Gidenlerin ardından kalanlar

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle

Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün

Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirganlaşıyor bulvar ışıkları

Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini

Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
 
Küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden
Seni öpsünler diye gönderiyorum sana.
Banakucaklarında seni getiriyorlar;
ben de sonra o seni getiriyorum sana.
 
en yoksun

Sen yoksun

deniz yok

yıldızlar arkadaşım

ya bu gece harika bir şeyler olsun

yahut bir bomba gibi

infilak edecek başım.



Ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım

İstanbul minareler odamda gibi

gökyüzü temiz ve parlak

işte kol kola girmiş en mesut günlerimiz

muhalif bir rüzgâr karşı sahilden.



Fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz

havada kanat sesleri

ve çılgın kokular.



Deniz yok

yıldızlar uzaklaşıyor

ben yine yalnız kalıyorum

İstanbul minareler kaybolmuş

SEN YOKSUN.
 
böyle bir sevmek

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular

yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

azıcık okşasam sanki çocuktular

bıraksam korkudan gözleri sislenir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir.



Hayır sanmayın ki beni unuttular

hala arasıra mektupları gelir

gerçek değildiler birer umuttular

eski bir şarkğ belki bir şiir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir.



Yalnızlıklarımda elimden tuttular

uzak fısıltıları içimi ürpertir

sanki gökyüzünde bir buluttular

nereye kayboldular şimdi kimbilir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir.
 
an gelir

An gelir

paldır küldür yıkılır bulutlar

gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

o eski heyecan ölür

an gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür.



Şarabın gazabından kork

çünkü fena kırmızıdır

kan tutar / tutan ölür

sokaklar kuşatılmış

karakollar taranır

yağmurda bir militan ölü.



An gelir

ömrünün hırsızıdır

her ölen pişman ölür

hep yanlış anlaşılmıştır

hayalleri yasaklanmış

an gelir şimşek yalar

masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

direkler çatırdar yalnızlıktan

sehpada pir sultan ölür.



Son umut kırılmıştır

Kaf dağı'nın ardındaki

ne selam artık ne sabah

kimseler bilmez nerdeler

namlı masal sevdalıları

evvel zaman içinde

kalbur saman ölür

kubbelerde uğuldar bâkî

çeşmelerden akar Sinan

an gelir

-lâ ilâhe illallah-

kanunî Süleyman ölür.



Görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatli bir bombadır patlar

an gelir
A.ilhan ölür [ 115]
 
elde var hüzün

söyleşir

evvelce biz bu tenhalarda

ziyade gülüşürdük

pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının

ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

zamanlar değişti

ayrılık girdi araya

hicrana düştük bugün



ah nerde gençliğimiz

sahilde savruluşları başıboş dalgaların

yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

elde var hüzün



o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan

çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

sırılsıklam âşık incesaz

kadehlerin mehtaba kaldırılması

adeta düğün

hayat zamanda iz bırakmaz

bir boşluğa düşersin bir boşluktan

birikip yeniden sıçramak için

elde var hüzün
 
ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

Dudaklar gülerkeninsan ağlayamaz mı?

Sevmek için güzele mi bakmalı?

Çirkin bir tende güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

Hırsızlık; paramalmı çalmaktır?

Saadet çalmak hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?

Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

Öldürmek için silah hançer mı olmalı?

Saçlar bağ gözler silah gülüş kurşun olamaz mı?
 
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma

Anlattıkça üşüyoranlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum

Duyuyor musun orada mısın
Var mısın yok musun?
Bir tek şeyi unutma!

Seni sevdim ben.

Yanarakyıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
 
ÇOCUKÇA AŞK


Seni özlemek geldi içimden
Çocukluğumu özler gibi
Babamın eve gelişini gözler gibi
Sobanın üzerinde kızarmış ekmek
Çaydanlıkta tıkırdayan çay
İçmek geldi seni içimden
Oh çekerek yudum yudum
Ağlamak geldi içimden
Hüngür hıçkırık çocukça
Hiç neden olmasa bile
Türlü kaprisler yaparak sana...
Karanlıktan korktum da yine
Yatağında uyumak istedim
Sokulup kedi gibi koynuna
Sıcaklığını duymak istedim
Haydi evcilik oyna benimle
Çamurdan köfteler yap bana
Bu yaramaz bebeğine
Ninniler söyle dizinde
Haydi çocuk gibi davran bana
Hiç olmadığım kadar çocukça
Çocukluğuma ver bütün bunları
Farzet ki -
Çocukça aşık olmak geldi içimden...
 
Şimdi bir düşün
Kim itti bizi bu kör olası ayrılığa?
Kim itti bizi bu pişmanlıklar denizine?
Kim yaktı bizi kim?
Hem de sırtımızdan vura vura
Görüyorsun değil mi görüyorsun
Bir ikimiz sığamadık bu koca dünyaya..
 
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
 
Bir ses fısıldıyor
Yüreğimden kulaklarıma
Sessiz nağmeler dökülüyor
Kalemimden boş kağıtlara
Kendimi anlatamam başka
Anlatamam kimseyi
Ne aşkları ne de hayatı
Bin sayfa sığıyor adeta
Yanlızca birkaç satıra
Yok belki de böyle güzel hatıra
Okşamaz hiç bir el böyle
Dokunmadan insana
Batırmaz hiç bir göz hançerini
Böyle uzaktan uzağa
Ey sihirli gönül sırdaşı
Hislerin anlatıldığı yazı
Yare soracağım tek soru
\”Şiirim olur musun?\”
İşte budur \”herşeyim\”den fazlası…
 
Geri
Üst