15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
İstanbul’daki Ayasofya Müzesi dünyada en çok ziyaret edilen müzelerden birisi. Doğu Roma döneminin 537 tarihinde İmparator Justinianus tarafından Anadolu’lu iki mimara yaptırılan bu büyük mabed, Kudüs’teki Süleyman tapınağından sonra bütün dünya mimarları tarafından hayranlıkla ve kıskançlıkla rekabet konusu edilmiştir. Ayasofya sadece mimari tasarım olarak değil, dışında ve içerisindeki birçok özelliği bakımından da merakla ve ilgi ile her zaman gündemde kalmakta. Buna rağmen Ayasofya hakkında hâlâ tam olarak bilinmeyen birçok nokta bulunmakta.


Günümüzdeki Ayasofya aynı yerde yapılan üçüncü Ayasofya’dır. İlk ikisi yapıldıktan sonra bu “Büyük Kilise” (**** Ekklesia) yapılmıştır ve ilk adı Ayasofya değil, Büyük Kilise’dir. Uzun süre bu şekilde anılmıştır.
Ayasofya’nın ana binasından başka vaftizhanesi olduğu tahmin edilen iki bina daha var. Bunların şu andaki Ayasofya’dan daha eski yapılar olduğu öngörülür. Bunlardan birisi hazine binası olarak geçer ve kuzeydoğuda bulunur, diğer vaftizhane ise güneybatıda yer alır.
Ayasofya Doğu Roma Patrikhane Kilisesi’dir. St. Sinod Meclisi Ayasofya’nın güney cephesindeki koridorda yer alan odalarda toplanırdı.
[align=center]


İkinci Ayasofya’nın batı duvarı temelleri, bugün ayakta ve havarileri sembolize eden kuzularıyla gelenleri karşılar.
Ayasofya’nın içinde sadece Doğu Roma dönemi değil, Batı Roma döneminden, hatta Pagan dönemden kalma Anadolu uygarlıklarının ve Ortadoğu medeniyetlerinin değişik bölgelerinden getirilen eserler bulunmakta. Tarsus’tan İ.Ö. II. yüzyıla ait Güzel Kapı ve Helenistik döneme ait mermer küpler sadece birkaçı.
Ayasofya’nın saha zemini, eski binaların yıkıntılarıyla yükseltilmiş ve meydan birkaç kat medeniyet izleriyle yüksek bir kota ulaşmıştır.
Ayasofya sadece kilise papazlarını, patrikhane yöneticilerini ve rahipleri barındırmaz, avlusunda çok sayıda rahibenin yaşadığı bir de manastır bulunurdu.



Ayasofya’nın’nın avlusunda Osmanlı döneminde, bir sıbyan mektebi, bir muvakkithane, iki sebil, bir üç yüzlü çeşme, devasa orta şadırvanın yanında küçük duvar şadırvanı, bir büyük imaret, bir medrese, iki güneş saati inşa edildi.
Ayasofya’nın içindeki bazı parçalar değişik dönemlerde yerinden alınarak Türkiye dışına çıkarıldı. Bunlar bugün Avrupa’daki bazı müzelerde sergilenmekte.
Ayasofya’nın bahçesinde, üç büyük, bir küçük türbe bulunmakta. Aynı avlu içinde beş Osmanlı padişahı yatıyor. Bunların üçü ana kilise binasına, ikisi vaftizhane binasına kondu. Söz konusu padişahlar tahttan indirildiği için ayrı türbe yapılması düşünülmüş. Bir vaftizhanenin padişah türbesine dönüştürülmesi Ayasofya’dan başka yerde örneği görülmeyen bir olay.


Ayasofya’daki bütün mozaikler, insan figürleri içeren panolar, hepsi M.S. 842’den sonraki döneme ait. Daha önceki dönemlerdeki bütün eserler tasvir kırıcılık, yani ikonoklastik hareketle tamamen ortadan kaldırıldı.
Ayasofya’ya en büyük statik katkıyı, yıkılmasına mani olmak ve daha uzun süreli yaşatmak amacıyla büyük usta Mimar Sinan, payandalar inşa ederek sağladı.
Ayasofya Osmanlılar dönemindeki en büyük, en önemli ve en kıdemli camiydi. Devlet protokolünde, merasimlerde bir numara olma özelliğini sürdürdü.



