Ben korkmak istiyorum Diyene :> Arşiw :)

Kan Kokusu
Uzun süre oldu kuruyali, bayat kokusu ortaya çikali. Çok sicak bir yaz günü veya berbat bir kis günüydü belki. Sabah kalktigimda ellerimin oldugundan daha çok titremesinden anlamistim bugün kan kokusu alacagimi. Sigarama uzandim her zamanki gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinlestirememisti titreyen, intikam isteyen ellerimi. Daha günes dogmamisti, belki o gün hiç dogmayacakti... Dogsa bile bakmayacakti sadece kurbanlarini gören uykulu gözlerim. Aynaya baktigimda soguk bir ten, kipkirmizi gözler ve titreyen eller görmek hiç sasirtmamisti bu sefer. Sanki uzun zamandir bekledigim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydigimi hatirlamiyorum o gün. Muhtemelen soguktan koruyan bir bere veya günes gözlügü. Renklerin önemi yoktu.. kirmizinin, kanin rengi disinda. Herzaman yaptigim gibi ayni otobüse binecektim. Fakat bu sefer onlar beni degil, ben onlari öldürecektim. Hayatimda hiç olmadigim kadar sogukkanli. Her sabah gördügüm o soluk, nefret dolu, igrenç yüzler. Hepsi oradaydi yine. Farkina bile varamayacaklardi otobüsün camlarina fiskiracak kanlarin rengini, tadini. Ansizin çekiliverecekti o igrenç, ise yaramaz ruhlari bedenlerinden. Bir süre en nefret ettigimi seçmek için düsündüm. Sanirim bulmustum. Su hergün, maasini son kurusuna kadar yatirdigi o igrenç, muhtemelen "mezbaha" markali parfümünü sikan, igrenç bacaklarini otobüsteki her gözün içine sokan ******ti galiba. Önce kurbani tanimak gerekiyordu. onu can çekisirken mi izlemeliydim, yoksa tek bir çiglik ve kan mi olmaliydi. Bir durak, bir durak daha. Inmesine 2 durak kala, artik zamanin geldigine inanmistim. Hala kararsizdim neyle öldürecegime ama ellerim o kadar siddetli titriyordu ki bu karari çabuk vermem gerekiyordu. Bu biçagi alirken ne için kullanacagimi bilmiyordum bile.. Fakat sonunda bir ise yarayacakti. Artik emin adimlar atma vaktiydi. Her zaman nasil oluyorsa oturdugu ayni koltuga dogru ilerlemeye basladim. Etrafimdakiler gözümdeki nefreti ve kararliligi görmüs olmalilar ki onlara çarpmama hiçbirsey söyleyemediler. Nabzim daha da hizlanmis, elimin titremesi çok daha normal gelmeye baslamisti. Bir metre daha ve ordaydim.. 2 veya 3 saniye sürmedi, büyüklügünü ancak o zaman anladigim biçagimi çikarip kaltagin gögsüne saplamam. Ummamistim bu kadar kan fiskiracagini, ummamistim parfümünün o an bu kadar güzel kokacagini. Bir daha ve bir daha sapladim.. Agzindan kan gelmesi daha da alevlendirmisti içimdeki vahseti. Suratimdaki sicaklik, hep bekledigim huzurdu sanki. Yorulmustum. Bir an olsun etrafa baktim.. Donup kalmislardi. Herzaman o gür sesiyle yüksek sesle konusan o.... çocugu. O da susuyordu. Bu korku ona yeterdi belki, belki yarinki otobüste anlatacagi birçok sey görmüstü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kani da kirmizimiydi, en az bunun kadar igrenç miydi kokusu. Çok geçti artik ögrenmek için. Kapiya yaklastigimda, soförün ben söylemeden açtigi kapidan o otobüsün en sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigarami içmek için en iyi zamandi
 
Adamin biri, bir cumartesi gecesi evine dönüyomus. Birden 15-16 yaslarinda sevimli bi kizin yolun kenarinda otostop yaptigini görmüs.

