20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
ÖZET
Mütareke döneminde hiçbir Osmanlı hanedanlık mensubu Kurtuluş Savaşı yanında yer almadığı gibi, vatansever bir davranış içinde de bulunmamıştır. Veliaht Abdülmecit, Mehmet Vahdettin ve Damat Ferit ile mücadelesi için Kemalist hareketi kullanmaya, Kemal Atatürk de Veliaht ile Damat Ferit ve Padişah Vahdettin arasındaki bu gerginliklerden yararlanmaya çalışmıştır. Bu hareketiyle Kemal Atatürk, hem Osmanlı Sarayı içinde bir çatlak açmaya, hem de Anadolu halkı için manevî bir dayanak bulmaya çalışmıştır. Ancak Veliaht 'ın kararsız ve güvenilmez hareketleri nedeniyle bu gayretinden vazgeçmiş, Onun yerine Şeyh Sünusî 'nin manevî misyonunu koymuş ve bu misyonu Hilâfet 'in kaldırılmasına kadar devam ettirmiştir. Kemal Atatürk ile Abdülmecit arasındaki bu gayri-resmî ilişkiler, zamanında kamuoyuna yansımış, başta İngilizler olmak üzere, İtilâf güçleri tarafından da dikkatle izlenmiştir.
Anahtar Kelimeler
Veliaht Abdülmecit Efendi, Atatürk, Hilâfet, Saltanat, Şeyh Sünusî.
HEIR ABDÜLMECİT 'S MATTER OF INVITATION TO ANKARA
ABSTRACT
No member of the Otoman Dynasty have neither supported or taken part in Turkish Independence War nor behaved in a patriotic way. While the heir to the throne, Abdülmecit, had been trying to take advantage of Kemalist movement for his struggle against Damat Ferit and Mehmet Vahdettin; Kemal Atatürk had tried to make use of this clash between Abdülmecit versus Damat Ferit and Vahdettin. While doing that, Kemal Atatürk aimed to form a ***** and confusion in the Ottoman Palace which would result in a moral support from the Anatolian people. However, Heir Abdülmecit 's indecisive and untrustworthy pattern of behaviour made Kemal Atatürk give up the idea. Instead, he equipped Sheikh Sunusi with a moral mission and he preserved this mission until the obolishment of Caliphate. This unofficial relation between Kemal Atatürk and Abdülmecit had been learned by the public by time and also been carefully observed by the Allied Powers, especially the English.
Key Words
Heir Abdülmecit Efendi, Atatürk, Caliphate, Sultanate, Sheikh Sunusi
Giriş
Bazı yazarlar, son elli yıldır, Türk Kurtuluş Savaşı gelişmeleri içinde Osmanlı Padişahı 'nın ve hanedanının da olumlu katkılarının olduğunu belirterek, modern Türkiye 'nin kuruluşunu Osmanlı tarihinin bir devamı gibi göstermek istemişlerdir. Bunlara son dönem Osmanlı Sarayı 'nda hizmet görmüş ve hanedana yakın kişilerin anıları da eklenince, Kemalist hareketin Ulusal Kurtuluş Savaşı mücadelesi sorgulanmaya başlamıştır. Bu sorgulama bir süre sonra Mütareke dönemi ve sonrası iktidarda bulunan Osmanlı Padişahı ile soyuna iade-i itibar edilerek onların da Kemalistler kadar ,vatansever ” oldukları tezleri ortaya atılmaya, Mustafa Kemal Atatürk 'ün devrimci değil evrimci bir kişilikte olduğu ve O 'na, son dönem ıslahatçı paşalarına benzer bir konum verilmeye kadar varmıştır. Bu söylem içinde Mustafa Kemal Atatürk 'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nın olağanüstü koşullarında Veliaht Abdülmecit ile ilişkisi ve Veliaht 'ın gerçek bir ,vatansever ” olduğu yönündeki tezlerin önemli bir konumu vardır.
