-ιмρσѕѕιвℓє <αтα>' Şiir Arşivi

B_en tanımsızım
İ_nceleyip irdeleme boşuna
R_essamın boş tualiyim

G_erçekten uzak anlamsız renklerden
E_line fırça alıp çizemezsin beni
N_asıllardan oldukca uzak bir cevabım
Ç_ünkülü ifadelerle başlarım

A_dımlarımda kopuk bir kıyamet
D_ünü günegünü yarınına gebe
A_rdımda kuyruktan "KEŞKE"ler
M_antığına sığmam ısrar etme...

B_ilmem ki nasıl anlatsam kendimi
İ_inceliğinde bir nükte
R_aylarda kimsesiz bir çocuk
G_ündüz...belki gece
E_nsizemelsiz bir cümle
N_edenlerden bir nefes
Ç_elimsiz beden
A_nlatmakanlamak imkansız
D_uvarın dökük yüzü
A_sık gözlü...Aşık
M_uğlakkarmaşık bir denklem...
 
PENCERE

Gölgeli yolunu kaybetmiş gözlerle
Gözetlediğim beyaz perdeli pencere
Bir mavi olur bir pembe renk renk
Ama hiç görünmez camlarında beklenen
İt misali sadakatliğimde ayrılmam bir yere
Ayazın soğuğunda tir tir titrek titrek
Görebilmek bir defacık görebilmek
Ve umutlarıma boy verip ağaç etmek
Gecenin tenhalığında kimlerle aldatılıyorum
Girmeyi düşlediğim gördüğün düşlerde
Rüzgar son senfoniyi dolamış diline
Uğuldayıp hatırlatır hatırlatıp ağlatır
Bir ben birde elektrik tellerindeki serçe
Yalnızlığımızda soğukta büzülüp üşüyen
Gözlerimde parıltıyüreğimde çarpıntı aniden
Basıldı düğmeye aydınlandı pencere
Bakışlarımda sadece perde üstünde bir gölge
Uzun saçlı ait usanmadan beklenene
Görebilmek bir defacık görebilmek
Olmadı karanlıkla kaybolup gitti gölge
Yinede ölmedi yaralı bekleyişimiz
Sönmedi umutlarımız ilk günkü gibi aydınlık
Ellerimiz ceplerimizde gözlerimiz pencerede
Bir ben bir de serçe bekleriz nöbetleşe…….
 
MUTLULUK
Kuşları uçarken seviyoruz


Böyle mutlu oluyor yüreklerimiz

Bu yüzden taşlıyoruz dalındaki kuşu

Uçsun diye uçsunda mutlu olalım diye

Attığımız taş başından vuruyor kuşumuzun

Düşüp kanıyor kanayıp ölüyor

Hangimiz kuşuz ?

Hangimiz taşı atan ?

Ne önemi var ki yok sonunda mutlu olan
Ölende biziz mutluluğumuzu kendi elimizle öldürende………
 
SAVAŞIN ÇOCUĞU
O şimdilik bir çocuk
Anlamaz nedenleri sorgulayamaz
Cansız bedenine sarılır annesinin
Kendisini koruyamayacağının farkında olmadan
O henüz küçük bir damlacık
Annesinin kanına bulanmış elleri
Yeşil gözlerinde iki boncuk gözyaşı
Savaşın doğurduğu son çocuk
Kavganın beslediği bir yetim
Yarın kim anlatacak sebeplerini
Dönüp tükürmez mi yüzümüze
İçindeki nefreti kusmaz mı üstümüze
O şimdilik bir çocuk
Yarın büyüyüp karşımıza dikilecek
Hayatta kalmayı becerirse eğer
Yarını şimdiden düşünmeliyiz
Hangi yüzle karşısına dikileceğiz
Nasıl anlatacağız olup biteni
O şimdilik bir çocuk…
 
