İbni Sebeci ile münazara

20
EXE RANK

`korkunc` `FENA`

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
6 Kas 2010
Mesajlar
28,252
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
`korkunc` `FENA`
Allahü teâlâ görülecektir
Sual: Ehl-i Sünnete göre Allah’ın kıyamet gününde müminlere gökyüzündeki on dört gecelik ay gibi görüneceği, dünyada ise Allah’ın sadece rüyada görülebileceği bildiriliyor. Allah’ın ahirette, hem de şu başlardaki gözle ve de aynı gökteki ondörtlük ay gibi gözlenebileceği nasıl söylenebiliyor?
CEVAP
Niye şaşıyor, niye inanmıyorsun? Allah ve Resulü söylüyor. Allah ve Resulünün sözüne şaşırdıktan sonra, Onların sözüne inanmadıktan sonra sen daha neye inanırsın ki? Sen, Allah ve Resulünün sözüne nasıl görüş dersin ki? Sizin işiniz gücünüz Allah ve Resulüne inanmayanların, İslamiyet’i yıkmak isteyenlerin yolundan gitmek.

Müminlerin ahirette, Cennete girmeden önce de, girdikten sonra da Allahü teâlâyı görecekleri Kur'an-ı kerimde açıkça bildiriliyor:
(Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler, [müminler] Rablerine bakacaklardır.) [Kıyamet 22, 23]

Meşhur bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
Peygamber efendimiz, ayın on dördüncü gecesi, parlayan dolunaya bakıp buyurdu ki:
(Gökteki şu ayı nasıl net görüyorsanız, [siz müminler Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça göreceksiniz.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]

Yunus suresinin, (Güzel amel edenlere, hüsna [Cennet] ve ziyadesi de vardır) mealindeki 26. âyet-i kerimesindeki ziyade kelimesini Resulullah efendimiz rüyet [Allahü teâlâyı görmek] olarak açıklayıp, (Dolunayı gördüğünüz gibi kıyamette Rabbinizi açıkça görürsünüz) buyurdu. (Buhari)

Kâfirler, cemal sıfatı ile görme nimetinden mahrum kalacaklardır. Bir âyet meali şöyledir:
(Onlar [kâfirler] o gün Rablerini [cemal sıfatı ile] görmekten mahrumdur.) [Mutaffifin 15]

Allah'ı cemal sıfatı ile görmek büyük nimettir. Cennetteki bütün nimetlerden daha üstündür. Kâfirler ise, Cennete giremeyeceği için bu büyük nimetten mahrum kalacaklardır. Kâfirler, ahirette Allah'ı kahır sıfatı ile göreceklerdir, ancak bu görme bir nimet değil, büyük bir azap olacaktır.

İmam-ı Şafii, imam-ı Malik hazretleri gibi mezhep sahibi büyük âlimler, (Bu âyet-i kerime, müminlerin Allahü teâlâyı cemal sıfatı ile göreceklerine bir delildir. Çünkü öyle olmasaydı, Kâfirler göremeyecek buyurulmazdı) demişlerdir. Hiç kimse denmiyor, kâfirler göremeyecek buyuruluyor. (Hazin)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliği ile "Allahü teâlâ dünyada görülmez" buyurdu. (1/283)

Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
(Dünyada Allahü teâlâyı gördüm diyen zındıktır. Evliyanın kalb gözü ile görmesi rüyet değildir. Onlara şühud hasıl olmaktadır.) (İtikadname)

İmam-ı Gazali hazretleri de, (Allah’ı dünyada görmek mümkün olmaz) buyuruyor. (İhya)

Dünyada Allah’ı görmek imkansız olduğu için Hazret-i Âişe, (Resulullahın Allah’ı gördüğünü söyleyen yalan söylemiş olur) buyurmuştur. (Buhari)

İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi, Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri gibi büyük zatlar ise, Peygamber efendimizin Miracda Allahü teâlâyı gördüğünü, ancak bunun dünya görmesi ile değil, ahiret görmesi ile görmek olduğunu bildirdiler.

Fıkıh ve hadis ilimlerinde müctehid ve evliyanın büyüklerinden Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki:
Biz, Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mirac gecesi Allahü teâlâyı görmesinin baş gözü ile olup, kalble ve rüyada olmadığına iman ederiz. Zira Cabir bin Abdullah, Peygamber efendimizin Necm suresinin (Andolsun Onu, Sidretü'l-Münteha'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü) mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine (Elbette Rabbimi gördüm), (Ben sidretü’l-müntehada Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu) buyurduğunu bildirmiştir.

Allahü teâlâ Mirac gecesinde kendisini habibine aynen göstermiş olduğunu, İbni Abbas hazretleri İsra suresinin tefsirinde bildiriyor. Ve yine İbni Abbas hazretleri buyurdu ki:
(Mirac gecesinde Resulullah, Allahü teâlâyı iki defa dünya gözü ile görmüştür. Hullet Hazret-i İbrahim için, kelam Musa aleyhisselam için, rüyet de Muhammed aleyhisselam için olmuştur.) (Gunye) [Hullet, dostluk, Kelam, konuşma, Rüyet, baş gözü ile görme demektir.]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
O Server, Mirac gecesinde Rabbini dünyada değil, ahirette gördü. Çünkü o Server, o gece, zaman ve mekan çevresinden dışarı çıktı. Ezeli ve ebedi bir an buldu. Başlangıcı ve sonu bir nokta olarak gördü. Cennete gideceklerin, binlerce sene sonra, Cennete gidişlerini ve Cennette oluşlarını, o gece gördü. İşte o makamdaki görmek, dünyada görmek değildir. Ahiret görmesi ile görmektir. Bu görmeyi dünyada gördü demek de mecaz olarak söylenmiştir. Dünyadan gidip gördüğü ve yine dünyaya geldiği için dünyada gördü denilmiştir. (m. 283)

Allahü teâlâ, dünyada görülmez. Bu dünyada bu nimet nasip olsaydı, herkesten önce Hazret-i Musa görürdü. Peygamberimiz Miracda bu devletle şereflendi ise de, bu dünyada değildi. Cennete girip oradan gördü. Yani ahirette görmüş oldu. Dünyada iken, ahirete karıştı ve gördü. (C.3, m.17)

Araf suresinin 143. âyet-i kerimesinde, Musa aleyhisselamın Allahü teâlâyı görmek istediği bildirilmektedir. Bu da Allahü teâlânın görüleceğinin delilidir. Çünkü, bir peygamberin, imkansız olan şeyi Allahü teâlâdan istemesi abes, hatta cahillik olurdu. Allahü teâlâ hakkında caiz olan ve olmayan şeyleri bilmemek ise peygamberliğe aykırıdır. Allahü teâlâ net olarak söylüyor:
(Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler, [müminler] Rablerine bakacaklardır.) [Kıyamet 22, 23]

Âyet pek açık değil mi? Müminler Rablerine bakarlar diyor. Bunu, bakarlar da göremezler diye tevil etmek sapıklığın daniskası olur. Ve Allah’ın Resulü Muhammed aleyhisselam net olarak söylüyor:
(Dolunayı gördüğünüz gibi kıyamette Rabbinizi net görürsünüz.) [Buhari] Hadis-i şerif pek açık değil mi?

Apaçık âyeti tevil etmeniz, Allah’a bakacaktır âyetinden maksat başkadır demek, âyeti inkâr demektir. Çünkü Meali denilen bir grup Salat dua demektir, namaz dinimizde yoktur dua vardır diyorlar. Böylece namazı inkâr ediyorlar. Siz de apaçık âyet-i kerimeyi inkâr ediyorsunuz. Bütün ehl-i sünnet âlimleri Cennette Allahü teâlâ görülecek diyor. Hepsi yanlış sadece ibni Sebecilerinki doğru öyle mi?

Bizde sizin gibi bir grup var, onlar da aynen sizin gibi âyetleri hadisleri tevil ediyorlar. Bu batıniliktir, yani Kur’anın batıni manası var diyerek gerçek manasını inkâr etmektir. Mesela hadis-i şerifte, (Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz) buyuruluyor. Bunu, (İslamiyet batıdan yayılacak) diye tevil ediyorlar. Hâşâ Allah ve Resulü insanlar anlamasın diye şifreli mi konuşuyor, bilmece gibi mi konuşuyor. Müminler Allah’a bakacak diyor. Bu öyle demek değil demek, düpedüz âyetleri inkârdır.

Vehhabiler de, kâfirler için inen âyetleri Müslümanlara yüklüyorlar. Şiileri tekfir ettikleri gibi, Ehl-i sünnete de müşrik diyorlar. Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, (Yedullah’ın ve diğer müteşabih ifadelerin keyfiyetini Allah bilir) buyuruyorlar. Yed kelimesinden bildiğimiz el manasını anlamak, çok yanlıştır. Müminler Allah’a bakacak buyuruluyor. Bu tevil edilirse, o zaman Kur’anın ve hadislerin hepsi de tevil edilerek, Kur’anı kerim ve hadis-i şerifler bozulmuş olur. Mesela, (Eshabın tamamından razıyım) mealindeki âyet-i kerimeyi, (Beşi hariç diğerleri mürted oldu) diye tevil etmek, ne kadar yanlış olur. Böyle tevil etmek, din düşmanlığı olup, âyetlere inanmıyoruz demenin başka şeklidir. Yanlış tevillere sapmamalıdır. Müteşabih ifadeler, hüküm bildiren âyetler değildir. Allahü teâlâ, bunları kalbi bozuk olanların tevil edeceğini bildiriyor. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Sana Kitabı indiren Odur. Onda Kitabın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdır. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır” derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler..) (Al-i imran 7)

Bakın Allah ne buyuruyor, kalblerinde eğrilik olan âyetleri tevil eder başka anlamlar çıkarır buyuruyor. Kalbinde eğrilik olup da Allah’ın apaçık âyetini, (Allah’a bakacaklar) âyetini inkâr edenlere sözümüz yoktur. Bizim sözümüz âyetleri aynen kabul edenlere.

* İmam Ebu Hanife'nin iki yüz defadan fazla Allah’ı rüyada gördüğü söyleniyor.
CEVAP
Ehl-i sünnetin gözbebeği, imam-ı a’zam diye şöhret bulan ve imam-ı Cafer hazretlerinin şanlı talebesi imam-ı a’zam hâşâ yalan mı söylüyor? Ehl-i sünnetin tamamı yalan mı söylüyor? Sen âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere yani Allah ve Resulüne inanmıyorsun, imam-ı a’zam hazretlerine nasıl inanırsın ki?

* Merak ettiğim, şu âyetleri nasıl yorumluyorsunuz?
CEVAP
Sen asla merak etmiyorsun. Acaba tevil edecek bir yer bırakırlar mı, başkasına cevap verirken orayı tevil edelim diyeceksin. Ama hiçbir zaman güneş balçıkla sıvanmaz.

* “...Hiçbir zaman beni göremeyeceksin (ey Musa!)...” (A’raf, 143)
CEVAP
Âyete ilave yapmışsın. Hiçbir zaman ifadesi âyette yok. Öyle olsa, hâşâ öteki âyetlerle çelişkili olur. Yukarıda, siz bana bakacaksınız buyuruyor, kâfirler beni göremeyecek buyuruyor, burada da hiçbiriniz göremeyecek dense hâşâ çelişkili olur. Yani Allahü teâlâ, (Ya Musa sen beni dünyada göremezsin) diyor. Ama ahirette görüleceğini öteki âyetler açıkça bildiriyor.

* “Gözler onu göremez, ama O, gözleri görür...” (En’am, 103)
CEVAP
Gözler onu göremez değil, yanlış yazılmış, doğrusu şöyledir:
(Onu [Allah’ı] gözler idrak edemez, fakat O bütün gözleri idrak eder, ihata eder.)

