***İşte size çeşit çeşit mektup***

Dünyanın sesini duyabiliyor musunuz? Hiç aşık oldunuz mu? Siz misiniz, orda mısınız, yaşıyor musunuz? Hani sihirli saatleri vardır ya yaşamın; bir ihtimal her sabah pencerenizin kenarına gelen ve sizi uyandıran güvercinin kanat seslerinde saklıdır saniyeleri, bir ihtimal sonbaharın her gelişinde yapraklarını yerçekimine teslim eden kestane ağacının yalnız fakat bir o kadar mağrur duruşunun kişisel direnişinde! Kim bilir muhtemelen, saniyelerini çıkartıp dakikalarına ekleseniz ucundan da olsa yakalayabilirsiniz yaşamın sihirli saatlerini. Bülbülde olabilirsiniz gül de. Aşk yanı başınızdadır çoğu vakit, dikkatli bakılacak bir çift gözde; belki dünyanın sesinde, belki de sıra sizde!

Bülbül güle sevdalı ama gül çok nazlı. Bülbül bekler gülün yollarını, gül hiç mi hiç olmaz oralı. Bülbül bir adım atar gül iki adım kaçar. Bülbül aşıktır güle, gül ise malum. Bilindik hikayelerin yazılmayan kelimelerinde ve yazılan aşkların bilinmeyen hikayelerinde o da meyillidir bülbülün gönlüne. Zamanın ötesinde ve ararken sonsuzluğun sorularına en ümitli cevapları, yaşam tüm heybetiyle sunar hiç bitmeyecek yarınlarını biz insanlara. Ah çekeriz işte o anda, ah bir de gülün şu dikenleri olmasa...

Bülbül güle dedi ki: ”O kadar çok merak ediyorum ki seni. Kim bilir şu an ne düşünmekte, ne yapmaktasın? Aşkım sonsuz. Hadi aç kapılarını gönlünün bana. Anlat sırrını usulca, aydınlat sana giden karanlık yolları, bana bir yol göster; yani dedim ya, belki de demedim ama demek üzereyim, seçenek koy önüme. Beni sen yap güneşli aşk mevsimlerinde. Umutsuzluğuma biraz yarın biraz, biraz belki, elin değmişken biraz da ümit ver, şöyle tek bir silkinişte dağıt puslu tahminlerimi sonra da aç kapılarını gönlünün, yavaşça anlat sırrını bana!’’
Gül bülbüle cevap verdi: ’’Benim sırrım sende saklı. Eğer beni seveceksen olduğum gibi sev. Benden bir şey bekleme, ihtiyaç duyma sevgime. Karşılıksız sev. Sen bülbülsün ben gül. Gönlüme güven olmaz ki. Bir bakarsın yanı başındayım, bir nefes kadar yakında; bir de bakarsın çoktan gitmişim uzaklara, bir acı kadar gerçek; kendi yalnızlığımdayım...’’

Bülbül güle yalvardı adeta: ”Dur gitme! Eğer gidersen, sen gidersen o kadar anlamsızlaşır ki her şey. Bak oldu ki gittin diyelim, ama gitmezsin, olmaz ya gelmeyeceksin bir daha, ama gitmedin ki, bir düşün bakalım nasıl çekilir sabahları bu şehrin, nasıl söner neon ışıklı sokak lambaları bir anda, bir anda nasıl ıssızlaşıverir en kalabalık caddesi ve nasıl esmez yeni yaşamlar getiren rüzgarı. Bir düşün bakalım ben ne yaparım sensiz. Her anımda bir sen, her sende bir ben gizli; hayır gidemezsin! Eğer gidersen, sen gidersen sonu gelir kelimelerimin. Gitme...’’

Gül sevdalı ama kararsızca: ’’Sen misin bunları söyleyen bana. Gerçek misin acaba? Beni ne kadar tanıyorsun. Aşksa eğer bu sonuna kadar gider misin?Düşünmeden, korkusuzca seveceksin. Anlamıyor musun hala, benden yar olmaz sana. Ne istersin, neden karıştırırsın aklımı? Vazgeçmiyorsun hala, o kadar mı güçlü aşkın. Sen nereden çıktın?’’

Bülbül son bir umutla: ’’Herhangi bir saati paylaş benimle. Anlatayım sana o zaman her şeyi. Sadece dinle beni, cevap vermesen de olur boşuna yorma kendini. Issız gecelerde yıldızlara nasıl hükmettiğimi dinle mesela, nasıl adını yazdığımı gökyüzüne ve sabah olunca görmeyesin diye nasıl sildiğimi gece bulutlarının yardımıyla. Sesini duyunca nasıl geride bıraktığımı sabahsız günleri ve nereye ne için gittiğimi öğren. Cevap vermesen de olur sadece dinle beni.’’

Gül cevapladı son kere: ’’Boşuna yorma kendini. Ben aşkımı sözcüklerin ulaşamadığı yerde yaşarım. Bana anlatma bana bak: Bazen tek bir bakış, binlerce kelimeden daha etkilidir ve asla emin olamazsın hiçbir şeyden, çünkü gerçeğin rengi gridir. Gerçeksen eğer devam et beni sevmeye. Hem bak hala gitmedim, gidemedim...’’

Aşk yanı başınızdadır çoğu vakit. Bülbülün sonsuzca yalvarışında ve gülün bilinmez sevdasında çıkar karşınıza. Dünyanın sesidir aşk! Eğer istiyorsanız, duyarsınız. Zamanın ötesinde ararken sonsuzluğun sorularına en ümitli cevapları, yaşam tüm heybetiyle sunar size hiç bitmeyecek yarınlarını ve bülbül misali ah çekersiniz o anda: ’’Ah birde gülün şu dikenleri olmasa...’’
 
Sana nasıl anlatsam bilmiyorum. Ama bildiğim tek ama tek şey seni delicesine çok sevdiğim. Seninle öyle bütünleştim ki ayrılmak değil kopamıyorum senden. Ne seni bırakabiliyorum; ne de kendimi hiçe sayıyorum. Bunların ikisini de yapamıyorum. Çünkü artık düşünemiyorum. Kafama, benliğime o kadar yerleşmişsin ki; seni oradan çıkartmak olanaksız. Belki kendimi küçük düşürüyorum ama sevgide küçük düşme söz konusu olsa bile seve seve senin için her adımı atarım. Seni o kadar çok sevdim ki artık aşkım senden bile öte. Seni sevdiğimi dağlara, taşlara kısacası her yere; bütün kainata haykırmak istiyorum Seni Seviyorum!!
Bu kelime topluluklarını defalarca senin için ama yalnız senin için tekrarlayabilirim. Biliyor musun; seni sevdiğimden beri artık çevremdeki her şey gözüme daha güzel daha hoş ve de daha ümit verici gelmeye başladı çünkü onlar bana seni hatırlatıyor...
Dağlar gibi sende içimde çok büyük tutunulması zor bir yerdesin. Tepeler gibi sende içimde ulaşılması z orsun. Zirveye sadece bir kişi çıkar senin yaşamında; işte o da ben olmak istiyorum zirvede tek ben; BEN VE SEN...
Su gibi berraksın ama içimdekileri de alıp ***ürüyorsun,yol gibi senin de sonun yok; yani seni sevmenin sonu yok... Bu böyle nereye kadar sürer bilemem tabi. Bunu ben belirleyemem; ama şunu bil ki seninle ölüme bile varım..!
Sensiz geçen bir gün değil bir saniye bile düşünemez oldum. Sen benim; benliğim, varlığım, hayatım, geleceğim, çılgınlığım, sevincim, mükemmelim, sevdiceğim kısacası her şeyim her şeyimsin... Sensiz bir hayatın oksijensiz yaşamdan farkı yoktur. Aldığım nefes içtiğim su yürüdüğüm yol her şeyde sen ve senden izler var.
Seni seviyorum ,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum...
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün
çiçeklere degişmem. Bir ışıgı var, bir rengi var seni özlemenin
anlatılmaz
Verdigin bütün acılara dayanıyorsam; seni özledigim içindir.
Beklemenin korkunç zehiri öldürmüyorsa beni; seni özledigim içindir.
Yaşıyorsam;
içimde umut varsa, yine seni özledigim içindir.
Seni bunca özlemesem;
bunca sevemezdim ki !"
Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli...
Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara ***ürüyor.
Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyo r yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.
 
Özlemin alev alev yandığı saatler bunlar.Gün çekiliyor,ay parlıyor.Haydi geleceksen şimdi gel.
Umudunla,yüreğinle ,sevdanla gel, yık karanlığımı.Hayata dair kötü olan ne varsa yık onları, beni yeni umutlara sürükle.
Aşkın en koyusuna en tutkulusuna ***ür beni.

