Felsefe Sözlüğü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
USDIŞÇILIK: Alm. Irrationalismus, Fr. irrationalisme, İng. irrationalism
Yaşamada ve bilgilerde usdışı öğelere tek yanlı olarak ağırlık veren görüş. Şu türleri vardır:
1. (Bilgi öğretisinde) Görü, sezgi, sevgi, duygu ve içgüdüleri bilginin kaynağı sayan görüş.
2. (Fizikötesinde) Usdışı bir evren temelinin bulunduğunu kabul eden görüşlere verilen ad.
 
USSAL: (Os. Aklî, Mâkul, Müstenidi akıl, Nazari, Zihni, Mantıki, Müstedel,. Nutki; Fr. Rationnel, Al. İng. Rational, ayrıca Al. Verminftig, İt. Razionale) Usa değgin... Usauygun ve usçul da denir. Usa uygun düşeni, usun saçma bulmadığını da dile getirir. Usla elde edilmiş olan anlamında da kullanılır. Bütün anlamlarında usdışı deyiminin karşıtıdır. Sağduyuya aykırı düşmeyen, ussaldır. Dilimizde Türkçe yazımıyla rasyonel deyimi de kullanılıyor. Türk Dil Kurumunca yayımlanan Ruhbilim Terimleri Sözlüğünde şöyle tanımlanmıştır:
"Coşkuyla değil, us ve düşünme süreçleriyle ilgili olan". Ruhbilim dilinde coşkusal deyiminin karşıtı olduğu gibi, metafizik dilde de sezgisel ve kılgısal deyimlerinin karşıtıdır. Adı geçen Ruhbilim Terimleri Sözlüğünde bütün ruhsal görünümlerin ölümsüz ve nesnel olmayan bir ruhun görünümleri olduğunu savunan felsefe ya da dinsel ruhbilim akımını dile getiren ing. rational psychology deyimi karşılığı olarak ussal ruhbilim, elde bulunan tutamaklar arasından en iyilerini seçerek güvenilir yargılarla sağlam bir yoldan sorunları çözmeyi dile getiren ing. rational problem-solving deyimi karşılığı olarak ussal sorun çözümü, davranışları öncelikle duyumlara ve sezgilere dayanan coşkusal tipin karşıtı olarak daha çok usla davranan tipi dile getiren Dr. Jungun terimi ing. rational type deyimi karşılığı olarak ussal tip deyimleri önerilmiş ve tanımlanmıştır. Bk. Usalır, Us, Ussallık, Ussallaştırma.
 
