Ümit Yaşar Oğuzcan

KEKEME

Bir kekeme bilirim; dolaşır garip garip
Bu şehrin daracık sokaklarında
Kelimeler zincire vurulmuş gibidir
Dudaklarında

Ne ismini söyliyebilir doğru dürüst
Ne sevdiğine ilanı-aşk edebilir.
Sormayın neden yalnız yaşadığını
Kusurunu bilir

O güzelim şiirleri hep içinden okur
Bu dert de çekilmez doğrusu
Güzel söylenilmiş cümlelerle doludur
Bütün uykusu

Günahsız harfler onun nazarında
Birer siyah heyula gibidir
Ay ışığında sevgiliye söylenen sözler
Rüya gibidir

"İçince az kekelermiş" diyorlar
Sarhoş gezdiği de hep bu yüzdenmiş
Ama neye yarar? İsmine bir kerre
Kekeme denmiş
 
KİMBİLİR

Bir yere yaklaşıyoruz seninle
Belki bilinmeyen bir azak şehir
Belki o, en sakin deniz kıyısı
Belki de bir dağ yamacı kimbilir
O yerde her şey değişecek ansızın
Hiç ayrılmayacak ellerimiz
Kuşlar en yakın dostlarımız olacak
Terkedilmiş bir kulübe evimiz
Gün doğmadan uyanacağız seninle
Tenimizde kırağların serinliği
Kulaklarımızda en güzel şarkılar
Çiçeklerin, ağaçların söylediği.
Seninle mevsimler orada bambaşka
Zaman bir suyun akışı, o yerde
Hüzün artık unuttuğumuz bir şey
Yalnızlıksa bizden çok ötelerde
O yerde bütün güzellikler hayran sana
İçi gülsün diye gözbebeklerinin
Ve döndüren başını içki değil artık
O baygın kokusu kır çiçeklerinin.
 
KİRLİ ÇAĞ

Nasıl da değişiyor kişi zamanla
Güç o güç değil hız o hız değil
İnançlar sarsılmış, umutlar yitik
Bu kirli çağ bizim çağımız değil
Yeşiller, maviler kapkara olmuş
Yorgun eller, ayaklar, yollarsa yokuş
Ne açan güller var, ne öten bir kus
Güneş o güneş değil, yıldız o yıldız değil
Kökünden bir kurt girmiş ağaca
Yapraklar perişan, dal paramparça
Daha çok aldanacağız yaşadıkça
Anlasana bu ilk aldanışımız değil
 
KUM

Sen kum nedir bilmezsin
Deniz Görmedin ki.
Yum gözlerini, zamanı düşün,
Deniz bir gözünde
Kum bir gözündedir.

Sen taş nedir bilmezsin
Dağa çıkmadın ki
Yürü ufuklara doğru,
Dağ bir ayağında
Taş bir ayağındadır

Sen kül nedir bilmezsin
Ateş yakmadın ki,
Uzat ellerini gökyüzüne,
Ateş bir elinde
Kül bir elindedir

Sen kan nedir bilmezsin
Ölmedin, öldürmedin ki,
Yat toprağa boylu boyunca
Ölüm bir yanında
Kan bir yanındadır

Sen aşk nedir bilmezsin
Beni sevmedin ki
Ağla, ağlayabildiğin kadar
Bütün güzellikler sende
Aşk bendedir
 
KURŞUN YARASI

İstediğin zaman, rasladığın yerde
Kıyasıya olmalı beni vuruşun
Kanım günlerce akmalı caddelerde
Tam kalbime değmeli attığın kurşun
Ya kalbime ya alnımın ortasına
En can alacak yerime nişan al
Çare bulunmaz her kurşun yarasına
Beni öldür ve açık gözlerime dal
Bir eser olmasın içinde korkudan
Tetiği kininle, garezinle çek
Kurşun değil ölüm çıkmalı namludan
Bırak benim kanım olsun dökülecek
En son kurşunun da olsa namluya sür
Nasıl olsa ölüm var, bari sen öldür
 