Bin yıldır bekliyor gibiyim seni. Bin yıldır karanlık bir odada tek başıma oturuyorum sanki.
Kim girip çıkmışsa hayatıma, kim talan etmişse yüreğimi hepsini silmek için gel. Bir tek sen kal içimde.
Seni bileyim bundan sonra.Sevdan yetsin bana.Senin aşkınla yaşamak istiyorum artık, öyleyse gel bekleme gel.

Seninle olmak, seni duymak, seni görmek, seni anlamak, seni yaşamaktarifsiz sevinçler yaşatacak içimde biliyorum.
Bu yüzden sesleniyorum sana.Dallarımdaki kurumuş yaprakları tek tek temizlemek için istiyorum artık.
Gelişinle yeniden yeşermek, yeni yapraklar aşmak istiyorum. İster haber ver, ister verme, gel bekliyorum.

İstanbul'u sokak sokak geçip gel. Her sokakta kendi izini göreceksin, şaşırma.Nereye gittiysem senide ***ürdüm
yoktun; ama, yanımdaydın. Hep yüreğimde, hep aklımdaydın.Seni İstanbul'suz, İstanbul'u sensiz düşünemedim.
Gel bu kentin tarihine en ölümsüz sevdayı yazalım.Nice aşka mezar olmuş İstanbul, bu kez kabul etsin yenilgiyi.
Haydi gel biz İstanbul olalım.
Korkma gel, başkalarında gördüğün ihanetler, iki yüzlülükler, bitmek bilmeyen acılar yok bende.
İlk kez bırak kendini kaygısızca. yarını düşünmeden ' ya sonra ' demeden gel.

Bak günler anlamsızca geçip gidiyor.Oysa ömür dediğin şey üç günlük. Birlikte ve severek tüketmek varken günleri,
böyle koyu karanlıkta kalmak niye? Gel haydi sensiz geçen günlere bir yenisini daha eklemek istemiyorum.
Özlem yanıyor alev alev. Özlemin ateşini söndürüp aşkın ateşini yakmaya gel. Bekleme artık, geleceksen şimdi gel.
Gel ki... Adın eksilmesin dilimden...
 
Veda Mektubu... .:.
Çağımızın tartışmasız en büyük yazarlarından biri olan Gabriel Garcia
Marquez yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle sağlık durumu kötüleşmiş
ve inzivaya çekilme kararı almış , yakın dostlarına bir veda mektubu
göndermiş.
Yazarın mektubu, değişik dillere çevrildi ve internet üzerinden yayına
verildi. İste usta yazar Marquez'in duygu yüklü veda mektubu:

* * *
Yazarın Veda Mektubu...

''Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam
ederdim. Başkaları uyurken uyanık
kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı
dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve günesin
göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh
resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.
Gözyaşlarıyla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını
hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yasamım olsaydı...
Gün geçmesin ki, karsılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim.
Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer
birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yasardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış
olduğunu anlatırdım. Çünkü insa n aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine
olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile
geldiğini öğretirdim.

Ey insanlar!
Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden,
dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir
bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek
kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama
bu öğrendiklerim pek ise yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde...

Artık ölebilir miyim?..
 
Vakit, gecenin sonsuz karanlığına bürünmüş. Binbir sıkıntı sarmış benliğimi. Bir yudum su diye inleyen hasta gibi muhtacım seninle konuşmaya. Nerdesin? Uyur musun şimdi? Arasam, bir sıcacık merhabana ihtiyacım var desem; ne dersin? Kızar mısın düşüncesini aklımdan geçirmek istemiyorum.Çünkü dostumsun diye biliyorum.Elbette arayacaksın, dediğini duyar gibi oluyorum.
İçimi acabalar sardığında senin sevgi dolu gözlerini görebilsem nasıl rahatlayacağım, ama yoksun. Varlığınla beni nasıl sarıyorsun, bir bilsen. Maddeden ötesin. Hani pamuk şekeri vardır, yediğin an tadı damaklarına yayılır ama anında yok olur. Sen sakın yok olma, sevgi tadında yaşa. Beni ben yapan her ne varsa, sende de bunları gördüğüm için mi bu kadar bendesin? Bence sen, varlığındaki değerlerle sensin, bence sen ruhuma uzattığın kementle varsın. Acımdasın, sevincimde, gözyaşımda, uzanan elimin sıcaklığındasın. Uzaktayken nasıl yanımda olabiliyorsun?
Mutluluktan uçacakken seni aramak ve sevincimi paylaşmak istiyorum. Acımda ben seni arayamıyorum, yalnızlığın kalın kabuğuna çekilmek ve unutmak istiyorum dünyayı, insanları. Ama sen... sen bırakmıyorsun. O derin dehlizde karanlıklar içinde bir ışık var, o ışığa doğru bilinmez bir neden çekiyor beni. Gözyaşlarım çiçek oluyor yüzümde ışıkla. Ve ellerimde çiçeklerle çıktığımda karşımda seni buluyorum. Kimsin sen?
 
Ben hayatım boyunca hep sewdiğimi sanmıştım.bunu sen hayatıma girince anladım.sen geldiğin günden itibaren düne ait ne varsa silindi gitti aklımdan.çünkü sana aşık olmuştum.çünkü ilk defa kalbim böyle delicesine atıyor ve ilk defa birisini kıskanıyor sabahlara kadar onu düşünmekten uyuyamıyordum
sen geldikten sonra başladı tüm güzel şeyler.sen varsın diye artık kötü olan şeyler bile güzel geliyordu gözüme.çünkü sen benim hayata bakış açımı değiştirdin.gerçektende mutlu olabileceğimi öğrettin bana..çünkü sen bana tekrardan yaşamanın güzelliğini öğrettin bana.bende karşılığında aşkımı verdim sana,yüreğimi verdim sana...
Aşk sendin,sen yüreğimdin..kalbim her atışında senin tek hecelik ismini fısıldardı.bunu senin anlamanı beklerken sen anlamadın sana olan aşkımı,inkar ettin sewgimi.haketmişmiydin bunuböyle derin bi aşkla sewilmeyi haketmişmiydingeç kalmış bi soru bu.artık herşey için çok geç ben seni sewiyorum ama sen yoksun.aşık oldum bir kere.bu sewgi bu aşk ben yaşadığım sürece hep benimle.yemin ederimki hep benimle...
Yüreğimi teslim etmemiş olsaydım "aşk"olmazdı bunun adı.hep böyle yaşadım aşkı ben.ne verirsem ne alırımsorularını soranlardan olmadım hiç..olmamda..senin için attı yüreğim,bunu söylemektende hiçbizaman korkmadım bak hala söylüyorum""SENİ SEWİYORUM BALIM""...haykırdım herkese seni sewdiğimi,dünyadaki bherkes bilsin istedim sana olan sewgimin ölümsüzlüğünü...herkes duydu ama bi sen duymadın sesimi bi sana anlatamadım...bi sana duyuramadım.belkide anlamak istemedin.korktun belkide sewgimin büyüklüğünden...

umutlarımı verdim sana ,hayallerimi verdim.bi gelecek düşledim seninle hatamıydı
yüzük istemem hatamıydıaşkım hep yanımda kal ne olur neolur hiç bitmesin diye haykırışlarım hatamıydıYarım aşkları,kaç kovala oyunlarını ,göstermelik kolpa dargınlıkları bırakıp bi kenara,bugünü dolu dolu yaşarken,yarına dair umutlar besledim hep...hepsinde"sen" vardın.sensiz olmayacaktım.ASLA OLMAYACAKTIM...

Oğlumuz en az senin kadar yakışıklı,kızımız ise en az benim kadar güzel olacaktı.bugünüde yarınıda seninle yaşayacaktım...bu hayatta ne olacaksa iyi yada kötü birlikte karşılayacaktık.birbirimize güç vericektik,hayata karşı direnme gücünü birbirimizden alıcaktık...

hayatımı verdim sana ."can "deseydin onuda alırdın benden.gözümü bile kırpmazdım.sewdiğine dokunduğunda "ölsem umrumda olmaz"demek diilmidir aşk
bunu demiyorsan eğer neden yaşayasın aşkı

bütün bunlar yetmedi sana biliyorum.yetseydi eğer şimdi sana bunları yazıyor olmazdım.seni suçlaığımı sanma.ben suçu kendimde arıyorum.belkide küçücük bişey yeterli olucaktı beni sewmen için..aslında beni sewdini debiliyorum bütün bu gitmelerin korkaklıından..gönüllüydün yoldan çıkmaya,çıktında..sonunda acı çeksemdekabullendim gitmeni.şimdi benim sana verebildiklerimden daha çok şey verebileceğine inandığın insanların yanına git...

herzaman mutlu ol hayatım.kalbin benim için değil bi başkaları için atıyor olsada her zaman mutlu ol hayatım..şimdi yoksun yanımda biliyorum olmayacaksında...çünkü yüreğinin sesini dinledin ve oraya yöneldin.ama ben seni yaşadım seni yaşıyorum ve seni yaşayacağım...

hergün güneş senle doğdu senle battı.ben her doğan güneşe senin adını verdim.ve herzaman böyle olucak.sen varmışsın gibi yaşayacağım senden tek ricam beni ve yaşadığımız ogüzel günleri unutma....ben seni herşeyden çok sewiyorum...

