Şair ve Yazarlardan, kesitler.

Yalnızlık da tıpkı köyden yeni gelip de her şeyi ve herkesi üstüne alınıp daralmak gibi. Yalnızlık bir alınganlık biçimi. Alınacağın kimse olmadan hem de. Bir çeşit aşağılık kompleksi.
Ayça Şen, Saatçi Bayırı(Sf.62)
 
Bir sabah yanındakilerle çişe gitti. Kollarından tutan iki kişi ellerini yıkaması için ağır bir dolabı taşır gibi zorlukla ve duygusuzca ıkınarak külçe gibi bedeni kaldırdılar tuvaletten, lavabonun önüne ***ürüp suyu açtılar. Ellerini suya uzattılar, sabunu alıp köpürtürken aynada kendini gördü. Yüzünü ekşitti. Şuursuzca tiksinerek:"Bu kadar yaşayağıma öleyim daha iyi; şu kadının haline bakın" dedi.
Ayça Şen, Saatçi Bayırı(Sf.11)
 
Eğer bu maddeler biraz şurada, biraz burada birbirlerine tutunmaya başlamasalarmış, hiçbir şey olacağı yokmuş. Madde biçim almaya başlamış. Önce sadece toprak öbekleri ve parçaları. Sonra taşlar. Sonra taşlar kıvılcım çakıncaya kadar birbirlerine sürtünmüşler ya da su olup akıncaya kadar birbirlerini eritmişler. Ateş ile su karşılaşmış ve buhar olmuş, sis olmuş, pus olmuş, hava olmuş - Ruh bu havayı soluyabiliyormuş. Bunun üzerine Ruh bir araya gelmiş, nefes almış ve konuşmuş. Her şeyin var olmasını söylemiş. Toprağa, ateşe, suya, havaya şarkı söylemiş, şarkısıyla yaratıklara varlık vermiş. Bütün dağlara, nehirlere şekil vermiş, ağaçlara, hayvanlara ve insanlara şekil vermiş. Sadece kendisi bir şekle bürünmemiş, kendine bir isim vermemiş ki her yerde olabilsin, her şeyin içinde, her şeyin arasında olabilsin, her ilişkide, her yönde bulunabilsin. Sonunda her şey bozulduğunda ve Kaos geri geldiğinde Ruh, başta da olduğu gibi o zaman da Kaos içinde olabilecekmiş."
Ursula K. Le Guin, Marifetler(Sf.129)
 
Bir fıçı gibi olduğun, bir fıçı gibi düşündüğün, bir fıçı gibi eğittiğin için, yapaylığını sahte gülümsemenin ardına gizliyorsun.
Wilhelm Reich, Dinle Küçük Adam(Sf.77)
 
Daha önce hiç silah kullanmamıştı, ama bu onu endişelendirmiyordu. Resim çekmek gibiydi bu iş. Odakla ve bas. Aralarındaki tek fark, bir Nikon kamera 9 milimetrelik bir Lorcin L gibi tepmezdi.
Adam Fawer, Olasılıksız(Sf.101)
 
Satranç hayat gibidir David," demişti babası. "Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek."
Adam Fawer, Olasılıksız(Sf.108)
 
"Şizofren nasıl bir şey?" diye sordu Caine tedirgin şekilde. Kardeşine bunu daha önce hiç sormadığını düşündü bir yandan da. "Nasıl hissediyor insan kendini?"
Jasper omuz silkti. "Hiçbir şey oluyormuş gibi hissetmiyorsun. Yanılsamalar gerçek gibi. Doğal hatta olması gerektiği gibi. Sanki hükümetin düşüncelerini okumaya çalışması dünyanın en mantıklı ve doğal şeyiymiş gibi geliyor, ya da en yakın dosyunun seni öldürmesi falan." Bir an sustu kaldı. "Bu yüzden çok korkutucu."
Adam Fawer, Olasılıksız(Sf.61)
 
kuma oturup suya bakardı, herşeye zor inanırdı suya bakınca, Çin diye bir ülke olduğuna ya a ABD'ye ve Vietnam'a, bir zamanlar çocuk olduğuna, hayır, buna inanmak zor değildi, onu unutamazdı. bir de erkeklik çağını: çalıştığı işler ve kadınlar, sonra kadınsızlık, şimdi de işsizlik. altmışında bir berduş. bitmiş. bir hiç. bir dolar yirmi sent nakit vardı cebinde. bir haftalık kirasını da ödemişti bir de okyanus... kadınları düşündü yine. birkaçı iyi davranmıştı ona. diğerleri kurnaz, gürültücü, biraz deli ve çok zor kadınlar olmuşlardıç odalar ve yataklar ve evler ve noeller ve işler ve şarkılar ve hastaneler ve donukluk, donuk günler ve geceler anlam eksikliği ve fırsat eksikliği ve şimdi, altmış yılın karşıığı: bir dolar yirmi sent
Charles Bukowski, Sıradan Delilik Öyküleri(Sf.32)
 
