***İşte size çeşit çeşit mektup***

Sen şimdi gidiyorsun .. Git;

Kal demeyecegım sana .. Gitme Bu geceyıde beraber gecırelım dıye seslenmeyecegım .. Senı haLa ılk gunki gıbı sevıyorum Yalvarırım Kal benımle dıye haykırmayacagım ...

Sen Şimdi Gidiyorsun ... Git ;

Giderken Arkandan Bakmayacagım .. Belkı donersın dıye sana yazdıgımı yazıları , şiir'leri Sana gostermeyecegım .. Dön diye Diz çökmeyecegım onunde ..

Sen Şimdi Gidiyorsun ... Git ;

Sakın senın hakkında kotu dusunecegımı aklından gecırme.. Cunku Sen gıttıgın an Bende gıdecegım .. Kalıbda senın acını daha fazla cekecek halım yok .. Gidiyorsun anıları'da al yanında .. Sana daır Ask'a daır Bıze dair Hiç bir sey bırakma .. Al hepsını Geldıgın gıbı gıt. . AğLama'da ben uzuluyorum dıye .. Ikı gune kalmaz atlatırım .. dindiririn yuregımdekı acını .. sustururum gozyaslarımda kı ısyanı ..

Merak etme ıkı gune kalmaz arkadandan .. GeLırım ..

Şimdi Git ...
 
Gözlerin hayalimdeki kayıp adam
Seni görüp de konusamadigim soguk otobüslerde, her gün gelmeni bekliyorum. Bugün nereden binecek diye merak ederek, her durakta insanlarin arasinda seni ariyorum. Acaba hangi sevinçleri, hangi hüzünleri tasiyorsun yüreginde, benim merak ettigim kadar sen de merak ediyor musun beni ? Yoksa sadece denk geldigi için mi buluyor her seferin de gözlerin gözlerimi ? Belki de hiçbir zaman kesismeyecek olan yolumuzu giderken uzak koltuklarda, yanimda olabilmeni diliyorum, yildizlara bakarak.
Hep dilimin ucuna gelen ama bir türlü söylemeye firsat bulamadigim seyleri anlatamayacak kadar kisa bakismalarimizi özlüyorum, senin olmadigin günlerde. Bir gün hiç beklemedigim bir yerden bindigin için otobüse, bos bulunup gülümseyiverdim kendi kendime, sanki anlamissin gibi utandim sonra da.
Umudumun kirildigi anlarda bir bakis ki gözlerinde gördügüm beni yeniden hayallere itiyor ister istemez. Nasil gelmeliyim yanina yada sen ne zaman geleceksin merak ediyorum.
Uzaginda olmak biraz huzur birazda keder veriyor bana. Düsünüyorum da eger yanimda olursan her sey büyüsünü kaybedecek, olmazsan da hep bir yanim eksik kalacak. Ne yapacagimi bilmiyorum. Içimde hep bir yanim eksik hep bir yanim merakli kaliyor.
Çogu zaman kurdugum hayaline kapilip kayip dünyalar, gecikmis umutlar görüyorum gözlerinde. Acaba kimi sariyor kollarin her aksam evine ulastiginda, yoksa yalniz mi kaliyorsun sende benim gibi soguk otobüs duraginda inip yürüdügün yollarin sonunda. Yada ben otobüste uyuya kalmisimda, gözlerin hayalimde ki kayip adam
 
Günler gelip geçiyor. Fakat ne yaralarım kapanıyor, ne de acılarım diniyor.
İliklerime dek işliyor yalnızlık.
Ve o masallar dolusu canlı ruhumda, senden sonra terk ediyor beni.
Engel olamıyorum. Sana diyemediğim gibi, ona da diyemiyorum
“GİTME” diye.
Oysa ne sen mutlusun gitmişliğinle, ne de ben
ölüyorum sanıldığı gibi kalmışlığımla. Halen yaşıyorum, halen sensiz ve
dimdik, ayakta...
 
Bildikler bilinmez olur bilinenler icinde..Kaybolmak tek ümitse..Kaybolmaya gönüllü cikilan yollarda kaybolmasi dilenen kimdir bilinmez..Sevdali bir yüregi karanlik bir sokak arasinda hapsedip bilinmeyen yollardan geri dönmekmidir bu kaybolus yoksa kendini bilinmezlere ***ürmek midir?

Neden kaybolmak ister ki insan? Bildiklerinden bilinenlerinden kacmakta midir huzura giden yol..Söylermisin ?Neden bilinmekten korkar insan??
 
İnsanın koşulsuz,acı çekeceğini bile bile katlandığı tek şey sevgidir...Aslında önceleri onun gerçekten güzel olduğu yanlışına kapılırsınız..Bir anda onun birçok güzel renklerini görürsünüz.Fakat daha sonra onun ürkütücü renklerini görmeye başlarsınız, seslenişleriniz boşunadır.Kendinizi zincirlenmiş gibi hissedersiniz.Duvarlar üstünüze yıkılmaya başlar; ama artık çok geçtir.Çoktan zincirlenmişsinizdir bile..............
 
