15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
PSİKOLOJİDE YAKLAŞIMLAR
a. Yapısalcı (Strüktüralizm) Yaklaşım
Yapısalcılık ekolünün önde gelen temsilcileri Wilhelm Wundt ve Titchenerdir.
Yapısalcılar için psikolojinin konusu bilinç ve bilinç olaylarıdır. W. Wundt bilinç olaylarını doğa olayları gibi neden-sonuç ilişkisi içinde incelemek istemiştir. Bilinç gibi soyut bir konuyu olabildiğince laboratuara taşımaya çalışmışsa da iç gözleme yani insanın kendini incelemesine dayalı kurgusal açıklamalara dayandırmıştır.
b. İşlevci (fonksiyonalizm) Yaklaşım
Bu okulun önde gelen temsilcileri William James, John Dewey’dir. bu okula göre bilincin yapısıyla ilgili bilgilerin fonksiyonel olması gerekir. İnsan, değişen çevre koşullarına değişerek uyum sağlar. İnsanın davranışlarının amacı budur. Bu nedenle algı, dikkat, düşünme, istem vb. yetiler, bireyin yaşamda karşılaştığı sorunlara ve çevreye uyumuna yardımcı olmalıdır. İşlevcilere göre psikoloji, bu uyum sürecini konu olarak almalı, yöntemi de içe bakış ve gözlem olmalıdır.
c. Davranışçı (Bihevyorizm) Yaklaşım
Bu ekolün önde gelen temsicileri İ. Pavlov, E.L. Thorndike, John Broadus Watson ve B.F. Skinner’dir.
Bu ekole göre psikoloji organizmanın gözlenebilen davranış, tavır ve hareketlerini incelemelidir. Böylece psikoloji konusuna giren olayları yönlendirebilir ve denetleyebilir. Davranışçılar organizmanın iç yaşantılarıyla ilgilenmezler. Davranışçılar, doğa bilimlerindeki nesnelliği psikolojide de görmek isterler. Bu bakımdan deney ve gözlem dışında bir yöntem kabul etmezler.
d. Psikodinamik (Psikanaliz) Yaklaşım
Bu yaklaşımın kurucusu Simund Freud’dur. Psikanalizin özü bilinçaltı kavramına dayanır. Bilinçaltı, insanın başından geçen hoşlanmadığı olayların zihinde tutulduğu yerdir. İnsan hoşuna gitmeyen olayları sanki yaşamamış gibi unutmak ister. Oysa unutulduğu sanılan bu hoş olmayan olaylar bilinçaltına gizlenmekte ve davranış bozukluklarının kaynağını oluşturmaktadır. Freud bilinç altına itilen duyguların hemen hepsinin bastırılmış cinsel duygular olduğunu söyler.
Freud’a göre hipnoz, telkin veya rüya analizi yöntemiyle bilinç altındaki olayları ortaya çıkarmalı yani bilinç düzeyine getirmeli ve böylece tedavi uygulamalıdır. Freud ayrıca insan kişiliğini üç kavramla açıklamaktadır. İd insan kişiliğinin biyolojik boyutunu, ego psikolojik boyutunu, süperego ise insan kişiliğinin sosyolojik, yani sosayl boyutunu oluşturur.
Freud’a göre içsel yaşantı; bilinç, bilinç öncesi, bilinçaltı olmak üzere birbirinden farklı üç bölümden oluşur. Freud, kendi görüşlerini daha kolay açıklayabilmek için böyle bir bölümleme yapmıştır. Ona göre içsel yaşantıda bilinç, su içindeki buz dağını andırır. Bilinçli davranışlar buz dağının su yüzünde kalan ve görünen bölümüne karşılıktır. Buzun ancak küçük bir bölümü su yüzünde kaldığı gibi davranışların da ancak bir kısmının bilincinde olabiliriz. Buz dağının büyük bölümü su içindedir. Burası bilinçaltını temsil eder. İnsanın pek çok davranışının kaynağı da bilinçaltı nedenlere dayanır.
