Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Kalb Hastalığı:
Kalbin Allahü teâlâdan başkasına bağlanması.
"Kalblerinde hastalık vardır" meâlindeki âyet-i kerîmede bildirilen kalb hastalığına yakalanmış olanların hiçbir ibâdeti ve tâati fayda vermez. Bilakis zarar verir. "Çok Kur'ân-ı kerîm okuyanlar vardır ki, Kur'ân-ı kerîm bunlara lânet eder" hadîs-i şerîfi meşhurdur. "Çok oruç tutanlar vardır ki, oruçtan kazancı, yalnız açlık ve susuzluktur" hadîs-i şerîfi sahîhtir. Kalb hastalıklarının mütehassısları olan tasavvuf büyükleri de önce bu hastalığın giderilmesi için yapılacak şeyleri emrederler. (İmâm-ı Rabbânî)
 
Kalb Huzûru:
İç rahatlığı, gönül hoşluğu. Kalbin Allahü teâlâdan başkası ile olmaması; Allah'tan başkasına bağlanmaması.
İbâdet, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmaktır. Bu ise, kalbin huzûru ve agâhlığıdır (uyanıklığıdır). (Ubeydullah-ı Ahrâr)
 
Kalb İlmi:
Evliyâdan bir zâtın rehberliğinde kazanılan ilim. (Bkz. İlim)
 
Kalb İtminânı:
Kalb huzûru.
Kalbi itminâna kavuşturan tek yol vardır. Bu tek yol, Allahü teâlâyı zikretmektir (hatırlamak ve anmaktır). Akıl ile incelemekle ve düşünmekle kalb itminâna kavuşmaz. (İmâm-ı Rabbânî)
 
Kalb Selâmeti:
Kalbin kibir, riyâ, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi kötü düşüncelerden kurtulup, iyi ahlâk ile ahlâklanması.
Kalbin selâmeti, onun mâsivâyı (Allahü teâlâyı unutturan her şeyi) terketmesine bağlıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Kalbin selâmeti için şunlara dikkat etmek lâzımdır: 1) Ahlâkı güzel olanlarla berâber olmak, 2) Kur'ân-ı kerîm okumaya devâm etmek, 3) Fazla yemek yememek, 4) Gece namazlarına devâm etmek, 5) Seher vaktinde Allahü teâlâya yalvarmak, istiğfâr etmek, g ünahlarının bağışlanmasını istemek. Seher vakti sabah namazının vaktinin girmesinden bir saat önceki vakittir. (Ahmed bin Âsım Antâkî)
 
Kalb Tasdîki:
Dinden olduğu sözbirliği ile bildirilmiş olan şeylere, kalbin inanması.
Îmân; kalb ile tasdîk, dil ile ikrârdır, söylemektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
 
Kalb Tasfiyesi:
Kalbi, İslâmiyet'in beğenmediği şeylerden, günâhlardan, kötü düşüncelerden kurtarmak, temizlemek.
Kalbin tasfiyesi, temizliği, dîne uymakla ve sünnetlere yapışmakla ve bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. Zikir, Allahü teâlâyı anmak ve mürşîdi (hocasını) sevmek, bunu kolaylaştırır. (İmâm-ı Rabbânî)
Kalbi tasfiye etmekten maksad; mânevî âfetleri gidermek, kalbi hastalıklardan kurtarmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Namaz kılmak, kalbin tasfiyesinin ve huzûrunun bir işâretidir. Namaz, Allahü teâlânın huzûrunda durmak olup, O'nun huzûrunda durulunca, kalbin tasfiye edileceği açıktır. (Muhammed Rebhâmî)
 
Kalb Temizliği:
Kalbin İslâmiyet'e uymayan şeylerden, dünyâya düşkünlükten, kötü düşünceden kurtulması.
Kalb temiz olursa, ağızdan güzel sözler meydana çıkar. Çünkü kalbin mahsûlü dilin sermâyesidir. (Ahmed Rıfâî) Zikr et zikr, bedende iken cânın, Kalb temizliği zikr iledir Rahmân'ın
(İmâm-ı Rabbânî)
 
Kalb Toparlanması:
Kalbin Allahü teâlâdan başka şeylere bağlanmaktan kurtulması.
Kalbi toparlayabilmek için, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak lâzımdır. Öyle unutmalıdır ki, bir şeyi düşünmek için, kendisini zorlasa düşünemez olmalıdır. (Muhammed Bâki-billah)
 
Kalb-i Hakîkî:
Yürek denilen et parçasında bulunan mânevî kuvvet.
 