USLAMLAMA: (Os. İstidlâl, Muhâkeme, Fikrü nazar, Kıyâsı aklî, Huccet, Kıyâs, Nazar, İstidlâli tâhlilî, Delil, Fikir; Fr. Raisénnement, Al. Vernunftschluss, İng. Reasoning, İt. Ragionamento) Ussal yargıların mantıksal dizimi... Usavurma da denir. Çıkarsama ve bunun anlamdaşı olan Çıkarım deyimleriyle de yakın anlamlıdır. Bilinen önermelerden bilinmeyen önermeleri çıkarmayı dilegetirir, eşdeyişle belli bir takım önermelerden mantıksal ilerlemelerle sonuç çıkarmaktır. Örneğin buğdayın besleyici olduğunu ve ekmeğin buğdaydan yapıldığını biliriz, doğru olduklarını bildiğimiz bu önermelerden "ekmek besleyicidir" sonucunu çıkarırız; bu, bir uslamlamadır. Bu yüzden uslamlamaya us yürütme (Akıl yürütme) de denir. Mantık, bu uslamlama bilimidir. Bir önermenin doğru olup olmadığı, mantığın işi değil, o önermenin ilgili olduğu bilimin işidir. Mantık, bir önermenin doğru olup olmadığını bilemez, sadece "A önermesi doğruysa B önermesi de doğru olmalıdır" der, uslamlama da budur. Aristoteles'in tasım öğretisi böylesine bir uslamlamadır. Uslamlama, tümdengelim ve tümevarım yöntemiyle yapılır. Uslamlamak (muhakeme etmek), ussal bir işlemdir. Bu yüzden us, uslamlama yetisi olarak de tanımlanmıştır. Örneğin Fransız düşünürü Descartes (1596-1650), felsefesini, uslamlamayla kurmuştur. Descartes'a göre bir düşünceyi meydana getiren daha önceki bir düşüncedir. Öyleyse düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmaksızın sırayı titizlikle kovalayarak gerçeğe varılabilir. Uslamlamanın büyük değeri yeni bilgiler vermesi, bilgilenme sürecinin kuram ve varsayım gibi yüksek bilimlerini oluşturmasıdır. Tümdengelen uslamlamalarda çıkarılan sonuç kesindir, tümevaran uslamlamalarda olasılı ya da yanlış olabilir. Alman idealisti Hegel, uslamlama'yı Al. Schluss deyimiyle dile getirmiştir, bu, aynı zamanda tasımı anlamına da gelir. Nitekim Hegel'in Mantık'ını Fransızcaya çeviren Georges Noel (Paris 1897), Hegel'in bu deyiminin karşılığı olarak, uslamlama ya da tasım (Fr. Raisonnement ou syllogisme) deyimini kullanmıştır. Hegel, uslamlamayı küçümser ve "keyfe göre konulan önermelerden keyfe göre sonuçlar çıkarma" olarak tanımlar, bunun yerine diyalektik yöntem'i koyar. Hegel'e göre sonuç çıkarma, keyfe göre ve rastlantısal değil, kesin ve zorunlu olmalıdır ki bunu da ancak diyalektik yöntem sağlar. Hegel nasıl uslamlamayı diyalektik yönteme oturtmuşsa, Descartes ve onun izleyicisi Spinoza da geometrik yönteme oturtmuşlardı. Descartes ve Spinoza'ya göre de felsefe, rastgele uslamlamalarla değil, geometrik yöntem'le kesin ve zorunlu sonuçlar çıkarmalıdır. Ne var ki uslamlama, bilimsel kullanımında, hiç de keyfe göre ve rastlantısal sonuçlar vermez. İnsanlar ölümlüyse ve Sokrates de bir insansa, Sokrates'in de ölümlü olacağı kesin ve zorunludur. Bk. Tasım, Çıkarsama, Tümdengelim, Tümevarım, Mantık, Kuram, Varsayım.
 
UYUM (armoni): Çokluğun ve karşıtlığın düzenli bir birlik oluşturması. Uyum, sanat felsefesinin de temel bir kavramıdır.
 
UZAY: Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk; bütün var olanları içinde bulunduran şey.
 
