Devlet ve Toplumlar

ANGLOSAKSONLAR


375 yilinda baslayan Avrupa Barbar Kavimler Göçü ile, Almanya’nin Kuzeyinden Britanya Adasi’na göç eden, Norman istilasina kadar Ingiliz tarihine, diline ve edebiyatina damgasini vurmus olan, Angillar’dan, Saksonlar’dan ve Jütlerden olusmus, genis anlamiyla ana dili Ingilizce olan topluluktur.


Yüzlerce yil önce Ingiltere'de farkli Germen kabileleri yasardi. Ingiltere'yi de kapsayan Britanya Adalari'nin adi bu kabilelerin en eskilerinden olan Britonlar'dan, Ingiltere adi ise Angillar'dan gelir.
Günümüzde Anglosaksonlar ortak adiyla anilan Angillar ve Saksonlar bugün Almanya olarak bilinen topraklarda yasayan Germen kavimleriydi. Ingiltere'yi IS 5. yüzyilda istila ettikleri sirada Roma ordusu Avrupa'da savasmak üzere Ingiltere'den çekiliyordu. Romalilar, Britonlar'i güneyden gelebilecek baska kabilelerin saldirilarina karsi korumalari için Angillar ile Saksonlar'a toprak verdiler. Ama daha sonra Angillar ve Saksonlar çok güçlendi ve Britonlar'i batida Galler ve Cornwall bölgelerinde yasamaya zorladilar. Ingiltere'de Anglosaksonlar'in egemenligi IS 5. yüzyildan Normandiya Dükü William'in (1028-87) 1066'da Ingiltere krali olmasina kadar sürdü.
 
Anglosaksonlar'in Yasam Biçimi
Anglosaksonlar agaç, kamis ve çamurdan yaptiklari tek odali, dikdörtgen biçimli evlerde yasarlardi. Evlerin duvarlarindaki ve çatidaki delikler, pencere ve baca islevleri görürdü. Odanin ortasinda yemek pisirmek ve isinmak için bir ates yanardi. Soylular daha büyük evlerde yasarlardi. Bu evlerden bazilarinin duvarlari altin iplikle dokunmus kumaslarla süslenirdi. Lord ve adamlari yemeklerini yedikten sonra masalar kaldirilir; ayni odada uyurlardi. Lord'un esi (Lady) ayri bir evde yasardi. Soylularin evlerinin çevresinde hizmetçi yatakhanesi, mutfak, ambar gibi yapilar da olurdu.
Anglosakson krallari ve soylulari basit bir yasam sürmelerine karsin, evlerinde gümüs kâse, kasik ve içki kupalari ile özenle yapilmis cam esyalar kullanirlardi. Siradan insanlarin kullandigi tencere, tava ve kâseler ise topraktan yapilirdi.
Anglosaksonlar'in giysileri yünlü kumastandi. Erkekler ceket, uzun pantolon ve pelerin, bazen de dize kadar uzanan tunikler giyerlerdi. Krallarin kemer tokalari altin ya da gümüstendi. Pelerinler büyük broslarla tutturulurdu. Uzun tunikler giyen, omuzlarina pelerin alan kadinlar kiyafetlerini cam ya da amber boncuklardan yapilmis kolyeler, bronz bilezikler, yüzük ve broslarla tamamlarlardi.
Anglosaksonlar'in baslica geçim kaynagi hayvancilik ve tarimsal üretimdi. Yiyecekler balla tatlandirildigi için aricilik çok gelismisti. Köylüler vergilerini Lordlar'ina ürün ve hayvan olarak öderlerdi. Bir köyün kirasi birkaç öküz, koyun, kaz, tavuk, fiçilarla bira, bal, tahil, peynir ve yagdan olusabilirdi.
 
Meclisler, Yasalar ve Savaslar
Anglosakson krali halkini, tek görevi savasmak olan soylulari topladigi meclise danisarak yönetirdi. Ama meclisin önerilerine uymak zorunda degildi. Anglosakson hukukunda iki gelenege büyük önem verilirdi. Bunlardan birincisi, köylülerin krala ve soylu Lordlar'a mutlak bagliligi, buna karsilik Lordlar'in onlari baska Lordlar'a karsi korumasiydi. Ayrica Lordlar'in kendilerine bagli köylüleri dogrudan yargilama ve cezalandirma haklari vardi. Ikinci gelenek ise, aile üyeleri ve akrabalarin dayanisma ve yardimlasmasiydi. Akrabasini öldürmek, bir insanin isleyebilecegi en büyük suç sayilirdi. Birini öldüren kimse, ölenin akrabalarina tazminat öderdi. Bu tazminatin miktari, ölenin toplumsal konumuna ya da soylu olup olmamasina bagli olarak belirlenirdi.
Savasmak kral ve soylularin isiydi. Köylülerin savaslar sirasindaki isi ise siper kazmak, köprü yapmak, malzeme ve cephane tasimakti. Anglosaksonlar'in baslica silahlari kiliç ve mizrakti. Kendilerini korumak için kalkan kullanir, migfer ve zincirden yapilmis zirh giyerlerdi. Kiliç kabzalari, migfer ve kalkanlar güzel oymalarla süslenirdi.
 
Dinler
Anglosaksonlar Ingiltere'ye ilk geldiklerinde putperesttiler (bak. ILKEL DINLER). Ingilizce'de bazi günlerin adlari bu tanrilarin adlarindan gelmedir.
IS 597'de papa, Augustinus önderliginde bir grup misyoneri Roma'dan Ingiltere'ye gönderdi. Augustinus ve 40 din adami Kent'e ulastilar. Kent krali Canterbury'deki Britonlar'dan kalma eski kiliseyi yeniden yapmalarina izin verdi. Bir süre sonra, Iskoçya kiyilarindaki bir adadan da Hiristiyan misyonerler geldi. Misyonerlerin çabalariyla Hiristiyan dini yavas yavas ülkenin her yanina yayildi. Yeni kiliseler ve manastirlar kuruldu.
Kesisler bilgili kisilerdi. Oysa halkin çogunlugu okuma yazma bilmiyordu. Manastir okullarinda kesis olacak erkek çocuklar yetistirilirdi. Bilgin kesisler içinde en ünlülerinden biri Aziz Bede'dir. IS 8. yüzyilda, aralarinda Ingiliz halkinin tarihinin de bulundugu pek çok kitap yazmistir. Din adamlari kitaplarini Latince yazarlardi. Anglosaksonlar'in kendi ulusal dilleriyle söylenmis siirler ise kusaklar boyu agizdan agiza aktarilarak yasamistir. Krallar ve soylular ziyafet sofralarinda halk ozanlarindan, kahramanlik öykülerini siir ya da sarki biçiminde dile getirmelerini isterlerdi.
 