Bu âyetin orijinalinde tüdrik, yüdrik yani idrak etme ifadesi geçiyor, görmekle hiç alakası yok.

İmam-ı Nevevi hazretleri, (En'am suresi 103. âyetindeki Ona gözler erişemez demek, Onun zatının hakikatini gözler idrak ve ihata edemez demektir. Yoksa rüyet haktır) buyuruyor. Âyet-i kerimede beni göremezsin ifadesi kasıtlı olarak Hiçbir zaman beni göremezsin diye tercüme edilmiştir. Bid'at fırkalarından bazıları, Enam suresinin 103. âyetini delil getirerek, (Ona gözler erişemez) âyetine göre dünyada ve ahirette Allah’ı görmek imkansızdır, dediler. Bunun yanlış olduğunu, Kur'an-ı kerim ve hadis-i şerifler bildiriyor. (Beydavi)

İmam-ı Rabbani hazretleri, Enam suresinin 103. âyetini açıklarken, (Müminler, ahirette Allah’ı göreceklerdir) buyuruyor. (c.3, m. 44 ve 90)

İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ ahirette Cennette görülecektir. (Fıkh-ı ekber)

Kur'an-ı kerimde, (Dünyada kör olan, ahirette de kör olur) buyurulması, kâfirler içindir. Müminler, ahirette Allah’ı görecektir. (Berika)

Dünyada imandan mahrum olan, ahirette de rüyetten mahrum olur. (Medarik)

Müminler, ahirette, Cennete girmeden önce de, girdikten sonra da Allahü teâlâyı göreceklerdir. (Nuhbet-ül-Leali)

Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile, (Allah’ı müminler görür, fakat Cehennemde kâfirler göremez) buyuruyor. Ahirette Allahü teâlânın görüleceğinde icma vardır. Bunu inkâr edenler diyor ki:
(Görmek için beş şart gerek: Görünen şey bir yerde olmalı, bir tarafta olmalı, karşısında olmalı, çok uzak ve çok yakın olmamalı ve gözden çıkan şualar o şeye ulaşmalı! Bakan ile bakılan şey arasında ışık olmak da şarttır. Bu şartlar Allah için söylenemez ve görmek imkansız olur.)

Bu şartlar dünya ölçüleri ile ilgilidir. Ahiret işleri, dünya işlerine hiç benzemez. Dünyanın batısında olan bir kör, Allahü teâlânın kudreti ile dünyanın doğusundaki bir karıncayı görür. Allahü teâlânın kudretinden şüphe edilmez.

Necm suresinin, (Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı) mealindeki 17. âyet-i kerimesini imam-ı Rabbani hazretleri, (Mirac gecesinde, gözü Allah’tan hiç ayrılmadı) diye açıklamakta ve Allah’ı ahirette dünya gözü ile gördüğünü bildirmektedir. (C.1 m.129)

Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, Allahü teâlâyı Miracda gördü. Ancak bu görmesi dünyadaki görmek gibi değil idi. (İtikadname)

Caiz olmak ayrı şey, görmek ayrı şeydir. Ehl-i sünnet âlimleri, (Allah’ı dünyada görmek caiz, fakat kimse görmemiştir, gördüm diyen zındık olur) buyuruyorlar. Rüyada görmek ise dünyada görmek değildir. Peygamber efendimiz, Allahü teâlâyı rüyada gördüğünü Camiussagirdeki hadis-i şerifte bildirmektedir. İslâm âlimlerinden de rüyada görenler olmuştur.

* Saniyen Allah’ın cisim olmadığı ve hiçbir cismi özellik taşımadığında, onun zaman ve mekan üstü bir varlık olup zaman ve mekan da dahil hiçbir sınırla sınırlandırılamayacağında bütün Müslümanlar müttefiktir.
CEVAP
Kesinlikle müttefik değil, Arap âlemi, selefiye, vehhabiye ve mezhepsizler, hâşâ Allah Arşta diyorlar. Onlar da Allah Arşa istiva etti kelimesini yanlış tevil ediyorlar, oturdu diyorlar. Senin idrak kelimesini görmek anlamında kullandığın gibi. Sadece Ehl-i sünnet Allah’ı noksan sıfatlardan münezzeh biliyor. Allah cisim falan değil elbette. Düşünülen her şey O değildir.

* O her şeyi kuşatır, hiçbir şey Onu kuşatamaz.
CEVAP
Bu işte Enam suresinin 103.âyetinin tercümesidir. Sen görmek olarak bildirdin.

* Yahu, hem de şu başlardaki gözle ve de aynı gökteki ondörtlük ay gibi Allah’ın görüleceği nasıl söylenir?
CEVAP
Allah diyor, Rablerine bakacaklar diye, âyeti yok mu sayıyorsun? Üç halife mi koydurdu diyorsun?

* Bu Allah’a cismi özelliği atfetmek değil mi? Onu bir mekanla sınırlandırmak değil mi?
CEVAP
Asla değil. Vehhabiler de öyle diyor, Miracı inkâr ediyorlar. Allah bir yerde de Onu görmeye mi gitti diyorlar.

Hem, cisim olarak görülecek, sınırlı görecek diyen hiçbir Ehl-i sünnet âlimi yoktur. Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada Allahü teâlâ anlaşılmadan bilineceği gibi, ahirette de anlaşılmadan görülecektir. (Tekmil-ül-iman)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Müminler, Cennette Allahü teâlâyı cihetsiz ve keyfiyetsiz ve hiçbir şeye benzetmeyerek ve misali olmayarak görecektir. (c.1, m.266)

Ehl-i sünnet âlimlerinin tamamı, Ahirette Allahü teâlâ görülecektir buyuruyor. Hepsi ibni Sebeci kadar o âyetleri anlayamadılar mı?

* Onun insanlar tarafından ihata edilebileceği anlamına gelmez mi?
CEVAP
Asla. Mutezile denilen akılcı ekol de bu kafada.

* Yoksa kıyamette durum farklı mı olacak? Mesela Allah sınırlı bir hale mi gelecek? Veya insanlar sınırsızlaşıp cisim olmaktan mı çıkacaklar?
CEVAP
Hâşâ. Nasıl olduğunu anlamadan bir olduğunu kabul ettiğimiz gibi anlaşılmadan da göreceğiz. Görmesek, Allah, Rablerine bakarlar buyurmazdı. Ancak diğer bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor;
(Onlar [kâfirler] o gün Rablerini [cemal sıfatı ile] görmekten mahrumdur.) [Mutaffıfin 15]

Mahrum olan kâfirler olacak. Kendinizi kâfirlerden sayıyorsanız ona da diyeceğimiz yoktur.

Ehl-i sünnetin, Ehl-i beyt ve Eshab-ı kiram sevgisi
Sual: Ehl-i sünnetin ehl-i beyt taraftarlarına saldırmasının sebebi nedir?
CEVAP
Ehl-i beyte hiçbir sünni yani Ehl-i sünnet olan saldırmaz, saldıran varsa ya vehhabidir, ya hurufidir. Hangi Ehl-i sünnet ehl-i beyte laf söyler. Kitaplarımızda vardır, imanın esaslarından biri de Ehl-i beyti sevmektir. Ehl-i beyti sevmek şarttır. Çünkü imanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allah’ı sevmek ve Allah’ın sevmediklerini sevmemektir. Hadis-i şerifte (İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allah dostlarını sevmek ve Onun düşmanlarına düşmanlık etmektir) buyuruldu.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i beyti sevmek, son nefeste iman ile gitmeye sebep olacağını, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile bildirmektedir. (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)

Her namazda, Âl-i Muhammed diye dua ettiğimiz Ehl-i beyttir. Allahü teâlânın en çok sevdiği resulü Muhammed aleyhisselamdır. Onun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshabıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.) [İ. Asakir]

(İslamın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]

(Size iki şey bıraktım. Allah’ın kitabı ve Ehl-i beytim. Bunlara uyan, hidayet üzere olur. Uymayan sapıtır.) [İbni Hibban]

(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünde ayakları kaymaz.) [M.Ç.Güzin]

(Ehl-i beytim, Nuhun gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.) [Taberani]

(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]

(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]

(Ehl-i beytimi sevmeyen, ihtilafa düşer ve şeytana yoldaş olur.) [Hakim]

(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]

(Sizin iyileriniz, benden sonra, Ehl-i beytime iyilik edenlerdir.) [Hakim]

(Benim soyuma dil uzatarak, beni incitenlere, Allahü teâlâ çok acı azap yapar.) [Deylemi]

(Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir, yoksa hiç bir şeyi korunmaz. İslam’a, Peygambere ve Onun nesline hürmet.) [Taberani] [İslam’a hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere hürmet, sünnetine uymaktır, nesline hürmet seyyidlere, şeriflere hürmettir.]

Bu hadis-i şerifler karşısında hangi müslüman ehl-i beyte saldırır ki? Saldıran varsa ehl-i sünnet değildir, olması da mümkün değildir. Hiçbir ehl-i sünnet mensubu ehl-i beyte saldıramaz.

Ama siz rafiziliğin yanlışlarını söyleyene ehl-i beyte saldırıyor diye kabul ediyorsanız o başka.

Hıristiyanlar, Hazret-i İsa'ya tanrı veya tanrının oğlu diyorlar. Biz müslümanlar, İsa tanrı değildir dersek İsa aleyhisselama mı hakaret olur?

Hazret-i Ali’ye Allah diyen peygamber diyen rafiziye dur dersek, Hazret-i Ali’ye ehl-i beyte mi saldırmış oluruz?

Hazret-i sayın demektir. Yazılarınızda, Hazret-i Ali diyor da diğer eshab-ı kirama takıyye icabı bile Hazret demiyorsunuz. Resulullahı seven sevgisinde samimi ise onun ehl-i beytini de eshabını da sevmesi lazım. Çünkü Allah hepsinin Cennetlik olduğunu bildiriyor. Münafıklar ayrıdır. Onlar eshab-ı kiramdan olamaz. Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğuna dair âyet-i kerimeler vardır.

Ehl-i beyte saldıranlar nasıl hain ise, eshab-ı kirama saldıranlar da haindir.

Resulullahı sevmek ehl-i beytini ve eshabını sevmekle mümkündür. Siz Hazret-i Ali’yi sevmiyor ona düşmanlık ediyorsunuz. Onun damadı olan Hazret-i Ömer’e düşmanlık besliyorsunuz. Hazret-i Ömer kötü birisi olsa idi Hazret-i Ali onun halifeliğini kabul edecek kadar korkak birisi mi idi? Kızını ona verir miydi?

* Yazının başında ehl-i beyt sevdasından bahsetmişsiniz, acaba yazdığınızı okuyor musunuz yoksa takıyye edip ehl-i beyte olan nefretinizi gizlemek mi istiyorsunuz?
 
CEVAP
Takıyye ancak sizde vardır ve ibadet bilirsiniz bunu.
Ehl-i sünnette takıyye olmaz, takıyye bizim itikadımız değildir. Ehl-i beyte nefret edene, kin besleyene Allah lanet etsin. Ehl-i beyte kin beslemediği halde eshab-ı kiramı övdüğü için ona bu iftirayı yapana da Allah lanet etsin mi?

Ehl-i sünnet olan hiçbir kimse, Resulullahın Ehl-i beytine ve eshabına nefret etmez. Ehl-i beyte ve eshab-ı kirama nefret Resulullaha nefret demektir. Ehl-i sünnet olan bir müslümana böyle çirkin iftira nasıl yapılır? Şiilere kâfir diyen mezhepsiz ibni Teymiye, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali gibi, İslam dininin temel direklerine saldırmaktan çekinmemiştir. (Bak sünni ibni Teymiye, Hazret-i Ali’ye saldırıyor) demek ki sünniler Ehl-i beyte nefret ediyor denir mi? Dört mezhep dışındaki ibni Teymiye’yi, ibni Hazmı delil gösteremezsiniz. Dört hak mezhebin kaideleri bellidir. Hiçbirisinde ehl-i beyt aleyhine bir söz var mıdır? Elbette yoktur ve olamaz çünkü Ehl-i beyti gerçekten seven yalnız Ehl-i sünnettir.

