Tarihi Fıkralar

Renk

Osmanlı zamanında bizans donanması ile osmanlı donanması
savaşacaklar. Bizans on gemilik muhteşem bir donanma hazırlar.donanmanın başında andropulos vardır Andropulos en öndeki geminin burcunda elleri göğsünde heybetli bir hetkel gibi durmaktadır.
Ve hemen arkasında yaverleri vardır hep birlikte Osmanlı donanmasını beklemektedirler. Yukarıdan gözcü bağırır
- Komutanım Osmanlı donanması 3 gemi ile gözüktü.

Komutan yaverine döner ve
- Bana kırmızı gömleğimi getirin eğer swavaşta yaralanırsam kanım belli olupta askerlerin morali bozulmasın der.
Hemen kırmızı gömleği giyer ve aynı ihtişamıyle yerinde durur. Gözcü yine bağırır
- Komutanım o 3 geminin ardından 30 gemi daha göründü
Andropulos tekrar yaverine döner ve hafifçe mırıldanır
- Bana kahverengi pantolonumu getirin!!!!

...alıntıdır...
 
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafetle Kuşlar Çarşısı'nı gezer. Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar. Bir ara gözü kekliklere ilişir Padişahın.
Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, 'Tane işi satış fiyatı 1 altın' yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır. 'Hayırdır' der satıcıya, bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?' Satıcı, 'Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor,
ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor' der.'Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar' diye ekler.
'Satın alıyorum' der Padişah, 'Al sana 500 altın.' Parayı verir ve hemen oracıkta kekliğin kafasını keser. Adam şaşırıp,
'Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi' diye dövünürken; Padişah gürler:
'Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ölümdür.'

...alıntıdır...
 
Üzüm suyu

Sultan Abdülmecid bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadaşını ziyarete gitmiş. O dönünceye kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce karşılıklı konuşmaya başlamışlar. "Erenler bağın maşallah çok büyük. Üzümünü ne yapıyorsun?" "Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultanım." "Buradaki üzüm yemekle biter mi?" "Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz!" "Peki ama, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?" "Vallahi Sultanım, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst tarafına karışmak haddimize mi?"
 
gün eksik

İki müslüman sohbet ediyorlarmış. Biri diğerine tüm Ramazan boyunca hasta olduğundan yakınmış ve bu nedenle sadece bir gün niyetlenebildiğini, diğer günler ne yazık ki hastalığından ötürü oruç tutamadığını söylemiş. Bektaşi de aralarında... Bir ara dinleyici konumundaki bektaşiye de sormuş, "Erenler, sen kaç gün oruç tuttun?" - "Ben de rahatsızdım, arkadaştan bir gün eksik tutabildim ancak"
 
Dilenci olmazdın

Dilencinin biri, Bektaşi'ye: "Bir sadaka ver sana dua edeyim." Bektaşi on para verdikten sonra dilenciye dönerek: "Duanı istemem." Dilenci sorar: "Neden?" "Eğer duan kabul olsaydı, sen dilenci olmazdın
 
Zina aleti

Kadı, Bektaşiye sorar: "Rakı şişesi taşımaya utanmıyor musun?" Bektaşi: "Ben de zina aleti de var kadı efendi de, kullanmadıktan sonra, o suçu işlemiş olmam ki."
 
Su katıyorlar

Bektaşinin birini Ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya ***ürürler. Çakırkeyif Bektaşi'yi görür görmez kadı: - "Behey kafir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?" der. - "Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır..." diye karşılık verir Bektaşi. Kadı: - "Bunun içine pamuk katarlar." Bektaşi: - "Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar... "

...alıntıdır...
 
Allah Kerim

Bektasi cok dalgali bir denizde yolculuk yapiyormus. Bir ara o kadar korkmus ki! "Aman Allah" diye yakinmis.
Bu hali gören yolcular:
"Baba ne korkuyorsun. Allah kerimdir!" demisler. Bektasi su cevabi vermis:
"Kerim oldugu icin, ya baliklari düsünürse!"
 
Bektaşi cumada

Bektaşinin biri cuma günü bir caminin önünden gecerken,hocanın verdiği vaazı,yoldan duyar. bektaşi hocanın verdiği vaaza kulak verir, ve Bektaşiye göre hocanın anlattıkları hep yalandır.
Bektaşi dayanaz ve camiye girer. bir köşeye oturur ve hoçanın vaazını dinlemeye devam eder,bektaşi içinden ,ben bu yalana daha fazla dayanamam der ve, ayaga kalkarak..aniden Heey camat, bu hoçanın anlattıkları hep yalan,sakın inanmayın der. bunun üzerine herkes döner bektaşiye bakar..hocada buna sert tepki gösterir ve
Heeey camati müslimin, aramaızda bir zındık var , şuna hattini bildirin der.
Bunun üzerine camiide bulunan cemaat, bektaşinin üzerine saldırır.
ve Bektaşi orada yediği dayakla kalır.
gel zaman git zaman , yine bir cuma günü Bektaşi yine aynı camiinin önünden gecer.ve aynı hoça gene vaaz verir ve Bektaşi gene dayanamaz ve içeriye girer.
Bektaşiye göre hocanın anlattıkları gene hep yalandır.
Bu sefer bektaşinin aklına parlak bir fikir gelir..ve ayağa kalkar
Heeey camaat bu hoca varya bu hoca öyle bir ermiş hocaki bunun sacının bir telinden alan cennete gider vallahii der.
bunun üzerine cemaat hocanın üzerine hurra, yürür,
ve hoca orada don gömlek, birazda hırpalanmış şekilde kalır.