BİLİRSİN BENİ VEDA ETMEM BEN BU AŞKA....
 
bana yaşattıklarının tüm sorumlusu ben değildim elbet...
Aramızda ki yollar, mesafeler de değildi...
Senin bana olan sevginin yetersizliğiydi...
Senin aşkın yenik düştü mesafelere...
Içinde yaşadığım bu boşluk bilinmezliklere doğru sürüklüyor beni...
çektiğim bu acı, yüreğimdeki hasret, gözümdeki bu yaşlar bütün gizemini yitiriyor...
Ama seni herşey rağmen sevmeye devam ediyorum...
Bunu neden yapıyorum, bundan nasıl vazgeçerim bilmiyorum...
Masamda duran resminle, bana aldığın çiçeklerle ve hafızamdan silinmek bilmeyen anılarınla seni her gün tekrar tekrar yaşıyorum...
Sana her gün bir kez daha aşık oluyorum, çünkü benim yaşadığım bu sevda senin değil...
Benim gözümde yücelttiğim,başka duygularla beslediğim senin yalan aşkın...
Ben hala senin yalan aşkınla yaşıyorum...
Yalan olduğunu bile ble ben hala seni yaşıyorum...
 
kaçmaya çalıştığım zor zamanlarda buldum seni...
Bir ışıktın sen bana, karanlıktan aydınlığa giden...
Elimden tutup doğruya sürükledin, hatalarımla doğruladın beni...
En kötü anlarımda şefkatine sarıldım,hiç sorgusuz sarmaladın beni.
Yaşamışlığın verdiği süreç bana sadece "seni" getirdi ve ben şimdi senden geri kalanlarla yaşamaya çalışıyorum...
Zamanın getirmesini dilediğim tek şey sıcaklığın ; oysa, yokluğun yanımda.buz gibi,üşütüyor beni...
Hücrelerimin donduğunu hissedebiliyorum...
Tek çarem sensin...
Bu soğuk, dondurucu iklim sana ait olamaz, biliyorum...
Sanki rüzgar müdahale ediyor yüreğine...
Kaybolmuşluk hissi kapladığında düşünebiliyorum bunları...
Yıpranmış bir hayatın, bıraktığı köhne duygular gibiyim...
Içimdeki yara günden güne daha çok yakıyor canımı...
Ve her gün bir o kadar daha kanıyor, bende açtığın bu yara, hissediyorum...
Yüreğinde sana ait, gerçek duygular olduğuna eminim ama önemli olan ; pişmanlıklara rağmen onları hissettrebilmek....
Hissettirdiğin anda hissettiğimi hissederek, yeni paylaşımlara doğru ilerlemek...
Ve paylaştıkça içinde hissettiğin, anlatılamaz coşkularla dolu duygularının, gözle görülebilecek kadar büyüdüğünü fark ederek sevmek....
Sevmek....
Sevmek....
Daha çok sevmek.....
Tıpkı "seni" sevdiğim gibi....
Tıpkı seninle paylaşmadan "seni" bu denli sevdiğim gibi......
 
Bazen Gitmek!

Her gidiş insanı yeni bir duruma hazırlar aslında; yitirdiklerimizle insanızdır biraz da!.. Ters gibi geliyor ama öyle işte...

Yitirdiğimiz her değer yeni şafaklara uğurlamaz mı bizi? Elimizin çukurunda sıkı sıkıya tutamayız ki suyu; zaman da böyle işte, parmak aralarından akıp gidiyor!..

Birinin gidişine çok üzülecek kadar sevmek ne güzel bir şey!.. Bu kadar insan hissetmek kendini, daha da güzel!..

Öğrendiklerimin, biriktirdiklerimin sağlamasını yapıyor zaman gidişlerle, terk edişlerle, bırakışlarla!..

Bir de gitme duygusu var ki; hepimizin içine önceleri misafir sonra ev sahibi yaptığımız o gitme duygusu!..

Bazen gitmek o nu çok sevdiğini kanıtlamaktır!..
 
Hayata gözlerinden tutundum; Sıcacık, bal köpüğü gözlerinden sarıldım umuda. En çaresiz anlarımda çarem oldun, umudum

oldun umutsuzluğumda, mutluluğum oldun. Ben bu şehri varlığınla kutsandığı için sevdim. Yalnızlığımdın gittiğinde,

geldiğinde bayramlarımdın, kaybolduğunu sandığım... Her şeydin anla işte! Öyle birikmiştin ki içimde her şeyden daha

öteydin, her şeyden daha fazla. Öyle ki kimse seni benden alamaz sanırdım. Kimsenin gücü yetmezdi aşkıma... Hayata

gözlerinden tutunmuştum... Ve bir gün gözlerinden silindim nasıl oldu bilmeden. Sen ve hayat önce uzaklaştınız, sonra yok

oldunuz. Tıpkı gözlerinden silinen zavallı ben gibi!...
 
SEVEREK AYRILMAK

Severek ayrılmak, tel örgüye takılarak pantolonunu yırtmaktır.

Severek ayrılmak, ulaşılmaz aşkların tartışılmaz üstünlüğüdür.

Severek ayrılmak, "Sen benim erişilmezim, vazgeçilmezim, unutulmazımsın" diyenlerin dayandıkları bir payandadır.

Severek ayrılmak, ulaşılmaz yıldızların parlaklığının daha parlak, yakamozların daha parıltılı, martı çığlıklarının gitar mırıltısı olduğunu sanmak ve dalgaların kumsalı öptüğü yerdeki doğal büyünün tarifsiz kederine, derin acısına kapılmaktır.


Severek ayrılmak, erişilmezin yürekteki sancısı, yalnızlığın dinmeyen acısıdır.

Severek ayrılmak, bir kabukta iki badem içinin dış etkenler karşısında kabuklarından çıkması ve bir daha kabuklarına dönmemesidir.

Severek ayrılmak, bir zamanlar taptığınız birinin yabancısı olmak, gözlerinizde acısını görmek, yüreğinizde sancısını duymaktır.

Severek ayrılmak, elele bir çift gördüğünüzde, ayrılıkla biten bir film izlediğinizde yüreğinizde duyduğunuz derin sızıdır.

Severek ayrılmak, yıllar sonra,"öyle değil, şöyle davransaydım sonuç daha değişik olurdu"nun muhasebesini yapmaktır.

Severek ayrılmak, dua çiçeklerini ağlatmak, gökkuşağının canlı renklerini soldurmaktır.

Severek ayrılmak, bir başkasıyla asla derken, sevdiğinizi bir başkasıyla gördüğünüzde, bu kadarı da fazla demektir.

Severek ayrılmak, yeryüzündeki bütün yolların denize çıkmadığını, bütün nehirlerin ummanına akmadığını öğrenmektir.

Severek ayrılmak, içinde derin bir hüzün, kumsalda yürürken uzun uzun, bir sarhoşun kafasında geçmişteki sancıların bilançosunu hesaplarken bu med ve cezir bileşkesinin kimyasını bir simyacı gibi düşünmektir.

Severek ayrılmak, önünü görmeden hep geriye bakmaktır.

Severek ayrılmak, istasyonda oturup, giden trenin dönmeyeceğini bile bile dönmesini beklemektir.

Severek ayrılmak, zaman zaman duyduğu kalbindeki sancının ezikliğinin başka, vuruşlarının bambaşka olduğunu anlamaktır.


Severek ayrılmak,"Bir dönüp baktım ki geçmiş seneler, içimde birikmiş neler neler olmuş kördüğüm, aynadaki gözlerimde gördüğüm, hala senin için yanmakta ve ağlamaktayım," demektir.

Severek ayrılmak, boş bir şişe içinde başarı kutlamaktır.

Severek ayrılmak, en yaşlı totemi bu gece yaşantımdan çıkaracağım derken, tapınağa her zamankinden daha çok gitmektir.

Severek ayrılmak, milyonların yaşadığı bu kentte, yamaçtan inen huzursuz akşamların koynunda yalnızlığını paylaşacak bir dost bulamamak, caddeden geçen araçların motor gürültüsüyle sabahlamak, yeni bir güne başlarken, bir gün döneceksin diye kaç yıl aç ve muhtaç kaldım sevgiye demektir.

