Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler...

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
NAZOLAKRIMAL KANALIN DOGUSTAN TIKANIKLIGI


Nazolakrimal kanalın (burun ve gözyaşı kanalı) doğuştan tıkalı olması, gözyaşı drenaj (boşaltım) sisteminin gelişiminin tamamlanmamış olmasından kaynaklanan bir durumdur.

Normal olarak, gözyaşları ve göz sekresyonları gözyaşı kanalından drene olur (akar). Bu kanal, göz kapaklarının iç köşesindeki iki ufak delikten geçerek önce burna yönelmekte, sonra da daha aşağıya inerek burun boşluğu içine ulaşmaktadır. Bu drenaj sistemi kısmen ya da tamamen tıkalı ise gözyaşları gözlerden drene olamaz.

Bu durumda genellikle doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde karşılaşılır. Soğukalma ya da cereyanda kalma veya çevre sıcaklığının düşmesi durumunda sorun genellikle ciddiyetini artırır. Ana babanın durumu tipik olarak farkettikleri ilk işaret bebeğin gözlerinde gözyaşlarının belirmesi olacaktır. Gözyaşı gözde havuzlanmış olarak görülebileceği gibi damlalar halinde akıyor da olabilir. Ayrıca göz kenarlarında beyaz ya da sarı renkte akıntılar ve bebek bir süre uyuduktan sonra göz kapaklarının yapışmasına neden olan bir çapaklanma da görülebilir.

Nazolakrimal kanal tıkanması olan bebeklerde bazen kanal bölgesinde iltihap da gelişebilmektedir. Göz altına gelen alanın şiştiği, kızardığı ve hassaslaştığı görülebilir. Ayrıca bebeğin ateşi yükselebilir ve tahriş duyarlığı artabilir.

Bu oldukça yaygın bir durumdur ve aylarca sürse bile göze nadiren zarar verir. Başlıca tedavi yolu, bebeğin gözkapaklarının günde iki ya da üç kez ılık su ile temizlenmesi ve etkilenen alana masaj yapılmasından oluşur. Enfeksiyonun önlenmesi için antibakteriyel damlalar da kullanılmaktadır.

Çoğu vakada gereken tek tedavi budur ve sorun bebek bir yaşını doldurmadan çözülür. İnatçı vakalarda hekimin kanalı genişletmesi gerekli olabilir. Bazen tüp sokulması veya rekonstrüktif cerrahi gerekir.
 
NEFES DARLIGI (DISPNE)


Nefes darlığı, hastanın güçlükle nefes alıp vermesi halidir. Nefes darlığı, sübjektif olarak duyulan rahatsız edici bir duyudur. Hasta soluma eforunun arttığını duyar. Nefes darlığına "zorlu solunum" demek de mümkündür. Normal bir insanın alışkın olduğundan fazla bir iş yaparken fazla solunum gereksinmesi (hiperpe) bir nefes darlığı değildir. Her kişinin bir iş kapasitesi vardır. Bunu aşınca normalden daha derin ve daha hızlı solumaya başlar. Özellikle hareketsiz bir hayat yaşayanlar, yaşlılar, şişmanlar ve kadınlar küçük bir eforla daha fazla solunum gereksinmesi ile karşılaşırlar. Bunları nefes darlıkları arasına katmamak gerekir. Kısacası dispne bir hastalık halidir. İstirahat halinde bir şahsın bir dakikada soluduğu hava (dakika solunum hacmi), zorlu şekilde bir dakikada soluduğu havanın (maksimum solunum kapasitesi) 1/3 ünden azdır. Bu oranın büyümesi, yani solunum yedeğinin azalması, dispneye neden olur.

Dispneye neden olan başlıca hastalıklar ve nedenler şunlardır:

1-HİPERVANTILASYONA (SOLUNUM ARTIŞI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE
Anemi
Karbonmonoksid zehirlenmesi
Methemoglobinemi
Sulfhemoglobinemi
Oksijen basıncının düşmesi
Ateşli hastalıklar
Hipertiroidi
Asidoz
2-HİPOVANTILASYONA (SOLUNUM AZALMASI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE
Aşırı şişmanlık
Diyafragma inişinin engellenmesi
Diyafragma hernileri
Solunum kasları yetersizliği
Solunum merkezi baskılanması
Göğüs deformitelerl
Ankllozan spondilit
3-HAVA YOLLARINDA TIKANMAYA BAĞLI DİSPNELER
Farinks ve larinks hastalıkları
Retrofarenjeal abse
Farinks tümörü
Yabancı cisim, yapışkan balgam
Akut larenjit, difteri
Kronik larenjit
Larlnks spazmı, allerjik ödem
Larinks tümörü
Travma
Ses telleri felci
Larinks, trekea ve bronşların sıkıştırılması
Guatr
Aorta anevrizması, vasküler halka
Mediasten tümörleri, adenomegalilerl
Özofagus kanseri
Bronş kanseri
Bronş stenozu
4-AKCİĞER HASTALIKLARINA BAĞLI DİSPNELER
Akut bronşit
Bronkopnömoni
Kronik bronşlt
Aınfizem
Bronşial astma
Bronşektazl
Atelektazi
Absorpsiyon atelektazisi
Dıştan baskı ile atelektazi
Bronş kanseri
Bronşioler kanser
Akciğerlere kanser metastazı
Pnömoniler
Pnömokok pnömonisi
Stafiokok pnömonisi
Streptokok pnömonisi
Friedlaender pnömorıisi
Pseudomonas pnömonisi
Influenza pnömorıisi
Diğer virus pnömonileıi
Mikoplasma pnömonisi
Psittacosis pnömoms:
Q ateşi pnömorüsi
Tüberküloz Prı~monisi
Mikotik pnömoniler
Allerjik alveolit
Aspirasyon pnömonisi (Mendelshon sendromu)
Löffler sendromu
Akciğer emboli ve infarktüsü
Multiple Akciğer Embolisi
İnterstisyel akciğer hastalıkalrı ve yaygın fibroz
Pnömokonvozlar
Antrakoz
Silikoz
Berilloz
Akciğer sarkoidozu
Lymphangitis cartinomatosa ve alveoler karsinoma
Milyer tüberküloz
Akciğerlerin mantar infeksiyonları
Histoplasmosis
Coccidioidomycosis
Blastomycosis
Nocardlosis
Cryptococcosis
Torulosis
Actinomycosis
Aspergillosis
Moniliasis
Kollajen hastalıklar
Polyarteritis nodosa
Romatoid artrit
Sistemik eritemli Lupus
Skleroderma
Diğer akciğer fibrozları
Radiasyon fibrozu
Idiopatik pulmoner fibroz
Pülmoner alveoler proteinoz
Pülmoner alveoler mikrolitiaz
5-PLEVRA HASTALIKLARINDA DİSPNE
Pnömotoraks
Plevra boşluğunda sıvı
6-KARDİAK DİSPNE
Efor dispnesl
Kardiak astma
Akut akciğer ödemi
Periyodik solunum
7-NON-KARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİ
8-PSİKOJENİK DİSPNE
 
NEVRALJI


Nevralji sinir yollarının biri boyunca duyulan şiddetli ağrı spazmlarından oluşur. Bu spazmlar sinirin zedelenmesi veya tahrişi sonucu ortaya çıkabilir. Ancak birçok vakaların olarak nedeni bilinmemektedir.

Belirtiler : Son derece keskin, batıcı ağrı veya sürekli yanma duygusu ile birlikte gelen ağrı krizleri.

Ağrılar genelde keskin ve batıcı niteliktedir. Saniyeler ya da dakikalar süren kesik krizler halinde gelen ağrılar günler, hatta haftalar sürebilir.

Bu rahatsızlığın okut bir döneminde, hassasiyet o kadar artar ki bazen en ufak bir temas bile çok şiddetli acı duyulmasına neden olabilir.

Bazı tür nevraljiler herpes enfeksiyonu (zona) sonucu ortaya çıkabilir. Aksırmak veya yemek yemek gibi hareketler spazm krizlerini teşvik edebilir.
 
NÖROPATİK AĞRI


Beyin veya omurilikte bir hasar sonrası ortaya çıkan bu ağrı türü, kendini genellikle önce bacak ve ayaklarda hissettiriyor


Nöropatik ağrı, merkezi ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan süreğen ağrıya verilen isimdir. Nöropatik ağrı, çevresel ve merkezi sinir sistemi arasındaki karmaşık etkileşimlerle ortaya çıkar.


Nöropatik ağrı, hastalar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanabilir. En sık kullanılan tanımlayıcı sözcükler batıcı, delici, saplanıcı, yakıcı, iğnelenme tarzında ağrıdır. Ağrı çok şiddetli olabilir, uzun sürelidir ve standart ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik ağrı, diğer birçok ağrının aksine genellikle geceleri artar. Nöropatik ağrıya neden olan durumlar arasında şeker hastalığı, böbrek yetersizliği, zona gibi enfeksiyon hastalıkları, çeşitli damar hastalıkları, alkolizm, bazı nörolojik hastalıklar ve kanser yer alır. Bu gibi hastalıkları olan kişilerde uzun süreli ağrı ortaya çıktığında nöropatik ağrı olabileceği düşünülmelidir. Nöropatik ağrı tanısında ağrının niteliği, zamanı, dağılımı, eşlik eden diğer belirtilerin dikkatle araştırılması önem taşır. Ağrının değerlendirilmesinde en güvenilir kanıt hastanın bildirimidir. Nöropatik ağrı, sinir dağılımına uygun şekilde özel bir yerleşim sergiler, örneğin şeker hastalarında çorap-eldiven tarzında ağrı oluşması tipiktir. Tanı konması için hastaların duysal yakınmalarının yanı sıra sinirlerde hasar oluştuğunun gösterilmesi yeterlidir.


Nöropatik ağrıya neden olan hastalığın tedavi edilmesi gerekir, örneğin şeker hastalarında kan şekerinin sıkı kontrol altında tutulması önemlidir. Nöropatik ağrı tedavisinin temelini ağız yolundan alınan ilaçlar oluşturmaktadır. Nöropatik ağrı, standart ağrı kesici ilaçlara yeterince yanıt vermez, ancak günümüzde etkili ve güvenilir tedavi yöntemleri vardır. Bunların dışında çağın kabusu haline gelen stresi azaltmaya yönelik davranışsal terapilerin de ağrının azaltılmasında yararlı olduğu bilinmektedir.
 
