Değerli Üyelerimiz sizler için kendimizi sürekli yeniliyoruz. Lütfen 10 saniyede üye olarak bizlere destek olunuz... 😊 Tüm sorunları bize bildirebilirsiniz
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Sustukça sen oLdum sen oLdukça kendime kaLdım seni buLdum.
Cezasının ne zaman biteceğini biLmeyen bir hükümLüydüm sende..
Aşkı taşımak tek özgürLüğüm oLdu anLamaLısın.
Bende kendini üretirken;yokLuğunu da aynı boyuta taşımasaydın keşke..
Sen yoksan oLmayacaksan ben hangi kimLikLe kaLkarım ayağa hiç düşündün mü?
YığıLıp kaLdığım her yerde yokLuğun çöküyor gözLerime..
HayaLinLe kaLmak seni yaşamak bundandır yaLnızLığı hiç kimse benim kadar sevemez..
Tuhaf bir tesLimiyette yokLuğunu yaşıyorum hepsi bu!
Sen ve sen.. YaLnızLık.. Hayır! Sen ve ben. İçimde üretiyorum seni. BirLikte çoğaLıyoruz kimseye hesap vermeden.
Susmuyorum.. Çünkü seni seviyorum…
GözLerimi karanLığa sımsıkı yumuyorum. Sen oLmak üzere başkaLaşıyorum bir kez daha ve sonsuza kadar sen oLuyorum..
Aşk yaşamın beLirLediği rastLantıLarın sunduğu yöneLiştir söyLemiştim sana. Bu zorLu yürüyüşte kimseye tercih şansı tanınmadı eLbette biLirdim bunu. O kadar anLamLıydın özeLdin ki tercih şansı tanınsaydı da biLe ben yine seçerdim.. Ödediğim ve ödeyeceğim bedeLLer ne kadar ağır oLsa da.. Sana seni anLatmakta bu kadar yetersiz kaLmasaydım keşke..
Seni şu an yaşamaya ne kadar muhtacım.. Tek gerçeğim sensin ve hepte öyLe kaLacaksın..
Yüreğimi çatışmaLarın tam ortasına sürerken hiçbir ödüL bekLemiyordum biLesin..
İçimde o kadar masumsun ki.. Seni yaşatmak adına nasıL bir direnişi üstLendiğimi kimse anLamasa da aLdırmıyorum artık..
Yaşamak sana sığınmaktır seni sende sevmektir..
Sevdim seni hiçbir ödüL bekLemeden… GözLerimi kapatıyorum artık susma vaktidir..
Bir varsın bir yoksun.. ÇocukLuğumda anLatıLan masaLLar gibi.. Ama en çok yoksun.. Başım dönüyor.. Aşkım ey ömrümün varı!
Ey VARLIĞIM! Seni seviyorum…
En çok sana geLdim durduk yerde
Yasaktı yoLLarım aşk bir gidiLmez üLkeydi
En çok kendi tarihimin kahramanı biLe değiLdim sensiz
Ne kadar dirensem o kadar hükümLüydüm sende
Ve ben hep sana yürüdüm.. yürüdüm..
Adımı unuttuğum her yerde seni buLmaLarımdı beni yaşatan..
Ne zaman uzansam uzakLıktın
Seni kuşandıkça sen oLdum
BöyLece sen oLdukça varLığıma iLişkin her şeyi unuttum
Ama her şeyden çok en çok seni sevdim…
Herkesin öLümü kendi kıyametidir. Ben gözLerimde yokLuğunu taşırken bir gün bekLenmedik düşeceğim beLki bağışLa.. BiLirim birgün geLir bütün yıLdızLar düşer kavuşma günü geLsin diye mahşeri bekLer öLüLer..
Kırık ezgiLeri bir aşk senfonisi sandım
DeğiLmiş
BiLdim
YanıLmadım
YeniLdim
Bütün hayaLLer darmadağındır şimdi sustum…
Kimse sen değiL
Sen herkes oLdun biraz…
Ben değiL..
Senden sonra hiç acım olmadı
Ne deliliğim kaldı sevdadan yana ne de aşka inancım bir damla
Oysa ben seni severken hiç acı çekmemiştim
Ne olduysa sen beni sevince oldu
Bir zaman varlığını arzulayan gönlüm
Yeri geldi yokluğunu aradı durdu
Yazık sevilme süreni kendin kısalttın
Artık dönmesen de olur
Hem sen yokken daha güzeldin
Hem sen varlığında tanıdığım sen değildin
Yine sevilirdin bu kadar
İnan dönüşüne bağlı değildi sevdamın ağırlığı
Yokluğuna ve imkansızlığına direnmek
Herşeyden daha anlamlıydı
Eğer dönmeseydin ne yapar ne eder gözlerini tedarik ederdim biryerlerden
Elini en karanlıklarda bulup tutardım
En azından oyuncağıyla oynayan çocuk gibi kırmadan kırılmadan
Kendi kendime severdim seni
Artık dönmesende olur
Herşeyin ikincisi yenilgidir
Her dönüş ispatıdır biraz da kaybetmişliğin
Maluptur ileriye bakamayan
Bakamaz ki bir türlü pişmanlığından
Onu tutar geride bıraktığı her neyse
Daha da bağlanır ardında kalana
Terkedilen çabuk büyür hüzün kalana düşsede
Pişmanlık hep gidenin payına
Ayrılık zor zanaat kimse yüzde yüz gülemez
Kimse yüzde yüz gidemez
Giden dönüyorsa sevdiğinden değil kaybettiğindendir
Ve aradığını bulamadığından
Dönene kapıyı açmayın
Sevseydi o gitmezdi hiç bir zaman
İşte bu yüzden dönene kapılarınızı birdaha asla açmayın
Ve sen
Gelme
O kapı hiç açılmayacak sana
Eski rüzgarların sözü geçmez terkettikleri dağlara
Geceye yeni şiirler gerek gemiye yeni fırtına
Her eylüle başka yağmur
Kalana taze baharlar lazım
Ve gidene biraz yürek
Kaçanlar pişman şimdi
Kalanlar sevmeye devam edecek.