Anglosakson Ingilteresi
Anglosaksonlar'in egemenligi döneminde kralliklar arasinda sürekli savaslar olurdu. 8. yüzyilda bunlardan biri çok güçlendi ve Güney Ingiltere'deki pek çok kralligi denetimi altina aldi. Bu güçlü krallik Mercia'ydi. Krallari Offa kendini "Ingilizler'in krali" ilan etti. Britonlar'in Galler bölgesi sinirinda çok büyük bir hendek yaptirdi. Bu hendegin kalintilari, günümüzde de "Offa'nin Hendegi" olarak bilinmektedir.
Anglosaksonlar daha sonralari Kuzeyliler ya da Danlar (Danimarkalilar) olarak adlandirilan Vikingler'in istilasina ugradilar. Vikingler önceleri kiyilara saldirip, aldiklari ganimetlerle yurtlarina geri dönüyorlardi. Sonralari geri dönmeyip ele geçirdikleri yerlere yerlesmeye basladilar. Anglosaksonlar ancak 871'de, Büyük Alfred'in Wessex krali olmasindan sonra Viking saldirilarina karsi durabildiler. Ama 10. yüzyilda Danlar Ingiltere'yi yeniden istila etti ve bu kez Danlar'in akilli ve güçlü krali Canute Ingiltere'ye egemen oldu.
1035'te Canute'un ölümünden sonra taht gene bir Anglosakson krali olan dindar Edward'in eline geçti. Edward'in ölümünden bir yil sonra Ingiltere yeniden isgal edildi ve Normandiya Dükü William 1066'da Ingiltere krali olarak taç giydi. Böylece Anglosakson dönemi sona erdi.
 
APAÇILER

Apaçi adi bir Zuni kelimesi olan apachu'dan gelmektedir ve anlami "düsman" dir. Kendi aralarindaki adlari N'de ya da Dineh'tir, insanlar anl***** gelir. 1500!li yillarin baslarinda Athapascan halkindan bir grup, anavatanlari olan bati Kanada'yi terkederek simdi Arizona, New Mexico ve dört köse bölgesi olarak bilinen yerlere indiler. Buralarda Lipan, Jicarilla (Ispanyolca'da derin içecek kaplarina istinaden söylenmis bir kelimedir ve anlami "küçük sepet"tir), Chiricahua, Tonto, Mescalero ve Beyaz Dag Apaçileri olarak küçük kabile ve gruplara ayrildilar.
Apaçiler göçebe insanlardi ve konik biçimde yapilmis, dört ayakla tepeye desteklenen çadirlarda (wicki-up) yasarlardi. Avlanir ve yabani bitkiler toplarlardi; çok sonralari misir ve kabak da ekmeye basladilar. Genellikle geyik derisi elbiseler giyerler, saçlarini uzatir ve açik birakirlar, baslarina bir bant takarlardi. Erkekler de uzun, uçusan edep yerlerini örten kalça etrafiyla bacak arsina sarilan örtü giyerlerdi. Yumusak, hassas deri çariklari kayalik, dikenli ve engebeli arazilerde çok önemliydi, çünkü binicilikten önce inanilmaz uzun mesafelerde iyi kosuculardi (buna ragmen ati ehlilestirmeyi kisa sürede ögrenmis ve mükemmel biner hale gelmislerdi). Temel silahlari yaydi ve atesli silahlari aldiktan sonra bile uzun süre bunu kullandilar.
Apaçi kadinlari özellikle gösterisili sepetler örerlerdi, bazilari lifleri arasindan bir ignenin bile geçemeyecegi kadar siki dokunurdu. Bebeklerini sirtlarinda tasirlardi. Kadinlar aile yasaminda önemli rol oynarlardi; tüm ihtiyaçlarini kendileri karsilayabilir, gerektiginde büyücü hekimlik yapabilirlerdi.
Lipan Apaçileri, önceleri beyazlarla baris içindeydiler. 16. yüzyilda onlarla savasmaya basladilar. Hasin göçebe istilacilar olarak Lipanlar bati Teksas ve Rio Grande'nin dogusunda kalan New Mexico'nun büyük bölümünü ele geçirmis ve özellikle Meksika'da madenci veya göçmen haline gelmislerdir. Cochise, Mangus Colorado ve Goyathlay, Esneyen Adam (gerenimo olarak taninir) gibi ünlü sefleri vardi. Apaçilerin beyazlara yaptiklari saldirilar planli degildi, bu kabilelerin çogu beyaz Amerikali ve Meksikali'larin hilelerine, anlasmalari bozmalarina ve katliamlarina kurban gitmislerdir. 1880'lere kadar yine de boyun egmemislerdir.
Simdilerde sayilari ancak 1500-2000 civarinda olan Jicarillalar, New Mexico'nun kuzeyindeki yüksek daglarda yasamaktadirlar. White Mountain (Beyaz Dag) Apaçileri Arizona'da ve New Mexico'da yasarlar. 1905'de sadece 25 Lipan Apaçisi kurtulabilmisti ve bunlar Mescalero Apaçi Rezervasyonu'na yerlestirildiler
 
ARAPLAR


sözcügü günümüzde anadili Arapça olan topluluklari kapsar. Bu toplumlar Akdeniz'in güneyinden ve dogusundan baslayarak Afrika'da Büyük Sahra ve Sudan'a, doguda Irak'a ve Arabistan Yarimadasi'na kadar yayilmistir (bak. ARABISTAN). Arapça konusulan ülkeler Arap ülkeleri olarak bilinir (bak. ARAPÇA). Anadil olan Arapça'nin yani sira Kuzey Afrika'da Berberi dili, Irak'ta Kürtçe, Güney Arabistan'da ise buraya özgü yerel diller konusulur. Orta Asya'da Semerkant dolaylarinda ve Kuzey Afganistan'da da Arapça konusan toplumlar yasamaktadir.
Eskiden Arabistan'da Arap sözcügü, yerlesik halkin karsiti olan "göçebe" anlaminda kullanilirdi. Oysa Araplar'in anayurdu Arabistan'dir.
 