ORAK HUCRELI ANEMI



Orak hücreli anemi kalıtsal bir kan bozukluğudur. Hem annenizden hem de babanızdan orak hücreli gen geçerse orak hücreli anemili olarak doğarsınız. Annebabanızın birinden orak hücreli, diğerinden normal gen geçerse orak hücre özelliğinizin olduğu söylenir. Bu durum, orak hemoglobin taşıyıcısı olduğunuz ve orak hücre özelliğinizin çocuğunuza da geçebileceği anlamına gelir.

Orak Hücreli Anemi Nedir?
Anemiye ve belirli aralıklarla tekrarlanan ağrıya neden olan bir kan bozukluğudur. Orak hücreli anemili kişilerde hemoglobinin (alyuvarlarda [eritrosit] oksijeni akciğerlerden vücudun diğer bölümlerine taşıyan bir molekül) bir bölümü uygun biçimde iş göremez. Hemoglobinin bir bölümü alyuvarları sert ve orak şekline dönüştüren çubuk benzeri yapılar oluşturur. Bu hücreler küçük kan damarlarını tıkayarak bazı organların ya da dokuların yeterli oksijen almasını engeller. Bu durum, şiddetli ağrı ataklarına neden olabilir.
Eşinizde orak hücre özelliği ya da orak hücreli anemi varsa, çocuğunuza orak hücreli anemi de geçirebilirsiniz. Orak hücreli anemi özellikle, ataları Güney ve Orta Amerika, Küba, Suudi Arabistan, Hindistan, Türkiye, Yunanistan ve Italya dan göç edenler arasında sık görülür. Bu hastalık iyileşmez.

Orak Hücreli Anemiye İlişkin Bulgu Ve Belirtiler:
- Kemiklerde, kaslarda ya da karında günlerce ya da haftalarca süren şiddetli ağrı (ağrılı krizler olarak adlandırılır).
- Halsizlik, solgunluk ve nefes darlığı. Tüm bunlar anemi ya da alyuvar eksikliği belirtileridir.
- Vücudun herhangi bir bölümünde ya da eklemde öngörülemeyen ağrı
- Retina (gözün görüntüyü alan arka bölümü) dolaşımdaki alyuvarlardan yeterince beslenemediğinde görme sorunları ya da körlük.
- Karaciğerde işlev bozukluğu (sarılık) nedeniyle derinin ve gözlerin sararması.
- Çocuklarda büyümenin ve pubertenin gecikmesi ve eriçkinlerde ince yapı.
- Enfeksiyonlara yüksek düzeyde yatkınlık.
- Beyindeki küçük kan damarlarının beynin bazı bölümlerinde hasara neden olabilecek biçimde daralması ya da tıkanması (inme)
- Enfeksiyonun ya da akciğerde sıkışıp kalan orak hücrelerin neden olduğu komplikasyonlar.

Tanı:
Birçok eyalette yeni doğan tüm bebeklere diğer tarama testleriyle aynı anda, orak hücreli hastalık ya da orak hücre özelliği açısından basit bir kan testi de yapılması da öneriliyor. Orak hücreli anemiye erken evrede tanı konması önemlidir çünkü, bu bozukluğun bulunduğu çocuklar için uygun bir tedavi şekli bulunabilir. Çocuklara ve erişkinlere basit bir kan testiyle tanı konulabilmektedir.

Tedavi:
- Antibiyotikler bebeklerde enfeksiyonları önlemeye yardımcı olur ve ağrı kesiciler (ağızdan ya da damar yoluyla), damar yoluyla alınan sıvılar ve oksijen solumak ağrı ataklarının tedavisinde yararlı olur.
- Kan transfüzyonu, dolaşımdaki alyuvar sayısını artırarak aneminin düzeltilmesine yardımcı olur.
- Diğer ilaçlar ve işlemler halen araştırılıyor. Hidroksiüre bazı erişkinlerde yararlı olabilir, ancak çocuklarda tedaviye ilişkin araştırmalar devam ediyor
 
OSTEOMIYELIT


Osteomiyelit kemik iliğinin iltihabıdır. Genellikle bir bakteri enfeksiyonunun sonucunda ortaya çıkar, sıklıkla yaralanma, kırık veya başka bir zedelenme sırasında giren bir bakteridir. Aynı zamanda, kemiğe kan yoluyla da taşınabilir.

Belirtiler

- Hassasiyet ve şişme,

- Tutulan kemikte ağrı ve sıcaklık duygusu,

- Ateş,

- Halsizlik.

Osteomiyelit büyüklere kıyasla çocuklarda daha yaygındır. Genellikle, antibiyotiklerde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir Fakat nüksedebilir.

Teşhis

Osteomyelitten kuşkulanıldığında, teşhis için kan tahlilleri, röntgen, radyoaktif izotoplarla kemik taraması ya da iğne biyopsisi kullanılabilir.

Kemik biyopsisi de gerekebilir; bu yöntemde derindeki bir apseden kemik örneği, cerahat ya da başka dokular çıkarılarak laboratuvarda incelenir.

Tedavi

Tedavide 3 hafta ya da daha uzun bir süreyle penisilin veya diğer bir antibiyotik kullanılır. Yatak istirahati ve etkilenen kemiklerin sabitlenmesi de önerilmektedir. Bazı vakalarda, enfeksiyonun olduğu dokuların ameliyatla çıkarılması gerekebilir.
 
OSTEOPOROZ (Osteoporosis)


Kemik yoğunluğunun yaygın olarak azaldığı ve kemik yıkımının, kemik yapımından fazla olduğu durumdur. Normalde kemiğin yapım ve yıkımı arasında bir denge vardır. Herhangi bir nedenle kemik yapımının azalması veya yıkımının artması sonucu osteoporoz meydana gelir.

Uzun süre hareket edememe, felç, yetersiz beslenme, yetersiz kemik dokusu yapımı (osteogenesis imperfekta hastalığı), hormonal nedenler (Cushing hastalığı, menapoz sonrası (Tip I osteoporoz)) ve yaşlılık (Tip II osteoporoz) osteoporoza neden olan başlıca durumlardır.

Kadınlar osteoporoza daha erken yaşlarda duyarlı hale gelmektedirler, çünkü hormonları yaklaşık 50 yaş civarında iyice azalmaktadır. Buna karşın erkeklerde hormon düzeyleri 70 yaşlarına kadar yüksek düzeyde devam eder. Menapoza bağlı osteoporoz, en sık rastlanan metabolik kemik hastalığıdır.

Eğer hastalık mevcut ise kemik - yoğunluk ölçümleri yapılabilir, bu ölçümler ne kadar kemik kaybınız olduğunu gösterir. Bu ölçümler osteoporoz riski olanlarda riski saptamak için yapılabileceği gibi osteoporozlu hastalarda da tedavinin veya durumun değerlendirilmesi amacı ile yapılabilir.

Başlıca belirtiler:

- kemik ağrıları (özellikle sırtta)

- yuvarlak - hafif bir kamburluk meydana gelmiştir, boy kısalması vardır (omurga kemiklerinde eydana gelen kırılmalar nedenni ile)

Tedavi

Hastalığın nedenine göre teadvi seçenekleri değişebilir. Özellikle menapoz durumunda düşük dozlarda östrojen ve progesteron verilmelidir, doz düşük tutulduğu sürece 10-20 yıl süre kullanılabilir, ancak 6 ayda bir jinekolojik muayene gerekir. Böbrekleri normal olanlarda kalsiyum, sodyum florid ve Vitamin D verilebilir. Böbrek problemi olanlarda kalsitonin kullanılmalıdır.

En iyi tedavilerden birisi kalsitonin (calcitonin (som balığı paratiroid beslerinden elde edilen hormon)) adı verilen ve vücutta kalsiyum dengesini sağlayan hormondur.

Diyetinizde dikkat etmeniz gerekenler

- Protein alımını azaltın

- Hayvansal protein yerine bitkisel proteinler alın

- Soyalı gıdalar kullanabilirsiniz

- kıvırcık lahana (broccoli) ve yeşil yapraklı sebzeler tüketin. Bunlar kemiklerin korunmasına yardımcı olan K vitamini içerirler.


Osteoporoz olmamak için kemiklerinizi koruyun: bunun için günde 1 - 1.5 gram kalsiyum ve 400 IU D vitamini alın. Bol miktarda yeşil yapraklı sebzeler tüketin ve düzenli egzersiz yapın. Özellikle yürüme, koşma ve ağırlık kaldırma gibi egzersizlerin ileriki yıllarda kemik erimesi oranını azalttığı saptanmıştır. Ayrıca zayıf olanların, normal kiloda olanlara göre daha fazla risk altında oldukları da gözlenmiştir
 
PAGET HASTALIGI (KEMIKTE)


Paget hastalığı denen rahatsızlık (aynı zamanda ostejtis deformans tıbbi adıyla da bilinir) adını 19. yüzyılın ortalarında yaşamış olan bir Ingiliz cerrahından almıştır ve osteoporozun aksi (tersi) durumudur. Paget kemik hastalığı başlangıçta çok fazla kemik dokusu parçalandığı zaman meydana gelir. Buna tepki olarak bir vücut yeni kemik yapma hızını artırır. Fakat yeni kemikler düzensiz bir şekilde yerleşir ve normal kemikten daha yumuşak ve daha zayıf olabilir. Fakat Paget hastalığının sonucu bir bakıma osteoporozunkine benzer, çünkü kemikler zayıflar ve deforme olabilir, hatta kırılabilir.

Belirtiler

- Etkilenen kemiklerde ağrı ve sıcaklık hissi,

- Başağrısı,

- Bacak bükülmesi,

- işitme kaybı.

Paget kemik hastalığı vakalarının çoğu 50 ile 70 yaş arasındaki hastalarda teşhis edilir.Ancak bazı ender durumlarda genç yetişkinlerde de bulunmuştur. Bazen aileyi özellik gösterir.

Teşhis

Doktorunuz kemiklerinizde Paget hastalığı olduğundan kuşkulanırsa, kemik yıkım ürünlerinin normalden fazla olup olmadığını belirlemek için kan ve idrar tahlilleri yaptırabilir. Röntgen ve radyoaktif izotoplarla kemik taraması da gerekebilir. Gerekli tedaviye karar vermek için nadiren kemik biyopsisi de yapılabilir.

Bu hastalık birçok insanda belirti vermez. Başka bir nedenle röntgen çekildiğinde ya da kan tahlili yapıldığında rastlantıyla ortaya çıkarılabilir. Genellikle vücudun tek bir bölümü etki?enir (çoğu kez omurga, kafatası, kalça, uyluk ya d~ bacağın alt bölümü), ancak birden çok bölge de tutulabilir. Hastalıktan etkilenen kemikler deforme olur ve daha kolay kırılırlar. Hastalık genellikle yavaş ilerler.

Nadir olarak sağırlık, konjestif kalp yetmezliği ya da habis kemik tümörleri gibi ciddi sorunlar ortaya çıkabilir.

