Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
TASHÎH:
Düzeltme.
Âkıl ve bâliğ (ergenlik, evlenecek yaşa gelen erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, îtikâdını (îmânını) Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde tashîh etmesi ve bunlara uygun olarak yaşamasıdır. (Ahmed Fârûkî)
Hoca, talebesinin hatâlarını yerinde ve zamânında tashîh etmeli, onun yanlış şeyleri öğrenmesine fırsat vermemelidir. (İmâm-ı Gazâlî)
 
TASNİF:
1. Bir âlimin, te'lif etmeden, kendi usûlünce daha önce benzeri olmayan bir kitâb yazması.
Kalb ve rûh ilimlerinin mütehassısları ya kitab tasnif ederler veya te'lif ederler. Tasnif çok zamandan beri dünyâdan kalktı. Yalnız te'lif kaldı. Fakat İmâm-ı Rabbânî'nin yazıları doğrusu tasniftir. Te'lif değildir. (Muhammed Hâşim-i Keşmî)
İmâm-ı a'zam, İmâm-ı Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî gibi büyük İslâm âlimlerinin eserleri tasniftir. (Abdullah-ı Dehlevî)
2. Hadîs ilminde tedvîn edilen yâni toplanıp bir araya getirilen hadîs-i şerîflerin konularına ayrılması, kitablara geçmesi.
Hadîs-i şerîflerin tedvîn ve tasnifi, Emevî halîfesi Ömer ibni Abdülazîz'in Medîne vâlisine yazdığı emirle başladı. (İbn-i Salâh, Hatîb-i Bağdâdî)
 
TASVÎR:
Kâğıda, kumaşa, duvara ve başka yerlere canlı ve cansız resimleri yapmak veya bu şekilde yapılan resimler.
Hazret-i Âişe rivâyet ediyor (naklediyor): Odama, üzerinde tasvirler bulunan ince bir perde takmıştım. Resûlullah sallallahü aleyhi ve selem, seferden dönünce, perdeyi gördü ve birden rengi değişti. Daha sonra eliyle çekip çıkardı ve; "Kıyâmet günü en çok azâb görenler, Allahü teâlânın yarattığına benzeterek tasvîr yapanlardır" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim)
Tasvîre tapınmak, onların fâide ve zarar yapacaklarına inanmak, şirk (Allahü teâlâya ortak, eş koşmak) çeşitlerinden biri olur. (Tahtâvî)
 
TATLÎK:
Boşama, talak verme. (Bkz. Talak)

TÂÛN:
Vebâ.
Tâûn olan yere girmeyiniz ve Tâûn olan bir yerden başka bir yere gitmeyiniz, oradan kaçmayınız. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Tâûn hastalığı bulunan yerden kaçmak, muhârebede kâfir karşısından kaçmak gibi büyük günâhtır. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Tâûn eski ümmetlere azâb olarak gönderildi. Bu ümmet için şehîd olmaya sebebdir. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî)
Tâûn bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak edilmesine sebeb, sağlam olanlar çıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk olurlar. Tâûn olan yerde kirli hava (mikroplu hava, tâûn basilleri) herkesin içine yerleşince kaçanlar hastalıktan kurtulmaz ve hastalığı başka yerlere ***ürmüş, bulaştırmış olurlar. (İmâm-ı Gazâlî)
Daha önce, İsrâiloğulları zinâ etmeye başladı. Cenâb-ı Hak tâûn hastalığını musallat eyledi. Tâûndan yirmi dört bin kişi öldü. (Harputlu İshâk Efendi)
Tâûn gelince kızmamalı, üzülmemelidir. Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır. Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat ve selâmet isteyenleri sever. (Ahmed Fârûkî)
 
TAVÂF:
Kâbe-i muazzamanın etrâfında Hacer-i esvedin bulunduğu köşeden başlamak sûretiyle Kâbe sola alınarak yedi defâ dolaşmak. Tavâf edene tâif; Kâbe etrâfında tavâfa mahsûs mahalle (yere) metâf denir.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Şüphe yok ki Safâ ile Merve Allahü teâlânın şeâirinden (Allahü teâlâya ibâdet etmeye vesîle olan nişâneler, alâmetler) dir. İşte kim o Beyti (Kâbe'yi) hac veya umre niyetiyle ziyâret ederse, bunları güzelce tavâf etmesinde üzerine bir beis yoktur. (Bekara sûresi: 58)
Tavâfta telbiye edilmeyip (Lebbeyk okunmayıp) tekbîr ve tehlîl edilir ve salevât-ı şerîfe okunur. Tavâfın belli bir vakti yoktur. (M. Zihni Efendi)
Haccın farzlarından üçüncüsü; dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kere tavâf etmektir. Tavâfa niyet etmek de farzdır. (İbn-i Âbidîn)
Kâbe'den başka bir câmi etrâfında ibâdet için tavâf edenin kâfir (îmânsız) olmasından korkulur. (Tahtâvî)
Her tavâftan sonra Mescid-i Harâm içinde (Kâbe avlusunda) iki rek'at namaz kılmak haccın vâciblerindendir. (İbn-i Âbidîn)
Erkeksiz kadın hacca gidemez. Giderse, haccı kabûl olur ise de, harâmdır. Erkeği ile gidince de, otelde, tavâfta, sa'y'da ve taş atarken erkeklerin arasına karışması harâmdır ve haccın sevâbını giderdiği gibi, büyük günâha girer. (Hâdimî)
Tavâf yaparken abdestsiz ve cünüb olmamak, elbise temiz olmak, Hatîm denilen yerin dışından dolaşmak, Kâbe-i muazzama hep sol tarafta kalmak haccın vâciblerindendir. (İbn-i Âbidîn)
Tavâf yedi nevidir. Birincisi ziyâret tavâfı; ikincisi ömre tavâfı (bu ikisi farzdır); üçüncüsü sünnet olan tavâf-ı kudümdür. Dördüncüsü vedâ tavâfı; beşincisi vâcib olan nezr (adak) tavâfıdır. Altıncısı tavâf-ı nâfile; yedincisi müstehab olan tatavv û' tavâfıdır. (Kudbüddîn İznikî)
 
