Tarihi Fıkralar

Padişahın Şakası

Sultan IV. Murat, düzeninden çıkan devlet idarsini yeniden yoluna yord***** koymak için pek sert davranmış, bu arada da halkının selameti için pek çok adam da öldürmüştü. Bir defasında, halkın sokaklarda birbirine çarpmadan, itip kakmadan, dürtükleyip rahatsız etmeden gidip gelmesi için de bir ferman çıkardı, buna uymayanları ağır şekilde cezalandırmaya başladı.

İşler enikonu yoluna girmişti. bir gün olan biteni görmek için, bir hamal kılığında, Üsküdar'a geçti. Karşıdan gelen bir yeniçeriye kasten ve hızla yüklendi. adamın öfkelenip kendisi ile hırlaşmasını bekliyordu; fakat dev yapılı yeniçeri neferi büyük bir saygıyla yana çekildi:
- Bağışlayın Padişahım, görmedim, diye özür diledi.
Sultan Murat şaşımıştı:
- Sen benim Padişah olduğumu nerden anladın? diye sordu ve şu cevabı aldı.
- Aman Hünkarım; çıkarmış olduğunuz fermana uymamakk kimin haddine? hemen anladım ki buna uymayan kimse, olsa olsa Sultan Murat olur.

alıntıdır(yeniçağ)
 
Sağlam Devlet

Bir ecnebi mahfilde Osmanlı İmparatorluğu’nun hala sağlam olduğundan bahsediliyordu. Fuat Paşa şöyle teyit etti:
- Evet, muhakkak ki sağlamdır. Çünkü siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz da gene dayanıyor
smile.gif
))
 
Fatih'in Cevabı

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Fatih sultan Mehmet'i kendisine rakip görüyor, her fırsatta onunla boy ölçüşmek istiyordu. Nihayet işi o kadar ileri vardırdı ki, İstanbul'a bir elçi yollayarak şu istekte bulundu:
1- Vaktiyle Çelebi Mehmet'in kendisine yolladığı hediyeler devam etmeliydi. (Bu Fatih'ten bir nevi vergi istemekti)
2- Fatih, Pontus kralını tehditten vazgeçmeli idi.
Elçiye: "Peki hükümdarınızın tutumu, bu dediklerini yapmazsam ne olacak?" diye soran Fatih Sultan Mehmet, ondan:
- Hükümdarım üzerinize yürüyüp, dediklerini zorla yaptıracak, cevabını alıncı, gülerek:
- Hükümdarına söyle zahmet etmesin, dedi. Önümüzdeki bahara ben kendisinin üzerine geleceğim; o zaman bir güzel ödeşiriz.

Dediğini de yaptı. Ertesi yıl açtığı seferde, Otlukbeli Savaşı'nda Uzun Hasan'ın tacını tahtını başına geçirdi.

alıntıdır(yeniçağ)
 
Bektaşi'nin Baklavası

Bektaşinin biri, Hristiyan ve Musevi iki kardeşiyle bir ziyafete davetliymişler. Davet çok parlak olmuş. Yemekler nefis ve çeşitli imiş. herkes güzelce karnını doyurmuş. Sıra baklavaya gelince "Bunu yarına bırakalım, kahvaltıda yeriz" demişler. Biri "Bu gece en hayırlı rüyayı kim görürse o yesin" teklifinde bulunmuş. Kabul etmişler. Ertesi sabah Musevi davetli "sina dağında Hz. Musa'yı gördüm. Omuzumu okşadı." demiş. Hristiyan davetli de "Hz. İsa'yı gördüm. Beni alıp göklere çıkardı." diye rüyasını anlatmış. Bu sırada Bektaşiye sormuşlar: "ya, sen ne yaptın?" Bektaşi, "baktım ki, demiş. Arkadaşlardan biri gökyüzünde, biri Sina dağına çıkmış. Gelmeyeceğinizi sanarak baklavayı yedim."

alıntıdır (yeniçağ)​
 
Eşeğin Koruyucusu
Bir derebeyi bir köyden geçerken başıboş, kuru bir eşek görüp sahibini çağırtmış.
- İnsafsız! Demiş, bu ne hal?.. Hayvana böyle mi bakılır. Bunu alıp iyice bakacaksın; yedireceksin, içireceksin, tımar edeceksin. Bir ay sonra buradan tekrar geçtiğim vakit bunu tavlanmış ve gelişmiş göreceğim. Yoksa vay başına gelen?..
Zavallı köylü arpa, yulaf, tımar derken eşek kendine gelmiş ve azıtmaya başlamış. Bir gün ahırdan çıkarken anırıp sahibini de çiftelemeye başlayınca, adam hiddetle:
- Ulan eşşoğlu!.. Elbette bağırır, çağırırsın. Çünkü bey gibi arkan var, demiş.
 