Şimdi biz ayrıldık ya
Birkaç gün sendeleyerek yürürüm
Ayağım takılsa da düşmem
Yine doğrulurum biliyorum
Yaşadığım tüm aşkların üzerine yemin ediyorum
Ben artık senden vazgeçiyorum.
Yağmurun yağmadığı şehirler düşlerken sana ben. Yorgun karanfillerin sencil denizlere düşüşü geldi aklıma. Dalgalanmamış bir denize kaç çocuk gözyaşı dökebilir diye sormuştun bana. Cevabını yokluğunda buldum. Ağlayan bir çocuk için kaç deniz dalgalanabilir alemde.
İşte böyle yâr.
Kendi kendime sorduğum soruların cevabını yalnızlıktan aldığım günün adıydı aşk belki de. Sözlerin içinden seçilen bir sözdü. Hiç kimseye ve herşeye dair bir hissin sürüncemesi. Vaktin ipliğini hüzne saran annelerin çocuklarına gözyaşlarından bir mezar kurabilme elemi.
Aşk her dilde aynı diyorlardı ama aşkın hangi dile mukabil olduğunu kimse bilmiyordu. Şehrin vakanüvistleri kendi usaresinde yatan müessir korkuya biat etmişti. Ve yeise düşen her gönülde bir leyla düşlemesiydi aşk.
Mecnunca bir çaresizlik gezinirken parmak uçlarında aşksız kentin. Sahraları kırmızı bir alev topunun bergüzârlığıyla yakan İbrahim'lere haramdı aşk. Tahrimen mekruh kılınmıştı kölelik denizinde özgür bir aşkın gemisini yürütmek.
Ah yâr.
Yarasaların dahi tersinden göremediği yegâne varlıktı aşk. Dik ve onurluydu. Boyun eğmezdi hiçbir kuvvete. Herkes herşeyi satın alabilirdi. Ama pazarda her akşam satılamayanlar listesinde aşk vardı. Yitik bir ömrün tek hatırasıydı aşk. Müzmin bir ticaretin tek bakiyesi.
Sana ellerimle gökyüzüne fırlattığım yağmurları sunmak isterdim. Toprağa düşmeden daha damlaları avcunda biriktiren çocukların şarkı sözlerisını dinletmek. Suya yazılan her yazıya adının katrelerini karıştırdım yâr. Bu yüzden adını ebru koydum senin.
Ah yâr.
Yeryüzünün bütün kuşları ve bütün hüzünleri adına sana en kutsal aşkın yeminini vermeye ramak kalmışken. Yarama tuz diye basılan bu sessizliğin alamet-i fârikası nedir. Nedir bana gecenin içinde karanlığı dahi beyazı gösteren sır. Esrârını bilebilseydim avcumdaki güneş çiçeklerinin gölgelemezdim gönül bahçeni ellerimin yağmuruyla.
Sana toprağın arasındaki çatlaktan yağmura bakan bir ölünün sözleriyle susuyorum. Konuşsam dilimi mimleyecek yağmur halkaları. Aşktan yanan kalbime buz düşleri üşüşecek. Susmalıyım yâr. Bağıracaksam sana mahşerin on beşinci günü. Susmalıyım.
Bilirsin yâr.
Baharı beklemeyen yaprağa konmaz yusufçuk kuşları. Zemherileri göğsünde eritmeden hangi baharın müjdelerini duyabilirsin. İşte şimdi. Kemik sesleri törpülüyor hüznümün kılcal damarlarını. Ve cehenneme bir bilet ısmarladım ben. Aşkı kim kirletirse onun adına kesilecek. Ama sen yâr. Senin adın yâr. Cennet'i kalbeyleyen erguvan kokularına karışır adın.
Bilesin yâr.
Gümrâh bir ırmağın son damlasını aşk ile yıkayıp sana akacağım sonsuzluğun dehlizlerinden. Mısra mısra yollarına adanıp hece hece secdene kapanacağım. Bir Leyl rüyası bu yâr. Gözlerimiz kapanınca göreceğiz.
Unutma yâr.
