden, tatlı ve faydalı ihsânlarındandır. Bu nîmetleri, bizde sonsuz kalmak için değil, emânet kullanmak, sonra geri almak için vermiştir. Bunlardan belli bir zaman da faydalanırız. Vakti gelince, hepsini geri alacaktır.
Allahü teâlâ nîmetlerini bize vererek sevindirdiği zaman, şükretmemizi, vakti gelip geri alarak üzüldüğümüz zaman da, sabretmemizi emreyledi. Senin bu oğlun, Allahü teâlânın tatlı, faydalı nîmetlerinden idi. Geri almak için emânet bırakmıştı. Seni, o ğlun ile faydalandırdı. Herkesi imrendirecek şekilde sevindirdi, neşelendirdi. Şimdi, geri alırken de, sana çok sevâb, iyilik verecek, acıyarak, doğru yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsân edecektir. Bu merhâmete, ihsâna kavuşabilmek için sabretmeli, O'nun yaptığını hoş görmelisin! Kızar, bağırır, çağırırsan, sevâba, merhâmete kavuşamazsın ve sonunda pişmân olursun. İyi bil ki, ağlamak, sızlamak, derdi belâyı geri çevirmez. Üzüntüyü dağıtmaz! Kaderde olanlar başa gelecektir. Sabretmek, olmuş bitmiş şeye kızmamak lâzımdır.
Allahü teâlâ hepinize selâmet versin! Âmîn (Hilyet-ül-Evliyâ)
Meyyit (cenâze) sâhiblerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, ta'ziye etmek, sabır tavsiye etmek müstehabdır. Ta'ziye için; "A'zamallahü ecrek ve ahsene ezâek ve gafere li meyyitik" denir ki; "Allahü teâlâ, sevâbını, dereceni arttırsın ve güzel sabır etmeni nasîb eylesin ve meyyitin günâhlarını affeylesin." demektir. (Seyyid Abdülhakîm)
Üç günden sonra ta'ziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekrûh olmaz. İki kerre ta'ziye etmek de mekruhtur. Kabir başında ve meyyit sâhiplerinin kapılarında da ta'ziye mekrûhtur. Ta'ziye, mektub ile de olur. (Seyyid Abdülhakîm)
 
TAZMÎN:
Sebeb olunan zarar ve ziyânı ödeme.
Çeşitli kimselerden aldığı haram malları birbirleri ile veya kendi helâl malı ile yâhut kendinde emânet bulunan mallar ile karıştırırsa ve bunları birbirlerinden kolayca ayıramazsa, bu karışımlar kendi mülkü olur. Bu karışımlara mülk-i habîs (temiz o lmayan) denir. Haram malları ayırabilirse kendilerini, sâhiplerine veya bunların vârislerine (mîrâsçılarına) vermesi, ayıramaz ise tazmîn etmesi lâzım olur. Tazmînden sonra habîs (pis) karışımı kullanması mubâh olur (ve zekâtını vermesi lâzım olur). Sâhibini bildiği hâlde, tazmîn etmeden evvel kullanamaz ve sadaka ve hediye veremez ve zekât nisâbına katması lâzım olmaz. Sâhiplerini vârislerini bilmiyorsa, haram malın ve habis karışımın hepsini sadaka vermesi vâcib olur. Sâhibi sonra ortaya çıkarsa, kendisine tazmîn etmesi de lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)
 