...alıntıdır...
 
Ben Fatih, Ayağa Kalk!"

Bizanslılar 'dan büyük bir halk kütlesi son mukavamet merkezi olarak Ayasofya Kilisesi'ne dolmuşlardı. Türk askerleri sıkıca kapatılmış olan Ayasofya'nın kapılarını zorla açarak içeri girdiler. Sultan, kendisini iki ay uğraştıran bu insan kütlesine karşı, insanlığın üstünde bir merhamet ve şefkat gösterdi. Bu arada ayaklarına kapanan İstanbul patriğini yerden kaldırmak âlicenaplığını gösteren cihangir, şu sözlerle patriği teselli etti:

"Ayağa kalkınız. Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki, şu andan itibaren artık ne hayatınız, ne hürriyetiniz hususunda gazab-ı şahanemden korkmayınız!"

...alıntıdır...
 
Hükümdar sormuş " bu esir ne diyor böyle ? "

Huzurda bulunan iyi kalbli vezirlerden biri cevap vermiş " padişahım " demiş!

" Öfkesini yenenler ve insanları affedenler için cennetler hazırlanmıştır "

( Al-i imran suresi: ayet :133-134 ) mealindeki ayeti söylüyor demiş.

Hükümdar acıyarak esiri affetmiş. A ma birinci vezire muhalif diger bir vezir lafa girmiş " padişahım bize yakışan şey huzurunuzda yalan sölemeyip, ancak dogruyu sölemektir bu esir size küfretti yakışıksız konuştu demiş "

Hükümdarın bu ikinci vezirin söledigine canı sıkılmış ona şöyle demiş.

" Onun yalanını senin dogru sözünden daha çok begendim " demiş. Zira o vezirin yalanı duruma daha uygundur onda iyilik ve hayır maksadı vardır. Seninkinde ise habislik ve kötülük var. İyilik dururken fenalıktan ne çıkar?

Ve şu meşhur sözü sölemiş bilmezmisin? ( Hayırlı netice veren, bir işin hayırlı bir şekilde bitmesi için sölenen " mesala ayrılmak üzere olan bi karı kocayı barıştırmak için söylenen yalan gibi " fenalık ve fitne fesat çıkaran dogru bir sözden daha iyidir...

(kaynak : şeyh sadi-i şirazi ktp : bostan ve gülistan say:30

...alıntıdır...
 
ALDIĞIMIZ FİYATA

Keçecizâde’nin Rusya’da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa’ya takılır:
- Paşa şu Girit’i satsanız!
- Hay hay, satalım ekselans
- Kaça satarsınız?
- Aldığımız fiyata
Girit’in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.
 
AÇLIK
Fatih, hocası Akşemseddin’e sorar:- İnsan açlığa ne kadar dayanabilir?
Akşemsettin cevap verir:- Ölünceye kadar
 
ADAMA GÖRE ADAM

İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış.
Kral, bunları görünce dayanamayıp:
- Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı? diye sorunca, İncili Çavuş:
- Osmanlılar, adama göre adam gönderirler, cevabını vermiş. Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.
 
AHMET MÜSADE ETMEZ

Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa’ya yetmişlik bir kadının otuz yaşında bir gençle evlenmek istediğinden bahsetmişler. Paşa hemen:
- Ahmet müsaade etmez, demiş. Sormuşlar
- Hangi Ahmet
- Karaca Ahmet.
 
AK SAKALLI

Varna Savaşı’nda muharebe meydanında gezen II. Murad, düşman askerlerinin hep genç olduğunu görür. Komutanlarından birine sorar. “Garip değil mi? Bu kadar ölünün içinde hiç ak sakallı görmedim. Hepsi genç, hepsi taze!” Komutan şu cevabı verir:
- Padişahım! İçlerinde bir ak sakallı olsaydı, başlarına bu felâket gelir miydi?
 
VERGİSİ

Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui’ ye:
- Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
 
BİLMEK İÇİN ÖĞRENMEK

Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal) a sormuşlar:
- “Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?”
Şöyle cevap vermiş:
- Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!
 
BİZ HAZIRIZ

Günlerden birgün İtalyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi: ” Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.” der. Odada bir an sessizlik olur. Ata büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile başbaşa bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a:” Paşa İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar hazır mıyız?” der. Fevzi Çakmak durumu anlar ve ” Biz hazırız Paşam. ” diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve: ” Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay’ı gelip alabilirler.”
 
BÖYLE KORUNUR

Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:
-Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, âferin!
 
Geri
Üst