Sünnilikte dört hak mezhep vardır. Hangi mezhebin esasları arasında Ehl-i beyte nefret bildirilmiştir? Hepsinde de Ehl-i beyt övülmemiş midir? Sünniler arasında yaşayan serserinin birisi, içki içer, zina eder, Hazret-i Ali’ye, hatta dine imana sövüp sayarsa, bak sünniler Hazret-i Ali’ye sövüyor denir mi? Bu kadar insafsızlık olur mu? Şianın gulat olanlarında Hazret-i Ali’ye peygamber hatta Allah diyen yok mu? Bunların inançları bütün şiileri bağlar mı?

Biz, Kur’an-ı kerimde Allah övdüğü için eshab-ı kiramı övüyoruz, sen buradan ehl-i beyte nefreti çıkarıyorsun. Hangi müslüman ehl-i beyte düşman olur ki? Siz Resulullahın arkadaşlarına, kayınpederlerine damadına düşmansınız. Ehl-i sünnet eshabın tamamını sever. Resulullahın eshabı yani arkadaşları diye sever. Ehl-i beytini sevmez mi hiç? Bu ne çirkin iftira böyle?

Gönderdiğin yazılarda kaynak olarak, vehhabi, mezhepsiz, mutezile, zahiriyye fırkasında olanlar da ehl-i sünnet gibi gösterilmiş.

Vehhabiliğin kurulmasında büyük rolü olan ibni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğunu ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir. Bu zat, Şiilere kâfir diyor. Zahiriyye fırkası ismi üstünde Ehl-i sünnet değildir.

Sünniyim dediği halde kâfir olan gruplar, insanlar mevcuttur. Şiiyim diyerek Hazret-i Ali’yi ilah bile bilen grupların mevcudiyeti asırlardır kitaplara geçmiştir.

Şiileri kötüleyen ibni Teymiye’ye mülhid dediğimiz gibi, şiiyim dediği halde Hazret-i Ali’yi peygamber veya ilah bilen kimseler de elbette kâfir olur. Böyle gulat olanlara kâfir demek şiilerin hepsine kâfir demek midir? Sizin de onlara kâfir demeniz gerekir. Bunu da ilk defa Yahudi ibni Sebe çıkarmıştır.

Ehl-i sünnet âlimleri, sünniyim diyen ve Allah’ı cisim olarak gökte bilen, vehhabilere kâfir diyorlar, kitaplara da yazılmıştır. Buradan sünnilere de kâfir dediğimiz anlamı çıkarılamaz. Âyetleri inkâr eden ister mason Abduh gibi sünniyim diyen olsun ister vehhabi olsun isterse gulat hurufiler olsun elbette bunlara kâfir denir.

Bu konuları gündeme getirmenin faydası yok. 1400 senedir hallolmayan konular şimdi mi halledilecektir?

Onun için bölücülük yapmak, müslümanlar arasına nifak sokmak doğru değildir. Hıristiyan hıristiyan olarak yaşar, vehhabi vehhabi olarak yaşar, sünni de sünni olarak yaşar. Bunlara müdahale etmek huzuru bozar, anarşiye, fitneye sebep olur. Kur’an-ı kerimde, (Fitne adam öldürmekten kötüdür) buyuruluyor. Fitneden uzak durmaya çalışmalı ki, Kur'ana uymuş olalım.

Biz Resulullahı sevdiğimiz için onun ehl-i beytini de, zevcelerini de ve hepsi Cennetlik olan eshabını da severiz, sevmeye de mecburuz. Yarın ahirette benim eshabımı arkadaşlarımı niye sevmediniz derse ne cevap vereceğiz? Eshabı hakkında yüzlerce hadis-i şerifi vardır. Bütün hadis kitapları bunları bildiriyor. Eshabın çok kıymetli olduğu âyetlerle de bildiriliyor. Bunları yok saymak için ya deli veya sapık olmak gerekmez mi?

Hazret-i Ali bizimdir, Hazret-i İsa da hıristiyanların değil o da bizimdir. Hazret-i Musa, yahudilerin peygamberi değil bizimdir. Bütün peygamberler bizimdir, bütün eshab bizimdir, bütün ehl-i beyt bizimdir. 12 imam bizimdir. Biz hepsini severiz.

* Çelişen cümlelerinizi söylemekte fayda görüyorum:
"Allahü teâlânın en çok sevdiği resulü Muhammed aleyhisselamdır. Onun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshabıdır."
burada eshabı yazarken vicdanınız rahat mıydı? Peygamberimizin en çok sevdiğinin eshab olduğunu da nereden çıkardınız, neye dayanarak söylüyorsunuz, yoksa şu Ebu Hüreyre’nin uydurduğu hadise göre mi? (eshabım yıldızlar gibidir ve...)
CEVAP
Hazret-i Ebu Hüreyre’ye hakaret etme hakkını nereden alıyorsunuz? Allah Eshabın hepsi Cennetlik demiyor mu? Hepsinden razıyım demiyor mu? (Hadid 10, Tevbe 100)

Hazret-i Ebu Hüreyre de eshabdan olduğuna göre, Allah’ın Cennetlik dediği ve razı olduğu kimseye bu hakareti yapmak Allah’ı gazaplandırmaz mı? Allah’ın övdüğü bu seçilmiş kimselere, Tevrat‘ta ve İncil‘de övülmüş zatlara, en hayırlı ümmet denmek şerefine kavuşan mübarek insanlara düşmanlık etmeniz size ne fayda verecektir?

Vicdan dinde ölçü değildir. Vicdan ile doğru eğri bilinmez, din nakildir. Yazdıklarımız hadis-i şeriftir. Ama sen hadis-i şerifi kabul etmiyorsan ona bir şey diyemeyiz. O zaman size Kur'andan örnekler veririz. Ama Humeyni bunu da kabul etmiyordu, Kur'anı değiştirdiler, Peygamber Ali‘yi halife bırakmıştı bunu âyetten çıkardılar demişti. Siz Kur'anın değiştiğine inanıyor musunuz? Şimdi size eshab-ı kiramın tamamını öven âyetleri bildireceğiz, hepsinin Cennetlik olduğunu bildireceğiz. İnanıyorsanız bildireyim. Yok biz Osman ve arkadaşlarının meydana getirdiği Kur'ana inanmayız mı diyorsunuz? Ki bazı rafiziler bunu söylüyor.

Bir insanın vicdanı rahatsa, ifadesinin doğru olması mı gerekir? Bu ne biçim mantık? Dinde ölçü kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukahadır. Şiilikte ise akıl da hüccettir. Bir çelişen cümle diyorsun, hangi cümlede çelişme var? Çelişme bir yerde ak bir yerde kara diyene denir.

Eshabın tamamı Cennetliktir, hepsi birer yıldızdır. İbni Sebeciler, vehhabiler ve mezhepsizler inanmasa da herbiri birer yıldızdır. Ehl-i sünnet itikadına göre, en büyük evliya, eshab-ı kiramın en alt derecesine bile ulaşamaz. Bunu Ehl-i sünnet âlimleri ittifakla (söz birliği ile) söylemiştir.
Bazı hadis-i şerifler şöyledir:
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]

(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve Ehl-i beytimi sevmektir.) [İbni Neccar]

(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünden geçerken ayağı kaymaz.) [Deylemi]

(Eshabım arasında fitne çıkacaktır. O fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

(Eshabımın ve akrabamın ve gösterdiğim yolda gidenlerin sevgisinde benim hakkımı koruyun! Onları sevmek suretiyle peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette belâlardan, zararlardan korur. Peygamberlik hakkımı düşünmeyip, onları incitenleri, Allahü teâlâ sevmez. Allahü teâlânın sevmediklerine de azap etmesi yakındır.) [Taberani]

(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
 
Bu konuda yüzlerce sahih hadis vardır. Ama sen bizdeki vehhabiler ve mezhepsizler gibi hadislere inanmazsın. İnanırım dediğin bir hadis kitabı varsa ondan bildireyim. Hadislere inanmadığın için, sana âyetlerden örnekler vereceğim.

Eshab-ı kiramın üstünlüklerini bildiren âyet-i kerimelerden bazıları şunlardır:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29] [Bu âyet-i kerimede eshabdan bazısı denmemiş, istisna edilmemiştir, hepsi buyurulmuştur.]

(Mekke’nin fethinden önce Allahü teâlâ için mal veren ve savaşanlara, fetihten sonra verenlerden ve savaşanlardan daha yüksek derece vardır. Bunların dereceleri eşit değildir. Hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10] [Bu âyet-i kerimede de, eshabdan bazısı denmemiş, istisna edilmemiştir, hepsi buyurulmuştur.]

(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların [Eshabın] izinden gidenlerden, Allah razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdır. Allahü teâlâ onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100] [Bu âyet-i kerimede de istisna yoktur.]

Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. (Eshabdan üç seneliğine, 30 seneliğine razıyım, ondan sonra vazgeçerim) gibi bir şey olmaz. Bir rafiziyle konuşurken, ona, (Eshab-ı kiramın tamamı Cennetliktir, hepsinden Allah razıdır. On kişinin Cennetlik olduğunu da ismen bildirmiştir. Bunlar ikisi Talha ve Zübeyr hazretleridir) dedim. Rafızi, (Evet Allah onları Cennetlik olarak bildirmişti, fakat sonradan sapıttılar, sonra Allah, bunların Hazret-i Ali ile savaşacağını nereden bilsin ki) dedi.

Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara “istediğinizi yapın! Sizin her işinizi affeyledim") buyuruldu.

Hatib bin Ebi Beltea hazretleri, Saire isimli casus bir kadınla Mekke’deki müşriklere, Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığını bildiren bir mektup gönderdi. Vahiy ile durumu öğrenen Peygamber efendimiz, üç kişiye emretti. Kadına yetişip, mektubu istediler. Kadın (Bende mektup yok) dedi. (Resulullah yalan söylemez, mektubu çıkar. Yoksa...) diyerek tehdit edilince, kadın saçlarının arasındaki mektubu çıkarıp verdi.

Mektup getirilince Peygamber efendimiz, Hazret-i Hatib’e niçin böyle yaptığını sordu. O da (Ben müminim. Mekke’de çoluk çocuğum var. Müşriklerin bir zararı dokunmasın diye bunu yazdım) dedi. Hazret-i Ömer (Ya Resulallah, izin ver şunun cezasını vereyim) dedi. Fakat Peygamber efendimiz (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara "İstediğinizi yapın! Sizin her işinizi affettim" buyurdu. Bu Bedir ehlindedir) buyurunca, Hazret-i Ömer böyle davrandığı için ağladı. Fakat Hazret-i Hatib'in yaptığı bu iş dinimize uygun olmadığı için, (Ey iman edenler, düşmanımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin!) âyet-i kerimesi indi. (Mümtehine 1, Mevahib-i ledünniye)

Casusluk yaptığı meydana çıkan birine bile suizan edilmezse, Allah’ın hepsi Cennetlik dediği eshaba nasıl suizan edilir ki? Zan kesin bilgi değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Onlar zanna uyarlar, halbuki zan, haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz.) [Yunus 36]

İmam-ı Begavi, (Meâlimüttenzil) ismindeki tefsir kitabında, diyor ki: Câbir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!) buyurdu. Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bu 1400 kişiden razıdır. Kur’an-ı kerimde:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah elbette razıdır) buyuruldu. (Feth 18)
Bu vesikalar nasıl inkâr edilir ki? Yoksa rafizilere göre Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman eshab-ı kiramdan değil mi? Evet eshab idi diyorlarsa âyetlere inanmaları lazım, onlara en ufak bir şey söylememeleri gerekir.
 
