7
EXE RANK
-тнє αLуx-
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 21 Tem 2009
- Mesajlar
- 7,782
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
TÜRKÇÜLÜK VE SİYASET
Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple, bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset, yani taktik, her zaman değişir.
İnsanlar iktidara geçmek için partiler kurarak çalışırlar, iktidara geçmek oy kazanmakla mümkün olduğu için oy sahiplerinin fikrini ve gönlünü almaya uğraşırlar. Bunu sağlamak için taviz verirler; propaganda yaparlar, kendilerini beğendirmeye çabalayıp bol bol da yalan söylerler. Hattâ rakiplerine iftira attıkları da olur.
Bu bütün dünyada böyledir.
Bizde " ittihat ve Terakki", "Hürriyet ve İtilâf" partileri arasındaki iğrenç ahlaksızca mücadeleyi bir tarafa atıp Cumhuriyet çağma, onun da Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki mücadele yıllarına göz attığımız zaman karşılaştığımız manzara şudur:
İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikâyet etmiştir. Sonra, muhalefet iktidara geçince aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir
Partilerde ülkü yoktur, iktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler. Demokrat partinin iktidara geçince Türkçe ezanı yine Arapçalaştırması samimî kanaatinden değil, oy toplamak kaygısındandır. Aşırı Kemalist olan ve dinle ilgisi bulunmayan Celâl Bayar'ın bunu isteyerek yaptığı veya yaptırdığı söylenemez. Bununla ileriki seçimleri teminata almak istemiş ve almıştır.
Sade dinsiz değil, aynı zamanda Tanrısız bir rejim olan komünizm ise İkinci Cihan Savaşı'nda Almanlar karşısında tutunabilmek için dinden yardım beklemiş, Sovyetler Birliği'nin Hıristiyan ve Müslüman vatandaşları için kiliseler ve camiler açtırıp dinî liderler seçtirmiştir.
Türkçülük, Türk milliyetçiliğidir ama her milliyetçi Türk, Türkçü değildir. Milliyetçilik pek umumî bir deyimdir. Her normal insan az çok milliyetçidir. Türkiye'nin bütünlüğü ve emniyeti üzerinde duygulu olup Türk milletine bağlı kalmak şüphesiz milliyetçiliktir. Fakat böyle milliyetçiler arasında Dış Türklerle hiç ilgilenmeyen, hattâ onların varlığından habersiz olan, siyasî sınırlar dışında Türk ülkeleri olduğunu bilmeyen, tutsak bir Türk ülkesinin kurtarılması için göze alınacak savaşı istilâcılık sayan nice insanlar vardır.
Aslında beynelmilelci olan sosyalizmin Türkiye'deki mümessilleri de milliyetçi olduklarını söylerler. Hattâ Orta Asya'daki atalarımızla ilgimizi inkâr edip bu topraklar üzerinde Hititler'den başlayarak üst üste yığılmış olan etnik döküntülerin karması olduğumuzu ileri sürenler de milliyetçilik dâvâsındadır.
Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk milliyetçiliğinin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslâm beynelmilelciliği dâvası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler.
Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder. Türkçüler için İzmir'i kurtarmak üzere yapılan savaşla Kıbrıs'ı, Kerkük veya Azerbaycan'ı, Türkistan'ı kurtarmak için yapılacak savaşlar arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Türk milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız, bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik dâvasını ülkü edinir. Türkler ise Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabana ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur.
Türkçülük bugün siyasî değildir. Fakat bir gün siyasî bir kuruluş durumuna gelirse bütün Türkleri kurtarıp birleştirecek bir program ile ortaya çıkacaktır. O zaman, şüphesiz çağı, durumu ve ortamı kollamakla beraber bunlara bağlanıp kalmayacak, bu kaygıların üstüne çıkacaktır. Dünün gerçeklerini yeniden gerçekleştirecektir.
Bugün Türkçü kelimesi birçoklarım ürkütmektedir. Bu kavramın altında bir Nazizim, bir diktatörlük, bir kafatasçılık heyulaları görülmektedir.
