Psikoloji Sözlüğü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Aile Son elli yıl içinde yürütülen sayısız sosyo-psikolojik aile incelemeleri konusunda gelişigüzel bir bilgiden daha fazlasını edinmiş kaç aile hekimi vardır? Oysa tıbbın anlaşılması için nasıl anatomi ve fizyoloji bilgisi şartsa, aile kurumunun anlaşılması için de bu incelemeler şart olmuştur. Aile birkaç sistemin bir bütün halinde oluşturduğu sosyal bir yapının bir bölümüdür: evlilik, aile, akrabalık, din, ahlâk, ekonomi, vs. Bu karmaşık yapının bir bolümü olan aile de birkaç öğeden oluşur. Bunlardan birincisi, ailenin çekirdek birimidir. Bu birim, toplumca onaylanan bir cinsel ilişki kuran ayrı cinsiyetli iki yetişkinden ve bu birleşme sonucu dünyaya gelen yahut bu çekirdek biriminde büyütülen bir veya birkaç çocuktan oluşur. Bazı toplumlardaki birleşik yahut geniş kapsamlı aile grubunda da çekirdek birimi vardır; ama anaerkil yahut ataerkil olarak aynı bölgede yaşayan ve kadının yahut erkeğin akrabalarını da içine alan aile daha geniş bir gruptur. Evlilik ve ebeveynlik birtakım kurallarla sınırlanabilir - endogami veya eksogami (grubun içinden yahut dışından birisiyle evlenme), monogami, poligami veya poliandri. Bütün akrabalık bağları aileden doğar; bu bağların gücü, o toplumdaki sosyal norm ve kalıplara göre değişir. Aile çeşitli açılardan incelenebilir: antropolojik, hukuki, ekonomik, sosyo-psikolojik, psikanalitik yahut dinsel açıdan. Böylece, konunun son derece karmaşık olduğu ve ailenin gerçekten anlaşılması için birçok açıdan ele alınması gerektiği bellidir. Psikiyatri alanında, daha ziyade çocuk psikiyatristleri tarafından, nispeten yeni ve henüz iyi tanımlanamamış bir aile psikiyatrisi dalı kurulmuştur. Bu uzmanlar, aile dinamiğinin anlaşılmasının, çocuklardaki davranış bozukluklarına (bkz.) ve başka bozukluklara ışık tutacağı umudunu beslemektedirler. Çocuklarda görülen suç işlemenin etyolojisinde yıkılmış yuvalar spesifik ve önemli bir rol oynayabilir. Oysa bütün akıl hastalıklarında, genel pratisyenlerin yalnızca ailenin durumunun hasta üzerinde gösterdiği etkileri değil, aynı zamanda hastalığın ailedeki öteki bireyler üzerinde gösterdiği etkiyi de göz önünde tutmaları önemlidir.
 
Aile içi Cinsel İlişki Bir erkeğin torunu, kızı, kızkardeşi, annesi olarak tanıdığı bir kadınla cinsel ilişki kurması ve aynı şekilde 18 yaşını aşmış bir kadının bu gibi akrabalık ilişkileri bulunan bir erkekle cinsel ilişkide bulunmayı kabul etmesi bir suçtur. Öte yandan, bu suç çok yaygın olup çeşitli biçimlerde görülmektedir. En sık rastlananı baba-kız arasındaki ilişkidir. Kardeşler arasında bu ilişkiye daha az ve anne-oğul ilişkisine ise ender rastlanmaktadır. Söz edilen üçüncü tip ilişkide, eşlerden birinde yahut her ikisinde birden ciddi bir akıl hastalığı bulunmuştur. Erkek ve kız kardeşler arasında, buluğ çağından önce cinsel oyunlar normal sayılmaktadır. İlişkinin patolojik niteliğini, yoğunluğu belirler. Baba-kız arasındaki cinsel ilişki birtakım belli tablolar gösterir. Genellikle mutsuz bir evlilik söz konusudur; baba güçsüzdür, ama cinsel dürtüsü yüksektir ve eşi buna cevap vermemektedir. Baba teselliyi kızında arar ve gerçekten de kız annesinin yerini alabilir. Başka bir karakteristik durum da problemli bir ailedeki alkolik babadır; eve sarhoş dönerek genç kızını iğfal edebilir, hattâ kızın ırzına geçebilir. Son olarak, babayla kız arasında gerçek bir sevgi ilişkisi gelişebilir; iki sevgili gibi davranırlar, hattâ birlikte evden kaçabilirler. Aile-içi cinsel ilişkinin ürünü olan bir gebeliğin sona erdirilebileceği bazı ülkelerin yasalarında açıkça belirtildiği halde, çok kere böyle bir ilişkiyi gizli tutma kaygısıyla gebelik sürdürülmektedir. Bu tip bir ilişkiyi sezen hekim, durumu çok dikkatle ele almalıdır, çünkü mahkeme ve hapis cezası, ailenin tamamen yıkılmasına neden olabilir. Hekim böyle bir sorunla karşılaştığı zaman bir psikiyatriste başvurmalıdır.