Severek ayrılmak, yeryüzündeki bütün nehirlerin sevgidenizine akmasıyla ve sevgi denizinin ummanına kavuşmasıyla son bulacaktır. Ancak, ne zaman, nerede ve nasıl? İşte düşündüren budur asıl! Bak şimdi ileride kurulmuş bir fasıl. Hadi, ayrılsak ta sen de gel, söyleyelim birlikte unutulmaz şarkımızı:
"Ben kumsalına geldiğim zaman,
Sen deniz olursun, ben umman!"
 
GİT

Git.Yüzüme öyle bakma git.Hiç durma, bir gidenin bir daha asla giremeyeceğini kapı orada git.Hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin.
Giderken söyleyecek şey bulamaz insanlar.Sen bahanelerin arkasına sığınanlardan olma, git
(Oysa daha doyamadım sana….Kokunun yeterince çekmedim içime…
Yapacağımız ne çok şey vardı…Neler planlamıştık.Şimdi ben ne yapacağım ben Nasıl duracağım ayakta
“Kal” dersem kalır mısın yar Nasıl istiyorum
Yalan bile olsa “Bu gidiş sadece zorunluluktan, bekle beni döneceğim”demeni)

Her aşk biter, sen de git.Hem zaten biteceği daha baştan belli bir aşktı
bizimkisi.Sen gitmesen belli ki bir gün ben gidecektim.Herkes kendi tercihini
yaşar ve sen tercihini yaptın.Rahat ol, git.Aklın kalmasın burada.
Dramatik vedaların kahramanları olmayalım git.

(Benim aklım sende kalacak.Sadece aklım değil yüreğim de…Bitmezdi
bizim aşkımız.Asla terk etmezdim seni.Benliğimi, varlığımı, hayatımı adamıştım ben bu aşka.
Beni tercih etmeni isterdim, benimle yaşamanı isterdim.
Şimdi kimi ya da neyi seçtiğinin ne önemi var artık Ağlayacağım ardından,
kahretsin ağlayacağım…

İstersen dost olabiliriz, haberleşiriz birbirimizle.Mutlu olmanı isterim.
Sen mutluluğu hak eden bir insansın.Elbette bende mutlu olacağım merak etme,
git.
Hayatımıza başkaları girecek ve biz belki de birlikte yaşadıklarımızı bir
süre sonra hatırlayamayacağız bile, git.Hangi yara kabuk bağlamamış ki bugüne
kadar Hangi ateş sönmemiş ki Yapman gerekeni yap, git
(Sensiz mutlu olabilir miyim be yar Unutulabilir misin bu kadar kolay

Yaşadığımız onca şeyi silebilir miyim Mümkün değil, seni içimden çıkartıp atmam mümkün değil.
Biliyorum hiçbir ilaç iyileştirmeyecek senin
açtığın yarayı.Senin yaktığın sevda ateşi hiçbir zaman sönmeyecek.Senin
mutlu olmanı istediğimde de yalan.Mutlu olma yar, benim gibi sen de mutlu
olma.Belki o zaman, yeniden dönersin bana…

Haydi zaman geçiyor artık, git.Hem neden suratın asık Sevinmelisin gittiğine.Aslında sana teşekkür etmeliyim.
Beni bu aşkın yükünü taşımaktan kurtardığın için.Rahatladım biliyor musun Bende kalan birkaç para eşyanı da gönderirim ardından.
Fırsat buldukça ararım seni, haydi git

(Gitme benim güzel sevdalım, gitme.Beni bu aptal dünyada bir başıma
bırakıp gitme.Gidip de yüreğimi öldürme.İçim acıyor, kalbim sıkışıyor.Ben
asıl sensizliğin yükünü taşıyamam gitme.Ne olur, gitme…)
 
canısı aşkım seni ne kadar özlediğimi bilemessin nerelerdesin bilemiyorum. Hep önüme iki yol çıkıyor sana gelirken. Koşuyorum,biliyorum bunlardan biri sana geliyor, birisini ne ben biliyorum nede başkaları. Yanıma çantamı aldım içinde mutluluk var ama o yol ayrımında hangisinde sen varsın onu bir türlü anlayamıyorum ve bu konuda el uzatmanı bekliyorum hep .Ve içinden uzat artık şu elini nolur diye yalvarıyorum ama ne beklediğim eli bulabiliyorum nede kendim bir şeçim yapabiliyorum o yol ayrımında. Bazen düşünüyorum el uzatmasan bile bir ses duyayım senden.Bazen duyar gibi oluyorum ama hep yüreğim engelliyor beni aklım "git diyor" kendimce yüreğimse "dur " aklım "gitsene ses geliyor " diyor yüreğimse "dur bilemessin ya hikayeyse gelen ses ve beklenen o diilse" diyor bazen aklıma kanacagım an dönüyorum adımlarımdan gitmiyorum. Bekliyorum olduğum yerde. Aslında yüreğime inanıyorum biliyorum bir gün olcak ve beklediğim noktada el uzanacak bana ama tek sorun canısı zaman, zamanmı daralıyor yoksa günlermi kısa bilemiyorum. Seninde dediğin gibi herşeyi zamana bıraktım ama ya zaman dar gelirse bana ve el uzattığın zamanda ben yoksam orada... işte en büyük korkum bu ve biliyorum ki hiç biran zamanı ellerine alıp her mutlu anda geriye saramıyor insan yada zamanı durdurmayı beceremiyor. Lütfen canısı yüreğimin beklediği eli uzat bana aklım ve zamana karşı kaybetmeyeyim seni çok ama çok seviyorum. Hayallerin bittiği yerde gerçekler başlar unutma canısı sen hayal diil sen benim gerçeğimin ta kendisisin...
 
Günler son sürat tükeniyor avuçlarımızda. Yeni bir yıla girerken geçmişten
bize gülümseyen anıları, dostları, dostlukları anımsıyoruz. Okula ilk
başlayışımız, birinden ilk hediye alışımız, ilk defa hayal kırıklığına
uğrayışımız ve belki de ilk defa hayatı bir kenara savurarak ağlayışımız...

Geçmişimizde kaç insan bıraktık? Geçen her günle kaç sevgiyi gömdük
günlüğümüzün yıllardır el değmemiş sayfalarına? Hayatın karmaşasında bir
müddet el ele tutuşup birlikte yol aldığımız insanlar şimdi nerde?

Bazen bir simidi, bazen bir sırayı, bazen bir odayı bazen de bir hayatı
paylaştığınız o insanlardan söz ediyorum. Oturup sabaha kadar hiç sıkılmadan
sohbet ettiğiniz, birlikte hayaller kurduğunuz dostlar... Sevincinizi soluk
soluğa anlattığınız, sırlarınızı mezara dek saklasın diye, sıkıntılarınızı
sizi rahatlatsın diye açtığınız o can yoldaşlarını hatırlayın.

Okul çıkışlarında dışarıdaki soğuk havaya aldırış etmeden kar topu
oynadığınız bir çocukluk arkadaşı.. Gecenin bir vaktinde sığınacak bir liman
bulma ümidiyle telefon edip dertleştiğiniz vazgeçilmez dost... ‘Acaba yalnız
mıdır, yalnızlıktan şikayeti var mıdır?’ diye düşünmediğiniz bir büyükanne,
bir amca.. Ya da kilometrelerce uzakta yaşayan bir kuzen..

Herkes geçmişinizde kaldı, öyle değil mi? Hayatınıza giren her ismin,
geçmişin silik sayfalarında kalmasına izin verdiniz, başardınız işte!
Unuttukça unutuldunuz.

Günler avuçlarımızda son sürat tükeniyor....ve ben yeni yıla girerken
gelecek her yeni yılla birlikte dostlarımın kalbinde ve hayatında geleceğe
taşınmayı, geçmişte kalmamayı, paylaşılan tüm güzel şeyler adına
unutulmamayı diliyorum.

Gelen yılı, yazılıp çizilmemiş bembeyaz bir sayfa gibi görüp o beyaz
sayfaya tüm dostlarımın adını yazıyorum sevgiden ve vefadan harflerle...

Evet, dostlarım! Bu mektup size... Bu mektup, geçmişimde kalmayan,
kaybolmayan, geleceğimde daima yeri olan sizlere...
 
