Anahatlarıyla İslam Felsefesi Kitabının Özeti

l)-Siyasi ve içtimai görüşleri

Farabi, siyasi düşüncesinde Eflatun’un devlet görüşünü benimser. Bu görüşü insanları üstün bir hayra ***ürdüğü için islami anlayışa daha yakın bulur.

Farabi bilgiye büyük önem atfederek, insanların ahirette erişecekleri mevki ve mutluluğun bilgi derecesiyle münasip olacağını söyler. Siyaset nazariyesinde devletin Aydınlar tarafından idare edilmesi gerektiğini, böylece idare edilenlerin de bilgi yönünden yükseltileceğini belirtir.

Farabi’ye göre faziletli ve faziletsiz diye iki türlü toplum vardır. Bunların birincisi yalnız ilimler ve faziletlilerden oluşur. Aydınlar aistokrasisi tarafından yönetilir. Gerçek mutluluk bu toplulukta olur. Faziletsiz denilen ikinci toplum gerçek bir toplumdur.
 
m)-Farabi okulu: Kendisini hemen takip eden ve tesirini devam ettiren filozoflara Farabi Okulu denir. Önemli simaları:

m1: Sicistani: Sicistani’nin felsefesinde ağırlık noktayı teşkil eden din ile felsefeyi uzlaştırma çabası, İslam düşüncesinde kelam ve tasavvufta bazen çatışmalara bazen de uzlaşmalara sebep olmuştur.

m2: Ebu Hayyan Tevhidi: Felsefedeki öneminin yanında edip, fakih ve sufi olan Tevhidi, yeni fikirler getirmekten çok, devrinin bütün düşünce hayatını ve meselelerini toplayıp aksettirmiş olmakla önem kazanmıştır. Tevhidi, eserlerinde kelam meseleleriyle felsefe meselelerini karşılaştırarak, din ile felsefe arasında alaka kurmaya çalışmıştır. Ona göre felsefe insanı tevhid inancına ***ürür.

m3: İbn Miskeveyh: Filozof olmasının yanında tarih, edebiyat ve tasavvuf meseleleriyle de uğraşmıştır. Fakat günümüze kadar önemini devam ettirme gücünü kurduğu felsefi ahlak sistemine borçludur. Farabi’yi izlerken Eflatun ve Aristo’nun fikirleriyle islamı uzlaştırma gayreti içinde bulunmuştur.

m3a)-Felsefesi Ona göre felsefe akla dayanırken, din münakaşasız bir şekilde emir ve nehiylere hitab eder. Felsefeden önce bir yer tutan dinin asıl önemi, insanı küçüklüğünden itibaren yetiştirmesidir. Felsefenin tesiri insan aklını olgunluğa erişmesinden sonra görülür. Allah’ın zuhurunun şiddetinden dolayı gizli kaldığını kabul eder. Vahy ile ilhamı birbirine karıştırır, hayvandaki içgüdüyü vahy diye telakki eder.

m3b)-Ahlak görüşü: İslam dininin hükümleri doğru ve gerçek olarak anlaşılırsa ‘iyi ahlak’ ile tam bir uyun halinde olduğu görülür. Din toplum için bir terbiye vasıtasıdır. İnsanın terbiye edilmesi gereken 3 melekesi vardır: a)-Alışkanlık: İnsanın yükselmesini, faziletlerin kazanılmasını sağlar. b)-Taklit: İnsanın başkalarının tecrübelerinden ve aklından faydalanmasını temin eder. Fakat kötü taklit insanı en aşağı derekeye düşürebilir. c)- İntibah: Bununla iyi kötüden tefrik edilir, ahlak yüksek bir şuur derecesine çıkar, tam ve gerçek bilgi meydana gelir.

m4-İbn Heysem: Daha önce zannedilenin aksine görmeyi temin eden ışık şualarının gözden çıkmadığını aksine görülen eşyadan göze geldiğini belirttiği gibi, gözün ve görme olayının izahını da mükemmel bir şekilde yapmıştı.

Ona göre kıyas ve temsil ile hakikata ulaşılamaz. Bunlar ancak deney yolu ile ispat edilen şeyi başkalarına anlatmakta faydalı olabilirlerdi. Bu sebeple İbn Heysem, Empirizm ve Tümevarım metodunun ilk müjdecisi kabul edilir.
 
