Psikolojik Kavramlar..

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Genel açlık

Açlık yaşantısının zamandan zamana veya kişiden kişiye değiştiği görülmektedir. Her zaman olmasa da, açlık, midenin kasılmaları şeklindeki açlık kramplarıyla birlikte olabilir. Ancak, bunlar açlığı hissetmek için kesinlikle zorunlu değildir (Morgan, 1965). Bazen bir baş dönmesi anlatılır, fakat yine, insanlar böyle bir hissi duymaksızın da son derece aç olabilirler. Böylece düzenli olarak açlığa eşlik eden, kuvvetli bir yeme isteğinden başka bir yaşantı yoktur.

Beynin çeşitli bölgeleri açlık ve yemek yeme faaliyetlerini düzenler. En önemlisi olan hipotalamus, beyin tabanında yer alır. Burada iki merkez vardır ve birine beslenme merkezi diğerine doyma merkezi denir (bkz. Şekil 8.4). Bunlar kan dolaşımındaki koşullardan etkilenirler (Teitelbaum ve Epstein, 1962). Beslenme merkezi faal olduğu zaman insan ya da hayvanın acıkmasına ve yemesine neden olur. Doyma merkezi ise yeterli yiyecek alındığında yeme isteğini durdurur.
 
Beslenme ve tercihler

Çocuklar ve hayvanlar, eğer tercihlerine bırakılırlarsa, yiyecekleri şeyi seçme eğilimindedirler. Böylece bir süre dengeli olarak beslenebilirler (Rozin, 1967). önceleri bunu, "özgül açlıklar"ını (specific hunger) ayırdedebildikleri ve bu açlıklarını doyuran belirli şeyleri yedikleri için yaptıkları düşünülürdü. Günümüzde ise bu inancın genellikle doğru olmadığı bilinmektedir. Öyle görünüyor ki, bu görüş, tuz ve belirli minerallere (daha önce söz edilen tuz gereksinimi olan çocuk vakasında olduğu gibi) uygulanabilir, ancak diyetteki bütün elementler için doğru değildir.
 
Birlikte Hatırlama


Sosyal bellek araştırmaları ve kimlik oluşumu bakımından önem taşıyan bu kavram (joini remembering), sosyal inşacılık yaklaşımına bağlı sosyal psikologlar tarafından ortaya atılmış bir modeldir. Anıların etkileşim vasıtasıyla sosyal olarak inşasının söz konusu olduğu bu modelde, belleğin genelde iletişim süreçleri ve özelde konuşma içersinde şekillendiği vurgulanmaktadır.

Bu bağlamda araştırma amaçlı çeşitli konuşma teknikleri geliştirilmiş bulunmaktadır. Örneğin deneklerin farklı sohbet konuları (birlikte bakılan bir fotoğraf albümü, yakın zamanda görülmüş bir film, aktüaliteden bir olay, vb.) hakkında konuşmaya dayalı 'birlikte hatırlama tekniği' (Middleton ve Edwards, 1990) gibi.
 
Boomerang Etkisi



Tutum değişimi, reklamcılık, propaganda ve benzeri iletişim süreçlerinde özenle dikkat edilen boomerang etkisi ya da negatif etki, bir sosyal etki sürecinde, hedefin etkileyen yönünde (pozitif etki) etkilenmeyip aksi yönde bir eğilim geliştirmesini ifade etmektedir. İletişim alanında boomerang etkisi, hedefine ulaşmayan bir mesajın geri dönerek, kaynağına yönelmesi, yani vericinin beklemediği sonuçlara yol açması şeklinde tanımlanabilir.

Negatif etki, etkileyen (iletişim kaynağı) ile etkilenen (iletişim hedefi) arasındaki ilişki, etkileyenin algılanması ve iletilen mesajın niteliği ile ilgili faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Araştırmalara göre bunlar arasında en önemlisi, etkileyenin, etkileme hedefi tarafından negatif değerlendirilmesidir; burada iletişim kaynağı olan kişinin sevilmemesi veya güven uyandırmaması söz konusudur ve bu olgu, iletişim uzmanlarının "insanlar her şeye inanabilir, ama herkesten gelene değil' özdeyişinde ifadesini bulmaktadır.

İkinci olarak hedefin, eylemlerinin sınırlandırılmasına tepki duyması ve direnmesi söz konusu olabilir; bu olgu bireyin özgürlüğünün tehdit edilmesinden, kısıtlanmasından duyduğu rahatsızlıkla ilgilidir.

