Ben korkmak istiyorum Diyene :> Arşiw :)

20
EXE RANK

SpoinieN-

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
27 May 2010
Mesajlar
29,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Web sitesi
www.cankskn.com
SpoinieN-
Köyün birinde genç bir kadın yalnız başına mısır tarlasında çalışırken, kolunu bir mısır kabuğu kesmiş. Kesik bayağı derinmiş. Kolunda şiddetli bir kanama başlamış. Kadıncağız da kan görmeye dayanamazmış. Hemen oracıkta, olduğu yere bayılıvermiş. Bir süre sonra ayılmış ve evine dönmüş.

Aradan epey bir zaman geçmiş. Kadının yarası kapanmış ama kolu şişmeye başlamış. Sürekli bir karıncalanma hissi varmış kesiğin olduğu yerde. Durum böyle olunca, kadını doktora ***ürmüşler. Doktor muayene etmiş ama bir şey bulamamış. Kesiğin mikrop kaptığını, bunun sonucunda da deri altında iltihap oluştuğunu düşünerek, şiş bölgeyi kesip içindeki iltihabı akıtmaya karar vermiş. Şişkin yere neşteri vurmasıyla kadının kolundan binlerce minik akrep dışarı fırlamış. Tabii kadın oracıkta kafayı yemiş.
Meselenin aslı sonradan anlaşılmış. Meğer mısır tarlasında kadın baygınken bir akrep kadınının kesik koluna yumurtalarını bırakmış. Minik akrep yavruları da yumurtalarından çıkmış ve kadının kolunda gelişmeye başlamış. Gerisi de malum işte. Kadıncağız hala akıl hastanesinde, "Kolum şişti, kolum şişti" diye dolaşıyormuş...
 
Bu olay Bursa'da olmuş. 17 yaşında bi genç kız aniden ölmüş. Aile perişan olmuş ama n'apsınlar, kızı defnetmişler tabii. Aradan bi'kaç gün geçmiş. Baba kızını rüyasında görmüş. Kız sürekli titriyomuş ve "Çok üşüyorum baba. Yalvarırım üstümü ört" diyomuş. Adam sabah kalktığında rüya aklına gelince hüngür hüngür ağlamış. "Gül gibi evladımı kaybettim. Rüyama giricek tabii" diye düşünmüş. Karısının üzülmemesi için de ona hiç bişey söylememiş. Ama ertesi gece, sonraki gece, daha sonraki gece, hep aynı rüya: "Çok üşüyorum baba. N'olur üstümü ört!" Baba bi gece yine aynı rüyayı görürken kan ter içinde uyanmış. Dayanamamış, karısının, "Nereye bey bu saatte?" demesine aldırmadan sokağa fırlayıp soluğu mezarlıkta almış. Kızının mezarına gelince ne görsün? Mezar açık ve bomboş! Adam ne yaptığını bilmez bi halde mezarlık bekçisinin kulübesine yönelmiş. Allahım, o an gördüğüne yürek dayanmaz. Bekçi resmen kıza tecavüz ediyomuş! Meğer bu aşşağılık herif her zaman, yeni gömülen ölülere belli bi süre bunu yaparmış
 
arkadaşlar öncelikle size yemin ediyorum bu olay gerçek
Bir akşam annem ablam ve ben discovery channel kanalında böyle ruhlarla,cinler perilerle ilgili bir program izliyorduk.programdan sorna bn dalga geçmeye başladım.cin kimmiş sıkıyosa yanıma gelsin bn ona gösteririm güzel bir kız kılığına girip gelsin dalga geçtim.sorna içerde ıslık çalmaya başladım.annemler bana çok kızıd içerde ıslık öttürülmez diye.sorna hepimiz yattık bn ranzanın üst katında yatıyorum ama tavana çook yakınım.tavan tertemiz 2 gün önce badana yapmıştık.neyse yattık bi 30 saniye sonra dışardan sesler gelmeye başladı.ablam kalkıp camı açtı bnde yataktan bakıyordum.(tavanda hala bir şey yok)sorna tam ablam ışığı söndürcek ben başımı yastığa koydum bir de ne göreyim tavan örümcek kaynıyo(en çok korkutuğum varlıktır)ama öyle böyle değil minicikler ama en az 300 tane vardır ve sadece bnim yatağımın olduğu yerdeler tavanın diğer yerlerinde yoklar.ablam onları görmesiyle beni aşağıya çekti ve bağırarak annemleri çaığrdı.babamlar geldi bn salona dopru gitim ve bn nereye gidersem örümcekler o tarafa doğru geliyorlardı.babamlar örümcekleri elektrik süpürgesiyle çektiler.1 hafta o odaya girmedim sorna artık tekrar orada uyumaya baladım ve şunu söyleyeyim bu odada uyuyamıyorum resmen bir basınç var üzerimde ders çalışıamıorum bu odada kafam hiçbir şey almıyor.ve artık cinlerle perilerle asla dalga geçmiyorum.ve yemin ederim bu olay gerçek
 
7 KURSUNLA ISTIKLAL MARSI....
> > >
> > >Hakan Evrensel emekli bir subaydir. Güneydogu Anadolu'da terörle

> > >
> > >Mücadele etmistir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydogu
> > >Öyküleri-1,2,3 adli üç kitap yayinlamistir.
> > >Bu kitapta subay, doktor, hakim, savci, er Güneydogu Anadolu'da

> > >emperyalizmin isbirlikçisi PKK'ya karsi mücadele edenlerin mücadele
> > >
> > >anilari anlatilir. Üç kitap ta defalarca basilmistir. Simdi üç cilt
> > >bir arada "Güneydogu Öyküleri" adi ile yayinlandi. Ogullarinin

> > >yigitligini anlamak isteyen bir milletin okumasi gereken bir kitaptir
> > >
> > >Evrensel'in kitabi. Bütün kitapçilarda bulmak mümkün. Size bu
> > >kitaptan bir hakimin anilarini aktarmak istiyorum.

> > >Güneydogu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim, ilçe disindaki
> > >lojmanindan görünen karakolun bir gecesini söyle anlatir:
> > >
> > >
> > >
> > >"Lojmanimizin balkonundan o karakol görünürdü. Yaklasik bir aydir her

> > >istihbarat kaynagindan karakolun basilacagi haberi geliyordu. Üstelik
> > >baskinin simdiye kadar yapilanlardan çok daha büyük olacagi
>söyleniyordu.
> > >
> > >Yakin birliklerden timler getirildi, karakolun etrafina mayinlar

> > >dösendi, agir silahlarla takviyeler yapildi ve baskin beklenmeye
> > >baslandi. "En son gelen istihbaratta baskinin saati ve baskina
> > >katilacak terörist sayisi
> >bile

> > >veriliyordu. 22:10, 500 terörist. Karakol o gün basilmadi."Bir gün
> > >sonra, bildirilen saatte cehennem basladi. Balkonumuzdan izledigim
> > >dehset dolu manzarada, daire haline gelmis teröristlerin, dairenin

> > >ortasina, gecenin karanliginda atesleri parildayan silahlari
>ateslediklerini görüyordum.
> > >Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladigi yerde oldugunu
> >biliyorduk.
> > >Tam anlamiyla çember içine almislardi. Lojmandan ayrilip dogruca
> > >jandarmanin binasina gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli
> >timlerden
> > >durumlarini bildirmelerini istiyor; dis emniyette bulunan timler de

> > >bu çagrilara cevap veriyor, havan ve uçaksavar atesi istedikleri
> > >yerleri de tarif ediyorlardi.
> > >
> > >"Bir süre sonra telsiz konusmalari, timlerden birinin üzerine

>yogunlasti.
> > > Timden bir türlü cevap alinamiyordu. Üst üste, defalarca çagri
> > >yapiliyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konusmalari
> > >takip eden askerler timden ümitlerini kesmislerdi. Ama bir yandan da

> > >çagrilar devam
> > >
> > >ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu:
> > >"Yaralilarim var, yaralilarimi alin."
> > >Tüylerimiz diken diken olmustu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3,

> > >sakin olun, az sonra birlik çikacak. "Ilk yarali haberi, bu
> > >saatlerdir aranan timden gelmisti. Tim komutani konusurken arkadan
> > >silah sesleri
> >duyuluyordu.

> > >Herkes bu sözler üzerine yorum yapiyordu. Telsizin basindaki tim
> > >komutanlarindan biri, bu timde sehit oldugundan emindi. Merkezden
> > >tekrar çagri yapildi. "Suat 3 , irtibati kesme. Sakin olun!" Cevapta

> > >bir degisiklik olmadi :
> > >
> > >"Yaralilarim var. Kan kaybediyorlar. Yaralilarimi alin!" "Ve tam bir
> >buçuk
> > >saat, beser dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu

> > >sözlerle sürdü : "Yaralilarimi alin" , "Sakin olun, geliyoruz.
> > >"Hepimiz o time kimsenin yardima gidemeyecegini çok iyi biliyorduk.
> > >Karakola düsen mermi sayisinda azalma olmuyor, aksine, takviye alan

> > >teröristler baskinin siddetini gittikçe arttiriyorlardi. Kimsenin,
> > >degil karakolun disina çikmak, mevzi degistirebilecek firsati dahi
> > >olmadigi apaçikti. "Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hirs dolu

>kelimelerini isittik:
> > >
> > >"Hemen gelip yaralilarimi almazsaniz, karakola dönüp bölügü
>tarayacagim.
> > >"Hepimiz sok olmustuk. Hemen tabur komutani devreye girdi. Hemen

> > >hemen Ayni sözcüklerle tim komutanina sakin olma çagrisi yapti. Ama
> > >ise yaramiyordu. Tim komutani "Yaralilarimi alin!" disinda baska bir
> > >sey demiyordu. Tabur komutaninin da telsizi birakmasiyla, bir saat

> > >kadar daha tim komutanindan ses çikmadi. Birer dakika arayla yapilan
> > >yogun çagrilara
> > >
> > >cevap vermedi. Hepimiz tim komutaninin da sehit oldugunu düsünüyorduk.