Tedavi

Hastalık sorun yaratmadıkça tedavi gerekmez.

İlaç Tedavisi

Hastalığın erken dönemlerinde tek yapılması gereken, ağrı ve iltihabın tedavi edilmesidir. Aspirin veya diğer hafif antienflamatuar ve ağrı kesici ilaçlar yeterlidir. Bununla birlikte, hastalık ilerlerse, kalsitonin hormonu gibi daha güçlü ilaçların kullanılması gerekebilir. Tedavi etkisiz olduğunda doktorunuz etidronat ya da mitramisin verebilir.

Ameliyat

Kemikte şekil bozukluğu oluştuğunda nadiren ameliyat gerekebilir.
 
PARKINSON HASTALIGI


Hastalık ilk kez 1817 de İngiliz doktor James Parkinson tarafından tanımlanmış ve Dr. Parkinson hastalığı "sallayıcı felç" olarak kaleme almış.

Yaşlılık döneminde ortaya çıkan, hareketlerde yavaşlama, istirahat halinde ellerde ve daha nadiren ayaklarda titreme, kaslarda sertlik ve denge dozukluğuyla ile gelişen Parkinson hastalığı ile ilgili merak ettikleriniz...

PARKİNSONİZM NEDİR?

Parkinsonizm kelimesi belli bir hastalıktan çok, değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi belirtiyle tanınan bir durumu çağrıştırır. Bu belirtilerin en önemlileri uzuvların titremesi, kasların sertliği ve vücut hareketlerinin yavaşlığıdır. Bu üçlemeye eklenebilecek diğer belirtiler arasında, öne eğik duruş şekli, küçük adımlarla ve ayaklarını sürüyerek yürüme, yumuşak, hızlı ve aynı tonda konuşma sayılabilir. Parkinson hastalığı, çeşitli parkinsonizm tabloları arasında kendine özgü belirtiler ve beyinde oluşturduğu değişikliklerle ayrı bir yere sahiptir ve ileride ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

Parkinsonizmdeki titreme, özellikle elleri ve ayakları, bazen dudakları, dili, çeneyi, seyrek olarak da gövdeyi etkileyebilir. El veya ayakta dinlenme halinde ortaya çıkan titreme bir hareket sırasında kaybolur. Örneğin uzanıp bir cismi tutma hareketi sırasında eldeki titreme kaybolur, dinlenme haline geçince tekrar ortaya çıkar. Titremenin tıbbi karşılığı "tremor"dur. Dinlenme sırasında ortaya çıkma özelliği diğer hastalıklarda görülebilen çeşitli titremelerden ayırdedilmesine yardımcıdır.

Parkinsonizmde kaslarda dinlenme halinde bile değişmeyen bir sertlik bulunur. Hastayı muayene eden doktor uzuvları pasif olarak hareket ettirdiğinde sabit ve değişmeyen bir dirençle karşılaşır. Ancak etkilenmiş kaslar gevşeyemez gibi görünürse de, bu istenilen şekle sokulabilen bir sertliktir. Kaslardaki bu sertlik haline "rijidite" denir.

Üçüncü belirti vücut hareketlerinin yavaşlamasıdır ve "bradikinezi" olarak isimlendirilir (Yunanca’da "brady "yavaş, "kinesis" ise hareket manası taşır). Yeni bir harekete başlarken tereddüt, o eylemi yaparken yavaşlık ve hızla yorulma ile şekillenen karmaşık bir olaydır. Bradikinezi, gözleri kırpma, yürürken kolları sallama, konuşurken açıklayıcı olarak yapılan el ya da beden hareketleri veya yüz ifadesini yaratan hareketler gibi farkında olmadan yaptığımız otomatik hareketleri yapmaktaki yetersizliği de içerir. Hastalarda tüm bu hareketler yavaşlamıştır.

PARKİNSONİZMİN NEDENİ

Parkinsonizm adı altında toplanan karmaşık belirtiler beyinde "substansiya nigra" denilen özel sinir hücrelerinin oluşturduğu bir çekirdeğin iyi işlev görememesinden ileri gelir. Latince’de kelime anlamı "kara madde" olan bu çekirdeğin otopsi incelemesinde çıplak gözle hemen farkedilebilecek biçimde derinlemesine koyu renkte olduğu bilinir. Mikroskopla bakıldığında bu çekirdek içinde yer alan sinir hücrelerinde yoğun halde boya (pigment) zerrecikleri görülür.

Substansiya nigranın sinir hücreleri "dopamin" denilen kimyasal bir madde yapar ve depolar. Bu hücreler beynin derinliğinde bulunan ve komşu konumdaki küçük bir gri cevherden oluşan ve "korpus striatum" (çizgili cisim) denilen bir yapının sinir hücreleriyle bağlantılıdır. Substansiya nigra hücrelerinin yaptığı dopamin, sinir lifleriyle korpus striatuma taşınır ve oradaki hücreler arasında kimyasal iletici olarak görev alır. Substansiya nigra hücreleri hasara uğrarsa dopamin yapıp depolayamaz ve striatumda dopamin eksilir. Bu eksiklik ciddi boyutta olduğunda parkinsonizm belirtileri ortaya çıkmaya başlar.

Beyinde dopamin eksikliğine yol açan nedenler:

1- Substansiya nigranın sinir hücreleri çeşitli sebeplerden yok olabilir: Bu durumun en sık rastlanan örneği Parkinson hastalığıdır. Diğer nedenler arasında beyinde adı geçen bölümün damar hastalıkları ve tümörleri, bazı kimyasal maddelerin harabedici etkisi, ansefalitler (beyin dokusu iltihabı) sayılabilir.

2- Bazı ilaçlar dopaminin striatumdaki doğal etkisini engeller, böylece dopamin kimyasal mesajını iletemez ve dopamin eksikliği varmış gibi bir sonuç doğar. Psikiyatri hastalarında kullanılan bazı ilaçlar (majör trankilizanlar) ile içinde rezerpin bulunan tansiyon düşürücü ilaçlar, kusmaya karşı kullanılan bir çok ilaç parkinsonizm tablosuna yol açabilir, fakat sorumlu ilacın kesilmesiyle bu durum düzelir.

3- Substansiya nigra hücrelerinin yanı sıra, striatumdaki sinir hücrelerinin de hasara uğradığı durumlarda, dopamin eksikliğinde oluşan tablolarla benzerlik ortaya çıkar. "Mültisistem dejenerasyonlar" adıyla tanınan bu hastalıklarda parkinsonizm dışında beynin başka bölgelerini de ilgilendiren nörolojik belirtiler söz konusudur. Bu hastalıkların küçük bir bölümünün kalıtımla geçtiği bilinir.

Daha fazla ayrıntıya girmeksizin görülmektedir ki parkinsonizmin birçok olası nedeni vardır ve bunların içinde en sık rastlananı Parkinson hastalığıdır.

PARKİNSON HASTALIĞI’NIN İLK BELİRTİLERİ

Parkinson hastalığı belirtileri genellikle çok sinsi ve yavaş bir biçimde başlar, öyle ki hastalar çoğu zaman hastalığın başlangıç tarihini kesin olarak söyleyemezler. Hastalar ilk belirtinin farkına vardıkları zaman hastalığın bazı belirtileri uzun zaman önce başlamış olabilir. Bir elinde titreme yakınmasıyla başvuran bir hastanın 5-6 yıl öncesine ait çekilmiş video filmlerinde yürürken bir kolunu sallamadığı fark edilebilir ya da bazen hastanın eski fotoğraflarında öne eğik duruş özelliği dikkati çekebilir. Nitekim Parkinson hastalarının büyük çoğunluğunda sıklıkla ilk belirti titremedir, kimi hasta ise örnekte olduğu gibi titreme ortaya çıkınca hekime getirilir. Bunun gibi bazı hastalık belirtilerinin uzun süre devam etmesine karşın, Parkinson hastalığına ait bilgi eksikliği nedeniyle hekime geç başvurulduğuna tanık olmaktayız.

PARKİNSON HASTALIĞI’NIN TEMEL BELİRTİLERİ

Titreme (Tremor)

Parkinson hastalığının titreme, kas sertliği ve hareket azlığı ile şekillenen üç temel belirtisinden en belirgini olan titreme genellikle hastanın doktora en sık başvurma nedenidir. Parkinson hastalarının yaklaşık % 80’inde titreme ortaya çıkmaktadır.

Titreme sıklıkla bir taraftaki elde, bazen de bir ayakta ortaya çıkar. Titreme tek bir parmağın titremesine sınırlı kalabildiği gibi bazen de dili, dudakları ve çeneyi etkileyebilir ancak baş veya ses titremesine yol açmaz.

Titreme ufak salınımlı, yukarı-aşağı basit kol ve/veya bacak hareketi şeklinde olabildiği gibi daha sıklıkla karmaşık bir hareket halini de alabilir. Ön kolun hafifçe dışa dönmesi, baş parmak ve işaret parmakların ileri-geri hareketleri ve elin bozuk para sayma ya da bir çakıl taşını baş parmak ve işaret parmak arasında yuvarlama hareketi şeklinde olabilir. Titreme ayakta ortaya çıktığı zaman pedala basma hareketini andırır.

Düzenli ve belli bir hızda olan titreme saniyede 5 ya da 6 vurumludur. Parkinson hastalığında etkilenmiş olan el veya ayak, diğer hastalıklarda görülebilen titremelere benzemeksizin, dinlenme sırasında titrer. Titreme uyku sırasında ve o uzvun harekete başlamasıyla kaybolur. Sinirlilik, yürüme, stres altında kalma ya da zihinsel faaliyetle aşırı meşgul olma titremeyi arttırır. Böylece aralıklı olarak ortaya çıkabilen titreme hastanın ruh halini yansıtabilir. Örneğin evde gazete okurken titremesi olmayan bir hastanın ziyaretçisi gelince titremesi tekrar ortaya çıkabilir. Titremenin bu yönü hastaların toplum içinde sıkıntıya girmelerine yol açmaktadır ve bir çoğu bu nedenle arkadaşları arasında olmaktan vazgeçmektedirler.

Hastalar gözle fark edilemeyecek kadar ince titremeyi bile hissedebilirler ve bunu titreşim hissi gibi algılarlar. Nadir olarak görülen karın kaslarının titremesi, içerde titreyen bir şey varmış gibi hissedilir. Diyafram veya göğüs kasları titremesi "çarpıntı" gibi hissedilir ve hasta kalple ilgili bir sorun olduğunu düşünerek ilgili hekime başvurur. Bu şekildeki titreme kalp elektrosunda (EKG ) saptanabilir.