Kalb-i Sanevberî:
Yürek.
Kalb-i sanevberî, kalb-i hakîkînin (gönül) yuvası gibidir. (Abdülhakîm Arvâsî)
 
Kalb-i Selîm:
Şek (şüphe) ve şirkten (Allahü teâlâya ortak koşmaktan), küfür ve nifâktan arınmış, dâimâ Allahü teâlâya bağlı kalb.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
O gün, mal ve çocuklar fayda vermez. Ancak, Allahü teâlâya kalb-i selîm ile gelenler faydalanır. (Şuarâ sûresi: 88, 89)
 
[COLOR=***nna]KALEM:
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
Allahü teâlâ kalemi yaratınca, ona yaz diye emretti. Kalem, Allahü teâlânın hitâbının heybetinden korkup titredi. Gök gürültüsü gibi yüksek bir sesle levh üzerinde hareket edip emrolunduğu şeyleri yazdı. (Nişancızâde) [/COLOR]
 
Kalem Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin altmış sekizinci sûresi. Nûn sûresi de denir.
Kalem sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Elli iki âyet-i kerîmedir. İlk âyetinde geçen, kalem kelimesinden dolayı, Sûret-ül-Kalem denilmiştir. Sûrede, Peygamber efendimizin aklî mükemmelliği ve yüksek ahlâkı, O'nu yalanlayanların kötü vasıfları, ahl âksızlıkları, bencillikleri ve başlarına gelenler, onların inatçı ve inkârcı tutumları karşısında Peygamber efendimizin nasıl tavır takınacağı konuları bildirilmiştir. (Taberî, Senâullah Dehlevî)
Allahü teâlâ Kalem sûresinde meâlen buyurdu ki:
Nûn, kalem ve onunla yazılanlara andolsun ki, (ey Muhammed!) Sen deli değilsin. Rabbinin nîmetlerine kavuşmuş bir insansın. Doğrusu sana kesintisiz ecr (sevâb, mükâfât) vardır. Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sâhipsin. (Âyet: 1-4)
Kim Kalem sûresini okursa, Allahü teâlâ ona ahlâkını güzelleştirdiklerinin sevâbını verir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
 
KALENDER:
İbâdetlerin görünmesine önem vermeyen, herkese tatlı söyleyerek kalb kazanmağa çalışan, farzları yapmaya dikkat eden ve dünyâya düşkün olmayan kimse.
Kalenderler herkese tatlı söyleyerek, güler yüzlü davranarak kalb kazanmaya çalışırlar. Farzlara dikkat ederler. Dünyâya düşkün değildirler. Bunlar riyâ, gösteriş yapmadıkları için melâmilere benzerler. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Kalenderler zamanla bozulmuş, Allahü teâlânın emirlerinden uzaklaşmışlardır. Zamânımızda kalender ismini taşıyan birçok kimse bu saydığımız şeyleri yapmıyor. Bunlara kalender yerine haşevî (Allahü teâlâyı mahlûklara benzeten, madde, cisim diyen kimse ler) dense yerinde olur. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
 
KALENSÜVE:
Takke ve her çeşit başlık.
İmâme yâni sarık, kalensüve ve her başlık ve bürka' yâni peçe ve maske üstüne ve eldiven üstüne mesh etmek câiz değildir. (İbrâhim Halebî, İbn-i Âbidîn)
 