> >Içim
> > >burkuluyor, basim dönüyor, tanik oldugum bu anlardan nefret ediyordum.
> > >Telsizin basina tim komutaninin okuldan devre arkadasi geldi. Son bir
> > >ümitle eline mikrofonu alip, cevap beklemeden, telsizin kodlarini da

> > >kullanmadan, konusmaya basladi: "Devrem ben Hüseyin. Geçmis olsun
>devrem.
> > >Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çikti. Sana dogru
> > >geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

> > >
> > >"Telsizin mandalini birakip beklemeye basladi. Hepimiz Motorola
> > >marka,duvara monteli telsiz cihazinin hoparlör kismina gözlerimizi
> > >dikmis bekliyorduk. Ve konustu : "Devrem, bölük komutani nerde?"

> > >Hepimiz derin
> >bir
> > >"Oh!" çektik. Telsizden, "Izinde devrem" yaniti verildi. Suat 3 ,
> > >artik tükenen bir sesle konusmayi sürdürdü: "Ne olur yaralilarimi

> > >alin. Bende yaraliyim. "O ana kadar kendisinin de yarali oldugunu
>söylememisti.
> >Hepimiz
> > >donup kalmistik. Telsizin basindaki devre arkadasi da bu sözü üzerine
> > >mikrofonu firlatti ve odadan çikti. Ben kapinin hemen esiginde ayakta

> > >duruyor,duyduklarim ve gördüklerimle bir tarihe taniklik ettigimi
> > >düsünüyordum. "Ben de yaraliyim" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha
> > >kadar hiç konusmadi Yüzlerce kez yapilan çagrilara cevap vermedi.

> > >Artik onun sehit olduguna ben de inanmistim. "Gün agarirken hepimiz
> > >yorgun düsmüs, telsizden yapilan "Suat 3, Konusan Suat, Cevap ver!"
> > >çagrisindan bikmis halde bir kösede

> >yigilmisken,
> > >birden telsizin mandalina basildigini fark ettik. Telsizden silah
> > >sesleri geliyordu. Ve on on bes saniye sonra hayatim boyunca
> > >unutamayacagim bir Istiklal Marsi dinlemeye basladim. Mandala sürekli

> > >basildigi için bütün telsizlerin konusma imkani durmustu. "Çatismanin
> > >altinda yarali bir tim komutaninin, makamiyla söyledigi Istiklal
> > >Marsi'ni dinliyordum. Gözlerim dolmustu. O ana kadar duydugum en güzel

>Istiklal Marsi'ydi.
> > >
> > >Birinci dörtlügü bitirdi. Ikinci dörtlükte sesi çatallasti. Kelimeler
> > >uzadi. Ama marsi söylemeyi birakmadi. Bozuk bir ses tonuyla, kendini
> > >zorlayarak okumaya devam etti. Marsi bitirdiginde, ben de bitmistim.
> >Hemen
> > >orayi terk ettim."
> > >
> > >Bir daha onun sesini hiç duymadim.
> > >Toplam 22 sehidin verildigi o baskin gecesinde, vücuduna saplanmis 7

> > >merminin acisiyla söyledigi Istiklal Marsi'ni ruhuma isleten tim
> > >komutaninin ölmedigine ise hala inanamiyorum."Hakimin anilari burada
> > >sona eriyor. Iste benim Türk subayindan anladigim budur. Vücudunda

> > >yedi mermi oldugu halde makami ile istiklal Marsi söyleyen adamdir.
> > >
> > >
> > >Okuyun Arkadaslar ve bu VATAN için kanlarini akitan Kahramanlarimizla
> > >övünün, gururlanin...
 
bakın abraham lincoln ile f.kennedy'in hangi ortak noktaları varmış.
Abraham Lincoln kongreye seçildiği yıl 1846.
Jonh F.kennedy'nin kongreye seçildiği yılda 1946.
Abraham Lincoln'un ABD başkanın odugu yıl 1860.
Jonh F.Kennedy'nin ABD başkanın olduğu yıl 1960.
Her iki başkanında cuma günü suikast kurban gitti.
Her iki başkan da başların isabet eden kurşunla öldü.
Lincoln'un sekterinin soyadı Kennedy idi.
Kenned'nin sekterinin sayadı da Lincoln idi.
Lincoln ve Kennedy de güneyliler tarafından öldürdüler.
Lincoln ve Kennedy'nin koltuna güneyliler oturdu.
Yerlerine gelen başkanların soyadı Johnson 'du.
Lincoln'den sonra başkanolan Andrew Johnson'un dogum ylı 1808'idi.
Kennedy'den sonra başkan olan Lyndon Johnson dogum yılı 1908 'idi.
Lincoln'u vuran John Wilkes Booth'un dogum yılı 1839'du.
Kennedy'yi vuran Lee harvey oswald'in dogum yılı 1939'du.
İki suikastçinin de üç isimi vardı.
İki suikastçinin de isimimde 15 harf vardı.
Kennedy,"Lincoln"marka bir otomobilde vuruldu.
Lincoln,Kennedy isimli bir tiyatroda vuruldu.
Lincoln'u vuran tiyatro'dan kaçtı,bir depoda yakalandı.
Kennedy'i vuran depodan naçtı,bir tiyatroda yakaldı.
Her ikiside davaları başlamadan öldürdü.
Ve son olarak...Lincoln ölmeden bir hafta önce Maryland Monroe'da idi.
Kennedy ölmeden bir hafta önce Marilyn Monroe ile idi.
 
ir gün adamın teki bir emlakçıya gitmiş ve tepede gördüğü satılık evin fiyatını sormuş.. Emlakçıda ''elimde daha güzel ve ucuz evler var.. Üstelik o ev değerinden çok yüksek fiyata satılıyor daha iyi bir ev önersem istemezmisin'' demesine rağmen,adam ''teşekkür ederim ama o ev küçüklüğümden beri istediğim hayalimdeki ev türü.. Gözlerden uzak olması en önemli etken bugüne kadar hep kalabalık ortamlarda çalıştım çalıştım çalıştım.. Artık bundan sonra biriktirdiğim paramla böyle bir eve sahip olmak ve kalan hayatımı böyle sakin bi yerde geçirmek istiyorum'' demiş.Emlakçıda adama '' o ev yaşlı bir bayana ait ve ev için çok yüksek fiyat istiyor,hem evin bir çok yeri kırık dökük çatısında büyük hasar var ve bahçeside çalı çırpı içinde sonra pişman olursanız beni suçlamayın,gerekli uyarıyı yaptım'' demiş.. Adam merak etmemesini söylemiş ve yaşlı bayana telefon açıp onunla görüşmeye gittiğini söylemesini istemiş. Adam emlakçıdan çıkıp eve gitmiş.. Evin önüne geldiğinde gerçekten emlakçının dediği gibi ev ve bahçesi perişan haldeymiş.. Kapıda yaşlı kadın belirmiş ve adamı eve davet etmiş.. Adam içeri girmiş,eve eskiliği simgeleyen keskin bi koku hakimmiş ve evin içide perişan haldeymiş.. Salonda oturmuşlar ve konuşmaya başlamışlar.. Yaşlı kadın '' bu ev 100 yılı aşkın bir ev ve aslında satmayada gönüllü değilim hem fazla konuşmayı ve pazarlığıda sevmem bu ev için 1.000.000 dolar istiyorum'' demiş.. Adam büyük bir şaşkınlıkla '' Ne ? 1.000.000 dolar mı ? Bu eve bu para ama çok fazla fiyatın bu kadar yüksek olacağını ummuyodum biraz indirim yapsanız yada ödeme planını bir şekilde halletsek olmazmı ? '' demiş çaresizce.. Yaşlı kadında '' size pazarlık sevmediğimi söyledim 1.000.000 dolar ve peşin demiş..'' Adam '' lütfen bi kolaylık yapsanız inanın bu aralar nakit olarak sıkışığım ama..'' adam sözünü bitirmeden,yaşlı kadın '' Lütfen!! O zaman sizi kapıya kadar geçiriyim'' demiş.. Adamda terli ve sıkkın halde '' OFFF Tamam... İstediğiniz miktarı vericem'' demiş.. Kadın gülümseyip oturduğu yerden kalkmış ve memnun bir şekilde '' iyi o zaman size soğuk bir limonata getiriyim hem serinleriz hemde içerken sohbet ederiz'' demiş.. Mutfakta baya oyalandıktan sonra soğuk limonata getirip adama ikram etmiş yerine oturmuş ve sohbet etmeye başlamışlar.. Yaşlı kadın '' o kadar parayı böyle bir eve vermeye neden razı oldunuz öğrenebilirmiyim?'' demiş.. Adamda '' evet biraz eski olduğu ve baya bi ihtiyacı olduğu belli ama bilmiyorum bu eve çok ısındım.. çocukluğumdan beri hep böyle evde oturmayı istemiştim o yüzden,peki siz neden bu kadar fiyat istediniz evin halini bilip'' diye sormuş.. Yaşlı kadında ''bu ev bana ölen oğlumu hatırlayor,o burda doğdu burda büyüdü ve burda öldü.. Ama günden güne onu özleyip hayaliyle yaşayıp her gün ölmektense evi satmaya karar verdim.. Satmakta istemiyorum aslında ama istediğim parayı veren olursa sizin verdiğiniz kadar insan kolaylıkla herşeyden vazgeçebilir,para insana herşey yaptırır değilmi ?'' diye sorup sinsice gülümsemiş.. Adamda şüpheli bir halde '' evet.. peki oğlunuza noldu?'' diye sormuş.. Yaşlı kadın '' oğlum çok iyi bir çocuktu hemde çok.. Sözümden hiç çıkmazdı ama babası ölünce bunalıma girdi ve çok değişti.. Bir gün beni terkedip büyük şehire gitti.. Ondan aldığım tek haber 6-7 ayda bir aldığım mektuplar ve bir miktar paraydı.. Sonra bir gün elinde bir paketle çıka geldi ama başka bir insan olarak.. Ona sarılmaya kalktığımda bile beni itti ve odasına çekildi,birşeylerden kaçıyodu birşeylerden korkuyodu ve saklanmaya ihtiyacı olduğunu söyledi.. Telefonla konuşurken bir gün dinlediğimde elindeki paketin çok önemli olduğunu ve milyonlarca dolar paraya bedel olduğunu bunu hemen elinden çıkarması gerektiğini söyledi.. Bir gece uyurken bir takım sesler duydum,sesler oğlumun odasından geliyordu.. Koşa koşa odasına gittim ve boğuşma sesleri duydum,kapıyı açmaya kalktım ama kapı kilitliydi.. Oğluma seslendiğimde bana anne kaç çabuk ve polise haber ver dedi.. Ve bunlar oğlumun son sözleri oldu ve silah sesi duyuldu..'' tedirginlikle dinleyen adam '' sonra noldu peki?'' diye sordu.. Yaşlı kadın '' o anda kapının kilidini kırıp içeri girdiğimde oğlumun yerde yatan cansız bedenini buldum.. Onu vuran camı kırıp kaçmıştı.. Ve her yeri karıştırmıştı,belli ki o paketi arıyodu ama bulamamıştı.. Sonra polis geldiğinde araştırma yaptı ve oğlumun bir notunu buldu.. Paketi sakladığı yeri yazıyodu.. Ve o gün herşeyi planladım ve evi satılığa çıkardım.. Çünkü oğlumu öldüren adam o paketin peşindeydi ve o paketi bulmak için tekrar geri gelip evi fiyatının 10 katı fiyatına bile olsa alacağını biliyordum.. VE SENİN GELMEN İÇİN,SENDEN İNTİKAM ALMAM İÇİN YILLARDIR BEKLEDİM ama sonuçta amacıma ulaştım.. Mezarını kendin kazdın..'' demiş adamda o an fenalaşıp '' kahretsin!! bana ne verdin sen.. Ahhh başım dönüyor seni pis yaşlı fare'' demiş ve başından sular dökülmüş gibi terlemiş ve öylece yere yığılmış,yerde adam can çekişirken yaşlı kadın '' Bu bir kızıldereli zehiri eskiler iyi bilir en fazla 10 dk içinde insanı öldürür ve seninde sadece 2-3 dk an kaldı..'' demiş ve yaşlı kadın adama büyük bir kin ve gülümsemeyle bakıp kendi zaferini kutlar gibi ölmesini izlemiş..
 