 
Ajitasyon Bu çoğu zaman relaksasyon veya konsantrasyon yoksunluğu ile beliren ve sübjektif kuruntulardan ötürü ortaya çıkan bir huzursuzluk durumudur. Aslında, huzursuzluğun mutlaka belirmesi gerekmez. Süjenin davranışı tekrarlamalı ve amaçsızdır; amaçlı görünse bile hiçbir amaca ulaşamaz. Herhangi bir ank***te veya gerginlik durumuna bağlı olarak, etyoloji sözkonusu olmaksızın, bir dereceye kadar ajitasyon görülebilirse de, bununla ilgili hareketler nispeten sınırlı ve belirsizdir. Hasta sürekli olarak ayağını oynatır, üstünü başını düzeltir, bir pipo veya kalemle oynar, oturduğu yerde kıpırdanır, vs. Şiddetli ajitasyona daha az olarak ve başlıca depressif hastalıklarda, özellikle envolüsyonel melankolide (bkz.) rastlanır. Bu durumda hastanın bütün vücudu etkilenir, hattâ hasta uzun süreli bir işi yapamaz olur. Yerinde oturamaz, ayağa kalkar, gene oturur, odada dolaşır, ellerini oğuşturur ve durmadan hiçbir zaman tamamlamadığı işler yapmaya koyulur. Bazan, belirgin bir gerginlik veya ruhsal çöküntü olmasa bile, bu gibi davranışlara rastlanır. Bu durumlarda presenil veya arteriosklerotik olan bir demans proçesinden şüphe edilmelidir. Ajitasyonun tedavisi, temelindeki hastalığın tedavisiyle sağlanır. Şiddetli ajitasyonla birlikte kendini gösteren depressif hastalıklar çoğunlukla ECT veya trisiklik ilaçlara cevap verir. Ajitasyon belirgin olduğu zamanlarda da amitriptilin'in imipramin'den daha etkili olduğu düşünülmektedir. Depresyon kontrol altına alınıncaya kadar geçen süre içinde ve demans proçeslerinde, adamakıllı şiddetli ajitasyonları bile kontrol altına almak için fenotiazin'ler etkili olabilir. Daha az şiddetli depresyonlarda çok rastlanan ank***teyi ve hafif ajitasyonu kontrol altına almak için benzodiazepin'ler: klordiazepoksid ve medazepam yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, hem fenotiazin'lerin, hem de trisiklik anti-depresanların ajitasyona yol açabilecekleri her zaman hatırlanmalıdır. Bu gibi oturma güçlükleri (akathisia) (orfenadrin gibi antiparkinsonizm ilaçları uygulayarak veya yukarda belirtilen ilaçların dozunu azaltmakla bir dereceye kadar kontrol altına alınabilir. Oysa bazan ilacı kesmekten başka çare yoktur. (bkz. Ank***te, depresyon, motor bozukluklar ve aşırı aktivite)
 
Akathisia Sözlük anlamı «oturamamak» olan «akathisia» terimi, Birinci Dünya Savaşını izleyen ansefalit epidemisinde, aslında vücutça hareketsiz olan parkinsonizm hastalarındaki hafif huzursuzlukları, kımıldanmaları ve kalkıp yeniden oturma eğilimini (impatience musculaire) tanımlamak amacıyla Bing tarafından kullanılmıştı. Postansefalitik Parkinsonizm'in birçok özelliği gibi, artık bu semptoma da majör trankilizanların (bkz.) yan etkisi olarak rastlanmaktadır — özellikle piperazin tipi fenotiazinler (bkz.) ve bütirofenonlar (bkz.), bazan da trisiklik antidepresanlar (bkz.) Hasta iç huzursuzluk ve gerginlikten şikâyet eder; ayakta dururken durmadan zıpladığı veya amaçsızca gezdiği görülür. Tedavi sırasında Parkinsonizm özelliklerine bağlı bir huzursuzluk ortaya çıkarsa, zihinsel bir ajitasyon değil de, toksisite belirtisi olmasından şüphe edilmelidir. Tedavi, sözkonusu ilacın kesilmesi veya dozunun azaltılması ve gerekirse biraz ara verildikten sonra, piperazin sınıfından olmayan bir fenotiazin verilmesiyle uygulanır.
