∞ Aşk sevdiğin kişiyi herkesleştiriyor z α m α n l α

ikimiz de acemi birer aşıktık o zamanlar
sen yollarda eski bir aşka ağlıyordun
bense kendimi usta zannediyordum bu işlerde
yağmur gibi akıp giden yıllardan geriye ne kaldığını bilmiyordum seni tanıyana dek
ama farkındaydım yinede
ne zaman seninle olsam
tanıdık bir kus cıvıltısıyla uyanıyordum her sabah
şimdi ise kırılgan mektuplar yazıyorum
hangi adrese göndereceğimi bile bilmeden
namımın olsun
ben sende ülkemi sevdim hüzün dolu yağmurlarla tasan boynu bükük nehirleri
ben sende yolları sevdim dallarına hiç bir kusun kopmaya bile yanaşmadığı ağaçlarla kaplı yolları
ikimizde acemi birer asıktık o zamanlar
ve çoğu zaman ne yapacağımızı bile bilmeden serseri dolaşırdık sokaklarda!!!...
 
Çalıyor zilim, alacaklım kapıda,
Açmıyorum, çünkü alacak seni benden.
Sende biliyorsun, kapımı çalan delicesine,
Adını duydukça delirdiğim, acı ayrılık...

Ben gitsin diye beklerken,
O daha da yaklaşıyor bana.
Ve hazırlanıyor tüm engelleri yıkmaya,
Adını duydukça delirdiğim, acı ayrılık...

Ayrılacağımı düşündükçe senden,
Kaynar sular boşalıyor bedenime.
Ağlıyorum gözlerimden kan gelene dek,
Ve gitmesi için yalvarıyorum ayrılığa,
Ama anlayışlı değil ayrılık, senin gibi...
 
Bu son ayrılışımız olacak
Ellerimiz bir daha elveda
Diyerek ayrılmayacak
Canımız bir daha bu denli yanmayacak
Sözlerimiz anl***** yitirmeyecek
Gözlerimiz bir daha yalan söylemeyecek
Bir başka kalplerde
Yaşayacağız sevgimizi,
Bir daha asla birlikte
Olamayız Unutma bu son ayrılışımız
Biz hiçbir şeyin değerini bilmedik
Doğru dürüst sevmeyi bile beceremedik
Bir rüyaydı geldi geçti sadece...
Yaşamadığımızı farz et
Gerçek şu ki gönlüm
Şimdiden sana hasret.
Biz bitti dedik ama bitmedi
Ya kalplerimiz acaba onlar silebildi mi kalbinden sevgimizi?
 
Hiç göze gelmediler
Gözdesi de olmadılar kimsenin
Kimse farkına varmadı yalansız gözlerinin
Göz oldu mu yüreklerinin
Hiç anlamadılar
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

Çözülemedi bakışlarındaki tarifsiz sevdalar
Kim dedi sevgimi
Büyüyünceye kadar cevapsızdılar
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

Sarıydılar yada soluk benizli
Çoğunlukla karaya yakın bir esmer
Ve onlar genellikle burunlarını hiç silmezler
Derin iç çekişleri bundandır
Dünyanın kahrından değil
Çünkü umurlarında değil
Onların farkında olmayanlar
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
Onlar çok ve çocuklar
Büyüyecek adam olacaklar
Önceleri öğretmen,ebe
Sonra doktor olmak isteyecekler
Bildiklerinden değil
En yakınlarında onları gördüler,
Hep onlar olmak istediler
Çalınmış geleceklerinden habersiz
Yarım yamalak düşlerde eridiler
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

O güzelim yürekleri
Delikanlılık edebiyatıyla körelttiler
Okumanın erdeminden
İnsan gibi yaşamanın bilimden geçtiğinden
Haberleri olsun istemediler
Ne kadar parlarsa parlasın
Hep suskun kaldı o gözler
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

