20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Doç. Dr. Adnan SOFUOĞLU
ÖZET
Sancak (Hatay) bölgesi Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızlar tarafından işgal edilecektir. Millî Mücadele döneminde Sancak 'ta işgale karşı mahallî bir direniş sergilendiyse de Ankara hükûmeti dönemin şartları gereği Fransa ile 20 Ekim 1921 'de imzaladığı Ankara İtilâfnamesi ile Sancak 'ı Fransız ,Mandat ” yönetimine bırakacaktır. Bu şekilde Sancak, yaklaşık on altı yıl sürecek olan ,Mandat ” yönetimine son verilene kadar Fransız mandası altında kalacaktır. 1936 'da ,Mandat ” yönetiminin sona ermesiyle Sancak, Türkiye 'nin de girişimleriyle bağımsızlık sürecine girecektir. 1936 sonrasında Fransa tarafından Suriye 'ye bağımsızlık verilmesi üzerine, Sancak 'ta da bağımsızlık süreci gelişmeye başladı. Bu makalede, bu sürecin ilk aşaması olan Milletler Cemiyeti 'ndeki gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı arşivinden elde edilen belgeler de kullanılarak ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler
Sancak, Hatay, Fransa, Türkiye, Milletler Cemiyeti, Suriye.
TURKEY AND THE FIRST STAGES PROCESS OF INDEPENDENT SANCAK 'S (HATAY) IN LIGHT ARCHIVES OF DOCUMENTS
ABSTRACT
The Province of Hatay, popularly called Sancak in Turkish, was occupied by France in the aftermath of the Mondoros Ceasefire in 1918. Popular opposition rose in the Sancak against the French occupation during the Turkish National Struggle (1919-1922), during which the government of Ankara left the governance of Sancak to the French mandate, in accordance with the Ankara Treaty, signed between the French and Ankara governments in 20 October 1921. With the pressure of the government of Ankara, France applied a special status to the Sancak which continued until the end of the mandate in 1936, after which the Sancak became independent. Upon the withdrawal of the mandate by the French government Syria entered in to an independece process. This process found reflection on the Sancak where its process of indepence also started. This article is concerned with this pre-independence period, particularly the process that involved the League of Nations, at the end of which it became an independent unit in Syria. Archival material found in the Archive of the Presidency of the Turkish Republic has been used.
Key Words
Sancak, Hatay, French, Turkey, The League of Nations, Syria.
Osmanlı Devleti ile İmza edilen Mondros Mütarekesi sonrasında İngilizler, 6 Kasım 1918 'de Mütareke 'nin ikinci maddesi çerçevesinde Sancak, yani Hatay bölgesini işgal etmek üzere İskenderun Körfezi 'nden karaya asker çıkarmak teşebbüsünde bulundular. Bu durum karşısında bölgede bulunan Yıldırım Orduları Gurup Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Mütareke 'nin hemen akabinde Sadrazam İzzet Paşaya gönderdiği ve Mütareke 'de işgali öngörülmeyen bölgelerin İtilâf Devletleri 'nce işgaline muhalefet edeceği beyanı çerçevesinde, çıkarmaya karşı silâhla karşılık verilmesini emretti. Bunun üzerine İngilizlerin ilk girişimi neticesiz kaldı. Ancak Mustafa Kemal Paşanın Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. Ordu Karargahı 'nın lağvedilmesi üzerine bölgeden ayrılmasından sonra 9 Kasımdan itibaren İskenderun ve dolaylarından, 10 Kasım 1918 'den itibaren de Amanos Dağlari ile Körfez 'den Türk birlikleri tamamen çekildi. Bilâhare bölge 11 Kasımdan itibaren İngiliz birliklerince işgal edildi. Tabi ki bu işgal İskenderun ve Hatay 'la sınırlı kalmayarak, Çukurova, Antep, Maraş ve Urfa 'yı da içine aldı. Daha sonra bölge Fransızların işgaline terk edildi.1
