Türk Ülküsü - Işık

7
EXE RANK

-тнє αLуx-

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
21 Tem 2009
Mesajlar
7,782
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.netbilgini.com
-тнє αLуx-
IŞIK



Korku ve şaşkınlık içinde yaşayan ilk insanın biricik dostu ışıktı. Çünkü onun sayesinde yiyeceğini bulabiliyor, onun yardımıyla düşmanlarından kurtuluyordu. Işıksızlık onun için korkunç bir şeydi. İnsan muhayyilesinin bulup yarattığı, nesilden nesile geçirerek günümüze kadar ulaştırdığı ne kadar fena, yabanî, tehlikeli şey varsa hepsi karanlıktan doğmuştu.

Eski büyük dinlerin bazılarında kâinat, ışık ve karanlık diye iki büyük parçaya ayrılıyor, iyi ve güzel olan her şey ışıktan doğuyor, iyilik yapan ve insanları yaratan Tanrı da ışık Tanrısı sayılıyordu.

Ayın ve yıldızların yüzyıllardan beri her milletin şiirinde yer almasına sebep, karanlık geceleri aydınlatmaları idi.

Dünyanın en büyük şâirlerinden biri olan Goethe, ölürken, "biraz ışık, biraz ışık" diye yalvarmıştı.

Hâkim, fâtih ve teşkilâtçı oldukları kadar şâir ve sanatçı da olan Türkler; buzlu bozkırların fecri yeleriyle sıcak çöllerin serabını görüp bilen Türkler, ışığa başka milletlerden daha az değer biçemezlerdi. Işık, bu seçkin soyun dilinde de işlendi ve maddî anlamını aşarak manevî bir mânâya da kuvvet verdi: "Aydınlanmak", "ışıklanmak", "nurlanmak" şimdi fazla olarak kalbin ve fikrin gelişmesini, büyümesini, olgunlaşmasını da anlatan kelimeler olarak Türkçede yer aldı.

Işığın Türklerdeki en güzel ve manâlı hâli destanlara aksetmiştir. Gökten inen ilâhi bir ışık vardır ki, indiği yere, Tanrı'nın Türk soyuna vergisi olan olağanüstü bir tesir yapar, ışığın tesiriyle doğan çocuk veya onun nesli millî bir kahraman olarak Türkleri, zafer ve şeref ufuklarının birinden ötekine doğru doludizgin koşturup tarihe şanlı sayfalar yazar. Türk destanlarındaki "kurt" ve "ışık" Tanrı'nın Türkleri yükseltmek için gönderdiği vâsıtalardır.

Bugün yine gökten inecek bir ışığa ihtiyacımız var. Ancak üçte biri bağımsız olan 65–70 milyonluk büyük Türk milleti, tarihin hiçbir çağında bugünkü kadar, böyle bir ışığa muhtaç olmamıştı.

Yoksulluk ve hastalıkla, düşmanların kıyıcılığı ile yabancıların iftirası ve sinsiliği ile millî şuurun kaybolması ve millî kültürün, o kültürü korumaya memur edilenler tarafından kasti olarak baltalanması ile tehlikeler içinde kalan Türk milleti, ilâhi ışığa hiçbir zaman bu kadar muhtaç olmamıştı.

Artık destan çağı geçmiş. Artık gökten mucizeli ışık inmez. Bugünün mucizeli ışığını gökten değil, kitap ve dergilerin satırlarından beklemek lâzımdır. Bunu biliyoruz. Yine biliyoruz ki, birçok kitap ve dergilerin satırları mucizeli ışığı değil, felâketli ve kızıl tutsaklığı getirmek için yazılıyor.

Şimdilik şu kadarını söylüyoruz:

Bizim yeni "Altın Işığımız" ancak felaket ve tutsaklık hazırlayan bu yazılar, millî şuurun selinde boğulduğu zaman inmiş olacaktır.

(Altın Işık, 1. sayı, 15 Ocak 1947)
 
Geri
Üst