Tarihteki CIA Operasyonları

Kamboçya


CIA 1955'te Kamboçya'ya müdahale ettiği zaman, bunu haklı çıkaracak bir komünist tehdidi yoktu. İki Amerikancı ülke Tayland ile Güney Vietnam arasında sıkışmış durumdaki Kamboçya'nın halk tarafından sevilen hükümdarı Prens Norodom Sihanuk'un özen gösterdiği tek arriacı, ülkesini Vietnam Savaşı'na bulaşmaktan uzak tutmaktı. Bu doğrultuda, 1955'ten 1970'e kadar tarafsızlık politikasına sıkı sıkıya yapıştı. Hem kapitalist hem de komünist ülkelerden yardım aldı, ama yeri geldiğinde iki tarafı da eleştirdi.

Sihanuk, kendisine karşı komünist bir saldırının eli kulağında olduğunu iddia eden düzmece CIA raporlarına itibar etmedi. ABD işbirlikçisi grupların kendisine yönelik suikast ve darbe girişimleri ise gerçekti. Sihanuk, CIA ile Savaşım adlı anı kitabında, kendisine karşı en az iki suikast girişiminden söz ediyor. Ayrıca Tayland, Güney Vietnam ve Amerikan askerleri tarafından yapılan saldırılar, 1958'de CIA'nın desteklediği darbe girişimi ve Kamboçya topraklarının sayısız "kazayla" bombalanması var. Komünizme karşı cihada katılmada gönülsüzlüğü, Sihanuk'u CIA'nın düşmanı yaptı.

Belki de Sihanuk'un büyük bir basın toplantısı yaparak ABD'nin Kamboçya'ya düzenlediği saldırıları kınaması, bardağı taşıran son damla oldu. İtaatkâr Amerikan medyası, Sihanuk'un suçlamalarını görmezlikten geldi. Sihanuk, 1970Mart'ında CIA kuklası Lon Nol tarafından devrildi. Lon Nol, hemen Kamboçya ordusunu Vietnam Savaşı'na soktu.

Sihanuk engeli kalkınca, savaş hızla Kamboçya'yı sardı. Vietnam sınırında yoğunlaşan ABD bombardımanı, Kuzey Vietnamlıları ve Vietkong güçlerini Kamboçya'nın içlerine sürdü. 1969'dan 1975'e kadarki Amerikan bombardımanında 600 bin Kamboçyalı öldü, ülke çapında kıtlık başgösterdi.

Beklendiği gibi, Lon Nol rejimine karşı güçler hızla büyüdü. Bu güçlerden Komünist Kızıl Kmerler 1975'te iktidara geldi. Lon Nol'dan önce, Kızıl Kmerler küçük bir gruptu.

Kızıl Kmerler'in 100 ila 350 bin arasında insanı idam ettikleri iddiası, "Ölüm Tarlaları" adlı filme de yansıdı. Batılı medya, propaganda amacıyla, kıtlıktan ölenleri de ekleyerek ölenlerin sayısını şişirmişti.
 
Kaos Harekâtı


Teori olarak, CIA yasası, CIA'nın ABD içinde operasyon düzenlemesini yasaklar. Pratikte, bu, Frank Sinatra'nın şov işini bırakacağını ikide bir açıklaması kadar ciddiye alınır.

CIA, ABD kampuslarındaki devasa varlığını, "Amerikan üniversitelerinde okuyan çok sayıda yabancı öğrenciye çengel atmaya çalışmamak enayilik olur" diye açıklar. CIA'nın İç Temas Bölümü, ABD dışına giden turist ve işadamlarından bilgi toplamak için gereklidir. Bir de ABD topraklarındaki yabancı müdahalelerine bakan İç Operasyon Bölümü var ki, elçiliklere sızar.

CIA, bütün bunları yapabilmek için, ülke dışında olduğu gibi ABD içinde de paravan şirketler ve göstermelik örgütler ağı kurmuştur. Tüm bunlara karşın, CIA, ABD içinde hiç faaliyet göstermediğini iddia eder.

Ne yazık ki, bu doğru değildir. CIA, 1959'dan en azından 1974'e kadar, tüm kabahatleri hükümetin politikalarını benimsememek olan binlerce Amerikan vatandaşını iç örgütlerine izletti. J. Edgar Hoover, Başkan Johnson'a, "Dış güçlerin yönlendirmesi olmadığı takdirde hiç kimse Vietnam politikanıza karşı çıkamaz" deyince, bu faaliyet hız kazandı. Johnson, CIA'ya araştırma yapması için emir verdi.

CIA, bunun üzerine üniversite kampuslarındaki izleme faaliyetlerini genişletti, yerel polis kuruluşlarını da katarak irtibatını güçlendirdi. Büyük kentlerde, Amerikalı "aşırılara" karşı telefon dinleme, konutlara gizlice girme gibi karanlık işleri yapacak özel istihbarat birimleri eğitti.

1968'de, CIA'nın ABD içindeki farklı faaliyetleri, Kaos Harekâtı adı altında güçlendirildi ve genişletildi. Ertesi yıl Nixon başkan olunca, yönetimi "yıkıcı" unsurlara karşı, daha büyük operasyonları öngören Huston Planı'nı hazırladı. Plan, telefon dinlemeyi, gizlice konutlara girmeyi, mektupları açıp okumayı, izinsiz arama yapmayı ve belirli kişilere suikast düzenlemeyi içeriyordu. Bürokratik çatışma nedeniyle plan savsakladı, ancak büyük bölümü CIA, FBI ve Gizli Servis tarafından başka biçimlerde uygulandı.

