***İşte size çeşit çeşit mektup***

Bİlemiyorum sensizliğin bu kadar acı birşey oldugunu ama 8 ay ayrı kalınca anladım ne demek olduğunu sevdanın aşkın özlemin ne kadar sana sözler versemde olmuyor sensizliğin içine bir sen arıyorum her defasında ama olmuyor...
sana uzanıyor bildiğim bütün yollar her şiirde her şarkıda her hikayede seni arıyorum ama bir türlü bulamıyorum bırakıp gittiğimde gözlerinin içindeki hüzün beni bitirdi susma bagır çagır ama konus lutfen lutffenn gözlerinin içindeki hayat ısıgını ben aldım izin ver geri getireyim yada suan cook mutluyum cık git hayatımdan de gideyim ama birşeyler solemelisin bana ettiğim onca yeminler aramıycam yolundan çekilcem diye olmuyor ama olmuyor yüreğime söz dinletemiyorum her defasında ÇÜNKÜ SENİ DELİ GİBİ SEVİYORUM bana desen ki sevgine inanmam için sunları yap Dünyayı bile yakmaya bile razıyım ama yeter ki birşeyler söyle Lütfen....
Heryerde gözümün önünde her gittiğim şehirde sesin ve her dogan gunes seni kaybettiğimn habercisi artık dön gel yada bana gel de bir şöyle artık lütfen ama lütfen birşey söle..................
 
Sen "bitti" dediginde !
Biliyorum konusacak birseyimiz kalmadi , paylasacak hiçbirseyimiz yok...Yinede
yüregimden , gücümün yettigi yere kadar sana sesleniyorum ,seninle
konusuyorum...
Üsüyorum , bu üsüme yalnizligimdan geliyor ve sariyor her tarafimi....
Tutunabilecegim hiçbir güzellik yok , hatirlamaktan usanmayacagim anilarim
disinda... Isinabilmek için onlara sariliyorum ... Anlamsiz ve cevapsiz sorular
hinzirca siritiyor , ben görmemeye çalisiyorum... Düsler uzak gibi görünüyordu
ama yakindi... Belki de görmeyi istemek gerekiyordu... Gözlerini aç desem
kapatacaksin ama kapatma gözlerini...!

Kendimi kandirdigimi anladigimda agliyordum.... Eskiden kimi sarkilarin ne kadar
anlamli oldugunu düsünürken , simdi ayriligin ardindan çalinan her sarki
umutsuzlugumu ve sevgimi anlatiyormus gibi geliyor... Sevdigim ne çok sarki
varmis , bunu senin gidisin gösterdi bana ... Her sarkida sen varsin , her yerde
, her gördügüm insanda , denizde , gecede , uykumda... Nasil beceriyorsun her
yerde olabilmeyi ... Bu bir marifetse eger , neden benim yanimda degilsin
ki....?

Inanamadigin , yenemedigin , üzerinden atlayamadigin korkularin oldum...
Agladigin , bagirdigin ya da sustugun isyanin oldum , sessizce bosalan
gözyaslarin , birikmisligin oldum.... Yüregindeki kisi ben olmak isterken
yüregine siginan ve tozlanacak olan bir ani oldum... Haketmediklerin , artik
yeter dediklerin ve herseyin olmak isterken belki de hiçbir seyin oldum...
Söylesene , ben gerçekten senin neyin oldum..? Sesin hep uzaklari çagiriyordu ,
ben üstüme alindim , sana geldim... Bilseydim , bana ait olmayan bir seslenisi
sahiplenirmiydim...? Simdi bir mevsimlik ask kaldi avuçlarimda sadece bir mevsim
yasanan ama bir ömür gibi gelen ask...Kalbime henüz söyleyemedim gittigini
ögrenirse onun da aci çekmesinden korkuyorum... Seni halen benimle biliyor ve
seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.... Gittin..!

Sen " BiTTi " dediginde yagmur yagiyordu.. Su an oldugu gibi
 
BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ!
Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak,boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin,
haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı,
artık sahiplenilmeyecek olmanınburukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin,
susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ...?
Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin,dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı.Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim.Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer,zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı,
yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı
hatta sana hak verebilmeliyim.Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni
ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış,sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış
ve sonra yarım bırakmışız gibi.
Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti,Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan,
Sanki benim hiç senim olmamış gibi...
 