Ahmed Ariften bu yana
Yolunu gözleyenlerin adı değişti
Hepsi o kadar
Kuşpalazı,boğmaca,karaçiçek,sıtma
Belki azaldı ama
Yeni nedenleriyle yürek enfaktı
Kanser filan hala kapıda
Çaresizlik dağlar aşırmakta
Yer yurt terk edildi
Gurbet artık sıla
Çalansa bildik değil başka bir hava
Kırıldılar farkında olmasanız da
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

Onlar çok ve çocuklar
Gözlerinden dillerine dökülürse
Bir gün sorular
Sürdürebilecek miyiz aynı yalanı
Yoksa yine susturacak mıyız onları
Küçüldü dünya
Çoğu gitti azı kaldı
Geçici demişlerdi körlüğümüze
Biraz fazla uzadı
Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular
Onlar çok ve çocuklar
Sesiz de kalsalar bizi bağışlamayacaklar
Mazeretlerimize inanmayacaklar
Yaşamımızda görünmedikleri her karenin
Hesabını soracaklar
Hazırlıklı olmak gerek
Çünkü onlar şimdilik
Çok ve çocuklar
 
Seni her bitirişimde
Nefesim kesiliyor
Sen tükendikçe bende
Gözlerim karanlıklara bakıyor
Gidişinin mevsiminde
Ortalık yaz bende kış başlıyor
Sen gelsen bile
Ben dönmem
Sen sevmeye karar versen bile
Ben bu yüreği bir daha kanatmam
Senin gelişini düşündükçe
Sevda beni çarmığa geriyor
Bu aşkı kimseye söyleyemesem de
Her bakan anlıyor
Sen gelsen bile
Ben dönmem
Ben yaramı çok kanattım
Canımı çok yaktım
Sevdam acıdıkça ben ağladıkça
Sen bittin
İşte asıl gidiş bu
Ben senden yavaş,yavaş gidiyorum
Geri dönmemek üzere
Sen gelsen yada gelmeyi düşünsen bile
Bu acıların bedeli
Sensizliğin bensizliği.
 
Denizin üstünde hafif bir sis
Sokağın içinde hafif bir is vardı
Limanda gemi denizde tekne yoktu
Caddeler bomboş akşamcılarda yoktu
Önce ucuz bira aldım
Sonra bir samsun yaktım
Ardından bir karaltı belirdi
Bir insan siluetiydi
Hatta bir kadın
Yavaş yavaş yürüyordu
ve bana yaklaşıyordu
Önce gelmesini bekledim
Sonra dayanamadım yaklaştım
Olamaz inanamıyorum tanrım
Bu sensin evet evet
Bu kesinlikle sensin
Bana bakıp gülüyorsun
ve yanıma kadar geliyorsun
Tutuyorsun ellerimden
Çekiyorsun beni denize
Beraber yürüyorduk suyun üstünde
Sonra o sisin içinde
Çaldı bir geminin sireni
Bu da korkuttu seni
Bıraktın aniden elimi
Ve boğdu beni
Bu acımasız sevgi.
 
Acıyla Erir,Yüzüne Aşık Çocuk

Ne zaman yüzüne baksam
yalnızlığın o mutlu gerilimi
O öksüz göl hızla derinleşir
biliyorum,acılarım hiç bitmeyecek,bu öyle bir
yeşil
Ne zaman gözlerinin içine baksam,biliyorum
ikimizi de aşar,o kapının ardındaki masal
bense yüreğimin bu hallerinden korkar,kalırım
bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi
geçip giden yüzlerine bakar kalırım
Ömrün kısalığı çarpar camlara
ateş hızla yayılır içerilere
Akşam olur,evler dolar boşalır
acıyla erir,yüzüne aşık çocuk
Ne zaman gözlerinin içine baksam,bliyorum
İkimizi de aşar,o kapının ardındaki masal
 
birden
''bitti'' sesi duyuldu
çınladı ortalık
sevgisizlik kapladı geceyi
bir aşık yere düştü
kırmızılara boyandı sessizlik

karalar toplandı başına
sarı sayfalar örtüldü üzerine
ağlayan bir bebek vardı başında
adı aşktı
sokak ortasında kaldı
 
