Reel Sosyalizm ve Sivil Toplum Örgütleri

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
20
EXE RANK

Method

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
5 May 2010
Mesajlar
30,484
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Method
sivil toplum örgütlerine tarihsel bakış - silil toplum örgütlerine Marksist bakış - silil toplum örgütlerinin yadsınması
Birinci dünya savaşının sonlarına doğru, yani 20. yüzyılın başlarında sivil toplum açısından tarihsel öneme sahip bir olay yaşanır. Resmi toplumla geleneksel toplumu aşan bir çıkış, işçi sınıfı önderliğinde kendisini iktidara taşır. Çarlık Rusya�sında gerçekleşen bu olayda sosyalizm öğretisi örgütlü bir güç haline gelerek ezilen, zulüm gören işçi ve emekçi halk kesimini yönetici kılar. Eşitlikten, adaletten yana, neolitikçi özlem hayal olmaktan çıkmış, belli ölçüde gerçeğe dönüşmüştür. Bu gerçekleşme Rönesans sonrası tüm Avrupa'da yaşanan akılcılıktan yana değişim ve çalkantılardan beslense de ana kaynak neolitikle başlayıp sürekli büyüyen, daha iyiyi ve doğruyu bulmaya yönelik mücadeledir diyebiliriz.

Sivil toplum açısından ele alınması gereken en önemli noktalardan biri Marksist bir bakış açısıyla yapılan ve 20. yüzyılı belirleyen en temel iki anlayıştan biri olan Ekim devrimidir. Reel sosyalizm olgusu ne salt teorik, ne de pratik nedenlerle başarısızlığa uğramıştır, iç içedir. Bu iddialardan biri liberal kapitalistlerin, diğeri de ortadoks sosyalistlerin görüşüdür. Sorun ancak hem anlayış, hem de uygulama olarak ele alınış devlet, toplum ve demokrasi anlayışının incelenmesiyle anlaşılabilir.

Gerek teorik sorunları gerekse de bu sorunlarıyla birlikte özellikle Stalin döneminde uygulanan kaba indirgemeci pratik batılı aydın için hayal kırıklığı yaratmıştır.

Daha başlarken sivil toplumun yadsınması söz konusudur. Sivil toplum ekonomiye indirgenir ve toplum yaş***** üretim ilişkisinin belirlediğinden hareketle hakim sınıfın iktisadi çıkarlarının örgütlendiği mekan olarak görür. Bu ekonomik alt yapısı bir de kendisine üst yapı oluşturur ki, o da düşünce, sanat, din, kültür ve nihayet siyasettir, yani devlettir. Üst yapı bu ilişki de belirlenendir, sonuç olarak var olandır. Sınıf çatışmalarının bir sonucu olarak devlet, en üstte toplumun yaş***** gözler, etkiler, belirler ve düzenler. Ama egemen sınıfın çıkarınadır, tüm bunlar. Özgürlükse bağrından çıktığı topluma yabancılaşarak üste yerleşmiş bu aygıtı topluma tabii kılmaktadır.

Teoriye göre mevcut sistem kapitalizmi yani burjuva sınıf çıkarlarının örgütlendiği bir toplumdur. Tarihsel olarak toplumu sınıfsızlandırmakla görevlendirilmiş olan proletaryanın görevi, devleti ezilenler, adına ele geçirip burjuva sınıfını baskı altında tutmaktır. Keza sosyalizm denilen bu yeni sistem hala geçmişin etkilerini de taşır. Diğer sınıflar kalıntı halinde de olsa mevcuttur ve denetlenmelidir. Aynı zamanda 5000 yıllık sınıflı uygarlık, insanlar arasında muazzam bir eşitsizlik yaratmıştır. Hem eşitsizliği kaldırma hem de sömürücü sınıfları bir daha hakim olmayacak hale getirmek için hala devlet ve onun her türlü aracı gereklidir. Ama bu toplumun hizmetinde, onun çıkarınadır ve geçici bir süre içindir. Özgürlükse eşitlik arasındaki çelişki kalktığında ortada baskı altında tutulması gereken hiçbir sınıf kalmadığında devlet de, devlet olarak var olmaktan çıkacaktır, yani sönecektir. O zaman yönetim işleri insanlar için değil, şeylerin idaresi için gerekli olacaktır. Bu şeylerin idaresi ve tekil taşkınlıkları önlemek için devlet gerekli değildir, halkın az örgütleri de bunu yapabileceklerdir.