Ayrılık 4 mevsim gibidir
Önce baharı yaşatır sana
Öyle ya;her bitiş bir başlangıçtır aslında..
Yaralarını sarmaya,dimdik durmaya zorlarsın kendini..
Sonra sonbahar gelir döker yapraklarını..
Çırılçıplak kaldığını hissedersin ve üşüdüğünü
Artık ellerini ısıtacak elleri yoktur yanında
Garip bir hüzün doldurur benliğine sonbahar
En çok işte o zaman yenilirsin yalnızlığa..
Gözlerinden damlalar önce teker teker,sonra bir sel misali..
Her damla bir kartanesi,herkartanesi o olur durur karşında.
Nedenler,keşkeler,pişmanlıklar..beynindeki bütün hücreleri kemirmeye başlar yavaşca..
Neden sevmiştir?neden gitmiştir?
Bir şarkı yağmurlarını yağdırır ,bir fotoğraf bütün bedenini dondurur..
İki mevsim sonbahar ve kış bir arada
Nihayetinde yaz yaklaşmaktadır artık artık
Aradan size bir ömür gibi gelen uaun zamanlar geçmiştir ve gözleriniz gözyaşlarıyla yapmış Olduğu savaştan zaferle çıkmıştır artık
Kalbinizin hala attığını,güneşin yine hergün oldğu gibi doğduğunu farkedersiniz
Artık ne yağmurlar vardır,nede sizi donduran bir kışınız..
Ayakta kalmanın ve kendinnizin ne kadar değerli olduğunu keşfedersiniz
Büyük bir şavaştan galip çıkmanın haklı gururu vardır artık gözlerinizde
Eser kalmamıştır artık keşkelerden ,nedenlerden,pişmanlıklardan..
Yaşanması gerekiyordu ve yaşandı der ve küçük bir tebessüm kaplayı verir dudaklarınızı
Değerli olan,sevgiliyi vazgeçilmez yapanın kendiniz olduğunu biliyorsunuzdur artık
Daha güçkü,daha tecrubeli bir aşık olursunuz yarınlarda..
 
SANKI YASAMIMI YILLARDIR SENIN IÇIN BEKLETMISTIM...