MEKTUP

İstersen mutlu oluruz seninle
Evimiz ve çocuklarımız olur
Yemek pişirirsin kendi elinle
Kalplerimizde esenlik ve huzur
İstersen mutlu oluruz seninle
Birbirimiz için yaratılmışız
Ruhlarımız düşüncelerimiz bir
Bizim gibi olur çocuklarımız
Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Kahkahamız ta uzaklardan duyulur
Mutluluk parıldar gözlerimizde
Rüyalarımız bile aynı olur
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Üzüntüleri atarız bir yana
Gizli bir şeyi kalmaz ruhumuzun
Bütün şiirlerimi okurum sana
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Kim ne derse desin mutlu oluruz
İçimizde ümit, arzu teselli
Bende aşk ve sende güzellik sonsuz
Aşkımız gözlerimizden besbelli
Kim ne derse desin, mutlu oluruz
 
MEKTUP II

Biliyor musun
Senden ayrılalı sakal bıraktım
Zamanının akışına koyuverdim kendimi
Gömleklerim kolalı değil artık
Pantolonum ütülü değil
Ayakkabım boyalı değil
Öylesine değiştim ki
Görsen tanıyamazsın
Sabahları gün doğarken kalkıyorum
İlk işim bir sigara yakmak oluyor
Ve bir süre denizin hışırtısını dinliyorum
Sonra, apansız sen geliyorsun aklıma
Gözlerin, dudakların, ellerin geliyor
Şimdi nerdesin kimbilir
Yatağında uyuyor olmalısın
Artık beni görme rüyalarında
Korkarsın.
Mevsim sonbahar malum ya
Serde de kör olası şairlik var
Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum
Ağaçların yaprakları dökülmeğe başladı
Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden
Kuşlar durmadan göç ediyor
Ara sıra düşenler oluyor yorgun ya da yaralı
Tutup okşuyorum tüylerini, gagalarından öpüyorum
Ve diyorum ki
Sana kavuşmak için bir göçmen kuş olmalı
İşte böyle
Günler, haftalar geçip gidiveriyor
Saçım, sakalım birbirine karıştı
Yine de her geçen gün
Kendime biraz daha alışıyorum
Ve biliyor musun
Unutamayacağımı bile bile
Seni unutmaya çalışıyorum...
 
MİLYON KERE AYTEN

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadeh de sizinle içeriz Ayten'li
İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun
 
NE DEMEK

Biz şimdi yok mu olduk ya öyle mi
Bu film bizim için oynanmıyor demek
Şarkılar şiirler falan hepsi yalan mı artık
Bu çalgılar bizim için değil öyle mi
Siz şimdi yoksunuz ne demek

Öldük mu yani söyleyin açıkçası
Artık hiç sevmeyecek miyiz
Bizi kim koydu aptal yerine
Öldük mü yani söyleyin boğuntuya mı geldik
Siz şimdi yoksunuz ne demek

Hadi anlatın canım gerçeği anlatın
Bir yalan daha duymuş olalım ne çıkar
Kestiğimiz yerden kan akmayacak mı öyleyse
Düşlerimiz de mi kalmadı hayret doğrusu
Siz şimdi yoksunuz ne demek.

Nasıl da düştük bu tüm yalnızlığa
Bizi bekleyecek kimsemiz de mi yok
Bir gecemiz bile kalmadı mı dünyada
Ne tuhaf düşünmek hiç düşünmemeyi
Siz şimdi yoksunuz ne demek

Hani biz sevmiştik üstelik sevenlerimiz vardı
Ne diyorsunuz nereye gittiler acaba
Ne oldu ardımızdan akacak gözyaşları
Hani aşk vardı insan vardı Allah vardı
Siz şimdi yoksunuz ne demek

Tutun ki öldük yağımızdan sabun yaptılar
Kokulu sabunlar, renkli sabunlar
Yine de kirlisiniz işte bizden betersiniz
Doğrusu ayıp şakanın böylesi olmaz
Siz şimdi yoksunuz ne demek.
 