Aşağıdaki yazı eski dünya boks şampiyonu Muhammed Ali Clay'in
olaylardan sonra dünya ticaret merkezini ziyareti esnasında Amerika'nın 1
numaralı haber Televizyonu CNN'nin Hıristiyan muhabiri Mc.Oneil'in sorusuna
verdiği akıllıca cevaptır:

CNN Muhabiri Mc. Oneil:

''Sn. Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle
aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?

Muhammed Ali:

''Siz, Hitler ile aynı dini paylasan bir mensup olarak neler
hissediyorsanız aynısını…"
 
Bir zamanlar Yemen'de çok şiddetli bir sel ortalığı alt-üst eder. Sular çekildikten sonra eski bir mezarın açıldığı görülür. Ortaya bir kadın cesediyle büyük bir servet çıkar. Kitabedeki yazı okunduğunda görülür ki, bu ceset, Hımyerî hükümdarlarından Zu Şefer'in kızı olan Tace adındaki bir kadına aittir.

Yusuf (A.s) zamanında yaşadığı anlaşılan Tace'nin cesedinin boynunda yedi inci gerdanlık, kollarında yedişer kıymetli altın bilezik, ayaklarında mücevherli yedişer halhal, yani ayak bileziği ve on parmağında da muhteşem mücevher yüzüklerin bulunduğu görülür. Ayrıca baş tarafında çok kıymetli eşya ile doldurulmuş hazine gibi bir tabut parladığı da dikkatlerden kaçmaz.

Bu tabutun ön kısmındaki levhada yazılı olanlar, en az mücevherler kadar ilgi çekicidir:
"Ben Zu Şefer'in kızı Tace'yim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çıktığı için, tahıl getirtmek üzere Mısır Maliye Nazırı olan Yusuf Aleyhisselam'a adam yolladım. Epey bir zaman geçtiği halde gönderdiğim adam gelmeyince, adamlarımızdan bazı kimselere bir kantar (50 kilo kadar) gümüş verip, herhangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmelerini istedim. Onlar da bulamadılar. Nihayet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de yine bulamadıkları için inci öğütüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için büyük bir servet içinde açlıktan ölümle yüz yüze kaldım. Benim bu hikayemi işitenler halime acısınlar! Acaba dünyada benden başka hangi kadın bu kadar muhteşem zinetler içinde açlıktan ölmüştür?"

Tarihte altının da, incinin de, mücevheratın da, paranın da beş para etmediği durumlar az değildir. Herhalde insanlık bu gibi olaylardan ibret almalıdır.



en büyük zenginlik şükretmektir unutmayalim..........
 
Şehir içi dolmuşların birinde 20 yaşlarında ince elbiseler giyinmiş genç bir kız,utanma duygusunu parçalar bir şekilde,açılıp saçılmış fitne sergiliyordu.Arkasında saçı sakalı ağarmış ihtiyar,genç kızın halinden dolayı arkasında utançla oturuyordu.Kızın kulağına eğilerek edeple şöyle fısıldadı:
Ey kızım sana yakışan örtünmektir.Tesettür,insan kurtlarının iştahını kabartan bu şeffaf elbiseden daha faziletlidir.Hem bu hayâyı parçalar fitneye sürükler.
Genç kız şöyle dedi:
Sana ne?
kabrime benimle beraber mi gireceksin?cennete ve cehenneme koymak senin elinde mi?
Kız ahmaklaşmış,adamın üzerine gitmeye başlamıştı.Sonra cür’eti ve utanmaz tavırlarını artırdı,adamla alay ediyor şöyle diyordu:
Al,işte cep telefonum.Allahı arada,bana cehennemde hangi odayı ayıracağını söyle.Ve çirkin bir kahkaha attı.
Adam çekindi.Allaha sığındı.Allah bana yeter.o ne güzel vekildir dedi ve sustu.

Bu cahil kıza nasihat edeceğine pişman oldu.Sessiz geçen 10 dakikadan sonra şoför durağa gelmiş,herkes inmeye başlamıştı.herkes genç kızın da inmesini bekledi. O arabanın kapısının yakınında oturuyordu ve uyuyup kalmıştı.
Adama onu uyandırmasını söylediler. Adam çekinerek onu hafifçe sarstı ve kız yere seriliverdi.Ruhunu yaradanına çoktaaan teslim etmişti.
Yolcular,gördükleri duruma hayret ederek titrediler ve biz Allahtan geldik ona dönücüleriz dediler.
Genç kız yaratıcısıyla alay etmişti. İşte cep telefonum demişti, Allahı ara bana cehennemde hangi odayı ayıracağını söyle diyordu.Ve bu söylediklerinin ardından da Rabbine doğru yola çıkmıştı.İşte,hayatı rabbiyle dalga geçtiği sırada sonlanmıştı. Bu ibret tablosu şu hadisi hatırlatıyor.

"Şüphesiz kul ucunun nereye varacağını düşünmeden,ALLAH 'ı gazaplandıracak bir söz söyler bu sayede cehennemi boylar."
 
Adamın biri, bi cumartesi gecesi evine dönüyomuş. Birden 15-16 yaşlarında sevimli bi kızın yolun kenarında otostop yaptığını görmüş. Adamın da aynı yaşlarda iki kızı varmış. Hemen arabayı kızın yanına yanaştırmış, "Gece yarısı böyle ıssız bir yerde n'apıyosunuz Allah aşkına? Bu saatte otostop mu yapılır?" demiş. Kız, "Uzun hikaye. Rica etsem beni evime ***ürür müsünüz? Buraya çok yakın. Bu iyiliğinizi ömür boyu unutmam" diyerek arka koltuğa oturmuş. Kızın üzerinde cicili bicili, hoş bi elbise varmış. Evinin adresini vermiş. Gerçekten de yakınmış ev. Adam eve vardığında önünde durmuş, "İşte geldik küçük hanım" diyerek arka koltuğa dönmüş ama arkada hiç kimse yokmuş. Gözlerine inanamamış tabii. Hemen arabasından inip evin kapısını çalmış. Beyaz saçlı, çok yorgun görünen yaşlı bi kadın açmış kapıyı. Adam heyecanla, "Bana inanmayacaksınız ama yoldan küçük bi kız aldım. Bana buranın adresini verdi ama tam geldiğimizde..." Yaşlı kadın adamı susturmuş, "Biliyorum, biliyorum" demiş, "Sonra da ortadan kayboldu di'mi? Bu başımıza ilk defa gelmiyor. Her cumartesi akşamı aynı şey olur..." Meğer kız bir cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik kazası geçirmiş ve oracıkta ölmüş. Şimdi her cumartesi gecesi kazada öldüğü yerden otostop yapıp evine gelmek istiyomuş ama bunu bugüne kadar başaramamış. Kadın bunları anlatırken adamın gözü piyanonun üzerindeki kızın fotoğrafına ilişmiş. Evet, kız aynı kızmış ve üzerinde de aynı elbise varmış..
 
BU olay Kayseri Bünyan ilçesi sinirlari içerisinde

yaşanmiştir ki, olayin

kendi Alfred Hitchcock'un meşhur korku filmlerini bile

çok gerilerde

birakir.

Kendisi Bünyan'li olmayan, politika ile de ugrasmis ve

halen Kayseri'de

isadami olan birisi, Bünyan kiyiciginda, Kayseri

Malatya kara yolu üzerinde,

lokantasi olan bir benzin istasyonuna gider ve

orada alabalik la bir ufak raki ister.

Dönüste yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için

meyhanemsi lokantadan

çikar ki, dişarisi hem zifiri karanlik ve hem de

korkunç bir kar-tipi

firtinasi başlamiştir. Benzin istasyonuna yaklaşik 300

metre mesafedeki

Bünyan'a dönüş için yol kenarina varir.

Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan'a ulaşma

derdindedir. Firtina daha da

şiddetlenir, bir-kaç adim ötesini bile görememektedir.