Bilinç: kişinin yaptıklarının, düşündüklerinin farkında olmasıdır. Bilinç aydınlık bölgeye benzer. Bilinçte gerçeklere uyum ve mantıksal düşünce egemendir.
Bilinç Öncesi: şu anda apaçık bilincinde olmadığımız ama olduğumuzda da kolayca hatırlanabilen geçmiş yaşantı ve deneyimlerimizin saklandığı yerdir. Burası alacakaranlık bölgeye benzer
Bilinçaltı: ilkel dürtü ve isteklerimizin merkezidir. Benlik tarafından hoş karşılanmayan anı ve deneyimlerimizin depolandığı bölgedir. Bu bölgeye bilinç istese de ulaşamaz. Bilinçaltına itilenler burada edilgin biçimde durmazlar. Bilinç düzeyine çıkmaya çalışırlar.
e. Bütünlük (Gestaltçı) Yaklaşım
Önde gelen temsilcileri Max Wertheimer, W. Köhler, Kurt Lewin gibi Alman psikologlardır.
Gestaltçılar, insan davranışlarının duyum, dikkat, ilgi vb. öğelerine ayrılarak incelenmesine karşı çıkarlar. Davranışlar onu ortaya çıkaran tüm etkenlerin toplamı değil bir sentezidir. Biz bir insanı kaş, göz, burun, boy gibi özelliklerini tek tek algılayarak onun kim olduğunu kavramayız. Onu, taşıdığı özellikleriyle bir bütün olarak algılarız. Bunlara göre parçalar tek başına bir anlam ifade etmezler. Ancak bir bütün içinde anlam ifade ederler. Örneğin, notaların sayısı sınırlıdır. Tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Ama farklı kombinezonlar şeklinde dizildiklerinde çok farklı müzik tonları ortaya çıkarırlar. Bütün kendisini meydan getiren parçalardan farklıdır.
f. Hümanistik (İnsancıl) Yaklaşım
Önde gelen temsilcileri A.H. Maslow ile C.Rogers’dir.
İnsancıl yaklaşıma göre, dıştan bakarak insanın nasıl davranacağını kestirmek mümkün değildir. İnsan cansız bir nesne değildir. Kendine özgü duygu ve düşünceleri olan, kendi içinde sürekli gelişen, oluşum içinde bulunan varlıktır. İnsan özgürce seçmek ister. İyi bir yaşam, insanın kendi gizil güçlerini, doğasına uygun olarak geliştirmesiyle sağlanır. Yaşamın anlamı özgür olmak, yoğun yaşamaktır. Zayıflık duygusuna kapılmadan, sınırlı ama gerçek gücünü tanıyarak kendini gerçekleştirmektir.
Hümanistler içebakış yöntemini yapısalcılardan daha geniş anlamda önerirler. Bunun yanı sıra hümanistlere göre insanı davranışçıların önerdiği gibi dışarıdan müdahale ile şekillendiremeyiz. Çünkü kendi kendini şekillendiren insanın kendisidir.
g. Biyolojik Yaklaşım
Önde gelen temsilcisi Adolf Meyer’dir. bu ekole göre insan davranışlarının kökeninde organizmanın biyolojik özelliklerinin etkisi vardır. Davranışları iyi anlayabilmek için beynin ve sinir sisteminin biyo-kimyasal işleyişini incelemek gerekir. Çünkü davranışlar, uyarıcıların beyni ve sinir sistemini biyo-kimyasal etkilemesi ile biçimlenir.
h. Bilişsel Yaklaşım
Önde gelen temsilcisi Jean Piaget’tir. Bu ekole göre biliş (zihin) dünyayı tanıyabilen ve anlayabilen bir etkinliktir. İnsan davranışlarının kökeninde bilinç, dikkat, algı, bellek, düşünme gibi zihinsel etkinlikler vardır. Nitekim insanı hayvandan ayıran temel etken bu bilişsel farklardır.
a. Yapısalcı (Strüktüralizm) Yaklaşım
Yapısalcılık ekolünün önde gelen temsilcileri Wilhelm Wundt ve Titchenerdir.