Aşk yaşarken ölsede
Öldükten sonra yine yaşanır
…ve gözyaşının
…ve ihanetin
…ve boşa harcanan bir hayata kahretmişliğin...
Adım adım...
Hece hece...
Eze eze...
Voltalar attığı yüreğimin “cennet” köşelerinde
Sen;
Yalan dostlarınla...
Yalan sevgilerle...
Yalan hayallerle…
Mutluluğunu kovalamaya devam et...
"Kader çıkmazı" denilen yerde oturmuş geçmişime söverken ben ..!
Sen; yüreğimde ki
Duasız mezarında çırpınışlar yaşayacaksın ..!
Bunu belki yaşadığın her an bedeninde organlarında içinde hissedeceksin...
Ama ancak öldüğünde ruhunda hissedeceksin...
…ve o zaman
İşte tam o an anlayacaksın..!
Yıkılacaksın
Seni ruhun yaşarken terk etmiş...
Topraktan yaratılan bedenin “çamur”laştığında seni terk etmiş...
Her şeyi o zaman anlayacaksın...
…ve bir kez daha anlayacaksın
Bir kez daha yıkılacaksın...
"Ömrümü veririm" dediğim sen...(ki değmezsin)
Mahşer günü boynun bükük gezeceksin... Beni göreceksin...
Yine başım dimdik fakat gözleri "can yaşı" döken...
Bir ben göreceksin...
İçimde bir ben daha göreceksin...
Senden sonra ki hayatı boyunca hiç bir zaman gülemeyen
Güneş'e Ay'a hatta tüm tabiat olaylarına küsen
Yüreğini sevgiye kapamış
Allah'a sadece ve sadece "ölmek" için dua eden..! Bir ben göreceksin...
Fakat yinede diyorum ki...
Lanet olsun ki bunu diyorum..!
"O kutsal teraziye konduğumuzda sevaplarımı sana verecek kadar çok sevdim seni..."
Günahlarını alacak kadar da yakmıştın zaten...
...ve sonra
Cehennemim en dibinde olsam bile...
Yüreğinin tebessümünü hissedeyim...
"Cennette bile Allah'ım seni korusun" diye dua edebilirim...
Gözlerimde bıraktığın kin ile öyle baktım ki insanlara...
Bir kere olsun...
Bir kere olsun "uslandıracak" bir göz bulamadım...
"yaşatacak" bir göz bulamadım...
Gözyaşlarım aydınlatıyor şehrimin karanlık sokaklarını. Ağır aksak yürüyorum hayatımın karelerinde.
Kimi zaman düz yollarda sebepsizce yıkıldım kimi zaman yıkılanları topladım yalnızlığı yavan dudaklarımla emerken.
Hep gölgelerde yalnız başıma güneşin doğuşunu seyrettim. Bir yudum sevgiye tutunup kirlenmemiş umutlarımı düşledim.
Sevdanın kollarında bir dirhem umut aradım durdum.
Kuş tüyü yastıklarda delice yaşamak değildi benimkisi. sadece yüreğimden akan kanlı gözyaşlarımı yüreğiyle silecek bir sevda.
Çok muydu bu istediklerim onu da bilemiyorum.
Yorgun savaşçı gibi acıyı emdim dudaklarımla. Herkesin gönül evinde bir acı yanıyordu biliyorum. Benim de yanıyordu.
Diğerlerinden tek farkı; bedenimde acımasızca kendi yüreğimi yakıyordum...
Herkes kendisine umut yollarında sevda çiçekleri ekerken ben yüreğimi törpülüyordum yanık ağıtlarda. Yalnızlıklarda kendimi öldürüp umutlara gebe kalıyordum her sabah. Şafak ağarmadan bir bilinmezliğe yürüyordum ayaklarımı su birikintilerine çarpa çarpa.
Tükettim umutlarımı yalnızlığın dar sokaklarında.
Düştüm yaralandım yalnızlığa itildim. Ama her şeye inat umutsuzluğa pes etmedim. Diz çökmedim karanlığın arsız bedenine.
Hayallerimde büyüttüm içimdeki çocuğu.
Karanlıklar üşüşse başıma gözlerimdeki aydınlığı serdim duvarlara. Büyük mutlulukların peşinde değil; bir hayalin verdiği bir tutam sevgiyle yaşadım.
Süslü cümlelerin zengin satırlarında değil; fakir yüreğimin umut dolu hecelerinde sevdim hayatı.
Kavuşmayı değil hep hasretin yolları gözetledim durdum.
Bencil değildim hiçbir zaman. Yüreğimi ve bedenimi sevgilinin bir günahı için yakmaya hazırdım. Avuç içlerimde paylaşılmayı bekleyen sevda kırıntılarıyla besledim umutlarımı.
Sevgilinin gelme arzularında kaç kez yetim ceylanları emzirdim. Kaç kez umuda gebe kaldım. Oysa ben umuda doğmamışken nasıl sevda memleketinde büyürdüm? Yaşayan ölüyken nasıl sevdaya gebe kalırdım ki?
Kurak topraklara sevdayı ekecek gücüm yokken nasıl sevginin umut kokan başaklarını biçebilirdim? Sorduğum sorulara yüreğimle verebileceğim cevabim bile yoktu.