Bu konu doğrudan doğruya Kemal Atatürk 'ün liderlik şahsiyeti ve Kurtuluş Savaşı stratejisiyle ilgilidir. Atatürk, gerek Mütareke devrinde İstanbul 'daki çalışmalarında, gerekse Anadolu 'ya geçtikten sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nda ,geniş cephe ” taktiğiyle hareket etmiştir. Yani, bütün çevrelerle görüşerek kurtuluş olanaklarını araştırıp tanımış, sonra da bunları kurtuluş yolunda kullanmaya çalışmıştır. Prof. Taner Timur 'un isabetli şekilde belirttiği üzere, İttihatçılar 'dan İtilâfçılar 'a kadar geniş bir çevreyle görüşmesi, Atatürk 'ün, kimlerle hangi koşullarda işbirliği yapılabileceğini saptamak amacına yöneliktir. Atatürk 'ün, Mütareke İstanbulu 'ndaki bu yöndeki faaliyetlerini anlatırken, ,temas ettiklerim arasında eski İttihatçılar 'dan, yahut İtilâfçılar 'dan, düşman kuvvetleri ile beraber çalışanlarından birçok kimseler vardı. Her biri ile bir başka türlü görüşüyordum #8230; ” sözü buna önemli bir kanıttır1.
Bu makalenin konusu, Mustafa Kemal Atatürk 'ün Kurtuluş Savaşı yıllarında Osmanlı yönetimine bakış açısını ve Osmanlı hanedanlık mensuplarıyla ilişkisini irdelemektir. Bunlar içinde en tartışmalısı Osmanlı tahtının veliahtı Abdülmecit Efendi ile Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nın lideri TBMM başkanı Mustafa Kemal Atatürk arasındaki ilişkidir. Bu makalede, Veliaht Abdülmecit Efendi 'nin Anadolu 'daki Kemalist hareket ile Türk Kurtuluş Savaşı 'na bakış açısının yanısıra Kemalist hareketin Osmanlı Sarayı ve hanedanıyla, özellikle Veliaht 'la ilişkilerinin niteliklerini tarihsel kanıtlara/belgelere dayalı ve bilimsel şekilde ortaya koyarak yakın tarihimizin spekülasyona maruz kalan önemli bir konusunu aydınlatmaya çalıştık.
Kemalist Hareket Açısından Abdülmecit Efendinin İşlevleri
Birinci Dünya Savaşı sonunda monarşik düzenlerin yerine demokratik yönetimler kurulmaya başlamıştır. Örneğin, barış sürecinde Avusturya-Macaristan İmparatoru Karl 'ın tahttan feragat etmesi ve ardından Avusturya ve Macaristan cumhuriyetlerinin kurulması buna örnektir. Alman Kayzeri II. Wilhelm de Birinci Dünya Savaşı 'nın sonundaki mütareke görüşmeleri sırasında, Veliaht 'la birlikte tahtından feragat etmiş (9 Kasım) ve Hollanda 'ya sığınmıştır (10 Kasım 1918). Bu önemli gelişme, Alman Hükûmeti 'nin 5 Ekim 'de Amerikan Hükûmeti 'ne mütareke talebinde bulunması, mütareke ve barış için şartlar arasında Alman İmparatoru 'nun tahtından feragat etmesini istemesi ile başlamış ve Almanya 'da monarşinin ortadan kalkmasını beraberinde getirmiştir. Daha önemlisi, bu bir aylık zaman zarfında başlıca Alman siyasal partilerinin Alman İmparatoru 'nu siyasal hayatın dışına atmak istemeleridir2. Osmanlı siyasal partileri ise Padişah ve Saray dışında bir seçenek göremiyorlar, Padişah ve Saray da çoğu zaman yabancı güçlere dayanmak zorunda kalıyordu. Daha ilginci, Osmanlı Padişahı 'nın ve hanedanlık mensuplarının işgalci güçlerle işbirliği yapmasıdır3.
M. Kemal Atatürk, İstanbul 'da bulunduğu altı aylık zaman zarfında altı defa Padişah Vahdettin 'le görüşmüş, fakat vatanın kurtuluşuna ilişkin bir izlenim edinmemişti. Üstelik, Padişah 'ın İngiliz yanlısı bir eğilim içinde olduğunu anlamıştı. Atatürk, Anadolu 'ya geçtikten sonraki dönemde Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nı yürütürken, geniş cephe stratejisi çerçevesinde Osmanlı hanedanı ve İslâm uleması ile yakın temaslar kurmuştur. Bu temaslar, gerek Abdülmecit Efendi-Mustafa Kemal ilişkisinde, gerek Ömer Faruk 'un Anadolu hareketine sempatik yaklaşımında, gerekse Şeyh Sünusî 'nin bu hareketin âdeta imamlığını üstlenmesi4 işlerinde olduğu gibi kimi zaman işbirliği boyutunu kazanmıştır. Bu hanedan mensuplarının ülke ve ulus işlerine Padişah Vahdettin 'den farklı bir bakış içinde oldukları görülmektedir. Abdülmecit Efendi 'nin 16 Temmuz 1919 tarihli lâyihası buna güzel bir örnektir.