Gelip-geçen bir araba

da yoktur. Nihayet karanliklar içerisinde, hayalet

gibi yavaş yavaş yaklaşan

bir arabanin farlarini fark eder. Arabanin, tam önünde

yavaşlamasiyla

birlikte hemen arka kapiyi açar ve arabaya biner.

Kapiyi kapatir, araba yeniden hareket eder.

Içeridekilere merhaba demek

ister ama o da ne? Araba da kimse olmadigi gibi,

direksiyonda da kimse yok.

Birden panige kapilir. Korkuyla,hemen arabadan

atlayip, oradan koşarak

uzaklaşmak ister ama hem araba hizlanmiş, hem de korku

ile dizleri

baglanmiş, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin

bir viraja dogru

yaklaşir. Adam dua etmeye başlar. Tüm günahlari için

tövbe eder. Arabayi

durdurmasi için Allaha yalvarir. Tam bu esnada,

pencereden bir el uzanir ve direksiyonu kivirarak,

sert virajdan arabanin

dogru yola dönmesini saglar. Her tehlikeli dönemece

yaklaştikça, Allah'a

yalvariş ve yakarişi artar ve her seferinde de bir el

dişaridan uzanip,

direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar,

aklini toparlamaya

çalişir, ayaklarini kimildatir.

-Ya Allah koru beni...-

deyip, kapiyi açmasiyla birlikte, kendisini arabadan

dişari firlatir. Bir

kaç takla attiktan sonra, şarampolde kendisine gelir.

Defalarca üç Külfü-bir

Elham okuyarak, Bünyan'a yürüyerek ulaşir ve

kahvehaneye girer.

Üstübaşi islak ve şok halindedir. Kendisini

taniyanlar hemence sobanin

başina alirlar. Eline

bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip,

sesi titreyerek, başina

gelen doga üstü ve korkunç olayi anlatir. Olayi

dinleyenler inanmak

istemeseler de,anlatan kişinin akli başinda ve

toplumsal sorumluluk taşiyan

bir pozisyonda oldugunu bildiklerinden, herkeste derin

bir sessizlik oluşur.

Yaklaşik yarim saat sonra, ayni kahvehaneye Koyunabdal

Köyü'nden iki kişi

girer. Bir masaya

oturur ve iki duble çay söylerler. Bu arada,

gelenlerden birisi, digerine

şunlari söyler :















"-Hasan Yildiz baksana, şu sobanin başinda oturan geri

zekali bizim araba

yolda kalinca biz arabayi iterken, arabaya binip inen

adam degil mi?"
 
Ben büyük teyzemi genç yasta kaybettim. daha dogrusu hiç görmedim. Onun hastaligini bilmiyorum ama çaresiz bir hastalikti heralde. neyse ailesi artik ondan umutlarini kesmisler ve ölümünü beklemekten baska birsey ellerinden gelmiyormus. birgün aniden fenalasmis ve bedeni ayaklarindan baslayarak sogumaya ve morarmaya baslamis. Onu rahat döseyi denilen yere yatirmislar ve yüzünü kapatmislar. gelen insanlarda bazen yüzünü açip bakarlarmis. cenaze öldügünden birgün sonra kalkacakmis O gece halam teyzemin yanindan geçerken bir hareketlilik görmüs, tabi inanamamis ilk önce ve ayna getirmis. yüzüne dogru tutmus biraz sonra baktiginda ise ayna buharlanmis. Büyük bir saskinlikla herkesi basina toplamis. az sonra teyzem kendine gelmis. ve anlatmaya baslamis.

Dedigine göre onu iki melek almis ve diger taraf dedigimiz ahirete ***ürmüsler. cenneti ve cehennemi göstermisler. cennet çok güzel kokular, cehennemden ise çigliklar, yalvarmalar ve igrenç kokular geliyormus. orada bazi kisilerin ahiretteki mekanlarinida göstermisler. Tabi bazilari iyi bazilari kötüymüs. yine söyledigime göre ona 15 gün daha süre vermisler ve gerçekten de 15 gün sonra ölmüs. ve ramazan bayraminin 2 günü tekrar ölmüs.

Aslinda biraz mantikli düsünürsek, kalp krizi geçirmis kalbi durmus daha sonrada tekrar çalismaya baslamis olabilir diye bilimsel açiklamasi olabilir. Ama diger taraf ile ilgili açiklamalari insanin kafasi karisiyor. Öyle degil mi?
 
Tepedeki Ev
Yillardan 1994'dü.Ben annem ve abim Tunceli'deki köyümüze gitmistik.O zamanlar 12 yasinda falandim.Oraya gittik ve amcamlarin evine yerlestik.Benim orada tanidigim hiç kimse olmadigi için ben amcaogluyla(Yusuf)la oynuyordum.O bana biraz macera yasamak istediginden falan bahsederdi hep ve bir gece onla uyumadik ve biraz macera yasabilmek için neler yapabilecegimizi düsündük ve en sonunda köyü çevreleyen daglardan birindeki bir eve gitmeyi önerdi Yusuf fakat bunun çok tehlikeli olabilecegini köyün ileri gelenlerinin sik sik onlari oraya çikmamalari konusunda uyardigini söyledi.Bizde bunu büyük bir gizlilikle yapacaktik.Yusuf'un en yakin arkadasi Ismete anlattik düsündügümüzü ilk basta biraz tirsti fakat daha sonra oda bunu kabul etti.Ertesi gün çantalarimizi,yiyeceklerimizi hazirladik ve erkenden yola çiktik.O gün hava biraz pusluydu ve içimden bir ses bunun tehlikeli olabilecegini söylüyordu.Fakat bunu onlara söylemedim ve yolumuza devam ettik ve yolda giderken etrafta bol bol koyu,inek,keçi,tavuk gibi hayvanlarin kemikleriyle karsilasiyorduk ben biraz daha korkmustum ve nerdeyse aglamak üzereydim.en sonunda oradaki eve vardik ve içeri girdik içerde anlamadigimiz diller yazilar falan vardi ve penceresi oldugu halde içerisi karanlikti içeride anlayamadigimiz çok degisik cisimler vardi etrafta taslarin içerisinde sular falan vardi.Ve döner biçagi gibi kocaman ama paslanacak kadar eski birkaç biçak vardi birden Ismet degisiverdi sanki biz kormaya baslamisken o gülüyordu.Kendi kendine oynasirken taslardaki suyu üstüne döktü ve bir biçagi eline alip oynamaya basladi bir anda biçakla oynarken biçakla parmagini kesti ben çok korkmustum aglamaya basladim çünkü bir anda Yusuf da degismis sanki çildirmis gibi oldu bu arada Ismetin parmagi çok feçi bir sekilde kaniyordu.Daha sonra kostum kostum sanki bir sey beni kovaliyor gibiydi ve annemin dürtmesiyle uyandim bana gece boyunca döndügümü,agladigimi tepindigimi söyledi.Kahvaltida Yusufla konusmaya basladim rüya mi anlattim ve belki inanmayacaksiniz ama bana tepedeki evi nerden bildigimi sordu.Daha sonra disari çiktik ve Ismeti gördük parmagi sariliydi...
 
not:Bu hikayede geçen olayların kahramanları
tamamen hayalidir



Dr.Opr. Korhan, yüzüme bakarak, "mikroskopta

tespit ettiğin virüs, bakterilere karşı dirençli mi?"

dedi Ümüitsizce, "evet, ne yazık ki !"diye cevap

verdim. "Yani en az birbuçuk milyon insan

ölecek mi ?" Başımı salladım. "Sence, bu virüs

neden bu kadar, direnç kazandı ?"dedi."Bunların

birçok nedenleri var, havadaki partiküller, eksoz

gazları, atom denemesi, ozon tabakasındaki deliğin

kapatılmaması, insan vücudundaki bağışıklık siste-

minin zayıflaması, sebze , meyve ve etlerde hor-

mon kullanılması, ayrıca genetiği değiştirilmiş ürün

ler, ve doğanın dengesinin bozulması...Güldüm,

"Şu Kongo krım "hastalığı da bu yüzden mi ortaya

çıktı ?" Dr. Opt.Korhan, "Dr.Eren, biyolojik savaş

yöntemi bunlar !"dedi.."Eskiden, kene bu kadar öl-

dürücü müydü ? Köylü, hayvanlarla ,iç içe yaşıyor-

du... Ama ölen nadirdi..."

Kürsü hocası Pr. Doktor, K.B. içeriye girdi.

"Ne o arkadaşlar niye toplandınız ?"diye sordu.

Dr.Korhan"Hocam, şu meçhul hastalığı tartışıyor-

duk !" dedi.."Dünya Sağlık Teşkilatı ve ABD deki

Bilim Adamları, da bu hastalık üzerinde çalışıyor.

Hastalığın belirtileri ne efendim ?" Hoca, ağzındaki

piponun küllerini sigara tablasına silktikten sonra

"hastalık , merkezi sinir sistemini etkiliyor, kişi de

dengesizlik, beyin travması, ve felç görülüyor, male

sef, bu hastalığın tedavisi henüz yok...!"

"Hocam, Türkiye Hükümet ile ABD Hükümeti

arasında, bu konuda bir iş birliği yapılacak mı ?"

"Biz, üniversite olarak, bir raporla durumu

Sağlık Bakanlığına bildirdik...Artık, onların bieceği

iş...!"


* * * *

Sedat Bey, koltukta kestiriyordu ki, Lisede oku-

yan kızı jale içeri girdi..Çok heyecanlı görünüyordu

Ayak sesine, genç adam uyandı.

"Hayrola kızım ? Niye yüzün soluk bugün ?"

"Şey...baba, yeni bir grip çıkmış, öldürücüy-

müş...Televziyon haberlerinde vermiş, hastalık

Türkiye'de de görülmüş. " Odasından çıkan yaşlı

anneanne, "n'oluyor damat ? Hüseyin efendi mi

ölmüş ? Vah vah, genç adam gitti demek !"

Sedat Bey, gülmemek için zor tuttu kendini

"Valide hanım, seni ilgilendiren bir konu değil bu...

Hastalık çıkmış, hastalık !"

"Bursa da teyzemin kızı hastaydı o mu öldü

yoksa ?"