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)

Eshab-ı kiramın fazileti ile ilgi hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayınız. Onların şânlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz! Allahü teâlâya yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.) [Ebu Davud]

(Ensarı müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da buğzetmez. Ensarı seveni Allah da sever, onlara buğzedene Allah da buğzeder.) [Buhari]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]

(Beni gören müslüman, Cehenneme girmez.) [Taberani]

Resulullahın akrabaları ile ilgili hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabıma ve akrabama dil uzatır, kötülemeye çalışırlar. Böyle kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kız alıp vermeyin.) [Dare Kutni]

(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemi, İ. Neccar]

(Kızlarımı evlendireceğim kimselerle, evleneceğim kadınların Cennetlik olmasını Rabbimden istedim. Rabbim de kabul etti.) [Şirazi]

(Eshabımı, zevcelerimi ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz-ül ehadis]

(Esharımın [zevce tarafından olan hısımlarımın] Cennetlik olmasının istedim. Rabbim de bu isteğimi kesin olarak kabul etti.) [Hakim]

Eshardan, Peygamber efendimize akraba olmakla şereflenip Cennetlik olanlardan bazıları şunlardır:
1- Kayınpeder olanlar: Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Süfyan

2- Damat olanlar: Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali

3- Kayınvalide olanlar: Âişe validemizin annesi Hazret-i Ümmü Ruman, Hafsa validemizin annesi Hazret-i Zeyneb, Ümm-i Habibe validemizin annesi Hazret-i Hind,

4- Kayınbirader olanlar: Hazret-i Abdullah bin Ömer, Hazret-i Muaviye.

Âlimin birisi, rafiziye der ki: (Sen kızlarını yahudiye veya başka kâfire verir misin?)
Rafizi (müslüman kızını yahudiye verir mi) der. O zaman Ehl-i sünnet âlimi olan zat, (Hazret-i Ali kızını Hazret-i Ömer’e nasıl verdi? Hani o sana göre yahudi idi?) rafizi susmak zorunda kalır.

Ben Resulullahın kayınpederi ve mağara arkadaşı Sıddık lakabını alan Hazret-i Ebu Bekir’i övünce, yurtdışından gelen bir rafizi dedi ki:
(Ebu Bekir, Peygamberi korumak için değil, onu yakalatmak için onunla gitti. O Peygambere de Hazret-i Fatıma’ya da düşmandı) dedi. Ona, (Hazret-i Ebu Bekir, eshabdandır, Eshabın tamamı Cennetliktir. Bu nasıl söz dedim. (O eshabdan değil, o ehl-i beyt düşmanı idi) dedi. Ona dedim ki: Tevbe suresinin 40. âyetinde buyuruluyor ki:
(Eğer siz ona (Resulullaha) yardım etmezseniz (ne önemi olur ki); ona Allah yardım etmiştir. Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına [Ebu Bekir’e] üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu.)

Bu âyette, Allah, Hazret-i Ebu Bekir’in, Resulullahın sahibi yani arkadaşı olduğu bildiriliyor. Âyette sahibihi (Onun arkadaşı) diye geçiyor. Eshab, arkadaşlar demektir. Demek ki Hazret-i Ebu Bekir’in sahabiden olduğu âyetle sabittir. Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimizi düşmanlar yakalarsa diye korkuyor ve üzülüyordu. Peygamberimizin Hazret-i Ebu Bekir’e üzülme buyurduğu da âyet-i kerime ile sabittir. Hâşâ yalandan üzülüyor diyemezsin, Çünkü Allah kalblerdekini de bilir. Hazret-i Ebu Bekir’in sahabeden olduğu âyetle sabit, eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğu da âyetlerle bildirilmiştir.
 
Rafizi, hakkı teslim edecek diye beklerken, şunu söyledi:
(Bu Kur’anı zaten yezitler topladı, Ebu Bekir kendi için âyet uydurdu. Bu Kur’anı Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Muaviye ve yandaşları toplayıp kitap haline getirmedi mi? Hazret-i Fatıma’ya Fedek hurmalığını vermeyerek zulmedenlerin, onu ağlatanların, vasiyet yazacak olan Peygambere kağıt getirmeyenlerin, hadis uyduran yezitlerin topladığı Kur’ana kim inanır?)

Rafizi âyete de inanmayınca sözü kestim. Fakat sen, bana (Ben Kur’ana ilave ve çıkarma yapıldığını kabul etmiyorum) dediğin için sana bunları yazıyorum.

Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve diğer eshab-ı kiram hakkında inen âyetleri inşallah bildireceğim. Fedek hurmalığı ve kağıt getirme meselesini de vesikalarla açıklayacağım. [Diğer maddelerde açıklanmıştır, lütfen oradan okuyunuz.]

Allah’ın rahmeti ehl-i beyti ve Resulullahın eshabını sevenlerin üstüne olsun. Gazabı da, ehl-i beyt düşmanlarının üstüne olsun.

* Resulullahın sevgili arkadaşları dediğiniz o sevgili dostları neden Peygamber, hayatının son saatlerinde yanından kovarak onlara “defolun” dedi? Ne de sevgili arkadaşlar bunlar ki Peygambere sayıklıyor diyorlar. Peygamberin kızının evine baskın yapıyorlar. Ve sevgili arkadaşların Peygambere daha nice yaptıkları var...
CEVAP
Hâşâ bunlar bu kadar cani ise, bunların topladığı Kur'ana nasıl itibar edilir ki? Hem eshaba hâşâ cani diyor, hem de bunların bildirdiği Kur’ana inanıyorum diyorsun. Sen kimi kandırıyorsun? Allah eshab arasında istisna yapıyor mu? Hangi âyette istisna var? İstisna sadece fazilet yönünden var. İlk müslümanlar daha kıymetli buyuruluyor. Mekke’nin fethinden sonrakiler kıymetsiz denmiyor. Allah’ın razı oldum dediği kimselere siz nasıl kötü gözle bakarsınız ki? Allah’ın razı olduğu insanlardan siz neden razı olamıyorsunuz? Allah’a in****** Onun sözüne inanması lazım.

* Hem ehl-i beyti seviyoruz diyorsunuz hem de ehl-i beyt ile savaşan yıllarca ehl-i beyte camilerde lanet okutan Muaviye’ye hazret diyorsunuz. Bu ne sevda böyle!
CEVAP
İki müslüman ordu birbiri ile savaşmaz mı demek istiyorsun? Savaşana kâfir denir mi? Hazret-i Ali (Onlar bizim kardeşlerimiz) buyuruyor. Sünni kaynaklara inanıyor görünüyorsun buna niye inanmıyorsun ki? Hucurat suresinde, (Müminlerden iki fırka birbiriyle dövüşürse, aralarını bulun) mealindeki dokuzuncu âyet-i kerimesinde, savaşarak günah işleyenlere mümin denmektedir. Devamındaki, (Müminler, elbette kardeştir. Kardeşlerinizin arasını bulun) mealindeki onuncu âyet-i kerimesi, bunların mümin olduklarını bildirmektedir. Hazret-i Ali‘nin sözü bu âyet-i kerimelere uygundur. Yani âyet-i kerimeyi Hazret-i Ali tasdik etmektedir. Aşere-i mübeşşere denilen Cennetle müjdelenmiş on sahabiden olan Talha ve Zübeyr Hazret-i Ali ile savaştığı için hâşâ kâfir veya fâsık mı oldu? Yine, Temiz olduğu Kur'an-ı kerimde âyetlerle bildirilen ezvacı tahirattan Âişe validemiz, hâşâ fâsık veya kâfir midir? Allahü teâlâ hâşâ, Hazret-i Âişe‘nin kâfir olacağını bilemedi mi ki onu Kur'anda övüyor? Yoksa hâşâ Allah size göre geleceği bilemez mi?

Rafizilerden farkınız ne? Bunları açıklasana. Size eshab-ı kiramla ilgili bir çok âyet yazdım. Bu âyetleri inkâr mı ediyorsunuz?

Resulullahın hanımlarından ve arkadaşlarından ne istiyorsunuz? Âyetler onların mümin olduğunu açıkça bildirmiyor mu? İstisna eden âyetler var mı?

Kur'an-ı kerimde Resulullahın amcası Ebu Leheb’in kâfirliği açıkça bildiriliyor. Siz Hazret-i Ebu Bekir Hazret-i Ömer gibi sahabilerle uğraşmaktan bu kâfirle uğraşmıyorsunuz. Kitaplarınızda Ebu Leheble ilgili hemen hiçbir yer yok. Ahirette Allah bize niye Ebu Leheb kâfirine lanet etmediniz, niye şeytana ve Ebu cehile lanet etmediniz diye sormayacaktır. Siz eshab-ı kirama sövmeyi ibadet kabul eden kimselersiniz. Değilse niye onlarla uğraşıyorsunuz? Onları kötülemekle elinize ne geçecektir? Allah’ın emrine uyun namazınızı kılın diğer emir ve yasaklara riayet edin tamam. Tarihteki yalanlara inanıp Kur'anı hiçe saymanız çok çirkindir. Sizin başka derdiniz yok mu?

Hazret-i Ali bunları bilmiyor muydu? Niye halifelere isyan etmedi? Sıffin’de savaştığı gibi o zaman da savaşırdı. Fedek hurmalığı Hazret-i Fatıma’nın hakkı ise niye halife olunca bu hakkını onun vârislerine vermedi? Hâşâ o da mı diğer halifeler gibi Hazret-i Fatımaya zulmetti. Bunlar dinin asıl meseleleri değildir. Bunlarla uğraşmakla ele bir şey geçmez. İyiler Cennete kötüler Cehenneme gitti. Din, tarihi kavgaları sergilemek değildir.

Siz şu eshab-ı kiramla ilgili âyetler için ne diyorsunuz? Allah mı hata etti diyorsunuz, yoksa bir tevil mi buldunuz? Mesela (Ben onlardan razıyım demek onları Cehenneme atacağım mı demektir? Olur ya (Müminler Allah’a bakacak) âyetini tevil eden kimse bu âyetleri de istediği gibi tevil edebilir. Onlara hüsnayı yani Cenneti verdim buyuruyor, siz ise hüsnadan kasıt Cehennemdir mi diyorsunuz onun için mi eshaba lanet ediyorsunuz?

Niye eshab arasında böyle ayrım yapıyorsunuz, niye bölücülük yapıyorsunuz?
İlk üç halife Hazret-i Ali’nin hakkını gasbetmiş midir? Mertçe ve açıkça söyle. Bunlar mürted mi değil mi? Mürted değilse niye hiç birinin ismini koymuyorsunuz? Eshab-ı kiramın kaçı mürteddir kaçı değildir. Eshabın 5’i hariç hepsi mürted oldu diye kitaplarınızda yazmaktadır.
 
* Nisa suresi 93. âyet-i kerimesine ne diyeceksiniz: (Her kim bir mümini öldürürse cezası Cehennemdir. Sonsuza kadar orada kalacak. Allah ona lanet eder ve ona acı bir azap hazırlar.)
CEVAP
Âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.) [Nisa, 93]
 
CEVAP
Uyduk da ne yaptık? neresine uyduk? Biz Kur’ana sünnete uyuyoruz. Kur’an ve sünnet haricinde ne yaptık? Eshabın tamamını sevmek, Hazret-i Ali‘yi sevmemek mi olur?