 
Akçaağaç Balı İdrar Hastalığı Bu hastalık doğuştan mevcut bir metabolizma bozukluğudur. Lösin, izolösin ve valin gibi aminoasitler idrarla birlikte itrah olduğu için idrarın akçaağaç balı kokusunu andıran karakteristik bir kokusu vardır. Birçok vakada, semptomlar neonatal dönemde gelişememe, beslenme güçlükleri ve genellikle spastik paralize, konvülsiyonlara, erken ölüme yol açan hızla ilerleyici bir nörolojik yıkını biçiminde belirir. Bazı hastalar yaşarlar, ama şiddetli akıl geriliği gösterirler. Yan zincirli aminoasitler bakımından düşük bir dietle erken tedavinin başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Bu durum, otosomal resessif tipte bir kalıtım biçimidir. (bkz. Kalıtsal metabolizma bozuklukları)
 
Akıl Bozukluklarına Yol Açan Organik Hastalıklar Genel tıbbi bozukluklar Gripten ve diğer virüs enfeksiyonlarından sonra sık sık depresyon görülür. Bu durumun, gribin gittikçe azalarak gösterdiği bir seyir olarak değil de, «depresyon» olarak teşhisi önemlidir. Bedeni zayıf düşüren başka hastalıklar da aynı etkiyi gösterebilir. Diğer bozuklukların önemi ise, hastanın hayat koşullarına ve kişiliğine göre değişir. Örneğin, nispeten hafif bir kalça osteoartriti, bir postacıyı hayata karşı başarısız kılarak psikiyatrik semptomlara yol açabilir. Aynı şekilde, bir hasta genel veya spesifik fizik bozukluklara karşı birtakım özel psikolojik duyarlılıklar gösterebilir. Bu durum hipokondriak bir kişilik, spesifik travmatik bir tıbbi anı, ya da özellikle yaşlılarda fizik aksaklığın çok kere yol açtığı toplumdan uzaklaşma gibi nedenlerden ötürü olabilir. Ameliyat ve doğum Ameliyat ve doğum komplikasyonları olarak majör psikiyatrik hastalıklara sık rastlanır. Semptomlar ameliyat ya da doğumdan ortalama 10-14 gün sonra başgösterir. Bu tür psikiyatrik ruhsal çöküntü, başka komplikasyonlarla, kullanılan anestetik ve sepsis tipiyle ilgili görülmemiştir. Ancak, hastanın ameliyatla ilgili ank***tesini yatıştırmak ya da uygun doğum-öncesi hazırlıklarını yerine getirmek yoluyla, bu durumun insidansının azaltılabileceği ispatlanmıştır. Yaşlı hastalardaki arteryel hastalık veya katarakt gibi durumlar için yapılan ameliyatların sonradan konfüzyon veya paranoid psikozlara yol açması muhtemeldir. Santral sinir sistemindeki organik bozukluklar Demans, yaygın lezyonlar ve vitamin yetersizliği (örneğin, B12 vitamini) genellikle tipik bir «organik» akıl bozukluğu biçiminde belirir. Oysa hastada, dolaylı olarak organik bozukluktan ileri gelen «fonksiyonel» semptomlar da belirebilir. Hastanın performansını ve çalışma yeteneğini düşüren bir beyin tümörü, nörotik semptomların oluşmasına yol açabilir. Böylece, daha önce dengeli olan ve orta yahut ileri yaşta histerik veya diğer nörotik semptomlarla hekime başvuran bir hastaya hemen «histerik» teşhisi koyulmamalıdır. Daha önce dengeli bir kişiliğe sahip bir hastada beliren bir