Bize sevmesini öğretmediler sevgili,bize hep sevgiyi saklamasını öğrettiler.Hep bekletmeyi.,.hep ertelemeyi...bu yüzden biz kiminle birlikteysek bir diğerini ama hep uzakta olanı özledik,hiç dinmedi doyumsuzluğumuz,biz hep uzaktakini sevdik sevgili...yanımızdakini değil,odamızın duvarının arkasındakini değil,birşeyler paylaştığımızı değil,uzaklardakini,ulaşamadığımız kadar uzaklardakini sevdik...Yanımızdakileri kırıp geçirdik,incitip üzdük de, hep ulaşamadıklarımıza sakladık söyleyemediğimiz o güzel sözleri...
Özlediğimiz sevgiden delice korktuk biz sevgili. Sevmek bizim için sınırlarımızdan hiç çıkmamaktı. Kendi sınırlarımızda sevmek hep kapana kısılmaktı.Bu korku yüzünden hep karşımızdaki insanların sevgisini eksik bulduk,küçümsedik onların sevgisini,yeni heyecanlar arama isteği vardı.Bir kişide takılı kalmak ne kadar basit diyorduk. Gözümüz hep uçan kuşlardaydı.Yüksek dağların en tepesinden bakıyorduk insanlara biz. Sorun bizdeydi sevgili. Sevgiye inançsız olan bizdik...Bir insan bizi sevmeye başladığında,yenildiğinde sevgimize;ondan uzaklaşır, nasıl da tiksinirdik sevgilerinden biz. Ama bizden biraz uzaklaşmaya görsünler onları yana yakıla nasıl da arardık. Çünkü biz sevilmeye alışmıştık, hatırlasana nasıl da ihtiyaç duyardık seslerine, kokularına. Kaybolmuştuk dağıttığımız sevgilerde. Kim bizi seviyordu, biz kimi seviyorduk. Sınırlar erir, karışırdı herşey. Öksüz sahipsiz bir sevgimiz vardı ama onu kime vereceğimizi şaşırdık. İnanırlardı bize,inanırlardı o öksüz, sahipsiz, başıboş sevgimize. Çünkü çevremizdeki herkes o kadar hasretti ki sevgiye...Çünkü onlar da bizim gibi sınırlar içinde büyümüşlerdi. açılamıyorlardı,kendilerini tanıyamadan çıkamazlardı, sınırdan izinsiz çıkış yoktu bize,sevgiye geçit yoktu.Kaç zamandır kendimizi kandırdık sevgili. Kimi sevenler şarkılarda yaşatır sevdiğini,kimi eski cüzdanındaki eski, soluk bir resimde, kimi ise hayallerle süslediği sınırlı dünyasında anlatacak çok şeyleri yoktur.Çok olan sadece çektikleri acılardır sınırlı dünyalarında.Bunu bilirler sevgili,ama kıramazlar zincirleri.
Aşkı,sevmeyi,sevilmeyi kendimizi adamayı o kadar çok özlemişken,aynı zamanda ikiyüzlülükte içimize işlemişti.Kendimden biliyorum,gözümüzde hayatımızın zerre kadar önemi yoktu.Gerektiğinde hayatımızı hiçe sayacak kadar kahraman ama bir o kadar da yalancı ve riyakardık sevgili.
Patlayıcı bir madde gibi taşırdık sevgileri.Kaygı dolu,ürküntü dolu bir sır gibi taşırdık sevgileri.Okuduğumuz yoksulluk romanlarında,gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filmlerde anlatılan kahramanların hayatlarından daha berbattı hayatımız aslında.Ama kendimize duymadığımız şefkati onlara duyardık...Birbirimize ne kadar ne kadar üzüldüğümüzü gösteremediğimizden,birbirimizin derdine yeterince eğilemediğimiz için bu filmlerdeki kahramanların hayatlarına ağlardık doyasıya....
Aslında birbirimizi çok sevmek istiyorduk,ama nedense çok utanıyorduk bundan ve hep erteliyorduk.Yürürken sokakta karanlıklar eşlik ederdi yalnızlığımıza.Sokağın sonunda o gökyüzünün yalancılığı bizi de vururdu kaybolan o sahipsiz aşklarıda...
Biliyormusun bugüne kadar hep seviyormuşum gibi yaptım ben.Aslında onları tanımıyordum ben,ama yinede ihtiyacım vardı sevgilerine .Bağışlasınlar beni ve unutmasınlar,onlar adına onlardan daha çok acı çektim ben...
Bir tek seni tanıyorum aslında ben...Bir tek seni...
Dinliyorum anlat hadi...Demek sonsuza dek kaçıyormuş insan kendisinden......
 
Dün gece bir dost evinde seninleydim bütün gece.
Bilirsin saatlerce konuşulur. Nerdeyse sabah olur,
Güneş yüzünü gösterir de sen hala konuşursun...

Neden bir türlü yola koyamadığımı anlayamadığım hayatıma baktım.
Sonra gün ağardı ben sana senin okuyamayacağını bildiğim bir mektup yazdım.
Oturdum,anılarımı, yıllarımı karşıma aldım, anladım ki asla bir daha
Yaşanmaz, ne senle ne başkasıyla.
O anlar insanın hayatında bir kez yaşayacağı anlardı,
Ne tekrarı vardı ne geri dönüşü anladım..
Ama gene de son bir kez bile olsa seninle konuşmak
istedim, sen beni anlayabilen tek insan, bu dünyayla
oynadığım oyunda tek oyun arkadaşım, en büyük dost,
ruhumun yarısı,huzuru ve aşkı öğreten sen,ihtiyac
duyduğum tek varlıksın ama ellerim boş döneceğim
biliyorum , cesaret edemiyorum ki tuşlara dokunmaya..
Sen hayatını ***ürüyorsun bensiz, mutlu yada mutsuz,
ben neden hala ardından yağmurlar yağdırıyorum, sen
her şeyi unutabildiysen ben neden hatırlıyorum, sen
oyunu yarım bıraktın ben neden bitirmeye çalışıyorum
Bilmiyorum ki, bu içimdeki bilinmezlik beni şaşkın ediyor..
Bir şeyleri gömmeli maziye, hayata dönmeliyim.
Doğru yada yanlış bir karar almalıyım.
Bir sonraki ne ***ürecek benden diye beklemek yerine
gelecek sevgiyi değerlendirmeliyim bana hissedilen.
Sürekli benden beklemeyen, çaba gösteren, emek
harcayan, değer bilen kıymet veren birini kabul
etmeliyim hayatıma, hayallerime, umutlarıma.
Yapabilir miyim sence?? Hiç yapamadım ki...
Bilirim elleri senin gibi dokunmaz, gözleri senin gibi
bakmaz, teni senin gibi kokmaz, kolları senin gibi
sarmaz ama ne çare sen yoksun ki. Ten teni özler
demiştim sana gülmüştün, oysa özlediğini ben biliyorum...
Olmayacağız bu dünyada bir daha, anılar saklandı
çıkmazlar gerçekle savaşamazlar..
Sevda gizlendi karanlıklar içinde. Pembe güller soldu
artık, son kökleri sen söktün attın topraktan ellerinle.
Anlamadın sana ne kadar ihtiyacım olduğunu
bu hayat karmaşasında, savaş istedim benle savaşmadın,
savun istedim sevdamızı, o kocaman yüreğin dağları
devirsin istedim, olmadı... Belki ben zor olanı
istedim, belki sen her şeyi kolay istedin..
Çok gözyaşı döktüm, akan her yaşta bizi sildi yeryüzünden bilirim.
Artık çok geç, artık çok geç kaldık can...
Biliyorum, bu canımı acıtsa da biliyorum, yarınlarda biz yokuz..
Ne umutlar söndü arkamızda, ne acılar yaşandı , ne
hüzünler gölgeledi yüreği, ne yaşlar döküldü
gözlerden, ne geceler sabahı gördü, ne yıldızlar
parladı ayrı şehirlerde aynı gökte, biz beraber
bakamadık onlara, tutamadık umutları, söndüremedik
acıların ateşlerini, güneş açtıramadık hüzünlere,
yaşları dindiremedik gözlerde...
Tutmadın elimi can, söz vermiştin, bana verdiğin en
büyük sözdü , hep elimden tutacağına söz verdin, oysa
ilk yaptığın gönül gözünü kapamak oldu bana hiç
kapanmayacağına söz verdiğin...
Gittin deme bana, sen gönderdin,tutamadın beni...
Kal deseydin kalırdım oysa, anlamadın...
Sevdin mi can, sevmişmiydin, yoksa sadece ....
Bu soruyu soramam sana, sormayıda yüreğim kaldırmaz,
küçüğüm demiştim sana, küçüğümsün demiştin...
Oysa sen beni atıyorsun böyle başkalarının ellerine,
hiç düşünmeden, gözünü kırpmadan...
Aslında biliyorum ne sorgulamak ne suçlamak için çok geç artık.
Denedik başaramadık, acılar, hüzünler, ve anılar yadigar bize şimdi.
Bize mi bana mı sadece onu bile bilmiyorum artık.
İnanamadığım, inanmayı bir kez bile düşünmediğim
Her şeye inandırdın beni, tüm yollarımı kestin sana gelen.
Son umudumu da yıktın, son elimi uzatışımı farketmedin,
Bu muydu yanımda oluşun, bu muydu sözün
bana verdiğin, bunu bile tutmak zor geldi.
Gücüm kalmadı hayatla ve seninle boğuşmaya,
sensizlikle baş başa yaşamayı ögreniyorum..
Biliyorum ki artık ayağa dikilme vakti doğan yeni güneşte...

