Dengeli Beslenme,Yararları ve Kronik Hastalıklarda Beslenme Önerileri

Davranışlarımız ve Beslenme
İnsanların tüm yaşamı sergilediği iyi ya da kötü davranışlar üzerine kurulmuş olmasına karşın, davranışların kimyası üzerine yapılan çalışmalar çok da fazla gündeme gelmemektedir. Oysa vücutta pek çok olayı kontrol eden hormonların dengesizliğinde, enzim yetersizliklerinde, besin ögelerinin azlığında ve çokluğunda davranışlarımız bu durumlardan etkilenmektedir. Özellikle yetersiz besin alımı, besin alerjileri, metabolik bozukluklar, sosyal-psikolojik ve fizyolojik travmalar vücudun dengesinin bozulmasına yol açan nedenler arasındadır.

Örneğin minerallerin, triptofan, tirozin, fenillanin gibi amino asitlerin, omega-3 adı verilen yağ asitlerinin yetmezliğinde bilişsel bozukluklar, agresif davranışlar, anksiyete ve hatta depresyon görülebilmektedir. Yine; alkolün ve bazı besinlerde bulunan kafein, tiamin, histamin gibi bazı maddelerin sinir sistemi etkileyerek davranışlar üzerinde etkili olduğu bildirilmektedir.

Ayıca; rafine şeker tüketiminin arttığı durumlarda adrenalin düzeyinin de arttığı, bu durumun çocuklarda hiperaktif davranış üzerinde etkili olduğu hakkında çeşitli görüşler vardır.

Fazla karbonhidrat tüketildiğinde ise; seratonin nörotransmitterindeki artmaya bağlı olarak uyku hali, gevşeme, rahatlama olduğu yapılan çalışmalarda da desteklenmiş ve bu durumun devam etmesi durumunda depresif davranışlar görülebildiği belirtilmiştir.

Bedenimiz içten ve dıştan gelen uyaranlara karşı sinirlenme, terleme, esneme, hapşırma, geyirme, ishal, kabızlık, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, hıçkırık, kalp çarpıntısı, tansiyonda değişme gibi tepkiler verir. Oluşan bu tepkiler sürdüğü ve her hangi bir tedbir alınmadığı taktirde;

1. Direnç azalması
2. Ağırlıkta azalma ya da artma
3. Bazı hastalıkların gelişimi
4. Sosyal aktivitede azalma
5. Depresyon
6. Demans ( bunama ) gibi durumlar görülebilir.



Davranışlarımızın etkisi altında olan faktörler nelerdir?
• Genetik faktörler
• Beslenme
• IQ ve EQ derecesi
• Yaşanmış iyi ya da kötü anılar
• Toksinler
• Mevsimler
• Hava durumu
• Fizyolojik bozukluk ya da hastalıklar bu faktörlerin en önemlileridir.
 
Çalışmalar birçok besin ögesi yetmezliğinde davranışlarımızın önemli ölçüde etkilendiğini göstermiştir. Bu besin ögeleri ve oluşan bozukluklar:
BESİN ÖGESİ EKSİKLİĞİNDE GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Tiamin Uyku bozuklukları, yorgunluk, unutkanlık, depresyon
Riboflavin Depresyon
Niasin Hassasiyet, baş ağrısı, huzursuzluk, unutkanlık, depresyon
Pantotenik asit Stres artması, anksiyete, yorgunluk, depresyon
Pridoksin Depresyon
B12 vitamini Anemi, hafıza kaybı, depresyon
A vitamini Anemi
C vitamini Halsizlik, yorgunluk, içine kapanıklık, depresyon
Demir Anemi, yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, dopamin geçişinde azalma
Kalsiyum Baş dönmesi, tansiyon değişmesi
Magnezyum Halsizlik, aşırı duyarlıklı
Bakır Anemi
Çinko Nöropsikiyatrik bozukluklar
Selenyum Depresyon
Omega-3 yağ asidi Depresyon
BESİN ÖGESİ HANGİ BESİNLERDE VAR?
Tiamin Buğday unu, bulgur, makarna ve kurubaklagiller
Riboflavin Et, süt, yumurta, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler
Niasin Sakatatlar, et, yağlı tohumlar, bulgur, kuru baklagiller
Pantotenik asit Tam buğday unu, karnabahar, esmer ekmek, et, süt, peynir
Pridoksin Sakatatlar, et, balık, bulgur, patates, tam buğday unu, havuç, pirinç
B12 vitamini Hayvansal kaynaklı tüm besinler, et, süt, yumurta..
A vitamini Süt, et, tahıl ve kurubaklagiller, yeşil ve sarı sebze ve meyveler
C vitamini Kuşburnu, maydanoz, biber, tüm taze sebze ve meyveler
Demir Et, tavuk, balık, ıspanak, yumurta, patates, süt, yoğurt
Kalsiyum Süt ve süt ürünleri,
Magnezyum Tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler
Bakır Organ etleri, susam, fıstık, kuru baklagiller, et
Çinko Et ve et ürünleri, kuruyemişler, buğday
Selenyum Deniz ürünleri, sakatatlar, etler
Omega-3 yağ asidi Balık, deniz ürünleri ve yağlı tohumlar


Çalışmalar proteinden yetersiz beslenen bireylerde apatik hal olduğunu göstermiştir. Bir besinin yetersizliğinde depresyona kadar gidebilen davranış bozukluğu gösteren bedenin; aylık, günlük, hatta öğünlük beslenmeden de etkileneceği açıktır. Yetersiz beslenme üzerine bir de stres eklenmesi durumunda bu etki daha da artmaktadır. Yapılan çalışmalar stres altındaki bedende kan vitamin mineral değerlerinin %32 oranında azaldığını göstermiştir. Kadınların özellikle menstrasyon öncesi ve menapoz dönemlerinde bazı besin ögelerini ek olarak almaları gerekmektedir.

Bazı önemli işlevi olan nörotransmitterler;
SERATONİN
 
Vücudumuzda 10mg kadar buluna bu amino asit triptofan amino asidinden oluşmaktadır. Azalması durumunda bireylerde baş ağrısı, şekerli besinlere arzu, uyku düzensizlikleri, halsizlik, ağrıya duyarlılık, agresif davranışlar, depresyon fazlalığında da kusma psişik bozukluklar görülür.

DOPAMİN

Özellikle demir yetersizliğinde geçişi azalan dopamin hafızanın düzenlenmesinde görevlidir.

NOREPİNEFRİN

Uyku ritm düzeni, dikkat, uyanıklık, karar verme yetisi de nörepinefrin ile ilgilidir. Gün içinde az gece daha çok yapılmaktadır. Stres altında norepinefrin yapımı azalmakta ve stresin uzaması halinde depresyon gelişebilmektedir.

ASETİLKOLİN

Uyanıklık sağlayan, hafızayı güçlendiren, düşünmede berraklık sağlayan ve bilişsel yetenekte artma sağlayan bir nörotransmitterdir.

Bu önemli hususlar yeterli ve dengeli beslenmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Uzun süre tek besinle beslenmek, bir öğünde çok karbonhidratlı bir öğünde çok proteinli yemek nörotransmitterin yapımında dengesizliklere yol açabilmektedir.