NEM OLUP UÇTUN

Bu yol nereye uzanır

Ne kadar yakınım ne kadar uzak

Ucunda var mı beklentilerim

Hayallerime diş geçiremem ki

Umursamazlığım had safhada

Aldanışlarımla teselli gözler

Bakar bakar ama görmez

Kar neden beyaz anlatsın biri

Hangi amaca hizmet eder yüreğim

Kimin peşinden neden koşuyorum ki

Anlatsın biri beni bana

Neye yarar diyorum bazen

Olmayınca olmuyor işte

Gün doğup batıyor umarsızca

Anı yakalamak bana düşüyor

Buharın nem olup uçtu işte

Nereye ne zaman yağarsın kim bilir

Kader karşılaştırır mı bilmem

Tutup avuçlayabilirmiyim bir daha

Pişmanlığımla kavrulduğum bir gerçek

Duyumsal ve düşlerden ibaretsin

Düşünüyorumda şimdi gülmektesin

Bakışlarımın gölgesinden uzak

Bir köşe daha seni görmek umuduyla

Dönüyorum avuntularım arkamda

Döndürmek güzel anılarımı

Öylece daldığımda düşlerimde sen varsın
Hep orda kal ve gül gitme bir daha…..
 
ÖLMÜŞ SEVGİMİZ

Kendime yakıştıramıyacağım kadar güzelliğin
Sen koklayamadığım nedide çiçeklerdensin
Farklı dillerin türettiği cümlelerden ibaretiz
Aykırıyız biz bana terssin be güzel
Benzersiz yaşam tarzımız kültürlerimiz uzak
Duygularımıza kapılıp karatmayalım geleceğimizi
Güneşimiz ayrı farklı beslendiğimiz nehir
Bitmişi sarhoşlukta ayırt edemiyor gözlerimiz
İnat etmek yersiz gel intihara sürükleme bizi
Otur bağdaş kur karşımda harbileşelim
Dökelim içimizi gözyaşımızda boğulup gitmeyelim
Ağlama sakın dokunma ellerime
Biliyorsun ki senli arzularım daha tükenmedi
Koyalım ortaya dünümüzü bugünümüzü
Payımıza düşeni alalım üstümüze kopup gidelim
Git demiyorum sana giderken beni benle bırak
İyileşir demiyorum ölmüş diyorum sevgimiz
Birbirimizsiz bir hayat bekler bizi dışarıda
Şu kapının arkasında ayrı yönlerde kaderimiz
Hadi çıkıp gidelim……
 
ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA

Ruhani serzenişlerdeyim kaç zamandır
Kendi kendime bir ölüp bir diriliyorum
Depresyondayım yapıp yapıp bozuyorum hayallerimi
Düşlediğimden daha da düşüncesizleşti düşüncelerim
Çizip çizip siliyorum gözlerimde maviyi
Öylece son bıraktığım yerde duruyor ayna
Bakıp bakıp kendime ağlıyorum nedensiz
Kaç dönem geçti kaç vakit sayıyorum içimden
Rakamlar yetmiyor tekrarlarda sayılar kifayetsiz
Şafak aynı şafak gece ise gittikçe zifiri
Batıp batıp isyan ediyor uzandığım kanepe
Kitaplar bıkkın kahramanlar asık yüzüme
Çığlık çığlığa anılarım gelir vakitsiz
Yakalar içimdeki aşık beni döverde öyle gidiverir
Ağzı burnu kan içinde darılırım yıldızlara küserim
Bahanelerdeyim bağırıp bağırıp geceye çatar sözlerim
Tiryakiyim dudağımdaki sigara öksürtür içimi
Ölüyorum ceset ceset alamadığım nefesim
Ya senin keyfin nasıl mezarlık sıkmıyor mu seni
Bak gözlerini yumduktan sonra göremedi gözlerim
Yeter artık kaç asır geçti dönsen diyorum artık geri
Ya gel ya Azraili gönder çekiversin geceden beni

Güneş doğmadan yanıp yanıp bitsin bu özlemim
Çığlık çığlık olsun bana gelişin...
 