Türkçülük kelimesinin böyle korkunç hale getirilmesinde yerli kızılların rolü büyük olmuştur. Onlar, Moskova'nın veya Pekin'in köleleri oldukları için, bağlı bulundukları devlete zarar verecek her düşünceye, haliyle, düşmandırlar. Yerli kızıllardan başka, Türklüğe karşı yüzyılların hıncını besleyen devşirme torunları ile Halk Partisi de, Türkçülük kelimesinin ürkütücü bir mânâya bürünmesinde rol oynayan iki ana kaynaktır.
Türkçülük Ülküsü'nün ardında Nazizim aramaya kalkmak, dünyadaki fikir hareketleri hakkında hiçbir şey bilmemek ve dolayısıyla fikirsiz olmak demektir. Alman milliyetçiliği olan Nazizim ile Türk milliyetçiliği olan Türkçülük nasıl aynı şey olabilirler? Aksine, bütün milliyetçiliklerin birbirlerine karşı oluşu gibi Türkçülük ile Nazizim de, iki ayrı milletin millî menfaatlerini ön plâna alan fikir sistemleri olmak dolayısıyla, birbirlerine karşıdırlar.
Sonra, Türkçülükte diktatörlük de olamaz. Çünkü Türkçülük, demokratik bir sistemdir. Ancak, Türkçülükteki demokrasi laçka olmamış, soysuzlaşmamış, ciddî disiplinli ve ahlâk dışı telkinlere izin vermeyen bir demokrasidir.
Kafatasçılığın ise, Türkçülükle, uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur. Bir müddetten beri fikir piyasasında kullanılmakta olan kafatasçılık, antropoloji denilen bilim dalının, yerli kızıllar tarafından Türkçeye çevrilmiş adıdır. Türkiye'de antropolojik (yani kafatasçı!) hareketler ve çalışmalar Atatürk zamanında olmuştur. Bugün dahi var olan Antropoloji Enstitüsü'nü kurduran da Atatürk'tür. Yapılan kazılarla yeraltından çıkarılan kafataslarının ölçülüp bundan neticeler çıkarılmaya çalışması da Atatürk devrenin hareketleridir. Yine, okullarda çocukların kafalarının, çeşitli şekillerde ölçüye vurulması da o devrin antropolojik çalışmaları arasındadır.
Buna göre Türkçülükte Nazizim, diktatörlük ve kafatasçılık aramak bu gerçeklerden haberi olmamanın ve kızıllarla diğer Türklük düşmanları tarafından uydurulan yalanlara inanmanın neticesidir.
Bugün partilerin çoğunda Türkçü Türkler vardır. Ancak onların bu varlıkları, partilerini Türkçü siyasî kuruluşlar saymaya yeterli değildir.
Bir partinin Türkçü olması ve sayılabilmesi için, her şeyden önce, Tüzüğünün maddeleri arasında, bu ülkünün ana prensiplerinin yer alması lâzımdır. Sonra, partinin yüksek kademelerinde, teşkilâtın kilit noktalarında bu ülküye inanmış ve gönül vermiş kimselerin bulunması gerekir. Ve nihayet, o parti tutumu, davranışı ve icraatı ile de Türk Ülküsü yolunda olduğunu göstermeklidir.
Türkçü bir parti, Millî Ülkü'nün ana prensiplerinden asla sapamaz. Şu veya bu düşünce ile Türkçülük Ülküsü'nü zedeleyecek tavizler de veremez.
İşte, bu ölçülere göre, bugünkü siyasî partiler arasında hiçbirisini Türkçü saymak mümkün değildir.
İlerde, şartlar uygun olunca, mevcut partilerden birisi Türkçü bir parti haline gelebileceği gibi, bir Türkçü parti de kurulabilir. Ancak, Türkçülük ülküsünün iktidara gelmesi için, mutlaka bir siyasî parti kurulması da şart değildir. Türk Ülküsü, Millî Eğitim Bakanlığı'nın programlarında da yer almak suretiyle, birbiri ardından gelecek nesillerin beyinlerine ve gönüllerine şuurla yerleşirse, bu iş partisiz de olabilir.