Bugün yandaki apartmanin önüne bir ambulans geldi... Iki hastabakici indi içinden... Bir adami indirdiler asagi. Bileklerini baglamislardi. Kollarindan sikica tutuyorlardi... Yüzünde derin çizgiler vardi adamin... Gözleri paramparçaydi ve hiç bir yere bakmiyordu sanki... Durmadan, hepiniz bana karsisiniz, bense tek basinayim, siz hepiniz bana karsisiniz, diye bagiriyordu... Bu sözler sanki binlerce kez yankilandi kalbimde... Sanki birisi kendi yokluguna giderken beni anlatiyordu... Hepiniz bana karsisisiniz, bense tek basinayim...
Adam ambulansa bindirilirken bir an direndi, binmek istemedi. O direnince ben de elimi uzattim pencereden asagi, bosluga dogru, öylesine... Iste tam o sirada geriye dönüp bana bakti.Göz göze geldik... Masumiyetimi gördüm onda. Bir an. Iyiligi özleyen yanimi. Alninda derin çizgiler, gözlerinin alti derin morluklarla kapli çocuklugumu gördüm onda... Onca yogun, onca hissederek yasamasina ragmen yine de bu hayattan hiçbir sey anlamamis kalbimi gördüm onda...
Ambulans çekti gitti... Ardindan bagirmak istedim. Sesim çikmadi... Çok istedim o adam gibi kiskivrak baglanip g,,,,,,ö,,,,,,türülmeyi... Çok istedim o adam gibi sokagin ortasinda korkusuzca, hepiniz bana karsisiniz, bense tek basinayim, diye bagirmayi... Ama yapamadim... O adam gibi hissettigim halde, bagiramadim...
Tipki sana birkaç gece önce bagirmak istedigim halde bagiramayisim gibi... Rahatsiz olmussun seni aramamdan. Yakinlarina, durmadan beni ariyor, sevgi dileniyor, diyormussun... Sana gönderdigim mesajlari uluorta onlara gösteriyormussun... Ben senin önemli ve pahali bir kölenim ya, köle pazarinda beni insanlara teshir ediyormussun... Simdi ben ona ne söylemeliyim, ben bir insana bu iliski bitti diyemem ki, bunu onun anlamasini beklerim, diyormussun...
Bu hayatta kölelerin sözüne kimse inanmaz ki. Istedigini söyleyebilirsin onlara benim hakkimda, çünkü sen efendisin, hep sana inanacaklardir... Sana güveneceklerdir... Seni teselli edeceklerdir...
Benimse bir köle oldugum bu karanlik ormanimda en sadik duygularim bile ansizin yirtici hayvanlar gibi çikacak karsima... Ve ben bu yalnizlikta en çok, en çok kalbime sasiracagim... Sevgimi küçümseyen o yabanci, o yirtici kalbime...
Beni senden çok duygularim küçümseyecek, beni senden çok o yabanci kalbim hirpalayacak... Ben en çok buna sasiracagim...
Bu ne haksizlik, bu ne basitlik, ne bayagilik, diye sana öfkeyle bagirmak için telefona sarildigimda, sesini duyar duymaz beni sen degil, beni önce duygularimin, beni önce bana yabanci olan o kalbimin yendigini hissedecegim aciyla...
Adimi söyleyeceksin sonra, tutulup kalacagim o an; orada misin, konussana benimle, diyeceksin... Iyi misin, seni merak ettim, diyeceksin... Yüzüm ürperecek o an... Mutlu bir ölüm dolasacak içimde. Birden yasadigim her seyi unutacagim... Yasli bir köle, yasli bir çocuk gibi sorularini uysallikla yanitlayacagim...
Bana bunlari neden yaptin, beni neden onlara teshir ettin, sevgimi neden ayaklar altina aldin, diye soramayacagim...
Sevgime onca haksizlik ettigin, askimin önünü acimasizca kapattigin halde sesini duyar duymaz sana duydugum o derin öfkem birden sonsuz bir hayranliga dönüsecek yine...
Ikimiz de hiçbir sey olmamis gibi yapacagiz... Sen benim sevgimi ayaklar altina almamis, ben sana kimseye olmadigi kadar derinden bir öfke duymamis gibi olacagim...
Bu hep böyle olacak... Sense sana duydugum bagliliktan emin o gece kendine hayran, yaralarini biraz olsun sarmis olarak uyuyacaksin... Sana duydugum ask, ruhunu besleyen bencil bir arzu olarak dönecek sana...
Biliyorum seni sevdikçe hep kendi sevgime haksizlik ettim ben... Seni sevdikçe seni sana hapsettim... Sevdikçe, seni o hep sana dönük bencil arzularina, o sadece baskalarinin kanindan beslenen hayranligina hapsettim... Benim gibi kölelerin sevgisi seni böyle yapayalniz, seni böyle kendine tutkun yapti... Bir köle efendisi için üzülür mü, ben senin için üzülüyorum sevgili... Bir kölenin üzüntüsü bu hayatta ne kaçar geçerliyse o kadar üzülüyorum sana...
Bazen kaçmak istiyorum bu duygulardan, sadece senden degil, bütün insanlardan kaçmak... Içinde sen oldugun için hayatla ilgili bütün meraklarimi öldürüp kendime kapanmak ve orada yaralarimi sarmak istiyorum...
Iste böyle zamanlarda aklina düsüyorum. Köleni merak ediyorsun... Sesimden sana akan kana, o köle hayranligima, o kimsesiz tutkuma ihtiyaç duyuyorsun... Gecenin kör bir vakti beni ariyorsun: Biliyor musun, aslinda ben hep seni özlüyorum, sana haksizlik ettigimi biliyorum, ama ne olur izin ver bana, bir seyleri tüketmek istiyorum, hiçbiri bana ait degil, ama böyle bir zaman bu. Sen benim kötü zamanima denk geldin. Savruluyorum belki, ama kim oldugumu biliyorum. Belki de kendimden öç aliyorum ben, ama biliyorum bir gün seninle olacagim ben. Kendimi bildigim kadar bunu da iyi biliyorum...
Ve sonra telefonu kapatiyorsun...Ve kölen için hayat yeniden basliyor bütün o derin sizisi ve bütün o zavalli vaatleriyle...
Yo hayir, sana sasirmiyorum, onca terk edilisten, onca asagilanmadan sonra hiçbir sey olmamis gibi süren ve sen engel çikarttikça giderek artan bu sevme heyecanima sasiriyorum ben... Düsecegini bile bile onca agir kayalari yüksek bir dagin tepesine çikartip durmama sasiriyorum... Dibi delik testilerle bilmedigim uzakliklara durmadan su tasima inancima sasiriyorum...
Bana bütün bunlari söyledikten sonra arkadaslarina, yakinlarina, beni durmadan ariyor, ona bu iliskinin bittigini nasil söylemeliyim, demene degil, sana böyle gecelerin sonunda, sonraki günlerde ve gecelerde o köle heyecaniyla gönderdigim mesajlari baskalarina göstermene degil, ben en çok kendime sasiriyorum sevgili... Bunlari bile bile, seni o ilk günkü heyecanla sevmeme sasiriyorum...
Oysa bir yanim çok aydinlik, çok berrak... Aci verecek kadar aydinlik... Seni bu aydinlikta çok gördüm... Sen benim degilsin, bunu en çok bu aydinlikta gördüm... Senin de efendin var, seni sonsuz üzen, seni hiç anlamayan, sevgini durmadan küçümseyen bir efendin var, sen onu seviyorsun durmadan... Seni benim gibi birileri öyle yaralamis, öyle kirmis ki, sana iyilik ve sefkat göstereni degil, seni küçümseyenleri, sana durmadan engel çikartip, seni durmadan asagilayanlari seviyorsun...
Iste hayat bu sevgilim... Ben senin kölenim... Sen baskalarinin...
Bu hayatin acimasizligini anlatmak için baska bir örnege gerek yok... Birileri niye daha fakir, neden bunca sefalet, neden durmadan savasiyor ülkeler, neden bu acimasizlik, bu nefret... Bunlari baska yerde aramaya gerek yok... Gerek yok onca politik ve ekonomik tahlile... Ikimizin arasindaki fasizm anlatmaya yeter her seyi.. Ikimizin arasindaki fasizm anlatmaya yeter bu hayati...
Bir yanim çok aydinlik, bir yanim çok berrak... Orada görüyorum her seyi... Bir yanin sevgini uçurmak istiyor, bir yanin onu soluksuz birakiyor... Kendinden kurtulmadigin için yapayalnizsin, bu yüzden baskalarinin hayranligina, o köle ilgilerine muhtaçsin... Arzularin hep sana dönük... Kendine gömülmüssün... Ama birileri seni sevmese, birileri seni aramasa, sana hayran olmasa, gizlendigin o yerde havasizliktan ölürsün... Baskalarinin o zavalli enerjileriyle, o kimsesiz kalmis sevgileriyle besleniyorsun... Benim gibilerinin o saf, o köle heyecanlariyla kendine inaniyorsun... Ask senin için baskalarini cezbetme oyunu haline dönüsmüs... Dünyanin en yalniz panayiri kalbin... Susuz biraktigin kölelerinin varligindan hayat kazaniyorsun... Birilerini sana muhtaç biraktikça zaman kazaniyorsun...
Yasadigina inanmak için yakinlarina benim sesimi dinletiyorsun, onlara sana yazdiklarimi gösteriyorsun... Kendi yalnizligini gizlemek için sana duydugum o köle askimi sergiliyorsun karsina ilk çikanlara...
Bu garip aydinlikta görüyorum seni... Gizli gizli moda dergilerini, o çok satan magazinleri okuyorsun... ***, gözalici, kusursuz mankenlerin vücutlarina bakip iç geçiriyorsun... Kendinden çikip onlardan birine benzemek, hem bütün hayranliklari üstüne çekmek, hem de kaybolmak istiyorsun... Kendine bunca hayran, kendinden, o bencil arzularindan çikmamaya bu denli uzakken bile bir baskasi olmak, dahasi hem en çok arzulanan, hem de ebediyen kaybolmak istiyorsun...
Keske yasadigin onca aci bu doyumsuzluklarin yüzünden olsaydi... Hiç düsünmeden unuturdum seni... Keske o derin yüzeyselliklerinin disinda bir baskasi olmasaydin sen... Seni o halinle görüp bitirseydim... Keske söyledigin her seye inanabilseydim...
Oysa öyle ürkek ki sevgin, seni kim anlamak istese de ister istemez derin boslugunu sürüyorsun öne... O derin kimsesizligini... Çünkü seni böyle tanimalarindan delice korkuyorsun... Ne zaman biri sana sevgiyi hatirlatsa o derin bosluk açiliyor önünde... O sana yabanci bosluk...
Iste bu yüzden seni gören aydinligim aci veriyor bana... Çünkü senin imkansizliginda kendimi görüyorum...
Sen ne kadar kendi içinden çikmasan da ben senin içindeki karanlikta yüzüyorum çünkü... Öyle bir köle sevda ki bu kendimi unuttukça seni hatirliyorum...
Sen beni sevmek için bir kez olsun içinden çikmadin, biliyorum, ama ben seni sevmek için kaç kez çiktim kendimden... Kaç kez senin boslugundan çaresiz kendime geri döndüm...
Seni öyle ürpertirdi ki içindeki kimsesizlik, öyle çekerdi ki içindeki bosluk seni diplere, bu yüzden hep bir baskasi olmayi düsleyerek yasadin. Kendinden uzakta, kendinden baska biri olmayi... Seni hep bir baskasi olarak tanisinlar istedin... Iste sevgili, sen kendine nasil bir yabanci gibi davrandiysan seni sevenlere de öyle davrandin... Bu yüzden baskalarinin hayranligina derinden muhtaçtin... Kendine saygi duyabilmek için birilerinin köle sevgilerine ihtiyacin vardi...
Bütün bunlari bile bile sevdim seni... Bir yanim o aci veren aydinlikta senin o üsüyen, o dipsiz bosluklarini görüyor, buradan bir çikis olmadigini hissediyor, ama bir yanim beni durmaksizin sana, bosluklarina, o durmadan üsüyen kimsesizligine çekiyordu... Ve ne yapsam engel olamiyordum bu yanima... Aci çekmekten zevk almak miydi bu bilmiyorum... Ama seni kendim gibi hissediyordum böyle anlarda... Seni yalniz ben kurtarirmisim gibi geliyordu o dipsiz bosluklarindan... Bu duygu, bu sana sevgiyle atilma hissi, çok soylu ve kutsal geliyordu bana... Sanki onca yil kendimi bunun için bekletmistim...Yapmam gereken en basit, en siradan seyleri yapmamis, yasamimi onca yil bunun için mahvetmistim... Sanki bu yüzden onca yil, yasamaktan çok oynamis, kendimi disardan seyretmistim... Sanki onca yil beklettigim yasamimi bir tek sende dogrulayabilecegimi hissetmisim... Iste bu yüzden bu sana dogru akan köle sevgimi durduramiyorum...
Iste ne oluyorsa o zaman oluyor, kimseden tiksinmedigin, kimseden uzaklasmadigin kadar benden tiksiniyor, benden uzaklasiyorsun... Bu yasadiklarimizi ne kendine ne bana itiraf edemeyecek kadar güçsüz oldugun için seni hiç tanimayan, bütün bu duygulardan uzak birine dogru soluk soluga kaçiyorsun... O yabanci, o uzaginda yasayan kalbini gözünü kirpmadan ona uzatiyorsun...
Ve sen yine benim yikimim oluyorsun...
Ve o zaman ben yine geriye, kendime dönüyorum...
Daha fazla aci çekmemek için kendimi alkolle uyusturmaya, arzularimi yok etmeye, kendimi hissizlestirmeye dönüyorum...
Ve en acisi seni unutabilmek için olmadik insanlarla küçük ölümler deniyorum... Küçük sevgi oyunlari... Tipki senin beni sevdigin gibi kendimden çikmadan sevmeye çalisiyorum onlari...
Seni bana unuttursunlar diye ben de senin gibi kendi uzaginda yasayan bir baskasi olarak seviyorum onlari...
Iste o zaman anliyorum ki kölelerin de acimasiz oldugunu sen ögretmissin bana... Senin o kimsesiz, o zavalli efendiligin ögretmis...
Onlarin sevgisine kayitsiz kalmayi, onlari arzulasam da arzulamiyormus gibi yapmayi, zaman kazanmayi, kayitsiz kaldikça, sinsilik yaptikça askta kazanildigi sen ögretmissin bana... Onlari beni aramaya mahkum etmeyi, beni her aradiklarinda bana biraz daha mahkum olduklarini... Sevgilerini o karanlik ormanda benden kurtarmak için beni durmaksizin aramaya mahkum olduklarini sen ögretmissin bana... Bu yirtici hayvanlarla dolu karanlik ormanda ayakta kalmayi, yaralarimi kimsesiz yalamayi sen ögretmissin...
Sevginin zayiflik oldugunu, ve bu zayifligi küçümsedikçe büyüyen bütün o sevgilerin durmadan içimizdeki o kimsesiz yaralari sardigini sen ögretmissin bana...
Oysa o yaralar sarilmiyor sevgili... Senden bana geçen kötülük baskalarina yayiliyor... Aramizdaki fasizm baskalarini da içine aliyor... Sen benim köle sevgimle içindeki boslugu dolduruyorsun, bense senin imkansizliginla açilan yarami baskalarinin o köle sevgileriyle dolduruyorum... Sen kendini tanimak için bir kez daha savruldukça, ben senden uzaklasip iyi ve yoksul insanlari sevmeye adiyorum kendimi... Sen beni unutmak için savruldukça , ben seni unutmak için o iyi ve aci çeken insanlari sevmeye çalisiyorum...
Bu yüzden her sey birbirine karisiyor... Sana duydugum o imkansiz sevgim yoksul insanlara, yoksul insanlarin bana duydugu sevgi sana duydugum nefrete karisiyor...
Sahip çikilmayan her sevgi, her ask iste bu yüzden kötülüge dönüsüyor... Her yenik sevgi, her imkansiz ask derin bir kötülük olarak karsimiza çikiyor...
Gel, küçümseme sana duydugum zayifligi... Kendini bu denli önemseme, bu denli önemseme o isiksiz kalmis arzularini...
Bu hayat, bu sahte vaatler, o kimsesiz kalmis arzularin sana seni unutturdu... Sen öyle bir saplandin ki karanligina yargi yeteneklerin köreldi... Öyle ki kendini unutup o derin bosluguna taptin sen... Kendini orada aradin... Bu yüzden seni gören aydinligim hiçbir ise yaramadi, aydinligimi bir yana biraktim, o derin körlügümle gördüm seni... Bu moda kötülügün içinden gördüm... Öylesine
kirmisti ki umutlarini bu sana ait olmayan hayat, öylesine küçümsemisti ki seni... Kime baglandigini hissetsen önce içindeki o yabanci kalbin küçümsemisti seni...
Seni sevenleri ne denli köle yaptiysan o denli köleydin içindeki korkulara... Kendini ne denli kapattiysan, o denli kapatmistin, asklara, dostluklara, seni gerçekten sevebilecek olanlara...
Olmayan, hayali, kendi yarattigin seylere köleydin sen...
O sahte vaatlerde ara yalnizligini, ben senin gerçeginim. Saklandigin boslukta degil hayat, gizledigin korkularinda... Bosluguna sarildikça büyür korkularin, sen o boslugun yani basinda gizlenensin... Sana tapan kölene gizlendigin yeri göster..
Bir kez egil onun önünde... Hem gizlendigin yere, hem de kölene....
Gel bir kez, hepiniz bana karsisiniz, bense tek basinayim, dedirtme, bana... Aramizdaki asktan yayilmasin fasizm, bir kez seni yanimda hissedeyim... Benim cesaretim sensin... Seni yok sayarak baskaldiramam... Ben bunca eksikken baskalari adina konusamam... Ben seninle bunca doluyken o iyi ve yoksul insanlari yürekten sevemem...
Sevmek insanin kendine çekilmesidir... Sevmek insanin çekildigi yerde sevdigine bas egmesidir... Sevmek, insanin yillardir unuttugu kendisine dönmesidir... Sevmek insanin yillar sonra döndügünde gördügü seye gönül rahatligiyla inanmasidir...
Öyleyse bir kez olsun bak o susuz kalmis dudaklarima...
O kirli, o her yerden yara alan hayatima bak... Seni görmek için baska hiçbir sey görmeyen gözlerime bak...
Göze al, sana asik kalbimin kani bulassin üzerine, göze al...
Bana bak demiyorum, ama seni sevdigi için kimsesiz kalan ömrüme bak ve bir kez gör kendini orada...
 