Simdi artık sensizlikte düşünme vakti.
Simdi artık sensizlik de karar vakti.
Simdi artık sensizlik de düzen kurma vakti...
..........
 
Boşluklar ve Ben


"Geçecek bi tanem geçecek. Her şeyin geçtiği gibi. Kıyılarına vurup duran bir deniz var içinde. Durulacaksın."

Ne anlatmalıyım sana. Yüreğim acıyor. Ellerim sıyrık içinde... Yenildim. Yine bilmem kaçıncı kez yenildim.
Yeminlerim, asık yüzlü kararlarım, asla olmazlarım....... hiç biri kar etmedi. O, gelişi hep bilinen ama çaresiz
teslim olunan kasırga gibi. Direnmeyeceğim. Bir idam mahkumu gibi teslim olacağım.

Kimse yok, ellerimi bırakma, düşeceğim..."

Gece kanıyor sessiz ve derinden. Yüreğim iki parça, ay gibi. Ellerim kanıyor, sar onları.
Ellerim sana kanıyor, tut onları.......tutabilirsen. Sorularına cevap alamamayı sevmezsin ya,
aslında hep cevaplarını bilmediğim sorular var hayatta. Durmadan onları soruyorsun.
Oysa konuşacak ne çok şey var. Şu huzursuz insan kalbinin sukun bulduğu cennet bahçelerinden
söz etmek isterdim mesela. Kalbim sakinleşirdi belki.Sonra masallardaki peri kızlarından bahsetmedik.
Hani hep bir sırları vardır da ifşa ederlerse bir güvercin olup uçup giderler.
Gülüyorsun içinden, "Peri kızı mı sanıyor bu kendini?", diyorsun. Biliyorum. Ama sen bilmiyorsun...

Hayat; benim için boşlukları doldurabilme becerisi

Geceyi kanatıyor bakışların. Sessizce iniyor üstümüze rahmet. Taa derinlerde kimsesizlik. Ben mi?
Ben boşlukları dolduruyorum; boş sandalyeleri, boş saatleri, fill in the blanks'le belirtilen kelime arası boşlukları,
avare boş gönülleri... Eyvallah etmiyorum ne sana, ne neon ışıklı hayatlara ya, yine de bir parçam kalıyor orada.
Çekilmiyor hayat ya da çekemiyorlar bizi, bilmiyorum. Boş ver. Saçlarını okşayıp, dudağındaki tebessüm oluyorum,
usulca kalbine dokunuyorum sonra.

Ey aşk! Son hamleni yap şimdi. Hazırım...

Yoruldum. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibiyim. Çırpındıkça daha hızlı, daha hızlı düşüyorum.
Tutunmaya çalıştıkça parçalanıyor ellerim. Ey aşk, hadi gel! Buradayım. Yeter uykusuz gecelerim,
yürek çarpıntılarım, kor gibi yakan hasretlerle geçen günlerim.
Ne mümkün sevgili ve ne mümkün toprak.

Ey aşk! Hazırım. Son hamleni yap şimdi...
 
Ne zaman yüreğimden silinmeye başlansa adın, sözlerinle kanatarak yeniden yazılıyor yüreğim boyunca... Sonra yeniden çiziliyor kalbime yüzün, ellerin... Yeniden başlıyorum seni sevmeye kaldığım yerden. Hemde hiç akıllanmadan ve tekrarla***** aynı yanlışlarımı. Beni üzeceğini bile bile, yüreğimi zırhından kurtarıp düşüyorum peşine yeniden... Sensizlik canımı öyle yakmış ki hasretinden daha büyük bir acı göremiyorum. Bu yüzden göze alıyorum tüm zorlukları... Sensiz mutlu olmaktansa seninle mutsuz olmak daha acısız geliyor kalbime. Ve işte yeniden başlıyorum seni sevmeye tükendiğim yerden. Ne kadar yaralansamda senin tarafından yeniden sunuyorum yüreğimi tüm çıplaklığıyla... Yeniden kanat istersen açık yaralarımı, yeniden savur sevdamı yangınlara... Korkusuzluğu sensiz kaldığım gecelerde öğrendim ben. Seni özlediğim anlarda tanıdım sabretmeyi... Sonunda yeniden düşeceksem yangınların koynuna, razıyım inanki ben. Bilsenki seninle her yer cennetin yolu, sensiz dünya benim olsa yine YALNIZIM!...
 