Titremesi olan her kişinin Parkinson hastası olmadığını vurgulamak gerekir. Sağlıklı insanlarda korku, heyecan gibi stresli durumlarda ellerde, bacaklarda geçici olarak titreme ortaya çıkabilir. Bunun dışında her yaşta görülebilen ve "esansiyel tremor" adı verilen iyi huylu, ailevi bir hastalıkta, kollar öne doğru uzatılınca ellerde titreme olur. El titremesinin yanı sıra özellikle yaşlı hastaların başında da titreme görülebilir. Bu hastalığın bir çok özelliği gibi tedavisi de Parkinson hastalığından farklıdır. Bunun dışında titremeye yol açan çeşitli nedenler arasında bazı ilaçların kullanımı, tiroid bezinin aşırı çalışması veya beyincik hastalıkları sayılabilir.

Kas sertliği (Rijidite)

Bazı hastalar uzuvlarında sertlik hissinden yakınırlar. Bununla birlikte kas sertliği çoğu kez hastanın bir yakınması olmayıp hekimin fizik muayenede pasif harekete karşı olan bir direncin varlığını saptaması ile tanınır. Hekim hastaya gevşemesini söyleyerek, hastanın uzuvlarını eklem yerlerinden bir çok kez nazikçe gerer ve büker ve bu pasif harekete karşı eklem çevresinde direnç arar. Böyle pasif harekete karşı sürekli bir direnç bulunmasına "rijidite" denilir. Normalde kasların dinlenme halinde yumuşak ve gevşek olması gerekirken rijidite varlığında dinlenme halinde bile sabit biçimde gergin ve elle hissedilebilen belli bir sertlikte olduğu görülür. Parkinson hastalığında rijidite en sık el, ayak bileği, dirsek veya diz gibi eklemlerde saptanır.

Bazen kas sertliği hekim tarafından eklemde sanki "dişli çark" takılması varmış gibi hissedilir. Hastalar kas sertliğini yorgunluk, batma hissi, ağrı veya kramp şeklinde hissedebilirler. Omurga çevresi kasların sertliği oldukça seyrek görülür, sırt ağrısı ya da bel ağrısı yaratabilir ve genellikle öne eğik durmakla şiddetlenir. Baldır ve ayak kasları sertliği ağrılı kramplar şeklinde ortaya çıkabilir.

Hareketlerde yavaşlama (Bradikinezi)

Parkinson hastalığının belki de özürlülük yaratan en temel belirtisi olan hareketlerdeki yavaşlama yani "bradikinezi", her hastada erken veya geç olarak gelişir. Hareket yavaşlığı günlük yaşamdaki faaliyetlerin tümünün belli bir yavaşlıkta olmasına yol açar. Hareketlerin düzenli aralarla tekrarı ve eklemlerin hareket açıklığı azalmıştır. Hastaların basit günlük işlerini yapma sırasında, örneğin düğme ilikleme, kravat ve ayakkabı bağlama, yazı yazma ve çatal-bıçak kullanma gibi incelik isteyen işlerde başlangıçta hafif derecede hissettikleri güçlük giderek artar. Zamanla istemli hareketlerin çoğunun yapılmasında, örneğin yemek yerken ve çiğnerken, alçak bir koltuktan doğrulurken, otomobile binerken ve inerken, yatakta bir taraftan diğer tarafa dönerken zorlanmalar dikkati çeker. Yukarıda sözü edilen istemli hareketlerin yavaşlamasının yanı sıra, gözleri kırpmak ve yürürken kolları sallamak gibi otomatik olarak yapılan, birbirinin aynı olan hareketler de azalır ya da kaybolur.

Hareket yavaşlığı ne çok kadar belirgin olsa da hastaların kas gücü, yani kuvveti normaldir. Hastanın bu yöndeki yakınması genel bir yorgunluk hali, örneğin yürürken ya da diş fırçalarken yapılması gereken ardısıra hareketlere kumanda ederken uzuvlarda hissettiği tutukluktur. Hareketlerdeki bu tür yavaşlık zamanla hastaları başkalarına bağımlı hale getirebilir. Yavaşlığı ağır derecede olan bir hastada titreme ya da rijidite bulunmayabilir.

"Akinezi" ise hareketsizlik anlamı taşır ve genellikle hastalığın ilerlemiş olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Bu durumdaki Parkinson hastaları uzun süre izlendiğinde, gözle görülür bir hareket yapma yeteneğini yitirdikleri görülür: göz kırpma, doğal yüz ifadesini oluşturan hareketler (mimikler), oturuşu düzeltmek gibi yardımcı hareketler gözlenmez. Böyle hastalar sadece kıpırdamadan oturur ve sabit bir bakışla bakarlar.

Parkinson Hastalarında Beden Eğitiminin Yeri

Parkinson hastalarında tıbbi tedavinin yanı sıra beden eğitimi hareketleri de çok önemlidir. Fiziksel olarak zinde olan hastaların uzun hastalık seyriyle daha iyi başa çıktıkları bilinen bir gerçektir.

Beden eğitiminin, yapılabildiği ölçüde, özellikle kas sertliği ve hareket yavaşlığı üzerine olumlu etkisi nedeniyle hastanın kendisini daha iyi hissetmesine katkısı vardır. Bilindiği gibi kullanılmayan kasların zamanla kitlesi azalır ve boyu kısalır (kontraktür), dolayısıyla vücudun kas yapısının korunması için beden hareketleri yapmak zorunludur. Benzer biçimde, eklemlerin her gün normal hareket menzilinde hareket ettirilmeleri gereklidir, aksi takdirde kullanılmayan bir eklemi kuşatan bağ dokusu sertleşir ve eklem hareket yeteneğini kaybederek kalıcı biçimde işlev kaybına uğrar. Böylece düzenli kas faaliyeti kasları ve eklemleri korur, ayrıca kalbin çalışmasına, kan dolaşımına ve akciğerlerin havalanmasına da katkıda bulunur.

Bunların dışında beden hareketleri yapanlarda daha az kabızlık olur, böbrekler, idrar yolları ve mesane daha iyi çalışır. Öte yandan fiziksel faaliyet zihin için de iyidir. Kaslardaki gevşeme ve rahatlama fikirlerin olumlu yönde değişmesine de yol açar. Beden hareketlerinden sonra mutluluk hissi, kendini iyi hissetme duyguları kişiye hakim olur.

Kendi gözlemimize dayanarak hastalarımız arasında düzenli olarak beden hareketleri yapanların, yapmayanlara göre günlük yaşamlarında daha hareketli olduklarını söyleyebiliriz. Beden eğitimi hareketleri özellikle alışık olmayan hastalar için başlangıçta zevksiz ve sıkıcı görünse de, bunu günlük yaşamın bir parçası olarak kabul etmeleri kendileri için yararlı olacaktır. Aile bireyleri de en az hekim kadar bu konuda destekleyici ve teşvik edici bir tutum içinde olmalıdırlar. Mesleği gereği fazla hareket eden hastaların bu bakımdan daha şanslı olduklarını belirtmekte yarar vardır.

Hastalar normal hareket açıklığına kavuşması amacıyla tüm eklem ve kaslarını her gün kısa sürelerle çalıştırmalıdırlar. Bu çalışmaların hastayı aşırı derecede yoracak kadar ağır olması ya da uzun sürmesi şart değildir. Eğer hasta tercih ediyorsa sabit duran bisiklet ya da kürek çekme aleti gibi bazı aletlerden yararlanabilir, ancak bunların aletsiz yapılan hareketlere bir üstünlüğü görülmemiştir.

Yürüme hastalar için mükemmel ve ılımlı bir egzersizdir. Yürümenin hızı, süresi ve mesafesi hastanın yetenek ve gücüne göre değişebilmekle birlikte günde bir buçuk-iki kilometre yürüyüşün yorucu olmadığı gibi gevşetici ve canlandırıcı bir etkisi de vardır. Yürüme şehirde ya da kırsal kesimde kolaylıkla hobi şeklinde yapılabilir, veya her sabah köşedeki dükkana gidip alışveriş yapmak, dönüşte başka bir yoldan dönmek şeklinde günlük yaşamın bir parçası haline getirilebilir. Bunun dışında yüzme son derece yararlı bir spordur, ancak denge ve yürüme bozukluğu olmayan hastalara, eğer imkanları varsa yazın sığ sularda, güvenli koşullarda yüzmesi önerilir. Eskiden beri yapmaktan hoşlandığı tenis, futbol gibi faaliyetleri varsa hasta bunları sürdürmelidir, zira bu tür sporlarda öğrenilmiş hareketler, yürüme gibi içgüdüsel olarak yapılan hareketlere kıyasla Parkinson hastalığından daha az etkilenir.

BEDEN EĞİTİMİ HAREKETLERİ

Büyük eklemleri ve onları ilgilendiren kasları düzenli olarak her gün çalıştırmanız size son derece zindelik kazandıracaktır. Özellikle sabah yataktan kalkar kalkmaz yapıldığında, gün boyu daha fazla hareketlilik kazanabilirsiniz. Parkinson hastalığına ait belirtileriniz tıbbi tedaviyle kontrol altına alınmış ise ve ağır kalp yetmezliği sorunu taşımıyorsanız, aşağıda yer verilen bazı basit beden eğitimi hareketlerini çalışmanızın size yararlı olacağına inanıyoruz.

Bazı hareketleri bir kez öğrendikten sonra, evde her gün kendi başınıza yapabilirsiniz. Hareketlerinizdeki kısıtlılık nedeniyle tek başınıza beden hareketlerini çalışamayacaksanız, bir fizyoterapistin yardımıyla germe egzersizleri ve bazı pasif hareketler yapılabilir ve daha sonra aile bireylerinden biri tarafından her gün ve düzenli olarak uygulanabilir. Her gün yapılan egzersizlerin günlük yararı hafif olsa bile, birikmiş yararlı etkisini haftalar sonra fark edeceksiniz. Günde 5-10 kez ya da daha fazla yapmanız önerilen bazı egzersizler aşağıda tarif edilmiştir.

Sırtüstü Yatarken Yapılacak Egzersizler

1. Her bir bacağınızı, diz bükülü haldeyken, sırayla karnınıza doğru çekiniz, diğer bacağınızı yataktan kalkmayacak şekilde bastırınız. Bu arada ellerinizden destek alabilirsiniz.

2. Ellerinizden destek alarak, her iki bacağınızı dizlerinizi bükerek karnınıza doğru çekiniz.

3. Her bir bacağınızı sırayla, dizlerinizi bükmeden havaya kaldırınız.

4. Dizlerinizi bükmeden ayaklarınızı bilekten kendinize doğru bükünüz ve 5 sn tutunuz.

5. Kol ve bacaklarınızı yanlara doğru açıp kapatınız.

6. Her iki bacak bitişik ve dizler bükülü halde iken kalça hareketi ile sağ ve sol yana dönerek dizlerinizi yatağa değdirmeye çalışınız.