KÂLİB ALEYHİSSELÂM:
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlundan Şem'ûn'un neslindendir. Babasının ismi Yuknâ'dır. Kendisine Yûşâ aleyhisselâmdan sonra peygamberlik verildi. Mûsâ aleyhisselâma bildirilen dînin emir ve yasaklarını ins anlara tebliğ etti (bildirdi).
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Allahü teâlâya îmân edip, O'ndan korkanlardan (Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ adındaki) iki kimse, İsrâiloğullarına dediler ki: "Ey İsrâiloğulları! Cebbârların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin (onların iri cüsseli olmalarından korkmayın). Bir defâ kapıdan girdiniz mi (Allahü teâlânın yardımıyla) elbette siz gâliblerden olursunuz. Siz gerçekten mü'min kimseler iseniz. Allahü teâlâya tevekkül ediniz, güveniniz. (Mâide sûresi: 23)
Mûsâ aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle İsrâiloğullarını arz-ı mev'ûd (Filistin ve Sûriye) denilen yere ***ürmek üzere yola çıkınca, İsrâiloğullarının her kolundan birer temsilci seçerek, Filistin bölgesinde yaşayan cebbârların (zâlim hükümdârların ) ve ahâlisinin durumu hakkında haber getirmeye gönderdi. Bu temsilciler arasında Kâlib aleyhisselâm da vardı. Gidenler, cebbârların ve ahâlinin iri cüsseli ve kuvvetli olduklarını görerek korktular. Gördüklerini İsrâiloğullarına anlatıp onları harbe gitmekten vaz geçirdiler. Temsilciler arasında bulunan Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ aleyhimesselâm gidip gördükleri kimselerin, görüldüğü gibi kuvvetli olmadıklarını, görünüşte kuvvetli olsalar bile korkak ve kalblerinin zayıf olduğunu söylediler. İsrâiloğullarının, Allahü teâlânın yardımıyla o beldeleri feth edebileceklerini anlattılar. İsrâiloğulları, Yûşâ ve Kâlib aleyhimesselâma karşı çıkarak taşa tuttular. Kâlib aleyhisselâm daİsrâiloğullarının karşısında Mûsâ aleyhisselâmı yalnız bırak mayıp, yardımcı oldu. İsrâiloğullarının Tih çölünde kaldığı kırk sene içinde Mûsâ aleyhisselâmın yanından ayrılmayan Kâlib aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra, Yûşâ aleyhisselâma yardım etti. Yûşâ aleyhisselâm vefât etmeden önce Kâlib aleyhisselâmı yerine halîfe bıraktı. Yûşâ aleyhisselâmın vefâtından sonra İsrâiloğullarından ordu hazırlayıp, zâlim hükümdârlarla savaşıp, onları mağlûb eden Kâlib aleyhisselâm daha sonra Mısır'a gitti. Hazkîl aleyhisselâmla birlikte İsrâiloğullarının Mûsâ aleyhisselâmın dîni üzere kalmaları ve Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeleri için gayret sarf etti. Kâlib aleyhisselâm Mısır'da vefât etti. (Mirhaund, İbn-ül-Esîr, Nişancızâde)
 
KÂLÛBELÂ:
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurup, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye verdikleri cevâbı ifâde eden söz. (Bkz. Ahd ü Mîsâk)
 
KAMER SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin elli dördüncü sûresi.
Kamer sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi). Elli beş âyet-i kerîmedir. Ayın yarılıp bölünmesi mûcizesi anlatıldığından Sûret-ül-Kamer denilmiştir. Sûrede, kıyâmetin yakın olduğu, buna rağmen müşriklerin nefislerine uyarak gerçekleri yalanladıkları, vak ti gelince, zillet içinde kabirlerinden çıkacakları ve Resûlullah efendimizi yalanlamalarının cezâsını çekecekleri anlatılmaktadır. Ayrıca bâzı peygamberlerin kıssaları da bildirilmektedir. (Râzî, Kurtubî, İsmâil Hakkı Bursevî)
Allahü teâlâ Kamer sûresinde meâlen buyurdu ki:
(Bedr'deki) bu topluluk yakında muhakkak bozulup hezîmete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklar. Daha doğrusu onların asıl azâb vakti, kıyâmettedir. O vaktin azâbı daha müthiş ve acıdır. (Âyet: 45-46)
 
KAMERÎ AYLAR:
Hicrî takvimde kullanılan on iki ay. Arabî aylar da denir. (Bkz. Hicrî Sene)
Kamerî ayın hesaplanmasında, gökteki ayın dünyâmızın çevresindeki döndüğü zaman esas alınmıştır. Kamerî aylar bâzan 29, bâzan da 30 gün çeker. İslâm dîninde ibâdetlerin bu aylara göre yapılması emredilmiştir. Bunun sebeblerinden biri, Ramazan ayıdır. Zîrâ Ramazan ayı hicrî kamerî aylardandır. Mîlâdî seneye göre her yıl 10-11 gün evvel başlamaktadır. Onun için 33 senede tam bir devir yaparak senenin bütün günlerinde oruç tutulmuş olmaktadır.
Hicrî takvimde kullanılan arabî ayların adları sırasıyla şunlardır:
1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebî'ül-evvel, 4) Rebî'ül-âhir, 5) Cemâziyel evvel, 6) Cemâziyel âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazan, 10) Şevval, 11) Zilka'de, 12) Zilhicce. (M. Sıddîk Gümüş)
 
Geri
Üst