Daha sonra Sancak yani Hatay 'ın da dahil olduğu Filistin ve Suriye 'de 22 Ekim 1918 'de daha çok İngilizlerin etkin olduğu ,muvakkat askeri idare ” kuruldu. Bu idare, işgal altındaki bölgeyi üç kısma ayırdı. Bu kısımlardan biri olan ve Suriye sahili ile İskenderun Körfezi 'nden oluşan Şark mıntıkası Fransız idaresine verildi. Kurulan bu Askerî idare İngilizlerin Kasım 1919 'da bölgeden çekilmesinden sonra bir müddet daha devam etti. İşte bu muvakkat askerî idare ilk iş olarak 27 Kasım 1918 'de merkezi İskenderun olmak üzere Antakya, Harim (Reyhaniye) ve Belen kazalarını içine alan ,İskenderun Sancağı ” adı altında müstakil bir idare oluşturdu. Bu bölgenin idaresinden Fransızların tayin ettiği ,Kilikya (Çukurova) ve Suriye Yüksek Komiseri General Gouraud sorumluydu. Bu şekilde oluşturulan sancağın yönetim şekli de merkezi Beyrut 'ta olan Yüksek komiserlikçe belirlenecekti. Bu arada müstakil sancakta daha evvel yerleşmiş olan Şerif Hüseyin 'in Arap kuvvetleri geri çekilerek, Ermeni gönüllülerden teşkil edilmiş Legion kıtaları yerleştirildi.2
Bundan sonra Paris 'te toplanmış olan Barış Konferansı 'nda bölgenin durumu ele alındığı sırada Emir Faysal, İskenderun 'u Arap devletine katma girişiminde bulundu. Ancak bu girişim, İtilâf Devletleri 'nce itibara alınmadı. Bu sırada, bölgede incelemelerde bulunan King-Crane Komisyonu 'nun, İskenderun halkının Amerika 'nın himayesini istediği açıklaması da Barış Konferansı 'nda dikkate alınmadı.3 Ancak daha sonra toplanacak olan San Remo Konferansı 'nda 25 Nisan 1920 'de, Amerikan Başkanı Wilson 'un yaklaşımı da hesaba katılarak, Milletler Cemiyeti yasasının 22. Maddesi ile öngörülen ve 28 Haziran 1919 'da kurulmuş olan ,Mandat ” sistemine dayanılarak Suriye ve onun bir parçası sayılan Lübnan ,A ” türü mandat statüsünde Fransa 'ya verildi. Bunun arkasından bu mandat yönetimi 10 Ağustos 1920 'de Osmanlı Devleti Hükûmeti 'ne imzalattırılan Sevr Antlaşması 'nın 94. Maddesinde yer aldı. Ancak Türkiye açısından bu hükmün, Sevr Antlaşması 'nın ilgili kurumlarca tasdik edilmemesi sebebiyle herhangi bir geçerliliği olmayacaktır. Bunun yanı sıra BMM (Büyük Millet Meclisi) ve onun hükûmeti yani Ankara Hükûmeti, Sevr Antlaşması 'nı zaten hiçbir şekilde tanımadığı gibi bu antlaşmayı imzalayanları da vatan haini ilân etti.4
Diğer taraftan Suriye ve Lübnan 'daki manda yönetiminin kabul edilmesinin arkasından General Gouraud, 25 Temmuz 1920 'de askerî işgal mıntıkasını genişleterek, Şam 'a girdi. Arkasından epey uzamış olan askerî işgali tedricen manda yönetimine uydurmaya yöneldi. Bu arada Sevr Antlaşması 'nı vesile ederek, 1 Eylül 1920 'de sivil idareyi ilân etti. Bu gelişmenin arkasından 9 Ekim 1920 'de yayınlanan bir emirname ile İskenderun için özerk bir idare meclisi teşkil edildi. İşte bu şekilde bir idari yapı oluşturulan İskenderun Sancağı 'na daha sonra askerî vali yerine sivil bir yönetici olarak Arap asıllı Beşir Tabbare mutasarrıf olarak tayin edildi.5
İşte bu şekilde Fransa 'ya bırakılan Suriye, Lübnan ve Sancak 'taki ,mandat ” yönetimi 24 Temmuz 1922 'de taraflar arasında akit ve karara bağlandı. Arkasından bu ,mandat ” yönetimi Milletler Cemiyeti Tarafından 29 Eylül 1923 'te tasdik edildi.6
İşte bölgede oluşturulan bu Fransız ,mandat ” yönetimi bir takım düzenlemelerle 1936 yılına kadar devam edecektir.
Suriye 'de Manda Yönetiminin Sona Ermesi ve Sancak
Yukarıda giriş bölümünde kısaca izah edildiği gibi Suriye 'de oluşturulan Fransız ,mandat ” yönetiminin, 1930 'lu yılların ikinci yarısına gelindiğinde dünyada meydana gelen gelişmelerin yanı sıra Fransa 'da ve Suriye 'de ortaya çıkan gelişmeler karşısında yeniden ele alınmasını gündeme getirdi.