CIA ve Beyaz Saray'ın Watergate skandalındaki suç ortaklığına ilişkin ifşaatlarla Kaos Harekâtı da aydınlanmaya başladı. Bir "reform" döneminden sonra, Kaos Harekâtı çerçevesindeki işler özelleştirildi. Aşırı sağcı gruplar ve eski CIA ajanları, şimdi CIA'nın ülke içi istihbaratının tümünü karşılıyorlar
 
Laos


1957 ve 1965 yılları arasında, Laos'ta hükümetler çılgın bir hızla birbirinin peşi sıra gelip gitti. CIA'nın desteğiyle her yıl en az bir darbe yapıldı. Sorun, Pathet Lao adlı solcu bir grubun, koalisyon ortağı olabilecek oranda oyunu korumasıydı.

Pathet Lao veya başka bir solcu grup yönetime girecek kadar oy aldığında ya sağcı bir darbe oluyor ya da elveriyorsa gelecek seçimler iptal edilerek parlamento dağıtılıyordu. Seçimler yapıldığı zaman da, CIA seçime hile karıştırıyor, karşıt propaganda kampanyası yürütüyor ve kendi adaylarının seçilmesi için seçmenlere rüşvet dağıtıyordu.

Fakat CIA, yalnızca bu çürük yöntemlere bel bağlamıyordu. 1950'lerin sonlarından başlayarak, Pathet Lao kuvvetlerine saldın amacıyla, paralı askerlerden 40 bin kişilik bir ordu kurdu. Armee Clandestine (Gizli Ordu) diye bilinen bu kuvvetin yansını Taylandlılar, geri kalanını da Tayvan, Güney Kore ve ABD'ye bağımlı öteki ülkelerin vatandaşları oluşturuyordu. Gizli Ordu'nun büyüklüğüne karşın, Pathet Lao, direnmesine yetecek halk desteğine sahipti.

1964'e gelindiğinde, sağcı bir kukla rejimi iktidara getiren bir başka CIA darbesinden sonra, Pathet Lao tümüyle yasal sistemin dışına sürüldü. Onlar da, Laos topraklarında üslenen CIA destekli sabotaj ve cinayet timlerinden endişe duyan komşu Kuzey Vietnam'dan yardım almaya başladı. Pathet Lao kayda değer basanlar elde edince, Amerikan ordusu gizli de olsa doğrudan müdahale etti.

ABD, 1965'ten 1973'e kadar Laos'a iki milyon tonu aşkın bomba attı. Bu, İkinci Dünya Savaşı'nda tüm tarafların attıklarından fazlaydı. Bombardıman o denli canavarcaydı ki, nüfusun dörtte biri mülteci durumuna düştü; binlerce insan bir süre mağaralarda yaşadı.

CIA'nın Laos'taki bu savaşı "gizli" olduğu için, Vietnam Savaşı'na göre çok az dikkat çekti. Gizlilik, savaşa katılan çok sayıda Amerikan askeri için de talihsizlik oldu.

Öldürüldüklerinde, Vietnam Savaşı'nın kayıptan listesine giriyorlardı. Fakat 1975'te Pathet Lao nihayet iktidarı ele geçirince, esir değişimi anlaşması yapılamadı. Çünkü Laos'ta gizli bir savaş yürüttüğümüzü kabul edemezdik.

Laos'ta sağ yakalanan Amerikalıların çoğu, Gizli Ordu'da uyuşturucu kaçakçılığına karıştı. Hâlâ sağ olanları varsa bile, CIA onların varlığını inkâr edecektir.
 
Libya


Libya�nın bilinen ilk tarihi, ülkede mevcut mağara, harabe ve eski eserler üzerinde yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 400 yıllarında yaşamış olan Berberilerle başlar. Eski Yunanlılar Libya�nın en eski yerlileri olarak bilinen Berberilere, �Lebular� ve ülkeye de �Lebu� diyorlardı. Zamanla bu kelime, �Libya� şeklinde söylenmiştir.

Berberiler, uzun müddet Fenikelilerin istilasında kalmışlardır. Libya, bundan sonra birçok milletlerin istilasına uğradı ve pek çok medeniyetlerin tesirinde kaldı. Libya�yı önce Kartacalılar, sonra Romalılar idareleri altına aldılar. Romalılar buraya �Afrika� adını verdiler. Bu isim yıllar sonra bütün kıta için söylenir oldu. Libya, bunlardan sonra 642 yılına kadar Vandallar ve Bizanslıların istilasında kaldı.

Mekke�de doğan İslam güneşi, 642 yılında Libya�yı aydınlatarak, Afrika karanlığını ve Bizans zulmünü ortadan kaldırdı. Emevi orduları bölgeyi bunlardan temizleyerek, İslam dininin buralarda yayılmasına sebep oldu. Emevilerden sonra kurulan Abbasi Devletinin meşhur halifesi Harun Reşid zamanında, Libya�ya �Ifrikiye� adı verildi ve devlete bağlı valilerce idare edildi.