"İlahi valide hanım, sen vallahi ölüyü

diriltirsin !" Yaşlı kadın, söylenerek geri odasına

girdi. "

"Jale şu televizyonu aç ta haberleri dinleyelim

dedi..Kız ,televizyonu açtı. Televizyonun alt lam-

bası yandı. Sonra, ekran açıldı, spiker kadın çıktı

"Burası A...televziyonu, şimdi haberleri veriyoruz

Ülkemizde görülen gribal bir vaka tesbit edilmiştir

Hastalık, öksürme, boğaz ağrısı, kaslarda ağrı

yorgunluk, sinirlilik hali, hafıza kaybı ile kendini

göstermektedir...Basit soğuk algınlığı ile bu hastalı-

ğı bir birine karıştırmamak için, vatandaşlarımızın

en yakın sağlık kuruluşuna baş vurmasını rica

ederiz...Bakanlığımız, gerekli tedbirleri almış olup

paniğe gerek yoktur.

* * * *

Sağlık Bakanı A...o gün bir basın açıklaması

yapacağını duyurmuş, medyanın tüm tanınmış

gazetecileri, foto mubarirleri, televizyon spikerleri

ve yazarlar bakanı izlemek için yerlerini almıştı.

Bakan, "Değerli Basın Mensupları, bilindiği gibi

önce Asya'da Çin' ve Endenozya'da görülen tipik

grip "Hongong" daha sonra Amerika'ya ve nihayet

Avrupa Ülkelerinde de görülmeye başlanmıştır

Virüs, antibiotiklere karşı çok dayanıklı olup , hasta

lık, bağışıklık sistemi zayıf, yaşlı , çocuk ve kalb

hastalarında etkili olmaktadır. Hükümetimiz bu

konuda, bazı hastanelerde karantina tedbirleri

almış olup, vatandaşlarımızın paniğe kapılmamasını

rica ederiz. Evet, şimdi, gazeteci arkadaşlar soru

sorabilir. Buyurun !"

" H...gazetesinden, C, Sayın Bakanım, bu hasta-

lık konusunda bazı endişelerimiz var, duyduğumu-

za göre, virüs, amtibiotiklere karşı çok dirençliymiş

vatandaşlarımız bu konuda çok kaygılı, yeterli ilaç

stokumuz var mı ? Ve vatandaşlara, ne önerirsiniz ?

"Teşekkür ederim Bay C...Hastalık, çok bulaşıcı

olduğu için, sinema, tiyatro, spor sahaları ve alış

veriş merkezleri gibi kalabalık yerlerde kalmama-

nız, mümkünse gaz maskesi takmanız "

" Evet, siz arka sırada oturan !"

" Y...Gazetesinden B...Efendim, Sayın Bakana

bir sorum olacak, bu hastalığın 1.5 milyon insanı

etkileyeceği ileri sürülmektedir, bu hastalık aşı yapıl

mak suretiyle, hafif geçeceğine dair bir idaa var

doğru mu ?"

"Teşekkür ederim B...Aşının koruyucu ol-

duğuna dair, bir bulguya rastlanmamıştır.Evet

arkadaşlar, beni dinleme nezaketinde bulunduğunuz

için hepinize teşekkür ederim.

* * * *

Hastalık, hızla yayılmaya başlamıştı. Hastanelerde

yatacak yer olmadığı için, bazı hastalar için yer

yatakları yapılmıştı. Morgtaki kutular kafi gelmediği

için, yeni kutular sipariş edilmişti...Her evden, bir

ceneze çıkıyordu. Mezarlıklarda yer kalmamıştı,

sanki Birinci Dünya Harbinde görülen, Veba,

Tifüs, Kolera, Cüzzam, Frengi gibi bir hastalık ile

karşı karşıyaydı insanlık...Avrupa, çıkış yasağı

koymuştu, Türk işçiler ülkesine gidemiyordu

ABD de hastalığa karşı çok sert önlemler almıştı

Dünya üzerinde hastalık korkunç bir boyut kazan

mıştı. Avrupa devletleri ve Amerika, Güney

Amerka ve Rusya, Türkiye Cumhuriyetleri, Çin

uçak seferlerini iptal etmişti..Basın ajansları

ABD nin Hiroşima ve Nagazakiye attığı atom bom-

basından da daha çok ölüme sebep vereceğini

geçiyordu ..Sağlık Bakanlığının elinde bir ay yete-

cek kadar ilaç bulunduğunu yazıyordu gazeteler

Okullar, tatil olmuştu. Belediyeler, sokakta ölen

kimsesiz insanları, çöp arabalarına koyup, hastalık

daha da yayılmasın diye yakıyordu...Hastanelerde

doktor ve hemşireler, çift vardiyeli çalışıyordu.

Köpekler, insan leşi yediğinden, kuduz tehlikesi

de baş göstermişti. Diyanet İşleri Başkanı

Camilere, gizli bir tamim göndererek , vatandaşla

rın, moralini yükseltecek vaazlar verilmesini

istiyordu. Bazı Din Alimleri, "Dünyanın Sonu "

geldi diye evlerine kapanıp dua ediyordu.

Başbakan, ve Bakanlar, toplantı üstüne toplantı

yapıyordu..Ölen insanları, defnedecek, kabut

bezi bulunmuyordu.

Dünyanın her tarafından ölüm haberleri geliyorduı

Amerika Başkanı B... bu meçhul hastalık yüzünden

ordusunu tamamen kaybetmişti..Uçak seferleri

iptal olduğu için, ABD askerleri Irak topraklarına

gömülüyordu.

********

Tıp labaratuvarları bu hastalığı yenmek için

çalışmalarını sürdürüyordu. Bilim adamları, bu

virüse karşı, yeni bir antibiotik geliştiremezse

en az on milyon insanın öleceğini ileri sürüyordu

Not : Bu Hikaye Kurgu Olup, gerçekle bir

ilgisi yoktur. Kahramanlar hayalidir
 
Newyork'ta okuyan yakınım, gördüğü acıklı ve bir o kadar da ibret verici hâdiseyi şöyle anlattı:
Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir kış günüydü. Yağmur ve soğuk, sokaklarda yürürken âdeta bizi sarıp sarmalıyor. Ben de alelacele evime dönmeye çalışıyordum.
Tam o sırada karşıma, elinden tuttuğu çocuğuyla yürümeye çalışan orta yaşlı bir kadın çıkıverdi. Yürümeyi yeni öğrendiği her hâlinden belli olan çocuğun, böyle bir havada yağmurdan ıslanma pahasına neden annesinin kucağında olmadığı ve onun yanında yürüdüğü çok dikkatimi çekti. Yavaş yavaş bana doğru yaklaşan bu anne ve çocuğun durumunu merakla takip etmeye başladım.
Anne ve çocuk bana doğru iyice yaklaştılar. Gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi. Hayretler içinde kalmıştım. Annesinin, çocuğun bulunması gerektiğini düşündüğüm kucağında, hiç yer yoktu. Çünkü anne, mantosunun altına koyduğu ve etrafı seyreden küçük bir köpek taşıyordu kucağında!..
Beni derinden etkileyen ve batılı annelerin bu hazin ve içler acısı hâlini yansıtan bu hâdise; Allâh Teâlâ'nın biz insanlara gönderdiği en son din İslâm'ın ortaya koyduğu, dolayısıyla şefkat ve merhamet Peygamberi Hazret-i Muhammed -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in çocuklara karşı davranışları ve tavsiyelerini düşündüğümüzde ne kadar da ibret vericidir.
Bugün batılı anne; Allâh'ın yarattığı selîm fıtratından gün geçtikçe uzaklaşmakta ve hakîkî sevgi ve muhabbetler, yerini sahtelerine bırakmaktadır. Çocuklara göstermeleri gereken ilgi ve alâkayı başka taraflara sarf etmektedirler. Bu hâdise, hayvanları seven ve koruyan batının, insan sevgisine dair sergilediği ne kadar güzel bir misâl!..

Genç Kadın, bebeğin, güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu. Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve Cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde:

- Dokunma bana!. diye bir ses duydu. Beni okşamaya hakkın yok senin!...

Kadın, korkuyla irkilip etrafa baktı. Bebekle kendisinden başka kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. Aman Allah'ım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.

Bebek:

- Bana yaklaşmanı istemiyorum!. diye devam etti. Hemen uzaklaş benden!.

Kadın, biraz olsun kendini toparlayıp:

- Çocuklarımız hep erkek oluyor, dedi. Onlar da güzel ama, kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istemiştim.

- Beni öpemezsin!. diye ağlamaya başladı bebek. Benim de seni öpmem mümkün değil.

- Neden? diye sordu kadın. Neden öpemezsin ki?

Bebek, hıçkırıklara boğulurken:

- Bunun sebebini bilmen gerekir!. dedi. Düşünürsen mutlaka bulacaksın.

Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi. Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan genç doktor, kadına bir demet çiçek uzatıp:

- Geçmiş olsun hanımefendi, dedi. Başarılı bir kürtajdı doğrusu. Ha..! Sahi, "kız" mış aldırdığınız ....


Çok zengin bir işadamı çoktandır hayır yapmak istiomus bir fırsatını bulmus ve doğudaki bir köy okuluna kırtasiye yardımı yapcakmış bir ad***** görevlendirmiş İstanbuldan yola çıkmışlar tam köye giderken 50 km kala arabanın lastiği patlamış öyle bir yerde patlamışkı ıssız bir yer adam beklemiş bir arabanın geçmesini ama nafile tam umutsuzluğa düşerken bir adam elinde araba lastiği gelmiş ;
-ihtiyacınız var galiba demiş.
-adam biraz şaşkın evet demiş.
neyse takmış köye vardıklarında yan yatmış bir kamyon görmüş etrafında köylüler nooldu falan demiş.1 saat önce kaza yaptı demişler adam biraz dikkatlice bakınca şöförün az önce ona lastik getiren adam olduğunu görmüş ve şokolmuşş
 
GELİN...