7. Bir önceki hareketi yaparken bacaklarınızı bir yana, başınızı aksi yöne çeviriniz.

8. Dizleriniz bükülü halde, el ve ayaklarınızı yatağa bastırarak kalçanızı yataktan yukarı doğru kaldırıp 5 sn. tutunuz.

9. Bir önceki hareketi, avuç içi yukarı bakacak şekilde ellerinizden kuvvet almadan tekrarlayınız.

10. Dizleriniz hafif bükülü iken, baş ve omuzlarınızı kaldırarak ellerinizi dizlerinize değdirmeye çalışınız.

11. Dizleriniz bükülü, elleriniz kenetli iken sırayla sağa ve sola doğru uzanmaya çalışınız ve 5 sn. kalınız.

Yüzüstü Yatarken Yapılacak Egzersizler

1. Eller arkada kenetli iken baş tavana bakacak şekilde göğsünüzü yataktan kaldırınız. Bu durumdayken başınızı sağa ve sola çeviriniz.

2. Ellerinizle yatağa abanarak, dirsekler düz olacak şekilde baş ve göğsünüzü yataktan kaldırınız.

3. Dizlerinizi sırasıyla bükünüz.

Otururken Yapılacak Egzersizler

1. Kollarınız yanda, gövdeniz öne eğik pozisyonda iken nefes alınız ve sırtınız dik olacak şekilde doğrulunuz.

2. Vücudunuzun ağırlığını sırayla sağ ve sol yanlara eğilerek aktarınız.

3. Bir dizinizi kendinize doğru çekerken diğer tarafa eğilerek ağırlık aktarınız.

4. Dizinizi kendinize doğru çekiniz ve başınızı yavaşça dizinize yaklaştırmaya çalışınız. Başlangıç konumuna geri dönünüz. Sırtınızı dik tutmaya çalışınız.

5. Sırayla topuklarınızı ve parmak uçlarınızı yerden kaldırınız.

6. Daha sonra bir ayağınızın topuğunu kaldırırken diğer ayağınızın parmak ucu kalkacak şekilde hareketi tekrarlayınız.

7. Elleriniz dizler üzerinde çapraz yaptıktan sonra, kollarınızı yanlardan yukarıya doğru bir daire çizecek şekilde kaldırınız ve indiriniz. Kollarınızı kaldırırken burundan derin bir nefes alıp, kollarınızı indirirken ağızdan nefes veriniz.

8. Kollar yana açık konumda iken ellerinizi omuzlarınıza koyunuz ve sağa doğru dönerek 5sn. durunuz, daha sonra orta pozisyona gelip işlemi sola doğru dönerek tekrarlayınız.

9. Sağ kol düz bir şekilde ileri uzatılırken, sol bacağınızı karnınıza doğru çekiniz. Daha sonra aynı işlemi sol kol-sağ bacağınızla tekrarlayınız.

10. Sırayla sağ ve sol dizinizi düz bir şekilde ileri doğru uzatınız.

11. Her iki omuzunuzu yukarı kaldırarak kulaklarınıza değdirmeye çalışınız.

12. Her iki omuzunuza kendi ekseni etrafında daireler çizdiriniz.

13. Başınızı önce öne sonra arkaya yatırınız.

14. Başınızı sağa ve sola yatırınız.

15. Başınızı bir yandan diğer yana çeviriniz.

16. Başınızı önce saat yelkovanı yönünde, sonra ters yönde döndürünüz.

Not: 13-16. maddelerde belirtilen hareketleri başdönmesi, boyun eklemlerinde hareket kısıtlılığı, boyun fıtığı olan hastaların çalışmaları sakıncalıdır.
 
PERIFERIK NOROPATILER


Periferik sinir sistemi tüm hareketleri (motor sinirleri) ve duyumları (duyum sinirleri) denetleyen sinir şebekesidir. Bu sinir şebekesi merkezi sinir sitemine beyin sapından ve omuriliğin birçok noktasından bağlıdır. Vücudun en uzak köşelerine bile uzanabilen bir şebekedir.

Belirtiler

- El ve ayaklarda karıncalanma hissi;

- Aynı yörelerde uyuşma;

- Dengesizlik veya koordinasyon bozukluğu;

- El ve ayaklarda zafiyet ve ağrı.

Periferik sinir sistemi, beyin ile organlar, kan damarları, kaslar ve deri arasındaki iletişimi sağlar. Beynin emirleri motor sinirleri ile iletilir ve gerekli bilgi duyum sinirleri ile beyne geri gelir.

Periferik sinirlerden birinin zedelenmesi 0 yöre ile beyin arasındaki iletişimi etkiler. Bu kasları harekete geçirmeye veya ilgili periferik sinir boyunca ağrıya da neden olabilir. Periferik nöropati, beyini ve omuriliği etkilemeden periferik sinirlerin zedelenmesine verilen addır. Önemsiz zedelenmelerde, akut ve yakıcı bir ağrı duyulur. Ciddi durumlarda ise denge bozuklukları, kas zafiyeti hatta felç görülebilir,

"Carpal Tunnel" sendromunda olduğu gibi bir tek sinir zedelenmiş olabilir, ya da GuillainBarre sendromunda olduğu gibi birçok sinir aynı anda hasara uğrayabilir.

Periferik nöropatinin birçok nedeni vardır. Zedelenme, sinir üzerine devamlı baskı ve hastalıktan ya da zehirlenmeden kaynaklanan sinir tahribatı bu nedenlerden bazılarıdır. Periferik nöropatinin en yaygın nedenleri şeker hastalığı, vitamin eksikliği, dengesiz beslenme ve alkolizm ile kalıtımsal bozukluklardır.

Sinir üzerinde basınç bir tümörden kaynaklanabileceği gibi, alçıda olmak veya yürürken koltuk değneği kullanmak ya da uzun süre sıkışık bir pozisyonda kalmak da böyle bir basınca neden olabilir. Romotoid artirit, bazı aletlerin yarattığı şiddetli titreşimler, sinir kanaması, fırlamış diskler, soğuğa veya radyasyona maruz kalmak ve bazı kanser türleri de sinirler üzerinde basınç oluşturabilir. Yaygın bir periferik nöropati cinsi olan "nevralgia p****thetica yanma duygusu, uyuşma ve bacakların ön kısımlarında hassasiyet ile ortaya çıkar.

Mikroorganizmaların sinirlere doğrudan saldırıya geçip, periferik sinir hasarına yol açmaları da mümkündür. Ayrıca toksik (zehirli) maddeler (kurşun, cıva, arsenik) de bu hastalığa neden olabilir.

Belirtiler genelde aylarca süren bir dönem boyunca ortaya çıkar. Ancak arsenik zehirlenmesi gibi vakalarda belirtiler hemen görülür. Önceleri ayak parmaklarında başlayan karıncalanma yavaş yavaş yukarılara yayılır. Bazen de ellerde başlayıp, kollara yayılır.

Aynı şekilde uyuşma da yayılır. Deri hassaslaşır ve hatta bazen en ufak bir temas acı verir. Ciddi durumlarda, kaslarda giderek yaygınlaşan bir zafiyet belirir.

Şeker hastalığı vakalarında, periferik nöropatinin belirtileri hastalığın başlangıcından 15-20 yıl sonrasına kadar ortaya çıkmayabilir. Ancak kan şekeri düzeyi iyi kontrol edilmezse, belirtiler çok daha önceden baş gösterebilir.

B12 vitamini eksikliğinin ağır durumlarında pernisyöz anemi), periferik nöropati başlamadan önce, solgunluk, güçsüzlük, yorgunluk veya nefes tıkanıklığı gibi belirtiler başlar. Deri sarımtırak bir renk alır ve ağızla dilde hassasiyet görülür.

Periferik nöropatiye en çok alkolikler tutulabilir. Genelde yetersiz beslenme ile birlikte gelen alkolizm nöropatiye yol açar. Kansızlık da ortaya çıkınca, periferik nöropati kaçınılmaz olur.
 
PERITONSILER ABSE


Anjin de denen bu hastalıkta bademciklerden biri iltihaplanır ve bu bademcikle çevresindeki yumuşak dokular arasında abse olur. Abseden önce yumuşak dokuda yayılan enfeksiyon absenin de çok geniş bölgelere yayılmasına neden olur. Enfeksiyon boyuna ve hatta göğüse iner. Peritonsiler abse gençlerde görülür.

Belirtiler

- Boğaz ve yumuşak damak ağrısı,

- Yutkunmada büyük acı,

- Ateş,

- Başı acının ters yönünde bir tarafa yatırmak ihtiyacı.

Teşhis

Boğaz ağrısı ve huzursuzluk vardır. Doktorunuz şişmiş bir bademcik ve bunu örtecek kadar şişmiş damak arkası yumuşak dokusu görürse buna anjin diyebilir.

Doğru tedavi edilmezse abse boyuna, göğüse, kalbe, akciğer arasındaki zara kadar inebilir. Bazen çok şiddetli bir şişmeyle ağzın damak tarafında dile yaklaşır ve nefes borusunun tıkanmasına neden olur.

Tedavi

Bu enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebilir. Cerahat varsa ve kendiliğinden akmazsa, doktorunuz abseyi ameliyatla akıtabilir. Bu antibiyotik tedavisi başladıktan hemen sonra veya enfeksiyonun bitmesinden 6 hafta geçtikten sonra olabilir.
 
PILONOIDAL SINUS (SINUS PILONOIDALIS)


Sakral sinüs olarak da adlandırılan pilonoidal sinüs, kuyruk sokumu bölgesinde meydana gelir ve küçük bir çukur veya geniş bir açıklık şeklinde gözlenebilir.

Pilonoidal sinüslerin çoğunluğu doğuştan itibaren vardır ve zararsız küçük bir çukur şeklinde farkedilmeden durabilir. Bu çukurluklar bazılarında fazla miktarda kıl içerebilir. Pilonoidal sinüsler aynı zamanda derin bir kanala dönüşebilirler, bu durumda bu kanal içerisinde kıl olan bir sinüs meydana gelebilir. Kanal şeklindeki sinüsler mikropla enfekte olabilir ve akıntı oluşabilir. Çok nadir olarak bu kanal ilerleyerek omuriliğe ulaşabilir.