Yapısalcılar için psikolojinin konusu bilinç ve bilinç olaylarıdır. W. Wundt bilinç olaylarını doğa olayları gibi neden-sonuç ilişkisi içinde incelemek istemiştir. Bilinç gibi soyut bir konuyu olabildiğince laboratuara taşımaya çalışmışsa da iç gözleme yani insanın kendini incelemesine dayalı kurgusal açıklamalara dayandırmıştır.
b. İşlevci (fonksiyonalizm) Yaklaşım
Bu okulun önde gelen temsilcileri William James, John Dewey’dir. bu okula göre bilincin yapısıyla ilgili bilgilerin fonksiyonel olması gerekir. İnsan, değişen çevre koşullarına değişerek uyum sağlar. İnsanın davranışlarının amacı budur. Bu nedenle algı, dikkat, düşünme, istem vb. yetiler, bireyin yaşamda karşılaştığı sorunlara ve çevreye uyumuna yardımcı olmalıdır. İşlevcilere göre psikoloji, bu uyum sürecini konu olarak almalı, yöntemi de içe bakış ve gözlem olmalıdır.
c. Davranışçı (Bihevyorizm) Yaklaşım
Bu ekolün önde gelen temsicileri İ. Pavlov, E.L. Thorndike, John Broadus Watson ve B.F. Skinner’dir.
Bu ekole göre psikoloji organizmanın gözlenebilen davranış, tavır ve hareketlerini incelemelidir. Böylece psikoloji konusuna giren olayları yönlendirebilir ve denetleyebilir. Davranışçılar organizmanın iç yaşantılarıyla ilgilenmezler. Davranışçılar, doğa bilimlerindeki nesnelliği psikolojide de görmek isterler. Bu bakımdan deney ve gözlem dışında bir yöntem kabul etmezler.
d. Psikodinamik (Psikanaliz) Yaklaşım
Bu yaklaşımın kurucusu Simund Freud’dur. Psikanalizin özü bilinçaltı kavramına dayanır. Bilinçaltı, insanın başından geçen hoşlanmadığı olayların zihinde tutulduğu yerdir. İnsan hoşuna gitmeyen olayları sanki yaşamamış gibi unutmak ister. Oysa unutulduğu sanılan bu hoş olmayan olaylar bilinçaltına gizlenmekte ve davranış bozukluklarının kaynağını oluşturmaktadır. Freud bilinç altına itilen duyguların hemen hepsinin bastırılmış cinsel duygular olduğunu söyler.
Freud’a göre hipnoz, telkin veya rüya analizi yöntemiyle bilinç altındaki olayları ortaya çıkarmalı yani bilinç düzeyine getirmeli ve böylece tedavi uygulamalıdır. Freud ayrıca insan kişiliğini üç kavramla açıklamaktadır. İd insan kişiliğinin biyolojik boyutunu, ego psikolojik boyutunu, süperego ise insan kişiliğinin sosyolojik, yani sosayl boyutunu oluşturur.
Freud’a göre içsel yaşantı; bilinç, bilinç öncesi, bilinçaltı olmak üzere birbirinden farklı üç bölümden oluşur. Freud, kendi görüşlerini daha kolay açıklayabilmek için böyle bir bölümleme yapmıştır. Ona göre içsel yaşantıda bilinç, su içindeki buz dağını andırır. Bilinçli davranışlar buz dağının su yüzünde kalan ve görünen bölümüne karşılıktır. Buzun ancak küçük bir bölümü su yüzünde kaldığı gibi davranışların da ancak bir kısmının bilincinde olabiliriz. Buz dağının büyük bölümü su içindedir. Burası bilinçaltını temsil eder. İnsanın pek çok davranışının kaynağı da bilinçaltı nedenlere dayanır.