Sitemler cevapsız sorular.
Heybemde zaman çeşmelerinden akan acılar ve gözlerime solan umutlar hep yan yanaydı. Ne zaman vuslata yemin etsem hançer ışıldar göğsümün derinliklerinde Bu acının ve bu kederin suçlusu kimse değildi. Tek suçlu bendimyüreğimdi.
Hiçbir zaman kaderime isyan etmedim. Ama hep içimde dövdüm kendimi. Ruhumu yangın rengi gecelerde kendim hançerledim. Sevdaya uzanan ellerimin ayrılıklarda kör bıçaklarla kesilmeden ben kestim. Ben yama vurdum kanayan yaralarıma.
İçimdeki çocuğu kendim ağlattım kendim sildim kanlı yaşlarımı.
Karanlık duvarlara çarpılmadan yüreğim ben kanattım yeni büyümüş hücrelerimi.
Kaç kez sakladım gözyaşlarımı kirpiklerimden. Kaç kez eledim yüreğimi acıların içinden. Ama hep umudun içinde sevdaya sürgün kaldım. Hep taşları yastık bilip gözyaşında esir kaldım. Sitemim kendimedir. Sitemim; ne bir insana ne de ( hâşâ ) Yaradan’ıma.
Bu sitem kendimedir.
Yıldızlarım hep kavuşmaları andı yanık türkülerle.
Yüreğimde beslediğim umut bülbülleri ise hep vuslatlara yandı.
Kelimelerim mevsimlerin koynunda her gece gidenlere ağladı.
Belki de bunu hak ettim ben. Şöyle bir söz vardır: “ İyiliği Yaradan’dan kötülüğü nefsinden bileceksin “ .Demek ki ayrılıkları hak etmediğim sevdaların suçu kendimde sabittir. Suçlu aramaya gerek yok.
Suçlu yüreğim ve aldığım nefestir.
Her sabah ayrılıklarla uyandı gözlerim. Yarım kaldı sevmelerim. Hep sürgün hep ölgündü cümlelerim. Yaşamak için savaşmak gerekirdi. Ve kazanmak için mücadele. Oysa ben hep yenik başladım sevdalara. Ya erken doğmuştum umuda ya da çok geç kalmıştım Cennet kokulu sevdalara.
Hep yitik kalan bendim.
Sevdalar yalnızlığa kanatlanıp bir ben kaldım şehrin karanlık gölgelerinde.
Gözlerim hiç kapanmadı sevgilinin gözlerine. Sevgiyi bu kadar isterken gönlüm hep hançerleri bal diye yüreğime almamalıydım diye düşündüm durdum. Hiçbir zaman sevgilinin elinden gelmedi hançerler; kendimin yaralı yüreğime sapladığım hançerdi bu sitemler. Benimkisi ruhumla hasbi hal işte.
Yıllar düşerken avuç içlerime ruhumun dehlizlerinde acılarımı çekerim. Dedim ya ruhumun derinliklerinde yüreğimi altında isli kazanları kurup kaynatırım acılarımı. Güneşle bulutların arasına ıslak umutları asar kuruması için delicesine beklerim Azrail"in gelişini. methiyeler düzerim Azrail meleğine. Kendi mezarımı kendim kazar kefensiz toprağa sarılırım.
Haketmediysem umudu ve mutluluğu sessizce gitmesini bilirim bu şehirden. Ardımda mezar taşlarına kazılı bir ismim ve ayrılıklarda sürgün yemiş yürek miras kalır zamana. Kendine sitemle dolu bir hayata kırmızı kalemle çizik atar
...sonsuzlukta yanar tüm cümlelerim...
Şimdi en güzeli kibritsiz tüm kelimeleri yakıp yüreğimdekileri susturmak....
Agzında bulunan son harfleri döktün dilinden. Şimdi gidebilirsin bir cümlelik yanımdaydın zaten..
Gitmeyi göze alana “KAL” diyememki “kal” desem kalan sen olmazsın. Sen gitmeyi göze almışsın. Zoraki kalmalar gitmekten kötüdür. Bir “git” dememe bakıyorsa gözlerin gidebilirsin.. elbet bir sabır dikilir alın yazıma. Kaf dagından ödünç aldıgım gülmelerimi oturturum yanaklarıma. Sana söylenecek tüm sözlerimin celladı olurum. Öldürürüm kelimelerimi. Gidebilirsin.. Kasvete bulanmış bir hava çökse de yarınlarıma ben dünlerime sarılırım. Oysa kahrı karalamıştık birligimizde şimdi gitmeler sıkıştıysa düşlerine gidebilirsin..
…
zaman bir meltem hızında üst üste devriliyor ve gidiyorsun.. gidişinle hayat istasyonumdan mutluluga giden trenler arasındaki yerim siliniyor. Dev günler ardında bir karınca gibi yok oluyorsun
düşlerimden vurgun yedim. Şimdi ne İstanbul u konuşturacak kadar güçlüyüm ne de içimdeki yarayı susturabilecek kadar deli. Gözyaşlarımı ceplerimden çıkarıp gözlerime astıysam kime ne ki? Ben ki; yitirdigimi bulmak için yumdum gözlerimi. Senden önce çakıldı yüregim yere. TERS NOKTASINDAN HAYATA SOBE..
iyi de ben seni yakalamak için oynadım bu saklambacı. Karşıma yakalanmış durumda çıkan hayat niye? Yitirdigim bu saklambacın neresinde?
