Dini SözLük

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
LAKÎT:
Geçim sıkıntısı veya nâmus korkusu (zinâ ithamlarından kaçınmak) için terkedilmiş, bir yere bırakılmış çocuk.
Lakîti terketmek günâh, görünce alıp ölümden kurtarmak şehirde sünnet, tenhâ yerde ise farzdır. Kuyuya düşen âmâyı (körü) kurtarmak da böyledir. Dâr-ül İslâm'da (İslâm diyârında) bulunan çocuk, hür ve mü'min olur. Lakît için, bu benim çocuğum diyen b ir adamın sözü kabûl edilir. Kadın söylerse iki şâhid istenir. İlim öğretilir. Sonra san'ata verilir. Hükûmetten izin almadan sünnet ettirilmez, malı satılamaz. Hükûmetten izinsiz yapılan masraflar, çocuğa teberrû yâni hediyye olur. (Kâşânî)
 
LA'NET (Lânet):
Bedduâ; bir kimsenin kötülüğünü, Allahü teâlânın af ve merhametinden mahrum olmasını, ihânet edenlerin veya kötülüklerin gerektiği cezâya çarptırılmasını istemek.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruluyor ki:
Allahü teâlâ ve Resûlüne eziyyet edenlere, dünyâda ve âhirette de lânet olsun. (Ahzâb sûresi: 57)
Ben, lânet etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzûra kavuşması için gönderildim. (Hadîs-i şerîf-Ahmed ibni Hanbel)
Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet olsun. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Bir kul, herhangi bir şeye lânet ederse, o lânet semâya yükselir. Fakat göklerin kapısı bu fenâ söze karşı kapanır; yere iner, onun da kapıları kapanır. Sonra sağa sola başvurur, girecek yer bulamayınca, lânete müstehak olana gider. Eğer lânete lâyık değilse, bu defâ lânet edene rücû eder (döner) . (Hadîs-i şerîf-Riyâz-üs-Sâlihîn)
Ey oğul! Hiç kimseye lânet etme. Zîrâ lânet eylediğin adam, lânete müstehak değil ise, yaptığın lânet sana döner. Hayvanlara dahi lânet etme. Zîrâ, melekler sana lânet ederler. ( Süleymân bin Cezâ)
Her kim bir binek ve yük hayvanına, lânet olsun derse, o hayvan (hal diliyle) der ki: "Âmin, lâkin yüce Allah'a hangimiz daha fazla âsî ise, lânet onun üzerine olsun." (Fudayl bin Iyâd)
 
LÂŞE:
Leş. Kendiliğinden ölmüş veya İslâmiyet'in emrine uygun olmayarak kesilmiş veya öldürülmüş hayvan ve böyle hayvanın eti. (Bkz. Leş)
 
LATÎF (El-Latîf):
1. Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Lütf ve ihsân edici, dâimâ güzel muâmelede bulunan.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Gözler O'nu idrâk edemez. Ama O, gözleri idrâk eder. O latîftir, (her şeyden) haberdârdır. (En'âm sûresi: 142)
Allah kullarına çok latîftir. Kimi dilerse onu rızıklandırır. Kuvvetli, güçlü ancak O'dur. (Şûrâ sûresi: 19)
Allahü teâlânın rahîm, hakîm ve latîf olduğuna inanmak, tevekkülün esaslarındandır. O'nun inâyeti (yardımı), şefkati, karıncadan insana kadar, her mahlûka, yarattığına yetişir. Kullarına olan merhameti, iyiliği; bir ****** yavrusuna olan merhâmetinde n daha çoktur. Lütfu, merhameti o kadar çoktur ki, dünyâyı ve dünyâda olan herşeyi en iyi şekilde yaratmıştır. (İmâm-ı Gazâlî)
El-Latîf ism-i şerîfini söylemeye devâm edenin üzüntü ve elemi gider, rahat ve huzur bulur. (Yûsuf Nebhânî)
2. Yumuşak, hoş, güzel, nâzik. Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.
(M. Sıddîk bin Saîd)
3. Gözle görülmeyen.
Melekler cismdir, latîftir. Gaz hâlinden de daha latîftirler. Nûrânîdirler. Diridirler, akıllıdırlar, insanlardaki kötülükler meleklerde yoktur. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
 
