7
EXE RANK
-тнє αLуx-
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 21 Tem 2009
- Mesajlar
- 7,782
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
TÜRK ÜLKÜSÜ
Dünya bir çarpışma alanıdır. Yaratıcı kuvvet, dünyayı bir çarpışma düzeni içinde yaratmış, yaratılanlar çarpışma düzeni içinde yaşayıp bugüne erişmişlerdir.
Bunun, neden, niçin böyle olduğu hakkındaki yüksek felsefi düşünceleri bir yana bırakıp gerçeği olduğu gibi kabul edersek, çarpışmaya hazır bulunmanın en hayatî prensip olduğu sonucuna kendiliğinden varırız.
İnsanlar arasındaki çarpışma, birleşip düzene girmiş topluluklar arasında oluyor. Bu topluluklara, millet diyoruz. Milletler, binlerce yıldan beri var. Amansız boğuşmalarda bazıları ortadan kalkmış, bazıları sonradan kurulmuş, fakat milletler her zaman var olmuş, her zaman birbiriyle savaşmıştır.
Savaşmak, yaşamak için gereklidir. Çünkü millî çıkarların çatıştığı dâvaları bitirmek için, savaştan başka çâre bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır bulunduran iki vâsıta vardır. Biri maddîdir, buna "teknik" diyoruz. Biri ruhîdir, "ülkü" adını veriyoruz.
Uzun tarih göstermiştir ki, eşit maddî kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhî yönden üstün olan kazanır. Ruhî kuvvet, teknik kuvveti yaratabilir. Ruhî kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne kadar büyük olursa olsun, bozgun demektir.
Ruhî kuvvet nedir?
Millî üstünlük inancı, büyümek isteği, yâni millî ülküdür. Millî ülküler, toplulukların yaratıcı kuvvetidir. Bütün yaratıcı güçler gibi de, aykırıları yok etmek özelliğine mâliktir.
Türk yaratıcı gücü, yâni Türk ülküsü, yüzyıllardan beri prensip hâline gelmiş, uğrunda çarpışılmış, birkaç kere gerçekleşmiş bir düşüncedir. Ona hayal diyenler, hayal içinde gevşeyip tembelleşmiş olanlardır. Dedikleri gibi hayal olsaydı, hiç gerçekleşir miydi?
Bununla beraber yirminci yüzyıl bir mucizeler zamanı olmuş, olmaz sanılanlar mümkün kılınmıştır. Bu bakımdan da, Türk ülküsünün gerçekleşmesini ummak, insanlar için, haktır.
Türk ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. İnancın ne büyük ruhî amil olduğunu anlatmaya lüzum yok. İmanla, ümitsiz hastalar bile iyileşiyor.
Bir ülküsünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Milli bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ıstıraptan kaçar, kuvvetliden korkar. Ölümden korkmayan, ıstıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.
Bir zamanlar, insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrıdan öğütler verdi. Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir. Dini inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve düşüncedir.
Bugünün kaba maddeciliği arasında, Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o, yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerim yendiği halde, yalnız Türklerle başa çıkamayan Batı'nın, içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür.
Arab'ı, Acem'i, Hint’i, Çin'i yenilerek, tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Tanrı'nın adını savunan Asya Arslanları, zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çâre ve tek ilacı "Türk ülküsü" dür.
Bir şair;
Bu toprak için,
Bu bayrak için
Ölelim…
Fakat bilelim...
diyor. Güzel bir düşünce, Türk ülküsünün yoluna girdiğimiz gün, bu şiiri biraz değiştirerek şöyle söyleyeceğiz:
Bu toprak için,
Bu bayrak için
Ölelim.
Ne düşünelim, ne de bilelim!
10 Kasım 1955
Dünya bir çarpışma alanıdır. Yaratıcı kuvvet, dünyayı bir çarpışma düzeni içinde yaratmış, yaratılanlar çarpışma düzeni içinde yaşayıp bugüne erişmişlerdir.
Bunun, neden, niçin böyle olduğu hakkındaki yüksek felsefi düşünceleri bir yana bırakıp gerçeği olduğu gibi kabul edersek, çarpışmaya hazır bulunmanın en hayatî prensip olduğu sonucuna kendiliğinden varırız.
İnsanlar arasındaki çarpışma, birleşip düzene girmiş topluluklar arasında oluyor. Bu topluluklara, millet diyoruz. Milletler, binlerce yıldan beri var. Amansız boğuşmalarda bazıları ortadan kalkmış, bazıları sonradan kurulmuş, fakat milletler her zaman var olmuş, her zaman birbiriyle savaşmıştır.
Savaşmak, yaşamak için gereklidir. Çünkü millî çıkarların çatıştığı dâvaları bitirmek için, savaştan başka çâre bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır bulunduran iki vâsıta vardır. Biri maddîdir, buna "teknik" diyoruz. Biri ruhîdir, "ülkü" adını veriyoruz.
Uzun tarih göstermiştir ki, eşit maddî kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhî yönden üstün olan kazanır. Ruhî kuvvet, teknik kuvveti yaratabilir. Ruhî kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne kadar büyük olursa olsun, bozgun demektir.
Ruhî kuvvet nedir?
Millî üstünlük inancı, büyümek isteği, yâni millî ülküdür. Millî ülküler, toplulukların yaratıcı kuvvetidir. Bütün yaratıcı güçler gibi de, aykırıları yok etmek özelliğine mâliktir.
Türk yaratıcı gücü, yâni Türk ülküsü, yüzyıllardan beri prensip hâline gelmiş, uğrunda çarpışılmış, birkaç kere gerçekleşmiş bir düşüncedir. Ona hayal diyenler, hayal içinde gevşeyip tembelleşmiş olanlardır. Dedikleri gibi hayal olsaydı, hiç gerçekleşir miydi?
Bununla beraber yirminci yüzyıl bir mucizeler zamanı olmuş, olmaz sanılanlar mümkün kılınmıştır. Bu bakımdan da, Türk ülküsünün gerçekleşmesini ummak, insanlar için, haktır.
Türk ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. İnancın ne büyük ruhî amil olduğunu anlatmaya lüzum yok. İmanla, ümitsiz hastalar bile iyileşiyor.
Bir ülküsünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Milli bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ıstıraptan kaçar, kuvvetliden korkar. Ölümden korkmayan, ıstıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.
Bir zamanlar, insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrıdan öğütler verdi. Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir. Dini inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve düşüncedir.
Bugünün kaba maddeciliği arasında, Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o, yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerim yendiği halde, yalnız Türklerle başa çıkamayan Batı'nın, içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür.
Arab'ı, Acem'i, Hint’i, Çin'i yenilerek, tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Tanrı'nın adını savunan Asya Arslanları, zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çâre ve tek ilacı "Türk ülküsü" dür.
Bir şair;
Bu toprak için,
Bu bayrak için
Ölelim…
Fakat bilelim...
diyor. Güzel bir düşünce, Türk ülküsünün yoluna girdiğimiz gün, bu şiiri biraz değiştirerek şöyle söyleyeceğiz:
Bu toprak için,
Bu bayrak için
Ölelim.
Ne düşünelim, ne de bilelim!
10 Kasım 1955