YÖNTEME HAYIR

Ahmet Inam

Burada Feyerabend 'in görüslerini özetlemeyecegim; çevirdigim yapiti, onun basyapiti, anlatimi yer yer çetrefillesse de, yeterince açik yaziyor, okur kitabin tümünü okudugunda, Feyerabend 'i taniyabilir. Çagdas felsefedeki yeri konusunda da konusmak istemiyorum; okur, Feyerabend'in hesaplastigi görüslerden, felsefecilerden bunu çikarabilir. Karl Paul Feyerabend , 1924'de Viyana'da dogmus. Felsefeye geçmeden önce, matematik, fizik, astronomi, tiyatro ve opera çalismis. Simdi, Kaliforniya (Üniversitesi, Berkeley ve Zürih'teki Federal Teknoloji Enstitü'sünde bilim felsefesi profesörü. Son kitabi (1987), 'Elveda Akil', (Farewell to Reason) kültür farkliliklari ve degisimleri üstüne yazdigi yazilari içeriyor. Kitabi niçin çevirdim; kitabin dünya ve Türk kültüründe etkileri ne olabilir? Bilimin sinirlari, etkileri, siyasal, kültürel yasamimizdaki yeri konusunda, doga bilimleriyle, Avrupa kültürüyle, sanatla, toplumbilimiyle siki iliskiler içinde olan Feyerabend, Popper 'in etkisinde yasayip onu astiktan sonra, sonuca variyor: Ne olsa gider!. Bilimin diger kültür yapilari, insan yaratimlari, düsünceleri içinde ayricalikli yapisi yoktur. Bilimi gereksiz yere abartmak, bizi kati görüslülüge, bilim bagnazligina ***ürebilir. Bilim degisik kültürel etkinliklerle birarada islevini sürdürmelidir. Bu görüsler, Amerikan-Ingiliz felsefesinin 1950'lerin sonlarina dek etkilemis mantikçi pozitivist okulu sarsmis; Gadamer, Wittgenstein, Austin, Searle, Kuhn, Derrida, Rorty ile gelen çogulcu anlayisin ortaya çikisina katkida bulunmustur. Bati felsefesi, 'görecelik' ve 'nesnellik' arasindaki çatismayi asmaya çalisan tartismalar gelistirmektedir. Bu anlamda Bati Felsefesi, tarihinde çok önemli bir geçisi daha yasamaktadir. Nesnelligin mutlaklastirilip dondurulmasindan kurtulmak, ama göreceligin belirsizligine düsmemek istemektedir. Özellikle bilimin, dilin yapisinin incelenmesi, Bati insanini böylesi zor bir sorunla karsi karsiya getirmistir. Feyerabend'in anarsizmi oldukça elestirilmis, asilmaya çalisilmistir. Burada, Feyerabend'in bilime yönelttigi elestiriyi anlamak gerek. Kültürün dondurulmasi, tek yönlü, birörnek biçime sokulmasina karsi çikiyor, Feyerabend. Söyledikleri yeni degil, bir bakima, daha 1920'lerde Whitehead; Science and Modern World (Bilim ve Modern Dünya) adli yapitinin son bölümünde, sahip oldugumuz degerlerin korunmasi için, yaraticiligin zorunlu olusunu vurgulamisti. Tutucu biri bile, degerlerini elinde tutabilmek için degismek zorundadir. Yaraticilik, kokusmamak, ortadan kalkmamak için, kültürümüzü sürdürebilmek için gereklidir. Bu da, yaraticiliga olanak saglayan elestiri ruhuyla, elestiri ortaminin zenginligiyle, distan müdahelelerle zedelenip, yipratilmamasiyla olanaklidir. Bugün kültürümüzde, degisik nedenlerden dolayi, çok sesliligin saglanamadigini, özgün çalismalarla gelisen bir ortamin henüz yeterince olusamadigini görüyoruz. Eldeki kitap, bu açidan, Türk aydininin ufkunu genisletmekte önemli olabilir: Üstünkörü, irdelenmemis, önyargilarla yanlis anlasilabilir bu kitap: Bilim düsmanligi savunulmuyor burada: Bilimin sinirlan, yeri yurdu, ortaya konuyor, tartisiliyor. Bilimde yaratici olabilmis, bilime katkida bulunmus Batili insan için anarsizmin bir anlami var: Zincirlerinden kurtulmaya çalisiyor. Kör bilimciligin tehlikelerini görüyor. Feyerabend, deyim yerindeyse, bilimi 'ti'ye aliyor, yer yer bir kara mizah yapiyor bilim üstüne. Buna hakki var: Bilimi taniyor, bilim tarihi üstünde ayrintili, kapsamli çalismalar yapmis, son gelismeleri üstüne yabana atilmayacak görüsler ileri sürmüs: Ukalaligim bagislansin: Bilimin bir yigin canalici, teknik ayrintilarina girmeden, onlar üstünde kafa patlatmadan, tez elden, tepkisel olarak, kimbilir hangi kaygilarla, bilim düsmanligi yapmak, Türk kültüründe tehlikelidir derim. (Bilim saksakciligi da onun kadar tehlikelidir!) Türk aydini, Tanzimattan bu yana, Batiyla olan hesaplasmalarinda, kalipçi düsüncelerden taklitçilikten, papaganliktan kurtulmalidir. Unutmamali ki, bilim düsmanligi da Batidan devsirdigi bir görüs olur, eger kendine Özgü tartismalarla, yaratici ürünlerle, kendi görüsünü pekistiremezse! Feyerabend'dan ögrenecegimiz çok sey var: Ilki, onu körü körüne taklit etmemeli, düsüncelerinin kaynaklarina gitmeden (Çagdas bilime, bilim tarihine, bilim felsefesine), 'demek, bilimin herhangi bir kültürel yaratima göre ayricaligi yokmus' deyivermek, kültürümüzde, bir kokusmayi, durgunlugu baslatabilir. Kültür anarsizminin bir kargasaya yol açabilecegi tehlikesine karsi, Feyerabend, insanin sinir sisteminin buna dayanikli oldugunu söylüyor. (Giris bölümü sonu) Ona göre, öyle bir an gelecektir ki, akil yine yardima çagrilacaktir; ama henüz o an gelmemistir. Simdi soru: Türk kültürü öyle bir tutumu kaldirabilecek midir? Üstelik, 'anarsizm' sözü, Feyerabend'in düsüncelerini enine boyuna anlama zahmetine girmeyen birçok sözde aydinin tüylerini diken diken edecektir. Bir çevirmen ukalaliligi daha: anarsizm, sayipta erk yoklugu, yöneten, iktidar yoklugu demek, Feyerabend'in gözünde: Kisinin kendi kendisinin efendisi olmasi, kültürün hiçbir diliminin digerine egemen olmamasi demek; böyle bir düzen demek. Türk toplumu, son zamanlarda geçirdigi aci deneylerden dolayi 'anarsizm' sözünden ürkmektedir. Sorun bence surada: Anarsizmin ne oldugunun anlasilmasi, bu kavramin üzerine korkusuzca yürümekle olanaklidir. Bir anarsist olarak Feyerabend, zamani gelince akla basvurabilecegimizi kabul ediyor. Ben diyorum ki, aklin yardimiyla, aklin sinirlarinin üstüne üstüne gidelim. Deyim yerindeyse, 'aklin akincilari' olmayi basarabilelim. Yoksa, farkli görüslere kapalilik , kültürümüzü kokusmaya ***ürür. Neye inanirsak inanalim, inandigimizin disinda olanin farkina varalim: Kendi gözlerimizle, ufkumuzu açik tutarak, sinirimizi görelim. Bu anlamda, anarsist bilim anlayisi, iyice anlasilir, dayandigi kaynaklar tarih içinde degerlendirilirse, onun korkulan anlamiyla, insanlarin birbirlerini bogazladigi bir anarsizm olmadigi görülür. Yunuslarin, Mevlânâlarin hosgörüsüne sahip Türk insanina yakisir bir kültürün olusturulmasina katkida bulunabilecektir. Türk insani, Batinin Feyerabend ile ulastigi bu asamada, kendi Öz degerlerini ararken, kendini farkli düsüncelerin saglayabilecegi ufuk zenginliyle donatip, hizla degisen çagimizda, nasil bir dünyada yasamasi gerektigini sürekli sorgulamalidir. Feyerabend 'i Türk okurlarina bu önemli kitabiyla tanistirdigim için sevinçliyim: Çilginligi hak etmis bir çilgindir o: Uçlarda dolanmanin ne büyük bir emek gerektirdigini görsünler, akilli olmayan insanlarin, farkli düsünceleri, enine boyuna incelemeden kolaya kaçan insanlarin, uçta görünen düsüncelerine saygi duyulamayacagini anlasinlar.