Ben Minibüsü ile köyden köye dolaşarak kap-kacak satan bir seyyar satıcıyım.1973 yılında Güney doğudaki illerimizden birinin merkeze uzak olan köylerini dolaşıyorduk. Her zamanki gibi akşam üzeri satışı bitirip yemeğimizi yedik. Karşıdaki kahveye geçip çayımızı içerek yorgunluk attık. Kahveden ayrılırken yanımıza gelen kahveci,Gençler karanlık bastı gece burada kalın biz gece Şehire inmeyiz sabahı bekleriz dedi.Ben gülerek .Amca sen ne diyorsun.Ben her gittiğim köyde bir gece geçirsem aç kalırım derken bir yandanda yolumu kesebilecek eşkiyaya karşı arabada taşıdığım silahın varlığı bana güven veriyordu. Kahveci, Peki o'zaman yolunuz açık olsun.Yalnız yolda mola vermeyin dedi. dağların arasından bir yılan gibi kıvrılarak giden toprak yol gecenin rutubeti ile iyice yumuşamıştı. minibüsün tekerleklerinin çıkarttığı ses duyulmuyordu. Köyden ayrılalı 20 km olmamıştıki gözüm gösterge tablosundaki hararet ibresine takıldı.ibre neredeyse sona dayanmıştı.Lanet olsun bu eski arabaya diye düşünerek önümdeki son rampayı çıktım.Aynı anda Tam tepede yolun sağında Ağaçlar arasında önünde yalak olan eski bir çeşme gördüm. Oğlum ben hakikaten de ballıymışım dedim arkadaşıma. Minibüsü çeşmeye iyice yanaştırıp,koltuğun altından bidonu alırken arkadaşımın uyuyor olduğunu fark ettim. Minibüsten inip çeşmeye doğru giderken ağaçların garip bir rüzgarla sallandığını Hissettim.İster istemez içim ürperdi ve kahvecinin sözlerini hatırladım. Aceleyle bidonu doldurdum arabaya giderek motor kapağını açıp suyu koymaya başladım.Aynı anda arkamda birisinin varlığını hissettim.Ve omuzumda bir elin. O'an gayri ihtiyari ön camdan içeriye baktım. Arkadaşım uyuyordu.Bir anda sırtımdan soğuk Bir ter boşandı. Arkama döndüm.Gördüğüm şey karşısında neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Karşımda telli duvaklı ve çok güzel bir GELİN duruyordu. tatlı bir ses tonuyla merhaba Benide gittiğiniz yere ***ürürmüsünüz dedi.Ben gecenin 12sinde onun böyle ıssız bir yerde tek başına ne aradığını düşünerek Arabaya binebileceğini söyledim.Ben şöför kapısına yönelirken oda aracın sağdaki kapısına yöneldi.Ben koltuğuma henüz oturmuştum ki sağ kapının Arkadaşım tarafından kilitlenmiş olduğunu fark ettim.Uzanıp kapıyı açacagım sırada Gelin ile Gözgöze geldik.Gözleri kıpkırmızıydı öfke ile kapıyı sarsmaya başladı.Ben hemen kendi kapımı kapatıp kilitledim, o'esnada uykusundan uyanmış olan arkadaşımın uyarısı ile açık unuttuğum Camımı kapatmak istedim. Fakat çok geç kalmıştım.Benim olduğum tarafa gelen gelin yarı açık olan camı elleriyle tutarak kapatmamı engelledi.Yüzünü cama yapıştırmıştı.Dişleri simsiyahtı. camı tutan ellerine baktım. Tırnakları çok uzundu,uçları sivri ve aşağı doğru kıvrılmıştı. Ben can havliyle arabayı çalıştırdım.Vitese takmaya çalışırken,sol omzumda keskin bir acı hissettim.Dönüp baktığımda sol omuzuma saplanan tırnakların,etime gömüldüğünü gördüm. Yaratık Acaip homurtular çıkartıyorve minibüsü durdurmaya çalışıyordu.Gaza yüklendim ama haraket edemedik tekerlekler olduğu yerde boşa dönüyordu.İkimiz birden yüksek sesle dua okuyorduk. Birden minibüs ileriye doğru fırladı.Yaratığın tırnaklarının kaportaya sürterken çıkarttığı sesi duyduk.Aynadan baktığımda onun ayaklarını açmış , kollarını ileriye uzatmış bir halde durduğunu gördüm. Sanki onuda almamız için bize yalvarıyormuş gibi bir hali vardı. Sabah köye kalkan minibüslerin kahyasını bulup ona olayı anlattık. Sizin yaşıyor olmanız Büyük mucize, çünki gelini gören ve hayatta kalan kişi sayısı çok azmış.Bu gelini yıllar önce bizim gittiğimiz köyde evlendiği gece kaçırıp tecavüz edip işkence ile öldürmüşler. Cesedini 3 gün sonra bizim durduğumuz yere yakın bir yerlerde yol kenarında bulmuşlar. üzerinde yırtılmış ve kanlı gelinliği ile.Bu olaydan sonra yolculuklarımı hep gündüz yapıyorum. GÜNDÜZÜN ŞERRİ GECENİN HAYRINDAN İYİDİR DERLER.


Bir arkadaşım anlatmıştı.Onların akrabalarının başından geçmiş bu olay.Burhan diye bi çocuğun başından geçmiş bu olay.Burhan'ın anne ve babası memleketlerine gitmişler.Burhan da evde yalnız kalmış.Aradan 10 15 gün geçmiş.Kapı çalınmış Burhan kapıyı bi açmış karşısında anne ve babası ,habersizce gelmişler,ama oldukça yorgun ve bitkin görünüyorlarmış.Gözlerinde tarif edilemeyen boş bir bakış varmış ,oğullarına nasılsın bile dememişler ve hemen yatağa girmişler ve uyumaya başlamışlar.Neyse burhan yorgunlar diye bişey dememiş ,o da televizyon izlemeye başlamış.Tam o sırada telefon çalmış arayan teyzesiymiş ve ağlıyormuş Burhan'ın anne ve babası trafik kazası sonucunda ölmüşler,bunu duyan Burhan nasıl öyle olur bu imkansız diyormuş, teyzesi şu an hastande morgtalar diyormuş ,Burhan'da burdalar ,yeni geldiler asla böyle bişey olamaz diyormuş.Telefonu bırakan Burhan hemen yatak odasına koşuyo ve gördüklerine inanamıyor.Bomboş bir oda,orada çocuk çığlıklarla kendisini dışarı atmış.Bu olay da onun hayatında büyük bir yara açmış....
 
Bundan yüzyıllar önce, yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ve büyüttü.

Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla; "Caine ve Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini, en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.

İki kardeş de kurbanlarını Adem'in ocağına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru ***ürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yayıp kabul edilirken, Caine'inki kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.

İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.

Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en çok sevdiği şeyi.

Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.

Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı:

"Hikayeni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan Caine:

"Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:

"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im. Bir zamanlar ben de üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."

Lilith, Caine'i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu:
"Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"

Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."

"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." İçini kemiren heyecanla Caine:

"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam."
Lilith Caine'i seviyordu. Sonuçlarından emin olmadığı için istemese de Caine'e olan sevgisi, içinden gelen sesin önüne geçti ve onu uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi. Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.

Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. "Adem ve Havva'nın oğlu, suçun büyük ama babamın bağışlayıcılığı daha büyük. O seni affetti."

Kızgın ve kırgın Caine cevap verdi: "yukarıdakinin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim." Reddetmişti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi:

"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."

O gecenin sabahında, ufuktan Raphael, güneşin koruyucusu göründü. Caine'e şöyle dedi: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrı'nın bağışlamasını kabul etmeyecek misin?"

Caine cevap verdi: "Abel'ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım", ve reddetti. Onun için değişen pek olmamıştı, bir şey dışında; Raphael ona ikinci lanetini vermişti:

"Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve çocukların gün doğuşundan korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, saklan ki güneşin gazabını hissetme!"

İçini hırs bürüyen Caine kaçtı, kaçtı... ve karanlık bir mağaraya saklanarak derin bir uykuya daldı. Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e doğru eğilerek kulağına fısıldadı: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul.."

Büyük bir fırsat gibi görünen bu teklife kırgınlığı dinmeyen Caine cevap verdi: "Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek".

Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Caine'e son ve en büyük lanetini verdi:

"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak!"

Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.

Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz


vampirlerin özellikleri

Vampirlerin Özellikleri...
1.Daha duyarlı duyu organları

- Karanlıkta Görebilme

- Daha gelişmiş renk tayfı

- Hassas Duyum

- Geliştirilmiş koku alma duyusu

2.Gelişmiş fiziksel güç

3.Geliştirilmiş hareket-çabukluk

4.Kısa mesafede biçim değiştirmeden yüksek süratte uçuş kabiliyeti

5.Yaraları çok hızlı iyileştirme, İnsan hastalıklarına karşı direnç

6.İnsanlar ve daha zayıf vampirler üzerinde hipnotik kontrol.

7.Diğer varlıkları karizmaları ile kontrol etme.

8.Ekstra Duyarlı Ten ve olaylara karşı önsezi

9.Yarasa şekline dönüşebilme

10.Toprakta eriyerek kaybolma.

11.Sise dönüşerek kaybolma

12.Yarasa,köpek,kurt gibi hayvanları kontrol etme yetisi

13.Duvara tırmanma kabiliyeti



Kayıtlara Geçmiş Bazı Vampirler;

Blow Çobanı: Bir zamanlar Blow kasabasında yaşayan bir çoban, bilinmeyen

bir nedenden ötürü ölür ve gömülür. Gömülmesinden birkaç gün sonra,

geceleri ortaya çıkmaya ve önüne gelen herkese saldırmaya başlar; ve

saldırdığı herkes 8 gün içinde ölür. Gece baskınlarının sayısı artınca,

halk çobanın mezarını açar ve kalbine bir kazık saplayarak tekrar

kapatırlar. O gece, çoban çok daha öfkeli ve saldırgan olarak tekrar

ortaya çıkar - elinde kalbine saklanan kazıkla birlikte. Artık çok

korkmuş olan halk, ertesi gün cesedi mezarından tekrar çıkarır ve ateşe

verir.

