Şair ve Yazarlardan, kesitler.

fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun

belki haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını ***ürüyor

ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin...

attila ilhan
 
hadi gel. tanışalım.
samimimsi merhabaları kulağıma çınlat.
sevgi parçacıkları çıtlat.
orjinalci gülüşler at bana.
bana kendimi hissettir.
sevdiğimi, gerildiğimi
hatta sevildiğimi

acıyı tattır bana.
hayatımdan zaman çal.
hayatımı ödünç al.
gerektiğinde göz yaşlarımı üret
gerektiğinde şiir defterimi tüket.

işte istediğim tek şey bu
ya da istedikleriniz.
tabiri caizse aşk…
gerçeğini bilemediğim
hiçbir zaman bilemeyeceğiniz.
yalancı bir sevgi tabakası.
yine de onu hep seveceğiz.
 
şehirden bir çocuk sevdin yine

savruk yillarin soldurdugu bedenime dokun
yine masum hirslarini sevdanin ateşinde
yaktin,
şehirden bir çocuk sevdin yine
ah! seni ona taşiyan çocuk ayaklarin
işte geliyorsun,
haylaz, vefali ellerin şehrin
dalgalarini okşuyor
ah! seni ona taşiyan gözlerindeki susuzluk
şehirden bir çocuk sevdin yine...

omuzuna astigin çantani görüyorum buradan.
havai taragin, komik anahtarliklarin, yarim rujun, yoksul fihristinden her harften iki-üç isim, uçurumda sahipsiz birkaç tokan, gözyaşlarinla parçalanmiş mendillerin.

yaktin masum hirslarini geliyorsun
oysa bir bilsen, seni ona taşiyan şehir
saçini bagladigin iple bile alay ediyor
ah! bir bilsen herkes tetikte;
sense böyle hesapsiz, böyle sevinçle

ah! bir bilsen
sadece güzelligin tutuyor acimasizligin
kapilarini

yaktin masum hirslarini geliyorsun,
şehirden bir çocuk sevdin yine...

cezmi ersöz
 
her gün seninle

güzel olan
her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
erimek yarını olmayan zamanlarda
durdurmak bir yerde bütün saatleri
bütün kuralları kırıp parçalamak
sonra varmak o yerlere
mevsimlere dur demek
kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
delicesine içmek
ve unutabilmek her şeyi ansızın
sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
güzel olan
sevmek seni tanrılar gibi
seninle tanrılaşmak...
 
bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
ne bu şehir kalacak
ne bu duygusuz sürü
bu korkunç kalabalık
her vapur seni getirecek bana
bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
kapılar sana açılacak
senin için söylenecek şarkılar
şiirler senin için yazılacak
her evde bir resmin
her meydanda bir heykelin olacak
ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
kopup ötelerden, ötelerden
yalnız bana geleceksin
bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
 
ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
sende buldum erişilmez hazları
yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
duyguların en ölmezini sende duydum
susuzluğum dudaklarında dindi
yalnızlığım ellerinde
çoğu gün unuttum açlığımı
sende doydum...

ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
anladım yaşadığımı her nefes alışta
seninle geçtim bütün zamanlardan
seninle var oldum
eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

boynunda bir yer vardır, ben bilirim
ne zaman oradan öpsem,
değişir gözlerinin rengi
yanar dudakların, terler avuçların
dökülür kapkara aydınlık gibi
omuzlarına saçların
gitgide artar kalbinin vuruşları
bir musiki halinde dünyamı doldurur
ansızın bütün sesler kesilir
zaman durur
bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
her gün seninle yeniden var oluruz
eriyip kaybolduğumuz yerde...

sesini duymadığım gün
yaşanmış değil
açan çiçek değil
öten kuş değil
yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
güneşler güneş değil
seni sevmediğim gün
seni anmadığım gün
olacak iş değil...
 
her günüm seninle geçsin
o güneşe en yakın
kimsenin varamayacağı bir dağ başında
uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
uzaklarda, en uzaklarda
o gemilerin uğramadığı limanlarda
ışığım ol, alınyazım ol benim
vatanım ol, evim ol
yeter ki bir ömür boyu benim ol
her günüm seninle geçsin...

ümit yaşar oğuzcan
 
birisi

bir şey var aramızda
senin bakışından belli
benim yanan yüzümden
dalıveriyoruz arada bir
ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
gülüşerek başlıyoruz söze
bir şey var aramızda
onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
fakat ne kadar saklasak nafile
bir şey var aramızda
senin gözlerinde ışıldıyor
benim dilimin ucunda

nahit ulvi akgün
 
hep sevdiğiniz kişiye yakıştırmaya çalıştığınız, kendinize anlamlar çıkarmaya uğraştığınız, en sonunda dayanamayıp 'en iyi' sini kendinizin yazdığı şiirlerdir. sonuçta okuduğunuz o ünlü, büyük, derin aşk şiirlerini yazan şairler de sizin için değil kendi aşkları için yazmışlardır o şiirleri. en güzel aşk şiirleri kendi yazdığınız şiirlerdir bu yüzden;
 
sen öylece bırak kendini
ismini bırakır gibi
dalgaların evine
ağacım de gölge veren
rüzgarım de üzerinde esen
suyum de saçlarından tenine dökülen
isminle bırakırım kendimi ben de
dalgaların evine
ardından gelirim bilmediğim kentlere
rüyadır belki deme sakın
sen öylece bırak beni eğer öyleyse
ismine doğduğum şu puslu evrende
değmesin zamansız uyanışın arsız kederi
aşka bulanmış yüzlerimize
rüya değil ama sevgilim dalgaların evindeyiz işte…
 