Nörotansmitterler ve Davranış Değişikliklerinde Önemi
Bilindiği gibi depresyonda duygular kararır, gözyaşı akar, unutkanlık, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, çok ya da az uyuma, çok az ya da çok yeme, gibi davranış bozuklukları gelişir. Çalışmalar besinlerin davranış üzerine etkilerinde nörotransmitterlerin önemli rolü olduğunu göstermektedir. Nörotransmitterler beynin iletilerinin bağlandığı yer olan sinapslarda görev almaktadırlar. Nörotransmitterler yetersiz ise beden çeşitli tepkiler vermektedir.
 
DİABET VE BESLENME

Diyabette Beslenme Alışkanlıklarının Düzenlenmesinin Amacı

Diyabette beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesinin amacı; hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz en ideal beslenme progr***** oluşturarak kan şekerinizi normale yakın seviyede tutmak, hiperglisemi ve hipoglisemiyi önlemek, ideal vücut ağırlığınızı sağlamak ve korumak, hastalığınızla ilgili olarak uzun dönemde gelişebilecek büyük ve küçük damar komplikasyonlarını önlemek, çocukluk ve ergenlik döneminizde normal büyüme ve gelişmenizi sağlamak, gebelik ve emzirme döneminde yeterli ve dengeli beslenmenizi sağlamak, kısaca yaşam kalitenizi yükseltmek ve yaşam sürenizi uzatmaktır.

Diyabette Beslenme Planlaması Nedir?

Diyabette beslenme planlaması şu konuları içerir:

Sağlıklı besinler seçmek,

Gerekli miktarda besin almak,

Uygun zamanda yemek.

Bu bölümdeki beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ile ilgili temel bilgileri mümkün olduğunca erkenden okumaya başlamanız önemlidir. Bu bilgi sizi, sağlıklı besinler seçip bunları sizin için gerekli miktarlarda ve zamanlarda yemeye hazırlayacaktır. Bunu yaptığınızda, diyabetinizin iyi bir şekilde kontrol altına alınmasında önemli bir yol almış olacaksınız. Beslenme alışkanlıklarınızın düzenlenmesi için diyetisyeninizle birlikte sevdiğiniz ve sevmediğiniz yiyecekleri, yemeklerinizin nasıl hazırlandığını, yemek yeme saatlerinizi ve yerini konuşunuz. Bu bilgiler yemek planınızın diyabetinizin kontrol altına alınmasını sağlayacak şekilde hazırlanmasına olanak sağlar.

Sağlıklı Besinler Seçmek Kendisini iyi ve sağlıklı hissetmek isteyen herkes, dengeli beslenmelidir. Bu, diyabetli olanlar için de, olmayanlar için de geçerli bir kuraldır.
 
1. Çeşitli besinler alın.

Size gerekli olan miktarlarda nişasta ve şeker, protein ve yağ sağlayacak olan besinler seçin. Ekmekte, meyvalarda, sebzelerde ve sütte bulunan nişastalar ve şekerler size enerji verir.

Birçok besinin yapısında şeker, doğal olarak vardır. Örneğin meyvaların içerisinde vitaminler, mineraller ve diğer besleyici maddeler gibi şeker de mevcuttur. Çay şekeri ve tatlı besinler bize çok miktarda enerji (kalori) verir ama vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminler ve mineraller bunlarda pek azdır. Çay şekeri ayrıca kan şekeri düzeylerinin hızla yükselmesine neden olur. Çok miktarda şeker ilave edilmiş besinler, bu nedenle sağlıklı birer seçim değildir. Kekler, çörekler, dondurma, bal, reçeller ve jöleler şeker içeriği yüksek olan besinlerdir.

Çay şekerinin yerine başka bir tatlandırıcı, soğuk içecekler yerine de, bunların diyet türlerini tercih etmek de aynı amaca hizmet eder.

Hangi yiyeceklerde şeker vardır? Şeker yerseniz ne olur?

Çay şekeri, şeker ve şekerlemeler, reçel, marmelat, pekmez, bal, çikolata, dondurma, helva çeşitleri, hazır meyva suları, şekerli kurabiyeler, pasta ve tatlılar, kurutulmuş meyvalar ve meşrubatlar gibi yiyecek ve içeceklerin içindeki şekerler vücudunuzda hızlı bir şekilde glikoza çevrilerek kana geçerler ve kan şekerinizde ani yükselmeler meydana getirirler. Yüksek kan şekeri sağlığınız için arzu edilen bir durum olmadığından bu tür yiyeceklerin diyetinizde yer almaması gereklidir.

Hangi yiyeceklerde nişasta vardır? Nişastalı yiyecekleri yerseniz ne olur?

Ekmek, pirinç, makarna, patates, un, mısır, mercimek, kuru fasulye, nohut gibi yiyeceklerin içindeki nişasta vücudumuzda glikoza çevrilir, ancak bu tip yiyeceklerin içindeki nişastanın glikoza çevrilmesi yavaş olduğundan, kan şekeriniz daha geç ve daha yavaş yükselir.

Posa içeriği yüksek olan nişastalı yiyecekler (kepekli ekmek, bulgur, kuru baklagiller gibi), düşük posalı nişastalı yiyeceklere göre (beyaz ekmek, patates, pirinç) kan şekerinizin daha geç ve daha yavaş yükselmesini sağlarlar.

Hangi yiyeceklerde protein vardır?

Kırmız et, balık, tavuk, süt, süt ürünleri ve yumurta gibi yiyeceklerde bulunan proteinler vücut dokularınızın gelişmesini ve gerektiğinde onarılmasını sağlar. Proteinler ayrıca enerji elde etmek amacıyla da kullanılabilir. İyi kontrollü şeker hastalığında günlük protein ihtiyacı yetişkinler için; ideal vücut ağırlığının 0.8, çocuklar için 1.5-3 ile çarpımı ile bulunur. Ancak kan şekerinizin uzun süre kontrollü olmaması böbreklerinizi etkileyebilir. Böyle bir durumda alacağınız protein kısıtlanır.

Hangi yiyeceklerde yağ vardır?

Zeytinyağı, ayçiçeğiyağı, mısırözüyağı, soyayağı gibi sıvıyağlar margarin, kahvaltılık yağ, krema, mayonez, ayrıca salam, sucuk, pastırma gibi et ürünleri, fındık, fıstık, ayçekirdeği gibi kuruyemişler yağ bakımından zengin yiyeceklerimizdir. Yağlar vücudunuzda depolanır ve daha sonra enerji elde etmek amacıyla kullanılır. Yağlar, diyetinizin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturmalıdır.

2. Daha fazla posa yiyin.

Bitkisel kaynaklı gıdaların insandaki sindirim enzimleri tarafından parçalanmayan kısımlarına posa denir. Posa iki ana gruba ayrılır.

1- Buğday kepeği, hemiselüloz, liğnin gibi suda erimeyen ve sindirilemeyen posalar yiyeceklerin bağırsak kanalına geçişini ve bağırsak hareketlerini hızlandırır.