Uzun zaman oldu sana mektup yazmadığım,ama sen beni en iyi
bilen olarak nasıl olsa bir gün bir şeyleri seninle paylaşmak için
yazacağımı biliyor ve beni iyi anlıyorsun.
Bu defa içimin karasını doldurmak istemiyorum çizgisiz sayfalarının
beyaz dünyasına.
Nerelerde miyim?
Sen sabretmesini ne zaman öğreneceksin?Bir tomar kağıdın
sırt sırta dizilmiş halisin,birşeyleri hiç öğrenme ihtimali yok biliyorum
da,bunca zaman sonra hiç değilse biraz sabret de başlayayım
anlatmaya.
Bir adadayım.Evet yanlış duymadın,bir ada dedim,ama öyle
ıssız bir ada değil ve aşkım filan da yok yanımda.Yine neden
deme sakın bak yırtarım bir kaç sayfanı.Gelecek oldu da ben mi
getirmedim,olmadı işte nedenini defalarca anlattım sana.
Şimdi susda lafımı dizme boğazıma.Bu ada senin bileceğin
bir ada değil,daha önce böyle bir adadan hiç söz etmedim ki sana
nerede ve nasıl olduğunu,ki ben de yeni öğrendim daha.
Sevgi adası bu,çoğu sevgiyi kaybetmişlerin ya da bulamamışların
toplandığı bir ada,tek tük elleri sevgiyle kenetlenmiş olanlar da
vardır elbette,ama ben henüz misafirlikten çıkabilmiş olmadığım
için bilmiyorum.
Adanın denize kıyısı vardır mutlaka ama,kıyıyı görebilecek
kaç göz vardır bilinmez,zira böyle adaların müdavimleri bir yerleri
kırık dökük olanlar olur çoğu zaman,ve çoğunun da gözlerinde
kızıl incilerin tuz izleri.
Fırsat buldukça buradan yazmaya çalışırım sana,
şimdilik bu kadar sevgili günlüğüm.
 
Bu gün de merhaba günlüğüm,işte yine kapağından girdim.
Elbette alışkın olduğun gibi,pek içaçıcı kelimeler
seçemeyeceğim için de üzgünüm.Alışmış olmalısın artık bana,
bunca zamandır kah masamın,kah dizlerimin üstünde,
nereye gitsem yanımda en çok sen vardın.
Dün yine yağmur vardı bu şehirde,balıkçılar erken döndü
ekmek seferinden,kiminin gövdesi yarım dolu,kiminin
idare edercesine.
Kış balığı olmayınca rakının da tadı olmuyor,ama bu gün
uzun yaz sonunda rakıyı tatlandırmayı denedim yağmur kokulu
penceremin önünde.Bahane o kadar çok ki,sen mazaret aramak
iste,olmasa da bir yerden çıkıyor.Bak işte gökkuşağı meze
olmaya başladı bile baktığımın farkında olmadığım gözlerime.
Bir şeyler söylemek istiyor,her yudumda bir acının kabuğunu
kaşıyor adeta kanatırca.Ben de kanamamak için yaslanıyorum
şişenin anason kokulu gövdesine ama ne çare.
Bir kere daha sarhoş olamadan kabuk soyuldu işte.
Hiç anlam ifade etmeyecek olsa da dayanamayıp yine başladım
gökkuşağı çarşafını kare-kare kopyalamaya.Ne kadar uzaktı
ve ne kadar da ulaşılmaz.Tıpkı sevgili gibi güzelliği,hiç
karşılık bulamayacak aşk gibiydi renklerinin ulaşılmazlığı,
ne teninin kokusunu bilirsin,ne de dudaklarının deli tadını.
O güzellik kalbin pimini çekti ya bir kere,gayrı nasıl dönüş
olurdu bir önceki zamana,olmadı d****aç kez dolup boşaldı
bardaklar gökyüzü gibi,ne önemi vardı.
Bu mevsimi işte bunun için sevmiyorum! diye haykırmak istedim,
sonra düşündüm,hangi mevsim güzeldi ki,hangi mevsim sevilesiydi?
Hiç birisi elbette,hiç birisi.
Çünkü sen yoksun.

 
Bu gün de merhaba günlüğüm,işte yine kapağından girdim.
Elbette alışkın olduğun gibi,pek içaçıcı kelimeler
seçemeyeceğim için de üzgünüm.Alışmış olmalısın artık bana,
bunca zamandır kah masamın,kah dizlerimin üstünde,
nereye gitsem yanımda en çok sen vardın.
Dün yine yağmur vardı bu şehirde,balıkçılar erken döndü
ekmek seferinden,kiminin gövdesi yarım dolu,kiminin
idare edercesine.
Kış balığı olmayınca rakının da tadı olmuyor,ama bu gün
uzun yaz sonunda rakıyı tatlandırmayı denedim yağmur kokulu
penceremin önünde.Bahane o kadar çok ki,sen mazaret aramak
iste,olmasa da bir yerden çıkıyor.Bak işte gökkuşağı meze
olmaya başladı bile baktığımın farkında olmadığım gözlerime.
Bir şeyler söylemek istiyor,her yudumda bir acının kabuğunu
kaşıyor adeta kanatırca.Ben de kanamamak için yaslanıyorum
şişenin anason kokulu gövdesine ama ne çare.
Bir kere daha sarhoş olamadan kabuk soyuldu işte.
Hiç anlam ifade etmeyecek olsa da dayanamayıp yine başladım
gökkuşağı çarşafını kare-kare kopyalamaya.Ne kadar uzaktı
ve ne kadar da ulaşılmaz.Tıpkı sevgili gibi güzelliği,hiç
karşılık bulamayacak aşk gibiydi renklerinin ulaşılmazlığı,
ne teninin kokusunu bilirsin,ne de dudaklarının deli tadını.
O güzellik kalbin pimini çekti ya bir kere,gayrı nasıl dönüş
olurdu bir önceki zamana,olmadı d****aç kez dolup boşaldı
bardaklar gökyüzü gibi,ne önemi vardı.
Bu mevsimi işte bunun için sevmiyorum! diye haykırmak istedim,
sonra düşündüm,hangi mevsim güzeldi ki,hangi mevsim sevilesiydi?
Hiç birisi elbette,hiç birisi.
Çünkü sen yoksun.