SON DUVAR

Nerdeyim böyle etrafım kirli dört duvar
Neden ? ve nasıl kapatıldım bu zindana
Niye hayvan gibi zincirlediler kazığa
Suçum neydi kimlere azap verdim ya
Anlaşılan seni benden koparmaktı niyetleri
Baksana nasıl ördüler engelleri aramıza
Hangi mantık tutabilirki senden uzakta
Kırarım zincirleri kazırım duvarları tırnaklarımla
Ruhundaki bekleyiş çekiyordu beni sana
Kazıya kazıya onlarcasını bıraktım arkamda
Ve işte senle aramızdaki son duvar
Şimdi aramızda yalnızca yirmi cm var
Ama ne uzanan ellerim dukunabiliyor saçlarına
Ne de parlak gözlerinin ışıltısı ulaşır bana
Bir yanda parçalanmış tırnaklar bir yanda sesin kulağımda
Bu son duvar diyorum ha gayret ellerim dayan
Eşeledikçe sökülen tırnaklar parçalanan parmaklar
Oluk oluk kanayan bu eller artık işe yaramaz
Kulağımda sevdiğim dudaklardan akan feryat
Kanlar içinde kalmış beden ve son duvar
Sadece yirmi cm kalmıştı kavuşmama

Olmadı geçit vermedi beton yığınlar
Ecelim oldu bu son duvar….
__________________
 
YİRMİL YAŞLARDA ÖLMEK

Zerreciklere sıkıştırılmış yaşam filizlerim
Yanlış yollarda yön veremediğim istemlerim
Elimde tutupta farkına varamadığım güzellikleri
Yitiriyorum kış günü karlarda kaybolup gitti izlerim
Yirmili yaşların boşluğunda nafile çırpınışlarım
Kayıp gidiyor ayaklarımın dibinden hayat
Ben kendim olmaktan çok ama çok uzağım
Kadavra gibi topluyorum içki masalarından benliğimi
Sendeliyorum gecede serseri kurşun misali
Sarhoşluğumda bir o yana bir bu yana salınıyorum
Askılara çekilmiş gençliğim çarmıha gerilmiş gibi
Hovardalığımda yığıldıkça kubbeleşti pişmanlığım
Artık çok geç günahlarım halka halka düğümlendi
Yıldızlar ağlaşırken boynumdaki ipler iyice gerildi
İdam sehpasında kendi sandalyemi tekmeliyorum
Neden ben niçin bu kadar erken bilmiyorum
Bildiğim bir şey varsa soluğumun kesildiği
Hayallerimin etkini bile gerçekleştirmeden bittiği
Acıklı bir türküye benzedi kısa yaşamım
Ne yazık ki ben yalnızca ağıt kısmını dinleyebildim...
 
BEN YOKSAM EĞER


Bir aldanıştan başka bir şey değildir yaşam
Çevremizde olup biten kockoca bir yalan
Bir film sadece bir senaryo bizler içinde rol alan
Geç anladım baş aktör benmişim sizler ise birer figüran

Ruhum boğazıma düğümlenip soluğum kesildiğinde
Hayat bendim tüm güzellikler bitecek soğuk ellerimde
Nasılda gerçekçi görünüyordu tanıdığım yüzler
Onlarda sahteymiş meğer hiç açmamış bahçemde güller

Ben olmasam güneş doğar mı sandınız sabahınıza
Durgun suları tutabilir misiniz beton bloklar arkasında
Hangi kuvvet öttürebilir ki kuşları dalında
Boşuna beklemeyin yeşertmez benim gibisini bu topraklar

Aşina simalarda gülüşümü bulacağınızı mı sandınız
Yoksa yağmurla baharın gelmesi mi arzuladığınız
Anlayın artık yağmur gözlerimde bahar yüreğimde
Yoksam eğer bu yeryüzünde hayatta yok hiçbirinize...
 
MEDENİYETİN AVRUPASI

Benimde içimde gizemliliğini koruyamadı tutkularım
Açığa vurdu arzularım an geldiğinde zamanın
Sürüklendim ovalardan derin vadilere
Zambak kokuları Balzac’ı çağrıştırdı beynimde
Sincaplar kuyruk sallayıp ceviz kırarken dallarda
Uzanıp seyretmek bana mı kaldı
Kalkıp yeşilliklerdensirkelendim çimenin büyüsünden
Belirsiz adımlarla Eyfel’e yürüyorum seher vakti
Yabancıyım bu memlekete lisanım yetersiz
Paris sokaklarında Fransız kaldım çaresiz
Çok uzaklardan memleketimden davul sesleri
Uzaktan hoş geliyorya sesi yüreğimi titretti
Milano defilesinden çıkmış bir güzel karşımda
Gülümsüyor cehreme Eyfel’in manzarasında sinsi sinsi
Medeniyetin Avrupa sı sarmadı buruk içim
Anlayana sivri sinek saz misali D.Bakırı özledim
Anlamayan davul zurna az anladım şimdi
Eyfel de moda da medeniyette sizin olsun
Ben karpuzlu surlu Diyarbakır’ımı isterim...
 