Nitekim bu dönemde Avrupa 'nın dolayısıyla dünyanın siyasî ve askerî gündemini, 1933 'te Almanya 'da revizyonist politika yanlısı Hitler 'in iktidara gelmesi, 1935 'te İtalya 'nın Habeşistan 'ı işgali, arkasından Almanya 'nın Mart 1936 'da Ren bölgesini silâhlandırması ve Temmuz 1936 'da İspanya 'da çıkan iç savaş gibi meseleler oluşturmaktaydı. Bunlardan İtalya 'nın Habeşistan 'ı işgali ile İspanya 'daki iç savaş Akdeniz 'in ve Orta Doğu 'nun güvenliğini doğrudan tehdit etmekteydi.7
Diğer taraftan Irak ve Mısır 'daki gelişmeler, özellikle 3 Haziran 1930 'da İngiltere ile Irak arasında yapılan anlaşma ve bu anlaşmanın arkasından 3 Ekim 1932 'de Irak 'ın Milletler Cemiyeti 'ne üye olması Suriye 'yi etkilemiş ve Fransa ile Suriye arasında Şam 'da Kasım 1933 'te dostluk ve ittifak anlaşması projesi oluşturulmuştu.8 Bu gelişmelerin arkasından Suriye 'de, 10 Ocak 1936 'da Suriye 'yi biri İskenderun olmak üzere sekiz bölgeye ayıran ve her bölgenin başına bir muhafız getiren, ayrıca her bölgede bir muhafızlık meclisi ile kazalarda kaza meclisi kuran yeni mülkiye teşkilatına ait kanun ile ekleri yürürlüğe sokuldu.9 Diğer taraftan bu gelişmelerin akabinde Suriye 'de 1936 yılı Şubat ayından itibaren Fransa 'ya karşı muhalefet hareketleri hız kazandı ve bağımsızlık istekleri ortaya çıktı.10 Bu çerçevede Suriye milliyetçileri, anayasanın yeniden ilânı, Suriye 'nin birleştirilmesi ve af gibi konuların yanı sıra İngiltere 'nin Irak 'taki uygulamasında olduğu gibi bir Fransız-Suriye ittifakı istemeğe başladılar. Bu gelişmeler karşısında Akdeniz 'deki dengeyi de dikkate alan Fransa yukarıda belirtildiği gibi Suriye mandaterliği konusunda tavrını değiştirdi.11
Nitekim Fransa 'da, Nisan-Mayıs 1936 seçimlerinde ,Halk Cephesi ” seçimleri kazandı. Arkasından 4 Mayısta Léon Blum liderliğinde komünistlerin dışardan desteklediği sosyalist ve radikallerden oluşan bir hükûmet iktidara geldi. Bu da Fransız dış politikasını etkiledi. Bu yeni Halk Cephesi Hükûmeti, artık manda yönetiminin zamanının geçtiğini söylemeğe başladı. Bu çerçevede yeni hükûmet, aynı zamanda Avrupa 'da çıkan yukarıda kısaca değindiğimiz buhranların da etkisiyle Suriye ve Lübnan 'la olan ilişkilerini yeniden düzenleme yoluna giderek, Dışişleri Bakanı Delbos ile Bakanın siyasî danışmanı Viénot vasıtasıyla Paris 'te Suriyeli siyasal liderlerle görüşmelere başladı. Bu görüşmeler sonunda 9 Eylül 1936 'da Paris 'te, Fransa ile Suriye arasında bir Dostluk ve İttifak Antlaşması parafe edildi. 25 yıllık bir süre için yapılan ancak Fransa Meclisi 'nce onaylanmadığı için yasallık kazanmayan, buna mukabil fiilen uygulanmaya konan bu antlaşmaya göre Suriye üç yıl sonra bağımsızlığına kavuşacak ve Milletler Cemiyeti üyeliğine aday olacaktı. Antlaşma Suriye 'nin bütünlüğü ilkesine dayanmaktaydı. Bu anlamda anlaşmada, Sancak hakkında açık hiçbir hüküm bulunmamaktaydı. Yalnız Antlaşmanın 3. maddesinde ,Yüksek akid taraflar manda rejiminin sona erdiği gün Fransız Hükûmeti tarafından Suriye ile ilgili olarak, ya da bu memleket adına imzalanan bütün anlaşma, sözleşme ve diğer milletlerarası taahhütlerden doğan hak ve vecibelerini yalnız Suriye Hükûmetine devretmek için bütün tedbirleri alacaklardır. ” denmekteydi.12 Bu hükümden, Fransa Suriye 'den çekilirken Sancak 'taki hak ve yükümlülüklerini yeni Suriye Hükûmetine devredeceği anlaşılmaktaydı. Ancak bu hükme rağmen Sancak bölgesinin özel statüsü korunmaktaydı. Buna mukabil madde, İskenderun Sancağı ile ilgili 1921 Tarihli Ankara İtilâfnamesi hükümlerinin uygulanmasını Suriye 'ye bırakmaktaydı. Bu antlaşmadan hemen sonra bölgedeki Fransız Yüksek Komiseri derhal Alevi ve Dürzi bölgelerinin Suriye 'ye bağlandığını açıkladı.13 Bu arada Suriye Lübnan ve İskenderun 'dan çekilmek zorunda kalacağını anlayan Fransa, Suriye ve İskenderun bölgesinde Frankofilllerden (Fransız yanlılarından) oluşacak mason locaları kurmaya yöneldi. Nitekim Biryandos adıyla İskenderun, Antıoche adıyla Antakya, mason locaları kuruldu. Bir de Kırıkhan 'da şube açılması girişiminde bulunuldu. Bu mason locaları oluşturulurken bir çok Türkofil (Türk yanlısı) masonlara yer verilmedi. Bu girişimlerden de anlaşılıyor ki, Fransızlar bölgeden çekilirken bölgeyle irtibatı koparmayıp bir şekilde sürdürmek istedikleri bunun için yukarıda ifade edildiği şekilde teşkilâtlanma yoluna gittikleri görülmektedir.14 Ayrıca Fransızlar bu sırada, Türkiye 'nin İskenderun Sancağını almak için girişimlerde bulunur, buna karşı Fransızlar aciz vazıyette kalırsa Sancak 'ın Suriye 'ye ilhakı için imza toplamak üzere girişilen faaliyet ve örgütlenmelere de göz yummakta hatta tasvip etmekteydiler. Nitekim 5 ve 6 Eylül 1936 günleri Antakya 'ya yakın Kurye ve Camus köylerinde bu yönde toplantılar geçekleştirilmişti.15