Tekrar soruyorum, ya cevap verin, ya susun:

Gönderdiğim âyet-i kerimelerde, Allah eshabın tamamından razı olduğunu tamamının Cennetlik olduğunu bildiriyor. Bu âyetlere inanıyor musunuz? İnanıyorsanız mesele kalmadı. Artık eshabın hiç birisi hakkında bir şey söylemeye hakkınız yok demektir. Madem Allah öyle buyuruyor, söz bitmelidir.

Yok biz o âyetlerden şüpheleniyoruz, o âyetleri, üç halife değiştirdi diyorsanız, âyetlere inanmayan kimselerle işimiz yoktur, yine lütfen kapatın. Kıvırtıp durmayın. İstanbul’un hepsi insan dense Türkiye mi kastediliyor gibi kıvırtmaya gerek yok, erkekçe mertçe konuşun. Allah Eshabın hepsi Cennetlik diyor mu demiyor mu? Hatta ileride eshab düşmanlarının çıkacağını bilen Allahü teâlâ, Mekke’nin fethinden önce ve sonrasını da bildiriyor. Hatta onları seven onların yolunda izinde gidenlerin de Cennetlik olduğunu bildiriyor. Allah’ın böyle övdüğü Resulullahın bu kıymetli her biri birer yıldız olan o mübarek insanlara düşmanlığınız sebebi nedir? Allah hepsini affettim diyor, şirkten başkasını affederim diyor katilini de içki içenini de hırsızını da zanisini de affederim diyor. Siz hâlâ falanca kağıt istedi vermedi filanca Fatıma‘ya şöyle dedi diyorsunuz. Ama Allah’ın o kimseleri affettiğini âyetler anlatıyor. Mertçe deyin ki biz o âyetlere inanmıyoruz, o zaman mesele kalmaz. Hem âyete inan hem de Allah’ın övdüğü insanlara dil uzat bu çok ayıp bir şey.

Âyet-i kerime ile sabit Hazret-i Âişe validemize iftiralar, dil uzatmalar. Allah Âişe validemizi Kur'anda övmüyor mu, bizzat nikah et emrini Allah bildirmedi mi? Resulullahı seven hanımını sevmez mi? Bu ne çirkin iş? Resulullahı seven arkadaşlarını sevmez mi? Ona düşmanlık Resulullaha düşmanlık olmaz mı? Ömer böyle dedi Osman böyle dedi Bekir böyle dedi diye hâlâ sayıklayıp duruyorsun. Ne derse desin Allah onları övdü ve Cennetlik dedi, artık onların dedikodusu haramdır.

Münafık olan bir tane sahabi olamaz. O zaman hâşâ Allah yalan mı söylüyor? Hepsi Cennetlik buyuruyor. Münafık olan Cennetlik olamaz. Siz münafıkları da eshabdan kabul ediyorsunuz. Tekrar ediyorum, eshab münafıklardan değildir, münafıklar eshabdan değildir.

Münafıklar münafıktır, sahabi de sahabidir. Münafıktan sahabi, sahabiden münafık olmaz. Münafıkların hiç birisi sevilmez, eshabın da tamamı sevilir. Bir çok sahih hadis-i şerif var. Eshabı münafık olan sevmez buyuruluyor.

Eshab-ı kiramla ilgili âyetleri bir daha yazalım:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29]

Bu âyet gösteriyor ki, Hazret-i Ali üç halifeyi ve eshabın tamamını seviyordu, eshabın tamamı da Hazret-i Ali’yi seviyordu. Çünkü Allah yanlış söylemez.

(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşanlara, fetihten sonra verenlerden ve savaşanlardan daha yüksek derece vardır. Bunların dereceleri eşit değildir. Hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

Âyet pek açık, hem fetihten önce müslüman olanlar buyuruluyor hem de fetihten sonra müslüman olan eshabın hepsi Cennetlik buyuruluyor.

Rafiziler gibi siz de böyle âyetler gönderdiği için Allah’a çok mu kızıyorsunuz? Yoksa bu âyetleri üç halife ve arkadaşları mı ilave etmiştir diyorsunuz.
 
Bak, âyette küllen diyor, hepsine diyor, her biri diyor, biri hariç demiyor:
(Allah, her birine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

Bak, âyette Allah en iyi, en hayırlı diyor, sizler en hayırlı bilmiyorsunuz:
(Sizler, bütün insanlar içinde, en iyi en hayırlı bir ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]

Bak, aşağıdaki âyette Allah onlara Cenneti hazırladım buyuruyor. Eshab-ı kiramın bir kısmı muhacir bir kısmı da Ensar idi. Hepsi de Cennetliktir. Hatta Eshabından izinden gidenler de Cennetliktir. Yani tabiin ve tebe-i tabiin. Ne büyük rütbe. Demek ki Muhacir ve ensarı sevmek ne büyük nimet. Bu âyete de çok kızıyor musunuz? Yoksa bunu da üç halife ilave etmiş mi diyorsunuz?
(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların [Eshabın] izinden gidenlerden, Allah razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdır. Allah onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100]

Bir de şu hadis-i şerife bak, âyetle aynı anlamdadır:
(Ensarı müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da buğzetmez. Ensarı seveni Allah da sever, onlara buğzedene Allah da buğzeder.) [Buhari]

Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Yukarıda geçti Fetih suresi 29 âyeti de aynı anlamda yani eshab birbirine karşı merhametlidir.

Demek ki, merhametli olan eshabın hiçbiri, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)

* Eğer Ehl-i Sünnet, imameti gerçekten fer'i bir mesele görüyorsa, o zaman neden fer'i bir meselede ictihadları gereği onlardan farklı düşünen ve ilk üç halifenin hilafetini kabul etmeyenlerin üzerine bu kadar yükleniyor ve bazıları İbni Hazm, İbni Teymiye gibi, onları tekfire kadar işi ***ürüyorlar?
CEVAP
İbni Teymiye ehl-i sünnet değildir, şaki ve dalalette olduğunu ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir, vehhabiliğin kurucusu sayılır. Onun suçunu bize niye yüklüyorsun? İbni Hazm da zahiriye fırkasından yani Ehl-i sünnet değil.

İlk üç halifenin hilafeti eshab-ı kiramın icmaı ile sabittir. Yani herkes istisnasız biat etmiştir. Hazret-i Ali de biat etmiştir. Hazret-i Ali’nin de kabul ettiği hilafeti ibni Sebecilerin kabul etmemesinin ne önemi var? Bir çok âyet ve hadiste icmaya uyulması emrediliyor. İcmaya uymamak haramdır. Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider) mealindeki Nisa suresinin 115. âyet-i kerimesi bildirildikten sonra, (Kitab ve sünnetten ayrılmak gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da vacip olur, şart olur) buyuruluyor.
 
İcmaya uymayan müslümanların yolundan ayrılmış olur hatta küfre girdiği de âlimlerce bildirilmektedir. Onun için Hazret-i Ali hemen üç halifeye biat etmiştir. Hâşâ eshab-ı kiram mürted olmuşsa, Hazret-i Ali mürtedlere niye biat etti? Mürtede biat eden mürted olmaz mı? Yoksa hâşâ Hazret-i Ali’ye kâfir münafık mı demek istiyorsunuz, takıyye mi yaptı ibni Sebe gibi demek istiyorsunuz. Hep bu sorular cevapsız kalıyor. Sizin esas derdiniz Hazret-i Ali‘yi suçlamaktır.

* Ehl-i Sünnette yaygın görüş imametin fer'i meselelerden olduğudur. Acaba "Zamanının imamını tanımadan (bazı rivayetlere göre biat etmeden) ölen, cahiliye ölümüyle ölmüştür" hadisi, imametin en temel konulardan ve imani bir mesele olduğunu göstermiyor mu?
CEVAP
Asla göstermez. Buna benzer yüzlerce hadis var. Zina eden kâfir olarak ölür, Namaz kılmayan kâfirdir, içki içerek ölen kâfirdir gibi. Bu hadisler içkinin zinanın kötülüğünü namazın önemini bildiriyor. Ehl-i sünnette, vehhabiler ve mutezile gibi değildir yani iman amelden parça değildir. Bildirdiğiniz hadis de, varsa zamanın halifesine tâbi olun deniyor. Nitekim Buhari sonunda, (Fiten) kısmındaki hadis-i şerifte, (Cemaatten bir karış ayrılan ve o halde ölen, cahiliyye ölümü ile ölür) buyuruldu. Bu hadis-i şerif, Nisa suresinin 115. âyetini açıklamaktadır.
Biz ehl-i beyt taraftarıyız, siz hıristiyanların Hazret-i İsa’ya olan itikadı gibi Hazret-i Ali’yi yanlış seviyorsunuz, doğru seven sadece Ehl-i sünnettir. Sanki bizi Ehl-i beyt düşmanı göstermekteki gayeni anlayamadım bir türlü.

* Hazret-i Ali ve ehl-i beyte karşı açıktan harp günümüze kadar devam edegelmiştir...
CEVAP
Hep aynı şeyleri söylüyorsun, ehl-i beyte düşmanlık edenlere onları sevmeyenlere Allah lanet etsin, bize sevmiyor diye iftira edenlere de Allah lanet etsin mi? Ehl-i beyte karşı harb eden kim? Üç halifeyi Kur'anın emrine uygun olarak sevmek mi ehl-i beyte harbdir? Hazret-i Ali’ye kim laf söyleyebilir ki?

Söyleyen çıkarsa (ve küllen vaadallahül hüsna [Hepsine Cenneti söz verdim]) âyetine karşı gelmiş olur. O kimse ne ehl-i sünnet olur ne de başka müslüman. Eshab-ı kiramın tamamı seçilmiş ümmet olduğu Kur'anda yazılı, seçilmişlere kim ne söyleyebilir ki?

Kaç kere dedim sana benim adım Ali, camilerimizde Ali ismi yazılı. Kur'anda açıkça (ve küllen vaadallahül hüsna [Eshabın her biri Cennetlik, Allah onlardan razı]) buyurulmuyor mu? Ne diye Allah’ın razı olduğu Cennetlik kimselerin ismini koymazsınız? Camilerinizde niye yok bunlar? Samimi olan siz misiniz, yoksa ehl-i sünnet mi? Biz ehl-i sünneti Hazret-i Ali’yi sevmemekle suçlamak güneşi balçıkla sıvamaktan daha çirkindir. Bütün kitaplarımız menkıbe kitaplarımız fıkıh kitaplarımız tefsir kitaplarımızda Hazret-i Ali ile ilgili bilgiler çoktur. Biz nasıl olur da hepsi Cennetlik olan sahabeden birini ayıralım? Yahudiler öyle yapar, işlerine gelmeyen âyetleri, Tevrat’taki âyetleri değiştirmişlerdi. Ehl-i sünnet âyetlere de hadislere de inanır, milyonlarca kitaplar meydanda.
 