NEDEN SONRA

Bir gün demek ne kadar hazin
Anılarla dolu geçen yıllara!...
Bakıp da ardında kalan yollara;
Geri dönememek tek bir an için!

Büyüttüğün artık umutlar değil,
Şimdi tek gerçek var; çaresizliğin.
Bak! Fırçan kırılmış, bomboş tuvalin
Ne biraz renk kalmış, ne de bir şekil

Silinmiş o portre, göremezsin ki!
Daha yakından bak dilersen, eğil;
Hani o maviler? Hani o şekil?
Uçup gitmiş mi ne? Hani o sevgi?

Nerde o dostluklar? Güzel yalanlar?
Bu kalp neden değil eskisi gibi?
Bir başka dünyada bulursun belki,
Geçer de aradan nice zamanlar...

O yer umutların söndüğü yerdir,
O yerde zavallı bütün insanlar!
Şairler, bilginler ve kahramanlar
O yerden hüzünle geçtiler bir bir

Arındılar sahte, yalan ne varsa
Sonunda denize ulaştı nehir;
Ne bir beste kaldı, artık ne şiir!
Bitti aldanışlar, bitti her tasa...

Nice sevenleri aldı o deniz;
Yine uygulandı en eski yasa;
Uzak bir sevgilden her ne kalmışsa;
Unutuldu. Ve duruldu kalbimiz.

Yıllar geçti... Neden sonra anladık:
Yüce olan, bağışlayan tek biziz!
Her kadehte kalan tortu sevgimiz,
Her yerde o güneş, hep o aydınlık...
 
NE YAPSAM NEYLESEM NE SÖYLESEM

Ne yapsam dönüp dolaşıp sana geliyorum
Avuçlarımda ateş, gözlerimde sitem
Ve hep o şarkı dudaklarımda belli belirsiz
Ne yapsam, neylesem ne söylesem.
Değişen sadece ellerim, gözlerim değil
Ayakkabım, gömleğim boyunbağım, elbisem
Her şey iğreti şimdi, herkes yabancı bana
Ne yapsam,neylesem, ne söylesem

Bütün günlerimi aldın gittin,bütün akşamlarımı
Oturmuş üstüme boğuyor beni her gecem
O renkler yok, o hayaller yok, o düşler yok
Ne yapsam, neylesem, ne söylesem

Nereye vardıysam o yangın oradaydı
O sevmek,o alevler, o cehennem
Baksana,küllerim savruluyor gökyüzüne
Ne yapsam, neylesem, ne söylesem

Sen bir yalnızlıktan artık, ta şuramda bir hançersin
Çıkaramam seni bağrımdan ne kadar istesem
Vur, öldür dilersen, beni bırakma tek
Ne yapsam, neylesem, ne söylesem
 
ORHAN VELİ'NİN ARDINDAN

Yıl bindokuzyüzkırkaltı
Ankara'da Şükran lokantası,
Köşede bir masa
Masanın üstünde bir tabak
Tabakta marul salatası.
Bir sandalyede sen vardın
Orhan Veli
Bir sandalyede ben,
Kadehlerimizde Kulüp rakısı
Ve dudaklarımızda yarım kalmış mısralar
Hala gözlerimin önündedir
O sarhoş gecenin hatırası.

Şimdi mahzun kaldı şiirlerin
Gittin "Sereserpe" "Hürriyete doğru"
"Kitabe-i sengi mezarın"
"Altındağın rüyası"
Hey! Koca Orhan Veli hey!
Ne sana kaldı, ne bana kalır
Bu gözünü sevdiğim dünyası.
 