Abdülmecit Efendinin bu lâyihası esas olarak Damat Ferit ve hükûmetinin Anadolu 'daki Kuvva-yı Milliye hareketi karşısında yapıcı bir icraatta bulunamadığı ve devam etmekte olan Paris Barış Konferansı karşısında alınması gerekli genel önlemlere ilişkindir. Bu lâyihanın geniş bir özeti şöyledir5: Abdülmecit Efendi, Kuvva-yı Milliye hareketini, ,Celâliler devrini andıran şekavet ”e benzetir ve bunun karşısında Damat Ferit 'in aciz durumda kaldığını belirtir (Bu yargı Abdülmecit 'in ne kadar ulusçu ne kadar hanedancı olduğunu belirtir bir söylemdir). Damat Ferit 'in Barış Konferansı karşısındaki tutumunu, özellikle konferansa sunduğu muhtırayı devlet ve millet açısından zararlı bulan Abdülmecit, lâyihasının sonunda alınması gereken önlemleri yedi madde halinde sıralamıştır. Birinci maddede siyasî partiler ve düşünceler karşısında Hilâfet ve Saltanat mak*****n tarafsız kalması istenmektedir (Bununla dolaylı olarak Vahdettin 'in Hürriyet ve İtilâf Fırkası ile ilişkisine dokunuluyor). Beşinci maddede bütün ülkede bir genel af ilân edilmesi ve altıncıda, ,Anadolu 'da teşekkül eden cemiyetlerin metalibatını tetkik edip ”, duruma göre genel menfaate elverişli ve yararlı olanların kabul ve icrası teklif ediliyordu. Yedinci maddede ise ,millet-i islâmiyeyi bir kitle-i vahide haline getirmek ve bütün cihana yek emel yek menfaat ” bir millet olarak görünmek.
Son olarak da, ,Bu nukat-ı mühimmenin (önemli noktaların) icrasında edilecek tekâsül (ilgisizlik) hafazanallah (Allah korusun) felâket-i âzimeye (büyük felakete) sebep olacağını zatı hümayunlarından hafi (gizli) tutmak bir ihanet olacağından bihasbel vazife (vazife gereği) arzına cür 'etyab oluyorum (cesaret ediyorum). Olbapta ” demiştir. Bu haliyle bu lâyiha, Osmanlı geleneksel Saray siyaseti çerçevesinde nazik bir eleştiriden ibarettir. Ulus ve vatan yararına bir metin değildir; çünkü Saray içinde ve gizli kalması istenmiştir. Bunu kamuoyuna yansıtanlar Saray 'da ve Babıâli 'de bir çatlak açmak isteyen çevreler, yani Kemalistlerdir.
İngiliz istihbarat servisi raporlarında Veliaht Abdülmecit 'in, Mütareke 'den itibaren hayli göz önünde olduğu, milliyetçi (Kemalist) hareketten büyük ölçüde etkilendiği ve onların fikirlerine büyük sempati duyduğu belirtiliyordu6. İstanbul 'daki M.M. Gurubu elemanları da buna benzer bilgiler vermişlerdir. Örnekse, Hüsamettin Ertürk, Veliaht Abdülmecit 'in Anadolu 'ya geçmek isteğini ilk defa İzmir 'in Yunanlılar tarafından işgalinin ertesinde gösterdiğini ve hatta İstanbul 'daki Kemalistler ile temas bile kurduğunu belirtir7. Veliaht 'ın bu tepkisi, esas olarak İzmir 'in işgali karşısında Damat Ferit Hükûmeti 'nin kayıtsız kalmasına ve Osmanlı ile Müttefik güçler arasında imzalanacak barış anlaşmasının Türkler 'i, ,köle seviyesine indireceğine ” inanmış olmasından kaynaklanıyordu8. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 17 Haziran 1919 tarihli bir telyazısında, Padişah 'ın, milliyetçilerin kendi tahtını tehdit eden entrikalarından büyük endişe duyduğunu belirterek, İstanbul 'da bulunan ulusal savaş yanlılarının Veliaht 'ı önderleri olmaya ikna ettiklerini önemle kaydediyordu9.