* Yezide bir hazret demediğiniz kalıyor...
CEVAP
Hazret sayın demektir. Kâfir olduğu bilinmediğine göre hazret desek ne çıkar?
Yezidin kâfir olduğuna dair vesika var mı, vesikasız müslümanım diyen kimseye kâfir denir mi hiç? Bir insan çok günahkâr olabilir ama kâfir olması için Amentüde bildirilen altı esastan birisini inkâr etmesi lazım. Yezid hangisini inkâr etti? Şii kitapları da bildiriyor ki, Hazret-i Hüseyni o öldürmedi diyelim ki o öldürdü. İnsan öldürmek küfür değil ki. O âyeti sana yazmıştım tekrar yazayım, bin kere de yazsam âyete inanan kim ki? Resulullahın kayınbiraderi Hazret-i Maviye radıyallahü anhın da küfrüne dair bir vesikanız var mı? Olması mümkün olmaz. Çünkü Allah yalan söylemez, hepsi Cennetlik buyuruyor. Allah’ı yalancı çıkaramazsınız. O zaman Hazret-i Âişe validemize de hâşâ kâfir dersiniz, zaten rafiziler diyor. Rafizi iseniz siz de dersiniz. Ama siz rafizi de olsa takıyye yapıp gerektiğinde sünni bile olduğunuzu söylersiniz tarihte bu çok görülmüştür, çünkü sünni gibi görünmek ibadet kabul ediliyor, münafıklık sizin dininizde ibadettir. İki müslümanın savaşmasının küfür olmadığını bildiren âyeti tekrar yazıyorum, sen inanırsın diye değil. İşte âyet:

Hucurat suresinin, (Müminlerden iki fırka birbiriyle savaşırsa, aralarını bulun) mealindeki dokuzuncu âyet-i kerimede, savaşanlara mümin denmektedir. Devamındaki, (Müminler, elbette kardeştir. Kardeşlerinizin arasını bulun) mealindeki onuncu âyeti, bunların mümin olduklarını bildirmektedir. Nisa suresinde mealen, (Allah, şirki elbette affetmez. Dilediklerinin, şirkten [imansızlıktan] başka günahlarını affeder) buyuruldu. (Nisa 48)

Şimdi soruyorum, Hazret-i Muaviye’nin şirki görülmüş müdür? Yoksa Allah ben şirkten başkasını affederim buyurmuyor mu? Hazret-i Vahşi’nin şirki görülmüş müdür? Günah başka şirk başka. Bir insanın günahı dağlar kadar olsa yine Allah affedebilir. İşte ispatı, Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, [iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]

Bu âyetleri inkâr mı ediyorsun? Savaşanlar kardeş diyor, sen kâfir diyorsun. Sayın anlamındaki kelimeyi bile Resulullahın arkadaşlarına kayınbiraderine kayınpederine layık görmüyorsun.

* Bilmeniz gereken şu ki, Ehl-i beyt imamlarının imametine inanmak ve onlara uymak gibi ilahi marifetler sadece bilgiyle gerçekleşecek şeyler değildir. Bilginin yanı sıra kalbin teslimiyeti de gerekir Kur’an-ı kerimin “Kendileri bunları kesin bildikleri halde zulüm ve kibirlerinden inkâr ettiler...” (Neml : 14) âyetinden anlaşıldığı üzere bilgi her zaman kalbi teslimiyeti beraberinde getirmez.
CEVAP
Evet bilmek ayrı, inanmak ayrı. Sen eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğunu biliyorsun ama inanmıyorsun, yani kendini açıkça ele veriyorsun. Kur’an-ı kerim ortada. İnanmayana sözümüz yok. Biz inanan insanlara söylüyoruz. Eshabın tamamı Cennetliktir, savaşanlar da mümin ve birbirinin kardeşidir. Yukarıda vesikası geçti. Ama sen inanmıyorsun dediğin gibi kalbin teslimiyeti önemli. Bilmen bir şey ifade etmiyor. Kendini ne de açık tarif etmişsin.
 
* Öyle olsaydı şimdi çoktan bizden olmanız gerekirdi
CEVAP
Yani Kur’an âyetlerini mi inkâr edecektim hâşâ. Allah’ın Cennetlik dediği kimselere, onlardan razıyım dediği kimselere mi sövecektim? Allah saklasın böyle kâfirlikten.

* Şimdiye kadar sizin verdiğiniz cevaplar(!...), aslında birer demagoji ve safsatadan ibaretti.
CEVAP
Allah Cenneti söz verdi, Allah onlardan razı âyetleri mi safsatadır? Âyetlere safsata demagoji diyene ne denir ki? Ancak ona kâfirun suresi okunur. Senin dinin sana benim dinim bana derim.

* Yok bu öyleyse o zaman... Neden böyle yapmadı, düşmandı ancak dosttu, yarın böyle diyeceksin ve.. çeşitli demagojiler, hiçbir ilmi yazınıza rastlamış değilim.
CEVAP
Âyetler hadisler ilmi yazı değil mi? Sana âyet yazıyorum savaşanlar kardeştir diyor Allah. Ben onlardan razıyım diyor, onlar da benden razıdır diyor. Hepsine Cenneti söz veriyorum diyor. Bunlar ilmi değil mi? Senin bütün derdin sahabi düşmanlığı, âyetler de açık, âyetler ilmi değilse, başka ilmi olan nedir ki? Kur’ana değil de ibni Sebe’nin sözlerine uyunca mı ilmi oluyor?

* İşinize gelmeyen âyetlere gelince susmayı tercih ettiniz.
CEVAP
Biz asla susmadık bu nasıl iftira. İkincisi hâşâ hangi âyet işimize gelmedi? İşe gelmeyen âyet olur mu? Âyetler sizin işinize gelmez çünkü eshabın tamamı Cennetlik diyor. Bu sizin işinize gelmiyor. Kendi işinize gelmeyeni bize yüklüyorsunuz. Vehhabiler de müşriklerle ilgili âyetleri bize yüklüyorlar. Münafıklarla ilgili âyetleri eshaba yükleyemezsiniz, hâşâ Allah bir yerde onlar münafık der, bir yerde de hepsi Cennetlik der mi? Siz Allah’ı suçluyorsunuz.

* Oysa yazıklar olsun size, eğer bir tek şeyde şüpheniz yoksa o da yanlış yolda olduğunuzdur. O da hakka karşı olduğunuzdur. Aslında bundan daha fazlasını sizden beklemek abestir.
CEVAP
Tam kendini tarif ediyorsun. Ehl-i sünnet yanlış yolda ise, 72 sapık fırkanın hangisi doğru yoldadır?

* Siz hâlâ hür olamamışsınız...
CEVAP
Hür olmak nedir? Kur’ana inanan insan esir midir? Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğuna inanan insan esir midir? Allah’ın âyetlerini inkâr eden hür müdür? Sahabeye söven hür müdür? Yahudi ibni Sebe’nin yolundan gidenler hür müdür? Siz öyle hür olun, biz Kur’anın esiri olalım, razıyız.

Kur’ana nasıl inanıyorlar!
* Üç halife Kur’anı değiştirdiler diyenlerimiz var ise de, biz Kur’ana inanırız.
CEVAP
Senin o diyenlerinizden farklı yönün ne ki? Madem inanıyorsanız Allah hepsinden razıyım diyor sadece beşinden demiyor. Bu Kur'ana nasıl inanma ki? Allahü teâlâ, (Hepsine Cenneti vaad ettim, ben onlardan razıyım onlar da benden razıdır) diye buyuruyor. Bu mealde çok âyet-i kerime var. Bu âyetlere inanmamak, Kur'ana inanmak mıdır? Bu ne biçim iş böyle? Kur’anın tamamına inanmak gerekir.

Evet Kur'anı sizlerin hâşâ mürted dediği o mübarek insanlar topladı. Kur'ana inanıyorsak o insanlara da inanmamız lazım. Onlardan şüphe edersek, o zaman Kur'andan da şüphe etmemiz lazım. Kötü insanlar niye Kur'ana ilave yapmasınlar, niye Hazret-i Ali ile ilgili âyetleri çıkarmasınlar ki? Size göre, Muhammed aleyhisselama kağıt kalem getirmeyip Hazret-i Ali’nin halife bırakılmasına razı olmayanlar, yani bizzat Resulullaha karşı gelenler niye Kur'ana ilave ve çıkarma yapmasınlar?

Siz Kur'ana inanıp Eshabın tamamını mümin kabul ediyor musunuz?

Hâşâ bunlar bu kadar cani ise, bunların topladığı Kur'ana nasıl itibar edilir ki? Allah eshab arasında istisna yapıyor mu? Hangi âyette istisna var? İstisna sadece fazilet yönünden var. İlk müslümanlar daha kıymetli buyuruluyor. Mekke’nin fethinden sonrakiler kıymetsiz denmiyor. Allah’ın razı oldum dediği kimselere siz nasıl kötü gözle bakarsınız ki?
 
Rafıziler, mürted olan eshabın topladığı Kur'ana inanmayız diyorlar. Kur’ana inanma, namaz kılma, oruç tutma, dinin sahibine, arkadaşlarına, akrabalarına hakaret et, lanet et, bu laneti ibadet say, bu nasıl din, desenize mertçe bizim İslamla alakamız yok, bizim dinimiz böyle diye. Niye açıkca demiyorsunuz?

* İmam-ı Ali’nin (a.s) mushafı da vardı, aşağıdaki yazıda bu konuda yeterli bilgi vardır.
CEVAP
Hazret-i Ali’nin mushafı gizlidir, diyerek, Hazret-i Ali’nin ilmi sakladığına iftira ediyorsunuz. Hazret-i Ali yetmiyormuş gibi, oniki imamın da bu mushafı ve tefsiri sakladığına iftira ediyorsunuz. Halbuki, Kur'an-ı kerimde ilmini ve Allah’ın âyetlerini saklayanın kâfir olduğu bildiriliyor. Hazret-i Ali’ye ve oniki imama, neden hâşâ kâfir diyorsunuz. Allah’ın âyetlerini saklayan kâfir olmaz mı?

* Ali (a.s) buyurdu ki: "Eğer bana destek olunsa, Peygamber (s.a.a)'in imla ettiği ve benim yazdığım kitabı halka sunarım."
CEVAP
Burada Hazret-i Ali’ye iftira edilmiyor mu? Ne diye elindeki kitabı saklıyor?

* Peygamber (s.a.a)'in vefatından hemen sonra Ali b. Ebi Talib (a.s) onu âyetlerin iniş sırasına göre toplayıp düzenledi. Bu değerli kitapta saklı nice ilimler vardı; ama ne yazık ki elimizde değil.
CEVAP
Elde olmayan kitapların nice ilimle dolu olduğu nasıl iddia edilebilir? İbni Sebe bir yalan ortaya attı, 17 bin âyet Hazret-i Ali’de dedi, papağan gibi tekrarlanıyor.

* “Hazret-i Ali (a.s) tarafından toplanmış Kur'an daha çok bir tefsir niteliği taşımaktadır."
CEVAP
Burada daha çok tefsir niteliğini taşıyor demek, içinde Allah’tan inen âyetler de vardı demektir. Bunu Hazret-i Ali’nin sakladığı nasıl söylenebilir? Hazret-i Ali ilmi, Kur’anı sakladı diyorsunuz, bu açıkça o büyük zata iftiradır, ona hâşâ kâfir demiş oluyorsunuz.

* İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: "Eğer halk Kur'anı nazil olduğu üzere okusaydı, kesinlikle iki kişi arasında ihtilâf söz konusu olmayacaktı."
CEVAP
İmam-ı Sadık hazretleri böyle cahilce söz söylemez. 23 sene Kur’an inmedi mi, asrı saadette ihtilaf yok muydu? Bu sözü bir cahil bile söylemez. Yaşar Nuri, nazil olduğu gibi sıralayarak hazırladı, kaç kişinin ihtilafını çözdü ki? Bu söz eshabın icmasına karşı gelmektir ki, Allah o eshabı İncil’de, Tevrat’ta övüyor ve hepsi istisnasız Cennetlik diyor, bu koca eshab, demek ki âyetleri yanlış sıraladı? Ve Hazret-i Ali de kuzu kuzu sustu öyle mi? Bu Hazret-i Ali’ye hakaret değil de nedir? Hazret-i Ali iktidar olunca, Kur’an böyle indi, doğrusu bu diye niye elinde gizli duran kitabı çıkarmadı? Hâşâ o kâfir miydi? Hazret-i Ali’ye bu çirkin iftiralar nasıl yapılıyor ki? İbni Sebe’nin oyununa geliyorsunuz.