Inanmasan Da Biliyorsun


Herhangi birsey beklemiyorum kelimelerim karsiliginda... Kelimelerden dahi birsey beklemiyorum, hissettiklerimin tercümani olabilmelerinin haricinde...

Neden...

Nedenini benden daha iyi biliyorsun... inanmasan da biliyorsun...

Ben iyi bir tiyatrocu degilim... Ben iyi bir yalanci da degilim... Hissettiklerimi birbirinden ayirmayi becerememis olmamin sebebi çok fazla olmalari sana dair... Birbirine sarmas dolas dügüm olmus 7 farkli yün yumagini birbirinden ayirmayi denedin mi hiç? Hiç beyaz yün yerine siyah yünü çektigin olmadi mi?

Ben bunu yaptim... Ve bedelini sen ödedin... Elimde 7 yumakla geride kaldim... Onlarla oynayabilecegim oyunlari paylasabilecegim kimse olmadan, 77 yumakla uzaklasmani izledim uzaktan... Ve arkami döndüm...

Bos bir sokakta kendi adimlarimi dinledim, rüzgar gecenin karanligini dagitmaya çalisirken... Aslinda hersey ayni, isikta da olsa karanlikta da olsa... Sadece farkli görünüyor insan gözüne... Aslinda her adim bir öncekinin aynisi; Sadece ayaklarin altinda ezilen yolu degistiriyor insan fikirlerinin arasinda...

Atilan her adim, bir öncekinden biraz daha yavas... Gittikçe yavasladi zaman... Gittikçe gidememeye basladim... Geride birseyler kalmis gibi... Konusulmamis, kapanmamis birseyler var gibi...

Yoksa neden islansin gözler, geçen her saatte biraz daha... Neden burkulsun insanin içi zaman geçtikçe... Neden uçussun etrafta korku yumaklari daha fazla kirmaya dair... Ve neden bir baraj olup önünü kessinler akmak isteyen kelimelerin...

Sana, beni gülümseyerek hatirlayabilecegin anilar birakamadim... Veya siyah yumaklar, agir geliyor dudaklarina; asagiya çekiyor onlari... Oysa ben odama girip kapiyi her kapattigimda, duvarima sana dair astigim seylere bakiyor ve bir kez gülümseyebiliyorum kendi içimde... Bunca zaman sonra bile... Bana hediye ettigin melekler zaman zaman yüzlerini, zaman zaman sirtlarini çeviriyorlar... Ama... Artik o kadar parlak degil sanki isiklari... Atesböcekleri dolusmuyor artik etraflarina... Orada durup içime birseyler katmiyorlar artik... içimdekilerle hayatta tutmaya çalisiyorum onlari... Beraber sevdigimiz kediler ise hala eskisi kadar sevimliler, herhangi birseyden haberleri yok gibi sanki...

Bütün bunlari neden yazdigimi merak ediyorsun... Senden ne istedigimi merak ediyorsun...

Artik senden herhangi birsey isteme hakkini kendimde göremiyorum ne yazik ki...

Sadece çok, çok üzgün oldugumu bilmeni istiyorum... Seni kirdigim her kelime için... Sana aci çektirdigim saniyelerin her biri için... Hayatina girmesine yol açtigim bulutlarin her bir zerresi için... Canini yakan gözyaslarinin her bir damlasi için... Birseyler söylememi istedigin zamanlardaki suskunlugumun her ani için... Sicakligima ihtiyaç duydugun haftalardaki soguklugumun her bir günü için... Duygularimi incelemekten daha önemli herhangi bir isim olmadiginda baska seylerle ilgilendigim her bir dakika için... Sana ayirabilecegim zamanin baska yerlere harcanmis her bir zerresi için...

Ve tesekkür ederim... Kedileri, melekleri ve seni hüzünle de olsa hala içten bir gülümsemeyle hatirlayabildigim için...

Ve beklenmedik bir zamanda dökülen bu kelimelerin kendi içten ve mahçup gözyaslarimla islandigini bilmeni istiyorum...

Ve bilmeni istedigim birsey daha var... Ama onu zaten biliyorsun... inanmasan da biliyorsun...
 
Denizlerden gecerim, dosttan gecmem
Degil onun iyiliginden, fenaligindan gecmem
Onun yolundan degil, kendi yolumdan gecerim
Dost yok biliyorum ama, aramaktan gecmem.

Dost kelimesinin aklima ilk getirdigi seyler; güven, hosgörü, bagislama, fedakarlik, sevgi, rahatlik. Dostluk insanlar arasinda cok konusulan ama seyrek rastlanan bir sey. Dostluk degerli bir sey, cok seyrek rastlanmasi ve elde edilmesinin zorlugu onu bu kadar degerli yapiyor. Bir söz var "Bir seyin degeri o sey icin harcadigimiz emek kadardir"demek ki dostlugun elde edilmesi icin emek de gerekiyor. Dostluk ayni zamanda bir sürec meselesi, hem de uzun.

Dostluk bir seyler alip bir seyler verme isi degil. Dostlugu bir alip bir verme olarak görüyorsak ortada dostluk yoktur. Bir alip bir verme dostluk degil ticari bir konu olabilir. Dostluk sadece gönül rahatligi ile istemek degil, ayni zamanda karsiliksiz verme isidir. Verme, karsiliksiz verebilme, zaten üretken insan icin en büyük zevk ve ayni zamanda güclü olmanin ifadesidir. Verme maddi olan seylerden cok kisinin sevinclerinden, icinde yasattiklarindan, düsüncelerinden, bilgisinden, meraklarindan özgürce vermesidir.