Bulutlar geliyor karşıdan koşarcasına; kararmış bulutlar, yanık bulutlar...
Gönlümden sel olup taşarcasına, gurbet yollarından dönmüş bulutlar...
Hüzünlerle çile yüklenmiş, umuttan yana sisli bulutlar.
Şafak vaktinde üç kere, beş kere öpüp, güllerden bir demet yapmıştım avuçlarımda.
Ne yazık ki ne söyleyebildim, ne de bir yol bulup gönderebildim sana.
Derdiğim güller yerlere düştü, sevincim mum alevi gibi söndü,
gül bahçesinden ayrıldığımda...
Baktım ki o an, çalı dikenli karanlık bir yoldu uzanan karşımda.
Hiç birşey düşünmeden saptım o yola...
Üstüm başım berbat, saçlarım darmandağınık,
pabuçlarım yırtık, ellerim kan içinde, yürüyordum usul usul zorluklarla.
Yorgundum, soluksuzlanmıştım.
Artık nice şeylerden geçmiştim, bir damla suydu isteğim...
Ne yazık ki bir çeşme bulup, içememiştim...
Sonbaharın rengi gibi, sapsarı çilelerle doluydu ömrümün kalan yolu.
Gönlümün kızaran semalarında;
yalnız bugün değil, dün de olduğu gibi,
sevdama kasteden tayfunlar esmekteydi.
Derdin bana "gelmek için binbir yol var",
var, tabi ki var, var da; töreler gibi engeller de var o yollarda...
Sen kış günümde açan, kardelenim bile olamazdın sevdaçiçeğim.
Oysa ben yaşların zehir olsa da, gözlerinden "çarem" der içerdim.
Duyar mısın feryatlarımı yağmur gözlüm?
Bu dünyada değil, öte tarafta da, biriciğim, tek eşim sensin, sen kalacaksın..
Ben sana gelemiyorken, derdiğim gülleri bile sana gönderemiyorken; kararmış,
çileler yüklü, umudu sönük, sisli bulutlar gelmekte üzerime, üzerime...
Her şeye rağmen, sen gene de sus, bekle beni...
Birşey deme, bozma hayallerini,
düşlerini de yitirme..
Ne birşey sor yazgıya, ne de söyle...
Sus sen, sen söyleme...
 
TALİH HER ZAMAN GÜLMEZ
Seversiniz bazen...Bir kuşu beslemek misali,karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz.
Farklıdır sevmesi insanların...Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler,alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır.Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır.Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak,kurtulmak ister artık kuş.
Aslında korkularından yapar insan bunu,karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez.Bir başka insana gitmesini istemez.
Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez.Kimi de serbest bırakır kuşunu.
Salıverir gökyüzüne,döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa.
Alır riski çekinse de birşeylerden.Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek,
bir gün kesin terkedecek.Serbest bırakır!Döner gelir o da karnı acıktıkça,
yüreği sevgiye acıktıkça.Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam.Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse debir gün, bir şekilde geri döneceğini...
Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığınıama bazen nankörlüğü tutar.Unutur onun için yapılanları,uğramaz olur bir zaman...
Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.
Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de...Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.
Şanslıdır...Eğer geri döndüğünde açık bir pencereveya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse...Eğer terkettikleri taşınmamış,Aynı yerde kalabilmişse...
 
Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan, sadece işin düştüğünde aramandan. "N'aber, nasılsın" lâfının arkasına"Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken,senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından,ya da senden vazgeçerim diye korkup
önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım...
Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki.
Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...Bir bunları severdim bir de seni sevdim...Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim....
İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin.Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun,evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu...Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı...
Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün,emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın?
Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü,
sendeki beni merak ettim...
Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi;o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum... Şimdi tekrar başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir, gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun?
Şimdi artık tek başınayım...Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın.iki kişilik kocaman bir boşluktansa sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim...
Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum,üşürüm diye kazağını giymiyorum,
ağlarım diye türkü söylemiyorum.Belki de sen haklısın!Artık ben bile kendimi sevmiyorum...
 