Adamin da ayni yaslarda iki kizi varmis. Hemen arabayi kizin yanina yanastirmis, "Gece yarisi böyle issiz bir yerde ne yapiyosunuz Allah askina? Bu saatte otostop mu yapilir?" demis. Kiz, "Uzun hikaye. Rica etsem beni evime ***ürür müsünüz? Buraya çok yakin. Bu iyiliginizi ömür boyu unutmam" diyerek arka koltuga oturmus. Kizin üzerinde cicili bicili, hos bir elbise varmis. Evinin adresini vermis.

Gerçekten de yakinmis ev. Adam eve vardiginda önünde durmus, "Iste geldik küçük hanim" diyerek arka koltuga dönmüs ama arkada hiç kimse yokmus. Gözlerine inanamamis tabi. Hemen arabasindan inip evin kapisini çalmis. Beyaz saçli, çok yorgun görünen yasli bi kadin açmis kapiyi. Adam heyecanla, "Bana inanmayacaksiniz ama yoldan küçük bi kiz aldim. Bana buranin adresini verdi ama tam geldigimizde... "

Yasli kadin adami susturmus, "Biliyorum, biliyorum" demis, "Sonra da ortadan kayboldu degil mi? Bu basimiza ilk defa gelmiyor. Her cumartesi aksami ayni sey olur..." Meger kiz bir cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik kazasi geçirmis ve oracikta ölmüs. Simdi her cumartesi gecesi kazada öldügü yerden otostop yapip evine gelmek istiyomus ama bunu bugüne kadar basaramamis. Kadin bunlari anlatirken adamin gözü piyanonun üzerindeki kizin fotografina ilismis. Evet, kiz ayni kizmis ve üzerinde de ayni elbise varmis.