Barış
 
Ayrilik vakti gelmis,hiç hazir degildim oysa buna.Gidecegini biliyordum sen bana gitmek için gelmistin ama ne zaman gidecegini kestiremiyordum.Belkide gitmeleri sana yakistiramiyordum. Buldugum gun kaybettim seni, ne kadar zordur bilirmisin buldugunu sanipda kaybetmek.Dagin tepesine çikipda dusmek gibi birsey. En acisi neydi biliyormusun hiç açiklama yapmadin, gidisinin sebebini bile bilmiyorum henuz.Belkide hiç bilmeyecegim belki sen tum bilinmezliginle kaybolup gideceksin hayatimdan.Hani yagan kar avuçlarina duser dusmez erir gider ya...
Sen kalip savasmayi degil gidip kaybolmayi seçtin, belki senin için en dogru karar buydu ama ya beni dusundunmu?Bu yola beraber baslamamismiydik neden sen yanliz karar vererek dondun? Beni ardinda biraktin.Umarim seçtigi o yolda mutlu olursun, o beni ***urmek istemedigin yolda mutlulugu bulursun.
Yolun acik olsun..
 
bilsen canım ne kadar acıyor bu gece...içten içe haykırıyorum ama duyan kimseler yok bu acıyı insan yaşamadan anlayamıyor...sen de anlayamazsın...nasıl inandırmıştın beni "seni sewiyorum "diye diye...bende de inanmıştım sewgine...sewiyor demiştim...sewiliyorum demiştim...aldanmışım...belki içindeki herşey bitebilir ama bunun bir oyun olduğunu ah keşke söylemeseydin...şimdi benim için yapılacak tek bir şey war...o da arkama bakmadan çekip gitmek we sana werdiğim bütün değeri we içimdeki bütün sewgini silmek...biliyorum çok zor...ama başarmaktan başka yol yok...ben tek yönlü bir yola girmişim, şimdi çıkamıyorum...hayatta hiç kendimi bu kadar güçlü hissetmemiştim...hiç bu kadar kararlı adımlar attığımı hatırlamıyorum...çünkü biliyorum büyük acılar insanı olgunlaştırıyor...we sewginin üstüne bir anda çökerek nefret duygusunu baskın hale getiriyor...belki içimde hala sana karşı çok şey war ama nefret daha ağır geldi...belki de hiçbirşey yok...öylesine kırdın ki şu saf, aşık kalbimi, bir parçacık aşk kalmadı...biliyor musun sana karşı bir tane bedduam war we her gece yatmadan önce bunu defalarca diliyorum tanrıdan...umarım senin kalbin, senin o taş gibi kalbin, öldürücesine sewgiyle dolar we kavuşsan da acı çekersin ya bazen, işte öyle olursun...we bu kişi ben olayım kalbini doldurayım...ama tüm bunlar olurken sen çık git hayatımdan unutayım seni...tek dileğim bu tanrıdan...senin için dilek dilemek de fazla ama bu bir beddua...biliyor musun bana attığın o mesajların hiçbirini silmeyeceğim...çünkü biliyorum sen kalbimdeyken bana yaptıklarından asla ibret alamam...ama seni kalbimden çıkarsam bile eğer o mesajları silmezsem, hayatım boyunca her birini defalarca okuyup, sende yaptığım hatayı tekrarlamam we şimdi sana teşekkür ediyorum bu benim için çok iyi bir ders oldu...senden bana bundan böyle dost bile olmaz...senden nefret ediyorum...we son sözüm de herşeye rağmen kendine iyi bak...belki siteye gelirsen birgün okursun bu mesajı...yine de takmazsın biliyorum ama en azından kulağında bulunsun olur mu???...we en son oynadığın en son acıttığın en son yaraladığın en son kırdığın da ben olayım...birdaha kimsenin canını yakma...herkes benim gibi güçlü olamayabilir...sana şu şarkıyı gönderiyorum:

herşey boş bir rüya mıydı?
yoksa hepsi yalan mıydı?
sen de gittin herkes gibi
sewmedin benim gibi demek ki
tam da aşka inanmıştım
uykulardan uyanmıştım
sen çeldin benim aklımı
böyle kaybolmak war mıydı?
war mıydı böyle kaçmak nerdesin
war mıydı yoldan çıkmak
nerdesin birgün uzakta olsan özlerdin
böyle mi oldu şimdi nerdesin...

biliyormusun kendine iyi bak sözünün gerçek anl*****???biryerde okumuştum kendine iyi bak demek:hayatında bundan sonra ben olmayacağım kendini bensiz yaşamaya alıştır demek...işte ben de sana HOŞÇAKAL değil, KENDİNE İYİ BAK diyorum...
 
Ne zormuş sana sevmek... Bir sıcak gülüş, bir içten dokunuş, bir samimi itiraf ne kadar uzakmış senin için. Ne yapsam olmuyor! Ne versem yetmiyor sana. Aşk senin için hayatta gerekli en son şey. Bu yüzden sana sunduğum ne varsa aşk adına yetersiz, anlamsız ve nafile... Senin özlemlerin başka, senin isteklerin bencil, aşk senin imkansızın. Sevmek senin en büyük korkun. Sevdikçe eksilirim sanıyorsun oysa her sevda yeniler bir yüreği. Ve aşk bu hayatın en ölümsüz gerçeğidir sevdiğim. Kaçarsan hesap sorar duyguların. Kimse değil sen üzülürsün en çok... Artık vazgeç korkularından ve bir kez olsun özgürlüğü yalnızlıkta aradığın için sana kırgın yüreğini dinle... Gerekirse aşka esir ol ama özgürlük adına kimsesiz bırakma yüreğini. Kimsesizlik esaretten daha ağır gelir sevdiğim!...
 