Uzun yıllar Abbasi hakimiyetinde kaldıktan sonra, 910 yılında Fatimilerin işgaline uğradı. Kısa bir müddet sonra, önce Eyyubi Devletine daha sonra Memluklere bağlandı. Libya 1551 yılına kadar Memluk sultanlarının idaresi altında kaldı. Aynı yıllar, Osmanlı Devletinin Asya, Avrupa ve Afrika�da fetihler yaparak zaferden zafere koştuğu yükselme dönemidir.

Bir zamanlar İspanya ve Malta şövalyelerinin elinde inleyen Trablus, 1551 yılında, meşhur Kaptan-ı derya Turgut Reis tarafından fethedilmiş ve Libya, Osmanlı Devletine bağlanmıştı. Libya, 400 yıl Osmanlı adaleti ve idaresi altında huzur ve refah içinde yaşadı. Osmanlı Devletine bağlı ayrı bir il idi. Osmanlı padişahının tayin ettiği valilerce idare edilir ve her yıl devlete vergi verirdi. Fakat Osmanlı Devletinin son zamanlarında iş başına geçen İttihat ve Terakki Partisinin beceriksizlikleri, üç kıtaya yayılmış büyük Osmanlı topraklarının elden çıkmasına sebep olduğu gibi, Libya da aynı akıbete uğradı.

İttihat ve Terakkicilerin tecrübesiz ve bilgisiz idareleri sırasında Libya�ya gerekli önem verilmedi. Dünyanın içinde bulunduğu siyasi buhranlar Afrika�da da kendisini göstermiş ve İtalyanlar, Libya�ya saldırmışlardır. Bundan sonra Libya, diğer Afrika ülkeleri gibi Avrupalı milletlerin mücadele alanı olmuştur. Nihayet 1911 yılında Ouchy Antlaşması ile ülke, İtalyanların eline geçti. Bu tarihten itibaren 1951 yılına kadar devam eden kargaşalıklar dönemine girdi.

Libya�daki mevcut azınlıkların liderleri olan Ahmed eş-Şerif, M.İdris ve M.İbn Ali el-Sanusi gibi emirler, Avrupalılara karşı isyanları başlattılar. Ülke içinde İtalyanlarla şiddetli çarpışmalar oldu. İtalyanlar birçok katliamlar yaptılar. Nihayet müttefiklerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliğine ve 1955 yılında da BM�ye üye oldu.

Libya, 1963 yılında on yönetim bölgesine ayrıldı. Krallık, 1969�da meşruti krallık haline getirildi. Fakat çok geçmeden iki yıl sonra ordu içindeki genç subaylar grubu ihtilal hazırlığına girdiler. O sıralarda Türkiye�yi ziyaret etmekte olan Kral İdris devrildi. İhtilal sırasında yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Komutanı olan Kaddafi, ihtilalden sonra, önce başbakan ve sonra da devlet başkanı oldu. Muammer Kaddafi, ülke yönetimini ele geçirdikten sonra �ihtilal lideri� olarak Libya�yı yeni bir düzen içine soktu.

Arab-İsrail savaşı neticesi parçalanan Arab Birliği yerine Mısır ve onun yanında yer alan Arap ülkelerine karşı, Red Cephesini kurdu. Rusya ile yakın ilişkiler içerisine girerek politikasını Moskova�ya paralel bir tarzda yürüttü. Kendisinin yazdığı ve sosyalist fikirlerini ihtiva eden Yeşil Kitab istikametinde bir Arap Birliği düşüncesine kapıldı. Mısır ile birleşme çabası boşa çıkınca Suriye ile birleşme kararı aldı.

1980�de, bir uranyum kaynağı olan Çad ile resmi olarak birleşti. Son olarak Tunus ile birleşmeye teşebbüs edildiyse de, Mısır birleşmesi gibi başarısızlığa uğradı ve birçok karışıklıklar ortaya çıktı. Libya�daki ABD ve İngiltere�ye ait üsler kapatıldı. ABD ile karşılıklı ticari misillemelerin ve Akdeniz�deki askeri sürtüşmelerin arkasından ABD uçakları Trablusgarb ve Bingazi�yi bombaladı. Bu saldırı Kaddafi�nin ülke içindeki yerini yeniden güçlendirdi (1986).

Libya�nın Mısır, Uganda ve Çad�ın içişlerine karışmaya kalkışması üzerine, bu ülkelerde birçok silahlı çatışma meydana geldi. Çad�a gönderilen Libya kuvvetleri mağlup olarak geri döndü. Kaddafi, Castro politikasını Afrika kıtasında benzeri bir şekilde tatbik ederek Libya�daki birçok müesseseleri devletleştirmiş ve hür dünya ülkeleri ile olan ilişkilerini gerginleştirmiştir. 1986�dan itibaren Amerika�nın Petrol ve havacılık sektörlerine uyguladığı ambargo, büyük ekonomik sıkıntıya yol açtı. 1990 yılında Kaddafi, Amerika ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.
__________________
 
Mk-Ultra (Beyin Yıkama)


CIA, insan beynini kontrol etme deneylerinin, Çinlilerin Kore Savaşı sırasında esir düşen Amerikalılara uyguladığı "beyin yıkama faaliyetlerine" karşı bir savunma yanıtı olduğunu ileri sürer.* Yakalanan Amerikalı pilotlar, ABD'yi sivillere yönelik biyolojik silah kullanmakla suçlayan açıklamalar yaptılar. Aslına bakılırsa, ABD'de beyin yıkama deneyleri CIA'dan önce başlamıştı.