Üçüncü olarak etki kaynağının istemeksizin mesaja karşıt bilgiler iletmesi de negatif etkiye yol açabilir; örneğin yapılmaması istenen davranışlar detaylı bir şekilde anlatıldığında, bazen, bunlardan haberdar olmayanlar, neler yapabilecekleri konusunda uyarılmış olmaktadırlar.

Nihayet istenen şeyin, hedefe ulaşılamayacak, gerçekleştirilemeyecek kadar zor ve uzak görünmesi de negatif etkiye yol açabilir; bunun klasik örneği bir diş macunu reklamında "tüketicilerin günde en az beş kez bu macunla dişlerini fırçalamalarının gerektiği, aksi halde bunun hiçbir şeye yaramayacağı" mesajının verilmesi ve kampanya sonunda, söz konusu marka diş macunu satışlarının azalmasıdır.
 
Çatışma



Kişiler arası ilişkilerin özel bir durumu olan çatışma, çok farklı nedenlerden kaynaklanabilecek bir gerilim durumudur. Bu durum, anlaşmazlık, uzlaşmazlık, bağdaşmazlık, uyumsuzluk, tartışma, kavga gibi farklı durumlarla ilişkilendirilebilir. Kişilerin veya grupların birbirinden beklentilerinin uyuşmazlığı, amaç ve hedeflerdeki farklılıklar, davranış ve tutum farklılıkları, iletişim bozuklukları ve benzeri nedenler, çatışmaya neden olabilir.

Literatürde farklı çatışma türleri ayırdedilmektedir. Örgüt içersinde aynı hiyerarşik düzeyde bulunan kişiler veya gruplar arasındaki çatışmalar, 'yatay çatışma' olarak, farklı hiyerarşik düzeyde kişi veya grupların uyuşmazlığı, ise 'dikey çatışma' olarak adlandırılmaktadır. Çatışma bireyler arasında olduğunda 'bireyler arası çatışma'dan, gruplar, birimler veya servisler arası olduğunda 'gruplar arası çatışma'dan söz edilmektedir. Ayrıca çatışmanın bireyin, grubun ve örgütün kendi içinde cereyan ettiğinde 'bireyin iç çatışması', 'grup içi çatışma', 'örgüt içi çatışma' terimleri kullanılmaktadır.

Çatışma konusundaki araştırmaların önemli bir kısmı, çatışmayı çözme stratejileri ve bunların koşulları üstünde durmaktadır. Bu çalışmalarda ortaya konan stratejiler, kişilerin bir yandan kendi hedeflerine bağlılıkları, öte yandan diğerlerine ilgileri veya başkalarını düşünme düzeyleri bakımından farklılaşmaktadır. Belli başlı stratejiler arasında otokratik strateji, kaçınma stratejisi, demokratik strateji, kompromi ve anlaşma (conciliatıon) stratejileri dikkati çekmektedir.
 
Çekim


Çekim, kişiler arası ilişkilerin hem temeli, hem de bir tarzı gibi görünmektedir. Her iki halde de çekim, diğerine karşı olumlu bir tutum ifadesiyle ve ona yaklaşma arzusuyla karakterize edilebilir. Bir başka deyişle çekim, olumlu duyguların ve bağlanma (affiliation) arzusunun duyulduğu kişilerarası ilişkilere tekabül eder.

Sosyal psikologlar kişiler arası çekim olgularında coğrafi mekânda yakınlık, fiziksel görünüş, benzerlik, birbirini tamamlama, enformasyon verme, bağlanma isteği, doyum sağlama ya da ödüllendirici olumlu yaklaşım gibi faktörlerin etkili olduğunu öne sürmüşlerdir.
 
Davranış Senaryoları


Çeşitli koşullara veya bağlamlara uygun davranış beklentileri ya da hangi davranışların uygun olacağını belirten davranış epizodlarıdır. Senaryolar, belirli özgül durumlarda kişilerin nasıl davranması gerektiğini ifade eden skriptlerden oluşurlar ve bu anlamda, senaryo ve skriptler, bir bakıma sosyal kuralların kognitif karşılığıdır.

Bunlar, doğrudan gözlem yaparak, diğer insanların değerlendirmelerini dinleyerek, televizyon veya filmlere bakarak, kitaplar okuyarak ve benzeri yollardan öğrenilmektedir. Örneğin, her kültürde, misafirlerin nasıl karşılanacağını veya cinsel ilişkilerin nasıl olacağını yöneten çeşitli senaryolar vardır. Davranış epizodları, esas olarak, bilişsel çaba tasarrufu sağlayan olay şemaları olarak görülebilir.
 