Bilinç: kişinin yaptıklarının, düşündüklerinin farkında olmasıdır. Bilinç aydınlık bölgeye benzer. Bilinçte gerçeklere uyum ve mantıksal düşünce egemendir.
Bilinç Öncesi: şu anda apaçık bilincinde olmadığımız ama olduğumuzda da kolayca hatırlanabilen geçmiş yaşantı ve deneyimlerimizin saklandığı yerdir. Burası alacakaranlık bölgeye benzer
Bilinçaltı: ilkel dürtü ve isteklerimizin merkezidir. Benlik tarafından hoş karşılanmayan anı ve deneyimlerimizin depolandığı bölgedir. Bu bölgeye bilinç istese de ulaşamaz. Bilinçaltına itilenler burada edilgin biçimde durmazlar. Bilinç düzeyine çıkmaya çalışırlar.
e. Bütünlük (Gestaltçı) Yaklaşım
Önde gelen temsilcileri Max Wertheimer, W. Köhler, Kurt Lewin gibi Alman psikologlardır.
Gestaltçılar, insan davranışlarının duyum, dikkat, ilgi vb. öğelerine ayrılarak incelenmesine karşı çıkarlar. Davranışlar onu ortaya çıkaran tüm etkenlerin toplamı değil bir sentezidir. Biz bir insanı kaş, göz, burun, boy gibi özelliklerini tek tek algılayarak onun kim olduğunu kavramayız. Onu, taşıdığı özellikleriyle bir bütün olarak algılarız. Bunlara göre parçalar tek başına bir anlam ifade etmezler. Ancak bir bütün içinde anlam ifade ederler. Örneğin, notaların sayısı sınırlıdır. Tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Ama farklı kombinezonlar şeklinde dizildiklerinde çok farklı müzik tonları ortaya çıkarırlar. Bütün kendisini meydan getiren parçalardan farklıdır.
f. Hümanistik (İnsancıl) Yaklaşım
Önde gelen temsilcileri A.H. Maslow ile C.Rogers’dir.
İnsancıl yaklaşıma göre, dıştan bakarak insanın nasıl davranacağını kestirmek mümkün değildir. İnsan cansız bir nesne değildir. Kendine özgü duygu ve düşünceleri olan, kendi içinde sürekli gelişen, oluşum içinde bulunan varlıktır. İnsan özgürce seçmek ister. İyi bir yaşam, insanın kendi gizil güçlerini, doğasına uygun olarak geliştirmesiyle sağlanır. Yaşamın anlamı özgür olmak, yoğun yaşamaktır. Zayıflık duygusuna kapılmadan, sınırlı ama gerçek gücünü tanıyarak kendini gerçekleştirmektir.
Hümanistler içebakış yöntemini yapısalcılardan daha geniş anlamda önerirler. Bunun yanı sıra hümanistlere göre insanı davranışçıların önerdiği gibi dışarıdan müdahale ile şekillendiremeyiz. Çünkü kendi kendini şekillendiren insanın kendisidir.
g. Biyolojik Yaklaşım
Önde gelen temsilcisi Adolf Meyer’dir. bu ekole göre insan davranışlarının kökeninde organizmanın biyolojik özelliklerinin etkisi vardır. Davranışları iyi anlayabilmek için beynin ve sinir sisteminin biyo-kimyasal işleyişini incelemek gerekir. Çünkü davranışlar, uyarıcıların beyni ve sinir sistemini biyo-kimyasal etkilemesi ile biçimlenir.
h. Bilişsel Yaklaşım
Önde gelen temsilcisi Jean Piaget’tir. Bu ekole göre biliş (zihin) dünyayı tanıyabilen ve anlayabilen bir etkinliktir. İnsan davranışlarının kökeninde bilinç, dikkat, algı, bellek, düşünme gibi zihinsel etkinlikler vardır. Nitekim insanı hayvandan ayıran temel etken bu bilişsel farklardır.