Dünya bir sonsuzluğu taşıyamayacak kadar küçük...
Ahmet Altan, İsyan Günlerinde Aşk(Sf.118)
 
Utanacak, gizlenecek bir şey yok. İnsanlarda benim önümde soyunuyor, bana yaralarını, idrarlarını, dışkılarını gösteriyorlar... İnsan kendisine yardım edilmesini istiyorsa, lafı dönüp dolaştırmamalı ve hiçbir şey gizlememeli...
Stefan Zweig, Amok Koşucusu(Sf.83)
 
"Ne aradığımı, nereye gittiğimi ya da kim olduğumu bilmiyorum."

-"Ben senin kim olduğunu biliyorum," dedi Çevik Atmaca aynı kalın, sert sesle. "Sen benim rehberimsin. Sen, bu masumiyetin ve cesaretinle, bilgelikten yoksunluğun ve bağlılığınla, benim rehberimsin - kendimden önce karanlığa yolladığım çocuk. Benim takip ettiğim senin korkun. Sana karşı acımasız olduğumu düşündün Arren. Aslında ne kadar acımasız olduğumu tahmin bile edemezsin. Ben senin sevgini, bir adamın yanan bir mumu yakıp bitirmesi, önündeki adımları görmek için mumu yakıp bitirmesi gibi kullanıyorum. Ve yolumuza devam etmemiz gerekiyor."
Ursula K. Le Guin, En Uzak Sahil(Sf.132)
 
Geçmişi inkar etmek, geleceği inkar etmektir. İnsan kendi alın yazısını kendi yazamaz: Ya kabul eder, ya inkar eder. Eğer üvez ağacının kökleri derinde değilse, başı göğe ermez.
Ursula K. Le Guin, En Uzak Sahil(Sf.34)
 
"Doğal olan şey doğa dışı olamaz. Şimdi söz konusu olan dengeni düzeltilmesi değil, bozulması. Bunu yapabilecek sadece bir tek yaratık var."
"Bir insan mı?" dedi Arren, duraksayarak.
"Biz insanlar."
"Nasıl?"
"Yaşam için ölçüsüz bir arzuyla."
"Yaşam için mi? Ama yaşamayı istemek yanlış bir şey mi?"
"Hayır. Fakat ne zaman yaşamın kendi üzerinde bir güç elde etmeyi şiddetle arzu edersek-sonsuz bir zenginlik, mutlak bir güvenlik, ölümsüzlük- o zaman arzu hırsa dönüşür. Ve eğer bilgi o hırsla işbirliği ederse, o zaman bela gelir. O zaman dünyanın dengesi sallanır ve tartıda yıkım ağır basar."
Ursula K. Le Guin, En Uzak Sahil(Sf.42)
 
Olasılıklar bir girdaba kapılmış gidiyor. Olanaklar ise alabildiğine sarhoş. Dünyanın küçücük bir noktasında bütün belleğiyle göz kamaştırıcı bir birikim var. Ve sonra adını bile duymanın bende bir efsane canavarı gibi hülyalar uyandırdığı şu "yapay zeka" sarhoşluğu.

Bernard- Henri LEVY, Entelektüellerin Övgüsü(Sf.109)
 
Şimdi bir kalbin atışında durdurulmuş olmayı biliyor olmalıyım. Değil mi ki kalbimin tam orta yerinde tecelli eden küllî kadere ve O'nun öğrettiği isimlere muhabbetle sahibim. Seninle varım ben. O kadar ki yıldızlar konmasa cemalinden yansımalı, yokum ben...

Nazan Bekiroğlu
 
"Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yaşam, zihinsel yaşam... hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur... Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir."

Dante
 
"Varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir" "... En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur."


Feuerbach
 
1) Geçici ya da keyif verici aşklar ki, bu oyuncular, kahpeler, arsızlık aşkları gibi şekillere ayrılır.
2) Az çok bir süresi fakat kısır aşklar ki, bunlar gözde aşklardır.
3) Yalnız bir çocuk doğurtan geçici aşklar ki, bunlar dölleyen aşklardır.
4) Karılar ve kocalar aşkıdır ki, bu iki tarafın isteği ile yıllarca sürer ve bir çok çocuk doğurturur. Fakat bunlar birbirleriyle yaşayıp yaşamamakta serbesttir.


"Her erkek bütün kadınlara ve bir kadın bütün erkeklere sahiptir."

François M. C. Fourier
 
"Aşk kulübeyi altından bir saraya benzetir."

Holty
 
"Aşk utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır."


Montaigne
 
Geri
Üst