filozofum'a
Bu gece bir kadeh şarapla akıyorsun içime .....Şarabı değil seni yudumluyorum. Bir de şarabı anlatışını hatırlıyorum.Kelimeler döküldükçe ağızından ben şişelerce içmiş gibi sarhoş oluyorum....Konuştukça başka dünyalara ***ürüyorsun beni ... Ve ben bu sarhoşluğun hiç geçmemesini istiyorum.Sen konuştukça geceye mavi bir ışık hakim oluyor.
Elimi uzatıp tutuyorum o ışığı, elimde büyüyor , gözlerim kamaşıyor. Yinede alamıyorum gözlerimi senden. Haydi beni geçelim, kim seni görünce başını çevirebilir ki ? Kim
gözlerini seni görmekten mahrum edebilir ki ? Nasıl da farkındasın güzelliğinin... Nasıl da belli ediyorsun bunu.herşeyin yakıştığı bir başka insan olabilir mi dünyada ? Bir büyü
var sende biliyorum, adını koyamıyorum.böylesine sevimli hale getiren bu büyü olmalı.
Damla damla akıyorsun içime. Dışarıda kutup soğuğu varmış ne gam! Seni
düşünmek yeterince ıstıyor beni. Her kelimeden bir alev haline geliyor.
Kelimeler çoğalınca yagına dönüşüyor varlığın . Yüreğinden başlayıp bütün
bedenimi sarıyor alevler. Kendimi anlatırken, yüzünde sadece sonsuz özgüveni
olan insanlarda görülebin o gülüşü görebiliyorum. Ben aslında sadece hayatı
görebiliyorum.
Senin sözcüklerin unutturuyor bana günün tüm yorgunluğunu. Sen oluyorsun,
başka hiçbirşey umrumda olmuyor.Seni hissetmek, varlığını bilmek yüzündeki
gülümsemeyi bütün eve yayıyor. Duvarlarda kare kare sen görünüyorsun.
eşyalar canlanıyor. Zaten nereye girsen nerede olsan etrafındaki canlı
cansız her şeyin bu büyüden etkilenmemesi mümkün değil.
Herkes hayran sana ama benimki başka . Çünkü yüreğine talibim
ben.Bikiyorum ki sen oraya sadece kendi isteklerinin girmesine izin
verirsin. Biliyorum ki, bir kez girildi mi o yüreğe bir daha çıkılması
mümkün değil. Öyleyse uzat elini, aç yüreğini. İçindeki tüm güzelikleri sun
bana. Ben çoktan hazırım içimdeki tüm mavilikleri sana vermeye .....
Haydi...
 
BIR YANIMDA ASK, BIR YANIMDA ÖLÜM;BEN SENI SEÇIYORUM...
Gecenin karanliginda yildizlarla tek tek konustum seni.Yüzyillardir bildigimiz ya da bilmedigimiz bütün büyük asklarin yükünü tasiyan yildizlar anlatti seni bana ilk defa.Yagmurun yagdigini küçük bir su birikintisine bakarak anlamaya calistigimiz gibi kimi zaman,seni sevdigimi ayin gökyüzünde sakli duran yalnizliginda anladim.Vurdukça aydinligi sokagimdaki islakliga mehtabi sandim gözlerinin denizinin ve geç anladim belki de ayin isigindaki sahteligin çok daha uzaktaki yildizlari kapatamadigini.
Paylasilmayan bir yildiz aradim o gece;seni,yalnizca seni saklayabilecegim.Yoktu;zaten her biri yikilmisligini anlatmiyor muydu asklarin,isiklarini bir yakip bir söndürerek.
Ask ve ölüm vardi seni saklayabilecegim içinde.Ask,her gün agzimizda dolanan anlamli-anlamsiz sarkilarda, bütün duruluguyla türkülerde ve duygulari bir yürekten alip ötekine
konduran siirlerde yasar bana göre.Çagin tüm yozlasmisligindan büyük bir pay kapan yine ask olmustur bütün direnmisligine ragmen.Kirli sulara meydan okumaz mi saniyorsun kiyiya vuran baliklar?Tipki onlar gibi ask da kiyiya vurmustur artik.Ve Kiz Kulesi'nin bekçileri olan martilar neden kendilerini teker teker birakirlar kuleye çarpan
her dalganin önüne?Martilar gibidir ask da;bize çarpan her dalgada ölür bizi korumak isterken.Seni tüm safliginla,artik yok olmak üzere kirlenen askta saklayamazdim.
Ölüm ise hiçbir canlinin karsi koyamadigi bir anlamsizliktir. "Dogal dengenin gerekliligi" derken anlamsizlastirmisizdir zaten ölümü.Oysa o tüm esitsizliklere,haksizliklara aldirmadan karsilar her insani korkunç bir soylulukl****endi yasamina ya da baskalarinin yasamina son verenler ise artik sasamaz ayarini bozmustur ölümün saatinin.Ve seni
bu düzensizligiyle ölüme teslim edemezdim kendi ellerimle.simdi bir yanimda ask,bir yanimda ölüm...Ikisi de acimasizliklariyla,zamansizliklariyla beni beklemekte.Ben,seni seçiyorum,masallarda bile rastlayamadigim ama su an tüm gerçekligiyle karsimda duran seni.Yildizlardan ögrensem de duygularinin çiplakligini, ay isigiyla anlasam da yalnizligin çirpinisini seni senden dinlemek üzere seni seçiyorum.Askin ve ölümün yalanciliginda senin dogrularinla sana asik olarak ve senin için "ölmeden" tasiyorum benim dogrularima seni.Seni sevgilim degil,bir gün mutlaka bitecek olan askim degil,
GÖKYÜZÜM YAPIYORUM NEREDE OLURSAM OLAYIM SENI HER ZAMAN GÖREBILMEK
iÇiN VE YILDIZLARLA AYI SENiN SAKLAMAN iÇiN ...
 