2- Suda eriyebilen posa; elma, greyfurt, limon, portakal, yulaf kepeği, kuru baklagiller ve birçok sebze ile guargum ve kanyak bitkisi suda eriyebilen posa içerir. Posanın bu türü mide boşalmasını geciktirir, karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak glisemi yükselmelerini önler, bağırsak çalışmasını düzenler-kabızlığı önler. Suda eriyebilen posa yüksek kan kolesterol ve trigliserid düzeylerinin düşmesinde de yardımcıdır.

Diyetin posa içeriğini arttırmak için ne yapmalıyız?

Beyaz ekmek yerine kepekli ekmek, pirinç yerine bulgur, meyva suyu yerine meyva tüketiniz. Kabuğu ile yenilebilen meyvaların kabuğunu soymayınız. Öğünlerde sebze ve salata yemeyi ihmal etmeyiniz. Kuru baklagilleri sıkça tüketiniz.

3. Daha az tuz tüketin

İnsanlar çok zaman, vücutlarının ihtiyaç duyduğu miktardan biraz daha fazla tuz yer. Bu fazla tuz, bazı insanlarda tansiyonun aşırı yükselmesine neden olabilir. Diyabetlilerde tansiyonun yüksek olma olasılığı, diyabetli olmayanlardan çok daha fazladır. Yüksek tansiyon ve diyabet, tehlikeli bir ikilidir. Aldığınız tuz miktarını azaltmak için yemekleri pişirirken daha az tuz kullanın ve sofradaki tuzluğu ortadan kaldırın. Konservelenmiş, kutulanmış ya da saklanmak üzere tuzlanmış besinlerden çok az tüketin. Hazır çorbalar, dondurularak hazırlanmış gıdalar ve benzeri besinler tuz bakımından genellikle zengindir.

4. Daha az yağ, özellikle daha az hayvansal yağ alın

Bu önerinin hedefi, kalp sağlığıyla ilgili riskleri azaltmaktır. Kandaki kolesterol düzeyinin yüksek olması, kalp krizini davet eden etkenlerden biridir. Kolesterol vücutta da üretilen bir tür yağdır ve kandaki kolesterol düzeyinin çok yüksek olması, kan damarlarını tıkayabilir. Besinlerimizdeki yağı ve özellikle de hayvansal yağı azaltmak, kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardım eder.

Kalp sağlığını korumak için ne yapmalıyız?

Balıketi ve tavuğun beyaz etini, kırmızı ete (koyun, dana gibi) tercih ediniz, kırmızı etin mümkün olduğunca yağsız kısımlarını yiyiniz.

Etli yemeklere ayrıca yağ eklemeyiniz.

Yemeklere koyduğunuz yağ miktarını azaltınız, katıyağ yerine sıvıyağ özellikle zeytinyağı kullanınız. Kızartma yerine haşlama ve ızgarayı tercih ediniz.

Haftada bir veya iki yumurtadan fazlasını yemeyiniz.

Sakatatları (karaciğer, beyin, böbrek gibi) yemeyiniz.

Yarım yağlı veya yağsız diyet sütlerini tercih ediniz, diyette bu şekilde azalan yağ miktarını salata veya yemeklere zeytinyağı ilavesi ile karşılayınız.

Kahvaltıda tereyağı yerine margarin kullanınız ve doymamış yağ asidi içeriği yüksek olan margarinleri tercih ediniz.

Kuyrukyağı ve iç yağı kesinlikle kullanmayınız.

Yemekleriniz pişirilirken daha az tuz konulmasını sağlayınız ve tabağınızdaki yemeğin tadına bakmadan tuz ilave etme alışkanlığından vazgeçiniz.

Sizin İçin Gerekli Olan Miktarda Yiyecek Tüketin

Standart bir diyabet diyeti, her hastaya uygulanabilir nitelikte olamaz çünkü her diyabetik birey boy, kilo, meslek, kullandığı ilaç ve beslenme alışkanlıkları açısından birbirinden farklı özellikler taşımaktadır. Bu nedenle diyetinizi başka bir şeker hastasının diyeti ile karşılaştırmayınız ve aynısını kullanmasını önermeyiniz. Hastalığınızın bulgularına, sosyoekonomik ve kültürel durumunuz ile beslenme alışkanlıklarınıza uygun biçimde diyet düzenlenirken, yiyecek değişim listelerinden yararlanılır.
 
Tablo 2. Değişim listelerinin içeriği Bir birim değişimin içeriği

DEĞİŞİM KARBONHİDRAT PROTEİN YAĞ ENERJİ GRUPLARI

(gr) (gr) (gr) (KALORİ)
Süt
9 6 6 114
Et
- 6 5 69
Ekmek
15 2 - 68
A Grubu
6 1 - 28
B Grubu
7 2 - 36
Meyva
10 - - 40
Yağ
- - 5 45
Kuru Baklagil
13-15 9 - 76-84



Değişim gruplarının günlük dengeli beslenmede örnek oranları

Bu listeler enerji ve besin öğeleri değerleri birbirine denk olan besinlerin "değişim" adı altında aynı grupta toplanması ile oluşturulmuştur. Değişimler süt, et, ekmek, sebze, meyva, yağ ve kuru baklagiller olmak üzere 7 grupta toplanmıştır (Tablo 2). Her bir grupta birbirinin yerine geçebilecek yiyeceklerin adı, pratik ölçüsü ve gram olarak miktarı belirlenmiştir. Günlük enerji ve besin öğeleri gereksiniminize göre, bu gruplardan her gün belirli miktarda besin seçilerek diyetiniz düzenlenir ve siz her bir grup için kendinize verilen değişim sayısını geçmemek koşuluyla bu listeden seçim yapabilirsiniz.

DEĞİŞİM LİSTELERİ Süt değişimi:

Az yağlı süt, yoğurt, ayran bu grupta yer alır (Tablo 3). Süt; su, yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminlerden oluşmuştur. Sütün içindeki yağın, üçte ikisi doymuş, üçte biri doymamış yağ asitlerinden meydana gelmiştir. Süt ve yoğurt, en çok kalsiyum ve fosfor yönünden zengindir. Süt, A ve B vitaminlerinin birçoğu için de iyi bir kaynaktır. Protein yönünden de zengin olan süt ve yoğurdu, büyüme çağındaki çocukların, gebe ve emzikli kadınların daha fazla tüketmeleri gerekmektedir. Süt, demir ve C vitamini bakımından fakirdir. Yoğurdun besin değeri, sütten farksızdır.

Ancak folikasit gibi bazı B vitaminlerinin miktarı, yoğurtta daha fazladır. Süt ve yoğurt, tek başına alınabildiği gibi, ayran olarak, bazı içeceklerle birlikte (kahve, neskafe) veya bazı yemeklerin içinde de kullanılabilir (patates püresi, çorba gibi). Süt ve yoğurt, bu tür yiyecek ve içeceklerle kullanıldığı zaman, günlük süt değişiminden azaltma yapılması gerekir. Ayrıca sütü, kendi tatlandırıcınız ile yapacağınız sütlaç ve muhallebi şeklinde de alabilirsiniz; ancak 1 porsiyon muhallebi ve sütlaç yapmak için kullanılan pirinç unu ve pirincin, ekmek değişimi yerine geçtiği unutulmamalıdır.