(Ötüken, 104. sayı, Şubat 1970)
Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple, bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset, yani taktik, her zaman değişir.
İnsanlar iktidara geçmek için partiler kurarak çalışırlar, iktidara geçmek oy kazanmakla mümkün olduğu için oy sahiplerinin fikrini ve gönlünü almaya uğraşırlar. Bunu sağlamak için taviz verirler; propaganda yaparlar, kendilerini beğendirmeye çabalayıp bol bol da yalan söylerler. Hattâ rakiplerine iftira attıkları da olur.
Bu bütün dünyada böyledir.
Bizde " ittihat ve Terakki", "Hürriyet ve İtilâf" partileri arasındaki iğrenç ahlaksızca mücadeleyi bir tarafa atıp Cumhuriyet çağma, onun da Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki mücadele yıllarına göz attığımız zaman karşılaştığımız manzara şudur:
İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikâyet etmiştir. Sonra, muhalefet iktidara geçince aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir
Partilerde ülkü yoktur, iktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler. Demokrat partinin iktidara geçince Türkçe ezanı yine Arapçalaştırması samimî kanaatinden değil, oy toplamak kaygısındandır. Aşırı Kemalist olan ve dinle ilgisi bulunmayan Celâl Bayar'ın bunu isteyerek yaptığı veya yaptırdığı söylenemez. Bununla ileriki seçimleri teminata almak istemiş ve almıştır.
Sade dinsiz değil, aynı zamanda Tanrısız bir rejim olan komünizm ise İkinci Cihan Savaşı'nda Almanlar karşısında tutunabilmek için dinden yardım beklemiş, Sovyetler Birliği'nin Hıristiyan ve Müslüman vatandaşları için kiliseler ve camiler açtırıp dinî liderler seçtirmiştir.
Türkçülük, Türk milliyetçiliğidir ama her milliyetçi Türk, Türkçü değildir. Milliyetçilik pek umumî bir deyimdir. Her normal insan az çok milliyetçidir. Türkiye'nin bütünlüğü ve emniyeti üzerinde duygulu olup Türk milletine bağlı kalmak şüphesiz milliyetçiliktir. Fakat böyle milliyetçiler arasında Dış Türklerle hiç ilgilenmeyen, hattâ onların varlığından habersiz olan, siyasî sınırlar dışında Türk ülkeleri olduğunu bilmeyen, tutsak bir Türk ülkesinin kurtarılması için göze alınacak savaşı istilâcılık sayan nice insanlar vardır.
Aslında beynelmilelci olan sosyalizmin Türkiye'deki mümessilleri de milliyetçi olduklarını söylerler. Hattâ Orta Asya'daki atalarımızla ilgimizi inkâr edip bu topraklar üzerinde Hititler'den başlayarak üst üste yığılmış olan etnik döküntülerin karması olduğumuzu ileri sürenler de milliyetçilik dâvâsındadır.
Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk milliyetçiliğinin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslâm beynelmilelciliği dâvası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler.
Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder. Türkçüler için İzmir'i kurtarmak üzere yapılan savaşla Kıbrıs'ı, Kerkük veya Azerbaycan'ı, Türkistan'ı kurtarmak için yapılacak savaşlar arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Türk milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız, bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik dâvasını ülkü edinir. Türkler ise Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabana ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur.
Türkçülük bugün siyasî değildir. Fakat bir gün siyasî bir kuruluş durumuna gelirse bütün Türkleri kurtarıp birleştirecek bir program ile ortaya çıkacaktır. O zaman, şüphesiz çağı, durumu ve ortamı kollamakla beraber bunlara bağlanıp kalmayacak, bu kaygıların üstüne çıkacaktır. Dünün gerçeklerini yeniden gerçekleştirecektir.
Bugün Türkçü kelimesi birçoklarım ürkütmektedir. Bu kavramın altında bir Nazizim, bir diktatörlük, bir kafatasçılık heyulaları görülmektedir.