Bilirsin belki de bir inci nasıl oluşur? O göz kamaştıran, sahip olmak için servetler ödenen muhteşem mücevher aslında değer biçilemeyecek bir şeydir... O diğer mücevherlere benzemez... Çünkü diğerleri taştır, cansızdır ve hiçbir zaman canlı olmamıştırlar... Ama inci öyle değildir... O aslında önemsenmeyen, görece çirkin bir canlı varlığın (istiridyenin) tutunduğu kaya parçası üzerinde yıllarca hatta on yıllarca uğraşarak ufacık bir kum tanesini kendi bedeninin özleri ile kapla***** muhteşem bir güzelliğe dönüştürme çabasının ürünüdür... Özü canlıdır, hayattan alır kaynağını... Ama her istiridye inci oluşturmaz yüreğinde... Belki bir inci yaratmak için gücü veya sabrı olmadığından belki de karşılaştığı kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye değer bulmadığından... Belki de istiridyeler içinde Yaradan’ın seçtiği, bu uzun ve zahmetli işi kaldırabilecek, o muhteşem güzelliği oluşturmak ve taşımak için gerekli özellikleri taşıyanlar vardır yada bu tamamen Yaradan’ın lütfu ve imtihanıdır seçtiği yarattıklarına. Ama sebep ne olursa olsun inci tanesini oluşturan istiridye kıskançtır... İçinde, tam varlığının ortasında, kendi benliğini ekleyerek, bin bir kalp sızısı çekerek oluşturduğu o muhteşem güzelliği korumak ve göstermemek için kapatır kabuklarını çevresinde bir şeyler varsa... Ve incisini ondan almak ancak o sımsıkı kapalı kabuklarını ayırmakla mümkün olacaktır. Direnir istiridye, vermek istemez varlık sebebini... Evet o sadece bunun için gelmiştir bu dünyaya... Çoğumuzun önem vermediği bir kum tanesini yüreğinin tam ortasına ko***** tüm dünyayı kendine hayran edecek bir güzelliğe dönüştürmek için... Dayanabildiği kadar dayanır... Ama dayanacağı sınır aşılıp da kabukları ayrıldığında herkesin gözünü kamaştıran, kendi özü ile beslediği yürek sancısı çıkar ortaya... Çoğu kez istiridyenin yüreğini almak ile incisini almak aynı şeydir... Ölür gider o sessiz maviliklerde, göz yaşları belli olmadan ağla***** kaybettiği yürek yangınına... O hayatın kaynağı mavilikler, yaşam okyanusu mezarı olur onun... Ama kalbi ayrılığa dayanamayıp ölse de incisinin, yürek sancısının koruyucu kabuğu, onun yasını tutmak ve o bembeyaz ışıltının bir zamanlar onun içinden yayıldığını dünyaya haykırmak için zamana, o acımasız cellada kafa tutar elinden geldiğince tevazuu ile sessizce, boş bir kabuk olarak da olsa...

Bu bahtsız da doğduğu hayat okyanusunun içinde kendine dayanacağı, yapışacağı bir kaya parçası bulmak için çok uğraştı. Tutunamadı, sürüklendi akıntılarda... Kabuklarını açık bıraktı belki de bir kum tanesi gelir de onun incisine dönüşmek ister, ona yaradılış sebebini yerine getirmek için bir fırsat verir diye... Ama ya gelen beğenmedi ve alay etti onunla yada o gelenleri inci tanesine dönüştürmek için çekilecek yürek yangınına değer bulmadı... Umudunu kesti varlık sebebini yerine getirmekten, yaşama amacı kalmadı. Sadece boş bir kabuk olarak yaşamak ağırına gitti... Bıraktı sonunda kendini akıntılara direnmekten vazgeçerek, hayat onu nereye sürüklerse sürüklesin ama illa ki o kaçınılmaz sona bir an önce ulaştırsın diye... Hayat okyanusunun azgın dalgaları onu kıyıya vurdu, arzuladığı ölümü beklesin sessizce diye... O da gecelerin aldatıcı ama rahatlatıcı serinliğinde Dolunayın inci beyazı ışıklarını hayranlık ve özlemle seyrederek, gündüzleri güneşin herkese hayat ama ona ölüm getiren sıcaklığında kuruyup acı çekerek beklemeye başladı tayin edilen vaktini.
Ama sen onu orda buldun, tüm inadına ve direnmesine karşın araladın kabuklarını ve ona bir yaşama sebebi verdin, küçücük bir kum tanesi kaydırdın o anlamadan yüreğinin tam ortasına.
Anladığında başına geleni çok geçti... Korkuları ve hayatın tükettiği gücü, mantığı ile işbirliği yapıp karşı durmaya çalışsa da Benliği çoktan harekete geçmiş, varlık sebebini yerine getirme fırsatını ona bağışladığı için Yüce Yaratıcı’ya şükran duaları ederek o kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye başlamıştı bile kendi özünü kullanarak... Şimdi o inci tanesi her gün biraz daha büyüyor, ışıltısını kazanmak için yüreğimin yangınları ile besleniyor, onu incitmekten korkan ruhumun koruyuculuğunda pürüzsüz ve muhteşem bir mücevhere dönüşüyor... Mantığımın gözlerini kör eden ışıltısı ile beni bile korkutuyor... O kadar korkuyorum ki kaybetmekten kalbime gömdüm onu. Eğer sökülüp alınırsa yüreğimde gitsin onunla ki geriye acı çekecek bir şey kalmasın diye... Çünkü artık o inci tanesi yaşam sebebim, varlık nedenim. O olmadan bedenim; kaybının acısı ile kavrulmuş, parçalanmış, boş bir kabuk olacak sadece ve yasını tutacak bir zamanlar onu taşımanın gururu ile ayakta durmaya uğraşarak...