Yönteme Hayir- Paul Feyerabend-Türkçesi: Ahmet Inam -Paradigma-Haziran-Agustos,1987
 
Y" Ön Harfli Felsefe Terimleri Sözlüğü
YANLIŞLANABİLİRLİK: Bilimde, önermelerin yanlışlanabilme niteliği, Popper'in bilimle sözde - bilimi ayırmada kullanılmasını önerdiği ölçüt.
 
YAPISALCILIK: Alm. Strukturalismus, Fr. structuralisme, İng. structuralism, Lat. structura = yapı

Özellikle Fransa'da gelişen, temel bir gerçeklik olarak yapıya dayanan, yapı üzerine kurulan bilim kuramı. Yapı, öğeleri birbirine ve kendisine bağlı olan, ama öğelerinin toplamından daha fazla bir şey oluşturan bir bütündür. Çıkış noktasını dilbilimden alan yapısalcılık, bu etki ile, insanbilimlerinin yöntemi olmuştur; gerçekliğin yapısını kavramada dili örnek alır, dil örneği insan davranışlarının tüm alanına, özellikle de toplumsal olaylara, belli bir yönteme uyularak, uygulanır. Yapısalcı yöntem ele aldığı konuyu, bütünleştiği yapı içine koyarak, sonra da daha geniş kapsamlı yapılar içine koyarak aydınlatmaya çalışır. Bugüne dek bir yapısalcı felsefe olmamıştır, ama yapısalcılığa yönelmiş Toplumbilim, ruhbilim, insanbilim araştırmaları vardır. Yapısalcılığın başlıca temsilcileri:
Dilbilimde: Saussure, Jakobson;
Budunbilimde: Levi-Strauss;
Ruhsal çözümlemede: J. Lacan;
Felsefede: M. Foucault
Marksçı kuramda: L. Althusser'dir.