Arap Toplumu
Araplar ayni dili ve çogunlukla da ayni dini (Islam) paylasmakla birlikte, Arabistan disinda yerlestikleri bölgelerin yerli halkiyla karisip, onlarin geleneklerini benimsedikleri için töreleri birbirinden farklidir. Buna karsilik Afrika-Asya kurak çöl kusaginda yasadiklari için aralarinda büyük benzerlikler de vardir. Bu yörelerde tarim yalnizca belli basli birkaç irmak çevresinde, vahalarda ya da daha bol yagis alan daglik bölgelerde yapilir. Misir'da Nil, Irak'ta da kaynaklari Türkiye'de olan Dicle ve Firat baslica irmaklardir. Fas'in bazi bölümleri ile Filistin, Lübnan ve Yemen daha çok daglik bölgelerdir. Dogu Arabistan ve Büyük Sahra’nin bazi kesimlerinde vahalar vardir.
Çok eski zamanlardan beri kurak çöl kusagi iki tür topluluga yurt olmustur: Yerlesikler ve göçebeler. Yerlesikler çiftçiler ya da kentlilerdi. Göçebeler ise deve ve koyun güder, hayvanlari otlatmak için yilin büyük bir bölümünü otlaklari dolasarak geçirirlerdi. Yazin otlaklar kuruyunca, yerlesme bölgelerinde ya da vahalarin yakinlarinda kendi dokuduklari çadirlarini kurarlardi. Öte yandan, pek çok köylü de kis ve ilkbahar aylarinda koyun sürüleriyle çöle gidip çadirlarda göçebe yasami sürerdi. Yerlesikler ile göçebeler her zaman birbirlerine bagimliydilar. Yerlesikler göçebelerden et gereksinimlerini karsilamak için koyun ve keçi, ulasimda kullanmak üzere deve satin alirlardi. Göçebeler de tarim ürünü, silah, giysi gibi gereksinimlerini kentlerden saglar, yazin vaha ve derelerinden yararlanirlardi.
Çok eskiçaglarda Güney Arabistan baharat ticaretinin önemli bir merkeziydi. Anadolu folklorunda da adi geçen Sebâ Melikesi Belkis, belki de Güney Arabistan'daki baharat kralliklarindan birinin kraliçesiydi. Baharat deve kervanlariyla Arabistan'dan Akdeniz limanlarina tasinirdi. Deve güderek dolasan ve Bedevi adi verilen kabileler, Arabistan'dan geçen bütün baharat yollarini ellerinde tutuyorlardi (bak. BAHARAT YOLU).
Kent disinda yasayan Araplar'in çogunun yasam biçimleri birbirine benzer. Evlerin baslica esyalari, üzerinde oturulan ve uyunan halilar, kilimler ve yastiklardir. Bir eve girmeden önce konuklar halilari kirletmemek için ayakkabilarini çikarir ve bir kenara otururlar. Odanin ortasina oturmalari ya da sirtlarini orada bulunanlardan birine dönmeleri uygun görülmez. Evler genellikle erkeklerin girip çikabildikleri selamlik adi verilen bir dis bölme ve aileden kadinlarin yasadigi harem adi verilen bir özel bölme olmak üzere ikiye ayrilmistir. Yemek haremde, erkek konuklara sunulan çay ve kahve ise selamlikta pisirilir.
Geleneksel konukseverlik özellikle kirsal kesimde sürmektedir. Bugün bile, yörelerin önde gelenleri önceden tanimadiklari yolculari evlerinin selamlik bölümünde agirlarlar.
Günümüzde toplam Arap nüfusunun yüzde 5-10'unu olusturan Bedeviler özellikle Suudi Arabistan'da yasarlar. Kentlerde yasayan Araplar'in sayisi nüfusun yüzde 40'ini bulmaktadir. Geri kalanlar birbirlerinden uzak küçük köylerde yasadiklari için geleneklerini daha çok korumuslardir.
 
Tarih
Araplar askeri basarilarinin yani sira, sanat ve bilime de büyük önem verdiler. Harun Resid'in halifeligi sirasinda (786-809), baskent Bagdat önemli bir kültür merkezi oldu. Avrupa ve dogu ülkelerinde taninan üniversitesiyle oldugu kadar mimarlik, astronomi, tip ve matematik alanlarinda da ün kazandi. Bugün kullanmakta oldugumuz sayi sistemini Avrupa'ya Araplar tanitmis, bir matematik dali olan cebir de onlarin katkilariyla gelismistir. Misir'da Kahire, Ispanya'da Kurtuba (bugünkü Cordoba) gibi Araplar'in fethettikleri öteki kentlerde de sanat ve bilim çok ilerledi. Ama Araplar'in ele geçirdikleri topraklar uzun süre tek bir yönetim altinda kalmadi. Misir ve Ispanya'da ayri halifelikler kuruldu. Orta Asya'dan gelen Mogollar 1258'de Bagdat'i ele geçirerek halifelige son verdiler. 11. yüzyilda Avrupa'daki Hiristiyan ülkeler, Suriye ve Filistin'e Haçli Seferleri olarak bilinen seferler düzenlediler. Hiristiyanlar burada yaklasik 100 yil süren kralliklar kurdularsa da sonunda yenildiler ve bu topraklardan uzaklastirildilar. Haçli Seferleri, Avrupa ile Arap ülkeleri arasindaki ticaretin gelismesine, ayrica Arap sanat ve biliminin dünyaya yayilmasina yol açti (bak. HAÇLI SEFERLERI).
15. yüzyilda Osmanlilar'in Anadolu'da güçlü bir devlet kurmasindan yaklasik 100 yil sonra, Araplar'in yasadigi ülkelerin hemen hepsi Osmanli Devleti’nin egemenligi altina girdi. Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabik ve Ridaniye savaslari sonucunda 1517'de Misir, Suriye ve Hicaz, oglu Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Bagdat, Irak, Aden ve Yemen Osmanli topraklarina katildi. Yalnizca Arabistan'in iç bölgeleri Osmanli egemenliginin disinda kaldi. Osmanli Devleti en parlak döneminde Avrupa devletleriyle yarisabilecek durumdaydi. Ne var ki, daha sonra Avrupa'daki teknik ve ekonomik gelismelerin gerisinde kalan Osmanlilar bu topraklari yitirdiler ve 19. yüzyildan baslayarak Arap ülkeleri birer birer Avrupa devletlerinin yönetimi altina girdi. Ingiltere, Arabistan'in güney ve dogu kiyilarini, daha sonra da Misir'i ele geçirdi. Fransa, Tunus ile Cezayir'i, Italya Libya'yi aldi. Osmanli Devleti’nin elinde yalnizca Suriye (Lübnan ve Filistin ile birlikte), Irak ve Arabistan'in bazi bölgeleri kaldi.
Osmanli Devleti’nin I. Dünya Savasi'na Almanya'nin yaninda girmesi üzerine Ingiltere, Mekke Emiri Hüseyin bin Ali'nin önderliginde Araplar'i kiskirtarak baskaldirmalarina yardimci oldu. Arapça'yi anadili gibi bilen Albay T. E. Lawrence gibi bazi Ingiliz subaylarinin yardimiyla Araplar, Türkler'in 1918'de ugradigi yenilgide önemli rol oynadilar. Savastan sonra bagimsiz devletler olusturmayi uman Araplar, Milletler Cemiyeti'nce Ingiliz ve Fransiz mandasi olarak kabul edilince aldatildiklarini anladilar. Ayrica Ingiltere, Yahudiler'e Filistin'de yurt edinmelerine yardimci olacagina söz vermisti. Verilen bu sözün doguracagi sonuçlardan kaygi duyan Araplar, Filistin'in kendi yurtlari olduguna inaniyorlardi.
I. Dünya Savasi'ni izleyen 50 yil içinde Arap devletleri birbiri ardindan bagimsizliklarini elde ettiler. Bu devletlerin birçogu 1945'te kurulan, Arap Birligi adiyla bilinen konfederasyona katildi. Birligin amaci Araplar arasinda ekonomik, siyasal ve askeri dayanismayi saglamakti.
Bugün Arap dünyasini ilgilendiren üç önemli konu, petrol gelirlerinin en iyi nasil degerlendirilecegi (bu gelir bazi Arap devletlerini çok zenginlestirmistir); Islam felsefesi ile çagdas dünyanin nasil bagdastirilacagi ve Israil sorununun nasil çözülecegidir.