3-İbn Sina

a)-Psikoloji ve ruh görüşü: Psikolojiye dair görüşleri 3 kısma ayrılır:1)-Nefs ve akıl nazariyesini içine alan tecrübi psikoloji 2)-Aklın mahiyetinden bahseden rasyonel veya içebakış psikolojisi3)-Tasavvuf psikolojisi



Ruhu 2 delille ispata çalışır:

Vahdet delili: Bütün şuur halleri ruhta tamamlılığını kazanır.

Ayniyyet delili: Bütün şuur halleri değiştiği halde ruh aynı kalır.

Ruhun bir cevher olduğunu ispat için onun araz olmadığına dair şu delilleri getirir:

1-Ruh bedenin ölümü ile dağılmaz, varlığında tek ve aynıdır.

Bedenin kemalidir ve onu meydana getirir. Ruhtan önce beden olmaz.

Beden ruh tarafından terk edilince bir cesetten ibaret kalır.

Ruh, melekeleri vasıtasıyla kendi başına bedene etki eder ve onu korur.

b)-Metafiziğe dair görüşleri: Maddenin Allah’tan sudur etmediğini söyleyerek, ma’kulata maddeden üstün bir yer verir ve nefsin önemini arttırır. Nefs, cisimler alemi ile akıllar alemi arasında mutavassıt bir mertebedir.
 
Filozof suduru anlatmak için 3 prensibe dayanır:

1-Bir2den yalnız bir çıkar.

Maddeden ayrı cevherler için düşünmek yaratmaya delalet eder.

Kendi zatıyla zaruri olamayan herşey kendisi için mümkün başkası için zaruridir. Sudur, tecelli ve alemin safha safha Allah’tan çıkışını anlamak, bu prensiplere dayanarak mümkün olur.

 
c)-Ahlak ve tasavvufa dair düşünceleri: Kötülük 3 kısma ayrılır:

Zayıflık, bilgisizlik, yaratılıştaki noksanlık ve eksiklik manasına gelen kötülüktür ki fizikidir.

Elem, keder gibi maddi ve manevi manadaki kötülüktür ki psikolojiktir.

Metafizik kötülük. Filozof buna günah diyor.

Alemde yaygın ve esas olan iyiliktir. Kötülük, iyilik ihtiyacının bir neticesidir. İbn Sina duyularla elde edilen lezzetlerin bir hayal olup gerçek olmadığını, gerçek olan lezzetlerin akli lezzetler olduğunu söyler. Arifler ikinci lezzetlere itibar ederek saadete ulaşırlar.
 
d)-Din felsefesi: Filozof imanın aklı tamamladığını savunur. İman ile akıl arasında 3 çeşit ilişki düşünülebilir:

1-İman ile aklın sahaları birbirinden tamamen ayrıdır.

İman, aklın kemalidir yani aklı kuşatır durumdadır.

İman, aklı bir fiil olarak tamamlar.

Bu sebeplerle Farabi’den ayrılır ve peygamberlere filozoflardan üstün bir değer verir.

İbn Sina’nın din felsefesi başlıca 4 esaslı noktada toplanır.

1-Yaradılış meselesi

2-Allah’ın bilgisi meselesi

3 - Ahiret meselesi

4- Peygamberlik meselesi
 
e)-Eğitime dair görüşleri: İbn Sina, bir hekim olarak, eğitim ve terbiye konusuyla da ilgilenmiş olup eğitimde örnek olma hususuna dikkat çekmiştir. İnsanın başkalarına ahlaki eğitim vere bilmesi için önce kendinin ahlaklı olması gerekir:
 
C- İşrakilik Ve Sühreverdi
Sühreverdi’nin felsefesi esasları itibariyle Yeni Eflatunculuğa dayanır. Metodu da akıl dışı bir sezgidir. Çünkü akıl yolu ile hakikate ulaşılamaz.

İşrakilik, Meşşailik ile tasavvuf arasında bir yer işgal eder. Meşşailerin nazar metodunun aksine zevk ehli olarak bilinir. Fakat İşrakiler heyecana dayanan taşkınlığı, cezbeyi ve sekri benimsemezler. Manevi sezgi felsefelerinin esasıdır. Yalnız kalb ve işrak yoluyla hakikate ulaşılabilir.