Diğer taraftan bu sırada Suriye 'ye verilen bağımsızlık Türk basınında memnuniyetle karşılanırken, Şam 'a dönmekte olan Suriye Heyetinin başkanı aynı zamanda Suriye Vatani Partisi 'nin lideri olan Haşim Atasi tarafından 24 Eylül 1936 'da Türk basınına verilen demeçte, Fransa mandası altında idarî muhtariyete sahip olan Antakya ve İskenderun 'un Müstakil Suriye idaresine geçeceğini belirtmesi, arkasından heyetteki delegelerden Fars Elhuri 'nin Antakya-İskenderun Türklerinin Suriye 'nin diğer ekalliyetlerinden farklı görmedikleri ifadesi, tepkiye sebep oldu. Bunun üzerine Türk basınında, Sancak bölgesinin Anadolu kadar eski bir Türk yurdu olduğu, bu sebeple Sancak Türklerinin bir azınlık olarak Suriye 'ye bırakılamayacağı vurgulanmaya başlandı.16
Bu antlaşma ve uygulaması Sancak 'taki Türkler arasında ve Türkiye 'de endişe uyandırdı. Sancak 'ta da durum gerginleşti. Bu gelişmeler üzerine Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras başkanlığındaki bir heyet Cenevre 'ye gitti. Burada Tevfik Rüştü Aras, Milletler Cemiyeti Meclisi 'nin 26 Eylül 1936 tarihli oturumunda, bu mesele ile ilgili olarak Fransa Hükûmeti ile Türk Hükûmeti arasında ikili görüşme yapılması teklifinde bulundu. Bilâhare 2 Ekimde Milletler Cemiyeti 'nde konuşan Türk delegelerinden Şükrü Kaya da meseleyi Fransa ile diplomatik yollardan çözmek istediğini belirtti. Ancak 6 Ekimde Milletler Cemiyeti 'nde yaptığı cevabi konuşmada Fransa temsilcisi Viénot, bu teklifleri kabul etmedi. Bu gelişmeden sonra Türkiye Hükûmeti, 9 Ekim 1936 'da Paris Büyükelçisi Suat Davos aracılığıyla Fransa Hükûmetine, Suriye ile yapılan antlaşmanın bir benzerinin Sancak 'la da yapılması yönünde bir mektup nota verdi.17
Bu gelişmeler Türk basınında çok geniş yer aldı.18 Bu sıralarda öteden beri Fransızlar doğrudan veya ekalliyetler vasıtasıyla Türkler üzerinde uyguladıkları tazyikler ve aldıkları tedbirler ki, bunun neticesinde Antakya ile Sancak Türklerinin iktisadî durumu günden güne kötüleşmiş ve %80 nispetinde sahip oldukları toprakları büyük ölçüde kaybetmiş ayrıca kültür, idare ve sair sahalarda uygulanan baskılar neticesinde Türklerin maddî varlığı tehlikeye düşmüştü, şimdi ise Sancak Türkleri arttırılan çeşitli baskı ve tahriklere karşı şiddetle protesto gösterilerinde bulundular.19 Bu gelişmeler Sancak 'ta durumu çok gerginleştirdi. Nitekim Sancak 'ta 30 Ağustos zafer bayramı münasebetiyle Belen Türk Şehitleri anıtına çelenk koyan Türklerden bir kısmı tutuklanarak, 6 Ekim 1936 'da İskenderun 'da mahkemeye verilmesi ve Cumhuriyet Bayr***** kutladığı gerekçesiyle Antakya Türk Kız Lisesinin kapatılması bu gerginliğin artmasında önemli bir faktör oldu. Arkasından her tarafa bir ay öncesinden verilen Suriye 'de milletvekili seçimi yapılacağı haberinin İskenderun Sancağına verildiği 3 Kasım 1936 günü Yenigün gazetesinin Fransızlar tarafından kapatılması, bunun yanında seçim dolayısıyla Sancak 'taki Türk halk temsilcileri ile birçok vatanperver kişilerin tutuklanmaları ve bunların bir kısmının hapsedilmeleri, baskılardan dolayı birçok Türkün Sancak 'ı terk etmek zorunda kalmaları, ayrıca Sancak 'taki Türk aleyhtarlarının görünüşte Suriye Hükûmeti esasında Fransız kuvvetlerine dayanarak azgınlık yapmaları ve istedikleri adamları hapis, nef 'i (menfaat, çıkar) ve tehdit etmeleri bu gerginliği arttıran unsurlar oldu.20
ÖZET
Sancak (Hatay) bölgesi Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızlar tarafından işgal edilecektir. Millî Mücadele döneminde Sancak 'ta işgale karşı mahallî bir direniş sergilendiyse de Ankara hükûmeti dönemin şartları gereği Fransa ile 20 Ekim 1921 'de imzaladığı Ankara İtilâfnamesi ile Sancak 'ı Fransız ,Mandat ” yönetimine bırakacaktır. Bu şekilde Sancak, yaklaşık on altı yıl sürecek olan ,Mandat ” yönetimine son verilene kadar Fransız mandası altında kalacaktır. 1936 'da ,Mandat ” yönetiminin sona ermesiyle Sancak, Türkiye 'nin de girişimleriyle bağımsızlık sürecine girecektir. 1936 sonrasında Fransa tarafından Suriye 'ye bağımsızlık verilmesi üzerine, Sancak 'ta da bağımsızlık süreci gelişmeye başladı. Bu makalede, bu sürecin ilk aşaması olan Milletler Cemiyeti 'ndeki gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı arşivinden elde edilen belgeler de kullanılarak ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler
Sancak, Hatay, Fransa, Türkiye, Milletler Cemiyeti, Suriye.