Arap Yarimadasi’nda yasayan halktir Dördüncü Buzul Çagi’ndan sonra Arabis tan’in çöllesmesi üzerine, bir bölümü kuzeye dogru göç ederek, Orta Dogu’ya ( Iran, Mezopotamya, Suriye, Filistin ) Anadolu’ya ve Misir’a yerlestiler. Islam dininin ve kültürünün dogmasi ve yayilmasinda önemli rol oynadilar. Uzun süre Osmanli Devleti’nin egemenliginde yasadiktan sonra I. Dünya Savasi’ndan sonra bagimsizliklarina kavustular.
 
ASYA

Dünyadaki tüm uygarliklarin baslangicini arastirdigimizda, yolumuz Asya'ya uzanir. Daha Avrupa ve Amerika'da ilkel insanlarin yasadigi dönemlerde, Asya'da büyük uygarliklar kurulmustu. Bunlarin birçogu uzun zaman önce yok oldu ve yeni toplumlar kuruldu. Bununla birlikte Çin uygarligi 5.000 yili askin bir süredir varligini sürdürmektedir. Çinliler'in en eski yazili tarihi yaklasik 3.000 yil öncesinden baslar; söylencelere dayanan tarihleri daha eskiye gider.
Güney Asya'nin kuzey bölgelerinde, 5.000-7.000 yil öncesine ait bazi uygarliklarin varligina iliskin kanitlar vardir. Bu dönemden sonra, IÖ 4000 ile 3000 yillari arasinda Tunç Çagi'nda, çiftçiligin yapildigi köyler vardi. Asya'da Türkler'in tarihi de IÖ 3000 yillarina kadar uzanir. Göçebe Türk topluluklari Altay ile Tanri daglari çevresinde yasamaktaydilar. Daha sonra Güney Asya'da iki grup ortaya çikti; IÖ 1500-1000 yillari arasinda, kentler kuranlar Indus Ovasi'nda; tarimla ugrasan Hint-Ariler ise Yukari Ganj Ovasi'nda yasadilar.
Eski Asya uygarliklari, birbirinden ve Avrupa uygarliklarindan büyük uzakliklarla ayrilmisti. Asyalilar çagdas dönemlere, yani buharli gemiler, trenler ve öteki hizli ulasim araçlari ortaya çikana kadar, bati dünyasindan dogudaki okyanuslar ile batidaki daglar, çöller ve ormanlarla ayrildilar. Yalnizca Asya'nin güneybatisindaki çöllerde yasayan halklar Avrupalilar'la iliskideydi. Araplar, Iranlilar ve Türkler Asya'dan gelen baharat, fildisi ve öteki ürünlerin ticaretinde araci oldular. IS 1. yüzyilda, Roma ile Çin arasinda da ticaret basladi. Ipek, Çin'den, o zamanki adiyla Hitay'dan, Orta Asya yoluyla Avrupa’ya getiriliyordu. Iki ana ticaret yolu vardi: Ipek Yolu denilen karayolu ve Malakka Yarimadasi ile Sumatra arasindaki Malakka Bogazi'ndan geçen denizyolu. Zamanla Ipek Yolu vahsi göçebe kabilelerce, denizyolu da Asya'nin güneybatisina yayilan Müslümanlar'ca kesildi. Böylece ipek ülkesi Hitay, Avrupalilar için yalnizca bir efsane olarak kaldi (bak. IPEK YOLU).
Ortaçagda Haçli Seferleri'yle, Avrupalilar Asya'nin güneybatisini tanidilar (bak. HAÇLI SEFERLERI). Haçli Seferleri sona ermeden önce, büyük Mogol savasçisi Cengiz Han'in Asya'nin büyük bölümünü egemenligi altinda birlestirmesiyle, Dogu Asya ile Avrupa arasindaki haberlesme daha kolay ve güvenli bir duruma geldi (bak. CENGIZ HAN). Marko Polo'nun ve baskalarinin yolculuklariyla Çin'in uygarligina ve büyük zenginligine iliskin öyküler, Avrupalilar arasinda yaygin bir ilgiye yol açti. Haklarinda pek bir sey bilinmeyen bu baharat, fildisi ve ipek ülkeleri, büyük zenginliklere sahip, bilim alaninda ileri ülkeler olarak görüldü (bak. MARKO POLO).
Bununla birlikte Çin, Avrupa'ya karsi çok az ilgi duyuyordu. Çinliler, yurtlarinin dünyanin merkezi oldugu kanisindaydilar. Avrupalilar'a barbar gözüyle bakiyorlardi. Çin, yetistirdigi ürünleri altin ve gümüs karsiligi satmak istiyordu ama Avrupalilar'in ürettiklerini almaya hazir degildi.
Eski kara ve deniz ticaret yollari Asya ülkelerine gitmenin tek yolu olarak kaldigi sürece Çinliler Avrupa'nin etkisinden korunabildiler. Bu yollar uzun, güç ve tehlikeliydi. Fakat 15. yüzyilin sonunda Portekizliler Afrika'nin çevresini dolasarak Hint Okyanusu'na ulastilar ve Hindistan'la ticarete basladilar.
Dogu Asya'ya okyanus üzerinden giden yol bir kere bulununca, Çinliler'in yasama kosullari da degisti. Tüccarlar, misyonerler ve serüvenciler ile az sayida bilgin ve diplomat Asya’ya akin etti. Avrupalilar, Asya ülkelerinin askeri açidan zayif, kötü örgütlenmis ve bölünmüs oldugunu görünce, kisa süre içinde sömürge imparatorluklari kurdular. Asya'nin, Tayland disinda bütün güneydogusu, güneyinin neredeyse tümü ve güneybatisinin büyük bölümü, çok geçmeden Avrupalilar'in denetimine girdi.