---Olay 1999 yazında gerçekleşmişti. Ben bu tarihte Erdek'te bir otelin barında çalışıyordum. Bu nedenle geceleri geç yattığım için öğlen kalkıyordum. Yine böyle gece geç saatlere kadar çalıştığım bir günün ertesi;öğlen saat 4 gibi kalktım ve her zaman yemek yediğim yer olan otelin karşısındaki büfeye gittim. Orada otelin güvenliklerinden biriyle karşılaştım ve beraberce bir masaya oturduk. Yemeğimizi yerken yanımıza benim arkamdan biri yanaştı ve aynen şu cümleyi söyledi:
-"falına bakmamı ister misin?"
Ben bu lafın bana söylenmediğini düşünerek tostumu yemeğe devam ederken.Sesinden kadın olduğunu anladığım o şahıs aynı soruyu tekrarladı:
-"falına bakmamı ister misin?"
Bunun üzerine dayanamayıp arkamı döndüm. Ben de herkes gibi, döndüğümde o tipik falcı kılığındaki birini göreceğimi sandığımdan hızlı ve sinirli bir dönüş yaptım ki bunun bir diğer nedeni o güne kadar fala inanmıyor olamamdı. Kadınla göz göze geldik ve kadın az önce sorduğu soruyu benim ona herangi bir şey söylememe fırsat vermeden yineledi:
-"falına bakamamı istermisin?"
Ben de üzerimde neden olduğunu bilmediğim o bir anlık şaşkınlığı atarak hızlı bir şekilde “hayır” diyerek arkamı döndüm .Bunun üzerine yanımdaki güvenlik arkadaşımın kadına "benim falıma bak"dediğini duydum. “Duydum” diyorum çünkü o 3-5 saniye arası sanki yaşanmamış gibi geliyordu. Arkadaşım kolumu tutarak benim de baktırmamı parasını kendisinin vereceğini söyledi. Ben de gayri ihtiyari sanki bunu yapınca rahatlayacakmışım gibi kafamı olur anlamında salladım. İşte tam bu sırada falcı kadın arkadaşıma onun falına bakmayacağını söyledi ve benim yanıma gelerek sanki bir “Rıdvan”(cennetin bekçisi) gibi tepemde dikildi. Bunun üzerine ben de ne istediğini istediğinin para mı olduğunu sordum. Falcı kadın aynen şunları söyledi:
-falına bakıcam!
Ben de sanki bu bir oyunmuşçasına;
"-niye"dedim.
Kadın buz gibi donuk sesiyle
“-çünkü az önce istediğini söyledin” dedi.
Az önce kaynağını bilmediğim o -irkilme sebebim- gibi görünen kadın bana bir anda çekici gelmeye başladı. Ve aklımdan ““neden olmasın ki ne kaybedersin ki zaten”” denen o en tehlikeli düşünce geçti ve falcı kadına “TAMAM” dedim.
Kadın hiç duraksamadan yanıma oturdu ve kafasını yere doğru eğerek bana sağ elimi uzatmamı söyledi. Ben de biraz yaramazlık olsun diye aklımdan sol elimi uzatmak geliyordu ki falcı kadının ağzından beynimdeki tüm kanı donduran şu sözler döküldü.
“Sakın ha yanlış elini uzatmak gibi haylazca bir şey yapma.”
İşte o an kendimi felç olmuş gibi hissettim. Oradan gitmek istiyordum ama mümkün değildi. Ayaklarım sanki yere mıhlanmış gibiydi. Ben bu korkuyla karışık durumda sağ elimi kadına uzattım. Kadın parmaklarımın arasına bir bezden sıktığı sıvıyı sürdü ve sağ elimi sol elimle kapattı. Ve sonra sanki bana acırmışçasına baktı. Ardından elimi açtı ve bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bi an sustu ve bana kelimelerine hiç aralık vermeden şunları söyledi:
“Bir kağıt alacaksın ve bu seni büyük bir topluluğun içine sokak, 3 gün içerisinde çok sevdiğin iki insanı kaybedeceksin. Şu an sıkıntıların var ama yarın bunların hepsi sona erecek. Annen çok uzaklardan bir haber alacak. Ve en son söylediği söz ise şuydu 2 abinden büyük olanı küçük olanından daha uzak bir yere gidip sizden ayrılacak.
Olayın hikaye kısmını geçerek size o hafta olan olaylardan bahsdeyim.2 gün sonra üniversite sınav sonuç kağıdım geldi ve ben artık bir kalabalığın içinde olmaya hak kazanmıştım. Bundan bir gün sonra kuzenim intahar ettiği haberini aldık ve aynı gün dayım kalp krizinden öldü. Ortanca abim aniden askere gitmeye karar verdi ve diğer abim de üniversite için Avusturalya’ya gitti. Ben bu olayın üzerinden yaklaşık 3 yada 4 ay sonra tesadüfen tekrar Erdek'e gittim. Aklıma bu kadın geldi ve aramaya karar verdim. ancak tüm aramalarım boşa çıkmıştı ki. Son bir kez uğradığım benzin istasyonundakilere sorarken birisi bana o kadını tanıdığını ancak o kadının yaklaşık 3 sene önce öldüğünü söyledi. Benim o anki halini tarif edemiyeceğim için bu tarifi size bırakıyorum. Daha sonra adama olayı anlattım .Adamın bana inanmamış olduğunu anlasam da kadının yaşadığı yeri bilip bilmediğini sordum. Bana kadının evini tarif edebileceğini söyledi. Ben tarif doğrultusunda eve gittim. Ancak gittim yer bir ev değil harabeydi. Yanmış yıkık dökük içinde şarap içenlerin olduğu yıkıntı bir yerdi. Ben evin içine girdim biraz dolaştım içerde şarap içen insanlara böyle birini görüp görmediklerini sordum. Kimse görmediğini söyledi ben de ümidimi kesmiş evden tam ayrılacağım sırada az önce çıktığım merdivenlerin üstünde kadının benim elimin üstüne sıktığı bezi gördüm. Diyeceksiniz ki aynı bez olduğunu nerden biliyorsun.
ÇÜNKÜ O GÜNDEN SONRA SAĞ ELİMDEKİ KOKU HİÇ ÇIKMADI...