TURKEY AND THE FIRST STAGES PROCESS OF INDEPENDENT SANCAK 'S (HATAY) IN LIGHT ARCHIVES OF DOCUMENTS
ABSTRACT
The Province of Hatay, popularly called Sancak in Turkish, was occupied by France in the aftermath of the Mondoros Ceasefire in 1918. Popular opposition rose in the Sancak against the French occupation during the Turkish National Struggle (1919-1922), during which the government of Ankara left the governance of Sancak to the French mandate, in accordance with the Ankara Treaty, signed between the French and Ankara governments in 20 October 1921. With the pressure of the government of Ankara, France applied a special status to the Sancak which continued until the end of the mandate in 1936, after which the Sancak became independent. Upon the withdrawal of the mandate by the French government Syria entered in to an independece process. This process found reflection on the Sancak where its process of indepence also started. This article is concerned with this pre-independence period, particularly the process that involved the League of Nations, at the end of which it became an independent unit in Syria. Archival material found in the Archive of the Presidency of the Turkish Republic has been used.
Key Words
Sancak, Hatay, French, Turkey, The League of Nations, Syria.
Osmanlı Devleti ile İmza edilen Mondros Mütarekesi sonrasında İngilizler, 6 Kasım 1918 'de Mütareke 'nin ikinci maddesi çerçevesinde Sancak, yani Hatay bölgesini işgal etmek üzere İskenderun Körfezi 'nden karaya asker çıkarmak teşebbüsünde bulundular. Bu durum karşısında bölgede bulunan Yıldırım Orduları Gurup Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Mütareke 'nin hemen akabinde Sadrazam İzzet Paşaya gönderdiği ve Mütareke 'de işgali öngörülmeyen bölgelerin İtilâf Devletleri 'nce işgaline muhalefet edeceği beyanı çerçevesinde, çıkarmaya karşı silâhla karşılık verilmesini emretti. Bunun üzerine İngilizlerin ilk girişimi neticesiz kaldı. Ancak Mustafa Kemal Paşanın Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. Ordu Karargahı 'nın lağvedilmesi üzerine bölgeden ayrılmasından sonra 9 Kasımdan itibaren İskenderun ve dolaylarından, 10 Kasım 1918 'den itibaren de Amanos Dağlari ile Körfez 'den Türk birlikleri tamamen çekildi. Bilâhare bölge 11 Kasımdan itibaren İngiliz birliklerince işgal edildi. Tabi ki bu işgal İskenderun ve Hatay 'la sınırlı kalmayarak, Çukurova, Antep, Maraş ve Urfa 'yı da içine aldı. Daha sonra bölge Fransızların işgaline terk edildi.1
Daha sonra Sancak yani Hatay 'ın da dahil olduğu Filistin ve Suriye 'de 22 Ekim 1918 'de daha çok İngilizlerin etkin olduğu ,muvakkat askeri idare ” kuruldu. Bu idare, işgal altındaki bölgeyi üç kısma ayırdı. Bu kısımlardan biri olan ve Suriye sahili ile İskenderun Körfezi 'nden oluşan Şark mıntıkası Fransız idaresine verildi. Kurulan bu Askerî idare İngilizlerin Kasım 1919 'da bölgeden çekilmesinden sonra bir müddet daha devam etti. İşte bu muvakkat askerî idare ilk iş olarak 27 Kasım 1918 'de merkezi İskenderun olmak üzere Antakya, Harim (Reyhaniye) ve Belen kazalarını içine