17., 18. ve 19. yüzyillarda Asya'daki sömürgeler Avrupalilar için çok kârliydi. Buralarda üretilen hammaddeler islenmek üzere Avrupa'ya getiriliyordu. Islenmis ürünlerin büyük bir bölümü de yeniden sömürgelere satiliyordu. Sonuçta bati ülkeleri hizla gelisti, Asya ülkeleri ise geri kaldi. Bütünüyle yabanci egemenligi altina girmeyen Çin, Japonya, Kore, Tayland gibi birkaç ülke de ticarete açilmaya zorlandi. Batili ülkelerin egemenligi altina girmenin utanci, eski büyük uygarliklariyla gurur duyan bu halklarin aci günler yasamalarina yol açti.
Ticaretle birlikte, Asya'ya batili düsünceler de geldi. 19. yüzyilin sonunda Japonya, Asya’da batinin sanayi yöntemlerini benimseyen ilk ülke oldu. 20. yüzyilda bati düsünceleri ve bilimsel yöntemler Asya'da yayildi. Bunlarla birlikte sorunlar da yayildi; çünkü Asyalilar batili düsünceleri benimsemek ya da eski geleneklerini korumak konusunda art arda kararlar vermek zorunda kaldilar. Bunlarin bazilari kendi geleneksel yollarini yadsirken, bazilari da batili yollarla iliskisi olan her seyi reddetti. Sonunda, batinin düsüncelerinin çogunun, dogunun belirli gereksinimlerini karsilamaya uyarlanabilecegini görmeye basladilar. Avrupa ülkelerinin sömürgelerinde, ulusçuluk ve özyönetim düsünceleri gelismeye basladi. I. Dünya Savasi'ndan sonra Asya'daki sömürgelerde bagimsizlik istegi hizla yayildi; II. Dünya Savasi'nin ardindan bu ülkeler birer birer bagimsizligini kazandi.
20. yüzyilin ikinci yarisinda birçok Asya ülkesi kitanin Avrupalilar’ca sömürgelestirilmesinden kaynaklanan sorunlarin çözümüyle ugrasti. Avrupali güçlerin sömürgeleri için çizdikleri sinirlar her zaman fiziksel bölgelerle ve insanlar ile kültürlerin dagilim ve ayrismasiyla çakismiyordu. Sömürgeler bagimsizliklarini kazandiklarinda bu sinirlarin korunmasi, birlikte yasamaya zorlanan halklar arasinda, bazen silahli çatismaya dönüsen gerginliklere yol açti. Öte yandan, SSCB’nin parçasi olan Orta Asya ülkeleri Sovyetler Birligi’nin 1991’de dagilmasinin ardindan bagimsizliklarina kavustular
 
AZERBAYCAN

Çok eski bir tarihe sahip olan Azerbaycan bir çok kavimler için geçit bölgesi olmustur. Azerbaycan adinin Büyük Iskender’in ölümünden sonra (M.Ö.323) burayi yöneten komutanlardan Atropates’ten geldigi söylenmekle birlikte Mecusi diniyle ilgili olarak “Od” anlamindaki Azer ve “Muhafiz” anlamindaki Baygan kelimelerinden geldigi, Odlar Ülkesi anl***** gelen Azerbaycan olarak adlandirildigi belirtilmektedir. Bütün bunlarin yaninda bölge adinin çok eski dönemlerden beri burada hakimiyet süren Hazar (Kasar) Türklerinden geldigi daha kuvvetli ihtimal olarak belirtilmektedir.
Türk boylari Azerbaycan’a Milattan önceki dönemlerde Sakalar ve Iskitler’le gelmeye baslamislardir. Bundan sonra Avarlar, Uzlar, Peçenekler, Kipçaklar, Alpagutlar, Çepnikler, Halaçlar, Türkanlar v.s. Orta Asya’dan Azerbaycan’a gelerek devlet kurmuslardir.
Azerbaycan 7. yüzyilin ortalarinda kisa bir süre Araplarin eline geçmisse de bu hakimiyet uzun sürmemistir. Çünkü bölgenin Türklesmesi büyük ölçüde tamamlanmis durumdaydi.
 
19. Yüzyilda Azerbaycan
Bu dönemde Ruslar’in Kafkaslar’i ele geçirme çabalari karsisinda hanliklar Ruslara karsi ortak hareket etme karari almislardir. Ancak bir çok önemli bölge Ruslarin eline geçmis, Iran da bu bölgede üstünlük kurmaya çalismistir. 10 Subat 1828’de Rusya ile Iran arasinda yapilan Türkmençay (Tebriz yakinlarinda) anlasmasina göre Aras nehrinin güney kisminda yer alan ve Azerbaycan topraklarinin 2/3’ünü olusturan Güney Azerbaycan Iran’a, Aras nehrinin kuzeyinde yer alan Kuzey Azerbaycan ise Rusya’ya birakilmistir. Bu tarihten sonra Ruslar Karabag ve Erivan’a sistemli bir sekilde Ermeniler’i yerlestirmistir.
 