Sanma ki sen olmadan yaşayamam; Kendimi kahrederim sanma. Gidişin canımı acıtır doğru ama asla yıkmaz beni hasretin. Ben ne ayrılıklara direndim bilsen. Ne kadar acı çektim de düşmedim yerlere. Bilirim zor olur ama gidene dur demem yar... Sen inanıyorsan bensiz mutlu olacağına önüne geçmek değil, yolunu açmak düşer bana. Senin dünyanda yerim yoksa, direnmem daha fazla. Gitmeyi son çare gördüysen durdurmam seni... Hatıraları, mektupları, bir parça kokunu bırak ve git! Yüzün gülsün, gönlün mutlu olsun, dost bir selamın gelsin gittiğin yerden, bu yeter inan bana!...
 
Merhaßa demek isterdim ama sana doğru kurduğum tüm cümLeLerin en sonundayım artık.HoşçakaL demekse öLümün beLki de bendeki diğer adı...
KayßetmekLe kazanmak sanaL bir eLmanın iki yarısı gibi. ßazen kayßettiğin oranda kazanır , ßazende kazandığın asLında hiç senin oLmamıştır..
Sen ßenim kazanma umudumu hiç kayßetmediğim ama hiç kazanıLmamış diğer yarımsın.
Ve ßu gece son kez seni kayßetmeye geLdim sevgiLi...

HayaLini ruhuma işLercesine , gözLerim gözLerine son kez ßakacak. İçimdeki sana dair son umudu da yine senin yanında , yine kendi yüreğimLe kıracağım ßu gece. DiLimden , yüreğimden , hatta kaLemimden iLk defa sevda sözLeri döküLmeyecek sevgiLi.
YüreğimLe , duyguLarımLa sana doğru yürüyemediğim ßu yoLda iLk defa kendime , iLk defa akLıma yürüyeceğim ßu gece.
Evet ßu gece hiç oLmadığım kadar senin , hiç oLmadığım kadar seninLeyim.Son kez tutacak eLLerim eLLerini ve iLk kez soğukLar göndereceğim sıcakLığına...

Evet , evet sevgiLi sana dair ne varsa ßende ...ßu gece son...
ßenden sonra sen hiç oLmayacaksın.ßenden sana hiçbir şey ßırakmayacağım. Geri aLacağım sana verdiğim sevgiyi ve maviyi. Sana sadece korkuLarın , karanLıkLar ve yapış yapış ßir yaLnızLık kaLacak sevgiLi..YıLLar geçse de kurtuLamayacaksın arTa kaLanlardan. Çünkü ßir daha kimse sevmeyecek seni ßen gibi...
Senden sonra ßen...Yüreğimdeki sevginin aydınLığıyLa ya yaLnızLığa yada sonsuzLuğa yürüyeceğim.ßen asLa senin oLmayacağım ama sen daima ßenim kaLacaksın sevgiLi...

Evet sevgili , ßu gece ya ßen sonuna kadar seninim , ya sen sonsuza kadar ßenimsin...
 
Seninle Olmak

Sevgiliye…

Aşktan yana dilin ucuna kadar gelen ama bir türlü söylenemeyen daha doğrusu artık unutulan tümceleri, suflörsüz, bir çırpıda hatırlamak ve geçmişi tamamen unutmak için senin gibi bir erkeği tanımak lazımmış.

Seninle olmak; yüreğimdeki Saray menekşelerinin yeniden cana gelmesi demek.
Seninle olmak; taze gelinin kına kokusunu burnunun dibinde duymak demek.
Seninle olmak; yanında olmak, var olmak yada senin için olmak, aşk demek.

Güzel sevgiliiiim, diyerek sarılan kollarında kavradım ‘güven’ kelimesinin sözlük anl*****.Yalansız ışıl ışıl yüreğime akan bakışlarını sevdim senin.Şimdi kendi hakanlığımda, bir Hakanın- benim Hakanımın- ömürlük hakimiyeti, geçen yirmi sekiz yılımın karanlık gecelerini bile aydınlatıyor.İşte sen: İşte ayaklarımı yerden kesen ADAM, işte sen! Bir erkeği sevmek büyük bir isyan, bir başkaldırı diyen işte ben, senin için ne ayaklanmalarda başı çekebilirim bir bilsen…

Düşündüm de…

Bu şehir seninle güzel…

Tunalı Hilmi Caddesinde el ele- yüksek topuklu terliklerimin işkencesine, soğuğun bıraktığı ürpertiye rağmen- yürümek; yağmur altında, saçlarımın fönünün bozulmasını umursamayarak sana sarılıp şımarmak; gecenin bir yarısı boşalan sigara paketime bakıp çaresizce evde delicesine sigara ararken telefonun diğer ucundaki sesine, ‘Sen de içmeeeeeeee’ diyerek mızmızlanmak; farklı arabalarda evlerimize dönecekken son anda senin arabana koşup binmek; gözlerimin içine bakıp her ‘Seni seviyorum’ deyişinde içimde harelenen ışık halkalarından, ismimdeki tüm nurları geçirmek istemek seninle güzel.Yaşamak, yaşlanmak seninle güzel.

Biliyor musun yıllardır evli olmak, evlenmek, aynı evi paylaşmak, ömür boyu yan yana durmak zor gelirdi bana, şimdi önümüzdeki bir yılın geçmesini beklemek zor geliyor.Sen, yıllar sonra kanepede uzanırken, televizyon karşısında uyuyakaldığında üzerine battaniye örtüp ertesi gün ki program için temrin yapıp sesimi açmaya çalışmak yerine yanına uzanıp sıkıca sana sarılmak, sabah kahvaltını yapmadan evden çıkmana izin vermemek, sesime zeval gelecek endişesinden çok beraber daha fazla yaşamak adına sigarayı azaltmak, çocuklarımıza aşkın ne olduğunu yaşarken öğretmek; seninle olacağı için güzel.
Kalbimdeki buzullaşmanın seni tanıdıktan sonra kaynayan buhar sıcaklığına dönüşmesine, avuç içlerimin terlemesine, yüzümün kızarmasına, sana gelirken heyecanlanıyor olmama ne denir ki? AŞK DENİR.
Gel gör ki yetmedi kalemim seni anlatmaya sevgiliiiim
SENİ ÇOK SEVİYORUM.