Arnold Paul: 1700 yılında Medvegiada doğmuştur. 1727 yılında genç bir

asker olan Arnold Paul, Belgrad civarındaki kasabasına geri döner ve

askerliği boyunca biriktirdiği parayla bir ev alıp evlenir. Arnoldun

üzerinden asla atamadığı melankoninin sebebini uzun bir süre boyunca

merak eden karısına Arnold en sonunda gerçeği açıklar ve askerliği

sırasında uzak bir kasabada boynunu ısıran ve kanını emmeye çalışan bir

vampirle mücadele etmek zorunda kaldığını söyler. Vampiri mezarına kadar

takip edip onu öldürmeyi başardığını, ve bir vampire dönüşmemek için

söylentilerden öğrendiği gibi vampirin mezar toprağından yediğini,

kanından içtiğini ve yaralarını vampir kanıyla yıkadığını itiraf eder.

Bu itiraftan sadece birkaç gün sonra, Arnold oldukça yüksek bir saman

yükünün tepesinden düşer ve 3 gün sonra can verir. Gömülmesinden bir ay

sonra köy halkı, Arnoldun geceleri dolaşırken görüldüğünü söylemeye

başlar. Onunla direkt temasa geçen kişilerse birkaç gün geçmeden

ölürler. Birkaç gece saldırısının ardından, konu yetkililere iletilir.

Arnoldun mezarı açıldığında bedeninin hiç bozulmadığı ve dudağının

kenarlarında taze kan kalıntıları bulunduğu görülür. Arnoldun kalbine

bir kazık saplanır ve Arnold yüksek sesle haykırır; bunun üzerine bedeni

yakılır. Aynı işlem, Arnoldun saldırısı sonucu öldüğü söylenen

kişilerin bedenlerine de uygulanır.

Olaydan beş sene sonra, 1731 yılında, aynı bölgede gece saldırıları

tekrar başgösterir. 3 ay işçinde 17 kişi saldırıya uğrar. Yetkililer

tarafından ifadeler doğrultusunda açılan bir takım mezarlarda vampirlere

rastlanır. Bu yeni vampirler de yakıldıktan sonra, bölge tekrar huzura

kavuşur. Bu olay hakkında aralarında askeri doktorlar ve yöneticilerin

de bulunduğu tanıkların verdiği ifadeler, bir takım dosyalarda hala

saklanmaktadır.

Peter Plogoyowitz: Kisolova adındaki bir Macaristan kasabasında yaşayan

Peter Plogoyowitz, ölümünden 3 gün sonra geceyarısı kasaba sokaklarında

yürürken görülür. Zaman içinde Peter, insanlara saldırmaya ve 24 saat

içinde ölmelerine neden olmaya başlar. Bu olaylar üzerine yetkililere

başvuran kasaba halkı, Peterin cesedinin incelenmesi için gereken izni

alır ve mezarı açarlar. Peterin cesedinin bozulmamış bir halde olduğunu

gören halk, kalbine bir kazık saplar ve taze kanın her yere fışkırmasını

hayret ve korkuyla izler. Peterin bedeni yakıldıktan sonra, kasabadaki

kabus biter.

VAMPİRLERLE İLGİLİ TÜM TERİMLER;

Vampirler, hiyerarşiye çok önem veren varlıklardır. Camarilla birliği, bu konuda kendi içinde son derece gelişmiş bir sistem kurmuştur.

PRINCE

Vampirlerin yaşadığı bölgeler, çeşitli sınırlarla bölünmüştür. Her bölüm, bir Prince tarafından yönetilir; bir Prince ise, en yaşlı vampirler tarafından seçilir. Bir Prince tarafından yönetilen her bölüme "Domain" adı verilmektedir. Yabancı bir Domain'de izinsiz avlanırken yakalanan bir vampir, Prince tarafından cezalandırılabilir.

Domain prensleri, genellikle Ventrue veya Toreador klanı üyelerinden seçilir. Ancak, yer yer Brujah, Nosferatu, hatta Malkavian prenslerine dahi rastlanmıştır.
Bir Prince, kendi Domain'i çerçevesinde tam yetkiye sahiptir. Av sınırlarını çizebilir, belli bölgeleri kanın yasak olduğu nötr alanlar ilan edebilir. Camarilla'nın 6 ilkesini ihlal eden vampirleri kendi bölgesinde avlayabilir.


Prince hakimiyet alanlarının sınırları genelde şehirlerle çizilmiştir. Mesela; Paris'in, Chicago'nun, Atlanta'nın ayrı ayrı Prince'leri vardır. Bir Prince söz konusu bölgede asırlardır yaşamış vampirlerden seçilmiş olduğundan, bölgesinde neler olup bittiğini herkesten daha iyi bilir.

PRIMOGEN

Her "Domain"de, Prince'e yardım etmek amacıyla kurulmuş bir de Primogen grubu vardır. Bu grup, çeşitli ırkların yaşlılarından oluşan bir meclistir. Bir Domain'de Prince'in sözü emir sayılsa da, başarısız Prince'lerin Primogen'i tarafından yok edildiği tarihte görülmüştür.

ELDER

300 yıldan daha uzun süredir yaşayan vampirlere verilen addır. Bir Elder, yaşadığı süre zarfında birçok güç kazanmıştır ve son derece ölümcül ve tehlikelidir.

ANCILLAE

Elder'ların bir alt sınıfıdır. Genellikle 100-300 yıldır yaşayan vampirlerdir; ancak büyük başarılar gösteren daha genç vampirlere de bu sıfat verilebilir. Genellikle Elder'larına hizmet etmekle uğraşırlar. Kendi aralarında güç savaşları olsa da, bu savaşlar Elder'lar arasındaki savaşlardan çok daha zayıftır.

NEONATE

Vampir ırkının tabanını oluşturan sınıftır. Bir asırdan daha kısa süredir yaşayan
 
Karabasanla İlk Tanışmam
19 yasima gelene kadar Karabasan'in ne adini ne de sanini duymustum. Taki o geceye kadar... Gece uzerimde hissettigim iki elin baskisiyla uyanmistim.O iki el beni yatakta hafifce saga sola salliyordu. .Duvara dogru donuk yan yatmis vaziyette oldugum icin arkamdakinin kim oldugunu anlayamadim. Arkama donmek istedigimde kipirdayamadigimi farkettim.Hareket edemiyordum.Cok uykum oldugu icin fazla ustunde durmadim gelenin annem oldugunu zannedip uykuma devam ettim.O gun ilk karabasan deneyimimi yasamistim.
Ona Dokundum
Ertesi gun gece bir durtuyle uyandim ve gordugum manzara karsisinda dehsete dustum. Kapkaranlik odanin icerisinde bir cift korkunc goz bana bakiyordu.Yerimden firlayip isigi acmak icin davrandim ama kipirdayamadigimi hissettim.Ne kadar cabalarsam cabalayim bir guc beni tutuyordu.Ciglik atmaya calistim nafile, sesim solugum cikmiyordu.Sadece gozlerimi oynatabiliyordum ve o seyle goz goze gelmemek icin baska yerlere bakiyor bir yandan da yataktan kalkmak icin ugrasiyordum.Bir muddet sonra cozuldugumu hissedip yataktan firladim.Annem yanima geldiginde agliyordum.Beraber yattik.Ben kolumu yataktan disari cikacak sekilde basimdan yukari dogru atip yatttim.Birden avucuma yumusak bis sey degmeye basladi.Sanki satene benzer yumusak bir kumasti.Giderek agirlasmaya ,agirligin etkisiyle de kolum yavas yavas assagi cekilmeye basladi. Kolumu hemen geri cekmek istedim ama o anda yine kipirdayamadigimi farkettim .Ama korkmuyordum, ne de olsa yanimda annem vardi.Icimden ufak capli bir kufur ettim.Iste o anda hayatimin hatasini yapmistim.Korku filmlerindeki tarzdan bir gurultu kulaklarimda yankilanmaya ve cinlamaya basladi neye ugradigimi sasirmistim ayni zamanda beni yatagin icinde bir saga bir de sola hizli hizli salliyordu..Yatagin icindeki sallantimdan annem uyanip beni tuttu ve o anda kendime gelebildim.Resmen carpilmistim.