OTUZ BEŞ DUVARI

Ölümü düşünüyorum
O büyük yalnızlık içindeyim
Kulaklarımda duymadığım bir musiki
Kaskatı kesilmişim, kalbim durmuş
Artık hiç bir şeyi görmüyor gözlerim
İçimde ne bir umut, ne yaşama zevki
Elim, ayağım buz gibi olmuş
Ölümü düşünüyorum
Kulaklarımda duymadığım bir musiki

Ölümü düşünüyorum
Laleli'de bir sokaktan tabutum geçiyor
Saygı duruşunda bilmediğim insanlar
Bütün pencereler açık biri kapalı
Kederlerim, ümitlerim, hayallerim
Ve gelen bir iki dost mezarlığa kadar
Sonra kadınlar kadınlar gözleri yaşlı
Ölümü düşünüyorum
Bütün pencereler açık biri kapalı

Ölümü düşünüyorum
Şimdi beni gömüyorlar bak
Ağlıyorsun, ellerinde dağ menekşeleri
Hazin bir parıltı gözbebeklerinde
İçin izyanla doluyor, kahroluyorsun
Hatırladıkça geçmiş günleri geceleri
Bir acı ki öyle büyük öyle derinde
Ölümü düşünüyorum
Ağlıyorsun, ellerinde dağ menekşeleri

Ölümü düşünüyorum
Dediği çıkmıyor Cahit Sıtkı'nın
Otuz beş duvarını aşamıyorum
Üzülme sevdiğim artık ayrılıyoruz
İnan yokluğuma ben de bir ölüyüm
O yalan dünyanızda yaşamıyorum
Yıl 1961, ya Haziran ya Temmuz
Ölümü düşünüyorum
Üzülme sevdiğim artık ayrılıyoruz.
 
ÖLÜM GELMİŞSE

Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
Senden uzak, kendimden uzak
Tüm umutlardan ve her şeyden uzak
Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde
Gövdesini kurtların oyduğu
Bir ağaç gibi devrilmişimdir
O anı sen bileceksin herkesten önce
Herkesten iyi sen anlıyacaksın
Çaresizliğini, yıkılmışlığını
Sevdiğin adamın
Ve seni nasıl sevdiğini
Duyacaksın derinden derine
Belli belirsiz
Bir gölge düşecek gözlerine
Fakat ağlamıyacaksın, ağlamıyacaksın
Sen tek gelinim, sen tek kadınım
Sen güzelim, nazlım, bebeğim
Kadersizim sen
Gülerken ağlayanım, ağlarken gülenim
Varlığım, nedenim, alınyazım benim
Elbette ağlamıyacaksın
Çünkü sonsuzluklar
Sonsuz sevenler içindir
Çünkü ölüm
Sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.
 
ÖLÜMDÜ O

Ölümdü o, beni aldatmayın
Soğuk nefesiydi yüzümde duyduğum
Öyle sessizce öldüm ki defalarca
Hiç bir zaman anlaşılmadı yokluğum
Hayatın omuzunda bir yük olduğu
Nice yalnız geceler, nice akşamlar
Tanrı biliyor ya kaç kere öldüğümü
İnandım ölüme, aşka inandığım kadar
Satır satır yaşadım yazdıklarımı
Ne saadetin ne güzel günün şairiyim
Kimse acımasın bana, istemem
Ben aşkın ve ölümün şairiyim.
 
ÖLÜME ÇAĞRI

Seninle ölmek istiyorum;
seni sevdiğim için,
sana inandığım için
senden ötede yalnız ölüm olduğu için...

Seninle ölmek istiyorum;
birlikte ölümsüzlüğe erelim diye,
karanlıkları birlikte aydınlatalım diye,
birlikte varolalım diye...

Seninle ölmek istiyorum;
çünkü seninle yaşamıyoruz.
Çünkü mayamız ayrılıktandır,
çünkü ölümle bir bütün olacağız.

Seninle ölmek istiyorum;
Benimle kadere meydan okuyabilecek misin?
Hiçe sayabilecek misin benimle
insanları, yaşamayı, Tanrıyı?
Benimle gelecek misin?

Aşk seninle başladı.
Erdemlerim mutluluklarım senden geliyor.
Her şey seninle güzel ölüm bile.
Biz tüm inanmışlarız seninle, gerçek sevenleriz,
biz bu dünyaya yabancıyız,
bu dünya bize yabancı...
yaşamak mı dedin? Sürünmeye değer mi?
Tanrı mı dedin? Ölüm de onun eseri değil mi?
Kalanlar mı dedin? Unuturlar...