Sevgin benim İNCİ TANEM... Bunu hiç unutma... Ve alma onu benden... Bırak kalbim onu taşısın, kendi özü ile beslesin, kor gibi olup yanarak göz kamaştıran ışığını versin ona ve büyütsün onu taşıyamayıp çatlayana kadar...FİLOZOFUM'A SENİ SEVİYORUM AŞKIM
 
Kuytularında kaybolduğum şehirden sesleniyorum sana..Duy beni!! Dilimin ucunda öbek öbek sevdalar biriktiriyorum sana nice zamandır..Paslı avuçlarımdan 7 iklim döküyorum köprü altlarında titreyen kışların üzerine..Nedense hala titremekte ellerim ; ip üstünde acemi cambaz gibi...tutuversen elimi aşka çağırırcasına ve durdursan kalbim hariç bedenimdeki tüm titreşimleri sonsuza dek..Soluklayıp yüzyıllık özlemleri saniyelerin sonsuzluğunda eritsek..Bir olsak,bir sen bir ben olsak..ve başka hiç bir şey olmasa dünyada....
Altını çizdiğimiz bir sürü süslü cümlenin satır aralarında kalmış,fark etmeden üstünden geçtiğimiz nice yolda kavuşsa birbirine gözlerimiz tüm ayrılıklara inat....Güneş tutulması kadar güçlü olmalı göz bebeklerimizin tutulması ama kalabalık olmamalı onun kadar....
Öyle gelmelisin ki bir ben anlamalıyım geldiğini...Ürpermeli şehir....Sokaklar ürpermeli,hatta kaldırımlar,elektrik direkleri...Hayata dair ama hayattan öte olmalı adımların bana yaklaşırken..Gürültü olmamalı sesi sevdanın; sessiz ,derin ve inceden yaklaşmalı kalbimin tenhalığına........
Bir güz günü ,gönül kuşlarımı göç etmekten alıkoyacak kadar sıcak olmalı yüreğin,ardında puslu gülüşler bırakıp gelmemeli yolların bana...
Yani sağlam olmalı yüreğin bana aşkı getireceksen , aşkla geleceksen eğer...
Kısacası elden düşme sevdalar değil benim istediğim; ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin....
 
Gelidiğinde bulduğun tek şey çırılçıplak bir kalp, yalın bir aşktı... Bulduğun; çoktan beri sana aitti, belki varoluştan beri ama işte şimdi söyledi belkide "bu kalp sana ait" diye... İşte buydu, sahibi olduğun bir kalp vardı ve o senin için masmavi bahçeler yaratmıştı, mavi güller dermişti...
Ellerin uzandığında bulacaktın elimi, belki çok uzaktı ama ellerin herzaman ellerimdeydi gözlerimi her kapadığımda.. hep sen oluyordum sensiz geçen akşamlarda, hep seni arıyordum sen olmayan baktığım heryerde ve yıldızlara baktıkça ulaşıyordum sana, aşk yıldızlardaydı belkide...
Dudakların titrediğinde bulacaktın dudaklarımı, aşkın verdiği o muhteşem titreyişler ve kalp çarpıntıları içinde... Nasıl cihan yanarsa sevgilinin dudaklarına ulaşmak için, işte öyle bir cihan yangını içinde aradım dudaklarını her sensiz geçen ateşler içindeki gecelerde...
-Tüm güzel hislerin ve kalbimin tek sahibine.......-
 
Senden arda kalan yıkıntılar arasındayım... Yar gitti arkasına bakmadı, ağlamaklıyım! Be günle yaşamıştık, neler paylaşmıştık, bu kadar kolay mıydı sevgili terketmek!