Telefondaki Ses
Bir gece basucumdaki telefonun sesiyle uyandim telefona dogru hamle yapmak istedigimde kipirdayamadim.Telefonun acildigini hissettim telefonu goremiyordum.Ahizeden bir ses gelmeye basladi.Ses enistemin sesiydi ve sacma sapan seyler konusuyordu.O anda telefonun gercekte calmadigini ve o konusanin gercekte enistem olmadigini anladim .Yataktan firlayip kalktigimda telefon kapali duruyordu.
Koltuktan Gelen Ses
Ablam yurtdisinda yasiyordu .Bir gece yatarken acaba onu dusunsem telepati kurabilirmiyim dedim.O anda ayak ucumdaki tek kisilik koltugun uzerinden bir ses geldi . '' Ohoooo kizim onlar coktan uyumustur'' Birden koltuga baktim hic kimse yoktu ama orda birisinin oldugunu seziyordum yine hareket etmek, bagirmak icin cetin bir mucadele vermistim
Cadı
Babaannemin bizde kaldigi bir gece, karsimda uyuyordu.Filmlerden de bildigimiz bir cadi tiplemesi vardir .Hani uzun burunlu ve ceneli, yuzunde kocaman et benleri olan,sivri kocaman sapkali ve supurgeli.Gece uyandigimda bir de ne goreyim o cadi babaannemin ustune cikmis ve kadinin bogazina yapismis bir sekilde cigliklar atiyor.O anda babaannemi oldurdugunu zannettim.Bagirmak istedim kalkmak istedim nafile .Dehset icinde hem onlari seyrediyor hemde kalkmak icin efor sarfediyordum.Kalkip isigi yaktigimda babaannemin misil misil uyudugunu gordum.
Babamın Kılığında
Bir aksam ustu annemlerin yatak odasinda uzanmis yatiyordum.Birden karabasanin geldigini anladim.Hareket edemiyor, kurtulmaya calisiyordum.O sirada babam iceri girdi.Uzerini cikarip, esofmanlarini giydi , aynanin karsisinda saclarini taradi.Ben hem onu seyrediyor hemde bagirmaya calisiyordum.Oda karanlik oldugu icin beni farkedemedigini dusunuyordum. Kendimi farkettirmek icin epey bagirmaya ugrastim.Bir turlu beni gormuyordu.Saclarini taradiktan sonra kapiyi acip cikti.Bir muddet sonra bulundugum durumdan kurtulup iceri gittim.Babami ariyordum ona alanlari anlatacaktim.Anneme babam nereye gitti diye sordugumda 'Daha isten gelmedi ki !'dedi.
Soğuktan Titriyordu
Arkadasimin evinde, sirtim duvara dogru donuk yan yatiyordum. Sabah yorganin hafifce acilip arkamdan birinin yataga girdigini ve titredigini hissettim.Ne oldugunu anlayamadim arkama donmek istedim hareket edemiyordum.Gelen arkadasim olamazdi o karsimdaki yatakta yatiyordu onu goruyordum.Arkamdaki kimse cok usuyordu.Son bi gayretle yataktan firladim ama baktigimda yatakta kimse yoktu.
Kendimi Gördüm
Sabaha karsi karabasani hissedeerek uyandim.Ayak ucuma dogru duran tv nin ekranindaki yansimadan kendimi ve odayi gorebiliyordum.Birden yanima biri geldi ekrana iyice baktigimda bu kisinin kendim oldugunu gordum.Yatakta yatiyordum ama basucumda benim bir kopyam dikilmis bana bakiyordu.
Yasadiklarim bu kadarla siniri degil ilk etapta aklima gelenler bunlar.Bazen de sessiz ve goruntusuz sadece kipirdayamama gibi durumlarla karsilastim.Geldiginde onemsemezsem yada korkmadigimi anlarsa uzerimdeki baskiyi iki katina cikarirdi.
Hic bir sorunum ya da psikolojik problemlerim yoktu.Gencligimin en guzel en mutlu ve sorunsuz caglarinda baslayiverdi ve 6 yil yogun bir sekilde devam etti.Bunlar ruyada olan seyler degildi.Bir durtu ile uyaniveriyordum.Gozlerim acik gorebildigim kadar bulundugum ortami goruyordum.Korkunc gunler gecirdim.Ama civi civiyi soker derler.Dogru galiba.Onca basimdan gecen olaya ragmen evde tek basima kapkaranlik odalarda hic korkmadan kalabiliyorum.
Muska
Olaylar karsisinda caresiz kaldigimiz zaman bir hoca bana muska yazmisti.Psikolojik te olsa biraz rahatlarim diye ilk zamanlar muskayi taktim.Gercektente hergun basima gelen bu olay 4-5 gune inmisti.Uyku durumunda iken bu olay basima geliyor diye muskayi geceligime takiyordum.Gece bir guc tarafindan uyandirildim ustumde yogun bir baski vardi surekli bir ses kalk diyordu duymuyordum ama hissediyordum uykum cok oldugu icin hareket etmek icin direniyor epey ugrastiktan sonra kurtuluyor sonra geri uyuyordum o guc tekrar gelip beni esir aliyordu ben yine ayni mucaleyi verip daldigim anda yine ayni sey.Bir gariplik vardi bi turlu gitmiyordu.Abimin yanina gidip yattim ordada ayni olay surekli bana kalk diyordu. Uyutmuyordu.Aklima muska geldi elimi attim yerinde yoktu.Sonradan diger geceligimde oldugu aklima geldi .Annemi uyandirdim geceligimi sordum . Gece kalktiginda camasirlari makineye atmis benim gecelikte muskayla beraber camasir makinasinda yikaniyordu.Hemen makinayi durdurup muskayi cikardik.Ondan sonra deliksiz bir uyku uyudum.
ALINTIDIR......
 
--Şeytan--

Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın..
 
Dershaneden tanıştığım Ramazan adında çok samimi bir arkadaşım vardı. Ramazan bana bi gün bizim köye bi gidelim, sana köyü gezdireyim hem de ailemle tanışırsın derdi. Bende tamam müsait bi zamanda evden izin alır gideriz demiştim.

Neyse ÖSS sınavına yirmi gün kala yorgunluğumuzu atmak için kendi kendimize tatile girmeye, gezip eğlenmeye karar vermiştik. Ramazan fırsat bu fırsat dedi. Git babana durumu anlat dedi. Bende durumu babama açıkladım. Arkadaşımın köyüne gitmek için bana izin verirmisin dedim.o da tamam üç dört gün birlikte gezebilirsin dedi.

Ramazan’ı buldum ve köylerine gittik. İşte ailesiyle tanıştık. Çay filan içtik derken Ramazan gel dışarı çıkalım dedi.Biraz gezdikten sonra tekrar eve döndük.

Ramazan’ın ailesi biraz zengindi.Behçelerin de iki tane ev vardı. Evin birisi eski,diğeri yeni yani oturdukları evdi.

Ramazan gel eski eve girelim eski eşyalara bakalım dedi. Neyse girdik eve. Eski gaz lambalarına, çakmaklara, tüfeklere baktık. Girdiğimiz odada eski kırmızı koltuklar, eski bir vitrin, dolaplar sandıklar vardı. Bi kaç eşyaya da baktıktan sonra sandıklara geldi sıra. Ramazan ve ben ayrı birer sandık aldık. Açtık sandıkları. İkimizinkinden de kitaplar çıktı. Kitapları karıştırırken içlerinden bi kitap gözüme çarptı. Kitabı elime aldım zor çıkardım sandıktan. Adeta dökülüyordu. Kitabın kalınlığı 30-40 cm vardı. Yeşil ciltli ve başlığı GİZLİ İLİMLER adlı bi kitaptı.

Kitabı aldım ve koltuğa oturdum. Karıştırmaya başladım. Kitabın içeriği cinler, ruhlar, dualar vb. korkutucu kavramlar. Kitabı okurken başım ağrımaya başladı. Ramazan bana bi hap bul dayanamayacağım dedim. Neyse kitabı okuyorum. Hem korkutuyor hemde heyecan veriyor. Bu arada ramazan da başka şeylerle uğraşıyor. Kitap cin çağırmadan ruh çağırmadan filan bahsediyordu. Bir saat kadar kurcaladım kitabı. Son sayfasına baktığımda korkudan ölecektim. Ne mi yazıyordu. Bu kitabı okurken başınız ağrıyabilir yazıyordu.

Bi titreme geldi bana. Geriye yaslandım. Kulaklarıma uğuldama geldi. Ramazan'a gösterdim kitabı. O da inceledi. Başınız ağrıyabilir yazısını ona da gösterdim. Hayret etti. Kitapta yazanlardan ruh çağırmayı yapalım dedi. Ertesi gün şehre dönüp yapacaktık. Akşam oldu yatma vakti geldi.Üzerimdeki yorgunluk gitmemişti.Ben uyuyamadım korkuyordum. Ramazan uyumuştu. Onu kaldırdım. Ben uyuyum sonra sen uyu dedim. Işığı filan yaktırıp başımda beklettim. Ben uyuduktan sonra oda uyumuş. Sabah olunca şehre döndük. Bizim evde kitabı açtık tekrar inceledik. Kitapta yazan Ruh çağırmayı yapacaktık. Ramazan dedi yalnız ikimiz olmaz bi kaç kişiye de söyleyelim dedi. Bir arkadışımıza daha söyledik.

Kitabı açtık. Ruh çağırmayla ilgili gerekli eşyaları temin ettik. Eşyalar ise; yemek tepsisi büyüklüğünde cam parçası ve iki adet metal kapaktı. Karanlık bir odada cam parçasının üzerine kapakları koyduktan sonra iki kişi parmağını koyacak diğer kişi kitaptaki duayı okuyacaktı.

Kitap, yapılacakların aklı bilinci yerinde korkusu olmayanların yapmasını söylüyordu. Gelecek ruhun söylediklerimizi veya soracaklarımızı yapacağını daha sonra itaat etmeyip bizi korkutacağı söyleniyordu. Örnek olarak da; mesela gece yolda gidiyorsunuz, bir adam gördünüz. Adama doğru yaklaştığınızı farz edin. O adam değil aslında ruhtur.O da sizi korkutacaktır diyordu. Yani en sonunda kafayı bozdurur diye yazıyordu. Onun için çok tereddütteydik.

Neyse arkadaşlar yapalım dedi. Akşam bizim evde toplandık.Işıkları kapattık. Eğer ruh gelirse ya üniversiteyi kazanacakmıydık yada ÖSS soruları ne diye soracaktık. Cam parçasını yere koyduk. Kapaklarıda koyduk. Ramazan ve bende parmaklarımızı kapaklara koyduk. Öbür arkadaşımızda kitaptaki duayı okuma ya başladı. Korkudan terlemeye başladık. Öbür arkadaşımız kekeleyerek konuşmaya başladı. Yapamadık. Korkuyu yensek yapacaktık. Birde karşımıza ne çıkacak onuda bilemiyorduk. Başaramadık.

Ertesi gün kitabı Ramazan’a verdik git ***ür diye. Ben ***üremem sizde gelin dedi. Bizde gelemeyiz dedik. Sen ***ür dedik. Sonra Ramazan Köye gitti. Annesinin anlattığına göre Ramazan eve geldi diyor eski eve çıktı diyor. Uzun bi süre gelmeyince bende meraklandım gidip bi bakayım diyordu. Sonra gitmiş. Bizim Ramazan odanın ortasında kitap önünde diz çökmüş ve gözleri kapalı bir şekilde duruyormuş. Annesi Ramazan diye seslenmiş. Hiç ses çıkmamış. Bi kaç dakika sonra annesi Ramazan’ın aklını yitirdiğini anlamış. Evet Ramazan aklını yitirmişti. Bu basit bi şey değil koca bi insan telef olmuştu.

O günden sonra benimde uykularım bozuldu. 5-6 ay uyuyamadım. ÖSS yi de kazanamadım. Ara sıra Ramazan’ın yanına gidiyordum. Derdinin devasını kimse bulamamıştı.

Sizlere tavsiyem bir gün olurda Gizli İlimler adı altında bir kitap görürseniz yanına bile yaklaşmayın
Alıntı.....
 
Geri
Üst