Yapısalcılık, yapıya (bütüne) yöneliş olarak ilkin 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Ehrenfels, Wertheimer, Köhler ve Koffka'nın geliştirdikleri biçim-kuramı (Gestalttheorie)nda kendini gösterir. Biçim (Gestalt) görüde verilmiş olan bütün demektir; örneğin algı bir bütündür, bir bütünselliktir; öğelere ayrılmış olan algı birliği öğelerin toplamından daha fazla bir şeydir, bundan dolayı özel bir bütünsellik niteliği vardır, örneğin bir melodi, notaların toplamından daha fazla bir şeydir ve kendine özgü bir bütün oluşturur.
 
YARARCILIK: Alm. Utilitarismus, Fr. utilitarisme, İng. utilitarism, Lat. uti- fis = fayda, yarar, es. t. nefiye
1. Yararın yaşam ilkesi yapılması.
2. Ahlaksal eylem ve davranışlarda yararın ilke yapılması: Yararlı olan iyidir:

a. tek kişinin, ya da
b. toplumun yararı göz önünde bulundurulur.
3. Özellikle Bentham ve J. S. Mill'in ahlak ve siyasa öğretisi, temel ilkesi: "Olabildiğince çok sayıda insanın olabildiğince çok mutluluğu."
 
YENİ PLATONCULUK: Alm. Neuplatonismus, Fr. neo-platonizme, İng. Neo -Platonism, Es. t. nev Eflatuniye

Platon'dan başka Aristoteles'e stoalılara, Pitagorasçılara da dayanan ayrıca doğu dinlerinden ve Hıristiyanlıktan da etkilenmiş olan, bütün bunları kendi içinde karıştırıp eriten felsefe okulu.
İ.S. 2-6. yüzyıllar arasında türlü biçimlerde ortaya çıkmıştır. Kurucusu Ammonias Sakkas sayılır, bu okulun dizgesel temellendirilişini onun öğrencisi Plotinos
Yeni İdealizm

Alm. Neuideolismus, Fr. neo-idealisme, İng. neo-idealism

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra özdekçilik, olguculuk ve doğalcılığın egemenliği karşısında idealizmi yeniden canlandırmaya çalışan akımlar. Bu adı ilkin İtalya'da yeni Hegelciler (Croce, Gentille) kullanmışlardır.
Başlıca temsilcileri: Lotze, Eucken, Dilthey, yeni Kantçılar ve yeni Hegelciler.
 
YENİ HEGELCİLİK: Alm. Neuhegelianismus, Fr. neo-hegelianisme, İng. Neo -Hegelianism

20 yüzyılda Hegel felsefesini yeniden canlandıran, Hegel'-in eytişimsel yöntemine ve fizikötesine dayanarak kültür ve tarih felsefesine yeni bir yön vermeye ve doğa bilimleri karşısında yeniden tinsel bilimleri güçlendirmeye çalışan akım.
Özellikle Almanya'da, ayrıca Fransa, İtalya, İngiltere, Rusya, İskandiynavya ve Amerikâ da gelişmiş bir akımdır. Temsilcileri: Freyer, Glockner, Litt, Bosanquet, Bradley, Croce, Gentille vb.

TDK Felsefe Terimleri Sözlüğü
 
YENİ KANTÇILIK: Alm. Neukantianismus, Fr. neo-kantisme, İng. Neo-Kantianism
19. yüzyılda felsefeyi çöküşten kurtarmak üzere özellikle bilgi eleştirisi ve bilgi kuramı açısından Kant'a yönelen çalışmalar; en yüksek noktasına 20. yüzyılda erişir. //
Çeşitli yeni Kantçı okullar: Marburg Okulu (Cohen, Natörp, Cassirer), Güney-Batı-Almanya Okulu (Windelband, Rickert, Lask); ayrıca: Alois Riehl, H. Vaihinger ve Fransâ da: Renouvier.