23 Mart 1994'te Ronald Opus'un cesedini inceleyen adli tabip, onun kafasindan yedigi kursunla öldügü sonucuna vardi. Müteveffa, 10 katli bir binanin tepesinden intihar niyetiyle asagi atlamisti. (Umutsuzlugunu, geride biraktigini bir notta açikliyordu.)
9. katin önünden geçerken pencereden gelen bir kursunla hayati sona ermisti.
8. kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için konulmus bir ag bulundugunu, ne silahi çeken ne de müteveffa biliyordu. Kursun olmasaydi Opus'un intihar girisimi zaten basarili olamayacakti.
Normal olarak, diye devam etti Dr. Mills, intihar etmeye karar veren biri, mekanizma tasarladigi gibi olmasa da, bunu eninde sonunda basarir... Opus'un 9 kat asagidaki kesin ölüm yolunda vurulmus olmasi, muhtemelen, onun ölüm modunu intihardan cinayete çevirmeyecekti. Fakat onun intihar girisiminin basarili olmayisi, savciyi elinde bir cinayet vakasi oldugu düsüncesine itti.
Silahin patladigi 9. kattaki odada yasli bir adam ve karisi yasiyordu. Tartisiyorlardi ve adam kadini silahla tehdit ediyordu. Öyle sinirlenmisti ki tetigi çekti, mermi kadini iskalayarak pencereden disari yöneldi ve Opus'a isabet etti. Bir insan A sahsini öldürmeye tesebbüs eder fakat B sahsini öldürürse, o B sahsini öldürmekten suçludur.
Bu suçlamayla karsi karsiya kaldiginda, hem adam hem de kadin silahin dolu olmadigi konusunda kesinlikle emin olduklarini söylediler. Çünkü yasli adam uzunca bir süreden beri, bos silahla karisini korkutmayi aliskanlik haline getirmisti.
Öldürme kasti yoktu. Böylece Opus'un öldürülmesi bir kaza oluyordu, yani silah kazara doldurulmustu. Arastirmalara devam edilince, ölümcül kazadan yaklasik 6 hafta önce yasli çiftin oglunu, silahi doldururken gören bir tanik ortaya çikti.
Anlasildigina göre, yasli kadin, oglundan mali destegini çekmisti ve babasinin onu silahla korkutma temayülünü bilen ogul, onun annesini vuracagini umarak silahi doldurmustu. Artik olay, oglun Ronald Opus cinayetinden sorumlu oldugu noktasina gelmisti.
Tam bu sirada yeni bir 'viraj' çikti. Arastirmalara devam edilince, annesinin ölümünü bir türlü saglayamayisi sebebiyle oglun umutsuzlugunun arttigi anlasildi.
Bu onu 23 Martta, 10 katli binanin tepesinden atlayarak intihar etmeye itmisti. Ancak ölümü planladigi gibi olmamisti; 9. katin önünden geçerken pencereden gelen kursunun kafasina isabet etmesi nedeniyle Ronald Opus'un hayati sona ermisti. Dosya intihar olarak kapatildi.

-----pkk ile mücadele sırasında doğuda bir mehmetçik kampı: kampı, akşam teroristler basıyor. bütün askerlerimizi boğazlarını keserek uykularında şehit ediyorlar. sadece 1 tek askeri öldürmüyolar. öldürmedikleri askerin baş ucunda duvarda "şafak 1" yazıyor. (bilmeyenler varsa diye açıklamasını yazıyorum. şafak 1, askerliğinin bitmesine 1 gün kaldığının göstergesi.) öldürülmeyen asker, sabah uyandığında aynı odada yatan arkadaşlarını boğazları kesilmiş olarak görüyor ve baş ucundaki "şafak 1" yazısının yanına da öldürülen askerlerimizin kanlarıyla "seni şafağına bağışladık!" yazıyor...

bu olaydan sonra tahmin edebileceğiniz gibi askerin psikolojisi tamamen bozuluyo ve aklını kaybediyor.