Bagimsiz Azerbaycan Devleti (1918 – 1920)
Ilk bagimsiz Azerbaycan Devleti 28 Mayis 1918 tarihinde Çarlik Rusyasi’ndan bagimsizliklarini kazanmis olan vilayetlerin birlestirilmesi ile “Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti” olarak kurulmus ve Cumhurbaskanligi’na da Mehmet Emin Resulzade getirilmistir. Osmanli Imparatorlugu yeni Azerbaycan Devletini derhal tanimistir. Bu dönemde yeni Azerbaycan Devleti bir taraftan iç karisikliklarla ugrasirken, diger taraftan da Rusya, Ermenistan ve Iran’in saldirilari karsisinda direnmeye çalismis ve Osmanli Devleti’nden yardim istemistir. Bu dönem ayni zamanda Batili Devletlerin Azerbaycan’in zengin petrol kaynaklarini kesfetme dönemine rastladigindan Azerbaycan’daki Türk unsurunu ortadan kaldirmak için Ermenistan, Rusya ve Iran’in yaninda Alman ve Ingilizler de Türklere karsi cephe almislardir. Osmanli Ordusu isgal edilmis olan Azerbaycan topraklarini kurtardiktan sonra bölgeden çekilmistir. Sürekli istikrarsizlik içinde bulunan Azerbaycan’in bu bagimsizligi ancak 23 ay devam etmistir. 1920 yilinda 27 Nisan’i 28 Nisan’a baglayan gece Sovyet Kizilordu’sunun Azerbaycan’i isgali ile bagimsiz Azerbaycan Devleti sona ermistir. Bu tarihten sonra baslayan 70 yillik bir sürede “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” olarak Sovyetler Birligi’ne bagli 15 Cumhuriyetten biri olmustur.Ilk bagimsiz Azerbaycan Devleti Türk tarihi boyunca adi “Demokratik Cumhuriyet” olan ve Latin alfabesini ilk benimseyen Türk Devleti olmasi bakimindan önem tasimaktadir.
__________________
 
Sovyetler Birligi Dönemi
Azerbaycan Sovyet Kizilordusu tarafindan isgal edildikten sonra 1922’de Kafkasya ötesi Sosyalist Federal Sovyet Cumhuriyeti’ne katilmis, 1936’dan sonra ise “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” adini almistir. Azerbaycan Sovyetler Birligi’ne katildiktan sonra sürekli toprak kaybetmistir. 1920 yilinda 114.000 km2 olan yüzölçümü bugün 86.600 km2’ye düsmüstür. Stalin zamaninda yapilan düzenlemelerle Ermenistan Azerbaycan, Nahçivan Özerk Cumhuriyeti ve Türkiye arasina uzatilarak hem Azerbaycan’la Nahçivan’in, hem de Anadolu Türkleri ile Azerbaycan Türklerinin baglantisi kesilmeye çalisilmistir
 
1990 Sonrasi Azerbaycan
1920’den itibaren 70 yillik bir süreyle Sovyetler Birligi’nin bir parçasi olan Azerbaycan 1990’da Sovyetler’in dagilma sürecine girmesiyle bagimsizlik hareketlerine sahne olmustur. Azerbaycan Halkinin bagimsizlik istegi 19-20 Ocak 1990 tarihinde Sovyet ordusu tarafindan kanli bir sekilde bastirilmissa da, bagimsizlik hareketinin önüne geçilememistir.
Bu olaylardan sonra bagimsizlik hareketleri daha da hizlanmis, ülkede genis bir taban destegi bulan Halk Cephesi Hareketi’nin baskisiyla 30 Eylül 1991 tarihinde Azerbaycan bagimsizligini ilan etmistir. 70 yillik aradan sonra 7 Haziran 1992 tarihinde ilk defa yapilan demokratik Cumhurbaskanligi seçimlerinde Halk Cephesi Lideri Ebülfez Elçibey Cumhurbaskanligina getirilmistir.
Elçibey yönetimi bir taraftan Ermeniler’le devam eden Karabag problemini çözmeye çalisirken diger taraftan iç düzeni saglamaya gayret göstermis, Sovyetler Birligi döneminden kalma eski yapiyi süratle degistirme yoluna gitmistir. Ancak, devralinan agir sosyal ve ekonomik problemler ve kadro yetersizligi bir çok reformun yapilmasina engel olmustur. Bunun yaninda tekrar Latin Alfabesine geçilmis, Devlet Dili Anayasa’da “Türk Dili” olarak belirlenmis, Azerbaycan’daki Rus Ordusu çikarilmis, ilk defa milli para “Manat” tedavüle çikarilarak kullanilmaya baslanmis, uluslararasi bir çok kurulusa üye olunmus, basta Türkiye olmak üzere dünya ülkeleri ile ekonomik, sosyal, kültürel, diplomatik iliskilere girilmistir. Yine bu dönemde ilk defa toprak ve tarim reformu çalismalari yapilmis, ordunun modernizasyonu saglanmis, Türkiye ile karsilikli ögrenci transferi baslatilmis, Azerbaycan’da Türk Dili ile egitime itibar kazandirilmistir. Basta Yabanci Sermaye Kanunu olmak üzere, Özellestirme, Bankacilik, Sigortacilik gibi önemli yasalar çikarilmistir. Bakü – Ceyhan Petrol Boru Hatti Projesi ilk defa bu dönemde gündeme getirilmistir.
Yaklasik 1 yil süren Elçibey döneminde Kelbecer Ermeniler tarafindan isgal edilmis, bir yandan da Suret Hüseynov Gence’de isyan hareketi baslatmistir. Agir problemler karsisinda zor durumda kalan Elçibey Nahçivan Milli Meclis Baskani Haydar Aliyev’i göreve davet ederek kendisi Nahçivan’a çekilmistir.
Yönetime gelen Haydar Aliyev önce Azerbaycan Milli Meclis Baskanligina getirilmis, 3 Ekim 1993’te yapilan Cumhurbaskanligi seçimlerinde ise 5 yilligina Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaskani seçilmistir.
Bu dönemde Daglik Karabagin büyük bir kismi Ermenilerce isgal edilmesine ragmen ateskes yapilarak sükunet saglanmistir. Ülke içinde kanunsuz hareketler ve kargasa sona erdirilmis, tam bir istikrar saglanmis, Azerbaycan BDT’ye üye olmustur. Bu dönemde çok önemli projeler gerçeklestirilmis, hukuki yapidaki düzenlemelerle ülke için hayati önem tasiyan çok önemli kanunlar çikarilmistir. Takip edilen siki para politikasi ile enflasyon %1800’lerden %2 – 3 seviyelerine düsürülmüstür.
Azerbaycan Cumhuriyeti serbest pazar ekonomisi ve demokrasi yolunu tercih ederek eski sistemden kalma emredici “Merkezi Planlama” modelini terk etmistir.
11 Ekim 1998 yilinda yenilenen Cumhurbaskanligi seçiminde Haydar Aliyev ikinci defa Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaskani seçilmistir.
 