Sosyoloji Sözlüğü
Gordon Marshall
 
Zuhurcu (Emergent) Evrim

İdealistik bir gelişim teorisi; moderne Anglo-Amerikan felsefede, özellikle yeni-realizmin temsilcileri arasında yaygınlaşmıştır. Zuhurcu Evrim, 1920’lerde, materyalist diyalektiğe karşı olarak ortaya çıkmıştır. Gelişimi atılım ve sıçrama, yeni’nin zuhuru vs’le “açıklama”amacını güder. Zuhurcu Evrim’in teorisyenleri, değişim sürecini irrasyonel, mantıksal olarak kavranamayan aktlar olarak yorumlarlar ve nihai olarak tanrısal varlığı kabul derler. Bu teori tabii ve tarihsel kanunları inkara ***ürür. Llyod Morgan için bütün tabiat ruhanileşmiştir. Psişik olmadan fiziksel olamaz . Şöyle diyordu Samuel Alexander “maddesel olmayan mekan,zaman “tabiatın ilk elemanları olarak hizmet eder.
 
Zorun(lu)luk
[ İng. necesitty; Fr. nécessité, Alm. Notwendingkeit, Yun. anagke, Lat. necessitas es. t. Zarûret, zarûriyyat]

En genel anlamda, başka türlü olamayan, olumsal olmayan ya da olmaması olanaklı olmayan durum; olduğundan başka türlü olamayacak olma durumunu dillendiren, olduğundan başka türlü olmanın mantıksal bakımdan olanaksızlığını dile getiren felsefece ulam. Öte yandan, mantık diliyle söylendiğinde, bir önerme yanlışlamıyor ise zorunlu demektir. Bu tür önermeler yanlışlığı düşünülemez, değillemesi de çelişik olan, bu nedenle de doğrulukları zorunlu olan önetmelerdir. Şeylerin gerçekte olmadığı ama olabileceği birçok olanaklı durum tasarlanabilir. Eğer bir önerme tasarlanan olanaklı durumların hepsi için doğru ise o önermeye “bütün olanaklı dünyalarda doğru” ya da “zorunlu önerme” denir.

Böyle bir önermenin belli koşulları yerine getirmesi gerekmektedir. Öncelikle sözü edilen önerme sözdizim kurallarına öyle uymalıdır ki o önermenin yanlış olduğunun söylenmesi biçimsel olarak çelişik olsun. Öte yandan bu türden bir önerme belli anlambilgisel koşulları da sağlamalıdır; yani bütün olanaklı dünyalarda bu önerme doğru, bu önermenin değili ise yanlış olmalıdır, Bu anlambilgisel koşullar öncelikle Leibniz’ce önerilmiş, Wittgenstein ile Carnap’ça gözden geçirilmiş, 1960’ lardaysa Kripke, Hintikka, Lewis gibi düşünürler tarafından “olanaklı dünyalar kuramı” olarak geliştirilmiştir.

Sözü edilen zorunluluk ilkesini dünyaya uyguladığımızda ise olayların belli bir nedensellik içinde ilerlediği ve olayların olduklarından başka türlü olamayacağı anlamı çıkar. “Olaylar zamanda nedensel bir sıralılık ile varolmaktadır ve de bunun önüne geçilemez” yollu belirlenimci düşünce evrenin önceden düzenlendiği, belirlendiği tasarımına dayanmaktadır. Böyle bir düşünce ise kuşkusuz “özgür istenç”, “özgür seçim” gibi konularda apaçık sorunlar doğurmaktadır.
 
zihin-beden ikiliği sorunu (zihin-beden ikiciliği)

Genellikle Descartes’ın ikici varlıkbilgisine göndermede bulunarak dile getirilen, zihin felsefesinin uzun süre boyunca tartışılagelmiş en temel sorunlarından biri. Descartes’ın ikici görüşüne göre dünya iki tözden oluşur. Bunlardan birinin belirleyici özelliği uzamsal oluşu, diğerinin ki ise düşünsel oluşudur.

Descartesçı varlıkbilgisi bu iki töz arasındaki etkileşimi tanımlamakta zorlanır. Örneğin insan bedeni gibi uzamı olan bir mekanizmanın zihin dediğimiz ve uzamsız olduğunu kabul ettiğimiz bir şeyle nasıl olup da etkileşebildiği sorunludur. Zihin ile beden arasında uzamsal olan töze ait bir etkileşim olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü bunu öne sürsek yanıtlamak zorunda kalacağımız soru, nasıl olup da zihinsel olana bedensel veya benzeri bir etkide bulunabildiğimiz olacaktır. Aynı şekilde, aradaki etkileşimin uzamsal olmayan düşünsel bir töze ait bir etkileşim olduğunu da söyleyemeyiz. Çünkü bu sefer de nasıl olup da uzamın olmayan bir şeyin uzamı olan şeylere etkide bulunabildiği açıklanmamış olacaktır. Aradaki etkileşimin üçüncü bir töz aracılığıyla sağlandığını ise hiç söyleyemeyiz. Bu Descartesçı varlıkbilgisinde iki olan töz sayısını üçe çıkartmak ve mevcut olan zihin-beden ikiliği sorunun, zihin, beden ve üçüncü töz üçlüğü sorununa dönüştürmek olur.