Benim anladigim dostluk, her zaman arti bir seyler yaparak sürdürülmesi gereken bir sey degil. Dostluk varsa, karsimizdakine bazen görevimizi yapmasak da hatta bazen yanlis da yapsak dostlugumuzun sürecektir. Bu biraz annenin cocuguna olan ilgisi ve sevgisi gibi bir sey. Yani annenin cocuguna ilgisi, sevgisi onun olumlu ya da olumsuz davranislar göstermesi ile ilgili degildir.

Her sart altinda ve karsilik ya da bir bedel beklemeden cocuguna ilgisi ve sevgisi, bagislamasi, hosgörüsü sürer. Bence insanlarin bazen hata yapma özgürlükleri de olmalidir. Burada bahsettigim hata planlanarak yapilan kasti seyler degil. Bu hata yapma, yanlislar da yapabilme özgürlügü ve bunlar oldugunda bile reddedilmeyecegimizi, dostlugumuzun bitmeyecegini bilmek bizi daha güven verici saglam iliskilere ***ürecektir.

Dostlugun ve sevginin temelinde ayni zamanda bilgi de vardir. Hakkinda bilgimiz olmayan seylere ilgimiz de sinirlidir. Dostluk karsimizdaki hakkinda genis bilgiye de ihtiyac duyar.

Insanlar arasinda cok kati sinirlar var. Insanlar ic dünyalarina kimseyi yaklastirmak istemiyorlar. Her ne kadar bunun tersi seyler söylense de, cogu zaman gercek hayatta bu sinirlar asilmiyor. Dostluk sinirlari asma, karsimizdakine nasil anlasilirim endisesi olmadan kendimizi ifade edebilme, kendimizle konusuyor gibi konusabilme rahatligini yasayabilmedir.

Dost bildigim insanlarla bazen diyalog zorlugu yasiyorum. Dostluktan anladigim seylerin bir yerde yanlislik mi var bilmiyorum. Bir bilen varsa söylesin...
 
Yaren

Zaman izini sürerek kirli bir sabahla soluklanıyor.
Tenim su tomurcuklarında ıslanıyor.
Yaşlıydı bu kent ve rüzgar.
İnsanlar yalanlarla yıkanıyordu.Yangına durmuştu yürek ve bu yangında su suçsuzdu.
Yaren zaman yeşile dokundukça sarartıp döküyordu.
Acılar tozlu raflarda yerlerinden alınıp tozları silinip yerlerine konuluyordu.
Denizler, dalgaları gizlenerek seviliyordu.
Giyinmiş kuşanmış ağaçlar dayamış alnını güne, dallarında kuşları dinliyordu.
Sesler geçiyordu kıyılarımdan.Tanıdık değildi çoğu. Ve kimliksizdi.
Nendeler niçinler yaren. Bir baykuş yalnızlığında öterken, yıldızlar tutuşuyordu gök tavanında.
Koyu karanlıktı. Karanlıkta tanınmıyordu gül. Yaren karanlık gizliyor kirlenen her şeyi.
Çocukları düşündüm.
Süt kokan ağızlarında taşıyorlardı sevgilerini.
Ve istedim yürek yurtlarına girmesin yokluğun elleri
Yaren bu kimlikler neden kimsesiz.. Bu nedenler niçin siz.Yarınlar neden bensiz.
Dağ doruklarında soluklanıyorum yaren.
Esen duru yellere söylüyorum düşlerimi. Düşlerim de bitti yaren.
Düş satıcıları da gelmez oldu.Bekliyorum. Beklemek boşlatıyor yüreği.
Gözlerim gördükçe ağlıyor. Uykular kokuyor gecelerde.
Ayaklarımda toprağın izi çoğalıyor.
Düşündüm yaren her taze gün batımında bir kıyıya atıp yüklerimi gitmeyi.
Yurtlar yurtsuz yaren.Hangi deltaların yüreği sıcak.
Bilmek nedir ey bilge. Suskunluğum saklanmaz oldu artık bende.
Gül veriyorum yaren güle.Gül benzemiyor güldekine.
Ağırım yaren hem de çok ağır. Bir kumru ötüyor az ötede sesi kimliğinde yaren.
Puşttu ağızda kokan soluklar. Satıcılar bekliyordu omuzlarda. Haindi.
Gizli kıyıların da yılanlar tıslıyordu. Yaren bu yolculuk çok uzun be.
Soluk yeter mi bilmiyorum. Öfkeliyim kinliyim yaren. Kendini bilmeyen haldan bilmeze.
Tutunmağa çabalıyorum solmadan yediverenlere. Direniyorum yaren. Yaşamak bu ise.
Sırça köşklerinde oturuyor yağ yığınları. Benim kınalı kuzumun sütü yok be yaren.
Ellerim çıldırıyor. Kırıyor kapıları. Kapılar neden yapılır yaren.
Su önüne koça dağlar neden kalır. Koça kartal neden uçmaz artık mavide.
Yaren neyi tartışır bu insanlar. Neden soluklarını tüketirler. Neden zamanı harcarlar kendileri gibi.
Ömürlerine taktıkları keser her gün yontuyor onları yaren.
Küflü odalarda zamanın son notasını bekliyor yaşlılar.Ve bebeler ilk notaya konarken.
Sırlıyım yaren.
Yokluğum göçmen kuşlar olacak her şeyde. Mekanlar var yaren.
Tuzu kokmuş mekanlar. Yaren ucuz değil hiçbir mısra. Ucuz değil bir kan damlası.
Yürüyen ayak. Sallanan kol olmak var kaldırım suskunluğunda.
Yazmak yalnızlığıma vurduğum bir neşter yaren. Yazdıkça kanıyor sol göğsümün altındaki yumru et parçası.
Gitme yaren. Sen gidersen yıkılır bu kent.Ölü kuşlar satılır çiçekçilerde. Fesleğen kokusuz kalır.
Gülde güneş batmaz olur.
Gitme yaren. Daha yan yana gelecek kelimler var. Ve anlatacak çok şeyleri olan kelimeler.
Yaren şimdilik hoşça kal sen bana demeden.
 
Bekleyişlere yüklemişsen aşkini, senin için en tanidik sözcük yarın'dır... Aslında "o" yoktur ve seninde beklemekten başka çaren yoktur. Bu yüzden yarin senin için hiç bitmeyen bir umuttur. O olmadan geçirdigin hiç bir gün yaşanmiş sayilmaz. yaşamadigin günler eklendikçe birbirine, yarina olan özlemin dahada artar.

Hergece gözlerini "yarın olsun" diye kaparsın, hergece o günü değil yarını düşünerek uyursun. Uyuyuyabilirsen tabii...
Gün ışığı varken daha çabuk geçer zaman. Gündüzdür, bir uğraşın vardır, " o ve yarın " yine aklındadır ama yolların, sokakların kalabalığında daha az hissedersin yalnızlığını. Ama gece... Kahrolası Gece... Bir çöktümü kentin üzerine geçmek bilmez saatlerde seninledir artık. Ne yapsan olmaz ne yapsan tüketemezsin dakikaları. Oysa senin istediğin bu gecenin bir an önce bitmesi ve " yarın " olması. Bu gün yoktu ya "o" belki yarın olacaktır. Günlerdir beklediğin telefon belki " yarın" gelecektir. Günlerdir hasret yüzünü belki "yarın" göreceksindir.
Kadehlere sığınarak ve kendini sarhoşluğun kollarına bırakarak bitirmek istersin geceyi. Yapamazsın çünkü seni içki uykuya değil yine "yarın" lı düşüncelere taşır. İki satır kitap okuyamazsın. Sözcükler çoktan anl***** yitirmiştir, anlamazsın. Belki bir iki şarkı daha çekilir kılar geceyi dersin ama dinlediğin her şarkı yine "o" nu anlatır sana...
Umudun vardır ya içinde "yarın" a dair birtek ona sarılırsın. Yüzünde beliren gülümsemeyle kaparsın gözlerini. Zaten ne kalmıştırki şurada "yarın" olamasına...
Sabahın ilk ışıkları yüzüne çarpar çarpmaz açarsın gözlerini. heyecanla kalkarsın yataktan. "Yarın" olmuştur ya geceki sıkıntıdan eser kalmamiştir. Telefonlarini kontrol edersin arayan, not birakan varmi diye... Yoktur... yine yalnizsindir... Işte bu duygu bir biçak gibi keser yüregini... Ince ince bir sizi hissetmeye başlarsin, tipki dün sabah hissettigin gibi... "Yarın" bugün olmuştur ve senin önünde yine sadece "yarın" olmasını beklemekle geçecek. bir gün daha vardır. Daha kaç gün geçecektir "yarın"ı bekleyerek bilinmez... Daha kaç gün geçecektir yaşanmadan bilinmez...
Bekleyişlere yüklemişsen aşkini ve "yarın"ı bekliyerek tüketiyorsan zamanı, bekleme...! o "YARIN" hiç gelmez...!
 
Geri
Üst