alan ,İskenderun Sancağı ” adı altında müstakil bir idare oluşturdu. Bu bölgenin idaresinden Fransızların tayin ettiği ,Kilikya (Çukurova) ve Suriye Yüksek Komiseri General Gouraud sorumluydu. Bu şekilde oluşturulan sancağın yönetim şekli de merkezi Beyrut 'ta olan Yüksek komiserlikçe belirlenecekti. Bu arada müstakil sancakta daha evvel yerleşmiş olan Şerif Hüseyin 'in Arap kuvvetleri geri çekilerek, Ermeni gönüllülerden teşkil edilmiş Legion kıtaları yerleştirildi.2
Bundan sonra Paris 'te toplanmış olan Barış Konferansı 'nda bölgenin durumu ele alındığı sırada Emir Faysal, İskenderun 'u Arap devletine katma girişiminde bulundu. Ancak bu girişim, İtilâf Devletleri 'nce itibara alınmadı. Bu sırada, bölgede incelemelerde bulunan King-Crane Komisyonu 'nun, İskenderun halkının Amerika 'nın himayesini istediği açıklaması da Barış Konferansı 'nda dikkate alınmadı.3 Ancak daha sonra toplanacak olan San Remo Konferansı 'nda 25 Nisan 1920 'de, Amerikan Başkanı Wilson 'un yaklaşımı da hesaba katılarak, Milletler Cemiyeti yasasının 22. Maddesi ile öngörülen ve 28 Haziran 1919 'da kurulmuş olan ,Mandat ” sistemine dayanılarak Suriye ve onun bir parçası sayılan Lübnan ,A ” türü mandat statüsünde Fransa 'ya verildi. Bunun arkasından bu mandat yönetimi 10 Ağustos 1920 'de Osmanlı Devleti Hükûmeti 'ne imzalattırılan Sevr Antlaşması 'nın 94. Maddesinde yer aldı. Ancak Türkiye açısından bu hükmün, Sevr Antlaşması 'nın ilgili kurumlarca tasdik edilmemesi sebebiyle herhangi bir geçerliliği olmayacaktır. Bunun yanı sıra BMM (Büyük Millet Meclisi) ve onun hükûmeti yani Ankara Hükûmeti, Sevr Antlaşması 'nı zaten hiçbir şekilde tanımadığı gibi bu antlaşmayı imzalayanları da vatan haini ilân etti.4
Diğer taraftan Suriye ve Lübnan 'daki manda yönetiminin kabul edilmesinin arkasından General Gouraud, 25 Temmuz 1920 'de askerî işgal mıntıkasını genişleterek, Şam 'a girdi. Arkasından epey uzamış olan askerî işgali tedricen manda yönetimine uydurmaya yöneldi. Bu arada Sevr Antlaşması 'nı vesile ederek, 1 Eylül 1920 'de sivil idareyi ilân etti. Bu gelişmenin arkasından 9 Ekim 1920 'de yayınlanan bir emirname ile İskenderun için özerk bir idare meclisi teşkil edildi. İşte bu şekilde bir idari yapı oluşturulan İskenderun Sancağı 'na daha sonra askerî vali yerine sivil bir yönetici olarak Arap asıllı Beşir Tabbare mutasarrıf olarak tayin edildi.5
İşte bu şekilde Fransa 'ya bırakılan Suriye, Lübnan ve Sancak 'taki ,mandat ” yönetimi 24 Temmuz 1922 'de taraflar arasında akit ve karara bağlandı. Arkasından bu ,mandat ” yönetimi Milletler Cemiyeti Tarafından 29 Eylül 1923 'te tasdik edildi.6
İşte bölgede oluşturulan bu Fransız ,mandat ” yönetimi bir takım düzenlemelerle 1936 yılına kadar devam edecektir.
Suriye 'de Manda Yönetiminin Sona Ermesi ve Sancak
Yukarıda giriş bölümünde kısaca izah edildiği gibi Suriye 'de oluşturulan Fransız ,mandat ” yönetiminin, 1930 'lu yılların ikinci yarısına gelindiğinde dünyada meydana gelen gelişmelerin yanı sıra Fransa 'da ve Suriye 'de ortaya çıkan gelişmeler karşısında yeniden ele alınmasını gündeme getirdi.