Psikolojide son zamanlardaki metapsişik araştırmalarla İşrakiliğin irrasyonel metodu arasında benzerlik görülmüştür. Fakat bu metoda İslamdaki müspet ilimler, mantıkçılar ve meşşailer tarafından daima şüpheyle bakılmıştır.

a) İlim-Ruh ve alem görüşü: Meşşailere göre ilim mahiyeti bakımından mutlak ve gerçektir. Biz eşyanın hakikatını bilebiliriz. Hakikate ulaşmak için tek yol nazar ve istidlal yoludur. Sühreverdi buna itiraz ediyor. Nazar ve istidlal ona göre yalnız eşyanın vasıflarını saymaktan ibarettir. Öyleyse eşyanın mahiyetini anlamanın tek yolu mükaşefe yoludur.

Sühreverdi’nin alem görüşü içinde alemin var oluşu meselesi de önemli bir yer tutar. Allah ile alem arasındaki alakayı mantıki bir izah ile çözmeye çalışan filozof, alemin var olma sebebini Allah’a bağlar. Nasıl bir B cisminin varlığı A sebebine bağlı ise A var olduğunda B de vardır. Şu halde Allah ezeli olduğuna göre Alem de ezelidir.

b)-Nur felsefesi: Sühreverdi’nin felsefesinde vücudun yerini nur ve zulmet görüşü almıştır. Çünkü o eşyanın ya nur ya da zulmet olduğunu söyler. Bu iki kavram Aristo’daki madde ve şeklin, güç ve fiilin rolünü oynamaktadır.

c)-Diğer görüşleri: Sühreverdi insanları ıslah için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesini ve onlara inanmak gerektiğini söyleyerek İslam’a aykırı düşmeyen açıklamalarda bulunur.

Yıldızları ve felekler alemini canlı kabul eden Sühreverdi her feleğin nefsinin olduğunu ve kendi iradesiyle hareket ettiğini söyler.

Sühreverdi hakikatı arayanları 4 kısımda ele alıyor: 1- Alim derecesine ulaşamamış olan ilim talipleri 2-Hem felsefeyi hem de ilahi bilgileri bilen hakimler (Phytogas, Platon ve Sühreverdi) 3- Akli metoda dayanan felsefeye itibar etmeyip yalnız keşfi bilgileri sayanlar (Hallac..) 4- Keşfi bilgilere ilgisiz kalıp akla dayanan felsefeyi benimseyenler (Aristo, Farabi, İbn Sina)
 
4-MAGRİB’DE FELSEFE

Endülüs felsefesi ana karakteri içinde şu devrelere ayrılır: 1- İbn Bacce’den önceki devre 2- İbn Bacce, İbn Tufeyl be İbn Rüşd felsefeleri 3- İbn Rüşd’den sonraki devre



(Endülüs Meşşai filozofları):

A)-İbn Bacce

Akıllı bir filozof olan İbn Bacce özellikle Aristo ve Farabi’yi takip etmiş, matematik, astronomi ve musiki ilimleriyle nazari ve pratik olarak uğraştığı gibi tıp sahasında da üstad olmuştur.

Felsefe anlayışında Aristocu olan İbn Bacce, Allah’a ittisali gaye edinmiştir. Bu sebeple de felsefesi tasavvufi bir mahiyet almış ve işraki karaktere bürünmüştür.



B)-İbn Tufeyl:

O yalnız işraki felsefesini Magrib’te temsil edip devam ettirdiği meşhur felsefi romanı Hay bin Yeksan adlı eseriyle tanınır. Eserinde özellikle şu hususlar üzerinde durmuştur:

Önce zamanının filozoflarını derinden meşgul eden, insan nefsi ile faal aklın ittisalini teemmül yoluyla halletmek, diğer yandan felsefe ile din arasında bir ahenk bulunduğunu ispat etmek ve bu ikisini uzlaştırıp birleştirmek suretiyle İslam dünyasında iki asırdır devam etmekte olan felsefe-din münakaşalarına son vermek. Çünkü, İbn Tufeyl’e göre akıl eşyanın mahiyetlerine ve bu yoldan Allah’a ulaşmak için kafi gelir. Bu eserin gayesi ayrıca saf hakikatin ancak pek nadir olan ruhlara mahsus olabileceğini psikolojik bir problem olarak sunmaktır.
 