Ah sevgili(!)

Sen benim her şeyimdin, benim sevdiğimdin, çok severdin hani, nasıl da gittin. Öksüz çocuklar gibi beni nasıl da sensizliğe mahkum ettin ya da kim bilir, belki de bırakmak zorunda kaldın. El ele tutuşup, hiç ayrılamayacağımızı terkedirdik, ayrılacağımızı bilircesine, her gittiğimiz yerde şarkımızı söylerdik..... Biz seninle hep gülerdik, ağlamayı beceremedik! ben ne kendimi sensiz düşünebilirim, ne de seni bensiz...
Olmaz olamaz. O zaman güneş doğar mı gökyüzüne, aynı güzellikle, ya çiçekler açar mı, hayat devam ediyor dercesine...
sende yapamazsın bensiz. gel bekliyorum.seni çok seviyorum...
 
Anlatılacak şeyler olur bazen ama ne mümkün sıraya koyamazsın. Bazen isyan etmeye doğru giderken, bakarsın mutluluk karşında... Ve bir an çok mutlu olduğunda bir korku kaplar içini ya bozulursa dersin, o anı yaşayamazsın. Hayat bu işte bir varoluşun içinde kaybolmak(!) korkmak keşke bir fareden, bir yılandan korkmak olsa ama değil işte!!! En yakın bulduğun şeylerin seni ansızın terketmesi, canım dediğin her şeyden önce gördüğünün yılan oluşu vardır bide.. Yani yılanın kuyruğuna basmamış olsan da o seni sokmaya hazırdır. İşin kötü tarafı sen onu yılan yerine bile koymazsın. Evet yılan yerine koysaydın zehirleyeceğini bilir ve şuan olduğu gibi hemen ölmezdin...
 
Gecenin karanlığı bana o kadar şey düşündürüyor ki; anlatamam. Hatalarım, pişmanlıklarım, düşünceler içinde savaş veriyorum. Bir de özlemlerim var tabi.. Benim özlemim geleceğim ve geleceğimin içindeki sen. Ama farklı şeyler yazıyoruz. (Sen ve Ben)

Evet bana göre çok büyük bir aşk yaşıyoruz. Fakat beraberinde korkular var. Hani çok değer verdiğim bir şey olur ve sen ona özen gösterirsin. Adeta varlığın, bütün huzurun ona bağlıdır. Bir süre sonra ona bir şey olduğunda ise artık hayatının bittiğini düşünürsün. Ben daha önce yaşadım bunları sevgili! Acısı çok büyük... Seni kaybetmeyi düşürdüğümde de aynı acıyı çekiyorum. Artık anladın mı seni ne kadar büyük bir aşkla sevdiğimi?

Baksana bu sessizlik, bu karanlık, bir de sensizlik neler yazdırıyor bana.. Öyle şeyler var ki içimde.. Bunu ben bile bilmiyorum. İçimde bir şeyler korkutuyor belki de beni.. Beynimi tırmalıyor artık yaşadıklarım. Dünya böyle bütün hızıyla dönüyor. Ne kadar bize yavaş gelse de..
 
Şimdi nerelerdesin? Bu sefer yazdıklarımın, yüreğimin acısının adresi yok! Satırları yazmakta bile zorlanıyorum. Sen gideli kelime haznem daraldı. Tek başıma kaldım buralarda...
Ansızın dalıyorum, sürekli yollara bakıyorum ve işin acı tarafı gelmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Ah Sevgili! Çok hayallerimiz vardı. Hayata dair, aşka dair, ikimizin kaybettiklerine dair. Yazık! Hayallerimiz yarıda bile kalmadı.. Şimdi de mi kadere atılacak suç? "Kaderde var mı?" diyerek!

Sen yoksun ama ben gene sana yazıyorum her günün ardından(!)
Gözyaşlarımı, aşkımı, özlemimi yazıyorum ve sevgili her zamanki gibi seni özlemle bekliyorum. Bensiz üzülme olduğun yerlerde; çünkü ben seni yüreğimde taşıyorum, sensizken bile...

Kimseye söylemiyorum seni sevdiğimi sana bile (!) Çünkü içimde yaşıyorum seni, sen de beni... Bizim aşkımızın kuralı da bu, baştan beri belli..