Gölgen gibidir yalnızlık
Gecenin ıssızlığı, karanlığı gibi boş ve soğuk.
Sarılırsın ararsın tutamazsın
yoktur çaresi.
Adı Yalnızlık
Yazılmıştır bir kere
Yiğit olsan da büker bileği,
Cesur olsan da sızlatır yüreği.
İçindedir sevgi, insanın tek dileği
Ateşten gömlek misali
SEVGİ... SEVGİ... SEVGİ…
 
Demem şu ki sevgilim
Bir yerinde yaşamın
Birileri
Bittiğini anlatıyorsa durmadan sevdaların
Ve az biraz,
Tutunduğumuz yerinden
Basıyorsa yüreğimize
Direnmek gerek
Direnmek gerek ki hem de nasıl
Hani diyor ya Usta;
“o iyi insanlar,o güzel atlara binip gittiler”
gitmemişler...
gittilerse de dönmüşler
sevdaları zulalarında
konuşacakları günü beklemektedirler
 
Benim hiç canım yanmadı anne,
Hep sen sardın beni
Hep sen sakındın…
İşte büyüdüm ,acı çekiyorum
Adı sevdaymış bu acının
Hep bendim kandırılan
Bana kandırmayı öğretmedin ki….

Gözlerime bak şimdi söndü artık feri…
İnsanlar hep beni yok etti anne
Sen hiç bana yok etmeyi öğretmedin ki….
Hak etmedim be anne hak etmedim..

Sevgi bu mu?
Tutku bu mu?
Ömür bu mu?
Neden sen yoksun
Neden sarmıyor ,sakınmıyorsun beni?
Hep çocuk olmayı istedim
Ama herseferin de acımasızca büyüdüm…
 
Sonrası yoktur aşkın;
Bir gece geç zamanda,
Olmayacak bir anda,
Uzanmış,
O'nun ateşiyle sarmalanmış,
Gözler kapanıp,
Dünya değişmeli.
Ah olsaydı, keşke......yerine,
''Seni İstiyorum'' diyebilmeli.

Yollar erimeli,
Tüm diriliğiyle çıkagelmeli.
Sarılıp sımsıkı,
Doyasıya öpmeli,
Dudaklar morarmalı,
Bakışlar baygınlaşıp,
Zaman durmalı.
Korları ruhun,
Evreni yakmalı.
Ten kokusu,
Ter kokusu basmalı,
Nefesler tutuşmalı,
Titremeli baştan sona,
Beden ve ruhun tekliğinde,
Ah'lar, keşkeler terkederken odayı.

Adı da, kendisi de aşk olmalı..

Mazereti yoktur aşkın;
Başına vurduğunda,
Sevgilinin kollarında,
Doruklarda..
 
Gözlerine bakıp unuttuğum dünyaları,
Benden bi-haber sevgilim...
Nasılsa gökyüzü,maviyse yani..
Sen de kaybetme doğallığını,
Nasılsa sevgi,büyükse gayet..
Sende tertemiz tut,kirletme kalbi..
Sende bir beni sev,
Başka gözlerden bi-haber sevgilim..
Nasılsa benim sevgim,büyükse yahut...
 
bir gizemdi bakışların
soru işaretleri yüklenmiş
kırılmış köprünün ayağı
yol kapanmış belki
iyot kokusu takıldı
soru işareti çengeline
düştü suya
bir rüzgar öpüşü
bir dalga teninde

kanatlandı sözcüklerim
deniz feneri ışığı ayaklandı
kıpırdadı süt limanlığı
dinginliğimin,ağırdan
elin eridi elimde
uyuştum soluk alışlarında
gözlerinde şiirsellik
mutlu gemiler yanaştı limana
anlamlı imgeler aktı
dudaklarının kıvrımından bana

kahve gözlerin kısıldı
bir köz düştü bahtiyarlığıma
pembelere büründü ağaçlar
köpük köpüktü
bir hırka,bir çatal çaldı beni
art arda vuruldum
çoğaldın tümcelerimde

sarmalandım an be an
hırsızlar çaldı uykularımı
ben yıldızları sayarken
en parlağı sendin
kayboldum sende
yok oldum
tükendim
şafakla
yavaş
ya
va
ş
.
 
adını sevgi koydum bu yalancı baharın
bu yalancı gülün adı da aynı
yağmurlar dokunuyor ya saçlarıma yalan
hani üşüdüm dedim ya yalan
ne ellerin dokusun elime
ne gözlerin gözlerime
adını sevgi koydum bu yalancı baharın
boş ver yalan olsa da yaşayalım işte..
 