BEN SARHOŞ DENİZ SARHOŞ

Ne parıltılar gördü bu gözler denizin koyu mavisinde
Ne seller taştı ne heyelanlar koptu içimde
Ama senin zaiyatının binde birini vermedi hiçbiride
Aklımı koparıp almadı başımdan kavurmadı sessizce
İçimi kemirip yavaş yavaş öldürmedi küstürmedi maviye
İnciden gerdanlığı takıp boynuna yolcu oldun uzaklara
Denizi incisiz beni sensiz bıraktın bu sahil boyunca
Başıma üşüşür martılar sevgiye aç yanık türküleriyle
Eski cıvıltısında değil sahil dalgalar olmadığı kadar durgun
Ufuk çizgisinde ne bir gemi ne de umut kaldı
Korkularım örter ayı tümden zifiri kararır gece
Kafaları çekip çekip içiyoruz yalnızlığımıza
Ben sarhoş deniz sarhoş kim kaldırır bizi sabaha
Ve ne imkanlı kılabilir dönüşünü ne güldürür yüzümü
Ne kavuşturabilir inciyi denize ne martıları besler
Hadi inci duygusuz sen nasıl yapabildin bunu bana
Kan kusturup yolarlında bıraktın kızgın kumlarda
Deniz perişan ben ondan beter; harap ve tarumar
Ne yapsak boş tamamlıyamıyoruz birbirimizi
Ayrı bütünlerin farklı parçalarıyız biz
Bir yanımız meçhul uzakta bir yanımız yangınlarda
Sahil boyunca çığlıklar deniz ağlar ben ağlarım...
 
RESSAM

Körfezde gün batımını seyrediyoruz tualimle
Fırçalarım boyaya aç sokuluverir ellerime
Güneş vedalaşmaya hazırlanırken gözlerimizle
Kumsalda kalabalık sevinç çığlıkları yükselir bedenlerde
Kaygısız tasasız yürekler eğleniyorlar delice
Uzaklarda ufuk çizgisinde yorgun balıkçı teknesi
Son bir umutla fırlatıyor ağları aksakallı yaşlı elleriyle
Bir yanda eğlence bir yanda ekmek umudunda düşünce
Aynı zaman dilimde aynı denizde iki çelişki birbiri içinde
Öylece donakaldım fırçalarım isteksiz boyalar asık yüzüme
Olmaz dedim kendi kendime; resmedemem bu çelişkiyi
Günbatımını aksakallıyı eğlenceyi ve bunları barındıran denizi

Affedin derin fırça darbeleriyle hançerleyemem Akdeniz’i...
 
RESSAM

Körfezde gün batımını seyrediyoruz tualimle
Fırçalarım boyaya aç sokuluverir ellerime
Güneş vedalaşmaya hazırlanırken gözlerimizle
Kumsalda kalabalık sevinç çığlıkları yükselir bedenlerde
Kaygısız tasasız yürekler eğleniyorlar delice
Uzaklarda ufuk çizgisinde yorgun balıkçı teknesi
Son bir umutla fırlatıyor ağları aksakallı yaşlı elleriyle
Bir yanda eğlence bir yanda ekmek umudunda düşünce
Aynı zaman dilimde aynı denizde iki çelişki birbiri içinde
Öylece donakaldım fırçalarım isteksiz boyalar asık yüzüme
Olmaz dedim kendi kendime; resmedemem bu çelişkiyi
Günbatımını aksakallıyı eğlenceyi ve bunları barındıran denizi

Affedin derin fırça darbeleriyle hançerleyemem Akdeniz’i...
 