Zihin felsefesinde zihin-beden ikiliği sorununa çeşitli çözüm önerileri getirilmiştir. Bu çözüm önerileri, en genel anlamda, yalnızca zihnin gerçek olduğunu savunan idealist görüşler ile yalnızca bedenin (cismin) gerçek olduğunu savunan maddeci görüşler arasında gidip gelir. Sözgelimi zihinsel durum ve süreçleri davranışsal verilere dayandırmaya çalışan davranışçılık (örneğin Ryle’ın çözümleyici davranışçılığı), bunları zihinsel işlevlere indirgemeye çalışan işlevselcilik (örneğin, Hilary Putnam) ve zihin dediğimiz şeyin aslında beyinden başka bir şey olmadığı görüşünü öne süren zihin-beyin özdeşliği kuramı (örneğin David Armstrong) maddeci görüşlere birer örnektir.

Günümüzde maddeci görüşlere karşı, örneğin Berkeley’in savunduğu türden bir idealizmin savunulması pek alışılmış bir şey değildir. Buna karşın, zihin-beden ikiliği sorununa rağmen hâlâ ikici görüşü savunan felsefecilere rastlamak mümkündür. Önemini koruyan bir ikici görüş Roger Penrose tarafından ortaya atılmıştır. En Nem Möıd (Kralın Yeni Zihni, 1989) adlı kitabında maddeci görüşlerin zihinsel durum ve süreçleri aydınlatmada yetersiz kaldığını ortaya koyan Penrose, zihin-beden etkileşiminin doğasının gelecekte aydınlığa kavuşacağına olan inancını dile getirir.
 
Zihin

(İng. Mind, Fr. esprit. Alm. Geist, verstand )

Gerek dildeki, özellikle de gündelik dildeki kullanımında her yere sızmışlığıyla, gerek çokanlamlılığın sınırlarını zorlayan geniş anlam yelpazesiyle, gerekse felsefedeki hemen her dizgede başka başka adamlar yüklenip farklı farklı tanımlanmasıyla ve de us, tin, anlık gibi felsefenin diğer başat terimlerinin yerine kullanılmasıyla felsefe tarihinin en çetrefil terimlerinden biri olan zihin, felsefedeki en genel anlamıyla bilmem düşünsel işlevlerini yerine getiren bölümüne; insandaki anlama, kavrama, düşünme ve algılama yerlerini barındıran ana yeriye karşılık gelmektedir.

Zihni tanımlamaya girişenlerin çoğu bu yerilere anımsama, imgeleme, değerlendirme, yargılama türünden yerileri de katmıştır.

Felsefe tarihinde hemen her zaman “bilinen algılayan ve düşünen bölümü”ne denk düştüğüne inanılan zihin, bir yanda düşünce ya da düşünme olgusuyla, öte yanda bilgi ya da bilme olgusuyla beraber düşünülmüştür. Kuşkusuz zihnin en belirgin özniteliklerinden biri, zihinde olup bitenlerin başkalarınca gözlemlenemez olması, başka bir deyişle, zihinde her ne olup bitiyorsa bunun yalnızca ve yalnızca kişinin kendi iç gözlemine açık oluşudur. “İnsanın düşünsel ve duygulanımsal işlevlerinin tümü” olarak da okunan zihin terimi, insan varlığının tensel yönüne değil de tinsel yönüne ait bir yeti olarak düşünülmüştür.

Felsefe tarihi boyunca zihnin neliğine yönelik sürdürülen soruşturmalar sonucunda, kimi öğretiler zihni tüm bilinç içeriklerinin toplamıyla bir tutarken, kimileri de zihni başlı başına bir töz olarak ele alıp değerlendirmiştir .
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst