24-26-Bunların sapıklıklarını ve kulak ve kalblerinin mühürlenme hükümlerini açıklamakla buyuruluyor ki: Ve dediler, yani ilme karşı hevâ ve heveslerini ilâh edinenler sapkınlıklarından dediler ki: Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Hayat denilen şey ondan ibârettir. Ölürüz ve yaşarız, öleceğimizi bilmekle beraber dünya hayatını yaşarız, ondan ötesi yoktur. Bizi başka bir şey değil dehir helâk eder.
DEHİR: Aslında âlemin kalma (devam etme) müddeti demektir. "Yani onu yendi." fiilinden masdar da olur. Râğıb der ki; dehir, kainatın var oluşunun başlangıcından sonuna kadar olan müddetin ismidir.(1) "Gerçekten insan üzerine dehirden bir müddet geldi ki:" (Dehr (insan), 76/1). Sonra çok bir müddete de denilir. Zaman, az bir müddete, denilmesi
itibarıyla bundan farklıdır. Falancanın dehri, onun hayat müddeti demek olur. Bir de dahir masdar olur. denilir. "Falana bir felâket bir sarış sardı." demektir. Şu halde dehir ya masdar veya isim olur. Masdar olduğuna göre kahretmek, yenmek ve istilâ etmek mânâsına gelir. İsim olduğu vakit de esas mânâsı bütün zaman yani bütün kâinatın baştan sonuna kadar akıp geçmesi süresidir ki bu özellikle ile 'dir. Bundan başka bir de uzun bir zaman, çok fazla bir müddet mânâsına gelir ki lâmsız (belirsiz) olarak denildiği zaman bu mânâ birden bire akla gelir. İmâm-ı Azam Ebû Hanife hazretleri nekire (belirsiz) olan bu dehrin mânâsında, yani ne kadar bir zamana denildiği hususunda görüş belirtmemiştir. Zaman kelimesi ise dehrin az veya çok bütün parçalarında da kullanıldığından dolayı daha umumî ve genel olmuş oluyor. Zaman geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek kısımlarına ayrılır ise kâinatın baştan sona kadar bir uzamasının ifâdesi demek olduğundan zaman, dehrin makamlarından olarak düşünülür. Burada üç mânâdan her birine göre yorumlanabilir ise de en fazla zamanın geçmesi ve uzun zaman diye tefsir edilmiştir. Çünkü sözkonusu olan yok etme, kâinatın sonu olan herşeyin yok edilmesi değil, bazı şeylerin yok edilmesidir.