Bu nedenlerle, İstanbul 'da bulunan İngiliz işgal güçleri, Veliaht 'ın esas fikrini bizzat incelemek için harekete geçmişler ve birkaç defa Veliaht 'la görüşmüşlerdir. İstanbul 'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Webb bunun için Londra 'ya sunmak üzere hazırladığı 9 Ağustos 1919 tarihli raporda Veliaht Abdülmecit 'in ,güvenilmez ” bir karaktere sahip olabileceğini belirtiyordu10. Aynı dönemde kaleme alınan bir Fransız raporunda ise Veliaht 'ın ,kararsız ” bir kişilik yapısında olduğu söyleniyordu11. Veliaht Abdülmecit 'i yakından tanıdığını söyleyen Celâl Nuri (İleri) ise tutarlı ve dürüst bir insan olmadığını anlatıyordu12. İstanbul 'da bulunan İngiliz yetkilileri, Veliaht 'la yaptıkları doğrudan görüşmeler sonucunda onun Osmanlı 'nın geleneksel İngiliz politikası yanlısı olduğuna kanaat getirmişlerdi. Gerçekten de bu konuda Veliaht Abdülmecit 'le bir görüşme yapan baştercüman Andew Ryan, Veliaht 'ın, kendisini İngiliz yanlısı olarak göstermek ve bunu kanıtlamak için odalardan birinde asılı halde duran Lord Palmerston 'un resmini gösterdiğini kaydeder13. Gerçekte Abdülmecit Efendi, bütün Osmanlı hanedanlık mensupları gibi, kendi soyunun geleceğini düşünüyordu. Bu koşullar içinde herhangi şekilde yurtsever bir yaklaşım içinde değildi.
Mütareke döneminde hiçbir Osmanlı hanedanlık mensubu Kurtuluş Savaşı yanında yer almadığı gibi, vatansever bir davranış içinde de bulunmamıştır. Veliaht Abdülmecit, Mehmet Vahdettin ve Damat Ferit ile mücadelesi için Kemalist hareketi kullanmaya, Kemal Atatürk de Veliaht ile Damat Ferit ve Padişah Vahdettin arasındaki bu gerginliklerden yararlanmaya çalışmıştır. Bu hareketiyle Kemal Atatürk, hem Osmanlı Sarayı içinde bir çatlak açmaya, hem de Anadolu halkı için manevî bir dayanak bulmaya çalışmıştır. Ancak Veliaht 'ın kararsız ve güvenilmez hareketleri nedeniyle bu gayretinden vazgeçmiş, Onun yerine Şeyh Sünusî 'nin manevî misyonunu koymuş ve bu misyonu Hilâfet 'in kaldırılmasına kadar devam ettirmiştir. Kemal Atatürk ile Abdülmecit arasındaki bu gayri-resmî ilişkiler, zamanında kamuoyuna yansımış, başta İngilizler olmak üzere, İtilâf güçleri tarafından da dikkatle izlenmiştir.
Anahtar Kelimeler
Veliaht Abdülmecit Efendi, Atatürk, Hilâfet, Saltanat, Şeyh Sünusî.
HEIR ABDÜLMECİT 'S MATTER OF INVITATION TO ANKARA
ABSTRACT
No member of the Otoman Dynasty have neither supported or taken part in Turkish Independence War nor behaved in a patriotic way. While the heir to the throne, Abdülmecit, had been trying to take advantage of Kemalist movement for his struggle against Damat Ferit and Mehmet Vahdettin; Kemal Atatürk had tried to make use of this clash between Abdülmecit versus Damat Ferit and Vahdettin. While doing that, Kemal Atatürk aimed to form a ***** and confusion in the Ottoman Palace which would result in a moral support from the Anatolian people. However, Heir Abdülmecit 's indecisive and untrustworthy pattern of behaviour made Kemal Atatürk give up the idea. Instead, he equipped Sheikh Sunusi with a moral mission and he preserved this mission until the obolishment of Caliphate. This unofficial relation between Kemal Atatürk and Abdülmecit had been learned by the public by time and also been carefully observed by the Allied Powers, especially the English.