TEADDÜD-İ ZEVCÂT:
Birden fazla kadınla evlenmek; poligami.
Şunu iyi bilmelidir ki, İslâm dîni teaddüd-i zevcât'ı emretmemiş, ancak izin vermiştir. Yâni teaddüd-i zevcât farz değil, sünnet de değil ancak mübahtır, dinde izin verilen bir husustur. Kadını boşamak ve teaddüd-i zevcât İslâm dîninde vâcib değildir . Mendûb da değildir. İhtiyâç olduğu zaman izin verilmiştir. Erkekler teaddüd-i zevcât yapmaya emrolunmadıkları gibi, kadınlar da bunu kabûl etmeye mecbûr değildirler. (M. Sıddîk Gümüş)
İslâm düşmanlarının ve Avrupalıların müslümanlığa ve müslümanlara saldırmalarının sebeplerinden biri de teaddüd-i zevcâttır. Halbuki müslümanlar dörde kadar kadınla evlenirken, Avrupalılar sayısız kadın ve metreslerle düşüp kalkıyorlar. Ayrıca İslâmi yet teaddüd-i zevcât için şartlar koymuştur. Bu şartları herkes yerine getiremez. Bunun içindir ki, müslüman erkeklerin birden fazla evlenmesi sınırlıdır. Zâten teaddüd-i zevcât bir emir değil, şartlara bağlı bir izindir. Teaddüd-i zevcâtın yasak olduğu yerlerde, fuhşun, zinânın çoğaldığı görülmektedir. (M. Sıddîk Gümüş)
İslâmiyet'i incelerken, teaddüd-i zevcât bahsini buldum. Yaptığım incelemeler netîcesinde anladım ki, İslâmiyet'ten önce Arabistan'da her erkek istediği kadar kadınla birlikte yaşıyor ve onlara karşı hiçbir mes'ûliyeti bulunmuyordu. İslâm dîni, kadın ın sosyal mevkiini ıslâh etmek ve düzeltmek için bir erkeğin alabileceği kadın miktârını çok azaltmış ve ona bu kadınlara bakmağı, aralarında adâleti te'min etmeği, onlardan ayrılırsa, kendilerine tazmînât vermeyi emretmiştir. Kimsesiz kalan kadınlar da teaddüd-i zevcât sâyesinde bir âileye, o âilenin bir ferdi gibi katılabiliyor, bir esir muâmelesi görmüyorlardı. Ayrıca şartlarını yerine getiremeyecek erkekler için teaddüd-i zevcât haramdır. İkinci Cihân Harbi bittiği zaman İngiliz radyosunda Dear Sir adlı proğramda bir zavallı İngiliz kadınının "Genç bir kadınım. Kocamı harbde kaybettim. Şimdi kimsesiz kaldım. Korunmaya ihtiyâcım var. İyi huylu bir adamın ikinci karısı olmaya ve birinci karısını başımda taşımaya râzıyım. Yeter ki bu yalnı zlıktan kurtulayım" diye yalvardığı ve feryâd ettiği hatırıma geldi. Bu da gösteriyor ki, İslâm'da teaddüd-i zevcât bir ihtiyâcı karşılamak içindir. Bu bir emir değil, ancak bir izindir. (Bayan Maviş B. Jolly)
 
TEAKKUL:
Aklı kullanarak, lüzumlu şeyleri öğrenirken, her şeyin haddini, sınırını aşmamak, yâni lüzumlu olanı terk etmemek, lüzûmsuz olanla meşgûl olmamak, bunlarla vakit öldürmemek.
Hikmetten (ilimden) yedi şey meydana gelir: 1)Zekâ, 2)Sür'ât-ı selim, yâni ihtiyâc olunca, lâzım olan şeyi hemen anlama, 3)Zihin açıklığı, istediği şeyleri çabuk anlamak, elde etmek, 4)Dikkat, 5)Teakkul, 6)Tehaffuz yâni unutmamak, rûhun anladığı şeyl eri unutmaması, 7)Tezekkür, hâfızadaki bilgileri istenilen zamanda hatırlamaktır. (Ali bin Emrullah)
 
Yannız zırt böyle forumda küfürün diz boyu olduğu böyle bir yerde dini konular açılınca yannız benim bütün trafo atıyor en uyuz olduğum şey dini konu bölümü açılsın oraya paylaş sende ne paylaşıcağını bilmiyosun töbe durduk yere benim ağzımı bozdurma böyle bir konu böyle bir foruma açılmaz herkezin ağzı bozuk zaten,
 