Tavâf-ı İfâda:
Hacıların Arafât'tan indikten sonra yaptıkları farz tavâf. Tavâf-ı Ziyâret.
 
Tavâf-ı Kudûm:
Mekke-i mükerremeye varınca, yapılan ilk tavâf. Buna tahiyye, likâ (kavuşma) tavâfı da denir.
Tavâf-ı Kudûm, Âfâkîler için yâni dışardan gelenler için sünnettir. (M. Zihni Efendi)
 
Tavâf-ı Nâfile:
Mekke-i mükerremede bulunanların fırsat buldukça yaptıkları tavâf.
 
Tavâf-ı Sadr (Sader):
Hac esnâsında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Mina'dan Mekke'ye inildiğinde yapılan tavâf. Buna Tavâf-ı vedâ da denilir. Hac vazîfeleri bununla sona erer.
Âfâkî olan yâni Mîkât denilen yerden daha uzak memleketlerin hacılarının Mekke'den ayrılacağı gün, Tavâf-ı sadr yapmaları haccın vâciblerindendir. Âdet gören kadına bu tavâf vâcib değildir. (İbn-i Âbidîn, M. Zihni Efendi)
Tavâf-ı sadrdan sonra Zemzem suyu içilir. Kâbe'nin kapı eşiği öpülür. Göğüs ve sağ yanak Mültezem denilen yere sürülür. Sonra Kâbe perdesine yapışıp bildiklerini okur ve duâ eder. Ağlayarak mescid kapısından dışarı çıkar. (İbn-i Âbidîn)
 
Tavâf-ı Umre:
Umreye niyet edenin yedi defâ yaptığı tavâf.
Umre tavâfının dört şavtı (dolaşımı) umrenin rüknündendir.
 
Tavâf-ı Ziyâret:
Hacıların Arafât'tan indikten sonra, Kurban bayramı günlerinde yapılan tavâf. Buna ifâda tavâfı da denir.
Her hac edene, Tavâf-ı ziyâreti Arafât'tan sonra yapmak farzdır. Onun için diğer bir ismi de Tavâf-ı rükündür. Haccın farzlarındandır. (M. Zihni Efendi)
 
TAVASSUT:
Araya girme, aracılık etme; bir peygamberi veya bir evliyâyı vâsıta kılarak, araya koyarak, bir isteğin yerine gelmesi için Allahü teâlâya yalvarma. (Bkz. Tevessül, Vesîle)
 
TA'VÎZ:
Kur'ân-ı kerîmde bildirilen ve Peygamberimizden naklen gelen duâları okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak.
Ta'vîz câizdir. İnanan, güvenen kimseye fayda verir. Ta'vîz, yazılı muska olarak taşınır. (İbn-i Âbidîn ve Mevlânâ Osman Sâhib)
 
TAYERE:
Uğursuzluğa inanmak.
İnsan üç şeyden kurtulamaz: Sû'-i zan, tayere, hased. Sû'-i zan edince, buna uygun harekette bulunmayınız. Uğursuz zan ettiğiniz şeyi, Allah'a tevekkül ederek yapınız. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz! (Hadîs-i şerîf-Berîka)
 
TAYFÛRİYYE:
Evliyânın büyüklerinden Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin ismi Tayfur olduğu için yolu bu adla anılmıştır.
Tarîkatlerin çeşitli isimler alması, başka başka olduklarını göstermez. Aynı mürşidin (hocanın) talebeleri, birbirlerini tanımak için bulundukları yola hocalarının ismini vermişlerdir.Tarîkatler başlıca ikidir: Zikr-i cehrî yâni yüksek sesle zikr yap an tarîkatler ve zikr-i hafî, yâni sessiz zikr yapan tarîkatler. Zikr-i hafî hazret-i Ebû Bekr'den gelmiş olup, mürşidlerinin adına göre; Tayfûriyye, Yeseviyye, Medâriyye, (hakîkî olan) Bektâşiyye, Ahrâriyye, Ahmediyye-i müceddidiyyedir. (Seyyid Abdülhakîm)
Tayfûriyye yolunun kurucusu olan Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "Dilini Allahü teâlânın ismini anmaktan başka işlerle uğraşmaktan ve başka şeyler konuşmaktan koru. Nefsini hesâba çek. İlme yapış ve edebi muhâfaza et. Hak ve hukûka riâyet et. İbâdetten ayrılma. Güzel ahlâklı, merhâmet sâhibi ve yumuşak ol, Allahü teâlâyı unutturacak her şeyden uzak dur ve onlara kapılma!" buyurmuştur. (Ferîdüddîn Attâr)
 