CIA'nın davranış kontrolü de denilen beyne hükmetme faaliyetleri, normal denetim süreçlerinden kaçırılan bir program çerçevesinde 1953'te hız kazandı. MK-ULTRA kod adlı programa ait çok sayıda dosya, programda başından beri yer alan CIA Başkanı Richard Helms tarafından, 1973 yılında görevi bıraktığı sırada yok edildi. Ama yaşanan tarih yeterince iğrençtir.

MK-ULTRA hayaletleri, içlerinde California'daki kötü ünlü Vacaville Devlet Hapishanesi mahkûmlarının yüzlercesi bulunan habersiz denekler üzerinde radyasyon, elektrik şoku, elektrot yerleştirme, mikro dalga, ultrason ve geniş kapsamlı ilaç testleri uyguladılar.

CIA, beyin kontrolünün işkenceye dayanıklı kurye (bellek, önceden belirlenmiş bir sinyalle canlandırılıyordu) ve programlanmış suikastçı yaratmanın bir yolu olduğunu gördü. Sirhan Sirhan'ın Senatör Robert Kennedy'yi öldürmeden önce CIA bağlantılı bir beyin yıkayıcı tarafından eğitildiği yolunda kanıtlar var.

CIA ayrıca karşıtlarını LSD gibi zihin bozucu maddelerle saf dışı bırakabileceğini fark etti. LSD'den öylesine büyülendi ki, 1953'te dünyada ne kadar varsa hepsini satın almaya kalkıştı. Yıllar, boyunca, CIA, ABD'deki yasal ya da yasadışı LSD'nin en önemli kaynağıydı. CIA bağlantılı bir satıcı, milyonlarca doz LSD üretti.

Sonunda güvenilmez olarak görülen LSD deneylerden çıkarıldı. CIA, o zamana kadar LSD'yi kendi ajanları da dahil sayısız insan üzerinde rızalarını almadan denedi; çok sayıda intihara yol açtı. Bunların arasında kendi ajanları da vardı ve bazıları intihar etti. Biyolojik savaş uzmanı bir CIA görevlisi, fazla dozdan sonra kendisini onuncu kattan aşağı attı. Ailesinin, ölümünün gerçek nedenini öğrenebilmesi için 22 yıl geçti.

CIA ayrıca bir dizi daire kiralayarak fahişelere tahsis etti. Tek yönlü aynaların arkasından, fahişelerin erkeklere yutturduğu değişik ilaçların şanssız kurbanlar üzerindeki etkilerini izledi. CIA denetçileri 1963'te bu durumu ortaya çıkardıklarında, MK-ULTRA progr***** sözde son verildi. Gerçekte sadece adı MKSEARCH diye değiştirildi ve kimi egzotik projeler daha şıklaştırıldı.

CIA, tüm davranış kontrolü operasyonlarının 1973'te Helms'in ayrılmasıyla birlikte sona erdiğini açıklıyor. Bu açıklamaya inanırsanız, tüm o beyin yıkama deneylerinden bazı faydalı yöntemler öğrenmişler demektir.

* Kore Savaşı'nda esir düşen Amerikalı askerler, komünistlerden hiç beklemedikleri bir muamele gördüler. Kötü muamele bir yana, insani haklarının hepsi karşılandı. Çin Halk Cumhuriyeti gönüllülerinin eline esir düşen Amerikalıların bir kısmı, serbest bırakıldıkları halde ülkelerine dönmeyi reddedip Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti veya Çin'de kaldılar. ABD'nin emperyalist uygulamalarını teşhir eden açıklamalar ve çalışmalar yaptılar. (Y.N.) __________________
 
Pan Am 103 Seferi


Suriyeli terörist Manzir el-Kassar büyük bir tezgâh kurmuştu. Frankfurt'tan New York'a eroin kaçakçılığı yaparak milyonlar kazanıyordu ve işin tümü CIA tarafından korunuyordu. Bu, Oliver North'un İran/Kontra pazarlıklarında aracılık yapmasının ve Beyrut'taki Amerikalı rehinelerin bırakılmasını sağlamada etkisini kullanacağı beklentisinin karşılığıydı. el-Kassar Frankfurt'ta birbirinin aynı iki bavulu kullanarak New York'a eroin sevk ediyordu. İçi uyuşturucu dolu bavulu, kontrolden geçirilmiş olan benzeriyle değiştirip Pan Am'ın New York uçağına yerleştiriyordu.

Beyrut'taki Amerikalı rehineleri kurtarmakla görevli CIA ajanı Binbaşı Charles McKee, kaçakçılık operasyonunu duyunca olay çıkardı. Bunun Beyrut'taki görevini tehlikeye sokabileceğini düşündü. Yana yakıla CIA'ya şikâyet etti, ama aldığı yanıt yalnızca sessizlik oldu. McKee ile timinin öteki dört üyesi, düşünmeden ve CIA'nın kurallarına aykırı olarak, ABD'ye dönüp el-Kassar'la yapılan anlaşmayı açığa çıkarmayı kararlaştırdılar. Uçuşlar" Londra'da Pan Am'ın 103 sefer sayılı uçağına aktarmalıydı.