BU SABAH [SAHİL YOLUNDA]

İçimde beni kemiren bir şeyler var yine
Hiç olmadığım kadar sıkıntılı uyandım bugün
Güneş doğmuş aralık penceremden yakar tenimi
Kağıt mendil gibi buruşuk açıyorum gözlerimi
Sırıtıyor geceden çıkarmayı unuttuğum çorabım
Duvarlar ağızlandı dişlerini sıkıyor çehreme
Doğrulurken başucumdaki resim ilişti bakışlarıma
Tutulduğum sima gülümsüyor çerçevenin altından
Ayrılırken unuttuğum ağlamklı çocuk halimi hatırladım
Tekmelemek istedim çerçeveyi dağıtmak unutmayan beynimi
Duramadım hatıralarının çığlıklarının yankılandığı bu evde
Attım kendimi benim için doğmayan güne
Günbatımına kadar ruh gibi dolandım caddelerde
Nereye baksam sen kaçamadım hatıra gölgelerinden
Baş harflerimizi kazıttığımız bank otobüs beklediğimiz durak
Denizi taşladığımız sahil ikimizin şarkısını söyleyen martılar
……….
Mazime dalarken ezip geçiyor bedenimi biri sahil yolunda
Herkes toplanmış başıma son nefes çekişlerimdi bunlar
Sağlam yarımı da kaybettim serseri aracın altında
Ruhumu benden çalandı yine bedenimi de aldı benden
 
SEN BİLMEZSİN
Sen bılemezsın paslı hancerdır yalnızlık
Gelır en can alacak yerımden vurur
Sen bılemezsın gecenın en uzak bır saatınde
Bır bocek nasıl gırer beynıme kımıldar durur?
Sen bılemezsın caresızlık nasıl bogar ınsanı?
Yasamak bır yerde nasıl cekılmez olur?
Tutunacak bır dal aramaktan kosmaktan ozlemekten
El yorulur ayak yorulur yurek yorulur.
Sen bilemezsin bu turlusunu olumun
Bılemezsın bır tek kıbrıtın cılız alevıyle
Benzine bulanmıs bır insan nasıl tutusur? ...
 
SIRF AYAKLARINA BATMASIN DİYE
Suya benzerdin..
Musluktan damlardın mesela;
ben uykuya dalmadan hemen önce..
Ya da durup dururken
Bir salgın hastalık getirirdin uzaklardan
Bana armağan ederdin..
Sen basbayağı suya benzerdin..
Ne zaman kötü hissetsen
Kötü hissettirmek için
Yokuş aşağı akmaya başlardın bütün gücünle..
Tabii ki ben olurdum yokuşun altında..
Ve her zaman hazırdı savunman:
"Yokuş yukarı nasıl akacaktın?"
Ve tabii ki gövdemi parçalardın
Sen benim gövdemi parçalardın da;
Yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını
Sen suya benzerdin ya
Sensiz olmazdı..
Olduğu kadar da olmazdı..
Yani ben bir hiç kimseydim..
Ama yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını
Sırf ayaklarına batmasın diye...
 
FANTAZİ
öldür beni öldür
senin fantazin olsun bu cinayet
yıllar önce öldüm zaten
acıyı ektim kanayan damarlarıma
kalbim hala can çekişiyor
düşüncelerim bile düşman bana
mantığım sel olmuş akıyor enğin sulara
beni ben yapan sensin
senin eserin bu göz yaşları
eserinle gururlan
aşkım belan olsun
aldatılışım kutlu olsun...
 
ince düşün ağla
ne kadar keder varsa
hepsi sana
ya yan
ya da dayan bu acıya
ya öl
ya da kavur kalbini
aşkın ilik dondurucu
cehennem sıcağında
gözlerin yanıyor mu
sızladı mı kalbin
Yoksa ağır mı geldim ben sana ??????
 
TAŞ DUVAR
Başucun çok soğuk bugün
Biliyorum üşüyorsun
Ben de üşüyorum
Dokunmak istiyorum sana
Ellerim üşüyor soğuk betonda...
Betonlar! Aramızda taş duvar
Parçalamak umarsız
Ve sana uzanmak...
İki sevda sıkışmış betonlar arasına
Üşüyoruz sen ve ben
Üşüyoruz ikimiz gibi...
Betonlar soğuk olur mezar taşında
Mevsim kıştır yelkovan son ezanda
Güneş üşür iki sevda örtüşür
Sen ve ben ikimiz gibi...
 
Geri
Üst