A'YÎN (Tâyin):
1.Bir malın cinsini, miktârını, yerini belli etmek.
Alış-verişte bir mal ta'yin edilirse, teayyün eder yâni ta'yin edilen malın kendisini vermek, teslim etmek lâzımdır. Benzerini, hattâ iyisini alması için müşteri zorlanamaz. (Ali Haydar Efendi)
2. Me'mur etmek, vazîfelendirmek.
Hazret-i Ömer halîfeliği zamânında devleti idârî bakımdan bölgelere ayırdı.Bu bölgelerin herbirinin başına bir vâli tâyin etti. Tâyin ettiği vâlilere; "Sizi insanlara tahakküm etmek, saltanat sürmek, zorbalık yapmak için tâyin etmedim. Siz hidâyet, d oğru yola ***üren rehber olacaksınız. Müslümanlar size uyacaktır.Bunun için müslümanların hukûkunu gözetiniz. Müslümanları dövmeyiniz ki, zillete dücâr olmasınlar. Onları haksız yere medhetmeyiniz ki şımarmasınlar, kapılarınızı yüzlerine kapatmayınız ki, kuvvetliler zayıfları ezmesinler. Kendinizi müslümanlardan üstün görmeyiniz ki, zulme uğramasınlar" diye nasîhat ederdi. (İbn-i Sa'd-İbn-i Cevzî)
 
TAYY-İ MEKÂN:
Mekânı, mesâfeyi katetme, geçme, mesâfelerin dürülmesi. Allahü teâlânın izniyle az zamanda çok uzak yerlere gitme.
Şeytanın bir anda şarktan garba ulaşması gibi Allahü teâlânın velî kulları da tayy-i mekân ile uzak mesâfeleri bir anda geçip yer değiştirebilirler. (Muhammed Üftâde)
 
TAYY-İ ZEMÂN:
Zamânın dürülmesi. Allahü teâlânın izniyle uzun zamanda yapılacak bir işi çok az zamanda yapma.
Tayy-i zemân, evliyâda görülen hârikulâde (olağanüstü) hâllerdendir. (Abdülazîz ed-Debba')
 
TAYYİB:
1. Helâl.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki:
Ey îmân edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin tayyib olanlarından yiyin! (Bekara sûresi: 172)
Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın en tayyib olanından, Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin) . (Bekara sûresi: 267)
Yetimlere (rüşdüne gelince, âkıl bâliğ olunca) mallarını verin. Tayyib olanı habis olana değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, muhakkak büyük bir günahtır. (Nisâ sûresi: 2)
2. Temiz.
Tarlayı abdestsiz sürmek, tohumunu abdestsiz ekmek; rızkın bereketini, tayyib olmasını giderir. (Ahmed Fârûkî)
Yemekte dört farz vardır:Yemeği, rızkı Allah'tan bilmek. Yenen yemeğin helal ve tayyib olması. Yemek hazm oluncaya kadar, Allahü teâlânın emrinden çıkmamak. Yemek hazm oluncaya kadar ondan hâsıl olan kuvvetle, Allahü teâlânın nehyini (yasaklarını, ha ram olan şeyleri) işlememek. (Süleymân bin Cezâ)
 
TAZARRU':
1. Kendini alçaltarak, aşağı görerek, Allahü teâlâya yalvarma.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:
Rabbinize tazarru' ederek ve gizlice duâ edin. (A'râf sûresi: 55)
Sabah ve akşam, içinden tazarru' ederek ve (Allahü teâlânın azâbından) korkarak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini (Kur'ân-ı kerîm okuyarak, duâ ederek ve zikrederek) an! (A'râf sûresi: 205)
Her günâhı yaptıktan sonra, pişmanlık duyarak, günâhının bağışlanması için, Allahü teâlâya tazarru' etmelidir. Çünkü Allahü teâlânın gazâbı günahlar içinde saklıdır. Allahü teâlâ pek kuvvetli, herkese gâlib ve intikâm alıcıdır. (İmâm-ı Gazâlî)
2. Tövbe etmek.
(Yâ Muhammed!) Andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. (Onlar, peygamberlerini tekzîb ettiler, yalanladılar, dinlemediler de) biz onları, belâ, şiddet, fakirlik ve hastalıklarla yakaladık (cezâlandırdık). Umulur ki, (onlar) tazarru' ederler. (En'âm sûresi: 42)
Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız ve dağlara çıkar, göğüslerinizi döver ve Rabbinize tazarru' ederdiniz. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
 
Geri
Üst