 
Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım



Bu gece konuğumsun.

Karanlık, yırtıcı düşler ve küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin bana...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Yanımda uyuyorsun. Kollarındaki, bacaklarındaki izleri, yaraları seyrediyorum.

Alımlı, uçumlu bedenine, diriliğine, büyülü gençliğine tutkuyla bağlı olduğun adamdan geliyorsun bana...

Dilsiz sevişmelerinden...

Onu başından beri hiç saklamadın benden.

Zaten ben yüzündeki solgunluktan, düş kırıklığından, gözlerinin sık sık boşluğa düşmesinden anlamıştım hemen.

Zaten yalanlarla yaşayamazsın sen...

Ama gerçeği anlayınca içimdeki resim darmadağın olmuştu bir anda. Resimdeki kırmızı ev yıkılmış, çiçekler ezilmiş, resimdeki bahçenin kapısı kırılmıştı...

Neden, demiştim sana, son bir umutla ve belki bir mucize olur, bana hiç beklemediğim bir gerekçe söylersin diye, tıpkı ölüm mahkumlarının son anda bir kurtuluş haberi beklemeleri gibi...

Gözlerime baktın. Evladını terk etmeye hazırlanan bir anne gibi baktın bana. Bir yalan aradın, buldun belki, ama söyleyemedin.

Yalanlarla yaşayamazsın sen...

İçimdeki resim tutuşmaya başlamıştı. Resimdeki küçük çelimsiz, siyah önlüklü çocuk ağlıyordu umutsuzca...

İçimdeki resim yanıyordu. Çocukluk sevinçleri, düşler inançlar yanıyordu. Resimdeki siyah önlüklü çocuk nereye kaçacağını bilmiyordu...

Yakana sarıldım ve neden? diye bağırdım seni sarsarak: Neden seviştin onunla? ..

Seni sarsmam, yakana sarılmam, sana bağırmam senden güçlü olduğum için değildi. Tam aksine uçuruma düşüyordum, elimi tutup, bırakmaman içindi...

Gözlerin yine bilinmeyen bir boşluğa takılmıştı. Bir süre sustun. Sonra konuştun. Sesin hayat kadar yabancıydı, hayat kadar acımasız, hayat kadar gerçekti...

İçimde tanıyamadığım bir başka kadın daha var, dedin. Ve o kadın onun çekiciliğine karşı koyamıyor... Öylesine büyülü bir yakışıklığı, öylesine küstah bir kendini beğenmişliği var ki kendime engel olamıyorum...

Bu gece konuğumsun...

Karanlık, yırtıcı düşler, küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin yanıma...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Kollarındaki, bacaklarındaki yaraları, izleri seyrediyorum...

Yanımda, öylesine masum uyuyorsun ki... Bu masumiyetinin arkasında nelerin saklı olduğunu, içinde, sana da yabancı olan o kadını bilmeyi öyle çok isterdim ki...

Sahi, kimdi o kadın? Güçlü, yakışıklı, kıskanç, sahiplenen, hatta küstah, seni inciten, üzen ve kendini beğenmiş erkeklere bu denli çeken neydi onu... O kadını bu parçalanmışlığa sürükleyen kirli ve hastalıklı merak neydi? ..

İçindeki o bin yıllık ezilmişlik bu ezilmişliğin hastalıklı hazzı mıydı karşı koyamadığı...

Kişiliğini parçalayan, iradeni felce uğratan, gururunu tamamen teslim alan bu ruhsuz sevişmelere onu hangi derin eksiklik çağırıyordu...

Sahi, kimdi o içindeki senin bile tanıyamadığın kadın? ...

Bana çekiciliğine karşı koyamadığın bir başkasıyla seviştiğini söylediğin günden sonra haftalarca görüşmemiştik.

Aşkınla çok derinlere gömdüğümü sandığım güvensizliklerim, komplekslerim, korkularım gömüldükleri yerden hiç olmadıkları kadar güçlenmiş ve acımasız inatlarıyla ortaya çıkmışlardı yeniden...

Haklı olmanın, bir suçlu bulup yargılamanın rahatlığını hiç tatmamıştım ki...

Ortada bir yıkım, bir ihanet, bir suç varsa kimsede değil, hep kendimde arardım ben...

Günlerce seni değil, kendimi yargılayıp durmuştum.

Bedenimi aşağılamıştım acımasızca.

Neden ben de içindeki kadını büyüleyen o adam gibi yakışıklı, güçlü, gösterişli bir bedene sahip değildim? ...

Neden bağlandığın o genç adam gibi seni sınırlayıp sahiplenmiyor, üzüp incitmiyor, içindeki o bin yıllık ezilmişliği tahrik etmiyordum? ...

Neden benim de dudaklarımın kenarında kendini beğenmiş ve küstâh bir gülümseyiş yoktu onun gibi...

O görmüştü de, neden ben seninle onca yıl beraber olduğum halde içindeki sana yabancı olduğunu söylediğin kadını görmemiştim...

Saçma, rezil, karanlık düşüncelerdi, ama ne yazık ki gerçekti...

Ama en çok neyini kıskandım biliyor musun? Onun önünde elbiselerini çıkartıp soyunmanı, sevişirken adeta sayıklar gibi söylediğin ve bana dünyanın en masum sözleri gibi gelen o ayıp sözcükleri ona da söylüyor olmanı ve bir de onun yanında uykuya dalışını kıskandım...

Ama asıl acı olan bir gün ansızın seni kıskanmaktan vazgeçişimdi...

Bir gün ansızın öyle büyük bir yokluğa düşmüştüm ki, bu yoklukta her şeye olan inancımı yitirmiştim...

İnsan ancak birine inanıyorsa onu kıskanırdı...

Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimim ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim her şeyi unutmuştum...

Ta ki sen bir gece vakti gözyaşlarıyla kapımı çalıncaya kadar...

Öylesine bağlılıkla, öylesine susamışlıkla sarılıyordun ki bana, sanki birden rollerimiz değişmişti, şimdi sen uçurumun kenarındaydın, seni tutması, koruması gereken annen bendim senin...

Sana, senin bana sarıldığın gibi sarılmasam senin resmin dağılacaktı...