Ergenlik döneminde pilonoidal çukur veya kanalcıklar enfekte olarak kist şeklinde bir yapı meydana getirebilirler buna pilonoidal kist veya sakral kist adı verilir. İşte böyle durumlarda o bölgede tekrar tekrar enfeksiyon gelişmesini engellemek için cerrahi olarak ya o bölge tamamen çıkarılır ya da kist boşaltılır.

Nedenleri

- Doğuştan pilonoidal sinüs olması

- ciltte doğuştan kanal şeklinde sinüs bulunması

Evde Yapabilecekleriniz

O bölgeyi düzenli olarak temizleyip banyo yaparak, pilonoidal sinüsün temiz tutun ve ölü dokuları temizleyin. Koyu veya açık olsun her hangi bir akıntı meydana geliyorsa hekiminize müracaat edin.

Belirtiler

Bu bögede şişlik, kızarıklık, akıntı veya hassasiyet hissederseniz hekiminize müracaat edin.

Bebeklik ve çocukluk döneminde yapılan düzenli hekim muayeneleri sırasında nadiren bu durum saptanmaktadır ve genelde belirti vermayeceğinden gözden kaçmaktadır.

İlerlemiş hastalarda bacaklarda hareket sırasında meydana gelen ağrılar, idrarını tutamama gibi ciddi şikayetler meydana gelebilir.

Tedavi

Hafif bir ağrı ve akıntı olan durumlarda kuvvetli antibiyotik ve antiinflamatuvar ilaçlar denenebilir, ancak kist oluşan durumlarda cerrahi tedavi gerekmektedir.
 
PILORIK STENOZ (MIDE CIKISI TIKANMASI)


Mide çıkışı tıkanması, sindirilen gıdaların mideden ince barsağa geçtiği yerde meydana gelen tıkanmadır. Mide çıkışı tıkanması, yeni doğmuş yaklaşık 150 erkek bebekte 1 ve 750 kız bebekte 1 gibi oranla etkili olur. Bu şekilde doğan bebeklerden takriben %15 inin ailesinde kusurlu geçmiş olmasına karşın, asıl neden bilinmemektedir.

Bebeğiniz mide tıkanması ile doğmuş ise, semptomlar genellikle bebek 2 ve 3 haftalık olduğu zaman başlar, ilk semptomlar, yenen gıdaların çıkarılması ve her ne kadar gerçek kusma kadar güçlü değilse de, kusma gibi ortaya çıkar. Nadiren, kusma ile birlikte kan da gelir. Kusma tipik olarak beslenme esnasında ya da beslenmeden kısa birsüre sonra meydana gelir; fakat saatlerce sonra da ortaya çıkabilir. Kustuktan sonra bebek tekrar kendini aç hisseder ve beslenmek ister.

Mide çıkışı tıkanması olan bebek, barsaklarına çok az yiyecek geçtiği için, çok az dışkılar. Bir süre sonra bebek kilo ve su kaybetmeye başlar. Bebeğin gözleri içine çöker ve yanakları kırışır. Bu görünümü ile bebek yaşlı bir insan gibi görünür. Mide çıkışı tıkanması olan bebek, rahatsız görünebilir fakat büyük bir acı çekiyor gibi görünmez.

Mide çıkışı tıkanması genellikle fiziksel muayene, bebeğin nasıl beslendiğinin öğrenilmesi ve karın bölgesinin muayenesi esnasında mide kapısı bölgesinde sorun olduğunun belirlenmesi neticesinde teşhis edilir. Eğer böyle bir sorunlu bölge hissedilemez ise, ultrasonografik muayene yapılabilir. Mide çıkışı tıkanması ile doğmuş bir bebek damardan sıvı gıda verildikten sonra mümkün olan en kısa zamanda ameliyat edilmelidir.

Ameliyattan 6 saat sonra bebeğiniz ağızdan beslenmeye başlayacaktır, verilen gıda miktarı yavaş yavaş artırılmalıdır. Çoğu bebekler ameliyattan 2 gün sonra taburcu edilebilirler.

Mide çıkışı tıkanması olan bir bebeğin iyileşme süresi, teşhisin ne kadar erken yapıldığı ve bebeğin genel durumuna bağlı olarak çok kısa sürede gerçekleşir. Ameliyat nedeni ile ölüm %1 den daha azdır.
 
PITYRIASIS ROSEA


Pityriasis (pullu) rosea (gül renkli) çok görülen zararsız bir döküntüdür. En fazla gençlerde görülür.

Belirtiler : Gövdede kolların üst kısmında boyunda ve bacakların üst kısımlarında hafifçe kaşınan kırmızı noktalar.

Gövdede tek bir pullu kırmızı leke ilk belirti olabilir. Birkaç gün sonra başka lekeler de belirir.

Bir virüsün neden olduğu sanılmaktadır. Döküntü genellikle 3 ile 10 hafta içinde kaybolur. Doktorunuz başka hastalıkları saf dışı etmek için kan tahlili isteyebilir.

Tedavi

Bu döküntünün tedavisi yumuşak bir şekilde olmalıdır, çünkü cildi tahriş etmek, bu döküntülerin, vücudun başka yerlerine de yayılmasına yol açar.

Hafif yağlayıcılar ve kaşıntı losyonları kaşıntıya fayda edebilir. Hidrokortizon kremi de faydalı olabilir.

Makul ölçüde güneş banyosu faydalıdır, fakat güneş yanıklarından kaçının; doktorunuz antihistamin tabletleri de verebilir.
 
POLISITEMI (POLISITEMIA VERA)


Kemik iliğinde aşırı kan hücresi üretimi sonucunda kan hücrelerinin sayısında (özellikle kırmızı kan hücreleri = eritrositler) anormal derecede artış meydana gelmesine verilen addır.

Polistemia vera doğumsal değildir, daha sonra gelişir. Bir kemik iliği hastalığıdır. Tüm kan hücrelerinde (eritrosit, lökosit, trombosit) aşırı üretim sözkonusudur. Oldukça nadir görülen bir hastalıktır, sıklıkla erkeklerde gözlenir ve 40 yaş altında nadiren gözlenir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir.

Hastalık yavaş yavaş gelişir, genellikle 50-60 yaşlarından sonra akut myelojenik lösemiye dönüşebilir. Kanın yoğunluğunda meydana gelen artış (akışkanlığının azalması) ve trombositlerin sayısında meydana gelen artış bir inme veya kalp krizi gelişmesine neden olabilir. Bazı hastalarda trombositlerin pıhtı oluşturma yetenekleri azaldığından, kanamalar meydana gelebilir. Riskli gruplar bilinmemekle birlikte, yahudilerde daha sık gözlenmektedir.

Belirtiler (şikayetler genelde kanın akışkanlığının azalmasına bağlıdır).

- başağrısı

- sersemlik

- kaşıntı (özellikle sıcak bir banyodan sonra)

- karnın sol üst kısmında şişkinlik hissi

- ciltte kırmızılık, özellikle de yüzde

- nefes darlığı

- yatar durumda zor nefes alma

ilave oalrak aşağıdaki şikayetler de bulunabilir:

- görme bozuklukları

- ciltte kırmızı nokta tarzında lekeler

- yer yer morluklar

- halsizlik

Tanı ve testler

- kan hematokrit değerinin artması

- kan beyaz küre sayısının artması

- kan trombosit sayısının artması

- kan hacminin artması

- kırmızı küre incelenmesi (periferik yayma)

- kan vitamin B-12 düzeyi ölçümü

- kemik iliği biyopsisi

- laktat dehidrojenaz enzim düzeyi analizi

- idrar analizi

- serum ürik asit düzeyi ölçümü

- trombosit agregasyon testi

- sedimentasyon (sedim) hızı ölçümü

- eritropoietin ölçümü

- lökosit alkalen fosfataz enzim ölçümü

Tedavi

Tedavinin temel amacı kanın akışkanlığını arttırmak, kanamaları ve damar içi pıhtılaşmayı önlemektir.

Flebotomi (kan alınması) kanın yoğunluğunu (koyuluğunu) azaltmak amacı ile kullanılan yöntemlerden birisidir. Kan hematokrit düzeyi 45 in altına düşene dek her hafta 1 ünite kan alınır. Flebotomi işlemi kan hematokrit düzeyi 45 in altına düşene kadar devam edebilir.

Kemik iliğindeki üretimi baskılamak için bazı hekimler tarafından kemoterapi uygulanabilir.

Aspirin benzeri ilaçlar (pıhtılaşmayı engelleyici - kanı sulandırıcı) kullanılmamalıdır, çünkü mide kanamasına neden olabilir.

Gerekli önlemler alınmadığında 11-15 yıl içerisinde ölüm meydana gelebilir. Ölümün en önemli nedeni; damar içi pıhtılaşmaya bağlı inme veya kalp krizleridir. İleriki dönemlerde lösemi gelişebilir.

Gelişebilecek Diğer Hastalıklar

- Damar içi pıhtılaşma

- mide ülseri

- mide kanaması

- gut hastalığı

- lösemi

- kalp yetmezliği

- miyelofibrozis
 
PROKTIT


Proktit, rektumun iltihaplanmasıdır. Bu bir enfeksiyondan (bakteri veya virüs) kaynaklanabilir. Ülserleşmiş kolitin veya Crohn hastalığının belirtisi de olabilir. Bazen proktit anal cinsel ilişkiden olabilir. Proktiti cinsel ilişki yoluyla almış olan bir kimse bu enfeksiyonu cinsel ilişki yoluyla başka bir partnere geçirebilir. (Seks ilişkisi Yoluyla Geçen Hastalıklar).

Belirtiler

- Dışkıda, kan balgam veya cerahat bulunması,

- Kabızlık

- İshal,

- Şiddetli rektal ağrılar,

- Ateş.

Proktite bağlı bazı belirtiler enfeksiyonun olası nedenini açıklar. Balgam, kan veya cerahatın dışkıda görülmesi iltihaplanmanın bel soğukluğundan kaynaklanmış olabileceğini belirtir. Proktiti eğer herpes simpleks virüsü yapmışsa, anüsün etrafında yara veya su toplaması gibi kabarcıklar bulabilirsiniz. Her iki durumda da makat yanar ve kaşınır. Tekrar tekrar duyulan aşırı dışarı çıkma hissi veya bağırsakları hareket ettirmeme hali meydana gelir. Eğer enfeksiyon rektumda değil de daha derin-de bağırsağınızda ise (protokolit) belirtilerin daha kuvvetli olması, anorektal sancı ve ateş görülmesi beklenir.

Teşhis

Doktoronuz anüs çevresindeki cildi muayene edecek dışkıdaki balgamı (varsa) inceleyecek ve protosigmoidoskopik (Kolon Kanseri için Radyografik Tarama) bir muayene programı uygulayacaktır. Frengi için bir kan testi de yapılabilir.