Hecelerimde saklı birisin artık . harfsiz bir isim en bildigim yanımın en meçhul ünlemi.. gitmeliydin.. Nefeslerimin yarım ve hayatın un ufak oldugu bir anda HİÇ GELMEDİGİNİ ögrendim. Ve siyah beyaz hüsran doldu avuçlarıma. gidişinin şarkı sözlerisı çalınmaz artık; gelmeyişinin agıtları yakılır mısralarımda. Peki bu gelmeyiş neden gelmişlikleri barındırdı yüregimde? Yoksa gelmemiştin de benden mi gizlemiştin ? yada geldin sandıgımda sen çoktan gitmiş miydin??
Tensel bir yangından arta kalan düşsel karaları
çaldım gözlerime
yokluğunu hoş görmeyeceğim işte..!!
yarınlarımı yitirdimya dün olduğum yerde sayacağım inadına
hep aynı yanıklığımla seveceğim seni yine… Yollarını içip yılların dibe vurduğunda saçlarına ilişen akların bir tekini bile üstüne kondurmayan gecelerinin düş vurgunu olacağım!
Saatler onikiyi vurduğunda ‘
’zoonnk!!’’
sesleriyle çınlayacak vicdanın..!!
ellerinin ayasıyla yüklendiğin yüreğin kusacak gözlerimi yastığının kenarına.. ben geceye ağlarken kulak kıvrımlarının içine sızacak iç çekişlerim öyle ‘ah!’ inleyeceğimki sende beni ağlayacaksın..!!
Bitimlik gecelere ısmarlamayacağım seni hep son sandığın yerden başlayacaksın. ve saatler ikiyi vurduğunda sahte uyku nöbetlerini ayartacaksın. gözçukurlarına bir hayal çengelleyeceksin ağzına varan tuzlu suya aldırmadan….
O dağın eteklerinde olacaksın yine
aşka kılpayı...
.............................
ve yüreğinde kentinin rengini giymiş kaldırım taşları.. ayın perdeleri kapalı... sol omuzundaki meleğin kanadından almak için arta kalanlarımı titrek parmaklarım değecek sana. Nicedir mekruh kılmıştınyahani dokunulmazlıklar gerekti ya! değdiğim yer köprü olacak gönlüne... Ve ellerim boyandığında kızıllığına
ayaklarının topuklarına mıhlanan anılarımdan kayacaksın..!!
susma..!!
susma(malısın)...
düş içimin boşluklarına düüşş.. bu kez bir ‘’sus’’
düşecek payın. Ve.. ilk kez sen! olmayı deneyeceğim acıttığım yerden acıya acıya sürülen tenezzülsüz ardına.
düüşş içimin boşluklarına ben sana değmem..!!
Saatler..
üçü vurduğunda..
bağından henüz kopmuş bir ölüm dikilecek gözlerinin tam karşısındaki isli duvarına..!! kirpiklerinde çocuk saflığı bir sevdanın günahı.. yumulsan avuçlarının arasında buruşturulmuş deruni hicranımın faturasıyla gözçukurları boş sağır zebaniler sulanacak o tatlı son soluğuna… son bir kelam bağışlanacak sana..boyundan epey büyük cesaretinle ‘’dinle’’ demeye a’nın yetmeyecek..!! çünkü gözlerine değdiğinde harf harf suskunluklarım beyninin kabuklarını yırtıp geceye fışkıracak vicdanın… affetmeyecekler seni asla!
Onlar gelecek..
ve alıp ruhunu terkilerine sırrakadem basacaklar! Tırnaklarından başlayacaksın soğumaya yüreğinde son bularak! ki buz kesip hissiyatımı kora salmak neymiş bil..!!
Ve seni daha çok seveceğim inadına berzaha kadar son bulmasın diye azabın …
Yıldızların sahibinden bir kez sunulmuş armağanım'dı hayat
çalana bu bedel hak…!!!
hadi..
içimin boşluklarına düüüşş..!
ben sana değmem………
Bu sefer öfkemin önüne geçemiyor Aşkın/m.Inceldiğin yerden kopuyorsun içimde/n.
Bastıramadan da ard arda geliyor senli herşey bıçak gibi saplanıyor kalbime!
S A D E C E y o k O L Y0K o l a y ı m
O l m a //0 l m a y a l ı m i s t i y o r u m .
Karmakarışıklarda kaybettim bizi' Zaman bile çare olamaz
ne bana
Ne bize!
.. sen kendine çare olamadıktan sonra..
Kocamandın içimde..
Ben ne kadar büyütüyorsam
bir o kadar küçültüyormuşsun kendini
Şimdi içimdeki ufaklık..daha y/bitirme kendini!