LATÎFE:
1. Hoş, tatlı söz, şaka.
Arkadaşlarınıza latîfe yapınız. Onlarla edebli ve hoşça vakit geçiriniz. Kalb kırmayınız. Lâkin şunu biliniz ki, bir topluluğu güldürenlerde hayır yoktur. (İmâm-ı Mâverdî)
Latîfenin fazlası iyi görülmemiştir. Çünkü, latîfenin çokluğu gülmeyi artırır. Çok gülmek kalbi öldürür, heybeti giderir. Böyle latîfelerden sakınmalıdır. (İmâm-ı Gazâlî)
Resûlullah efendimiz latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve fâideli olmuştur. (Muhammed Hâdimî)
2. Maddeli, zamanlı ve ölçülü olmayan Âlem-i emirdeki beş mertebeden her biri.
Âlem-i emrde bulunan beş latîfenin insanda birer sûreti, benzeri vardır. Bu beş latîfeye kalb, rûh, sır, hafî ve ahfâ isimleri verilmiştir. Evliyânın çoğu bunları birbirinden ayırmamış ve hepsine rûh demişlerdir. (İmâm-ı Rabbânî)
 
LÂÜBÂLÎ:
Başkalarıyla saygısızlığa varacak şekilde senlibenli; çekinmesi ve sakınması olmayan.
Kur'ân-ı kerîm; bir erkeğin, yabancı bir kadınla halvetini yâni yalnız başına kapalı bir yerde berâber kalmasını, yabancı kadınların seslerini dinlemesini ve zarûretsiz lâübâlî bir şekilde konuşmasını da haram kılmıştır. (Yûsuf Sinânüddîn)
 
LAZY:
Hiçbir dîne inanmıyanlar ile müşriklerin (Allahü teâlâya ortak koşanların) azâb görecekleri, Cehennem'in altıncı tabakası.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Şüphe yok ki hem âhiret, hem dünyâ bizimdir. İşte sizi alevlendikçe alevlenen Lazy ateşi ile korkuttum. Oraya ancak kâfir olan (peygamberini) inkâr eden ve (îmândan) yüz çevirenler girer. (Leyl sûresi: 13-15)
 
LEBBEYK:
1. Hac, umre veya her ikisini yapmak üzere niyyet ederken yâni ihrâma girerken başlayıp, Mina'da Cemre-i akabede (büyük cemrede) şeytan taşlanırken atılan ilk taşla söylemesi son bulan mübârek sözler: Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk innelhamde venni'mete leke vel-mülke lâ şerîke lek. (Allahım! Senin emrine her zaman itâat ederim. Senin ortağın yoktur. Dâvetine can ve gönülden uyarım. Şüphesiz hamd (övgü), nîmet (vermek) sana mahsûstur. Mülk de senindir. Senin ortağın yoktur). (Bkz. Telbiye)
Hac yapacak kimse, ihrâma girince yüksek sesle telbiye eder. Lebbeyk diyerek ihrâma giren hacı, Allahü teâlânın dâvetine ve haccediniz emrine uyduğunu düşünmeli ve buna göre kendini hazırlamalıdır. (Saîdüddîn Fergânî)
2. "Efendim, buyurunuz, emrediniz!" mânâsında, çağırana cevâb ifâdesi.
Muâz bin Cebel (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır. Bir gün Resûl-i ekrem efendimiz bir hayvana binmişti. Ben de arkalarında bulunuyordum. Bana "Ey Muâz!" diye seslendiler. Ben de "Lebbeyk yâ Resûlallah!" dedim. Üç kerre ismimi söyledikten sonra; "Cenâb-ı Hakk'ın kulları üzerinde olan hakkı nedir biliyor musunuz?" buyurdu. "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedim. Bunun üzerine; "Cenâb-ı Hakk'ın kulları üzerindeki hakkı, onların kendisine ibâdet etmeleri ve başka hiçbir varlığı ona şirk (ortak) koşmamalarıdır" buyurup, tekrar sordular: "Kullar bu vazîfelerini yerine getirirlerse, Allah'tan bekledikleri hakları (Allahü teâlânın onlara vâdettiği karşılık) nedir bilir misin?" buyurdular. Ben yine "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" deyince; "Bu takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı (onlara vâdettiği) nîmet ve kullarına azâb etmemesidir..." (Hadîs-i şerîf-Müslim)
 