BULGARLAR

Ortaçagda, orta Asya’dan Avrupa’ya göç eden Türkler. Avarlar’la gelen Türkler arasinda Bulgarlar da vardi. Bulgarlar Avrupa’ya gelir gelmez, Volga (Itil) boylarinda yasadilar. Bunlara Volga Bulgarlar’i denir. Burada bir devlet kurdular ve Türklüklerini uzun müddet korumaya muvaffak oldular. X. Yüzyil baslarinda Müslüman oldular. Ruslar’la uzun müddet savas yaparak kimliklerini korudular. XIII. Yüzyilda memleketleri, Mogol ordulari tarafindan zaptedildi, devletleri yikildi. Böylece Altin Ordu devletinin idaresi altina girmis oldular.
Volga Bulgarlarindan bir kismi VI. Yüzyilda Volga kiyilarindan kalkarak, Tuna kiyilarina indiler. O zamanlari buralara Avarlar hakim oldugu için bir müddet onlarin boyundurugu altinda yasadilar. Bizans üzerine seferler yaptilar ve bugünkü Bulgaristan’da bir devlet kurmaya muvaffak oldular. XIV. Yüzyila kadar Bizanslilar’la savastilar. I. Murad zamaninda Bulgaristan bize geçti. 1878 Berlin Andlasmasi’na kadar bize bagli kaldilar. Bu tarihte Bulgaristan’in bir kisminda bize bagli bir hükümet kurdular. Bulgarlar, 1908 yilina kadar, etrafindaki topraklari da zaptederek, müstakil bir devlet kurmaya muvaffak oldular. Tuna Bulgarlar’i IX. Yüzyilin ikinci yarisindan itibaren Bizanslilar’in etkisiyle Hiristiyanligi kabul ettiler. Öbür yanda çogunlugu teskil eden Bulgaristan Slavlar arasinda eriyerek benliklerini kaybettiler.
 
CHEROKEELER

Cherokee adi büyük olasilikla bir Choktaw kelimesi olan ve Magara Insanlari anl***** gelen chiluk-ki'den gelmektedir.Cherokee'ler 1876'daki Kizilderili Bürosu'nun raporlarina göre "En uygar" bes kabileden biridir. Bu kabileler Birlesik Devletler'i örnek alan anayasal hükümetlere ve komün fonlarina sahiptirler. Ayrica beyaz komsularinin yöntemlerine benzer biçimde çiftçilik yapmaktadirlar.

En zengin ve bereketli topraklar Cherokee'lerindi. Andrew Jackson ve Van Buren'in Kizilderililer'i temizleme politikasi dogrultusunda General Winfield Scott tarafindan yönetilen birlikler, beyazlarin bu topraklara yerlesebilmeleri için Kizilderililer'i sürdüler. Missisipi'nin batisindaki sözde Kizilderili Bölgesi'ne sürülmeleri sirasinda üçte biri telef olan Kizilderililer, bunu Gözyasi Sürgünü olarak anarlar.

Gözyasi Sürgünü
Hayatta kalmayi basaran az sayida Cherokee'nin büyük çogunlugu bugün Oklahoma'da yasamaktadirlar. Kuzey Carolina'daki Cherokee Rezervasyonu'nda yasayan Cherokeelerin sayisi 7000'e yükselmistir.
 
CHEYENNELER

Cheyenne adinin anlami Fransizca chien, "köpek" kelimesinden gelmektedir. Bunun nedeni ise köpek yeme ayinleridir. Cheyenne'ler kendilerini Tis-Tsis-Tas ( insanlar ) adiyla çagirirlar. Iki ya da üç asir kadar önce Büyük Göller Bölgesi'nden büyük çayirliklara gelen bir Algonquian kabilesidir. Çadirlarda yasayan bizon avcilari, usta biniciler ve cesur savasçilardi. Batidaki Sioux kabileleriyle çok yakindilar ve Küçük Boynuz'da Custer'a karsi birlikte savastilar. Son savaslardan sonra Kör Biçak ve Küçük Kurt komutasindaki bir grup, eski av topraklari olan Montana'daki Topal GeyikRezervasyonu'na dogru efsanevi bir yürüyüs yapti. Diger bir grup olan güneyli Cheyenne'ler ise Oklahomada kaldilar.
 
HAZARLAR

Yüzyil’da Kafkaslar Bölgesi, Itil ve Don Irmaklari çevresine egemen olan ve Museviligi benimseyen bir Türk toplulugudur. Bizans Imparatorlugu ile iyi iliskiler kurarak Sasanilerle savastilar. Halife Osman komutasindaki Arap-Islam ordularini Kafkasya’da yenilgiye ugrattilar. Peçeneklerin saldirilariyla zayifladilar ve bir süre sonra da dagildilar.