TEÂLÂ VE TEKADDES:
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi.
Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerine hamdolsun. O'nun seçtiği kullarına selâm olsun. Sevgili oğlum! Fırsat ganîmettir. Yâni, zaman çok kıymetlidir. Bu kıymetli zamanları faydasız şeylere sarfetmemelidir. Allahü teâlâ ve tekaddesin râzı olduğu, beğen diği şeyleri yapmakla geçirmelidir. Beş vakit namazı, dünyâ işlerini düşünmeyerek ve cemâatle kılmalıdır. Ta'dil-i erkâna (şartlarına) uygun olarak kılmaya dikkat etmelidir. Teheccüd (gece) namazını kaçırmamalıdır. Seher vakitleri istiğfâr (tövbe) et melidir. Gafletten, nefse uymaktan lezzet almamalıdır. Dünyânın geçici lezzetlerine aldanmamalıdır. Ölümü hatırlamalı, âhiretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir. (İmâm-ı Rabbânî)
 
TEÂMÜL:
İ'tiyâd, alışkanlık olarak yapılagelen şey. (Bkz. Örf ve Âdet)
 
TEASSUB (Taassub):
Haksız yere düşmanlık etmek, inadcılık etmek; kendi yanlış fikrine körü körüne bağlanıp başkalarının doğru fikrini kabûl etmeme.
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) Resûlullah'ın huzûrunda oturmakla, O'nun mübârek sözlerini işitmekle; teassub, mevki arzûsu ve dünyâya düşkün olmak, hepsinin kalblerinden sıyrılmış gitmişti. Hırs, kin ve kötü huydan kurtulmuş, tertemiz olmuşlardı. ( Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Mezhebsizler bir mezhebi taklîd eden müslümanları kötülemek için ilmî kelimelere yanlış mânâ vererek iftirâ ediyorlar. Meselâ mezheb bilgilerini açıklamaya ve bunları isbât etmeye teassub diyorlar.Teassub, mezheb kavgalarına sebeb oldu diyorlar. Hâlb uki İslâm âlimlerine göre bir mezhebe bağlanmak, Peygamber efendimizin sünnetine ve dört halîfenin sünnetlerine uygun olduğunu savunmak, teassub değildir. Bunun aksini yapmak teassub olur. Dört mezhebi taklîd edenler hiçbir zaman böyle teassub yapmad ı. Hiçbir asırda mezheb teassubu olmadı. (M. Sıddîk Gümüş)
 
TE'ÂTÎ:
Yalnız bir taraftan veya her iki taraftan teslim etmekle yapılan alış-veriş.
Satıcı, bu malı bin liraya sana sattım dese, müşteri dahi bir şey söylemeden alsa, bu te'âtî yoluyla câiz olur. Satıcı malı verse, müşteri de parasını verse, ikisi de hiçbir şey söylemese, alışveriş yine câiz olur. (İbrâhim Halebî)
 
TEAYYÜN:
Alış-verişte söz kesilirken tâyin (belli) edilen malın, belli olarak kalması.
Teayyün eden malın kendisini vermek lâzımdır.Benzerini hattâ daha iyisini alması için müşteri zorlanamaz. ( Hamza Efendi)
 
Teayyün-i Evvel:
İlm-i ilâhîde ilk teayyün, zuhûr, ortaya çıkış.
Peygamberlerin ve meleklerin bütün vilâyetleri, teayyün-i evveldedir. (Muhammed Bâkî-billah)
 
Teayyün-i İmkânî:
İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü. Ehlullah (evliyâ) kendi yaratılışlarına, güçlerine göre tasavvuf mertebelerine kavuşmakta birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında Allahü teâlânın ismine kavuşanlar pek azdır. Ço ğu bu ismin teayyün-i imkânîsine kavuşmuştur. (İmâm-ı Gazâlî)
 
Teayyün-i Vücûbî:
Bir şeyin, insanın hakîkati.
Îsâ aleyhisselâm gökten inerek, âhir zaman Peygamberinin dînine uyunca, onun teayyün-i vücûbisi kendi makâmından yükselerek, ona uyduğu için, hakîkat-i Muhammedî'nin makâmına gelir. O'nun dînini kuvvetlendirir. (İmâm-ı Gazâlî)
 