Ne Diye Bindin

Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy’e geçerken yanına biri yaklaşıp:
- Üstat, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
- Ne diye vapura bindin ki! Yüzerek geçsene karşıya, diye cevap vermiş.
 
Bülbül

Mehmet Akif yapmacıklı jest ve mimiklerle şiir okuyanlardan hoşlanmazmış. Bir gün böyle biri, Taceddin Dergahı’nda Akif’in Bülbül şiirini okur. Bu okuyuşa canı sıkılan Akif, şöyle der:
- Bu bülbül bizim bülbüle benziyor ama, adam ne kanadını bıraktı, ne de kuyruğunu!..

alıntıdır...
 
Nereye Gidiyorsun?

Arap halifelerinden Mu'tazıdı Bilah'ın veziri Kasım, o devrin meşhur şairlerinden İbni Rumi'nin hicviyelerine pek sinirlenir, bu yüzden ona her dakika düşman kesilir. Günün birinde aradığı fırsatı bulan Kasım, bulunduğu bir mecliste İbni Rumi'yi zehirletir. Zehirlendiğini anlayan İbni rumi, ayağa kalkınca:
- Nereye gidiyorsun?
- Gönderdiğin yere...
- Bizim pedere selam söyle.
- Cehenneme uğrayacak değilim, der.
 
Şeyhin Rüyası

Osmanlı devletini kuran Osman gazi, ara sıra Şeyh Edebalı'nın zaviyesine gelir, orada misafir kalır ve gecelerdi. Gene bir gece şeyhin tekkesinde misafir olan Osman Gazi, o gece rüyasında Şeyh Edebalı'nın koltuğundan bir ay doğarak, kendisinin koynuna girdiğini gördü ve rüyasını Şeyh'e anlattı. Bu rüya Osman Gazi'nin, şeyhin kızı Mal Hatun'la evlenmesiyle gerçekleşti.

alıntıdır (yeniçağ)
 
Öküz Mehmet Paşa

Öküz Mehmet Paşa uzak bir yerde vali iken bir gün İstanbul’a gelip Sadrazam Ali Paşa’yı ziyarete gider. Bir odaya alınır. Burasını bekleme odası zanniyle bir köşeye çekilir. Köşede küçük yapılı sessiz birisi oturuyordu. Paşa şimdi gelir ümidi ile bir hayli bekleyerek sıkıldı ve nihayet oradaki zatla konuşmaya başladı:
-Acaba sadrazam gelmez mi?
-Gelir efendim.
-Siz burada kapıcı mısınız?
-Hayır.
-Katiplerden biri olacaksınız. Bari eline geçenle idare edebiliyor musun?
-Allah’a şükür.
-Demek ketebedensiniz?
-Hayır efendim.
-Ya, aferin öyleyse başkatip olacaksın?
-Hayır.
-Mabeyinci misiniz öyleyse?
-Hayır efendim.
Bu son “hayır” ın telaffusunda biraz başkalık hisseden Mehmet Paşa işi sezinleyerek:
-Yoksa Ali Paşa Hazretleri zati aliniz misiniz? Deyip, karşısındakinde bir tebessüm emaresi görünce atılarak eteğini öptü ve :
-Aman af buyurunuz efendim. Bana adla sanla Öküz Mehmet Paşa derler, dedi.
 
Jet İmam

II. Mahmut devri ricalinden bir zat bir iftar vermiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasında bulunuyormuş. Yemek yenmiş, yatsı namazı vakti gelmiş. Namaza durulmuş, yatsıdan sonra teravihe kalkılmış. Fakat imam iki secdeyi bir edecek kadar süratli kıldırıyormuş. Daha beş dakika olmadan onuncu rekat bitmiş.

O sırada dışarıdan bir adam gelip bunların namaz kıldıklarını görmüş ve “hazır abdestim varken ben de cemaate yetişeyim” diye koşup safa gireceği sırada cemaat selam verince İzzet Molla adama dönüp şöyle demiş:
- Be adam biz içinde iken yetişemiyoruz. Sen dışarıdan geldiğin halde nasıl yetişeceksin?
 
Kırım Savaşında Ölüler

Kırım Savaşı’nda o kadar çok kayıplar verilmiş ki doktor, fazla incelemeye vakit bulamazmış; sıhhiyeler arkasında, savaş alanını gezer, yerlerde yatanlara ayağıyla dokunurmuş. Kımıldayan olursa:
-Sedye! Diye bağırır; hareket hissedilmezse de:
-Denize! Dermiş. Böylece “sedye” dedikleri tedaviye, “denize” dedikleri mavi sulara gömülmeye gidermiş.
Bir seferinde, yine dokunmuş:
-Denize! Emrini vermiş.
O geçip gidince sıhhiyeler işaret edileni yakalamışlar. Denize doğru ***ürürlerken adamcağız gözünü açmış:
-Ne oluyor? Nereye ***ürüyorsunuz?
- Denize atmaya.
- Niçin
- Sen ölüsün.
- Süphanallah… Ben nasıl ölü olurum?
Sıhhiyeler kızıp, sert söylenmişler:
- Ölüsün dedik ya… Çok konuşma… Sen tohturdan eyi mü bilecen!..
 