------14 yaşımdayken bir gün İsviçre'de arkadaşlarla cin çağıralım dedik ve bu konu hakkında bir sürü bilgi edindik. Yaklaşık 1 hafta sonra ilk seansı denedik ve başarılı olduk. Bu seanslar çok heyecanlı olmaya başladı ve biz bunu sürekli tekrarladık... Ben bu konuyla arkadaşlarımdan daha fazla ilgilendiğim için onlara daha da yakınlaşmak istedim! Önceleri başarılı olamadım ve cinlere inancım azaldı, derken 15 yaşlarımda bu olayları rüyamda yaşamaya başladım ve gerçek hayata geçti. Yavaş yavaş sevmediğim insanlara küçük zararlar gelmeye başladı. Artık birşeyler olmadan önce, hissedebiliyordum buda beni çok mutlu ediyordu ve ben gittikçe kendimi onların yanında hissetmeye başladım! 16 yaşımda Türkiye'ye temelli dönüşümde onlar da benimleydi. Bu şekilde çok güzel ve ilginç yıllar geçirdim ve 18 yaşıma geldiğimde bir radyoda DJ'likle uğraşıyordum. Bir gece nöbeti sırasında yine yalnız değildim ama bu defa bunu hissetmek bana mutluluk vermiyordu aksine huzursuz olmaya ve boğulmaya başladım. Bir ses geçirmez stüdyo da ilginç bir şekilde birinin nefesini ensemde hissettim ve tüylerim ürperdi hatta ilk defa korktum! Tüm bunların yorgunluktan ve uykusuzluktan olabileceğini düşünerek mutfağa bir bardak su almaya gittim. Tam arkamı dönüp ışığı söndürürken biri arkamda adımı fısıldadı ve o an korkudan kanımın çekildiğini hissettim. En kötüsü de radyonun olduğu binadaki daireler işyerleriydi ve gecenin saat 02:30 da benden başka hiç kimse yoktu! Tam bu sırada bu düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan ikinci ve daha şiddetli bir sesle irkildim ve studyoya kaçıp (belki aptallık ama) kapıyı kitledim! Yerime oturdum, suyumu içtim ve müziği sonuna kadar açtım ama yine de bu durumdan kurtulamadım, çünkü bu defa omzuma bir el hissettim!!! Dona kaldım... Hiç kıpırdamadan korkarak karşımdaki aynadan arkamda olup bitenleri kestirmeye çalıştım ve gördüklerim beni dehşete düşürdü!!! Arkamda bir takım gölgeler yer değiştirip duruyordu sanırım 7-8 tane! Panik halinde radyodan resmen kaçarak ve ağlayarak aşağı indim. tek düşündüğüm motoruma atlayıp ordan uzaklaşmaktı ama motoru çalıştıramadım! Bir kaç kez denedikten sonra başardım ve süratle eve gittim. Tam eve yaklaşırken motor birden durdu. Motorun sesini duyan köpeğim koşarak geldi ve beni tanımamış gibi davranıp (ki bu hiç yapmadığı bişey) kaçtı! Ağlayarak hızla eve girdim. Annem büyük bir panikle uyandı ve sonra bir kaç arkadaşımı gecenin saat 03:00 ünde panikle eve çağırdım. O gece hiç birimiz uyumadık ve yalnız olmadığım için kendimi daha iyi hissettim. Ertesi gün farklı farklı hocalara gittik ve yapılması geteken ne varsa yaptılar. Ama tüm bunlar yetmedi ve peşimi bırakmadılar ve en kötüsü artık onlara alışmaya başlamıştım! Sonra sadece birisini çok net bir şekilde bulunduğum her ortamda görmeye başladım! Bir bayandı ve sürekli karşımda, yanımda, hep yakınımda bir yerlerde oturup gülerek beni izliyordu! Onun varlığı artık bana korkudan çok rahatsızlık vermeye başlamıştı. Çünkü; elini tuttuğum veye dokunduğum kızların o an ya burunları kanıyordu ya düşüp bir yerlerini incitiyorlardı ya da bir yerleri ağrıyordu! Böyle devam edemeyeceğimi düşünüp onu ciddiye alıp dinlemeye karar verdim. Bu arada tekrar hocaya gidip bu konuyu danıştım ve benzer olaylarla karşılaşan insanlarla görüştüm. Onun beni rahat bırakması için tek bir isteği vardı o da; cinsel beraberlik! Ama ben bunun yalan olduğunu ve bir kez beraber olduktan sonra ömür boyu onun esiri olacağımı öğrenmiştim! Sürekli beni tahrik ediyordu ve kendime zor engel oluyordum. Bu sırada bana yardımcı olan bir hocanın tavsiyesiyle istanbul da bir medyum a gittim. 3 gün onun evinde kaldım ve çok değişik yöntemler uyguladı. Sonuç mu: Bu başımdan geçen olayı kız arkadaşımla beraber hem de hiç bir yerine bir şey olmadan sizlere aktarabildik! Tek tavsiyem hayatınızı daha heyecanlı kılabilmek için bu olaylarla ilgilenmeyin. Çünkü kaybettiğiniz şey yine kendi hayatınız!!!!
---