Key Words
Heir Abdülmecit Efendi, Atatürk, Caliphate, Sultanate, Sheikh Sunusi
Giriş
Bazı yazarlar, son elli yıldır, Türk Kurtuluş Savaşı gelişmeleri içinde Osmanlı Padişahı 'nın ve hanedanının da olumlu katkılarının olduğunu belirterek, modern Türkiye 'nin kuruluşunu Osmanlı tarihinin bir devamı gibi göstermek istemişlerdir. Bunlara son dönem Osmanlı Sarayı 'nda hizmet görmüş ve hanedana yakın kişilerin anıları da eklenince, Kemalist hareketin Ulusal Kurtuluş Savaşı mücadelesi sorgulanmaya başlamıştır. Bu sorgulama bir süre sonra Mütareke dönemi ve sonrası iktidarda bulunan Osmanlı Padişahı ile soyuna iade-i itibar edilerek onların da Kemalistler kadar ,vatansever ” oldukları tezleri ortaya atılmaya, Mustafa Kemal Atatürk 'ün devrimci değil evrimci bir kişilikte olduğu ve O 'na, son dönem ıslahatçı paşalarına benzer bir konum verilmeye kadar varmıştır. Bu söylem içinde Mustafa Kemal Atatürk 'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nın olağanüstü koşullarında Veliaht Abdülmecit ile ilişkisi ve Veliaht 'ın gerçek bir ,vatansever ” olduğu yönündeki tezlerin önemli bir konumu vardır.
Bu konu doğrudan doğruya Kemal Atatürk 'ün liderlik şahsiyeti ve Kurtuluş Savaşı stratejisiyle ilgilidir. Atatürk, gerek Mütareke devrinde İstanbul 'daki çalışmalarında, gerekse Anadolu 'ya geçtikten sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nda ,geniş cephe ” taktiğiyle hareket etmiştir. Yani, bütün çevrelerle görüşerek kurtuluş olanaklarını araştırıp tanımış, sonra da bunları kurtuluş yolunda kullanmaya çalışmıştır. Prof. Taner Timur 'un isabetli şekilde belirttiği üzere, İttihatçılar 'dan İtilâfçılar 'a kadar geniş bir çevreyle görüşmesi, Atatürk 'ün, kimlerle hangi koşullarda işbirliği yapılabileceğini saptamak amacına yöneliktir. Atatürk 'ün, Mütareke İstanbulu 'ndaki bu yöndeki faaliyetlerini anlatırken, ,temas ettiklerim arasında eski İttihatçılar 'dan, yahut İtilâfçılar 'dan, düşman kuvvetleri ile beraber çalışanlarından birçok kimseler vardı. Her biri ile bir başka türlü görüşüyordum #8230; ” sözü buna önemli bir kanıttır1.
Bu makalenin konusu, Mustafa Kemal Atatürk 'ün Kurtuluş Savaşı yıllarında Osmanlı yönetimine bakış açısını ve Osmanlı hanedanlık mensuplarıyla ilişkisini irdelemektir. Bunlar içinde en tartışmalısı Osmanlı tahtının veliahtı Abdülmecit Efendi ile Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nın lideri TBMM başkanı Mustafa Kemal Atatürk arasındaki ilişkidir. Bu makalede, Veliaht Abdülmecit Efendi 'nin Anadolu 'daki Kemalist hareket ile Türk Kurtuluş Savaşı 'na bakış açısının yanısıra Kemalist hareketin Osmanlı Sarayı ve hanedanıyla, özellikle Veliaht 'la ilişkilerinin niteliklerini tarihsel kanıtlara/belgelere dayalı ve bilimsel şekilde ortaya koyarak yakın tarihimizin spekülasyona maruz kalan önemli bir konusunu aydınlatmaya çalıştık.