LEDÜNNÎ İLMİ:
Allahü teâlânın vergisi, ihsânı olan mânevî ilim. (Bkz. İlm)
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Orada kendi indimizden bir rahmet (vahy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır'ı) buldular. (Kehf sûresi: 65)
Ledünnî ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinden olan, bir ağaca bakınca yapraklarının sayısını, bir denize bakmakla damlalarının adedini, bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir. (Seyyid Abdülhakîm)
Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatli idi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilir, Hak teâlânın bildirmesiyle Ledünnî ilmine muttalî (vâkıf) idi. (Sa'lebî, İmâm-ı Rabbânî) Matematik fizik kimyâ bu esrârı çözmüyor Ledünnî ilminde üstâd bir Süleymân isterim
(Süleymân bin Ahmed)
 
LEHV:
Eğlence. Âhirette faydası olacak şeylerden alıkoyan her şey.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biliniz ki, dünyâ hayâtı elbette la'b (oyun) ve lehv ve zînet yâni süslenmek ve tefâhur yâni öğünme ve malı parayı ve evlâdı çoğaltmaktır. (Hadîd sûresi: 20)
Her türlü lehv haramdır. Yalnız zevce (hanım) ile oynamak, at ve silâh ile tâlim, yarış yapmak câizdir. (Hadîs-i şerîf-Nasb-ur-Râye)
Allahü teâlânın rızâsını kazanmayı düşünmeden yapılan işler hep lehvdir. Bunların faydası çok çabuk geçtiği, kaybolduğu için sanki hiç faydası yok gibidirler. (Senâullah-i Pânî Pûtî)
 
Lehvel-Hadîs:
Müzik, her türlü boş oyun, eğlence.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, bilgisizce (hissettirmeden) Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için lehvel-hadîs'e müşteri çıkar. İşte bunlara şiddetli bir azâb vardır. (Lokman sûresi: 6)
Lehvel-hadîs ile ilgili âyet-i kerîmenin nâzil olmasının (gönderilmesinin) sebebi şöyle bildirilmiştir: Müşriklerden Nadr bin Hâris ticâret yapmak için Fâris (İran) diyârına giderdi. Oradan Acemlerin hikâye ve efsâne kitablarını getirirdi. Bunları Ku reyşlilere, Mekke halkına; "Muhammed size Âd ve Semûd kavminin kıssalarını bildiriyor, gelin ben de size Rüstem'in, İsfendiyâr'ın, Kisrâ'nın hikâyelerini anlatayım" diyerek pekçok kimsenin Kur'ân-ı kerîmi dinlemesine mâni olurdu. Ayrıca bir de şarkıcı câriye satın almıştı. Bir kimsenin müslüman olacağını işitince, hemen şarkıcı câriyesini alıp müslüman olmaya karar veren kimsenin yanına gider, şarkıcı câriyeye, haydi bu kimseye yedir-içir, şarkı söyleyiver derdi. Böylece o kimseyi eğlendirip, gördün mü senin için bu daha iyi değil mi? derdi. Bunun üzerine hem Nadr bin Hâris ve hem de böyle yapanların uygunsuz hareketleri üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (Muhammed bin Hamzâ Senâullah-ı Dehlevî)
 
LEŞ:
Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar. Ölmüş hayvan.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Şöyle ki, Kur'ân'da yenmesi haram olanlar, leş ve akıcı kan ve pis domuz ve Allah'tan başkasının adı ile kesilmiş olandır. (En'âm sûresi: 145)
Kasten, yâni hatırında olduğu hâlde, bilerek Besmele çekmeden kesilen hayvanı ve Besmelesiz tutulan av hayvanını, kitâbsız kâfirlerin, mürtedlerin kestiği, avladığı hayvanı yemek haramdır. Böyle tutulan balığı yemek haram değildir. Kesmeyip de, bir y erine bıçak saplayarak, ensesine ve alnına vurarak veya boğarak veya ilâçlayarak, elektrikleyerek öldürülen kara hayvanları leş olur. Bunları yemek haram olur. (Hâdimî, İbn-i Âbidîn)
Murdar eti, yâni leş eti ve domuz eti ve şarap gibi kendileri kat'î (açık, kesin) delîlle haram olanlar, hiçbir zaman helâl olmaz. Sâhibi satsa, hediye etse, helâl etse de, yemek olmaz. Bunlara helâl diyen, yerken bilerek Besmele çeken îmânını kaybed er. (Hâdimî, İbn-i Âbidîn )
Ölüm korkusu olunca, ölmeyecek kadar leş ve başkasının malı yenebilir. (İbn-i Âbidîn)
 