Bu hastalık enfeksiyon sebebine bağlı olarak kolayca tedavi edilebilir veya edilemez. Bakteriyel enfeksiyonlar (bakteriden kaynaklanan) antibiyotiklere cevap verebilir. Fakat viral (virüsten kaynaklanan) enfeksiyonlar vermez.

İlaç Tedavisi

Bakteriyel enfeksiyonların ilk tedavisi antibiyotiktir. Ekseriyetle tetracycline hydrochloride ile tedavi yapılır. Herpes simpleks virüsün neden olduğu proktiti tedavi edebilecek ilaç yoktur. Gene de doktorunuz enfeksiyonun yayılmasını önleyici ve belirtileri hafifletici müstahzarlar verebilir.
 
SAC BITI


Genel Bilgiler|Saç bitleri saçlarda çogalip yaSayan, kafa derisindeki kandan beslenen kuçuk böceklerdir. Bitlerin buyuklugu susam tanesi kadar olup, 6 bacaklari vardir ve renkleri bronzdan grimsi beyaza kadar degiSmektedir. omurleri 30 gundur ve kafa derisinden uzakta sadece 2 gun yaSayabilirler.|Sirke , saç bitinin yumurtasina verilen isimdir. Kuçuk beyazimsi toplu igne baSi buyuklugunde saç tellerine yapiSik duran beneklerdir. Sirkeler önce saç derisine çok yakin bir yere birakilirlar, daha sonra saç uzadikça saç dibinden uzaklaSirlar. Sirkeler yaklaSik 7 ila 10 gun arasinda yumurtadan çikarlar ve 7 gun içinde olgun bir bit halini alirlar.|Saç bitleri tirmanirlar, uçup ziplayamazlar ve hayvanlarin uzerinde yaSamazlar. Bacaklarinin ucundaki kanca benzeri kiskaçlari ile saça tutunurlar. Sirkeler genellikle ensedeki, kahkullerin altindaki ve kulak arkasindaki saç tellerinde bulunurlar.|Nasil Yayilirlar?|Saç biti baS temasi ya da bazen bitlenmiS birisi ile ayni Sapkanin, baSligin giyilmesi, ayni taragin veya firçanin kullanilmasi yoluyla yayilir.|Belirtileri nelerdir?|Belirti olmayabilir, ya da aSagidakiler sayilabilir: Saçta gidiklanma duygusu Bit isirmalarindan dolayi kafada kaSinti KaSinmalardan dolayi kafa derisinde yaralar oluSabilir ve kimi zaman bu yaralar iltihaplanabilir. Yastik uzerinde ince siyah tozlar (bit diSkisi)ya da soluk gri bit derisi görulebilir.|Saç bitinin ve sirkelerinin kontrol edilmesi:|Parlak iSigin altinda buyuteç ve ince diSli tarak ile saçlarin içini ve kafa derisini yakindan inceleyin. Sirkelerin fark edilmesi ve görulmesi genellikle daha kolaydir. Ense ve kulak arkasindaki saç tellerine yapiSik dururlar. Kepeklerden farkli olarak saçin firçalanmasiyla duSmezler.|Eger saç biti bulursaniz:|Evdeki diger kisilerde de olup olmadigini kontrol edin ve bit ilacini sadece kafasinda bit olanlara uygulayin. Bit ilacini bit bulaSmiS herkese ayni gunde uygulayin. Bit ilaci uygulamasini 7 gun sonra tekrarlayin. Yakin temasta bulundugunuz arkadaSlariniza ve iS arkadaSlariniza sizde bit bulundugunu haber verin. BitlenmiS kiSi bit ilacinin ilk uygulanmasindan sonra i. ine veya okuluna dönebilir.|Saç biti nasil tedavi edilir?|12 ayliktan kuçuk bebekler için ya da hamileyseniz veya emziriyorsaniz ya da hassas bir cildiniz varsa, bir doktora daniSiniz. Kimyasal ilaçlarla temizleme yerine elle toplama önerilebilir. Saç biti ilaçlari reçetesiz olarak eczanelerden satin alinabilir. Belirtilen kullanim talimatlarina uyunuz. Kullanilan urunlerin göze kaçmamasina dikkat ediniz;gözleri bir havlu ya da elbezi ile kapatiniz ve urunu uygularken eldiven kullaniniz. Kullandiktan sonra ellerinizi yikayiniz.|Faydali öneriler:|ilaç uygulamasindan önce (ya da sonra)saç kremi kullanmayiniz. Isi ilaci etkisiz hale getirebileceginden, ilaç uygulamasindan sonra saç kurutma makinesi kullanmayiniz. ilaci uyguladiktan sonra 1-2 gun saçi yikamayiniz.|ilaçtan sonra urunun etkili olup olmadigini kontrol edin. Saçi ince diSli bir tarak ile tarayip, taragi kagit mendil veya bir bez ile sildikten sonra her hangi bir hareket görup görmediginize bakin. Bitler hala canli ise, saç biti kullandiginiz ilaca dirençli olabilir. Saçi yikayip farkli bir bile. ime sahip baSka bir urun (eczaciniza sorunuz)ile yeniden ilaçlayin. Eger diger ilaç da etkisiz olursa saçin her gun kontrol edilip, bitlerin ve sirkelerin ince diSli tarak ve tirnak uçlari ile toplanmasi geriye kalan tek seçenektir. Bu iSlem çok zahmetlidir ama dikkatlice uygulanirsa, zamanla saçin butun bitlerden ayiklanmasi mumkun olacaktir. iSlem sirasinda buyuteç kullanilmasi yumurta ve bitlerin daha kolay görulmesinde yardimci olabilir.|Taraklari, firçalari, baSliklari ve yatak takimlarini kontrol ediniz. Taraklar ve firçalar 10 dakika sureyle (50 derecenin uzerinde)deterjanli sicak suya yatirilabilir. Yatak takimlari, giysiler ve havlular çamaSir makinesinin sicak yikama programinda yikanabilir ya da kurutma makinesinin sicak programinda kurutulabilir. Yikanamayan ya da kuru temizleme yapilamayan Seyler -örn. Sapkalar, en az dört gun sureyle bir plastik torbada tutulabilir. Sirkelerin toplanmasi Sart degildir. Saç bitinin toplum içinde yayilmasini azaltmanin en iyi yolu, çocugunuzun saçini haftada bir kontrol etmektir.
 
SAC DOKULMESI (ALOPESI)


Saç dökülmesi terimi çok farklı problemleri anlatmak için kullanılabilir (saçlardaki hafif bir incelmeden tüm saçların dökülmesine kadar) ve bu durum bir çok nedenden kaynaklanabilir. Normal şartlarda, her gün yaklaşık olarak kafamızdaki saçlardan 50-100 arasında saç telini kaybederiz. Anormal saç dökülmesi durumlarında ise bu sayı artar ve taraklarınızda, banyo ve lavabo giderlerinde ve elbiselerinizde aşırı miktarda saç biriktiğini görürsünüz.
Tıbbi olarak saç dökülmesi aşağıdaki şekillerde sınıflandırılabilir:

Telogen effluvium: vücudun genel olarak strese (sıkıntıya) maruz kalmasının ardından (uzun süreli yüksek ateş, büyük bir ameliyat veya ciddi bir enfeksiyon) 2-3 ay sonra meydana gelen yaygın saç dökülmesidir. Bu tür saç dökülmesi vücuttaki ani hormon değişiklikleri sonucu da meydana gelebilir; özellikle kadınlarda doğum yaptıktan sonra.

İlaçların yan etkisi: belirli ilaçlar yan etki olarak saç dökülmesine neden olabilir; özellikle lityum, beta blokörler, warfarin, heparin, amfetaminler, levodopa ve diğer bazı ilaçlar. Daunorubicin ve kanser tedavisinde kullanılan diğer ilaçlar, ani ve yaygın saç kaybına neden olabilirler.

Hastalık belirtisi olarak: saç dökülmesi bazı hastalıklaırn belirtisi olarak meydana gelebilir. Bu hastalıklardan bazıları; lupus eritomotozus, sifiliz, tiroid hastalığı (hipotiroidi veya hipertiroidi), seks hormon dengesizliği, sarkoidoz, kanserin cildi tutması (yayılması), ciddi beslenme bozuklukları (protein, demir, çinko veya biotin eksiklikleri). Bu tür beslenme yetmezlikleri özellikle zayıflama diyeti uygulayan bayanlarda ve adet kanamaları çok ağır geçenlerde sık olarak görülmektedir.

Tinea capitis (kafa serisinin mantar hastalığı): yama şeklinde dökülme meydana gelen bu tip saç dökülmesinde hastalığa neden olan mikrop Trichophyton tonsurans dır. Bu enfeksiyon, saçın tam deriden çıktığı noktada kırılmasına neden olur.

Tarvmaya bağlı saç dökülmesi: bu tür saç dökülmesi insanların kendileri tarafından neden olunan saç dökülmesidir. saçlarını çekiştirmek, saçları aşırı sıcağa maruz bırakmak ve saç maşası ile aşırı kıvırmak, saça kuvvetli kimyasal maddeler sürmek (saç boyaları, spreyler gibi).

Erkek tipi saç dökülmesi: erkeklerde saç dökülmesi tipik bir şekilde meydana gelebilir (ön taraftaki saç çizgisinin geri çekilmesi ve/veya tepedeki saçlarda incelme / azalma). Bu en yaygın saç dökülmesi tipidir ve erkeklerde herhangi bir yaşta başlayabilir, hatta ergenlik çağlarında bile başlayabilir. Bu durum genelde 3 etkenin ortak sonucu olarak meydana gelebilir; ailevi saç dökülmesi şekli, erkek hormonlarının varlığı ve ilerleyen yaş. Tamamen benzer bir şekilde, bir çok kadında da kadın teipi saç dökülmesi meydana gelmektedir. Kadın tipi saç dökülmesinde; ön tarafta seyrekleşme, tepede veya tepenin çevresinde taç şeklinde seyrekleşme meydana gelebilir, dolayısı ile erkek tipi alın açılması meydana gelmez.

Belirtiler

Saç dökülmesi durumunda, yukarıda anlatılanlara ilave olarak; saçlarınızın fazlaca ince olduğunu, alnınızdaki saç çizginizin değiştiğini veya başınızda saçsız yama tarzı alanlar oluştuğunu fark edebilirsiniz.