Ayasofya Bizans imparatorlarının taç giyme mekânıydı. İmparator, Patrik tarafından orada karşılanıp, kilise naosundaki özel işaretli yerde taç giydirilirdi.
Avluda Osmanlı mimarisinde en büyük boyutta yapılan şadırvan bulunuyor.
İstanbul’daki en güzel çini örneklerinin görülebileceği yerlerdendir Ayasofya. Hünkar mihrabından kütüphaneye, türbe dışlarından içerilere kadar 16. ve 17. yüzyıl İznik Çinileri Ayasofya’yı süsler.
İstanbul’un en büyük boyuttaki binek taşı, yani protokol için hazırlanmış ata binme taşı, Ayasofya’nın önündedir.



İstanbul’daki bir cami içinde yer alan en büyük boyuttaki hat levhalar Ayasofya’dadır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin 7,5 m çapında sekiz tablosu ilgi çeker. Osmanlı padişahlarının en büyük ve en çok sayıda hat levhası yazarak hediye ettikleri cami Ayasofya’dır. (II.Mustafa, III.Ahmet ve II.Mahmut)
Eski bir Osmanlı ve İstanbul geleneği olarak sebillerinden su, şerbet, salep gibi içeceklerin ikram edilme özelliği
süren tarihi sebili olan tek müze burasıdır.
Mimar Sinan’ın en güzel ve en büyük boyuttaki türbe örneklerinden bir tanesi, Sultan II. Selim için yaptırılan türbe, Ayasofya avlusunda bulunuyor. Avludaki bu bölüme, padişah yakınlarından başka kimse gömülmedi. Toplam 120 naaşın hepsi türbe içindedir.
Ayasofya’nın zemininin altında dehlizler, galeriler, küçük odalar bulunmakta ve insanların çok ilgisini çekmekte.
Osmanlı Padişahı’nın (Sultan Abdülmecit) mozaik malzemeden yapılma tuğrasının bulunduğu ve asıldığı tek yerdir.
Ayasofya’da son dönemde yapılan restorasyonlar sırasında 2009 yılı temmuz ayı itibariyle, mozaikten bir melek yüzü ortaya çıkarılarak bilim dünyasına ve müze ziyaretçilerine sunuldu..
Fatih tarafından alındıktan sonra, fethin işareti olmak üzere, “açma ve elinde bulundurma” anlamı taşıyan “Ya Fettah”lı musanna, maden dökümden kapı tokmakları sadece burada bulunur..
Ayasofya’nın kubbesinde Allah’ın yerlerin ve gökyüzünün nuru olduğunu belirten Kur’an’dan Nur Suresi ayet 35 yer almaktadır. Bu, bütün camiler içerisinde zeminden en yüksek noktada bulunan kubbeye yazılan bir ayettir.
Yekpare mermerden oyulan su küpleri antikçağlardan kalma. Küpleri, Bergama’dan buraya III. Murat getirtmiş.
Mimar Sinan’ın II. Selim için yaptırdığı türbeden sonra Hassa Başmimarı Davut Ağa III. Murat türbesini tasarladı. Türbenin kapısı ağaç işçiliğinin en seçkin örneklerinden olup aynı zamanda İstanbul’daki en güzel türbe kapılarından biridir.
Ayasofya’nın kubbesinde Allah’ın yerlerin ve gökyüzünün nuru olduğunu belirten Kur’an’dan Nur Suresi ayet 35 yer almaktadır. Bu, bütün camiler içerisinde zeminden en yüksek noktada bulunan kubbeye yazılan bir ayettir.
Halkın cami derslerine devam ederek kendini yetiştirmesi, kitapsever ve araştırmacıların faydalanması için bir padişahın binlerce cilt kitaplarını bağışlayarak ana bina içinde kütüphane yaptırdığı camidir.
Osmanlı döneminde genel eğitimin bir örneği olan cami derslerinin uygulandığı, ondan fazla sınıfıyla bağımsız maksureler halinde toplu ders yapılan, ilk defa seçmeli dersin okutulduğu ve açık öğretimin gerçekleştirildiği mekândır.




[/align]