"...
sen yoksun.........
boşuna yağıyor yağmur...
birlikte ıslanmayacağız ki.....

boşuna bu nehir......
çırpınıp pırpırlanması.....
kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...

uzar uzar gider..
boşa yorulur yollar..
birlikte yürüyemiyeceğiz ki..

özlemlerde ayrılıklar da boşuna
öyle uzaklardayız..
birlikte ağlayamayacağız ki

seviyorum seni boşuna..
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki ...
..."
(bkz: aziz nesin)
 
ucuncu sahsin siiri

gozlerin gozlerime degince
felaketim olurdu aglardim
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdigin vardi duyardim
cop gibi bir oglan ipince
hayirsizin biriydi fikrimce
ne vakit karsimda gorsem
oldurecegimden korkardim
felaketim olurdu aglardim

ne vakit mackadan gecsem
limanda hep gemiler olurdu
agaclar kus gibi gulerdi
bir ruzgar aklimi alirdi
sessizce bir cigara yakardin
parmaklarimin ucunu yakardin
kirpiklerini egerdin bakardin
usurdum icim urperirdi
felaketim olurdu aglardim

aksamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan icinde yatardi
limandan bir gemi giderdi
sen kalkip ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalirdin
hayirsizin biriydi fikrimce
guldu mu cenazeye benzerdi
hele seni kollarina aldi mi
felaketim olurdu aglardim

atilla ilhan
 
gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
yanlış adresteydik, kimliksizdik belki de
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca

sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
birde seni ekliyorum susuşlarıma

selamsız saygısız yürüyelim sokakları
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

gidersen kar yağar avuçlarıma
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde
 
şimdi sen kalkıp gidiyorsun.git
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar.gitsinler
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin,sırf onaydı
bir kuş konmuştu parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
yoktu dünlerde,evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
sanki hiç olmamıştı

oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi,
güzel laflı istanbullular
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların,
dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik

oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı
doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik.

cemal süreyya
 
bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
damla damla birikiyor insan.
damla damla sevgili...
bir gün akıp gideceğiz hayata...
duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde
 
evlilik yıl dönümünü unuttum iyi mi.
ne yapsam da alsam şimdi gönlünü.
şöyle romantik bir şiir yazsam,
okusam,
affeder mi ki beni?
vefakat,
yeteneksizin teki olarak,
ben ne anlarım şiir yazmaktan,
ya da okumaktan.
iyisi mi açayım bi başlık,
"güzel aşk şiirleri".
sonra alıp oradan güzellerini
bombalayayım sms'leri.
yuppi!
 
gönlümle başbaşa düşündüm demin,
artık bir sihirsiz nefes gibisin.
şimdi ta uzakta bomboş kalbimin,
akisleri sönen bir ses gibisin.

maziye karışıp sevda yeminim,
bir anda unuttum seni eminim.
kalbimde, kalbine yok bile kinim.
bence artık sen de herkes gibisin.

(bkz: nazım hikmet)
 
ben serserinin biriyim
oturmuş senin için aşk şiirleri yazıyorum
ellerinin beyazlığından
gözlerinin güzelliğinden bahsediyorum
oysa ki sen bir ettir, ekmektir tutturmuşsun
gözün dünyayı görmüyor
al bu şiiri ***ür sat
para ederse
bir ekmek, yarım kilo pirzola al
otur zıkkımlan

ümit yaşar oğuzcan
 
benim suçum yok!
bir çocuktan bir çocuğa geçen
su çiçeği gibi bulaştın bana!

kalbimi kucağıma aldım,
kalbim, kapanmayan bir ahşap çekmece sanki
yarısı içerde, yarısı dışarda
boşlukta asılı kaldı dudaklarına!

bir marangoz ustasıydım adeta
bir ayağı mutlaka kısa masa yapan!
bir elimde çekiç, bir elimde çivi
kendimi bir resim gibi çakacağım insanı aradım yıllarca!

kim bilir, belki de
denize indirilen gemiye çarpacak şampanya şişesiydim hayatında!
gemi indirildi, şampanya şişesi çarptı
sadece gözyaşlarının köpükleri bulaştı ağır ağır dalgalara!

hadi diyelim ki, ilkokul üç talebesinin zorlandığı matematik işlemiydim
yedi kere sekiz'in hiç bir boka yaramadığı bir hesap gibi hatırlandım aslında..!

küçük iskender
 
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
içinde benzetmeler olan;
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah'a inanmaktır

yılmaz erdoğan
 
Geri
Üst