Yokluğum varlığına armağan(ım) olsun..
Varlığın varlığıma tek zulüm/son işkence...
Içimdeki kıyamet dışımda kocaman bi hiçliğe/sessizliğe büründü..
Yine kendimce yarattığın fırtınadan koruyorum yüregimi.
Icindeki sen'ime daha fazla zarar vermesin diye..
Bu sefer olmadı galiba...şiddetliydi!
Kendimi kurtaramadım..sen'imi yaşatamadım!
Yada belki kolayıma geldi..Bitsin istedim !.
Dört bir yana savrulmaktan her seferinde yeniden başlamaktan
Yorgunum..Yoruldum!.
Y i n e d e s e s s i z l i g i m i k o r u d u m
Yitme dedim..bitme bende !..
Bi kerede ben pes ettim..
içimde biriktirdiğim öfkelerimle yenildiğim AN
Seni kaybettim AN oldu.
Haykırışlarımı duymayacak
sağırdı ya kulakların .
Dilimde sana bi daha seslen(e)meyecek kadar asi iste !
Söz gecmez.
Bidaha kesseler dilimi "gel" demem "bitme kal" demem !
Şimdi hayallerinden çıkar beni
bende hAyAtımdan çıkarıyorum seni !
Ne senin olayım..ne de bende kal.
Kalbimin ta o sızlayan yerinde büyüt ki acını daha çabuk daha bi vazgeçilmezim olup azal içimde.
Kalbimi yok edicek kadar ACı ki Geldiğin gün hissizliğim ACısın içinde!
Ne gittiğin nede kalabildiğin bu yürek sızlasın içinde..Bi parçam hep sende kalsınki
Baktıkça ACı..Ve avuçlarında hisset beni-savur küllerimi
Küllerde kaybolayım..Bi daha bul ( A ) ma bizi..
Bizim hikayemiz bu.. ya
kırıkların üstüne yürüdüğümüzhiç olmamış gibi yasadığımız..
Yaşanacak bi tarafı kalmamış sevgilim
Yırtık Pırtık bir Aşk hikayesi..
/..!../
..Bosuna ÇABA; boşuna ACı..
Bit-ti.
En iÇtenliğiyle iki hecenin..
Bit/ti.
..En gerçekci yanıyla kelimenin..
Bit/ti.
Ben Hayatı Alayım Şıklık Size Kalsın!
Boşver aldırma diyorsun içinden.
Olur mu boşvermek yakışır mı hiç sana diyorlar.
Önemsiyorsun dertleniyorsun üzülüyorsun. Uykuların kaçıyor.
Hiç takmayacaksın bunları dert etmek sana yakışmıyor diyorlar.
Üstten bakıyorsun...
Yakışmadığını söylüyorlar.
Aşağıdan alıyorsun.
Yakışmıyormuş öyle diyorlar.
Arkanı dönüyorsun.
Olmuyor.
O zaman gözünün içine içine bakıyorsun.
Bu sefer de kabalık sayıyorlar.
Sanki hayat yakaya takılan bir gül bunlara göre...
Öyle uzaktan bakıp değerlendiriyorlar: İyi duruyor mu durmuyor mu? Uymuş mu uymamış mı? Cıvık mı şık mı?
Öyle olsa ne güzel olur.
Ama değil bu bizim mecburiyetlerimizle özgürlüklerimizi aynı kazanda harmanlamaya çalıştığımız hayat olsa olsa ancak solgun bir gül oluyor dokununca...
Duygularının dikine gidiyorsun.
Yaşına başına yakıştırmıyorlar.
Aklını başına topluyorsun.
Bu kadar usluluk sana yakışmaz diyorlar.
Öfkeleniyorsun. Yakıştıramıyorlar.
Sakin kalıyorsun.
Bu kez ya tepene çıkıyorlar ya da yakışıksız bir kayıtsızlık olarak algılıyorlar.
Susuyorsun.Sana yakışmaz!
Konuşuyorsun.Sana yakışmaz!
Bağırıyorsun. Hiiiç yakışmaz!
Arkanı dönüp gidiyorsun. Oldu mu ya şimdi biz seni böyle kaçak bilmezdik!
Orada durup kişiliğinde sevginde ve inancında ayak diriyorsun.Şık olmadı!
Sanki her şey hayatın üzerine geçirdiğimiz kılık kıyafetten ibaret!
Sanki bir kravatın hafifçe yana kayık bir davranışın hafifçe uyumsuz görünmesinden daha önemli bir şey yok!
Anlıyorum hepsini anlıyorum da; bu dışın hiç mi içi yok yahu?
Bu garip şıklık merakınının zirve noktasına gelince...
Ölüyorsun.
Basbayağı ölüyorsun.
Herkes gibi...
Eninde sonunda herkesin öleceği gibi...
Gazeteye ilan veriyorlar:
Ölüm sana yakışmadı
Geride kalanların acı duygularının ince kederlerinin sonucu elbette böyle bir ifade!
Ama en derin şıklığın; bile ne kadar sığ bir arayış olduğunu nasıl da nasıl da yüzümüze vuruyor.
Yok. Yanlış anlaşılmasın!
