İsyan Ahlakı Kitabının Özeti

ESTETİK İMAN

Burada her şeyden önce gösterilmek istenen şey, sanatı üstün faaliyetinde bir iman olduğu ve sanatkarın çoğunlukla farkında olmadan mistik bir hayatı hedeflediğidir. Her sanat faaliyeti, dünyadaki şekillere, din dışı şeylere bir çeşit tapınmadır. Sanatkar bu din dışı şeylerden geçerek sözünü ettiğimiz mistik imana varır.

İrade kendi başına eksik, kusurlu ve gayri samimidir o önce kainatı ister, bir sıçrayışta onu aşarak kendini tamamlayacak olan tabiat üstünü ister. İrade, varlığın sinesinde her yerde kendini tamamlayabilecek olan yegane şeyi arayacaktır. O zaman tam bir yanılgı sonucu, sanki, o konu kendini mükemmel olmayan durumdan kurtarabilecek tek konu imiş gibi herhangi bir konuya sarılacaktır. Bu kurtarıcı vehimden, insanın bütün iradi kuvvetleriyle kendinden başkasına sığınması demek olan aşk doğar.

Mikelanj, “Karanlıkların çocuğu” olarak kendisini tarif ediyor. yine “hiçbir düşüncem yoktur ki üzerine ölüm kazınmış olmasın”der ve devamında “herşey gölgenin kucağında huzur bulur. Yalnız başına, geceleyin, beni ıstırap ayakta tutar. Toprağa uzanmış olarak kendimi yer bitiririm.” Onda aşk var olan gerçekliğin her zaman gözüken yüzüdür, ölüm ise öteki yüzüdür.
 
SANATKAR VE MİSTİK ÇİLEKEŞE BENZERLİĞİ

Çile çekmek (riyazet) bir usuldür, bir mücadeledir. İnsan ikiliği içerisinde inançsız çile çekmek olmaz. Burada bedeni hayat ile ruhi hayat ikiliği vardır. Çile çekme; ruhun, mistiğin bu yolda yürüyüşüne engel teşkil eden bütün bedeni ve iradevi güçleri yıkarak ilahi varlıkla birleşmesinin yoludur.

Mikelanj ile çile ehlinin faaliyeti arasında derin bir benzerlik olduğunu söyleyebiliriz. “Genç yaşta pek çok hastalıktan muzdaripti. Fakat hiçbir doktorundan kendisini tedavi etmesini istemiyordu. Bu çileye hazırlık, onda daha sonra bizzat kendinden nefrete kadar vardı. Ölmek istiyordu fakat ölememektedir. Onda, daha fazla ızdırap çekmek için hergün yeniden doğan korkunç bir yaşama gücü vardır. Hareketten kopmak ona yasaktı. İradenin, aşk ve ölüm arasındaki bu gidiş gelişini işaret etmiş bulunmaktayız. Rodin “onun yaptığı bütün heykeller, öyle bir sıkıntının eseridir ki, sanki kendi kendilerini yoketmek isterler. Bütün heykelleri içlerinde barınan ümitsizliğin çok kesif baskısına boyun eğecekmiş gibi gözükürler.

Vecd fenomeni: Mistik vecdde olduğu gibi sanatkarın vecdindede her türlü arzuya karşı bir kayıtsızlık vardır. Beethoven gibi sanatkarda da gözlenmiş olan harfiyyen dış dünyaya ve kendi kendine kayıtsızlığa uymaktadır. Romanın Rolland bu durumu: “Birden sokak ortasında, bir gezintinin veya konuşmanın yarı yerinde ani bir fikir aklına geldiğinde “kendinden taşıyor” kendi hakimiyetinden çıkıyor, o fikre ait hale geliyor, o fikri tamamıyla ele geçirinceye kadar onu bırakmıyor. Hiçbir şey onu oyalayamaz oluyor. Beethoven'in kendisi bu bitmez tükenmez kovalamacayı sayıklama biçiminde şöyle tasavvur ediyor.

“Peşinden gidiyorum, sıkıştırıyorum, kaçtığını ve kaynaşan kalabalıkta kaybolduğunu görüyorum. Yeni bir ihtirasla tekrar yakalıyorum, bir daha ondan ayrılmıyorum. Bir vecd spazmı içinde onu her makama uygun olarak çoğaltmam gerekiyor.”

Mistikliğin iki dünyası arasındaki fark şudur: Evvela, sanatkarın imanı, görünüşü itibariyle, çokluğa, eksik olana, yetersiz olana bir iman, tabiri caizse bir sahteye imandır, oysa çile ehlinin imanı bir olana, iradelerin yöneldiği Yegane iradeye imandır.