C)-İbn Rüşd

a)-Mantık ve hakikatin bilgisi:

Mantık bilgisine sahip olmayan halk daima his aleminde kalır ve hatalara düşer. Bilgilerinin yetersizliği ve düşünme sistemlerindeki bozukluk sebebiyle de olgunluğa ulaşamazlar.



b)-İbn Rüşd’ün felsefesi:

Filozof kendinden önceki filozoflardan ve kelamcılardan “alem daima yaratılmaktadır fakat onun neş’eti ezelidir.” Fikriyle ayrılmaktadır. Yani bir defada olan yaratılış yoktur. Fakat her an yenilenen bir yaratılış vardır ve yaratıcı kudret alemi bir bütünlük içinde idare eder, harekete geçirir. Alem ancak bu kudret ile kaimdir.

Filozof, Kuran’dan bazı ayetlere istinad ederek, felsefenin din tarafından hoşgörüyle karşılanmaktan öteye zaruri olduğunu göstermeye çalışır.



c)-Ahlak ve siyaset görüşü:

Filozof, hürriyet ve ihtiyar konusunda kelamcılara karşı felsefi görüşleri savunarak, insanın mutlak manada hür ve muhtar olmadığı gibi, yine bu manada mukayyet ve kadere bağlı da olmadığını söyler.
 
5-MEŞŞAİ EKOLE TEPKİ

Gazali: Güçlü bir felsefe tenkitçisi olduğu kadar, sistematik bir kelamcı, bir fakih, gaye itibariyle tasavvufa ulaşıp orada karar kılan bir İslam düşünürüdür.



a)-İlimlerin sınıflaması:

Gazali ilimleri ikiye ayırır.

1-Şer’I ilimler: Bunlar da tevhid ilmi ve ameli ilimler diye ikiye ayrılır. Bu ikinciler de fıkıh ve ahlak diye ikiye ayrılır.

2- Akli ilimler: Riyazi ve mantıki ilimler, tabii ilimler ve metafizik diye 3 kısımdır.



b)-Kelam ilmi:

Kelamda genel olarak Eşari’yi takip etmiş olan Gazali’ye göre kelam ilminin yetersizliğinin sebepleri 3 noktada toplanabilir: a)-Kelamcılar, islamın akide esaslarını bidat ehline karşı savunurken, bazen hasımlarının ve felsefecilerin dayandığı mukaddimeleri delil olarak kullanmışlar ve sonunda bunları kendileri de kabul etmek durumunda kalmışlardır. b)-Kelamcılar, hasımlarının düştüğü çelişkileri ortaya koyarken, onların dayandığı fikirlerin yanlışlığı ile uğraşmışlardır. c)- Diğer taraftan kelamcılar bu ilmin maksadı dışına çıkmışlardır.



c)-Gazali ve felsefe:

El-Munkız’da filozofları 3 kısma ayıran Gazali, onların herbirini islami ölçüler ışığında tahlil ediyor ve aklı vahiyden üstün tuttuklarından, hakikatten uzak kaldıklarını belirtiyor

a)-Materyalistler: Yaratıcı bir Allah’ın varlığını ve ruhu kabul etmezler.

b)- Naturalistler: Allah’ın varlığını kabul ettiler fakat ruhun ölmezliğini ve ahiret hayatını da inkar ettiler.

c)- İlahiyatçılar: Temel meselelerde dinden ayrılmaz görünürler fakat Gazali’ye göre bunların da iman akidelerine uygun olan yönlerinin yanında imanla asla uyuşmayan tarafları da mevcuttur.

Gazali’nin imanın prensipleriyle filozofların düşüncelerinin bir birine tamamen zıt olduğunu belirttiği ve onları tekfir ettiği 3 esas şunlardır: a)- Filozofların, haşrin beden ile beraber olmayacağı, yani insanın öldükten sonra ruhunun tekrar bedeni ile birleşemeyeceği ve yalnız ruhların devam edeceği şeklindeki görüşleri. b)- Allah’ın dünya ve kainata ait teferruatı değil de yalnız külli kanunları bildiği şeklindeki iddiaları. c)- Alemin kadim olduğu şeklindeki düşünceleri.



İmanı üç dereceye ayırır:

a)- Halkın imanı ki taklit derecesindedir.

b)- Kelamcıların imanı ki inceleme ve araştırma sonucu ulaşılan imandır.

c)- Ariflerin imanı ki hakikatı bizzat yaşar ve herşeyi yakin nuru ile görür.

d)- Ruh psikolojisi: Alemi bir takım mertebelere ayıran Gazali duyular alemini de mertebelendirir. Bu alemde unsurlar sahasının üstünde canlı varlıklar yani bitki, hayvan ve insan yer alır. Gazali canlı varlıklarda üç çeşit ruhun var olduğunu kabul eder: Nebati, hayvani ve insani ruh.