Tablo 3. Süt değişim listelerinde kullanılan ölçüler ve miktarlar

YİYECEK ADI ORTALAMA ÖLÇÜ MİKTAR(gram)
Süt 1 orta su bardağı 240
Yoğurt 1 orta su bardağı 240
Az yağlı süt 1 orta su bardağı 240
Yoğurt (az yağlı sütten) 1 orta su bardağı 240

Not: - 1 değişim yoğurttan (1 orta su bardağı) istenirse, su ilave edilerek, 2 orta su bardağı ayran yapılabilir. - Az yağlı değişimi kullanmanız, sağlığınız açısından daha iyi bir seçim olacaktır.
 
Unlu yiyecek değişimi:

Ekmek (buğday, çavdar, yulaf, mısır), un (buğday, mercimek, bezelye), tarhana, şehriye, pirinç, makarna, erişte, kuskus, bulgur, tuzlu bisküvi, şekersiz galeta, yufka, patates, kestane, mısır bu grupta yer alır (Tablo 4). Bu gruptaki yiyecekler B1 vitamini açısından zengin kaynaklardır. Patates potasyum bakımından zengindir, ancak bu yiyecek maddesinin glisemik indeksi yüksek olduğundan seyrek kullanılmalıdır. Glisemik indeks, yiyeceklerin kan şekerini yükseltme değeridir. Kepekli ekmek ve bulgurun glisemik indeksi bu gruptaki diğer yiyeceklerden daha düşüktür. Ayrıca kepeğin yüksek kan kolesterolü ve trigliserid düzeylerini düşürücü etkisi vardır. Makarnanın glisemik indeksi spagettiye göre daha yüksek olduğu için spagetti tercih edilmelidir.

1 ekmek değişimi; 15 gr karbonhidrat, 2 gr protein, 68 kalorilik enerji sağlar.

Tablo 4. Unlu yiyecek değişiminde kullanılan ölçü ve miktarlar.

YİYECEK ADI ORTALAMA ÖLÇÜ MİKTAR(gram)
Ekmek (buğday, çavdar, yulaf) 1 dilim etimek inceliğinde-kalınlığında 25
*Kepekli ekmek 1 dilim etimek inceliğinde-kalınlığında 25
Hamburger ekmeği Yarım hamburger ekmeği 25
Sandviç ekmeği 1/3 sandviç ekmeği 25
Yufka
1/8 yufka 25 gr.
Galeta, tuzlu bisküvi
2-3 adet 20 gr.
Etimek
2-3 adet 20 gr.
Un (buğday, pirinç, bezelye)
2 silme çorba kaşığı 15 gr.
Tarhana
2 silme çorba kaşığı 15 gr.
Pirinç (çiğ, pilav veya çorbada)
2 silme çorba kaşığı 15 gr.
*Bulgur (çiğ, pilav veya çorbada)
2 silme çorba kaşığı 15 gr.
Kuskus (çiğ, pilav veya çorbada)
2 silme çorba kaşığı 15 gr.
Erişte
3 silme çorba kaşığı 15 gr.
*Makarna (spagetti)
3 silme çorba kaşığı 15 gr.
Şehriye (pilav veya çorbada)
3 silme çorba kaşığı 15 gr.
**Patates (pişmiş)
1 orta boy 100gr
Kestane
2 orta boy 30 gr
Patlamış mısır (yağsız)
Bir su bardağı dolusu 20 gr
 
GRİP
Satsuma: (Küçük portakal) İçerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde öksürüğü ve kanlı tükürükleri keser. Ayrıca kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek olduğu için ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltır.
Tarçın: Yemeklere girmiş olabilecek E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engeller. Mideyi düzene sokar. Kusmayı engeller. Hatta bal ya da limon suyuyla birlikte alındığında boğazdaki yanmaları keser.
Hardal: İçindeki singrin maddesi, midenin gaz çıkarmasına yardımcı olur. Sindirim sistemini düzenler, mide ağrılarını giderir. En fazla bir çay kaşığı alınmalıdır.
Nane: İçerdiği mentol, midenin normalleşmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Nane çayı, baş ağrısı, grip, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir.
DEPRESYON
Avokado: Sindirimi çok rahat olan bu meyvayı özellikle yeni doğmuş bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ederiz. İçerdiği E vitamini kalbe iyi gelir, yüksek potasyum da dinç tutar ve insanı depresyona sokan uyuşukluluk ve rahatlığı üzerinden atar. Vücudun kolesterol oranını ayarlar. Teninizin sürekli hücre yenilemesine neden olur. (Zayıflamak isteyenler dikkat: Yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olan avokadoyu yememenizi öneririz.)
Çikolata: Sütlü çikolataları tercih edin. Çünkü içerdiği kakao yağı, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olur. Migreni olanlar çikolatadan uzak durmalıdır.
İstiridye: İçindeki demir, sperm sayısını ve insanın .... gücünü artırır. A, B12 ve C vitaminleri içerir. Beyin için en faydalı yiyecek olan istiridye, enerji verir. (Dikkat: Kolesterol oranı birçok balığın iki katıdır.)
Patates: Orta boy bir patates,bir insanın bir gün içinde alması gereken C vitaminini içerir. Beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlar.
İDRAR YOLLARI
Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobunakarşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir. Ancak nane çayını aç karnına değil, tok karnına içiniz.
Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür, sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.
Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Çok fazlası idrar yollarına zarar verirken, günde 2 dilim yemek iyi gelir.
 
ALERJİ
Kayısı: İçindeki betakarotene adlı madde hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak,kanseri önler. Bir kayısı ne kadar parlaksa, içindeki betakarotene oranı o kadar yüksektir. İçerdiği kalsiyum ve magnezyum, gırtlak yanmalarını engeller. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfür dioksit, astım gibi alerjilere iyi gelir.
HEMOROİD (BASUR)
Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde birebirdir. (Dikkat! Ancak fazlası basur için tehlikelidir.)
KARIN AĞRISI
Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.
KARACİĞER
Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur.Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere şiddetle tavsiye ederiz.
Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı meyan kökünü "doğal ilaç" olarak kullanır. Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür.
Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur.
DİŞ
Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır. Ekmek,dişleri korur. Gün boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin.
Meyve: (Her çeşit) Günde 2 ila 4 öğün meyve tüketin.
Sebze: (Her çeşit) Günde 3 ila 5 öğün tüketin.
Yoğurt veya beyaz peynir: Eğer yemekler arası atıştırırken diş sağlığınızı düşünüyorsanız,kalsiyum deposu olan bu iki yiyeceği tercih edin.
Muz: Yüksek miktarda karbonhidrat içerir. Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar.
 