Kemalist Hareket Açısından Abdülmecit Efendinin İşlevleri
Birinci Dünya Savaşı sonunda monarşik düzenlerin yerine demokratik yönetimler kurulmaya başlamıştır. Örneğin, barış sürecinde Avusturya-Macaristan İmparatoru Karl 'ın tahttan feragat etmesi ve ardından Avusturya ve Macaristan cumhuriyetlerinin kurulması buna örnektir. Alman Kayzeri II. Wilhelm de Birinci Dünya Savaşı 'nın sonundaki mütareke görüşmeleri sırasında, Veliaht 'la birlikte tahtından feragat etmiş (9 Kasım) ve Hollanda 'ya sığınmıştır (10 Kasım 1918). Bu önemli gelişme, Alman Hükûmeti 'nin 5 Ekim 'de Amerikan Hükûmeti 'ne mütareke talebinde bulunması, mütareke ve barış için şartlar arasında Alman İmparatoru 'nun tahtından feragat etmesini istemesi ile başlamış ve Almanya 'da monarşinin ortadan kalkmasını beraberinde getirmiştir. Daha önemlisi, bu bir aylık zaman zarfında başlıca Alman siyasal partilerinin Alman İmparatoru 'nu siyasal hayatın dışına atmak istemeleridir2. Osmanlı siyasal partileri ise Padişah ve Saray dışında bir seçenek göremiyorlar, Padişah ve Saray da çoğu zaman yabancı güçlere dayanmak zorunda kalıyordu. Daha ilginci, Osmanlı Padişahı 'nın ve hanedanlık mensuplarının işgalci güçlerle işbirliği yapmasıdır3.
M. Kemal Atatürk, İstanbul 'da bulunduğu altı aylık zaman zarfında altı defa Padişah Vahdettin 'le görüşmüş, fakat vatanın kurtuluşuna ilişkin bir izlenim edinmemişti. Üstelik, Padişah 'ın İngiliz yanlısı bir eğilim içinde olduğunu anlamıştı. Atatürk, Anadolu 'ya geçtikten sonraki dönemde Ulusal Kurtuluş Savaşı 'nı yürütürken, geniş cephe stratejisi çerçevesinde Osmanlı hanedanı ve İslâm uleması ile yakın temaslar kurmuştur. Bu temaslar, gerek Abdülmecit Efendi-Mustafa Kemal ilişkisinde, gerek Ömer Faruk 'un Anadolu hareketine sempatik yaklaşımında, gerekse Şeyh Sünusî 'nin bu hareketin âdeta imamlığını üstlenmesi4 işlerinde olduğu gibi kimi zaman işbirliği boyutunu kazanmıştır. Bu hanedan mensuplarının ülke ve ulus işlerine Padişah Vahdettin 'den farklı bir bakış içinde oldukları görülmektedir. Abdülmecit Efendi 'nin 16 Temmuz 1919 tarihli lâyihası buna güzel bir örnektir.
Abdülmecit Efendinin bu lâyihası esas olarak Damat Ferit ve hükûmetinin Anadolu 'daki Kuvva-yı Milliye hareketi karşısında yapıcı bir icraatta bulunamadığı ve devam etmekte olan Paris Barış Konferansı karşısında alınması gerekli genel önlemlere ilişkindir. Bu lâyihanın geniş bir özeti şöyledir5: Abdülmecit Efendi, Kuvva-yı Milliye hareketini, ,Celâliler devrini andıran şekavet ”e benzetir ve bunun karşısında Damat Ferit 'in aciz durumda kaldığını belirtir (Bu yargı Abdülmecit 'in ne kadar ulusçu ne kadar hanedancı olduğunu belirtir bir söylemdir). Damat Ferit 'in Barış Konferansı karşısındaki tutumunu, özellikle konferansa sunduğu muhtırayı devlet ve millet açısından zararlı bulan Abdülmecit, lâyihasının sonunda alınması gereken önlemleri yedi madde halinde sıralamıştır. Birinci maddede siyasî partiler ve düşünceler karşısında Hilâfet ve Saltanat mak*****n tarafsız kalması istenmektedir (Bununla dolaylı olarak Vahdettin 'in Hürriyet ve İtilâf Fırkası ile ilişkisine dokunuluyor). Beşinci maddede bütün ülkede bir genel af ilân edilmesi ve altıncıda, ,Anadolu 'da teşekkül eden cemiyetlerin metalibatını tetkik edip ”, duruma göre genel menfaate elverişli ve yararlı olanların kabul ve icrası teklif ediliyordu. Yedinci maddede ise ,millet-i islâmiyeyi bir kitle-i vahide haline getirmek ve bütün cihana yek emel yek menfaat ” bir millet olarak görünmek.