Ona göre ruh iki şeyden mürekkeptir. Birincisi kalıptır. Buna beden de denir. İkincisi nefs, ruh veya kendini iç gözüyle bilen kalptir.

e)- Gazali’ye göre siyaset: Ona göre siyaset, insanı iyi yola sevk eden bir ilim olan ahlakın yanında yer alır.

Hükümdarın iki büyük özelliği ilim ve ameldir. İdareci dünyanın faniliğini, ölümü, Allah’ın ve peygamberin emirlerini akıldan çıkarmamalıdır. O adil ise Allah’ın, aksi takdirde şeytanın vekilidir.
 
6-BAĞIMSIZ FİLOZOFLAR

A)-Abdullatif Bağdadi: Şüpheci ve tenkitçi bir düşünürdür. Felsefeyi İbn Sina ve Gazali’nin eserlerinden tanımıştı. Sühreverdi ve İbn Meymun gibi filozofların zayıf yönlerini tartışma konusu yaptı.

B)-Nuşencani: Felsefede daha çok İbn Miskeveyh gibi ahlak problemi ile ilgilenmiştir. Ona göre ilmin hedefi ahlak, felsefenin en esaslı konusu ise insandır. Bilgiye kaynak olarak duyuları esas almıştır. Allah ve nefsimiz hakkında olmak üzere iki çeşit bilgi kabul eder.

C)-Ebu’l-Berekat Bağdadi: Kendinden önce geçen felsefi ekollerin temel fikirlerini açıklayan bir filozof olmasına rağmen daha çok kelamcı olarak tanınmıştır.

D)-İbn Haldun: 14. yy.ın fikir hayatında doğuda ve batıda ilk tarih felsefecisi, kendisinden 5 asır sonra kurulacak olan sosyolojinin habercisi olarak tanınır.

a)-İlimler tasnifi: Düşünür ilimleri akli ve nakli olarak 2’ye ayırmıştır.

Akli ilimler: a- Mantık b-Ta’limi ilimler c-Tabi ilimler d- İlahiyat

Nakli ilimler: a- Tefsir ilmi b- Kıraat ilmi c- Hadis ilmi d- Fıkıh ilmi e- Usul-ü Fıkıh (ve feraiz) f- Kelam ilmi g- Tasavvuf ilmi h- Rüya tabiri ilmi ı- Lisaniyat ( lügat, nahiv, edeb)
 
7-İSLAM FELSEFESİNİN TESİRLERİ

8.YY. dan itibaren tercüme yoluyla özellikle Grekçe’den, kısmen de Süryanice, Sanskritçe, ve Pehlevice’den yapılan tercümelerle Arapça bir ilim dili ve bir ilmi bilgi hazinesi haline gelmiş, eski bilgiler, yeni araştırmalar ve orijinal buluşlarla zenginleşmiştir. Yani bu toplulukta ilmi bilgi sadece zenginleşmekle kalmamış, o zaman karanlık çağda bulunan Avrupa’ya ve dünyanın bütün diğer bölgelerine nazaran islam dünyasında büyük bir bilgi üstünlüğü sağlanmıştı.

İslam felsefi düşüncesinin batı Hristiyan dünyasına intikalinde, onun yüksek seviyesinin oynadığı rolün yanında bir diğer unsur da, hemen bütün ortaçağın en mühim bir problemini teşkil eden akıl-iman, diğer bir deyişle din ile ilmi uzlaştırma meselesinde İslam felsefesinin geniş çalışma ve tecrübelerinden Hristiyan dünyasının da yaralanma arzusudur da denebilir.

İslam ilim ve felsefesinin batı alemine intikali ve tesirini üç önemli şekil içinde şöyle özetleyebiliriz:

İtalya, İspanya ve Fransa’dan birçok öğrencinin bu ülkelere yakın bulunan İslam medreselerinde ilim tahsili yapıp, bir süre sonra kurulacak olan Batı üniversitelerine öğretici namzeti olmaları.

Buralarda Aristo’nun Arapça’dan tercüme ve şerh edilen eserleri ile felsefenin Batıya nüfus etmeye başlaması.

İslam ilmi ve felsefesi, İtalya yolu ile Fransa’ya ve diğer Batı ilkelerine girmişti. 13.yy. başlarında yeni üniversitelerin kurulmasıyla İslam felsefesinin tesiri İngiltere ve Almanya’ya kadar ulaştı.
 
Geri
Üst