* Yine şöyle buyurmuştur: "Eğer Kur'an nazil olduğu gibi (Hazret-i Ali'nin tefsir ve tertibi ile) okunsaydı, bizim adımızı Kur'anda bulacaktınız."
CEVAP
Kur’anda açıkça hiçbir sahabinin adı yok, Hazret-i Zeyd hariç. Bunu da bu büyük imam asla söyleyemez. Size göre hâşâ Kur’anı değiştirenler kendi isimlerini Kur’ana yazamazlar mıydı? Halifelik Ebu Bekrin hakkıdır diyemezler miydi? Madem hepsini Hazret-i Ali‘ye düşman gibi gösteriyorsunuz, o zaman Kur’anda istedikleri numarayı çevirirlerdi.

* Yine buyurmuştur ki: "Bizim Kaim'imiz –Hazret-i Mehdi- kıyam ettiğinde Kur'anın nazil olduğu gibi okutulması için çadırlar kurduracak. O gün, en zor gündür. Zira Kur'an, bugünkü tertip ve düzenin dışında, bambaşka bir halde olacaktır.”
CEVAP
Hazret-i Mehdi Ehl-i sünnetin Mehdisidir. Çünkü O dedesi gibi Ehl-i sünnettir. Burada Hazret-i Ali’ye de hücum var. Çünkü o iktidar olduğunda veya olmadığı zaman hakkı söylememiş susmuştur. Bu yüce imama büyük iftiradır. Hazret-i Ali o kadar korkak ödlek kimse mi idi? Halbuki hakkı söylemeyip susana ahirette ateşten gem vurulacaktır. Hazret-i Ali senelerce sustu öyle mi? Allah’tan zerre kadar korkan ona bunu layık görmez.

* Bunlar, birtakım açık olmayan ayrıntılardır ki, bu konularda doğru bir hüküm verebilmek, tarihi bütün yönleriyle araştırmak ve söylenmemiş gerçekleri keşfetmek suretiyle mümkün olabilir.
CEVAP
Yalancı tarihleri karıştırmakla gerçek ortaya nasıl çıkacak ki? Hem istenilen söyleniyor hem de bu bir faraziyedir doğrusunu tarih bilir, gerçekleri keşfetmek gerekir gibi sözleri büyük bir zat asla söyleyemez. Bu ibni Sebe’nin iftiralarıdır

* Bazı rivayetlerde Ehl-i Beyt imamlarından şöyle naklediliyor: "İlim bize mahsustur. Biz ilim ehliyiz. Bütün ilimler bizim yanımızda korunmuştur. Kıyamete kadar olacak her şeyin -hatta derideki çizintinin- hükmü, Peygamber (s.a.a)'in imlası ve Ali (a.s)'in hattı ile yazılmış olarak bizim yanımızda mevcuttur."
CEVAP
Hangi mübarek zat böyle yalan söyleyebilir ki? Allah’ın ilmini saklayabilir ki? Hazret-i Ali’ye iftira ettiğiniz yetmediği gibi şimdi ehl-i beyt imamlarına saldırıyorsunuz, onların ağzından yalanlar uçuruyorsunuz. Niye halka bunu bildirmediler ki? Haydi sizin ifadenizle ehl-i sünnete vermesinler, hiç mi rafizi, hurufi, ibni Sebeci yoktu, onlara niye koklatmadılar bu ilimden? Kur’an-ı kerimin ifadesiyle Allah’ın indirdiği ilmi gizleyenden zalim, kâfir kim olabilir ki?
 
* Zamanın halifesi ve halk, Hazret-i Ali (a.s) tarafından toplanmış Kur'anı kabul etmedikleri için İmam Ali (a.s) toplamış olduğu Kur'anı evine ***ürdü.
CEVAP
Kendisi halife olduğu zaman niye açığa çıkarmadı? Bu kadar iftira olmaz. Hazret-i Ali de Resulullahın dediği gibi, Hazret-i İsa’ya benziyor, her türlü iftira da ona yapılmıştı, ona iftira edenler yahudi idi. Hazret-i Ali’ye iftira edenlerin ilki de ibni Sebe isimli Yemenli bir yahudidir.

* Ancak bu mushafın ne olduğu hakkında, bazı rivayetlerin dışında, elde doğru düzgün bir bilgi yoktur.
CEVAP
Hem elde bilgi yok deniyor, hem detayına kadar bilgi veriliyor. Yalan olunca söyle söyle gitsin. Bir de Allah korkusu yoksa, Allah’ın övdüğü eshab-ı kirama iftira yapılır da Hazret-i Ali’ye yapılmaz mı hiç?

* Şia kaynaklı rivayetlerde, Hazret-i Ali (a.s)'in mushafını, o hazretten sonra vasilik ve imamlık makamını haiz kimselerin -on iki imamın- birbirlerine miras bıraktıkları ve onu hiç kimseye göstermedikleri belirtilmiştir.
CEVAP
Burada ise sadece ehl-i beyt imamının birisi değil bütün imamlar suçlanıyor, Allah’ın gönderdiği ilmi gizledikleri söyleniyor. Hiç kimseye niye göstermezler ki? Şii ahundlarına, âyetullahlara gösterselerdi ya? Siz o yüce 12 imama demek böyle hakaret ediyorsunuz ha?

* Sonuçta rivayetlerden elde edilen, Masum İmamlar tarafından bu mushafın birbirlerine miras bırakıldığı ve şimdi de İmam Mehdi (a.f)'in yanında olduğu ve zuhur ettiği zaman onu halka sunacağı konusudur.
CEVAP
Niye halka sunuyor ki? O da diğer imamların yolundan gitsin Hazret-i Ali’nin yolundan gitsin. Diğer imamlar hangi gerekçe ile saklamışlarsa bu da aynı gerekçe ile saklasın. Hazret-i Mehdi’ye de böyle iftira ediliyor.

* Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Evet, benim Ehl-i Beyt'imden Kaim -Mehdi (a.f)- kıyam ettiği zaman onu açığa çıkaracak, halkı ona uymaya mecbur edecek ve sünnet, bu temel üzerinden icra edilecektir."
CEVAP
Hazret-i Ali hilafeti zamanında sakladı, sünneti icra edemedi de, onun neslinden gelecek bir zat mı bunu gerçekleştirecek? O Hazret-i Ali’den üstün mü? Burada da yine elindeki ilimleri sakladığı için Hazret-i Ali’ye iftira ediliyor. Hazret-i Ali zamanından beri hiç kimse sünnete uymadı, ahir zamanda sünnete uyulacak öyle mi? Haydi size göre sünniler uymadı, şiilerin hepsi de demek ki uymadı? Ellerinde kitap olmadığına göre, 12 imam bunu sakladığına göre sünnete uymak mümkün olmaz. (İlmi sakladıkları için, Hazret-i Mehdi zamanına kadar yaşamış milyarlarca müslümanın vebalini, günahını kim çekecek, Hazret-i Ali ve Oniki imam mı?) Hazret-i Ali’ye ve 12 imama yapılan iftirayı gördünüz.

* Burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Halk, İmam Ali (a.s)’a biat edip kendisini hilâfet makamına getirdikleri zaman niçin kendi yazmış olduğu Kur'anı halka sunup onları bunu okumaya davet etmedi?
CEVAP
Bu halk kim, hani dinden çıkmışlar münafık olmuşlardı. Onun güya mushafını bile kabul etmemişlerdi. Beş altı kişiden başka kimse kalmamıştı ki, öyle diyorlardı. Niye biat edip, niye hilafet makamına getirdiler? Hem biat edip halife yapıyorlar, hem de Hazret-i Ali’nin mushafına karşı çıkacaklar bu nasıl halk böyle ki?

* Denilebilir ki İmam (a.s), Osman tarafından çoğaltılan Kur'anı onaylatmıştı.
CEVAP
Bu da çok çirkin bir şey oldu. Elinde aslı var iken surelerin âyetlerin yeri değişik bir mushafı onaylamak, o suça aynen iştirak etmektir. Burada iki şey düşünülebilir. Ya hâşâ Sebecilerin dediği gibi Hazret-i Ali münafık idi, Allah’ın ilmini gizleyen birisi idi, yanlış bir mushafı onaylamış oluyor. Yahut da asla böyle bir mushaf yoktur. Bu da Ehl-i sünnetin bildirdiği husustur. Yani böyle bir mushaf yoktur, Hazret-i Ali de Allah’ın aslanı, Ehl-i sünnetin baş tacıdır. Böyle kirli işlerle ilgisi olmaz.

* Hatta bazı rivayetlerde İmam şöyle buyuruyor: "Eğer kudret bulsaydım -mushaflar arasında birlik oluşturma işinde- Osman'ın yaptığını yapardım."
CEVAP
Bu sözler birbirini hiç tutmuyor, niye öyle yapıyor da, elindeki gizli mushafı çıkarıp vermiyor ki? Hazret-i Ali’ye bu iftirayı yapanlar elbette ruzu mahşerde cezalarını göreceklerdir.

* Bunun nedeni, halkın arasında bölücülük ve gruplaşmaya neden olacak şeylerden onları uzak tutup Müslümanlar arasında birlik sağlamak amacıydı.
CEVAP
Yanlış kitapla birlik mi sağlanır? Bütün dünya İncil’ler üzerinde birleşse bu birlik midir? Hak nerede ise onu aramak gerekmez mi? Kendisini seçen halk var, arkası kuvvetli. İktidarda silah elinde. Ne diye Allah’ın kitabını saklasın ki? Hazret-i Ali’yi bu kadar küçük düşürmek ancak yahudi ibni Sebecilere mahsus bir taktiktir.

* Bu yüzden İmam, Talha'nın isteğine cevap vermemişti.
CEVAP
(Tezkiye-i ehl-i beyt) kitabının müellifi Osman efendi anlatıyor:
“Maarif meclisine gittiğim zamanlarda, Sebecilerin bir sandık içinde tefsirleri geldi. Basılmasına izin verilmedi. Sebebini sordular: (İslamiyet’e uymayan bir yeri mi var?) dediler. Evet, (Hazret-i Ali’nin kâfir ve zalim olduğunu yazıyorsunuz) dedim. Hiddetten gözleri döndü. Kızma, az dinle dedim: Kitabın başında yazılmış ki: (Talha, Ali’ye sordu ki, Osman Kur’andan 70 âyeti, Ömer de, 80 âyeti çıkardı deniyor. Bu söz doğru mu? Ali evet doğrudur, dedi. Talha yine sordu ki: Değişmemiş olan Mushaf sende imiş, öyle mi? Ali, evet bendedir. Hem de, bu Kur’anın iki katı bende var, dedi. Sende bulunan Kur’anı Müslümanlara göstermeyecek misin? dedi. Eğer Ebu Bekir yerine, beni halife yapsalardı verirdim. Bana biat etmedikleri için, vermem ve vasiyet edip, kıyamete kadar evladımın elinde gizli kalacak, buyurdu.) Tefsirinizde böyle yazıyor. Yahudiler, Tevrat’taki Muhammed aleyhisselamı bildiren 20 âyeti sakladıkları için, Allahü teâlâ, bunlara (Kâfir) diyor. Hazret-i Ali, Kur’anın iki mislini ki üç binden fazla âyeti saklamış oluyor. Bu yazınız ile, Hazret-i Ali’ye kâfir demiş oluyorsunuz, dedim. [Hazret-i Ebu Hüreyre diyor ki: (Bekara 159, Al-i imran 187) âyetleri olmasa idi, hiçbir hadis rivayet etmezdim. Bir hadis-i şerifte de, ilmini saklayanların kıyamette ağzına ateşten gem vurulacağı bildirildi. (Buhari, İbni Mace)]

Sebeci, şaşırıp kaldı, bir cevap veremedi. Daha sonra “Ben ne Şii, ne de Sünniyim, ben masonum” dedi. [Masonluğu da Yahudiler kurmuştur. Her tefrikanın, her oyunun içinde bir Yahudi parmağı niçin vardır?]
Bu yalanları çıkaran kimseler, açıkça gösteriyor ki, ne Şii, ne de Sünnidir. İbni Sebe denilen bir Yahudi ve onun oyununa gelen zavallılardır. (Tezkiye-i ehl-i beyt)

* Bu nedenledir ki, diğer İmamlar da Kur'anın iniş sırasına göre okunmasını yasaklamışlardır.
CEVAP
Hâşâ ya bu 12 imam hain kimselerdir veya gerçeği yapmışlardır.12 imam nasıl olur da değişik bir mushaftan başkasını yasaklayabilirler?