İkinci olarak, din mistiği bir metot uygular ve gayesine ulaşmak için şuurunu ve iradi hareketini ortaya koyar. Sanatkar kendi açısından kendi mistikliğine ancak kendisinin de bilemediği bir saikin itmesiyle varır.
 
BİLGİLERİMİZİN UZANTISI OLARAK DİNİ İMAN

Bir olana iman, inançlarımızın, gerçek ve yaşanmış bilgilerimizin uzantısından doğar. Hakiki bilgilerimizin imanın birliğine yaklaşma temayülü tabii inançlarımızın tabiat üstü alemde tamamlanmasının uyarıcı sebebi iradenin kendi kendine yetmeyip Allahsız insanın bizzat kendisine karşı samimiyetsiz olmasıdır. İrade var etmek için kendi içinde kendi vasıtasıyla kendine rağmen isteyen yegane iradeyi araştırmak ihtiyacı duyuyor.
 
İSLAMDA MİSTİK EĞİLİM

İslam mistiği Kur'an'dan doğmuştur. Kur'an ilahi hikmete ulaşmak için mümine az uyumasını, dua etmesini telkin etmekte tek kelime ile zühd hayatı yaşamasını emretmektedir.

Gandhi de hür hareketini engelleyen nefsine yine hür hareketin yeryüzünden yayılmasını engelleyen güç ve kuvvetlere karşı savaşını yönetmiş olan bir Hz. Muhammed'in idealine gerçekten yaklaşmaktadır.
 
İMANDAN İSYANA

İradeyi imanın Mutlak Bir'de araştırılmasına iten şey, onun olaylar dünyasındaki kendi kendine yetersizliğidir.

İrade, Allah'ı istemeden önce ve henüz O'nu arzu etmeksizin herşeyi tabiatta aramayı denedi. Kendi hareketi kendi yetersizliğini sonsuz derecede arttırdı.

Anadolu bin yıllık tarihinden beri, “sadece sınırlarda değil hemde devlet merkezinde ve aynı zamanda kendi kalplerinin derinliğinde kutsal cihad ilan ederek “cemaatin selameti için kendini feda eden kahramanlardan ve şehitlerden mahrum kalmadı. Kendi mistiklik geleneğine yeniden sarılacak olan Anadolu çocukları hem kendi nefislerinin zorbalığına hem de despotların zulmüne karşı her zaman kutsal cihad ilan edecekler ve kendi dar ağaçları önünde cesaret ve gururla cihadlarının tam anlamıyla şuurunda olarak: Ben hakikatim (enel hak) diyebilecektir.
 
STİRNER'İN ANARŞİZMİ

Stirner, ferdi varlığın bencilliğini dışarıdan gelerek onu kısıtlamaya çalışan herşeyin karşısına koyar. Tabiata ve topluma, devlete ve insanlığa, ahlaka ve dine isyan eder. Bunlar birer hayalettir ve hiçbir sınırlamayı kabul etmeyen yegane benliğin haricinde onu engelleyecek olan herşeyi ortadan kaldırmak gerekir.
 
İSYANCI ROUSSEAU

Rousseau, “Bana bizzat kendim için sevecek birisi lazım” ister istemez bu iman iradesi, herkesin aynı derecede belirlenmiş ve güçsüz olduğu tabiat düzeninde bir çıkmaza ulaşacaktır. rousseau'nun son anda hayat tecrübesi onu, içerisinde kendisini tabiat gereği huzursuz, küçülmüş, samimiyetsiz, bizzat kendisinden uzaklaşmış, hasılı tuhaf ve sefil hissettiği insan toplumundan uzaklaştırmıştır.



O kendisini öylesine tanıyordu ki, diğer insanlar gibi doğmamış olduğunda farkındaydı. Bunu defalarca ifade etti; “Kalbimi duyuyor ve insanları tanıyorum. Gördüğüm insanların hiçbirisi gibi yaratılmamışım.; mevcutların hiçbiri gibi yaratılmadığıma cüret ediyorum. Daha değerli değilsem de en azından farklıyım.”



Rousseau'nun isyanı, bizzat kendisiyle mücadele ihtiyacı duyan ferdiyetçiliği içersinde sonuçsuz kalmıştır; bu isyan hedefine ulaşamamıştır. Bize göre Rousseau hareket adamı olsaydı, isyanın kaynağı tabiat-üstü bir alemin hareketine karşı bir uysallık olacaktı.
 
SCHOPENHAUER'İN İSYANI

Schopenhauer'in isyanı bizzat varoluşu hedef almıştır. Ona göre varolmak, kötülüğü istemektir. Bu köklü kötülükten kurtulmak için varlığı inkar etmek gerekir. Mademki dünya bu kadar kötüdür en iyisi varolmamaktır. Bu varolmama eğilimi insanda kendi iradesinin başvuracağı son şeydir.
 
Geri
Üst