Bu iddialarla yola çıkıp gerçekleştirilen Ekim devrimi bütün ezilen toplum, sınıf ve uluslarda büyük bir coşku ve umut yarattı. sosyalist devrim bir ütopya değil gerçekti, kurtuluş mümkündü. Batılı aydın uzun süre Rusya ya bakarak devletin sönmesini bekledi. Hatta Rusya�dan buna benzeyen haberlerin yayıldığı da oldu. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız komünist toplumu yeni baştan sona sivil olan ve sivilliğini hiçbir karşıtıyla sağlamaya gerek duymadan sivil olan bir topluma geçildiği iddia edildi. Rusya da devletin sönmesini boşa beklediğini bir süre sonra anlayacaktı aydınlar.

Sivil toplum açısından Rus deneyimi beklenenin aksine oldu. Ağır bürokratlaşma, değişik adlar altında vergilendirme, başta Rusların olmak üzere milliyetçilik, zor uygulama, tekeli ve ordusuyla sönmesi gereken devlet, dünyanın iki süper devletlerinden biri oldu, hatta kendi iddiasına göre en süper devletti. Teoriye göre devlet toplumun ürünüydü.

Görünüşte çok toplumcu olan bu fikir uygulamaya geçtiği anda devletçidir. Toplumun çıkarı adına devletin yüceltilmesi amaç, araç sorunsalına döner yeniden. Bu kadar fetişleştirilen araç bir süre sonra amacın yerine geçerek onu dıştalamıştır. Reel sosyalizmin bu yanılgıya düşmesi, sosyo ekonomik zorunlulukların yanı sıra ideolojik, kültürel yanılgılardan da kaynaklanır.

Devletin tanrılaşmasını görmeyen bakış açısı onu sonuna kadar bir araç gibi el altında tutabileceğini sanmaktla yanılmıştır. İktidar bir kez ele geçirildi mi pek çok kişi açısından özlenen, istenen şeyin aslında sosyalizm d eğil, devlet olduğu anlaşılmıştır. Oysa ki 19. yüzyılda marksın yaptığı delet toplum ilişkisi tahlilinin çıkış noktası farklıydı. Teorisini geçmişinde mirası özellikle de Hegel eleştiri üzerine kuran Mark, Hegel de mistik bir havaya büründürülen, tanrısallaştırılan evrensel devlet modeline karşılık devleti, gizemlileştirmek, onu bilinmez bir güç olmaktan çıkarıp tahtından indirmek amacını gütmüştür. Çünkü devleti göğe yükselten burjuvazi bu sayede iktidarını gizleme olanağı buluyor. Sömürüsü için dolayım amacı olarak ondan yararlanıyordu. İşte Marks bu mistikleştirilmiş sömürüyü deşifre etmek için çözümlüyordu devlet ve toplum bağlantılarını. Ancak aynı teori 1925-40 Rusya'sında dillendirilince devrimci niteliğini koruyamazdı, koruyamadı da. Yapılması gereken sınıf devletinin yüceltilmesi değil hangi sınıfın olursa olsun devlet karşısında toplumdan yana olmaktı.

Oysa rusyada kimse devlet dışında sivil toplum olabileceğini bile düşünmemiştir. Eğer sivil toplumdan (sbotnik) gönüllü cumartesi çalışmaları kastediliyorsa, bunlar ne gönüllüdür, ne de sivildir gerçekte. Üstelik yalnızca cumartesileri de çalışmazlar. Burada sivil toplumculuk Sovyetler birliğine karşı burjuvaziyi desteklemek, dolasıyla devrime ihanet olarak anlaşılmış ve engellenmiştir.

alıntı
 
Geri
Üst