Eroin sevkıyatından haberdar olan Frankfurt'taki bir Alman hükümet ajanı, 20 Aralık 1989'da, değiştirilip Pan Am 103 uçağına yerleştirilen bavulun her zamankinden çok farklı olduğunu görünce CIA'nın bağlantı görevlisini aradı. Pan Am 103 hakkında bomba ihbarı yapıldığı için iyice telaşlanan Alman ajan, CIA görevlisine neler olduğunu sordu. CIA görevlisi, "Meraklanma. Olağanüstü bir şey yok, uçağa müdahale etme. Bırak gitsin" diyerek Alman ajanı yatıştırdı.

Pan Am 103 Londra'dan ayrıldığında uçakta yalnız McKee timi yoktu. Amerikan Adalet Bakanlığı adına çalışan bir Nazi avcısı ile Güney Afrika'da arabuluculuk yapan bir BM diplomatı da New York'a uçuyordu. Güney Afrika Dışişleri Bakanı yer ayırtmış, ancak şans eseri son anda iptal etmişti.

Uçak İskoçya'nın Lockerbie kasabası üzerinde patlayıp 270 yolcu öldüğü sırada, bir CIA ekibi, bir saat içinde ulaşacağı enkaza doğru yola çıkmıştı. Pan Am çalışanı kılığındaki ajanlar enkazda bulunan kanıtları yok ettiler ve yerlerine sahte ipuçları bıraktılar.

O Temmuz'da Amerikan savaş gemileri tarafından bir İran uçağının düşürülmesinin intikamı olasılığından yola çıkılarak, başlangıçta araştırmalar Suriye ve İran'a odaklandı. Fakat Körfez Savaşı sırasında Suriye'nin işbirliğine gereksinim duyulduğu için, suçlamalar gözde şamar oğlanımız Libya'ya yöneltildi.

Pan Am şirketi kendisinin yürüttüğü soruşturmada, el-Kassar'a giden bağlantıları ortaya çıkardı. Ancak olayla ilgili CIA belgelerini elde edemedi. Uçakta ölenlerin yakınları tarafından açılan çok yüklü bir tazminat davasını kaybetti. Hemen ardından iflas etti.
 
Panama


Manuel Noriega, hayatının büyük bölümünde CIA ile iyi geçindi. 1959 gibi çok eski tarihlerde Panamalı solcuları Amerikalılara ihbar ediyordu. 1966'ya gelindiğinde CIA'nın maaş bordrosundaydı. Tutuklulara kötü muamelede bulunmasına karşın -belki de bu yüzden- Noriega, Panama'da Amerikan ordusunca kurulan ve daha sonra Georgia'daki Fort. Benning'e taşınan "School of Arnericas"ta ("Diktatörler Okulu" ya da "Katiller Okulu" da denilir) eğitim görmeye layık bulundu.

1972 başlarında Noriega'nın uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin duyumlar, Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı DEA'da sıkıntı yarattı. ABD Dışişleri Bakanlığı da, İsrail ve Küba başta olmak üzere başka ülkelerin gizli servisleriyle ilişkisinden şikâyetçiydi. "Endişelenmeyin" dedi CIA; "bizim oğlan".

1976'da Noriega, CIA Başkanı George Bush'u -Washington'da ziyaret etti. Bush'tan sonraki CIA başkanı Noriega'dan memnun değildi ve adını CIA bordrosundan çıkardı. Fakat, 1980'de Bush Başkan Yardımcısı olunca, Noriega yılda altı sıfırlı maaşla yeniden bordroya girdi.

1981'de, Panama'nın sevilen Devlet Başkanı Omar Torrijos bir uçak kazasında öldü. 1983'e doğru Noriega ülkenin kontrolünü ele geçirdi. I987'de Noriega'nın yakın yardımcılarından biri, pek çok kuşkuyu doğruladı: Noriega, Torrijos'un uçağına sabotaj yapmıştı. CIA, dönemin Başkan Yardımcısı Nixon'un onayıyla, 1955'te de Panama Devlet Başkanı'nın öldürülmesine karışmıştı.

Noriega'nın suç dosyası CIA için hiçbir sakınca oluşturmuyordu. Kontralara silah taşıyan uçaklarla kokain mi kaçırıyordu; olsun, tek o değildi ki bunu yapan. Kendisini uyuşturucu kaçakçısı olmakla suçlayan siyasi muhalifinin kellesini mi uçurdu; olsun, iktidarını sağlamlaştırıyordu... 1984'teki Panama seçimlerini kazanmak için hile ve şiddet mi kullandı; olsun, zaten sonuçtan pek memnun olmayacaktık...

Buna karşın 1989'a gelindiğinde aşk sona erdi. Noriega, Nikaragua'daki Sandinistlere muhalefet konusunda tereddüde düşünce efendilerini kızdırdı. Huzursuz edici başka itaatsizlik işaretleri de gösteriyordu. 1989 Aralık'ında, ABD askerleri Noriega'yı "yakalamak" için Panama'yı işgal etti. İşgal sırasında 2 bin ila 4 bin arasında masum sivil katledildi.