TANSİYON
Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Sağlıklı kan hücreleri için gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene çayı sindirim için iyidir.
Tahıl: Kan damarlarını gevşeten ve rahatlatan bir tür fotosentez kimyasal maddesi içeriyor. Bu sayede kanın damarlardan daha rahat geçmesini sağlıyor. Tahıl yemek sebzelere oranla vücutta daha fazla kalori yakılmasını sağlar. Kalorinin azalması tansiyonu düzenler.
Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Karaciğer: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zengindir. Küçük bir porsiyonu günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.
SİNDİRİM SORUNLARI
Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır.Ayrıca ABD'deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı.
Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Meyvalı yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar...
KİLO KAYBI
Çikolatalı puding: Bu sayede vücuttaki kan istediği protein ve mineralleri alır. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı yaşayanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor.
Peynir: 100 gramında 78 kalori bulunuyor.
Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4'te 1'ini, erkeğin ise 5'te birini karşılar. A,D,E ve B vitaminleri içeren yumurtadaki selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri de kansere karşı korur.
Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılar.
Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum deposudur.
MENOPOZ
Nohut: Sebze hormonu "fitoöstrojen" içerir. Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur. Sebze proteininin en zengin kaynaklarından birisidir.
Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.
Üzüm: İçerdiği "elajik" asit sayesinde menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı korur. Kandaki östrojen seviyesini yükselterek de menopoz semptomlarını en aza indirir.
Kuru erik: Sadece iki-üç adet yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşılar. İdrar yolları kaslarını rahatlatır. Bu da kolon kanserine karşı korur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir. İçerdiği yüksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz dönemindeki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutar.
Tatlı patates: Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit içerir.
ROMATİZMA
Enginar: Vücuttaki zehiri atma etkisi sayesinde başta romatizma olmak üzere gut hastalığı ve eklem yanmasına karşı birebirdir. Folik asit ve potasyum kemikleri güçlendirir.
Domates: C vitamini boldur.
Tahıl: İçerdiği doğal kimyasallar, romatizmanın yol açtığı eklem yanmaları ve romatizmal ağrıları hafifletir.
Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır.
Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder.
 
KANSIZLIK
Hurma: Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori içerir.
İDRAR VE BÖBREK
Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar antioksidan, yani vücudu temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.
DİYABET
Kuru fasulye: Lif açısından zengin bir besindir. Bu da diyabet riskini büyük oranda azaltır.İçerdiği karbonhidratları vücudun şekere dönüştürmesi uzun sürer.
Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, fosfor ve magnezyum içerir. Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir.
BAŞ AĞRISI
Nane: Nane çayı baş ağrılarını dindirmek için birebirdir. İçerdiği mentol ve mentol doğal yağları sayesinde mideyi rahatlatma etkisine de sahiptir.
Biberiye: Kimyasal içerikleri sayesinde doğal bir ağrı kesici görevi görür.
Çikolata: Doğal antidepresan özelliği vardır. Çikolata magnezyum ve demir içerir. Sinirleri gevşetici özelliği sayesinde baş ağrısını dindirir.

VÜCUT SU TUTMUŞSA
Kuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar. Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır.
Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4'te birini karşılar. Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar.
Tahıl: İdrar yollarını açıcı, çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların mutlaka yemeleri gerekir. Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır.
EĞER MİDENİZ RAHATSIZSA
Tarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.
Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler.
Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı
 
GUT (DAMLA HASTALIĞI)
Hamsi: Omega-3 yağı açısından çok zengindir. Kolesterol seviyesini düşürür. Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve dolayısıyla da felç geçirme riskini düşürür. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır.
ADET SANCISI
Muz: İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir.
Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir.
HAMİLELİK
Enginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir. Düşük yağ oranı, sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır.
Böğürtlen: E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur.
ÇÖLYAK HASTALIĞI
Kestane: Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri içerir. yağ oranları düşüktür.
TİROİD
Midye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir.
FELÇ
Turunçgiller: C vitamini zengini turunçgiller içerdikleri flavonoid adlı antioksidanlar sayesinde atardamarların, kalbin zarar görmesini önlüyor. Portakal içerdiği folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde sağlıklı alyuvar hücrelerinin çoğalmasına neden oluyor.
Hamsi: Kolesterolü düşüren ve kan pıhtılaşmasını önleyen Omega-3 bol bol var.
ASTIM
Soğan: Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Kükürt bileşimleri atardamarların zarar görmesini önler. Soğan; kemik erimesine de iyi geliyor.
ARTİRİT
Enginar: Enginarın en büyük özelliği toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra kesesinin rahatsızlanmasını engelliyor.
STRES
Mayan kökü: Antivirüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.
ÜLSER
Lahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.
KEMİK ERİMESİ
Kayısı: Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.
Süt: Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve dişleri güçlendirmek için çalışır. Bunların eksikliği kemikleri eritir.
ARAÇ TUTMASI
Zencefil: Sindirime yardımcı olur. Mide bulantısını giderir. Enerjinizi artırır. Seyahatin ve otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır.
CİLT SORUNLARI
Papatya: Bitkisel yağ ve kimyasallar içerir. Çay olarak içildiğinde sindirime yardımcı olur, karın ağrılarını dindirir. Sıcak bir banyonun ardından hazırlanacak papatya çayı torbaları, egzamanın neden olduğu kaşıntı ve yanmaları alır.
Acı pul biber: Portakaldan 3 kat daha fazla oranda C vitamini içerir. Capsantin adlı kimyasal madde zona hastalığının neden olduğu ağrıları dindirmek için yapılan kremlerde kullanılır.
Portakal suyu: Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacınızın tam***** karşılar. İçindeki potasyum vücudun su dengesini korur; cildin kurumasını, kırışıklıkların meydana gelmesi önler.
Portakal yağı:Susam yağıyla karıştırılarak kullanıldığında iyi bir cilt yağı elde edilir.Ayrıca;selülitli bölgelere portakal yağıyla masaj yapılması tavsiye edilir.
LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞI
Badem: Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır.
 
KALP
Bezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de çok önemli.
Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır.Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.
Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor. İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür.Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor.
Çikolata: E vitamini, magnezyum ve demir; kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.
Elma: Günde 5 adet yiyin.
Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli.
Salatalık: Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık, kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir. Unutmadan ekleyelim. Salatayı soymadan yiyin. Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.
Yumurta: Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir. En önemli özelliği, kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.
Sarımsak: Mutfağınızdan eksik etmeyin. En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı. Ancak hamileler dikkat olmalı. Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar. Günde bir diş yeter.
Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.
Kavun: Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tam*****, A vitaminin de yüzde 15'ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
Süt:Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk ve genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi tavsiye ediliyor.
Şeftali: Bir şeftali, günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin. Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karşı faydalıdır.
Pirinç: E ve B12 dışında tüm B vitaminleri ve potasyum içerir. Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.
Tuz: Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir. İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu, aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.
Çay: Günde 2 bardak içilen çayla, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz. İngilizler, özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.
Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler. Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir. Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tam***** karşılıyor.
Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit, kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.
Karpuz: Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80'nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar
 