-------Geçici bir süre için annemin babaannesinin şehir içindeki eski evine taşınmıştık. Evin bulunduğu bölge diğer binaların arka kısmında kalıyordu ve evin ön tarafı bahçe olmakla birlikte yan tarafındaki okulun bahçesine bitişik olarak bir duvarla ayrılıyordu. Okulun bulunduğu bölge uzun zaman önce mezarlıkmış. Kentleşme büyüdükçe mezarlığı taşıyıp okul kurma kararı alınmış. Fakat Sarı Kız isminde bir yatırın mezarını bir türlü kaldıramamışlar. Buna yeltenen makinaların her biri muhakkak arızalanıyormuş. Bundan dolayı kaldığımız evin bahçesinden hemen çıkışında sol tarafta bu yatırın mezarı vardı. Temiz kalpli insanların bu yatırı gece yarısı saatlerinde bölgesinde bulunan eski bir çeşmeden takunyalarıyla giderek su aldığını gördüğü söylenir. Topuklarına kadar uzun sarı saçlarıyla genç bir kız görünümünde olduğunu duymuştum. Bu yatırın eve yakın olmasından rahatsızlık duyuyor ve geceleri evde rahat olamıyordum. Zamanla bir şey olmadığını görmüş ve rahatlamıştım haliyle. En büyük zevklerimden biri de müzik çalarken uyumaktı. Tarkan'ın ilk kaseti çıkmıştı ve ''asla'' isimli parçasından çok hoşlanıyordum. Kaseti aldığımın ilk gecesiydi. Ve o şarkıyla uyumak üzere teybimi hazırlamış ve üstelik eğer uyuyamazsam tek kaset yetmez diye düşünerek ikinci bir kaset koymuş ve continue play durumuna yani ilk kaset bitince ikinci kasete başlaması için hazırlamıştım. 01:00 civarı yatağıma uzanarak müzikli düşüncelerle uyumaya çalışıyordum. Hava biraz soğuk olduğu için yorganıma iyice gömülmüştüm. Uykunun o ince çizgisine gelmiş ve müzikten dolayı iyice gevşemiştim. Artık uyku moduna geçtiğimi düşündüğüm bir anda teybimden çıt çıt diye bir ses geldi. Bu ilk kasetin bittiğine işaretti. Fakat sessizlik olmamıştı yani çalan parça yarıda idi. Buna anlam veremeyerek gözlerimi açmıştım. Yanılmış olabilirdim ikinci kaset başlamalıydı bu sırada diye düşünürken tekrar çıt çıt diye gelen iki sesle ikinci kasetinde başlamadan önce kapandığını hissettim. Yıllardır kullandığım teybimi iyi tanıyordum. Bu şekilde kapanmasına mekanik olarak imkan yoktu ki elektrikler gitmiş olsa bile otomatik olarak kapanmazdı. Bu anlam veremediğim olaya karşı yatağımdan doğrularak yavaşça teybimin olduğu tarafa bakmaya çalıştım. İçerisi loş olduğu için teybimi seçemiyordum. Anlam veremediğim bu olaya karanlığın içinde öylece bakakalmıştım. İçimde kötü bir his belirmişti ve korktuğumu hissederek kımıldayamıyordum. Nitekim annemlerde hemen yan odamda uyuyorlardı bu bana azda olsa cesaret veriyordu. Fakat oda da yalnızdım. Bu olanlar bir kaç saniye içerisinde oluyordu. O doğrulmuş halimle yatağımda tuhaf bir sallanma olduğunu sezmiştim. Hafif bir biçimde sağa ve sola sallanıyordu bedenim. kalp atışlarımı da duyuyordum. Bu sallantı kalp ritmlerimdenmi kaynaklıydı çözemedim. Evin tavanı ahşap malzemedendi ve tam üstümden başlayarak gittikçe güçlenen bir gümbürtü diğer odalara kadar hızla ilerledi. bu an şok anımdı. Bir veya iki saniye gümbürtünün dinmesini bekledim. Ne annemlerin varlığı nede yatağımdaki sallantı aklımdaydı. Mantıksız olaylar üst üste geliyor ve canıma okuyordu Tüm bedenim kaskatı olduğu halde beynimden bir iki saniye içinde sayısız dua döküldü. İşe yaramışmıydı bilmiyorum ama o gümbürtü geri dönmemişti. bundan istifade ederek yatağımdan dualarla birlikte fırlamamla hiçbir şey göremediğim o karanlık içinde lambayı yakmamı sağlayacak olan düğmeyi tek hamlede tokatlamıştım. Florasan olduğu için iki saniye daha beklemem gerekiyordu. İki gün gibi geçen o iki saniyeden sonra göz kırparak florasanın yanmasıyla içerini net olarak görebildim. Odamda hiçbir tuhaflık yoktu. kalp atışlarımın gürültüsünden başka bir ses varmı yokmu anlayamıyordum. Bir cesaret daha göstererek bilinçsizce kapımı açarak hemen yan odadaki annemlerin odasının kapısını araladım. odamın ışığından yansıyan ışıkla annemin uyuyan yüzünü gördüm. Uyanmamışlardı. Hemen odaya daldım ve bir kaç saniye başlarında sağa sola bakındım. Annem tavşan uykusu olan biriydi ve benim odadaki varlığımı hissederek gözlerini açtı ne olduğunu sordu. O gümbürtüye uyanmamış olması hayret verici birşeydi benim için. Anlaşılan benden başka bunu duyan olmamıştı. Annemi odama çağırdım ve ondan önce giderek azda olsa rahatlamış biçimde teybimi inceledim. Herşey normaldi. Beni asıl hayrete düşüren içindeki kasetin durumuna baktığımda iki kasetinde hiç ilerlememiş gibi en başında sarılı biçimde durduğunu görmem oldu. Kendimden kuşku duydum. Anneme de hiçbir şey ispat edemedim. Annemin yorumu gece tavan arasında dolaşan kediler hakkında oldu. Bende o gümbürtüyü bir kedinin yapabilmesi için ancak dört bacağını ve kuyruğunu altından toplayarak deli gibi poposu üstünde zıplayarak ilerlemesi gerektiğini söyledim. Bir kedinin işi olamazdı. Sanırım başka güçler tarafından uyarılmıştım. Kısık bile olsa müzikten rahatsız olan komşularım vardı. O evden taşındıktan sonra da müzik dinleyerek uyumayı denesemde uyuyamadığımı gördüm. Bir zevkimden daha mahrum bırakılmıştım.
 