Nitekim bu dönemde Avrupa 'nın dolayısıyla dünyanın siyasî ve askerî gündemini, 1933 'te Almanya 'da revizyonist politika yanlısı Hitler 'in iktidara gelmesi, 1935 'te İtalya 'nın Habeşistan 'ı işgali, arkasından Almanya 'nın Mart 1936 'da Ren bölgesini silâhlandırması ve Temmuz 1936 'da İspanya 'da çıkan iç savaş gibi meseleler oluşturmaktaydı. Bunlardan İtalya 'nın Habeşistan 'ı işgali ile İspanya 'daki iç savaş Akdeniz 'in ve Orta Doğu 'nun güvenliğini doğrudan tehdit etmekteydi.7
Diğer taraftan Irak ve Mısır 'daki gelişmeler, özellikle 3 Haziran 1930 'da İngiltere ile Irak arasında yapılan anlaşma ve bu anlaşmanın arkasından 3 Ekim 1932 'de Irak 'ın Milletler Cemiyeti 'ne üye olması Suriye 'yi etkilemiş ve Fransa ile Suriye arasında Şam 'da Kasım 1933 'te dostluk ve ittifak anlaşması projesi oluşturulmuştu.8 Bu gelişmelerin arkasından Suriye 'de, 10 Ocak 1936 'da Suriye 'yi biri İskenderun olmak üzere sekiz bölgeye ayıran ve her bölgenin başına bir muhafız getiren, ayrıca her bölgede bir muhafızlık meclisi ile kazalarda kaza meclisi kuran yeni mülkiye teşkilatına ait kanun ile ekleri yürürlüğe sokuldu.9 Diğer taraftan bu gelişmelerin akabinde Suriye 'de 1936 yılı Şubat ayından itibaren Fransa 'ya karşı muhalefet hareketleri hız kazandı ve bağımsızlık istekleri ortaya çıktı.10 Bu çerçevede Suriye milliyetçileri, anayasanın yeniden ilânı, Suriye 'nin birleştirilmesi ve af gibi konuların yanı sıra İngiltere 'nin Irak 'taki uygulamasında olduğu gibi bir Fransız-Suriye ittifakı istemeğe başladılar. Bu gelişmeler karşısında Akdeniz 'deki dengeyi de dikkate alan Fransa yukarıda belirtildiği gibi Suriye mandaterliği konusunda tavrını değiştirdi.11
Nitekim Fransa 'da, Nisan-Mayıs 1936 seçimlerinde ,Halk Cephesi ” seçimleri kazandı. Arkasından 4 Mayısta Léon Blum liderliğinde komünistlerin dışardan desteklediği sosyalist ve radikallerden oluşan bir hükûmet iktidara geldi. Bu da Fransız dış politikasını etkiledi. Bu yeni Halk Cephesi Hükûmeti, artık manda yönetiminin zamanının geçtiğini söylemeğe başladı. Bu çerçevede yeni hükûmet, aynı zamanda Avrupa 'da çıkan yukarıda kısaca değindiğimiz buhranların da etkisiyle Suriye ve Lübnan 'la olan ilişkilerini yeniden düzenleme yoluna giderek, Dışişleri Bakanı Delbos ile Bakanın siyasî danışmanı Viénot vasıtasıyla Paris 'te Suriyeli siyasal liderlerle görüşmelere başladı. Bu görüşmeler sonunda 9 Eylül 1936 'da Paris 'te, Fransa ile Suriye arasında bir Dostluk ve İttifak Antlaşması parafe edildi. 25 yıllık bir süre için yapılan ancak Fransa Meclisi 'nce onaylanmadığı için yasallık kazanmayan, buna mukabil fiilen uygulanmaya konan bu antlaşmaya göre Suriye üç yıl sonra bağımsızlığına kavuşacak ve Milletler Cemiyeti üyeliğine aday olacaktı. Antlaşma Suriye 'nin bütünlüğü ilkesine dayanmaktaydı. Bu anlamda anlaşmada, Sancak hakkında açık hiçbir hüküm bulunmamaktaydı. Yalnız Antlaşmanın 3. maddesinde ,Yüksek akid taraflar manda rejiminin sona erdiği gün Fransız Hükûmeti tarafından Suriye ile ilgili olarak, ya da bu memleket adına imzalanan bütün anlaşma, sözleşme ve diğer milletlerarası taahhütlerden doğan hak ve vecibelerini yalnız Suriye Hükûmetine devretmek için bütün tedbirleri alacaklardır. ” denmekteydi.12 Bu hükümden, Fransa Suriye 'den çekilirken Sancak 'taki hak ve yükümlülüklerini yeni Suriye Hükûmetine devredeceği anlaşılmaktaydı. Ancak bu hükme rağmen Sancak bölgesinin özel statüsü korunmaktaydı. Buna mukabil madde, İskenderun Sancağı ile ilgili 1921 Tarihli Ankara İtilâfnamesi hükümlerinin uygulanmasını Suriye 'ye bırakmaktaydı. Bu antlaşmadan hemen sonra bölgedeki Fransız Yüksek Komiseri derhal Alevi ve Dürzi bölgelerinin Suriye 'ye bağlandığını açıkladı.13 Bu arada Suriye Lübnan ve İskenderun 'dan çekilmek zorunda kalacağını anlayan Fransa, Suriye ve İskenderun bölgesinde Frankofilllerden (Fransız yanlılarından) oluşacak mason locaları kurmaya yöneldi. Nitekim Biryandos adıyla İskenderun, Antıoche adıyla Antakya, mason locaları kuruldu. Bir de Kırıkhan 'da şube açılması girişiminde bulunuldu. Bu mason