KANSER
Kayısı: Antioksidan olan betakaroten açısından zengindir. Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur.
Tahıllar: Arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum içerir. Kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırır. Tahıl ağırlıklı bir beslenme rejimi, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor.
Fasulye: Fasulye, C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ve kanseri önleyen antioksidanlar açısından zengindir. B vitamini de .... hormonlarını kuvvetlendirir.
Pancar: Demir ve folik asit açısından zengin olan pancar eski çağladan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Amerikalı uzmanlar pancar suyunun sarılık tedavisinde de etkili olduğunu belirtiyor.
Lahana: Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesi içerir.
Havuç: Tam 40 araştırma havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koymuştur. Bunun temel nedeni betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar açısından zengin oluşudur.
Nohut: Yağ düzeyi düşük olan ve kolesterol içermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, bakır, manganez, betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur.
İncir: Potasyum, demir ve kalsiyum içerir. Sindirim sistemine yardımcı olur. Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor.
Sarımsak: Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kansere, yüksek kolesterole, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır.
Fındık: Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından en zengin besinlerin başında gelir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur.
Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum içerir. Lifli özelliği kandaki kolesterol oranını düşürür, şeker ve kalp hastaları için yararlıdır.
Zeytinyağı: İçindeki omega yağ asitleri, kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felç, kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir.
Soğan: Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçerdiği allicin ve sülfür; mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Son araştırmalar kemik erimesine karşı, peynir ve sütten daha etkili olduğunu göstermiştir.
Şeftali: Teki bile insanın C vitamini ihtiyacının yüzde 50,sini karşılayabilir. Sindirimi kolaydır. Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir. Bir tanesinde 33 kalori vardır.
Pirinç: Pirinç mükemmel bir enerji kaynağıdır. E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu olan pirinç, kolesterolü düşürerek kalp krizi riskini de azaltır.
Çilek: Kolesterol düzeyini düşürür ve sindirim sistemini düzenler. Ellegic asit adı verilen kansersavan bir maddeyi de içerir.
Domates: Likopen açısından zengin ender bitkilerden biridir. Likopen, pankreas gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda hayati önemdedir. C vitamini açısından zengindir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olması da bağırsak kanseri riskini azaltır.
GÖZ
Mısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.
Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.
BAĞIRSAK
Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.
 
Beslenme ve kanser ilişkisi:
Vitaminlerin, özellikle A ve E vitaminleri gibi antioksidan özelliği taşıyanların, kanseri önlemede önemli rol oynadıkların savunan birçok araştırma yapılmıştır. Örneğin, Japonya’da 250.000 kişi üzerinde 10 yıl süren bir inceleme yapılarak, A vitaminini ve beta-karoten ile çeşitli kanser vakaları arasında bir bağlantı aranmıştır. Çeşitli araştırma bulgularından, beta-karoten içeren sebzelerin her gün tüketilmesi durumunda, akciğer, bağırsak, mide ve prostat kanseri riskinin azaldığı sonucuna varılmıştır. Sigara içen kişilerin de A, C ve E vitaminlerini düzenli almaları halinde, akciğer kanseri olma riskinin azaldığı iddia edilmektedir

Yağlı Besinler ile Kanser Arasındaki İlişki

Yağlı yiyeceklerin mi, yoksa günlük kalori tüketiminin çok yüksek olmasının mı kanser riskini artırdığı gibi bazı önemli sorulara, henüz kesin yanıt bulunamamıştır. Gene de beslenmesinde yağ oranı yüksek olan bir kişi, aynı zamanda fazla kalori alan ve aşırı kilolu olma olasılığı yüksek olan bir kişidir. Bu nedenle, yağ tüketimi kısıtlanınca, kalori alımı da kısıtlanmış ve sonuçta her ikisinin de doğurabileceği kanser riski azaltılmış olur.

Yağlı yiyeceklerin özellikle meme, prostat ve bağırsak kanserlerine neden olabilecekleri yönündeki bulgular yaygındır. Örneğin, İngiltere’de son yıllarda yapılmış olan bir araştırma 50 bağırsak kanserli hasta ile, 50 sağlıklı kişinin beslenme alışkanlıklarını karşılaştırmış ve kansere yakalanmış kişilerin sağlıklı kişilere oranla % 14 fazla yağ ve % 16 fazla kalori aldıklarını saptamıştır.

Kadınlarda ölüme en fazla sebep olan kanser türü meme kanseridir. Günlük beslenmelerinde çok yağlı yemekleri seçen kadınlarda meme kanserinin daha sık ortaya çıktığı varsayımı üzerinde çok ciddi olarak durulmaktadır. Beslenmedeki yağ oranı ile meme kanseri arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Örneğin, günlük diyetlerinin ancak % 20’si yağdan oluşan Japon kadınlarında meme kanserine Amerikalı kadınlardan önemli ölçüde az rastlanmaktadır. Bu bulguların soydan, yani kalıtımdan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmak amacıyla Amerika’ya göz eden Japon kadınları da ayrıca incelenmiştir. Amerika’ya göç etmiş kadınların torunları üzerinde yapılmış olan araştırmaya göre, bu yeni kuşak, Amerikan kadınları ile benzer oranlarda meme kanserine yakalanmışlardır. Polonyalı kadınlar üzerinde yapılan benzer bir araştırmada da, benzer sonuçlar elde edilmiştir. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, meme kanseri söz konusu olduğunda, beslenme alışkanlıkları en az genetik faktörler kadar, belki de daha önemlidir. Bu sonuçlar, kadınlarımızın bu konuyu ciddiye almaları için yeterince uyarıcı değil mi?

Yukarıda aktarılan bulguları desteklemek amacıyla, Japonya’da değişmekte olan beslenme alışkanlıklarına bir göz atmakta yarar olabilir. Japonya’da Batı kültürünün etkisi arttıkça, yağlı yiyecekleri tüketme oranı da artmıştır. Buna paralel olarak da Japon kadınlarında meme kanserinde artış gözlemlenmiştir

Lifli Besinler ile Kanser Arasındaki İlişki

Son olarak lifli besinlerin kanser üzerindeki etkisinden söz edelim. Lifler, bitkilerin hücre duvarlarından oluşmaktadır. Son 30 - 40 yıldır Afrika’da yapılmış olan çeşitli araştırmalar sonucunda, yağ ve kalori oranı düşük olan lifli besinlerin birçok hastalığı önleyebileceği anlaşılmıştır. Özellikle suda çözülmeyen liflerin bağırsak kanserini önlediği tezini kanıtlayan birçok araştırma yapılmıştır. Ancak, bu tür bulgular henüz kesinlik kazanmamıştır. Bu nedenle, sağlıklı beslenme için genel kural olan “ne çok fazla, ne çok az” deyimini anımsayıp, diğer besin maddeleri gibi, lifli besinleri de ne aşırı tüketmeli, ne de onlardan kendimizi yoksun bırakmalıyız.
C Vitamini Kanseri Yenmede Yardımcı

C vitamini içeren bir çok meyve ve sebze size sağlıklı bir yaşam kılarken, kanserden de korunmanızı sağlıyor. Uzmanlar C vitamininin bağışıklık sisteminin optimal fonksiyonu için gerekli olduğuna ilişkin somut kanıtlar gösterebiliyorlar.

C vitamini antikanser aktivitesi olan interferon üretimini canlandırıyor. Bunun yanı sıra NK-Naturel Killer büyük miktarda C vitamini içeriyorlarsa aktif olarak kanserle savaşabiliyorlar.