Son olarak da, ,Bu nukat-ı mühimmenin (önemli noktaların) icrasında edilecek tekâsül (ilgisizlik) hafazanallah (Allah korusun) felâket-i âzimeye (büyük felakete) sebep olacağını zatı hümayunlarından hafi (gizli) tutmak bir ihanet olacağından bihasbel vazife (vazife gereği) arzına cür 'etyab oluyorum (cesaret ediyorum). Olbapta ” demiştir. Bu haliyle bu lâyiha, Osmanlı geleneksel Saray siyaseti çerçevesinde nazik bir eleştiriden ibarettir. Ulus ve vatan yararına bir metin değildir; çünkü Saray içinde ve gizli kalması istenmiştir. Bunu kamuoyuna yansıtanlar Saray 'da ve Babıâli 'de bir çatlak açmak isteyen çevreler, yani Kemalistlerdir.
İngiliz istihbarat servisi raporlarında Veliaht Abdülmecit 'in, Mütareke 'den itibaren hayli göz önünde olduğu, milliyetçi (Kemalist) hareketten büyük ölçüde etkilendiği ve onların fikirlerine büyük sempati duyduğu belirtiliyordu6. İstanbul 'daki M.M. Gurubu elemanları da buna benzer bilgiler vermişlerdir. Örnekse, Hüsamettin Ertürk, Veliaht Abdülmecit 'in Anadolu 'ya geçmek isteğini ilk defa İzmir 'in Yunanlılar tarafından işgalinin ertesinde gösterdiğini ve hatta İstanbul 'daki Kemalistler ile temas bile kurduğunu belirtir7. Veliaht 'ın bu tepkisi, esas olarak İzmir 'in işgali karşısında Damat Ferit Hükûmeti 'nin kayıtsız kalmasına ve Osmanlı ile Müttefik güçler arasında imzalanacak barış anlaşmasının Türkler 'i, ,köle seviyesine indireceğine ” inanmış olmasından kaynaklanıyordu8. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 17 Haziran 1919 tarihli bir telyazısında, Padişah 'ın, milliyetçilerin kendi tahtını tehdit eden entrikalarından büyük endişe duyduğunu belirterek, İstanbul 'da bulunan ulusal savaş yanlılarının Veliaht 'ı önderleri olmaya ikna ettiklerini önemle kaydediyordu9.
Bu nedenlerle, İstanbul 'da bulunan İngiliz işgal güçleri, Veliaht 'ın esas fikrini bizzat incelemek için harekete geçmişler ve birkaç defa Veliaht 'la görüşmüşlerdir. İstanbul 'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Webb bunun için Londra 'ya sunmak üzere hazırladığı 9 Ağustos 1919 tarihli raporda Veliaht Abdülmecit 'in ,güvenilmez ” bir karaktere sahip olabileceğini belirtiyordu10. Aynı dönemde kaleme alınan bir Fransız raporunda ise Veliaht 'ın ,kararsız ” bir kişilik yapısında olduğu söyleniyordu11. Veliaht Abdülmecit 'i yakından tanıdığını söyleyen Celâl Nuri (İleri) ise tutarlı ve dürüst bir insan olmadığını anlatıyordu12. İstanbul 'da bulunan İngiliz yetkilileri, Veliaht 'la yaptıkları doğrudan görüşmeler sonucunda onun Osmanlı 'nın geleneksel İngiliz politikası yanlısı olduğuna kanaat getirmişlerdi. Gerçekten de bu konuda Veliaht Abdülmecit 'le bir görüşme yapan baştercüman Andew Ryan, Veliaht 'ın, kendisini İngiliz yanlısı olarak göstermek ve bunu kanıtlamak için odalardan birinde asılı halde duran Lord Palmerston 'un resmini gösterdiğini kaydeder13. Gerçekte Abdülmecit Efendi, bütün Osmanlı hanedanlık mensupları gibi, kendi soyunun geleceğini düşünüyordu. Bu koşullar içinde herhangi şekilde yurtsever bir yaklaşım içinde değildi.