locaları oluşturulurken bir çok Türkofil (Türk yanlısı) masonlara yer verilmedi. Bu girişimlerden de anlaşılıyor ki, Fransızlar bölgeden çekilirken bölgeyle irtibatı koparmayıp bir şekilde sürdürmek istedikleri bunun için yukarıda ifade edildiği şekilde teşkilâtlanma yoluna gittikleri görülmektedir.14 Ayrıca Fransızlar bu sırada, Türkiye 'nin İskenderun Sancağını almak için girişimlerde bulunur, buna karşı Fransızlar aciz vazıyette kalırsa Sancak 'ın Suriye 'ye ilhakı için imza toplamak üzere girişilen faaliyet ve örgütlenmelere de göz yummakta hatta tasvip etmekteydiler. Nitekim 5 ve 6 Eylül 1936 günleri Antakya 'ya yakın Kurye ve Camus köylerinde bu yönde toplantılar geçekleştirilmişti.15
Diğer taraftan bu sırada Suriye 'ye verilen bağımsızlık Türk basınında memnuniyetle karşılanırken, Şam 'a dönmekte olan Suriye Heyetinin başkanı aynı zamanda Suriye Vatani Partisi 'nin lideri olan Haşim Atasi tarafından 24 Eylül 1936 'da Türk basınına verilen demeçte, Fransa mandası altında idarî muhtariyete sahip olan Antakya ve İskenderun 'un Müstakil Suriye idaresine geçeceğini belirtmesi, arkasından heyetteki delegelerden Fars Elhuri 'nin Antakya-İskenderun Türklerinin Suriye 'nin diğer ekalliyetlerinden farklı görmedikleri ifadesi, tepkiye sebep oldu. Bunun üzerine Türk basınında, Sancak bölgesinin Anadolu kadar eski bir Türk yurdu olduğu, bu sebeple Sancak Türklerinin bir azınlık olarak Suriye 'ye bırakılamayacağı vurgulanmaya başlandı.16
Bu antlaşma ve uygulaması Sancak 'taki Türkler arasında ve Türkiye 'de endişe uyandırdı. Sancak 'ta da durum gerginleşti. Bu gelişmeler üzerine Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras başkanlığındaki bir heyet Cenevre 'ye gitti. Burada Tevfik Rüştü Aras, Milletler Cemiyeti Meclisi 'nin 26 Eylül 1936 tarihli oturumunda, bu mesele ile ilgili olarak Fransa Hükûmeti ile Türk Hükûmeti arasında ikili görüşme yapılması teklifinde bulundu. Bilâhare 2 Ekimde Milletler Cemiyeti 'nde konuşan Türk delegelerinden Şükrü Kaya da meseleyi Fransa ile diplomatik yollardan çözmek istediğini belirtti. Ancak 6 Ekimde Milletler Cemiyeti 'nde yaptığı cevabi konuşmada Fransa temsilcisi Viénot, bu teklifleri kabul etmedi. Bu gelişmeden sonra Türkiye Hükûmeti, 9 Ekim 1936 'da Paris Büyükelçisi Suat Davos aracılığıyla Fransa Hükûmetine, Suriye ile yapılan antlaşmanın bir benzerinin Sancak 'la da yapılması yönünde bir mektup nota verdi.17
Bu gelişmeler Türk basınında çok geniş yer aldı.18 Bu sıralarda öteden beri Fransızlar doğrudan veya ekalliyetler vasıtasıyla Türkler üzerinde uyguladıkları tazyikler ve aldıkları tedbirler ki, bunun neticesinde Antakya ile Sancak Türklerinin iktisadî durumu günden güne kötüleşmiş ve %80 nispetinde sahip oldukları toprakları büyük ölçüde kaybetmiş ayrıca kültür, idare ve sair sahalarda uygulanan baskılar neticesinde Türklerin maddî varlığı tehlikeye düşmüştü, şimdi ise Sancak Türkleri arttırılan çeşitli baskı ve tahriklere karşı şiddetle protesto gösterilerinde bulundular.19 Bu gelişmeler Sancak 'ta durumu çok gerginleştirdi. Nitekim Sancak 'ta 30 Ağustos zafer bayramı münasebetiyle Belen Türk Şehitleri anıtına çelenk koyan Türklerden bir kısmı tutuklanarak, 6 Ekim 1936 'da İskenderun 'da mahkemeye verilmesi ve Cumhuriyet Bayr***** kutladığı gerekçesiyle Antakya Türk Kız Lisesinin kapatılması bu gerginliğin artmasında önemli bir faktör oldu. Arkasından her tarafa bir ay öncesinden verilen Suriye 'de milletvekili seçimi yapılacağı haberinin İskenderun Sancağına verildiği 3 Kasım 1936 günü Yenigün gazetesinin Fransızlar tarafından kapatılması, bunun yanında seçim dolayısıyla Sancak 'taki Türk halk temsilcileri ile birçok vatanperver kişilerin tutuklanmaları ve bunların bir kısmının hapsedilmeleri, baskılardan dolayı birçok Türkün Sancak 'ı terk etmek zorunda kalmaları, ayrıca Sancak 'taki Türk aleyhtarlarının görünüşte Suriye Hükûmeti esasında Fransız kuvvetlerine dayanarak azgınlık yapmaları ve istedikleri adamları hapis, nef 'i (menfaat, çıkar) ve tehdit etmeleri bu gerginliği arttıran unsurlar oldu.20