İşgalden sonra ne değişti? Şiddet, yolsuzluklar ve uyuşturucu kaçakçılığı azalmadan sürdü. Fakat Panama'nın yeni iktidar sahipleri, Noriega'nın aksine emirlere nasıl uyacaklarını biliyorlardı. Dahası, 2000 yılına kadar Panama'daki tüm ABD askeri üslerini kapatmayı öngören Torrijos dönemi anlaşmalarını gözden geçirmeyi kabul ettiler. (1994'te Torrijos ve Noriega'nın eski partisi seçimi yeniden kazandı. Bu yüzden, yeni CIA sabotajları beklenebilir.)
 
U-2 Olayı


Başkan Eisenhower, görev süresinin sonlarına doğru, ömrü boyunca sadakatle hizmet ettiği insanlar hakkında başka bir düşünce edinmeye başladı. Ulusa veda konuşmasında, "askeri sanayi biriminden" türeyen "kötü güçlerin hızla yükselişinin yol açacağı olası felaketler" konusunda uyanda bulundu.

En azından Ike'ın (Eisenhower'ın lakabı) şüphelerinden bazılarının izi, 8 ay önce meydana gelen U-2 olayına kadar ***ürülebilirdi. Ike, ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa liderlerinin katılacağı bir barış zirvesi planlamıştı. Bu, onun "barış için Haçlı Seferi"nin doruk noktası olacaktı ve zirveden sınırlı da olsa bir nükleer denemeleri yasaklama anlaşmasının çıkması umuluyordu.

Konferansın arifesinde bir Amerikan U-2 casus uçağı Rusya'nın ortasına şap diye düştü. Daha kötüsü, Eisenhower yönetimi yalan söylerken suçüstü yakalandı. Önce "silahsız bir meteoroloji uçağının" yolunu kaybederek Sovyet sınırını geçtiği öne sürüldü. Sonra pilot Francis Gary Powers'ın, hem de l Mayıs günü, sınırdan binlerce mil içerde sağ olarak ele geçirildiği ortaya çıktı. Tahmin edileceği gibi Sovyetler küplere bindi ve zirve iptal edildi.

Gerçekte, Sovyet iddialarının ve basında çıkan haberlerin aksine, U-2 vurularak düşürülmemişti. Yakıtı bitince alçalıp iniş yapmıştı. Bu gerçek, CIA Başkanı Allen Dulles tarafından, tutanakları üzerindeki gizlilik kaydı 1975'te kalkan bir Kongre gizli soruşturmasında açıklandı.

Dulles, aynı soruşturmada, U-2 uçuşunun Başkanın talimatıyla yapıldığı "kanısında olduğunu" söyledi. En azından bunun oldukça uzak bir ihtimal olduğu söylenebilir. Çünkü Ike, Kruşçev'le tarihi zirve hazırlığı yaparken, yalnızca bu türden uçuşların tümünün durdurulması emrini vermemişti, iyi niyetini göstermek için Küba ve Tibet'teki örtülü operasyonları da geçici olarak azaltmıştı.

U-2'nin barış zirvesini sabote etmek amacıyla düşürüldüğü daha ağır basıyor. Amerikalı Şahinler, Sovyetler'le gerilimin azalmasına ek olarak, 1956'da Macaristan'da CIA'nın tezgâhladığı ayaklanmaya destek vermediği için Ike'a öfkeliydiler. (Ike ayaklanmayı destekleseydi, nükleer savaşa yol açabilirdi.)

Ike, ister onun direktifiyle, ister itiraf ettiği gibi ondan habersiz yapılmış olsun, U-2 olayının tüm sorumluluğunu* üstlendi. Fakat, John F. Kennedy'nin CIA Başkanı John McCone'la teybe alınan telefon konuşmasında, üzerinde çalıştığı anılarında el yordamıyla bulduğu açıklamayı bildiriyordu: "İnsanları beni aptal yerine koymuş olmakla suçlamak istemiyorum, ancak..."
 
Uyuşturucu Kaçakçılığı


Daha CIA resmen kurulmadan önce, İkinci Dünya Savaşı sırasında mafyayla işbirliği yapan anası ÖSS, büyük uyuşturucu kaçakçısı örgütlerle içli dışlıydı. Savaştan sonra, yeni kurulan CIA'nın ilk örtülü operasyonlarından biri, Güney Fransa'daki solcu işçi sendikalarının gücünü kırmak oldu. Bunun için, CIA, daha sonra dünyanın en büyük eroin kaçakçısı olan Korsika Mafyası ile ilişkisini pekiştirdi.

1960'ların başlarında, CIA'nın bir başka büyük operasyonu nedeniyle, dünya eroin üretiminin büyük bölümü Güneydoğu Asya'ya kaydı. CIA, Milliyetçi Çin birliklerini Komünist Çin'i istila için eğitiyordu. Operasyon başarısız olunca Burma'nın kuzeydoğusuna yerleşen bu güçler, köylüleri korkutup kendileri için afyon yetiştirmeye zorlayarak, dünyanın en büyük afyon üreticisi oldular. "Altın Üçgen" diye bilinen bu bölge, dünya afyon üretimi liderliğini sürdürüyor.

Bu arada, ABD güçlerini Çinhindi'ne sokunca, buradaki afyon ticareti ABD'nin öteki operasyonlarıyla birleştirildi. Nixon, yasa-düzen nutukları atarak ünlü Fransız uyuşturucu mafyasını çökerttiğine ilişkin büyük bir şov yaparken, yandaşı Florida mafyası çoktan Vietnam'a girmişti. 1970'e gelindiğinde, ABD, bir bölümü Amerikan askerlerinin cesetlerine gizlenerek sokulan saf Asya eroiniyle dolmuştu.