Mezarliktaki Yangin
Su an 17 yasindayim ve olay bundan 3-4 sene evvel YASANMISTIR. O yaz en büyük zevkimiz arkadaslarla gece asagi inmek idi ve hemen hemen indigimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatirdik. Anlattigimiz hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatirken sanki yasamis gibi anlatirdik ve kendi uydurdugumuz hikayeye o ortamin verdigi gerilimle kendimiz de inanir ve korkardik. Içimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadasimiz idi. Nedim yasça bizden büyüktü ve bizi korkutmayi iyi basariyordu açikçasi. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlatti. Hikayeye göre bazi insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir atesle küle dönüsecek kadar yaniyorlarmis. Bu yanma o kadar çabuk gerçeklesiyomuski, kendisini kurtarmaya zamani olmuyormus kurbanin. Ayrica bu olay kurban yalnizken gerçeklesiyormus, yani görgü tanigi olmuyormus hiçbir zaman. Bu anlattigi hikaye ilginç oldugu kadar inandirici gelmemisti çogumuza. Fakat Nedim evinden getirdigi ansiklopedi de yazilanlari bize gösterince tüylerimiz diken diken olmustu hepimizin. Bu olaylar gerçek yasanmis olaylar olarak anlatiliyordu ansiklopedide kanitlari ile. O gece eve kosar adimlarla çiktim ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatimizin en korkunç günü olmustu. Gelen habere göre Nedim bir sokak arasinda ölü bulunmustu ve isin ilginç yani Nedim'in gömüldügü mezarlikta 1 hafta sonra yangin çikmisti ve bütün mezarlar yok olmustur.Inanmayan arkadaslar eski gazeteleri karistirabilirler. Tarih: 3 Eylül 1997, Mersin mezarligi orman tarafinda onlarca mezar yanmistir.
 