Bu katran geceler nasıl olsa bitmeyecek.
Ne yapsak insanları tüketemeyiz yeryüzünden,
nereye gitsek çaresizlik bizimle beraber
güz aylarında rüzgarın savurduğu iki yaprak gibi,
ayrı bahçelerden koparılıp aynı vazoya konmuş iki gül gibi,
birbirine karışan iki deniz gibi
seninle ölmek istiyorum...
 
ÖLÜME GAZEL

Ne kötü bir dünya bu; sevgisiz, acımasız
Yaşarken dolu dizgin, ölüvermek apansız

Sen, en güzel yerinde olsan bile yaşamın
Alırlar, ***ürürler bir yerlere zamansız

Bütün o sevdiklerin, dostların, yakınların
Koyup giderler seni orada yapayalnız

Çalkalanır gidersin kapkara bir boşlukta
Ne sevinç, ne de keder; artık her şey anlamsız

Hakkın yok üşümeye, ağlamaya, gülmeye
Unutma! ölüsün sen, boş bir kalıpsın cansız

Her şey geride kaldı, ne sandın yalan dünya
Gördüğün gibi işte; bir ölüm var yalansız.
 
ÖTESİ YOK

Aşk için yeryüzünde uzaktan ötesi yok
En uzun gecelere şafaktan ötesi yok
Yaklaşanlar tanrıya o gerçek aşıkladır
Nehirlerce denize varmaktan ötesi yok
Taş bir duvardır her gün dikilen karşımıza
En ulu ağaçlara yapraktan ötesi yok
Elverir bunca keder, yeter bunca ayrılık
Tutuşmuş bir dal için ocaktan ötesi yok
Ne çıkar bu son ateş isterse hiç sönmesin
Yanan için çöllerde sıcaktan ötesi yok
Elbette ömür biter, can gider ey sevgili
Aşkı sende bulana topraktan ötesi yok
 
RESİM

Nedense bütün resimlerde ben
Böyle mahzun ve perişan çıkarım
Hep böyle hayata kapalı durur
Gülmesini unutmuş dudaklarım

Artık canından bezmiş kimselerin
Hazin bakışı parlar gözlerimde
İçinden adamlar arabalar geçer
Çizgiler alnımda bir büyük cadde

Aynada saçlarımı düzeltirim
Bir perde iner yüzüme alçıdan
O, bin mumluk ampullerin altında
korkarım korkarım fotoğrafçıdan

Bakışlarım gümüş camlara sorar
Elbisemin eskiliği belli mi
Sonra karşıda küçük bir noktaya
Dikerim kahverengi gözlerimi

Kabahat objektifte camda değil
Onlara yalı gözlerle bakarım
Nedense bütün resimlerimde ben
Böyle mahzun ve perişan çıkarım
 
RESİMLER

Sen değiştin, resimlerin hiç değişmedi
Nasıl seviyorum bilmezsin şu albümü
Resimler yalancı değil, resimler ölmüyor,
Aslında acı olan şey; sevgilerin ölümü
Sahte renkler yerini gölgelere bırakmış
Resimlerde siyah beyaz gözlerin, dudakların
İşte bak! ellerin ellerimi arıyor
Resimlerde besbelli anlatamadıkların
Şimdi bir çerçeveden gülümsüyorsun bana
Hatırlıyor musun bu resim çekildiği günü
Bakışların ne kadar duygulu, ne kadar sıcak
Anlıyorum neler düşündüğünü.
Bir başka resimde biraz kederlisin
Hüzünlü bir şarkı dökülüyor dudağından
Şimdi senden çok uzak bir şehirde
Seni seyrediyorum bir albüm yaprağında
Bu karanlık yoktu, bir zaman sen vardın
Yaşamak cömertçe sunduğun bir ışıktı
Sen değiştin, onlar hiç değişmedi
Resimlerin senden vefalı çıktı
 
Geri
Üst