Dogu Avrupa’da idil ( Volga ) kiyilari ile kirim yarimadasi arasinda imparatorluklar kuran bir Türk kavmi , Hazarlar hun akinlari sebebiyle batiya göç ederek Rusya’nin güneyinde Kirim’dan Hazar denizine kadar Volga ve Dniester nehirleri arasinda kalan arazide yerlestiler. Zamanla bölgeyi tam anlamiyla hakimiyetleri altina aldilar ve diger Türk boylari üzerinde üstünlük kurdular.Bizanslilarla anlasarak 586 yilindan itibaren Iran eski hanedanlarindan ve Zerdüstlüge inanan Sesanilerle devamli mücadelede bulundular.
627 yilinda Bizans’in tesvikiyle Azerbaycan’i istila ettiler.Hazar prensesi Çiçek Hatun Bizans imparatoru Birinci Kostantin ile evlenince imparatoriçe oldu.Böylece akrabalik baglari güçlendirildi.Bu izdivaçtan tarihte “Hazar” diye meshur olan dördüncü Leo dogdu Çiçek Hatundan evvel de Bizanslilarin Thedora adini verdikleri bir Hazar penceresi 596’da imparator ikinci Justinianus ile evlenmis ve Bizans imparatoriçesi olmustu.627 yilinda Istanbul, sesaniklerin eline geçmekte iken Hazar ve Bulgar Türklerinin Bizanslilarin yardimi sayesinde kurtarildi.
630 yilinda Göktürk devletinin Çin hakimiyeti altina girmesinden sonra Hazar kogani bulan Hun istiklalini ilan etti.Bulan Hun Hazarlari kuzey Kafkaslar asagi ve orta idil Boyu ile Azak denizi kiyilarina kadar, hakim kilarak kagunligini Göktürk devletinin varisi saydi.
Hazarlar 8.yüzyilda Müslüman Araplarla temasa geldiler.Kafkas daglarini asip Dagistan’a giren Islam ordulari Hazarlarin baskenti Belenceri aldilar.Bu sebeple Hazarlar baskentlerini Astrahan’a naklettiler.
Bir süre sonra Sirvan’a giren Hazar ordusu Azerbaycan’in büyük bölümünü geri aldi.Erdebil’de yapilan savasi Hazarlar kazanirken basta Cerrah bin Abdullah olmak üzere Islam ordusundan pek çok sehit oldu.Ancak Azerbaycan valisi Mervan bin Muhammed komutasindaki 100 binin üzerindeki iyi donatilmis bir Islam ordusu iki koldan Kafkaslari geçerek 737 yilinda Hazar ülkesine girdi.Elbeyda önlerinde yapilan savasta Mervan Hazar kuvvetlerini yok etti ve ele geçirilen baskomutan Tarhan öldürüldü.Bu durumda Hazar Hakani sulh istemek zorunda kaldi.Mervan ise barisin ancak Hakan’in Müslümanligi kabul etmesiyle mümkün olabilecegini bildirdi.Baska çaresi kalmayan Hakan bu teklifi kabul etmek zorunda kaldi ve böylece memleketine tekrar sahip olabildi.Böylece , Hazarlarla Müslüman Araplar arasindaki sulh döneminde Islamiyet Türkler arasinda hizla yayilmaya basladi.Hazarlar Rusya’nin kuzey kesiminde yasayan Slovlarda çarpisip onlari hakimiyetleri altina aldilar. Fakat bu sirada Baltik ile Karadeniz arasinda genis bir devlet kuran ve baskentleri çok kuzeyde Nowgorod’da bulunan ve bugünkü Ruslarin atalari olan Normonlar Hazarlara öldürücü bir darbe vurdular.Daha sonra Peçeneklerin sikistirmasiyla Kirim topraklarina siginan Hazarlar , bulunduklari bölgede üst üstte gelen peçenek , Rus ve Rum saldirilarina karsi dayanamayip yok oldular.Hazarlar bütün Türkler gibi cesur atak ve yüksek vasifta asker idiler. Abbasi halifeleri ve Bizans imparatorlari özel Muhafiz olaylarini Hazarlardan kurmuslardi. Hazarlar , 737 yilinda Islamiyet’i kabul etmeleriyle ilk Müslüman Türk devleti sifati hâiz iseler de bu durumlarini uzun zaman koruyamamislardir. Müslüman olmadan öncede Hiristiyanlik ile Musevilik arasinda bocoloyon Hazar Hâkani ve maiyeti nihayet Harun Residin halifeligi zamaninda 786 yilinda Museviligi resmen kabul ettiler. Böylece Museviligi kabul ettilerse de ülkemizde Müslümanligi kabul edenlere karsi iyi muamelelerini sürdürdüler.Bu sayededir ki ülkede Islamiyet günden güne yayildi.Baskent Etilde 10.000 Müslüman ve 30 cami bulunmaktaydi ve Müslümanlarin kadilari vardi.
Hazarlarin devlet teskilati Göktürklerle Karahanlilarinkine büyük ölçüde benzemekteydi. Bu teskilatin en açik sekli çifte krallik sistemiydi. Hükümdar , islerine bizzat karismayip gerektiginde degistire bildigi “yugrus unvanli hakanlarina idareyi birakmaktaydi”.
Hazar hakani yani büyük hakan ancak 4 ayda bir halkin huzuruna çikardi.Toyin ettigi halifesine ise “Hakan beh” denilmekteydi. Hakan Beh’in vazifeleri arasinda ordular idare etmek , memleketi yönetmek harbilin etmek gibi hususlar bulunuyordu. Memleketin adli ve dahili isleri hep Hakan Beh’in elindeydi.
Hazar devletinin kurucusu Bulan Kagandan son hükümdarlari Yusuf Kagana kadar , gelen bütün Hakanlarin adlari bilinmekte ise de saltanat tarihinde belli degildir. Yusuf kagandan sonra devlet bir prenslik derecesine düsmüstür. Hazarlar devletinin 965’te Normonlar tarafindan yikilmasindan sonra Kirim’da küçük bir devlet kurdular. 1016 yilindaki hükümdarlarinin adi Çun idi. Hazarlarin yasayan en büyük hatirasi Dünyanin en büyük gölüne adlarini vermis olmalaridir.

=Hazar Hakanlari=

1) Bulan
2) Ubaca
3) Hizkiye
4) Birinci menase
5) Hanuka
6) Ishak
7) Sabulan
8) Ikina
9) Menase
10) Nisi
11) Birinci Harun
12) Menahem
13) Benyamin
14) Ikinci Harun Yusuf

(931 – 965 )
 
IRAK SELÇUKLULARI

Büyük Selçuklular’in Irak’ta bagimsizligini ilan eden bölümüdür. 1118 yilinda Büyük Selçuklu sultani Mehmet Tapar’in ölümünden sonra bölgede etkinlik kuran II. Mugisettin Mahmut tarafindan kuruldu. Abbasi Halifesi’nin destegiyle varliklarini sürdürdüler. 1194 yilinda Harezmsahlar tarafindan yikildilar. Baskentleri Hemedan idi.
 
Geri
Üst