CIA, Laos'ta 40 bin paralı asker besliyordu. Aralarında çok sayıda, geleneksel afyon yetiştiricisi Hmong kabilesi mensubu bulunuyordu. CIA'nın havayolu şirketi Air America, orduya silah ***ürüyor, karşılığında ABD pazarına Hmong malı getiriyordu. Elde edilen muazzam kâr, CIA ajanı Michael Hand tarafından, kendisinin kurduğu bir Avustralya bankasında aklanıyordu. Bu paralar, Kongre'den gizli diğer CIA operasyonlarını finanse etmede kullanılıyordu.

CIA'nın Asya'daki uyuşturucu operasyonlarında görev alan ajanlardan çoğu, daha sonra aynı yöntemlerin uygulandığı Orta Amerika'daki gizli CIA savaşlarının yıldızları oldular. Nikaragua Kontraları, gümrük denetiminden muaf uçuşlarla ABD'ye sokulan ve ABD'den çıkarılan kokain parasıyla beslendi. Honduras, Kostarika, El Salvador ve Panama'daki CIA ajanları uyuşturucu ticaretinin işlemesine yardımcı oldular.

CIA'nın Afganistan'daki örtülü savaşında, Afganlı isyancılar ve Pakistanlı ev sahipleri kendilerini eroin paralarıyla finanse ettiler. Mallarının büyük bölümü, yine Amerikalı bağımlıların damarlarında yolculuğunu tamamladı.
 
Vietnam: 1945-1963


Vietnam, Amerikan ordusunun doğrudan bulaşmasından çok önce CIA'nın savaş alanıydı. Önceleri Fransa adına rol aldı. Fransa, kendi kamuoyunun hoşnutsuzluğuna karşın, 1945-1954 arasında 9 yıl boyunca eski sömürgesini yeniden ele geçirmek için savaştı.

CIA'nın paralı askerlerinin Fransızlarla birlikte çarpışmasına, hatta CIA'nın şirketi Air America'nın (dönemin en büyük "özel* havayolu şirketiydi) hava desteğine rağmen, Fransızların çabaları sonuçsuz kaldı.

1954'te yapılan Cenevre Anlaşması, 1956 seçimleri nedeniyle Vietnam'ı geçici olarak ikiye böldü. Fakat, seçimler ABD'yi ilgilendirmiyordu.

CIA'nın psikolojik savaş uzmanı Ed Landsdale, Kuzey Vietnam'da ABD'nin ülkeye nükleer bomba atmayı planladığı söylentisini yaydı. Bu ve buna benzer başka taktikler, CIA'nın uçakları ve gemileriyle güneye taşınan bir milyonu aşkın mülteci göçünü yarattı.

Güneyde ise, CIA, o zamana kadar asla ayn bir ülke olarak görülmeyen Güney Vietnam için bir anayasa hazırladı; Ngo Dinh Diern'i işbaşına getirdi ve Fransızlara karşı çıkan herkesi ezmekle görevlendirdi.

ABD'nin Diem'e desteği, onun Vietnam'da Ho Si Minh'le asla görüşme masasına oturmayı kabul etmeyecek siyasetçilerden biri olduğu inancına dayanıyordu. Dokuz yıllık nafile bir savaştan sonra Diem bile böylesine temasları yararlı görmeye başlayınca, iktidara getirildiği gibi kolayca kenara atıldı. 1963 Kasım'ında, CIA'nın tezgâhladığı bir darbeyle indirildi, sonra da öldürüldü.

Bir ABD istihbarat görevlisi, 1945'te Ho Si Minh'i "Çinhindi'nin en güçlü ve belki de en yetenekli siyasi şahsiyeti" olarak niteliyordu ve "...onu dışlayacak herhangi bir çözüm önerisinin başarısı şansı belirsizdir" diyordu. Ne yazık ki, böylesine sağduyulu görüşler, Soğuk Savaş sertleştikçe Washington'da göz ardı edildi.
__________________
 
Vietnam: 1964-1975


JFK ve Ngo Dinh Diem'in öldürülmesinden sonra, Amerikan savaş birliklerinin Vietnam'a girmesinin önü açıldı. JFK'nin 1963 Kasım'ında katledildiği günlerde, Başkan Johnson, JFK'nin Vietnam'daki ABD personelini 1965 sonuna kadar geri çekme planını değiştirdi. Johnson, sinirli bir generale, "Beni seçtirin, o lanet olası savaşınıza kavuşursunuz" diyordu.

1964 Ağustos'unda, CIA ve ilişkili askeri istihbarat ajansları, Kuzey Vietnam açıklarında Tonkin Körfezi'nde sahte bir Vietnam saldırısı düzenlettiler. Kuzey Vietnam saldırganlığı olarak gösterilen bu olay, ABD müdahalesini tırmandırmanın gerekçesi yapıldı.

1965 Mart'ında, Amerikan birlikleri Vietnam içlerine akmaya başladı. 9 yıl Fransızların desteklenmesi, bir 9 yıl da Diem'e arka çıkmak ve üstüne CIA'nın 2 yıl boyunca yaptığı operasyonlar hep boşa gitmişti. Bu noktadan sonra, savaş görevini Amerikan ordusu üstleniyordu.