Şıklığı seviyorum. (Dikkat! Önemsemiyorum şıklığı seviyorum. İkisi farklı!)
Her şey birbirine; davranışlarımız da her zaman bize yakışsa ne güzel olur!
Fakat biliyorum...
Çoktandır biliyorum ki göze hoş görünen nice şeyin içi boş!
Üstelik şıklıkta horlayıcı bir alay; yakıştırma çabasında gizli bir şiddet de var.
Oysa gerçek şu ki içtenlik çoğu zaman dışardan bakana yakışıksız geliyor.
Aşk itici.
Zekânın saçı başı dağınık gömleği dışarda.
Bilgelik bir lokma bir hırka.
Özgür düşünce deseniz o zaten hepten kaba saba kalıyor.
Bu durumda tercihim açık!
Şıklığınız; içi şiddet dışı etiket medeniliğiniz size...
Bazen vandallık gibi algılanan ve çoğu zaman biçimsiz olan şey; yani bütün saflığıyla hayat bize!
İki şehri var gecenin
Biri gözümde tütüyor
Birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste
Bana bu uykusuz şehri niye bıraktın
Göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin
Gece değil istediğin
Hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin!
Gözlerini anlıyorum henüz
Bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir
Öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak
Sis değil
Uykusuzluk değil
İki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:
Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz
Biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
Bu sessizliği kim bıraktıysa
Göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile
Gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Bilinmezlere Gidip Gelirdim
Bilinmedim...
İnandığım Her Şey Adına Yasak Sorular Sordum Kendime
Bütün Denklemlerin Bir Bilinmeyeni Ben Oldum
Sevgiyi Sordum
Neden Bu Kadar Yalnızdık
Sen Söyle
Beş Duyumu Yitirdim Kaç Zaman
Anlayan Yoktu
Yutkundum Arsenik Tadında
Yaşamam Sandım
Kaçıyorum Bu Dünyadan
Nedenini Hiç Sorma
Bakışlarım Benim Değil Artik
Sesim Değişti
Bu Kez Başka Gittim Kendimden
Söylemeseler Bilmeyecektim
Ağlayınca uzun Ağlarım Kimseler Olmaz
Susmanın Konuşmaktan Zor Olduğu Anlardır Bu
Anlar Mısın?
Yaşam Ne Tuhaf Bilmecedir
Sen Anlıyorsun Biliyorsun
Her Şeyi Biliyorsun
Anlıyorsun
Yanılmıyorum
Anlayamayan Bendim
Yaşamın Bir Düş Penceresi Olmadığını
Çiçekleri Severken Dalları Kırmak Olmaz Sanırdım
Aşkı Kendi Rengiyle Taşıyıp İçimi Sancılar Bastığında
Avuçlarımda Kederi Eritip Yürüdüm Sandım
Kimselerin Bilmediği Yerlere
Bütün Tanımları Değiştirip
Öylesine Hesapsız Hiç Beklenmedik Sevilir Sanırdım
Gözümün Önünde Vurdular Beni
Birden Bire Bensiz Kaldım
Durduk Yere Düştü Ellerim
Oysa Bedenimde Cehennem Benzeri Ateşler Vardı
Sana Her Şeyi Anlatmadım
Şimdi Hangi Aynaya Baksam Kimliksizim Ben
Büyük Kederleri Unutturacak
Büyük Mutluluklar Bulmalı
Derin ve Keskin Acılar Yaşamakta Olan İnsanlar İçin İmkânsızdır
Taşınması Zor Acıları yaşamış İnsanlar
Bazen Büyük Bir Mutluluk İhtimali Kapılarını Çalsada
O kapıyı Açacak Gücü Ve Cesareti Kendilerinde Bulamazlar
Hatta Sessizce Durup Kapılarını Çalan
Bu Beklenmedik Yolcu Gitsin Diye Beklerler
Kederli İnsanları Yeniden Hayata Döndürüp
Yüzlerini Gülümsetecek Tılsım Küçük Ani ve Kısa Sevinçlerde Gizlidir YAR...
İnsan Belki Bir Kere Kendini Ve Kimliğini Öldürebilirdi Ama
Bunu İkinci Kere Yapmak İmkânsız Gelirdi
Sen Bir Kez Sendeki Seni Öldürdün
Ona Sadece Hayatından Küçük Dakikaları Ayırdın
Ben Sendeki Senin Kapısını Çalan Beklenmedik Yolcuydum
Sen Gitmemi Bekliyorsun
Dokunmanın Korkunç Hazzını Keşfedip
Dokunamamanın Korkunç Hazzını Duymak İçin
Duymak Gibi Bişey Bu
Sendeki Anlatma İsteğiyle
Saklama Arzusunu Bir arada Görmek
Oysa Biz Zamanın İzini Kaybetmiş
Zamandan Kopmamış Olanların
Asla Anlayamayacağı Bir Zamansızlıkta Karşılaşmamışmıydık?
Uğultulu Sesler Arasında
Birbirimizin Sesini Duyup Dinlemeyi Öğrenmemişmiydik?
Hayat...