* Allame Tabatabai bu konuda şöyle yazıyor: "Ali (a.s) gerçi daha önceleri Kur'anı nüzul sırasına göre toplamış ve topluma sunmuş, lâkin kabul görmemiştir.
CEVAP
Allah’ın Kur’anda övdüğü, Tevrat’ta övdüğü, İncilde övdüğü şanlı eshab kâfir mi idi de Allah’ın kitabını kabul etmiyorlar, bu nasıl ve ne çirkin iftiradır?

* Hatta bundan sonraki Kur'anın toplanılma işinde her iki defasında da davet edilmemiş olmasına rağmen hiçbir muhalefette bulunmamış,
CEVAP
Hazret-i Ali hain mi idi de gerçekler gizlenirken o susuyor, muhalefet etmiyor?

* Revaçta olan mushafları kabul etmiş ve hayatı boyunca hatta hilâfeti döneminde dahi ihtilâflı bir söz zikretmemiştir.”
CEVAP
Hilafet döneminde ve hayatı boyunca hiçbir söz söylememişte şimdi sizlere ne oluyor? Çünkü ibni Sebe müslümanları bölmek için bu yalanları çıkarmıştır.

* Âyetullah Hoi de şöyle yazıyor: "Hazret-i Ali (a.s)'in, bugünkü Kur'andan farklı bir düzene sahip başka bir mushafının olduğu şüphesizdir.
CEVAP
Bu Hoi de Hazret-i Ali’yi suçluyor. Hazret-i Ali hâşâ kâfir ve zalim mi ki elindeki faydalı bir ilmi gizliyor? Gazetelerde görmüştüm, Humeyni de Hazret-i Ali‘nin mushafında 17 bin âyet bulunduğunu bildirmişti. Peygamber efendimiz bu âyetleri niye Hazret-i Ali’ye verdi de diğer damadına, iki kayınpederine vermedi ki? Hepsini Hazret-i Ali’ye verdi öyle mi? Bu kadar mantıksızlık olmaz. Hazret-i Ali’yi ilmi saklamakla suçladığınızı haydi inkâr edin bakalım. İnkâr etmeye gücünüz yetmez. Yukarıdaki yazıları siz gönderdiniz. Tek kelimesini değiştirmedim.

* ..vahye gerçek imanı olmayanlar, Kur'anı yalan yanlış görüşleriyle karıştırıp nice saf gönülleri bu vahyin ruhuna yabancı olan tefsirler ve İsrailiyat ile doldurdular.
CEVAP
iki üç satır aşağıda da deniyor ki:

* Evet, Kur'anın korunması yolunda ilk günden beri büyük çabalar sarf edilmiş, bu çabalar sonucunda değiştirilme, azaltılıp çoğaltılmaya karşı korunabilmiştir.
CEVAP
Bu son yazılan doğru ise öteki yanlış, öteki doğru ise bu yanlış. Âyetullahlar, Ahundlar hep böyle çelişkili ifadeler mi kullanırlar?
Kur’ana yanlış görüş karıştırdılar diye Ehl-i sünnete iftira ediliyor. Buna karanlığa taş atmak denir. Kim değiştirmiş, yanlış olan nedir? Ben desem ki bu ahundlar çok iftiracı, sormaz mısın? Ne iftirası yapmış diye. Biz de sorarız elbette Kur’ana yalan yanlış görüşü kim karıştırdı? Karıştırdığı yanlış ne idi?

* Siz bilimsel metod ve insaf mantığıyla değil, taassup duygularıyla konuları ele alıyorsunuz. Ben size Hazret-i Ali'nin mushafıyla ilgili tahkike dayanan ve bizzat Ehl-i Sünnetin muteber kaynaklarından da istifade edilerek hazırlanan yazıyı gönderdim. Bu hususta Ehl-i Beyt âlimlerinin de görüşlerini detaylı bir şekilde ortaya koydum. Bu yazıda Ehl-i Beyt âlimlerinin Kur'anın tahrif edilmediği ve elde mevcut olan Kur'anın Allah Resulüne inen Kur'anın aynısı olduğuna dair görüşlerini açıkça gözler önüne serdim. Hazret-i Ali'nin mushafının diğer mushaflardan farkının ise sadece onun Allah Resulünün âyetlerin açıklama ve tefsiriyle ilgili beyanlarını da barındırır olması ve bir de nüzul sırasına göre tertiplenmiş olduğunu kaynaklara dayanarak ortaya koydum.
CEVAP
İnsafsızlık taassup ancak bu kadar olur. Ben tek harfini değiştirmeden gönderdiğiniz yazıya cevap verdim. Kendimden tek bir kelime ilave etmedim. Ehl-i beyt imamlarında saklı mushaf yok mu şimdi, yazılarınızı inkâr mı ediyorsunuz? Tefsir mahiyetinde de olsa bu ilmi saklamak değil midir? İlmi saklayanlara Allah lanet etmiyor mu? Bu imamlara nasıl iftira ediyorsunuz, bir de biz iftira etmiyoruz diyorsunuz. Kur'anın bugünkü tertibiyle inmesi de vahiy ile idi. Diyelim ki sizin dediğiniz gibi doğrusu nazil olduğu gibi bir mushaf var, bu da saklı. Hazret-i Ali, ilmi saklayanların kâfir olduğunu bilmiyor muydu? Diyelim diğer iktidar dönemlerinde, hakkı gizledi, kendi iktidarında niye açığa çıkarmadı? Kur'an nazil olduğu gibi olacak demedi. Demek böyle bir şey yok. Bunlar tamamen iftira. Allah resulünün açıklamaları da ilimdir, Hazret-i Ali o kitabı niye sakladı, 12 imam niye gizledi sakladı? Ehl-i beytin imamları Ehl-i sünnetin göz bebekleridir, hâşâ onlar bu kadar alçaklığı, kâfirliği yapmazlar. Bak yukarıda sen yine iftira ettin, sonra bunu inkâra yelteniyorsun.

Hazret-i Ali 17 bin âyet saklı imiş, kimseye vermemiş, 12 imam da gizlemiş, yahu bunlar din düşmanı mı, âyetleri niye Müslümanlardan saklarlar ki? Yahudi ibni Sebe’nin yalanlarına kurban gidiliyor. Bu Yahudiler, Hıristiyanlığı da bozup perişan etti, masonluğu kurdular, şii sünni arasını açmaya çalıştılar, siz de bu alçak yahudinin oyununa geliyorsunuz. Allah bunları övmüyor mu? Allah’a inanıyorsanız niye Allah’ın övdüğü kimseleri siz de övmüyorsunuz da hatta çocuklarınıza bile bu mübarek isimleri koymuyorsunuz?

Sizin ehl-i sünnet hakkında bir şey demeye hakkınız yok, biz Hazret-i Ali’yi de ehl-i beyti de severiz. Biz bir Müslüman olarak Hazret-i Ali’ye ve diğer üç halifeye yapılan iftiralara dayanamıyoruz, lütfen iftira etmeyin. Hazret-i Ali, Allah’ın âyetlerini ve hatta hadis-i şerifleri saklamaz. Hazret-i Ali çok âlim idi, âyetleri saklayanın kâfir olduğunu bilirdi. Hazret-i Ali’ye açıkça hâşâ kâfir diyorsunuz. Açıkça Hazret-i Ali’nin mushafı, tefsiri diye bir şey yok demeniz gerekir. Kur'an-ı kerimdeki eshabın tamamı Cennetlik demeniz gerekir. Amentüdeki altı esasa birlikte iman etmemiz gerekir. Hayır derseniz lütfen elinizi yakamızdan çekin.
 
Tekrar soruyorum, Hazret-i Ali‘nin gizlediği bir mushaf var mı, tefsirdir, açıklamalıdır, 12 imamlara gizlice verilmiş bir tefsir var mı? Var diyorsanız Hazret-i Ali‘yi ilmi saklamakla iftira ediyorsunuz. Biz de iftiranıza bu bir iftiradır deyince mugalataya sapıyorsunuz. Tekrar soruyorum Hazret-i Ali‘nin gizlediği tefsir var mı yok mu? Varsa bu tefsiri 12 imam da gizledi mi gizlemedi mi?

* Ömer recm âyetini Kur'ana koymak istemedi mi, bu tahrife kalkışmak değil midir?
CEVAP
Allah Kur'an-ı kerimde buyuruyor ki:
(Kur'anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.) [Hicr 9]

(Allah’ın kelamını [Kur'an-ı kerimi] kimse değiştiremez.) [Enam 115]

Bu âyetlere rağmen kim değiştirebilir ki? Yahut böyle bir şeyi kim söyleyebilir ki? Hazret-i Ömer sıradan bir insan değil ki, Kur'anın değişip değişemeyeceğini bilmez mi? Bu âyetleri o bilmiyor muydu? Onlar Kur'anı toplamadı mı? Onlar Kur'anı ezberlemedi mi? 23 sene bunu biliyorlardı. Nasıl olur da Kur'anı değiştirmeye cüret edilebilinsin. İkinci bir husus da, eshab-ı kiramın tamamı, istisnasız hepsi Cennetliktir. Yukarıda defalarca âyetleri bildirdik.

Kur'anın değiştiğine inanıyorsanız benim söyleyeceklerim boşa gider. Değişmedi diyorsanız, Allah (Eshabın tamamı, hepsi Cennetliktir) diyor. O zaman bir şey yazmama gerek bile kalmıyor. Hazret-i Ömer diyor ki, (Bir zaman gelecek recm âyetini inkâr edecekler. Eğer Ömer Kur'ana ilave etti demeyeceklerini bilseydim haşiye kısmına yazardım) diyor. Yani Kur'ana değil haşiyesine açıklama kısmına yazarım diyor. Bunu bile yazmıyorum çünkü Kur'ana ilave sanırlar diyor, bu olay, hutbede herkesin, Hazret-i Ali’nin de bulunduğu bir hutbede söyleniyor, hiç kimse itiraz etmiyor, edilecek bir şey yok ki. Bu Hazret-i Ömer’in kerametini gösteriyor, ileride bu recm olayı inkâr edilecek buyuruyor ve mutezile gibi çok kimse bugün Reşat halife denilen peygamberim diyen kimse ve taraftarları da aynı şeyi iddia ediyor. Recm diye bir şey yok diyorlar.

Yani hem Hazret-i Ömer’in kerametini gösteriyor. Bir de Kur'ana ilave yapılamayacağını gösteriyor. Kaynaklarda eğer haşiyesine yapılan ilave uygun olsa idi, ilave ederdim de hiç kimse recm âyetini inkâr edemezdi diyor.
 
Bir kere Allah’ın Cennetlik dediği kimseye böyle iftira etmek yakışır mı?
Kur'an binlerce sahabi huzurunda toplandı. Onda en ufak bir hile olamaz. Hem Allah onu ben indirdim ben koruyacağım diyor. Ama siz Kur'ana inanmıyorsanız o zaman bir şey söylememe gerek kalmaz.
 
Geri
Üst