Ah Sevgili(!) Özledim be seni.. Geleceksin biliyorum ve sabırla bekliyorum. Çünkü seni ölümsüz bir aşkla seviyorum
 
Sabah kalktığımda ilk aklıma gelensin. Ağladığım, güldüğüm ve sevgilim sen benim tek sevdiğim, aşık olduğum adamsın... Sen karanlıklar arasında kaldığımda tek ışığımsın. Ne ayrılıklar yaşadık seninle... Çok düşündüm neden diye(!)
Her ayrılıkta dönmeyeceğim desem de, döndüm dayanamadım sensizliğe! Senden sonrası yok bilirim. Sen benim ilk sevdiğim,gizlice buluştuğumsun... Her gideceğini duyduğumda yüreğim benden önce ağlıyor. "Gitmeeee" olmaz diyor, başkasını değil, tek seni istiyor. Senin sevginden başkası ona yetmiyor. Sensizlikte her gün bitiyor. Her sensizlikte ölüyor ama sevgilim gören olmuyor.
Bu kalp seni hep sevdi ve sonsuza kadar sevecek!!! Seni yanındayken bile özlüyor.
 
Yıllardır böyle devam ediyor. Sen kaçıyorsun, yüreğim ardında kovalıyor. Hep kavuşacağım diye özledim, benim olacaksın diye sevdim seni... Bilseydim olmayacaksın benimle, bilseydim gelmeyeceksin olduğum yerlere hiç düşünür müydüm seni... Hep böyle hayal oldun bana!
Çok şeye kızıyorum, en başta sana... Getirememişken aşkını bana, beni de yabancı yaptın sana...
O daha zor be!
Karşılaştığımız an aklıma geliyor senli günler.oysa şimdi ben senin için,sen benim için herkessin.
Biz beceremedik,bildiğimiz halde her şeyi yok ettik! Ah bilseydim seninle hiç tanışır mıydım,bilseydim sensizliğe böyle dayanır mıydım.
Her şey unutulurda ah birde gece olmasa,benimle dalıyorsun uykuya... Sevgilim ben hazır değilim. Gidişini yenemem,tekrar ayağa kalkamam. Bana bakışın geliyor aklıma o siyah gözlerine,birde gülüşün... Ağlayayım mı güleyim mi şaşırıyorum o anda... Kapının önüne çıkıyorum seni görüyorum karşımda... Olmaz ya gitme, seviyorum seni hala......
 
Şimdi geleceğe bak!
Geçmişi sil, satırlarını teker teker sildiğin defter niyetine... Şimdi içindeki yolculuğa doğru git, kendini kaybedersen, en büyük sermayeni yok edersin..
Başını yukarı kaldır, aldırma olanlara, korkma! Ne kadar bozuk bir düzen değilmiş şaşırdın aslında. Köşe başlarında hayatı bilmeyen küçücük yürekler, bir tarafta yoksullukla boğuşanlar, bir tarafta parayı hırs yapanlar, öbür tarafta sevgi fakirliği içinde olanlar... Bilinmezlik içinde daha nice insanlar. Ah küçüğüm şimdiden gör bunları ki; ilerde kafanı kaldırdığında şaşırma...
Küçüğüm!
Gurur, namus, dostluk arama çünkü son kullanma tarihleri geçti, kaldırdılar rafa, dostlukları bıraktılar.. Gökyüzündeki güneşe bak, şanslı hisset kendini ama aldanma asla, sanma akiam bırakmaz kendini karanlığa. Gözlerinin gördüğü yeri sev, sevmeyeni hak edeni sev ama sevmeyenin üzerine varma, çünkü senin yolculuğun gene sana... Denizin dalgayı sevdiği gibi sev hayatı, olmazsa masal oku çocuk ol, ayrılık dolu romanlar, ayrılık dolu romanları kaldıramazsın ya; ama asla ağlama.. Biten aşklara ağlama, gülerler hani aşk kalmamış ya; kıskanırlar aslında.. Yeni dünya bulamazsın. Dünyanı sen yarat. Bu yolculukta giderken yanına sadece dürüstlüğünü al, o yeter sana. Yosun tutmuş aşklar, geride kalış tutkulu aşklar, her taraf kahpe dolu! Araya karışmış yürekli sevdalar, sevdası için ağlayanlar... Sana da bu arayışta iyi yolculuklar!
 
Artık aldanmak istemiyorum. Beni sevgilerinin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan, şüphelerden kurtar.
Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim. Ayıkla, arıt beni... Bütün insanlar aldanıyormuş, sürekli bir aldanmaymış yaşamak...
Ne çıkar? Ben artık aldanmak istemiyorum ya! Sen ona bak... Onun için seni erişemeyeceğin bir yere çıkarmayacağım, olduğun gibi seviyorum seni.
Olmanı istediğim gibi değil... Hiç olamayacağın gibi değil... Neredeysen orada dur... Nasılsan öyle kal...