Davranış Stilleri


Küçük gruplarda azınlıkların çoğunluk üzerindeki etkileri konusunda Moscovici tarafından geliştirilen bu kavram, etki kaynağının farklı davranış şekillerini ifade etmektedir.

Bu kavram, konformite alanındaki araştırmalarda gözlenen ve yönü çoğunluktan azınlığa veya bireye doğru giden etki modelini tersine çeviren, yani azınlıkların da çoğunluğun kanaatlerini, değerlerini ve davranışlarım değiştirebileceğini varsayan bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, burada, etkinin daima bağımlılıkla açıklanamayacağı, yani bağımlının bağımlı olduğu etki kaynağından etkilenmesi şeklinde gerçekleşmediği, bazan da, bağımlılık dışında ortaya çıktığını, örneğin bir kişi veya azınlığın salt davranış stili sayesinde hedef üzerinde etkili olabileceği anlayışı söz konusudur.

Davranış stilleri, davranış veya kanaatin retoriğine (yoğunluk, organizasyon, vs.) gönderir; her biri mevcut durumun ve evriminin anl***** ifade eden sözel veya sözel olmayan sembollerin/işaretlerin niyetli bir düzenlemesidir.

Davranış stilinin iki yanı vardır: Araçsal ve sembolik yanlar. Davranış stili, araçsal yanında, yargı objesi hakkında; sembolik yanında ise davranış stilinin sahibi hakkında bilgi verir. Davranış stilinin kendi başına bir anlamı yoktur, etkileşim içersinde anlam kazanır. Etkileşim sürecinde taraflardan biri, herhangi bir stili benimseyerek, kendisi ve konu hakkında enformasyon verir; muhatabı ise bunlardan görünür bazı parçaları alarak anlamlandırır.

Moscovici, sosyal etki bağlamında çeşitli davranış stillerinden söz etmektedir: Soruna yatırım, özerklik, tutarlılık, denklik/hakkaniyet, katılık gibi. Davranış stilleri, grupta olumlu veya olumsuz tutumlar yaratmak, psikolojik alanları belirlemek ve dikkati belirli öğeler üstüne çekmek suretiyle etkili olurlar.
 
Desantrasyon


Desantrasyon (deceniration) ya da kendi merkezinden çıkma terimi, desantralizasyona benzer şekilde, bir merkeze tabi olmamayı ifade etmektedir. Burada söz konusu olan, kişinin yargı ve değerlendirmelerinde kendi konumundan, ben merkezli ve sübjektif bakışından sıyrılıp objektif bir konuma geçmesidir.

Kendi merkezinden çıkma, genel olarak zihinsel ve moral gelişimin bir üst aşaması ve gruplar arası ilişkilerde önyargılardan kurtulmanın koşulu olarak görülmektedir.
 
Dijital İletişim


Palo Alto Ekolü'nün kişiler arası iletişimde (kullanılan enformasyonun, kodun ya da işaretlerin türüne göre) ayırdettiği iki iletişim tarzından biridir (diğeri analojik iletişim).

Dijital iletişim, bir takım işlemlerle kodlanabilir ve dolayısıyla bilgisayarlara sokulabilir bir özellik taşıyan, objektif, mantıksal bir enformasyonun kullanıldığı iletişimdir. Bu iletişimin dayandığı göstergeler ile anlamları arasında benzerlik ilişkisi yoktur, bunlar arasındaki ilişkiler uzlaşmaya dayanır. Dijital iletişimin objesi, şeyler, yani bir içeriktir (oysa analojik iletişim, ilişkiler hakkında bir iletişimdir).
 
Dogmatizm


Adorno'nun otoriter kişilik kavramı doğrultusundaki eleştirel çalışmaları çerçevesinde Rokeach (1960) tarafından ortaya atılan kavram, kısaca, bireylerin dünyayla ilişkilerindeki zihinsel katılığı ifade etmektedir.