Vietnam halkının ezici çoğunluğu kendi örgütleri Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni (National Liberation Front-NLF; kısa adıyla Vietkong) desteklediği için, Amerikan ordusu işe köyleri yok etmekle başladı. Halkı toplama kamplarına doldurdu, liderlerini ayıklayıp yok etti ve tüm ülkeyi "serbest ateş bölgesi" ilan etti; başka bir deyişle, hareket eden her şeye ateş açıldı.

Yine de hâlâ CIA'nın oynayacağı bir rol vardı. Phoenix Operasyonu, basit ve kestirmeden bir katliam programıydı. Programın ana fikri, belediye başkanları, öğretmenler, doktorlar, vergi memurları gibi Vietkong'un güneydeki paralel iktidarına yardım eden etkili kişileri öldürerek, Vietkong'u felce uğratmaktı.

"Şüphelilerin" çoğuna işkence yapıldı ve bazıları helikopterlerden aşağı atıldı. Phoenix Operasyonu'nu yöneten CIA yetkilisi William Colby (sonradan CIA Başkanı oldu), yapılanları "askeri zorunluluk" diye savunmasına karşın, Kongre'ye verdiği ifadede, öldürülen 20 bin Vietnamlıdan kaçının Vietkong, kaçının "sadık" Vietnamlı olduğu hakkında fikri olmadığını belirtti.

Phoenix, ABD ile Güney Vietnam'ın ortak operasyonu olduğu için Colby'nin bu kafa karışıklığı anlaşılabilir. Güney Vietnam, operasyonu, kan davası, korunma ve toprak ele geçirme aracı olarak görüyordu. Güney Vietnamlıların hesabına göre, Phoenix Operasyonu'nda ölenlerin sayısı 40 bin dolayında. Gerçek rakam az ya da çok; cinayetlerin zorunlu hale geldiğine kuşku yok. İşte bu yüzden katliamları önlemeye çalışıyorduk.
 
Watergate


Hiç kimse, "sızıntıları" önlemek amacıyla tutulduktan için kendilerine "tesisatçı" denilen ve serbest çalışan birtakım karanlık adamların, Washington'daki Watergate işhanına 17 Haziran 1972 gecesi neden gizlice girdiğini tam olarak bilmiyor. Senaryoların çoğu, Nixon'un, Demokratların kendisi aleyhine ne gibi bir şantaja hazırlandığını öğrenme ihtiyacında odaklanıyor. Başkalarına göre ise, olay, Nixon ve CIA'nın karşılıklı olarak birbirlerine şantaj çabasıydı. CIA-Watergate bağlantısına ilişkin bir dizi başka senaryo da var.

Watergate'teki dinleme aletleri o denli baştan savma yerleştirilmişti ki, bazıları kasten böyle yapıldığını düşündü. İşi baştan savma yapan kişi de, bir ara CIA'da güvenlik şefliği yapan James McCord'du. Gizli dinleme cihazlarını, iki yerde Watergate bekçilerinin gözünden kaçmayacak şekilde kapı pervazlarına yerleştirmişti. Ve skandal tam kapatılacakken, bir federal yargıca mektup yazarak, "yüksek makamların" Watergate'teki rollerini örtbas ettikleri uyarısında bulunan kişi de, McCord'du.

Tutuklanarak hapsedilen tesisatçılardan biri olan Howard Hunt, uzun zamandan beri CIA görevlisiydi ve JFK suikastına karışmıştı. Nixon'a şantaj yaparak bir milyon dolar sızdıran Hunt, şansını fazla zorladı. Bavul dolusu para taşıyan karısı, esrarengiz bir uçak kazasında öldü. Sağlam kanıtlar,.uçağa sabotaj yapıldığını açıkça gösterdi.

Arkasından, bir başka CIA görevlisi Alexander Butterfıeld, Senato Watergate Komitesi'ne, Nixon'un Oval Ofis'teki görüşmeleri banda aldırma alışkanlığı olduğu bilgisini sızdırarak, Başkan'ın tabutuna son çiviyi çaktı. CIA'dan izin alan Butterfıeld Beyaz Saray'a tayin için başvurmuştu.

Washington Post gazetesi muhabiri Bob Woodward, Watergate pisliğine ilişkin bilgiyi, "Derin Gırtlak" diye adlandırdığı gizli bir kaynaktan aldı. "Derin Gırtlak" istihbarat çevrelerini yakından bilen bir kişiydi. Woodward'ın kendisi, eskiden Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi'nde çok gizli bilgiler uzmanlığı yapmıştı. Gazetedeki Yayın Yönetmeni Ben Bradlee de, gazetenin sahibi Katherine Graham'ın ölen kocası da CIA için çalışmışlardı.

Nixon, Beyaz Saray Genel Sekreteri Bob Haldeman'a, CIA'ya Watergate soruşturmasından uzak durmasını, yoksa "Domuzlar Körfezi'ndeki her şeyin patlayabileceğini" iletmesini söyledi. Haldeman, bu mesajı CIA Başkanı Richard Helms'e ***ürünce, Helms küplere bindi. "Domuzlar Körfezi şeyinin bununla hiçbir ilgisi yok" diye bağırdı.

Sözünü ettikleri neydi acaba? Haldeman'a göre, "Domuzlar Körfezi", Nixon'un dilinde, JFK suikastı anl***** geliyordu.
__________________
 
Geri
Üst