İçindeki kadın sana büyük bir tuzak hazırlamıştı. Bedenin, ezilmişliğin, karanlık önyargılarla koşullanmış güdülerin doyuyordu, ama ruhun öylesine susuz kalmış, kişiliğin öylesine parçalanmıştı ki...

Çünkü yakışıklı bedenine vurulduğun, dudağının kenarındaki o küstah ve kendini beğenmiş gülüşüne hayran olduğun genç adamla ruhunla, duygularınla ilgili konuşacak, paylaşacak hiçbir şeyin yoktu...

Bedeninin onu özlüyordu, ruhun beni...

İçindeki, o yabancın olan kadın, arzuladığında genç adama, onun iri, gösterişli bedenine, ipeksi, gergin kaslarına, bitip tükenmek bilmeyen cinsel enerjisine, seni küçümseyen, acıtan o küstah yakışıklılığına gidiyor, susuz kalan ruhun içinse bana geliyordun...

Peki, beni seninle birlikte olmaya iten neydi? Neden bırakıp gidemiyordum seni? ..

Aşkta yasak olana, imkansızlığa, mutsuzluğa duyduğum merak mı çekiyordu şimdi seni bana...

Yoksa ne ondan, ne de benden vazgeçemediğin için yaşadığın acıya, parçalanmışlığa duyduğum merhamet için mi bırakamıyordum seni...

Artık benimle o bir zamanlar tutkuyla bağlandığım bedenini paylaşamıyordun.

Artık sevişmiyorduk seninle. En azından dürüsttük bu kadar kendimize ve bir başkasına...

Ama çıplak bedeninden çok daha mahrem ve sahici olan düşlerini, duygularını, acılarını paylaşıyordun benimle...

Çok küçükken, dayının sana yaptığı cinsel tacizi mesela. Bugüne dek kimselere anlatamamıştın bunu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık ben de seninle her şeyimi korusuzca konuşabiliyordum... Düşlerimi, annemi nasıl derin bir sevgiyle sevdiğimi, rüyalarımda onunla nasıl seviştiğimi, o büyük utancımı, karanlık iç dünyamı, doyumsuzluklarımı hasta, yaralı ruhumu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık üzerinde iktidar kurmayı asla düşünmüyor, seni denetlemiyor, seninle gizliden gizliye rekabet etmiyordum...

Olmadığımız gibi görünmeye çalışmıyor, güvensizlikten kaynaklanan sahte üstünlük duygularımızı tatmin etmek için birbirimize kapris yapmıyorduk.

Sıradanlığın o büyülü içtenliğini yakalamıştık...

Kendimizle, hayatla, her şeyle alay ediyorduk...

Karanlık ormanından bana geldiğin bir geceydi, hiç unutmuyorum. Yatak odasına girecektim ki, içerden, çocuksu ve adeta mahcup bir sesle: Soyunuyorum, içeri gelme, demiştin...

Önce, böyle deyişine çok şaşırmıştım. Sen benim yıllardır birlikte olduğum bir insandın. İlk anda mahcubiyetine bir anlam verememiştim. İçeri salona geçtim. Sonra bir sigara yakıp düşündüm... Düşündüm... Bu mahcubiyetin, soyunuyorum, içeri gelme deyişin, bana çok anlamlı geldi birden... İçim sevinçle, umutla doldu... Ve o an seninle her şeye yeniden başlamaya karar verdim...

Buna hazırdım...

Seninle ölmeye bile hazırdım...

Soyunuyorum, içeri gelme, deyişin, bir kez daha aşık etmişti beni sana... İlk kez gibi... Ve bütün ilkler gibi sonsuz bir arzuyla...
 
Bana bir merhaba borçlusun. Dilinin söylediği merhabayı kalbin de borçlu. Başlayan dostluğun borçlu olduğu gibi, devam eden dostluğun da borçlu.

Yüzeyden söylediğin gibi, içten de borçlusun. Basite alma borcunu. Nasıl olsa öderim diye ileriye atma. Akşam başını yastığa gönül rahatlığıyla koyma. Çayından ‘hüp’ünü huzur içinde çekme. Hiç borcun yokmuş gibi gülümseme.

Bana bir merhaba borçlusun. Devamında isteyip alamadığın benim borçlarımdan, ödemediğin senin para borçlarından daha borçlusun. En bol sıfırlı çeklerden daha yüklü, en kısa vadeli senetlerden daha tez borçlusun. Her alacağım gibi bunu istemekte de utanacağım, ama sen her borcundan daha fazla unutacaksın.

İnsan olduğunu kabul ederek imza ettiğin bir senet bu. Felsefe kitaplarının insan tanımına girerek altına girdiğin bir borç bu. Belki bilmediğin, ama hissettiğin bir borç bu. Ama her hal ve şartta bir borç...

Ödemezsen yakana mı yapışırım? Hayır. Faiz mi işletirim? Asla. Cezaevine mi girersin? Değil. Ama içini kemiren/kemirmesi gereken bir borçtur.

Bana bir merhaba borçlusun. Doğru, ben de sana borçluyum. Doğru, dilim söylüyor ama kalbim borçlu. Evet, yüzeyden söyledim ama içten borçluyum. Haklısın hafife almamalıyım. Akşam yorganı başıma huzur içinde çekmemeliyim. Kahvemden gönül rahatlığıyla ‘hüp’ çekememeliyim. Ne güzel söyledin, hiç borcum yokmuş gibi gülümsememeliyim.

Ama...

Karşılıklı borçluyuz diye borçlarımız birbirini sıfırlamayacak. Ben böyle bir alacağımın ve borcumun farkında olduğum için senden daha alacaklı ve daha az borçlu olacağım. Çünkü insan olduğumun daha fazla farkında olduğumu gösterecek bu durum. Muhtemel ki borcumu en kısa sürede ödeyeceğim. Gözlerinin içine gönülden gülümseyeceğim. Elini sıcacık sıkacağım. Ve borcunu ödeyen her eski borçlu gibi yatağıma huzur içinde gireceğim. Çayımdan ‘hüp’ümü gönül rahatlığıyla çekeceğim. Ve elbette borcum yok ki gülümseyeceğim.

Unutma, bana hâlâ bir merhaba borçlusun...
 
Geri
Üst