Adorno'nun etnosantrizm kavramım genişleten, önyargılı tutumların belirli bir ideolojiye özgü olmadığını, hoşgörüsüzlüğün 'sağ' ideolojiler kadar 'sol' ideolojilerin taraftarlarında da görüldüğünü savunan Rokeach'e göre her birey sosyal dünyasını, inandıklarından ve inanmadıklarından oluşan bir inançlar sistemiyle (belief-disbelief systetri) süzgeçten geçirir. Rokeach, dogmatizmi bu karmaşık sistemin işleyiş tarzını açıklayan bir model olarak önermektedir.
 
Donma Etkisi


K. Lewin'in (1947), karar verme etkinliğinin sonuçlarını belirtmek üzere ortaya attığı bu kavram (freezing), insanların 'onlara kendi kararları gibi görünen şeylere katılma ve bu kararlara uygun davranma eğilimi gösterdikleri' varsayımına dayanmaktadır. Amerikalı ev kadınlarının tüketim alışkanlıkları konusunda iki farklı strateji izleyen Lewin, bunlardan birinde, yeni ürünleri (sakatat, vs.) övme yönünde ikna edici konferanslar verme yoluna gitmiş, diğerinde ise bir grup çalışması düzenleyerek kadınlarla birlikte yeni şeyler deneme kararı verme yolunu seçmiştir.

Sonuçlara göre ikinci yol daha etkili olmuş ve Lewin, bunu karar verme eyleminin erdemine, yani donma etkisine bağlamıştır. Ona göre kadınlar daha çok ikna oldukları için değil, yeni ürünleri deneme kararı verdikleri için tutum değişikliği göstermişlerdir. Burada kararın doğru veya yanlış olması önem taşımamaktadır.

Nitekim bunu, günlük yaşamdan bazı olaylarda görmek mümkündür. İsraf davranışlarının çoğu, bu mekanizmayla açıklanabilir. Örneğin akşam dışarda eğlenmek için pek çok seçeneğe sahip olan bir aile, içlerinden birinin X konserine bedava bileti olduğu için öncelikli seçeneklerinden vazgeçebilir (aynı şekilde küçük bir avans ödenerek yapılan rezervasyonlardan daha sonra vazgeçilememesi); yağmurlu bir günde evine dönmek için otobüs, dolmuş veya taksi arayan biri, otobüs durağında 15 dakika bekledikten sonra, durak önünden geçen bir taksiye binmeyebilir ('Bu kadar bekledim, artık otobüs gelmek üzeredir'}.

Bunun literatürden bir başka örneği 1965'te Johnson'a Vietnam Savaşı'nın geleceği hakkında sunulan rapordur. Raporda "Çok sayıda Amerikan birliği cephe savaşına sokulursa, kayıplar çok olur; donatımları yetersiz, vb. Ama kayıplar çok olunca geri dönemeyiz, sonuna kadar gitmemiz gerekir, aksi takdirde ulusal bir aşağılanma yaşarız. Büyük bir ihtimalle de sonuna kadar gidemeyeceğiz ve ulusal gururumuz kırılacaktır, vb." denmektedir. (Ancak ABD. Başkanı donma etkisini kullanan bu ileri görüşlü raporu dikkate almamıştır).

Başlangıçta donma etkisi kavramıyla açıklanan bu olgu, daha sonra 'angajmanın tırmanması' (escalation of commitmeni) olarak da adlandırılmış ve 'oltaya takılma' (law-ball) diyebileceğimiz bir manipülasyon stratejisinin açıklanmasında kullanılmıştır. Bu strateji, belirli bir konuda karar veren kişinin, kendi kararının tuzağına düşerek sebatla aynı yönde davranmaya devam etmesini öngörmektedir. Burada bir bakıma, insanın kendi kendini manipülasyonu ya da iknası söz konusudur.

İtaat davranışlarını konu alan sosyal psikoloji deneylerinde, zoraki kabul (forced compliance) durumlarında, değişken olarak baskısız (serbest seçim, -ki bu, salt bir illüzyon da olabilir) veya baskılı (serbest olmayan seçim) koşullar kullanıldığında, baskısız uyma (compliance without pressure) koşulunun etkili olduğu ve deneklerin normalde yapmayacakları şeyleri yaptıkları görülmektedir. Serbest seçim koşulundaki denekler, kararlarında daha ısrarlı davranmaktadır.

Bu konuda Aronson, 'kendi kendini doğrulama' kavramına dayalı bir açıklama getirmektedir. Ona göre kararda ısrarlar, (hatta en disfonksiyonel olanlar bile), bireyin İlk kararının rasyonelliğinin onaylanması ihtiyacıyla açıklanabilir.
 
Geri
Üst