Teayyün-i Vücûdî:
Varlıkta meydana gelme, hâsıl olma.
Teayyün-i ilmî, teayyün-i vücûdîden evveldir ve onun husûsiyetlerinden bir husûsiyettir. (İmâm-ı Rabbânî)
 
TEBÂREKE SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin altmış yedinci sûresi. (Bkz. Mülk Sûresi)
Ey oğul! Yatacağın zaman, Tebâreke sûresini oku. Peygamberimiz aleyhisselâm buyurdu ki: Yatarken Tebâreke sûresini okumadan yatma. Zîrâ ölürsen kabirde sana yoldaş olur. Her gece Tebâreke sûresini okuyan kimse, Kadr gecesini ihyâ etmiş gibi sevâbına nâil olur, kavuşur. (Süleymân bin Cezâ)
Mü'minlerden dokuz kimseye de kabir süâli olmaz:Şehîd, düşman karşısında nöbette iken ölen, vebâ, kolera gibi bulaşıcı hastalıktan ölen, böyle hastalıklar yayıldığı zaman kaçmayıp sabrederek başka sebeble ölen, sıddîklar, bâliğ olmayan çocuklar, Cumâ günü ve gecesi ölenler. Her gece Tebâreke ve Secde sûresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs sûresini okuyanlara kabir süâli olmaz. (Muhammed bin Alkamî)
 
TEBÂREKE VE TEÂLÂ:
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi.
Allahü tebâreke ve teâlâ lutf ederek, acıyarak kullarına çok şeyleri mubâh etmiş, izin vermiştir. Rûhu hasta, kalbi bozuk olduğu için, mubâhlarla doymayıp bitmez tükenmez mubâhları bırakıp, İslâmiyet'in hudûdundan dışarı taşarak şüpheli ve harâmlara uz******r, ne kadar bedbaht ve zavallıdır. Âdet üzere alışkanlık ile namaz kılan ve oruç tutan çoktur. Fakat İslâmiyet'in hudûdunu gözeten haram ve şüphelilere düşmemeye dikkat eden pek azdır. Doğru ve hâlis ibâdet edenleri âdet üzere bozuk ibâdet ed enlerden ayıran fark, Allahü teâlânın emirlerini gözetmektir. (İmâm-ı Rabbânî)
 
TEBASBUS:
Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tevâzu göstermek, yaltaklanmak.
Dünyâ rütbelerinde kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemek tevâdûdur. Çünkü eline geçenler, Allahü teâlânın lütfu ve ihsânıdır. Kendi elinde bir şey yoktur. Mevki ve servet sâhiblerinin tevâdû' göstermeleri iyi olur. Sevâb olur.Tebasbus günâhtı r. Dilencilerin tevâdûları böyledir. (Ali bin Emrullah)
 
TEBBET SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin yüz on birinci sûresi.
Tebbet sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi). Beş âyettir.Tebbet, kurusun mânâsında bedduâdır.Sûre, Ebû Leheb hakkında inmiştir. (İbn-i Hişâm, İbn-i Abbâs)
Tebbet sûresinde meâlen buyruldu ki:
Ebû Leheb'in iki eli kurusun. (zâten) kurudu (helâk oldu ya) . Ona, ne (babasından mîras kalan) malı, ne kazandığı fayda vermedi. O yakında alevli bir ateşe girecek, karısı da odun hammalı olarak, boynunda bükülmüş bir ip de olduğu hâlde. (Âyet: 1-5)
Kim Tebbet sûresini okursa, umarım ki, Allahü teâlâ onunla Ebû Leheb'i bir yerde birleştirmez. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Siyâsete karışmış olan din adamlarından Hüsâmeddîn Peçeli, tefsirinde bilhassa Tebbet sûresinin ittihâdcıları methettiğini yazmaktadır. (M. Sıddîk Gümüş)
Resûlullah efendimizin mübârek kerîmeleri Rukayye çok güzel idi. Ebû Leheb'in oğlu Utbe'ye nikâh edildi. Tebbet sûresi gelince, Utbe düğünden önce boşadı. Vahy gelerek hazret-i Osman'a nikâh edildi. (Nişâncızâde)
 
Geri
Üst