Saç dökülmesi telogen effluvim veya ilaç yan etkisine bağlı olarak meydana geldiğinde, saç dökülmesi başın her tarafındadır; oysa mantar enfeksiyonlarında saç dökülmesi küçük yamalar şeklinde meydana gelir. Mantar enfeksiyonlarında başka şikayetler de bulunur; saç derisinde pullanma, saçların diplerinden kırıldığı siyah noktalarla kaplı alanlar veya kalınlaşmış deri ile karakterize alanlar. Travmaya bağlı saç dökülmesinde; yöntemin uygulandığı yere bağlı olarak belirli yerlerde saçsız alanlar ortaya çıkar. Erkek tipi saç dökülmesinde, saç çizgisi genelllikle şakaklardan itibaren çekilmeye başlar, bunu tepedeki saçlarda incelme takip eder. Aşamalı olarak, tepedeki alan tamamen saçsız kalır.

Tanı

Doktorunuz, saç dökülmenizin hangi tipte olduğunu saptarken yapacağı fizik muayeneye ilave olarak, kullandığınız ilaçları, geçirdiğiniz hastalıkları, ailenizdeki bireylerde saç dökülmesi olup olmadığını, beslenme alışkanlıklarınızı ve saç bakım alışkanlıklarınızı araştıracaktır. mantardan şüphelenilen durumlarda laboratuvar muayenesi için saçınızdan örnek alınabilir. Başka bir hastalığa bağlı olduğu düşünülüyorsa, kan tahlili gerekli olabilir.

Saç dökülmesinin ne kadar süre ile devam edeceği, sebebine bağlıdır. Örneğin; telogen effluvium tipi saç dökülmesinde süre genelde 1-5 ay kadardır ve daha sonraki aylarda saç tekrar çıkar. İlaç yan etkisine bağlı oalrak meydana gelen saç dökülmesinde, ilaç kesildikten sonra saçlar normal haline dönmeye başlar. Saçları çekmeye bağlı meydana gelen alopeside ve abartılı saç bakım alışnalıklarına bağlı alopeside; alışkanlıklardan kurtulmayı takiben saçlar normal haline dönmeye başlar. Mantar enfeksiyonuna bağlı alopeside ise en az 6-12 hafta süre ile tedavi uygulanmalıdır. Mantar hastalığına bağlı alopeside erken tanı ve tedavi, olası kalıcı bir saç kaybını engellemede önemlidir. Erkek ve kadın tipi saç dökülmesinde durum ilerleme eğilimindedir ve bu durumun problem olduğunu düşünenler için tedavi yöntemleri uygulanabilir.

Önleme

Bazı tür saç dökülmeleri, stesi azaltarak, iyi ve dengeli beslenerek, saç bakım teknikleri konusunda daha bilinçli davranarak ve saç dökülmesine nden olan ilaç kullanımından (mümkünse) kaçınarak engellenebilir. Mantar enfeksiyonlarına bağlı saç dökülmesi; saçları temiz tutarak ve şapka, tarak gibi malzemeleri baçkaları ile paylaşmayarak engellenebilir. Erkek tipi alopesi de bazen bazı ilaçların kullanımı ile engellenebilir.

Tedavi

Telogen effluvium nedenli alopesi veya ilaç nedenli alopesi tedavi gerektirmez. Kötü beslenmeye veya hastalıklara bağlı alopesi bu etkenler ortadan kalkınca düzelir. Mantara bağlı alopeside 6-12 hafta boyunca ilaç kullanmak ve bazen şampuan (selenyum sülfit veya ketokonazol içeren) ile tedaviyi desteklemek gerekebilir.

Erkek tipi ve kadın tipi saç dökülmesi gelişen bir çok kadın ve erkek genelde mutludur ve tedaviye gereksinim duymazlar. Tıbbi tedavi isteyenler için ise lokal minoksidil (tansiyon düşürücü bir ilaç) veya oral finasteride (sadece erkeker için) kullanılabilir. Yine saç ekimi denilen yöntemleri ve saçsız bölgenin ameliyatla alındığı yöntemleri kullananlar vardır.

FİNASTERİDE : Bu ilaç, Type II 5a-reductase adı verilen bir enzimin çalışmasını engeller; böylece de testosterone hormonunun 5a-dihydrotestosterone (DHT) adı verilen ve erkek tipi saç dökülmesi ile ilgili olduğu iddia edilen maddenin oluşumunu engeller. Ancak kullanımı sonrasında cinsel istekte azalma, sertleşme problemleri, boşalma problemleri, meni sıvı miktarında azalma, memelerde büyüme ve hassaslaşma gibi yan etkiler 12 aylık kullanım sonunda ortalama %1.4 oranında gözlenmiştir.

ALOPECİA AREATA

Alopecia areata denilen durum 2-5 cm çapında, saçlı deride saçsız alanların meydana gelmesidir. Bazı hastalarda bu küçük daireler daha büyük olabilir ve tüm kafada ve hatta tüm vücuttaki kıllı bölgelerde saç dökülmesi gelişebilir. Bu hastalık bazen kortikosteroidli ilaçlarla tedavi edilebilir (krem olarak veya o bölgeye iğne ile enjekte edilerek), ancak garantili bir tedavi yöntemi yoktur. Saçsız bölge çok küçükse etraftaki saçalr tarafından bu bölge zaman içerisinde kapatılacaktır.
 
SAÇ DÖKÜLMESİ


Saç dökülmesi sık rastlanan bir rahatsızlık olup, hemen hemen tümümüz hayatımızın belirli bir döneminde bu sorun ile karşılaşmışızdır. Dış görüntümüzün önemli bir bölümünü oluşturan saçlardali problemler hem fiziksel, hem psikolojik olarak rahatsızlık yaratır. Saç dökülmesi saçlı derinin tümüne yayılabilir veya bir kaç alanda lokalize olabilir; bu kalıcı tahribat veya geçici dönemsel dökülmeler şeklinde de gelişebilir. Toplumda en sık karşılaşılan iki ayrı tip saç dökülmesinin üzerinde durmak gerekir.


Androjenik alopesi(erkek tipi saç dökülmesi)


Saçlı derinin belirli bölümlerinde simetrik gelişen, erkeklerde sıkça rastlanan bir saç kaybı şeklidir. Saç dökülmesi şakaklardan başlayıp , tepeye doğru ilerler. Saç sayısında azalma, incelme, kısalma göze çarpar. Kadınlarda ise genelde saçların cılızlaşması,seyrelmesi şeklinde bulgu verir. Erkeklerin %70 inde rastladığımız bu dökülme kadınların %10 unda karşımıza çıkmaktadır. Genellikle 20 lı uaşların sonunda başlar, dökülmenin hızı bireysel olarak değişik hızlarda ilerler ve bazen çevre faktörlerinınde etkisiyle değişebilir. Bu tip dökülmeler şiddetli vakalarda tüm tepenin açılmasına kadar ilerleyebilir ve kişinin psikolojik sorunlarının da gelişmesine neden olabilir


Etkilenen bölgelerde saçlar inceleşir ve seyrekleşir. Oluşumunda erkeklik hormonu olan testtesteronun cilde temasında oluşan dehidrotestesteronun kıl köklerini inceltici etkisi vardır.


Tedavisi ve takibinde hastalarımızın uzun süreli izlenmeleri ile olumlu sonuçlar alabilmekteyiz. Özellikle minoxidil içeren saç spreyleri veya finasterid içeren tabletler olumlu sonuçlar oluşturmaktadırİlaçlar düzgün olarak kullanıldığında ve destekleyici tedavi ile zenginleştirildiğinde etkinlik artmakta ve öncelikle saç dökülmesi durabilmekte ve hatta bir miktar saç çıkışıda sağlanabilir.


Etkinliklerini uzun sürede ve dikkatli kullanımla göstermektedirler.


Semptomatik (dönemsel) dökülmeler


Kadın ve erkeklerde eş sıklıkta rastlanan saç dökülme şikayetidir. Tek bir hastalık olmayıpbir takım diğer hastalıklarla beraber saç köklerininritmik siklüsünün bozulması sonucu gelişebilir. Doğumm yapan kadınlarda , tiroit bezinin çalışma bozukluklarında ciddi sistemik hastalıklar(zatüre, kan kaybı, böbrek hastalıkları...), büyük üzüntüler ve korkulardan sonra bunu izleyen 5-6 ay içinde döklmeler olabilir, bu tarz dökülmeler 3-5 ay kadar sürebilir. Saç kayıplarının diğe bir sık nedenide vitamin ve mineral eksiklikleri olup bunları diyetle yeterli alınmaması veya kaybın çok olması , vejeteryanlık, emilim bozuklukları saç dökülmelerini hızlandırır. Bütün bu nedenlerin tesbiti için öncelikle hastaları muayene tetikten sonra gerekli tahlilleri yaptırmalıyız. Hastadaki dökülme nedeni saptandıktan sonra sebebe yönelik takviyeler ve destekleyici önerilerle saçlar tekrar kazanılır.
 
SAGIRLIK (DOGUSTAN)


Sağırlık irsi bozukluklardan (anormalliklerden) kaynaklanabilir. Kalıtıma bağlı bir böbrek hastalığı olan irsi nefritle (Alport Sendromu) beraber gelişmiş olabilir. Kalıtıma bağlı daha birçok sağırlık türleri vardır. Guatrla birlikte sağırlık (Pendred Sendromu), dış kulak, yüz ve boyun sakatlıklarının doğurduğu sağırlık, cilt anormalliklerinden kaynak!anan sağırlık, zihinsel geriliğin neden olduğu sağırlık; retinitis pigmentosa (gece körlüğü) ve periferal nöropatiye bağlı sağırlık (duyma özürü) bu tür sağırlıklardır.

Sık rastlanmayan ve başka anormalliklerle (bozukluklarla) ilgisi olmayan sağırlık türleri de vardır. Bunlar yaygın sayılmaz. Eğer ailenizden birinde veya çocuğunuzda bu tür bir sağırlık belirlenirse bir uzmandan genetik konuda bilgi edinin. Sağır bir bebek veya çocuk için uygun tedavi ve eğitime gecikmeden başlanmalıdır.

Eğer bir hamile anne adayı kızamıkçık geçirirse, gelişen bebeğin etkilenme riski vardır. Eğer kızamıkçık (German measles) hamileliğin ilk üç ayı içinde olursa, çocuğun sağır olarak doğma olasılığı vardır. Ayrıca katarakt, kalp problemleri ve beyin veya sinir sistemi bozuklukları gibi başka ciddi sakatlıklar da olabilir. Hamileliğin daha sonraki aylarında geçirilen kızamıkçık işitme kaybı yapabilir, fakat diğer sakatlıklara neden olma olasılığı azdır. Erken doğum (prematüre), doğum sırasında veya hemen doğum sonrası oksijensiz kalmak, kan uyuşmazlıkları ve menenjit genç yaşlarda sağırlık yapabilir.
 
Geri
Üst