Türkçülük kelimesinin böyle korkunç hale getirilmesinde yerli kızılların rolü büyük olmuştur. Onlar, Moskova'nın veya Pekin'in köleleri oldukları için, bağlı bulundukları devlete zarar verecek her düşünceye, haliyle, düşmandırlar. Yerli kızıllardan başka, Türklüğe karşı yüzyılların hıncını besleyen devşirme torunları ile Halk Partisi de, Türkçülük kelimesinin ürkütücü bir mânâya bürünmesinde rol oynayan iki ana kaynaktır.
Türkçülük Ülküsü'nün ardında Nazizim aramaya kalkmak, dünyadaki fikir hareketleri hakkında hiçbir şey bilmemek ve dolayısıyla fikirsiz olmak demektir. Alman milliyetçiliği olan Nazizim ile Türk milliyetçiliği olan Türkçülük nasıl aynı şey olabilirler? Aksine, bütün milliyetçiliklerin birbirlerine karşı oluşu gibi Türkçülük ile Nazizim de, iki ayrı milletin millî menfaatlerini ön plâna alan fikir sistemleri olmak dolayısıyla, birbirlerine karşıdırlar.
Sonra, Türkçülükte diktatörlük de olamaz. Çünkü Türkçülük, demokratik bir sistemdir. Ancak, Türkçülükteki demokrasi laçka olmamış, soysuzlaşmamış, ciddî disiplinli ve ahlâk dışı telkinlere izin vermeyen bir demokrasidir.
Kafatasçılığın ise, Türkçülükle, uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur. Bir müddetten beri fikir piyasasında kullanılmakta olan kafatasçılık, antropoloji denilen bilim dalının, yerli kızıllar tarafından Türkçeye çevrilmiş adıdır. Türkiye'de antropolojik (yani kafatasçı!) hareketler ve çalışmalar Atatürk zamanında olmuştur. Bugün dahi var olan Antropoloji Enstitüsü'nü kurduran da Atatürk'tür. Yapılan kazılarla yeraltından çıkarılan kafataslarının ölçülüp bundan neticeler çıkarılmaya çalışması da Atatürk devrenin hareketleridir. Yine, okullarda çocukların kafalarının, çeşitli şekillerde ölçüye vurulması da o devrin antropolojik çalışmaları arasındadır.
Buna göre Türkçülükte Nazizim, diktatörlük ve kafatasçılık aramak bu gerçeklerden haberi olmamanın ve kızıllarla diğer Türklük düşmanları tarafından uydurulan yalanlara inanmanın neticesidir.
Bugün partilerin çoğunda Türkçü Türkler vardır. Ancak onların bu varlıkları, partilerini Türkçü siyasî kuruluşlar saymaya yeterli değildir.
Bir partinin Türkçü olması ve sayılabilmesi için, her şeyden önce, Tüzüğünün maddeleri arasında, bu ülkünün ana prensiplerinin yer alması lâzımdır. Sonra, partinin yüksek kademelerinde, teşkilâtın kilit noktalarında bu ülküye inanmış ve gönül vermiş kimselerin bulunması gerekir. Ve nihayet, o parti tutumu, davranışı ve icraatı ile de Türk Ülküsü yolunda olduğunu göstermeklidir.
Türkçü bir parti, Millî Ülkü'nün ana prensiplerinden asla sapamaz. Şu veya bu düşünce ile Türkçülük Ülküsü'nü zedeleyecek tavizler de veremez.
İşte, bu ölçülere göre, bugünkü siyasî partiler arasında hiçbirisini Türkçü saymak mümkün değildir.
İlerde, şartlar uygun olunca, mevcut partilerden birisi Türkçü bir parti haline gelebileceği gibi, bir Türkçü parti de kurulabilir. Ancak, Türkçülük ülküsünün iktidara gelmesi için, mutlaka bir siyasî parti kurulması da şart değildir. Türk Ülküsü, Millî Eğitim Bakanlığı'nın programlarında da yer almak suretiyle, birbiri ardından gelecek nesillerin beyinlerine ve gönüllerine şuurla yerleşirse, bu iş partisiz de olabilir.
(Ötüken, 104. sayı, Şubat 1970)