LEŞKER-İ DUÂ:
Duâ ordusu. Sıkıntı ve darda kalan müslümanlara duâları ile yardımda bulunan Allahü teâlânın sevgili kulları, sâlih müslümanlar, velîler topluluğu. (Bkz. Duâ Ordusu)
Leşker-i gazâ (cephede savaşan asker), leşker-i duânın yardımına muhtâçtır. İhlâs ile yapılan duâ muhakkak kabûl olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Leşker-i duâ, leşker-i gazâdan akvâdır (daha kuvvetlidir). (İmâm-ı Rabbânî)
 
LETÂFET:
Hoşluk, yumuşaklık, tatlılık.
Allahü teâlâ, kıyâmette, ilâhlık makâmında tecelli buyurup, yedi kat gökleri sağ kudret eline alıp buyurur ki: "Ey alçak dünyâ! Senin içinde rablık dâvâsı edenler ve ahmakların rab tanıdıkları âcizler nerededir ve senin güzellik ve letâfetinle aldatt ığın ve âhireti unutturduğun kimseler nerededir?" (İmâm-ı Gazâlî) Hilye-i nebîyi güç iken beyân Başlarız, ona oldukça imkân Geniş, güzel latîfti gözü Nûr saçardı hep mübârek yüzü Gümüş teninde letâfet vardı İrice mühr-i nübüvvet vardı.
(M. Sıddîk bin Saîd)
 
LEVH-ÜL-MAHFÛZ:
Korunmuş levha; Allahü teâlânın takdir ettiği her şeyin yazılı bulunduğu, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve her türlü te'sirden korunmuş levha.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Dünyâda olacak her şey, dünyâ yaratılmadan evvel ezelde Levh-ül-mahfûza yazılmış, takdir edilmiştir. Bunu size bildiriyoruz ki, hayatta kaçırdığınız fırsatlar için üzülmeyesiniz ve kavuştuğunuz kazançlardan, Allah'ın gönderdiği nîmetlerden mağrûr olmayasınız. (Hadîd sûresi: 23)
Allahü teâlâ Levh-ül-mahfûza önce şunları yazdı: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed (aleyhisselâm) O'nun kulu ve Resûlüdür. Verdiğim hükme râzı olan, belâlara sabreden, nîmetlere şükreden kimseyi doğrular arasına yazdım. O kimse, kıyâmet günü onların arasında dirilir. Hükmün dışında bir şey bekleyen, belâlara karşı sabırlı olmayan, nîmetlere şükür yolunu tutmayan Benden başka ilâh arasın. (Hadîs-i şerîf-El-Burhân-ül-Müeyyed)
Levh-ül-mahfûzda, ilk yazılan Besmeledir. Âdem'e (aleyhisselâm) ilk gelen, Besmeledir. (Ya'kûb-ı Çerhî)
Cebrâil (aleyhisselâm) her sene bir kerre gelip, o âna kadar inmiş olan Kur'ân-ı kerîmi, Levh-ül-mahfûzdaki sırasına göre okur, Peygamber efendimiz dinler ve tekrâr ederdi. Âhireti teşrif edeceği (vefât edeceği) sene, iki kerre gelip tamâmını okudula r. (İmâm-ı Süyûtî, Zerkeşî, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
 
LEVM:
Kınama. (Bkz. Lâim)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey îmân edenler! Dinden çıkarsanız, Allahü teâlâ, sizin yerinize başkalarını getirir. Onları sever. Onlar da Allahü teâlâyı severler. Mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı şiddetlidirler. Allah yolunda cihâd ederler ve hiçbir levm edenin levminden korkmazlar... (Mâide sûresi: 54)
 
LEYL SÛRESİ:
Kur'ân- kerîmin doksan ikinci sûresi.
Leyl sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Yirmi bir âyet-i kerîmedir. Geceye yeminle başladığı için sûreye, Sûret-ül-Leyl denilmiştir. Sûrede cömertlik ve cimrilik anlatılmaktadır.
Allahü teâlâ Leyl sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Cehennem ateşinden çok korkan, Allah'ın söz verdiği nîmetlere kavuşmak için, malını Allah yolunda verir. (Âyet: 5)
Kim Leyl sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, râzı oluncaya kadar (istediğini) verir ve zorluklardan muâf tutar ve ona kolaylık verir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
 
LEYLE-İ BERÂT:
Mübârek gecelerden, Şâban ayının on beşinci gecesi. (Bkz. Berât)
 
LEYLE-İ İSRÂ:
Mübârek gecelerden Mi'râc gecesi. (Bkz. Mi'râc)
 
LEYLE-İ KADR:
Daha çok Ramazân-ı şerîf ayı içinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin gelmeye başladığı mübârek gece. (Bkz. Kadr Gecesi)
 
Geri
Üst