Kansas, Wiehita’da bulunan İnsan Fonksiyonları Merkezi yöneticisi olan Dr. Hugh Riordan, hücreye zararlı serbest radikallere karşı korumaya yardım eden enzimler olan, hücrelerarası peroksidazları C vitamininin arttırdığını, ayrıca C vitamininin kanser hücrelerine karşı diğer hücrelerden 20-30 kez daha toksik olduğunu bildiriyor. Dr. Riordan C vitamini alan kanserli hastaların zihinlerinde ve iştahlarında önemli derecede bir artış olduğunu ve ağrı kesici ilaçlara olan gereksinimlerinin azaldığını belirtiyor.

Yapılan diğer araştırmalarda, C vitamininin bazı Kemoterapi ilaçlarının antikanser etkilerini arttırdığı gözleniyor. C vitamini radyasyon tedavisinde de etkili olurken tedavide sağlıklı dokuları da korumada etken rol oynuyor.

İskoçya’da yapılan bir araştırma 100 kanser hastasına günde 10 gr verilen C vitamininin, hastaların yaşam sürelerini uzattığını ve yaşam kalitelerini de olumlu derecede etkilediğini gösteriyor.

Dr. Michael N. Schachter, “C vitamini ile yapılan tedavide günlük dozaj 4-6 gram olmalı fakat bu miktar gün içinde bölünerek alınmalı” diyor. Dr. Schachter, günlük dozajın bağırsak toleransı elde edilene kadar arttırılacağını da ekliyor. Bundan sonra dozaj, o düzeyin hemen altına indiriliyor ve aylarca hatta yaşam boyu sürdürülüyor.

C vitamini ile yapılan tedaviler sırasında hastalar ishalden şikayetçi olabilirken, gaz veya şişkinlikte yaşanılan durumlar arasında yer alıyor. Beslenme uzmanları hastalarda bu gibi şikayetlerin oluşmasını önlemek için vitamininin, daha az asitli olan, kalsiyum askorbat tuzu halinde alınmasını tavsiye ediyorlar.

Dr. W. Lee Cowden ise, böbrek fonsiyonlarında bir anormallik olmadığı sürece eşit miktarlarda kalsiyum askorbat ve magnezyum askorbat alınabileceğini söylüyor. Sodyum askorbat, damar yoluyla veya ağızdan alındığında bir süreliğine vücudun su toplamasına neden oluyor.

C vitamini bazı lösemilerde kanserli hücrenin gelişimini hızlandırabiliyor. Uzmanlar C vitamininin bazı kişilerde, lösemi hücre hatlarında ve diğer lösemi hatlarında lösemi gelişimini hızlandırdığı gözleniyor.

Bilim adamları bu konu hakkında yeterli bir araştırma yapana kadar, hastalara dikkatli olmaları gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.
 
Unutkanlığı önleyen besinler


Metropollerde yaşayan insanların sıklıkla karşılaştığı unutkanlık sorunu, bazı besinlerin düzenli kullanımıyla çözülebiliyor.

Uzmanlar, protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerden oluşan bir beslenme programıyla beynin performansını artırarak, dikkat ve konsantrasyon açısından güçlendirilebileceğini belirtiyor. Erken yaşta "Alzheimer" vakalarının son yıllarda giderek artması nedeniyle yapılan araştırmalarda, "kolin" adlı maddenin hafıza depolanmasında önemli rol oynadığı, eksikliğinde ise unutkanlığın oluştuğu ortaya çıktı. ABD'de yapılan bir araştırmada, "Alzheimer" rahatsızlığı ve unutkanlık sorunu bulunan hastalara,kolin açısından zengin olan yeşil yapraklı sebzeler verilmesiyle hastaların gelişme gösterildiği tespit edildi.

Öğrenme yeteneğini geliştiren ve hafıza için hayati önem taşıdığı belirtilen kolin maddesinin doğada en çok anne sütünde bulunduğunu belirten uzmanlar, beynin hafızayla ilgili bölümünün, bebeklikte yeterli kolin alınmasıyla gelişebileceğini belirtiyor. Gelişmiş ülkelerde bebek mamalarının içerisine konulan kolin maddesi, anne sütünden sonra en çok soya fasulyesi, yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar ve yumurta sarısında bulunuyor. Bu nedenle uzmanlar, unutkanlık ve erken Alzheimer rahatsızlığı için bu besinlerin düzenli olarak bir ya da birkaç öğünde tüketilmesini öneriyor
 
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA ATESLİ HASTALIKLAR ve BESLENME


Çağımızda gelişmekte olan ülkelerde ateşli hastalıklar çocukluk çağı için başta gelen ölüm nedenleridir. Bu sonucun temelini oluşturan başlıca faktörler şunlardır.

- Kötü çevre koşulları

- Yetersiz ve dengesiz beslenme

- Temel hijyen bilgisindeki eksiklik

- Besin hazırlama ve saklama yöntemlerindeki eksiklik ve yanlışlıklardır.



Bu dersimizde çocukluk çağında karşılaşılan başlıca hastalıklarda nasıl beslenme uygulanacağını görelim.



ATEŞLİ HASTALIKLAR

Ateşli hastalıklar hastalığın türüne ve vücutta yerleştiği yere göre isim alırlar .Bunlar;

- Menenjit

- Üst ve alt solum yolları ve akciğerlerin ateşli hastalıkları,

- Deri, böbrek ve kaslarda görülen hastalıklar

- Kızıl, Kızamık, difteri, boğmaca, su çiçeği, ishaller, kolera gibi oldukça önemli sağlık sorunlarını yaratan bir gruptur.



Resim 1. Yeterli ve dengeli beslenme çocukluk çağındaki birçok hastalığı önler.





ATEŞLİ HASTALIKLARDAN NASIL KORUNURUZ?



Kişiyi ateşli hastalıklardan korumak için beslenme durumunun düzeltilmesi gerekir.



İlk 4-6 aylık dönemde bebeğin anne sütü ile yeterli bir şekilde beslenmesi ve bunun 6-12 ay arasında ek besinlerle devam etmesi, yaşamın ilk yılında oluşabilecek enfeksiyonların, yani ateşli hastalıkların önlenmesinde etkili bir yoldur.



Ayrıca şu kurallar yaşam biçimi haline getirilmelidir.



- Temiz su kullanılması yada suyun kaynatılarak içilmesi

- Bireysel temizlik kurallarına uyma

- Besin hazırlamada temizlik

- Sağlıklı beslenme



ATEŞLİ HASTALIKLARIN BESLENME DURUMUNA ETKİSİ



Ateşli hastalıklar 3 ayrı şekilde beslenme durumuna olumsuz etkide bulunur. Bunlar



- İştahsızlık, bulantı ve kusma hastanın besin alımını güçleştirir.

• İlaç tedavisi ve barsak enfeksiyonları besinlerin sindirim ve emilimini güçleştirir.


- Vücut organlarının çalışması hızlanır, vücut dokularının yıkımı ve besin öğelerinin vücuttan atımı artar. Örneğin ishalde A ve C vitamini, demir ile çinkonun vücuttaki miktarı bu şekilde azalır.