AZRAİL
YAŞANMIŞ GERÇEK OLAY (gerçekliğini araştırmadım.)

adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya.... adam arka tarafa biner.....
şöför - eee hemşerim kimsin nereye gidersin...der....
yolcu - ben Azrailim..canını almaya geldim der......
şöför alaycı bir tavırla
- sen mi Azrailsin der..yaw senin gibi Azrail olurmu hiç der....
yolcu sakin bir tavırla
-sen daha önce Azrail gördünmüde tarif ediyorsun der... ve ekler yolcu - inanmadın bana öylemi der....
şöför - inanmadım tabii der......
yolcu - o zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın der.....
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde bir yolcu daha alır.. ama yolcu ön tarafa oturur...olaylar bundan sonra daha da enteresanlaşır.....
şöför yanındakine...
- ee sen klimsin nereye gidersin der....öndeki
- abi ben merkezde biryerde indirirsen çok sevinirim adım felanca der......
şöför - yaw şu arkadaki adam bana Azrailim diyo görüyonmu şu herifi hem iyilik ediyoz hemde dalga geçiyor zibidi der....
öndeki arkaya bakar ama kimse yoktur....
öndeki - abi arkada kimse yokki.....
şöför hışımla arkaya bakar ve
- körmüsün be adam arkada oturuyorya der.....
öndeki arkaya bir daha bakar ve
- abi senin kafan iyimi yoksa dalga mı geçiyorsun der...
bu sefer arkadaki söze girer....
- gördünmü der öndeki beni ne duyabilir nede görebilir der şöföre.
şöför bir anda dizlerinin bağı çözülür bet beniz atar....
arkadaki şöföre...
- hadi der arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacam der.....
şöför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner arabadan.....

sonra....


sonra ne olmuş biliyormusunuz?????


adamlar arabayı aldığı gibi kaçmışlar...) )
 
Geri
Üst