Her Eksilttiğinin Yerine Bişey Veren
Ya da Her Verdiğinin Karşılığında Bişey Eksilten
Bi Oyun Değilmiydi
Eksilttiklerimizin Karşılığında Bu Paylaşımı Bulmuşken
Bize Sunulan Bu Paylaşım Karşılığında Eksilen Neydi
Zamandan Kopmamış Olanların Yaşayacağı Korku Niye
Senin Duyumsadığın Duyguları Duyumsamamdan mı Korkuyorsun
Ben Bu Paylaşıma Bir Kimlik Aramıyorum Sevgili!!!
Zamandan Kopmamış Olanların Ad Koyma Çabası İçinde Değilim Ben
Zamansızlıkta Bulduğum Bu Sevginin
Zamanın İçinde Kaybolmasına İzin Vermemek İçin Bütün Çabam YAR!!!
Bu Çabayı Kimseler Anlamaz Bilirim
Ama Sendeki Sen Anlar
Senin Verdiğin Kimlikten Fazlasını Yaşamıyorum
Bir Ses Duyumu Kelimelerce Kelimelerce Olsada
Örselenmiş İlişkilerde Unuttuğumuz
Fotokopiyle Çoğaltılmış Sevgilerin Yaşandığı Şu Anlarda
Hep Özel Kalacak Bir Tat Yaşadığımız
Kaçmaya Çalıştın mı Yakalandığında
Kaçtığında Sahip Olduklarını Bile Kaybedersin Unutma!!
Ben Belki Kaçmayı Beceremedim Ve Yakalandım
Belki de...
Vazgeçmekte Geç Kaldım
Bilki Kazanma Şansım Hiç Yok
Sevdiğim...
Şimdi bir an dönerek gerilere hani
Bir zamanlar beni ölesiye yaşatan
Ellerimi bırakıp sevecen ellerini
Çevremi sımsıcak bir sevgiyle kuşatan
Seni arıyorum
Bir deniz hıçkırıyor ta içimde dinle
Giderek yalçın kayalar kumlar eriyor
Şimdi başbaşayım bir kıyıda kendimle
Ve bende var ettiğin o ben can veriyor
Seni arıyorum
Gülerdin bir zamanlar güneş batmazdı
Baştanbaşa bir gül bahçesiydi ortalık
Renkler ya mavi ya penbe ya beyazdı
Oysa şimdi ne yana baksam karanlık
Seni arıyorum
Varsın ama yoksun. yanımdasın değilsin
Gözlerim boşuna deliyor geceleri
Tek seni bir kez daha görebilmek için
Daldırıp ellerimi benden içeri
Seni arıyorum
Ellerim içimde bir kan gölüne batıyor
Bağırıyorum kimseler duymuyor sesimi
Dişlerim hırsla dudaklarımı kanatıyor
Ve senden uzakta verirken son nefesimi
Seni arıyorum
Bu son aldanışım son yıkılışım olacak
Gelsen de boş artık gelmesen de ben yokum
Yine de son bir ümit kırıntısıyla bak
O herşeyi yitirdiğim anda bulduğum
Seni arıyorum
yatalak bir intihar
uykulardan tabut taşıyor düşlerime
gözlerimdeki bulut yaslı bir çocukluğa ağlar
adım adım yürür göz sel`im
cigaramda saklanan bir dumanlık mutluluğa...
el ayak çekilir
uluorta kalır çakal gözleriyle cinnetim
saçlarıma yığılan ölü yıldızları kazırım yokluğunda
göğsümde ayaza kalmış tırnaklarım
paslı bir iğne küstahlığında acıtırken senlerimi
nikotin damarlarıma işlerken vurdumduymazca
nabızlarım gitmelerinin istilasındayken
çaresizlik sinerken tenimin her hücresine
nefesim hapsolmuşken şahdamarımdaki sensizliğe
bir mayına çarpıp kırılırken yüzüm
biliyorum
ölüm bedeldir yokluğuna...
ayrılık vurgunu mısralar
sevilerden ceset taşıyor şiirlerime
ellerimdeki sıcaklık her şubatta ağlar
iklimler doğurur avuçlarım
kalemimde saklanan bir hecelik mutluluğa...
yalnızlık çekilir koyuluğuna
yağmalanır masallarımdaki hayallerim
dilimde şarkı sözleri olmuş adını haykırırım yağmurlara
dudağında kanarken öpmelerim adressiz bir kurşun umarsızlığında
hasret ustura olup çizerken senlerimi
her kesiğinden akarken gitmelerin
günahlar yıkanırken kanımla
Hayattır umuttur içindeki çırpınışlar ama
yaşanmamış yıllara dair kalp ağrılarını yine de duyarsın..
Gülünce gözlerinin içi gülerdi ışık ışık ama şimdi hüzün siyahı..
Çaresizliğe isyankar duyguları tutmak ister de tutamazsın..
Anlatmak ister sığdıramazsın cümlelere..
Fırtınalar kopar yüreğinde durduramazsın..
Bir şafağın kızıllığında kalmışken
hıçkırıklar düğümlenir içinde gözlerine yaş dolar da
ağlayamazsın.