Bütün mevsimleri bir günde, bütün yılları bir mevsimde yaşamaya razıyım seninle. Yanımda olduğun zamanlar nasıl apaydınlık oluyorum,
nasıl içim huzurla doluyor, görmüyor musun? Gözlerimin derinliğine bakma; başın dönmesin... Gelecek günleri düşünme,
korkma büyük hazlar yaşamaktan. Erişemeyeceğin hiç bir mutluluk yok. "Yaşadım" diyemeyeceğin hiç bir günün olmayacak benimle...

Hiç aldatma beni, hiç yalan söyleme... Bir gün aldatsan bile; aldandığımı senden öğrenmeliyim önce. O zaman ölsem de mutlu ölürüm, inan...
Biraz da olsa inanmış ölürüm.

Aldanmak...
En büyük yıkıntısı iç dünyamızın...

Aldanmak...
Ses veren üç telimizden birinin kopması...

Aldanmak...
O en son fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek...

Sen hiç aldatma ne olur!..

Yıkılışım da sevgim kadar büyüktür benim. Bırak, kalbimden ses veren bütün teller ben yaşadıkça sana inanmayı söylesin.
Sana kayıtsız, şartsız inanmak olsun; bütün kazancım yaşamaktan. O zaman her şeye katlanırım. Korkulardan,
endişelerden uzakta her saniye yaşadığımı bilirim. Çaresizlikler beni korkutamaz.
Şu aşağılık dünyanın hiç bir acısı seni sevmeyi unutturamaz bana artık.

İnanmak; seni düşündükçe söylediğim bir şarkı olmalı dudaklarımda...

İnanmak; gökyüzünün en karanlık zamanında bile görebileceğim bir yıldız olmalı...

Dağlardan, denizlerden esen serin rüzgarlar gibi, senden gelen bir şey olmalı inanmak. Kimi gün kalem olmalı parmaklarımda,
kimi gün kulağımda musuki, gözlerimde ışık olmalı. İçtiğim suda, yediğim ekmekte sana tüm inanmanın tadını duymalıyım.
Her sabah ilk ışık, sana inanarak yaşayacağım mutlu bir gün getirmeli bana. İşte o zaman yokluğuna bile dayanabilirim,
özlemlerim daha derin bir anlam kazanır. Seni beklerken şüphelerin o kahredici zehiri ile, geciktiğin her saniye bir defa ölmem.

Artık aldanmak istemiyorum. Seni aldatmak zevkinden sonuna kadar mahrum edeceğim. Beni aldatmanın acısını da,
sevincini de hiç tattırmayacağım sana. Çünkü, aldattığın zaman; yemin ediyorum yeryüzünde olmayacağım.
İnanmışlığım ölüme kadar sürsün, bırak...

Zarımı son defa senin için atıyorum!..

 
kumların sahilden denize hızla sürükleniği zamanda gel sevgili...bir ateş,bir gitar sesi duyduğunda...yıldızların dilek tuttuğu zamanda gel.öyle bir geri gel ki...dönmek,kopup gitmek kolay olmasın.herkesin bilmediği gibi bil beni ve hiç sevmediğin kadar sev...öyle bir şey söyle ki bana,bu bizim sırrımız olsun.göz yaşı saflığında bir söz olsun kelimelerin.çünkü ben seni hala çok seviyor,özlüyor,bekliyorum.

sensizliği anlatmak istedim herkese.nasıl bir şey olduğunu sordular bana.dedim ki:çığlık çığlığa sessizlik sanki.haykırışlarımın duyulmadığı bir zaman bunalımı bu.anlamadılar,anlamadı kimse...ben sizi anlıyorum,dedim.çünkü seven analar benim dediklerimi,bir de gönül adamları...teselli etmeye çalışmayın,dedim.zira sıradan yalanlara karnım toktu.beni bir tek sen avutabilirdin.hoş...sende zaten buralardan çok erken gittin.

yalnız birinin yavaş yavaş tükenişini görüyor şimdi insanlık.sebebini bilmedikleri bir bitişe komplike senaryolar yazıyorlar.bilmezler ki bunun adı sevgi,bunun adı aşk,adı sevda...gelir,geçer unutursun cinsinden bir yara değil bu.yaram sevdam,yaram ayrılık...bilmezler ki sensiz geçen her günümün yalnızlık adını aldığını.en iyisi yine susmak,ruh girdaplarında kaybolmak...yoksa...

şimdi sen yoksun ya...
mevsim temmuza gelse ne yazar...
ya da tenim yansa,
avuçlarım terden ıslansa neye yarar...
sen yoksun ya...

boşver gitsin,aldırma...
 
Geri
Üst