Böylece yeterli protein alınamaması zayıflığa ve güçsüzlüğe neden olabilir
 
ATEŞLİ HASTALIKLARDA NASIL BESLENME YAPILMALIDIR?


Beslenme planı, hastanın ağızdan gıda alabilme durumuna, sindirim sisteminin çalışma durumuna, ishal, kusma ve bulantı durumuna, idrarla atılan üre, kan elektrolitler ve sıvı durumuna göre yapılır.



Çok ağır hastalık durumlarında ağızdan beslenemeyen hastalara damardan beslenme uygulanır. Bu uygulama hastane koşullarında olmalıdır. Yine ağızdan beslenemeyen hastalara burundan mideye gönderilen bir tüple sıvı besinler verilir.

Ağızdan beslenebilen hastalara hastalığın seyrine uygun beslenme uygulanır. Bu beslenmede süt, yoğurt, tuzlu ayran, sütlü tatlılar, sebze çorbaları, bal, pekmez verilebilir.

Hastanın ateşi düşüp besin alımı iyileştikçe diyete daha katı besinler, etli sebze yemekleri, ızgaralar, pilav, makarna gibi yemekler eklenebilir.



ATEŞLİ HASTALIKLARDA YEMEK HAZIRLAMADA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR



Hastalığın ilk döneminde vücuttan kaybolan besin öğelerinin ve azalan vücut ağırlığının iyileşme döneminde yerine konması iyileşmeyi kısaltır.



Ateşli hastalıklarda dengeli ve yeterli beslenme, alınan ilaçların olumsuz etkisini de önlediği gibi vücuttaki besin depolarının boşalmasını, ağırlık kaybının en az düzeyde tutulmasını sağlar.



Bu nedenle hasta sürekli izlenmeli, yemek almasının zorluğu düşünülerek yoğunluk yönünden az, besin öğeleri açısından zengin besinlerin seçimi yapılmalıdır.



Ayrıca yemeklerin temiz koşullarda hazırlanması gerekir. Kullanılan sular temiz olmalıdır.

Yemeklerin görünüşü ve yiyimi hastanın âzalan iştahını açıcı, hoşa gidici ve hastanın beslenme alışkanlıklarına uygun olmalıdır.



Besinler sık aralıklarla az miktarda verilmeli, besin alımı kolaylaştırılmalıdır.
 
SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINDA BESLENME
Beyinin gelişiminde beslenmenin önemi büyüktür. Yeterli ve dengeli protein alamayan
bebeğin büyümesi yanında gelişimi de etkilenmektedir.
Sinir sistemi oluşumu ve gelişimi anne karnında başlar ve yaşamın ilk yıllarında
tamamlanır.
Sinir hücrelerinin çalışması için B grubu vitaminlere, azotlu (bazı amino asitlere), lipitli
maddelere ve elektrolitlere özellikle gereksinim vardır.
Ayrıca beynin çalışması için de enerjiye gereksinim vardır. Bu nedenle sinir sisteminin
oluşması ve düzenli çalışması için yeterli ve dengeli beslenmek gerekir.
Malnutrisyon ve ayrıca bebeklik döneminde ortaya çıkan metabolizma hastalıkları (fenil
ketonüri gibi), beyin gelişimine ve sinir sistemine olumsuz etki yapmaktadırlar.
Nöritis ve polinöritis: Sinir yaralanmaları, tümör veya infeksiyonlarla ortaya çıkabilen bu
hastalıklarda, genellikle B grubu vitaminlerinin yetersizliği gözlenmiştir. Bu nedenle diyet Bgrubu vitaminlerden zengin olmalıdır. Ancak B grubu vitaminlerinin verilmesinin tedavide
önemli yeri olduğu kesin söylenemez.
Serebrovasküler hastalıklar: Merkezi sinir sistemi hastalıklarının en önemlilerindendir.
Nedenlerin başında ateroskleroz ve hipertansiyon gelir.
Bu hastalıklarda beslenme dördüncü bölüm birinci ünitede söz edilmiştir.Bu hastaların
diyetlerinde tuz azaltılır, şişmanlık varsa normal kilosuna inmesi sağlanır, fiziksel aktiflik
arttırılır.
Bu tedbirlerin çoğu hastalık öncesi alınmalıdır. Ancak hastanın serebrovasküler bir
rahatsızlık geçirmesinden sonra da zayıflatılıp diyetinde tuz oranının azaltılması hastalığın
tekrarlamaması için önemlidir.
Epilepsi: Bireyin serebral fonksiyonlarının geçici olarak bozulup nöbetler şeklinde şuur
kaybı ile ortaya çıkabilen bir hastalıktır.
Hastanın tedavisinde ketojenik diyet uygulanabilir.
Ketojenik diyet yüksek yağ içerir.
Epileptik nöbetlerin azaltılmasında ketozisin iyileştirici etkisi gözlenmiştir.
Ketozisin oluşturulması için açlık arkasından ketojenik diyet uygulanır.

Bu diyette protein sınırlanır, meyve ve sebze dışında karbonhidratlı besinler verilmez.
Mayonez, tereyağ, sıvı yağ verilir.
Menü üç eşit öğünde düzenlenir.
Diğer sinir sistemi hastalıklarında örneğin migrende ağrı nöbetlerinin başlamasından önce yenilen bazı yiyeceklerin önemi vardır.
 
YAŞLILIKTA BESLENME

Geçen yıllarla birlikte insanda bazı değişiklikler meydana gelir.

Öncelikle genel görünüm değişir, saçların grileştiği, derinin kırıştığı, göz altlarının torbalandığı görme ve işitme işlevlerinin azaldığı hepimiz tarafından bilinmektedir.

Hayatımızın çocukluk, gençlik ve olgunluk döneminden oldukça farklı bu döneminin özelliklerini ve bu dönemi diğer dönemler kadar sağlıklı ve güçlü geçirebilmek için nasıl beslenmemiz gerektiğini hep beraber öğrenelim.

KİMLER YAŞLIDIR?
Dünya sağlık örgütü 65 yaş ve üzerini yaşlı grup olarak kabul eder.

Türkiye'de, 19'90 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusumuz olan 56.47 milyonun % 4.28'i 65 yaş ve üzerindekilerdir.

Gelecek yıllarda toplumda yaşlı insanların sayısının daha da artacağı ve 2000 yılında bu oranın yaklaşık iki katı olacağı sanılmaktadır.

İNSAN NEDEN YAŞLANIR?

Yaşlanma insan vücudunun yapısında ve çalışmasında süregelen bozuklukların birikimi sonucudur.

Bireyin vücut değişiminde ne gibi değişiklikler olur?

- Vücutta kas dokusu ve su miktarı azalır

- Yağ dokusu artar

- Genelde tüm organlar düzeyinde fonksiyon azalması olur.

- Zihinsel verimlilik azalır ve hafıza geriler

- Besinlerin sindirilmesi güçleşir

- Tad duyusunda kayıp olur

Ancak çocukluktan başlayarak yaşam boyu yeterli e dengeli beslenmenin sürdürülmesinin yaşlılıktaki kaliteli yaşamın temelini oluşturduğu unutulmamalıdır.
 
Geri
Üst