O kanadı kırık bir kuştu
Beyaza vurulmuştu
Kimseler görmedi başka renk sevdiğini
Kimseler görmedi kirlendiğini

"Kendini martılarla bir tutma" derdim.
"Senin kanatların yok
Düşersin,yorulursun"
Beni böyle bırakıp gitme ne olursun

O kanadı kırık bir kuştu
Gülümserken vurulmuştu
Kimseler görmedi öpüştüğünü
Kimseler görmedi kirlendiğini

Adı Nevin şarap içer
Yağmur giyerdi geceleyin
Adı Nevin şarap içer
Hüzün kokardı geceleyin

O şehrin tüm sokakları dar yapılmıştı
Biz yanyana yürümeyelim diye
İnsanları dar yapılmıştı
ama biz yürürdür yanyana
Yana yana yürürdük...

Adı Nevin şarap içer
Yağmur giyerdi geceleyin
Adı Nevin şarap içer
Hüzün kokardı geceleyin
Adı Nevin şarap içer
Ve ağlardı geceleyin...
 
BİRGÜN

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki seni seviyorum.
 
SEN VURDUN DA BEN ÖLMEDİM Mİ

Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?

Biliyorsun
Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı
Artık benden pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?
 
Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında.
Ama inandığım da. Ömrümde her şarkı başka bir kapı açtı.
Bu şarkının ardında sen, bu kapının ardındaysa benden önce söylenmiş sözler vardı.

Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar?
Seçtiklerimiz mi bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı?
Seçtiklerimiz evet.
Hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli, senin aşkınsa bir dönem aaaai.

Bir şarkı tuttum sevgilim, bir kapı açtım ikimize.
İkimiz çokmuşuz meğer bu resme.
Kapatmadan bu kapıyı yine de
Bu yaralar, bereler sanadır, bileler

Çok canım yanıyordu gördüklerimden ve göreceklerimden.
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek.
Benim de kanattıklarım vardı elbet.
Ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar.
Hani demiştim ya; ne ayrılıklar, ne aşklar, ne başlangıçlar diye
Yani demem o ki, çok zor günler geçirdim vaktiyle.

Bu şarkı sadece benimdi sevgilim ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize.
Yazmışsın ya; Onu sevebileceğimi düşünmüştüm diye.
İşte o günden beri, belki de bu yüzden sadece,
bu yaralar, bereler sanaydı, bileler, göreler aşkımı, şahidim gök kubbe.
 
YAŞAYABİLME İHTİMALİ


soğuk ve şehirlerarası

otobüslerde vazgeçtim

çocuk olmaktan

ve beslenme çantamda

otlu peynir kokusuydu babam...



Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.



İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında

(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)

özlemeye başladım herkesi...

Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,

adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...



Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...

Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan

kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...

Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...

Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara

ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...

Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...



Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.

Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri

Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.

Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...

(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...)

Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu...

Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...

Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...

Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım...

çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...



sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde

ama sen yoktun...

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...

Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine ***ürüyordu...

Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...



Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini...

Sonra otobüs oluyordum,

kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü...

Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği...

Otobüs oluyordum bir süre...

Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,

yanağım otobüs c*****n garantisinde...

Otobüs oluyordum...

Bir ülkeden bir iç ülaaae...

Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...



Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...

Korkuyordum...

Sonra iniyordum otobüsten...

Çarşıdan bizim eve giden,

ömrümün en uzun,

ömrümün en kısa,

ömrümün en çocuk,

ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum...

Çünkü sonunda annem oluyordum

babam kokuyordum sonunda...



Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...

Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...



Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda...

Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...

Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi bir toprak damında...

Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...



Ben senin,

beni sevebilme ihtimalini sevdim!
 
Geri
Üst