Sır Saklamak

Abdülaziz Paris’te iken III. Napolyon bir gün Fuat Paşa’ya kendisi hakkında bazı latifeler yapar ve fakat sıkı sıkıya tenbihte bulunarak:
-Sakın bunları padişah hazretlerine söyleme! Der. Paşa da şu latife ile teminat veriri:
-Bu pek tabiidir haşmetmeap. Kendilerinin sizin hakınızda söylediklerini de size söylüyor muyum?
 
Yemin Edeceğim

Koca Ragıp Paşa Sadrazam iken bir gün ahbaplarına hitaben “Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?” deyince, oradakiler yemini billah ederek rüşvet almadıklarını söylediler. Mecliste meşhur Haşmet de vardı ve bir köşeye çekilmiş sessizce duruyordu. Ragıp Paşa, “Haşmet, Rumeli’de hayli mansıblarda bulundun. Sessizce durup yemin edemediğine bakılırsa bir hayli rüşvet almışa benzersin” deyince, Haşmet “Sultanım Müslümanlarda, yalan yere yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi ben efendilere bakıyorum. Eğer çatlamazlarsa ben de yemin edceğim.” Demiş.

alıntıdır(yeniçağ)
 
Yolcu

Oruç yerken yakalamışlar Bektaşi'yi. Yaka paça yargıç önüne çıkarmışlar.
Tanıklar falan horozlanmış öteki:
- Behey cin çarpası, niye oruç tutmazsın? Bizimki hiç istifini bozmadan:
- Yolcuyum, demiş... Kurusun huyum
Tanıklardan biri işgüzar, atılmış hemen :
- Bildim bileli kasabadan çıkmamıştır, efendim
Bektaşi'nin yalancıktan kaşları çatılmış:
- Benim yolculuğum karşı köye değil ki, ben öbür dünya yolcusuyum.
 
Yüzpara

Şu ölümlü dünyada işi-işlerden biri, yoksul Bektaşi'ye her nasılsa yüzpara verir. O da eyvallah deyip kırar kirişi... Beriki bir cakayla ardından seslenir:
- soluğu meyhanede alacaksın değil mi, baba?
Tuzukurunun densizliği hoş işte, başka ne denir?
- A eliaçık sultanım, yüzparayla da Hicaz'a gidilmezki aaaa...

alıntıdır(yençağ)
 
Acımak

Eskilerden şair Kazım Paşa ile şair Hakkı Bey oturup konuşurlarken Paşa bakmış ki Hakkı Bey çok çirkin bir yüze mailk. Teklifisz oldukları için ona demiş ki:
- Ulen Hakkı sana baktıkça zevcen olacak kadıncağıza acıdım.
Hakkı Bey cevap vermiş:
- Paşa, benim karıyı görsen, ona değil bana acırdın.
 
Eyvah! Unuttum

Reisülküttab şair Hayri Efendi, kendisine iş için müracaat edenlerden kimseyi reddetmez, herkese "peki baş üstüne" der, fakat hiçbirinin işini yapmazmış.
Gariptir ki efendinin kavuğu daima sağ tarafından ve çakşırı da diz kapaklarından eskiymiş. Buna dikkat eden biri bir gün kahyasına sebebini sormuş ve şu cevabı almış:
- Efendinin hali malum. Kendisinden bir şey rica edildiği vakit baş üstüne diye elini kavuğuna vurur, sonra işin nasıl olduğu sorulduğu zaman da, eyvah unuttum, diyerek dizlerini döver. İşte bunun için kavuğu ile çakşırı buralardan eskir.

alıntıdır (yeniçağ)
 
Sakallı Yalan Olmaz

Uzun ve gür sakallı bir köylü, kaymakama gidip aşar memurlarının on çuvallık buğdayını yüz çuval tahmin ederek ona göre öşür aldıklarından şikayet etmiş. Kaymakam:
- Bizim öyle haksızlık yapan memurumuz yoktur. On okka sakalınla yalan söylemeye utanmıyor musun? deyince, adamcağız şu cevabı vermiş:
- Aman efendim insaf ediniz. Siz benim birkaç dirhemlik sakalımı on okka tahmin ederseniz memurunuz nasıl on çuvalı yüz çuval tahmin etmez.
 
Benden Daha Kısaydı

Harun Reşid'in huzuruna bir gün bir cüce gelip dolandırıldığından bahisle bir kimse aleyhinde şikayette bulunur. Halife adamı bir süre süzdükten sonra:
- Sende aldanacak bir adam hali göremiyorum, der.
Cüce bu bakıştaki manayı hemen anlayarak cevabı yapıştırır:
- Vallahi efendim beni aldatan, benden daha alçak boylu idi.
 
Geri
Üst