histeri semptomunun nedenlerinin araştırılması gerekir. Akıl Bozukluklarının Fizyolojik Temeli Bkz. Akıl hastalığının bio-kimyasal ve nörofizyolojik temelleri. Akıl Durumunun Muayenesi Psikiyatrik değerlendirmenin en önemli bölümü budur. Organik bir bozukluktaki fizik muayeneye tekabül eder ve hekim bilgi edinmek için bütün duyularını kullanmalıdır. Davranış ve Konuşma Genel davranıştaki ve görünümdeki anormallik genellikle, yakınlarına hastanın iyi durumda olmadığını gösteren ilk belirtilerdir. Yüz ifadesi, yürüyüş, giyiniş, yapmacıklı hareketler, vs. Çok kere temeldeki hastalığın açık belirtileridir. Gergin ve anksiyöz hastanın tırnakları kemirilmiş ve tütünle boyanmış parmakları, demans durumundaki bir banka müdürünün gömleğindeki yumurta lekeleri, şizofrenik kişinin yüzündeki aptalca gülümseme ve kalıplaşmış hareketler bunun belirgin örnekleridir. Hastanın konuşması aşırı hızlı yahut yavaş olabilir. Konuşma sırasında duralamalara, tutarsızlıklara, vs. ank***te ve depresyon durumlarında sık rastlanır. Bazı şizofreni biçimlerinde karakteristik olarak görülen neolojizmler ve anormal düşünce çağrışımları giderek demans durumlarına özgü anlaşılmaz mırıldanmalara dönüşür. Mani ve şizofrenide, yahut konunun yalnızca aşırı ank***te yarattığı durumlarda hasta birden konuyu değiştirebilir. Hastanın konuşması, konuya göre değişkenlik gösterebilir ve emosyonel bakımdan yüklü konularla ilgili ipuçları verebilir. Ruhsal durum Ruhsal durum mutlu, üzgün, anksiyöz, şaşkın, sinirli veya kayıtsız olabilir. Bir hastada intihar riskini değerlendirmek için, depresyonun derinliğinin değerlendirilmesi önemlidir. Affektif (duygusal) yüzeysellik, organik veya şizofrenik bir bozukluktan ötürü olabilir. Ruhsal durumun sürekliliği, durumun etyolojisine ışık tutar. Hastanın ruhsal durumunun ortam değişimlerine yahut hekimin açtığı konulara kolayca cevap vermesi, reaktif bir depresyona işaret eder. Bazı şizofreniklerde ruhsal durum tutarsız olabilir. Ruhsal durumda anormal bir denge kararsızlığı hipomanide karakteristiktir ve demansta sık görülür. Dalgınlık, karamsar inançlar ve algı bozuklukları Obsessif-kompülsif fenomenleri ve depersonalizasyonu (kişilikten uzaklaşma); üstlenme fikirlerini ve depressif yahut şizofrenik kökenli olabilen diğer paranoid fikirleri; pasiflik duygularını ve şizofrenide en sık görülen işitme hallüsinasyonlarını; yahut bilinç bulutlanmasıyla birlikte, organik bir duruma işaret eden illüzyon ya da görsel hallüsinasyonlan kapsayan bu fenomenlerin aydınlatılmasında anamnestik ipuçları önemlidir. Sensorium Gerçek oryantasyon bozukluğu yalnızca organik akıl bozukluklarında görülür; en yaygını zaman oryantasyonudur. Yakın geçmişteki olaylarla ilgili hafıza kaybı demansta tipik bir semptomdur ve basit testlerle doğrulanabilir. Ajitasyon durumlarında «hafıza zayıflaması» şikâyetine sık rastlanır, ama bunun nedeni dikkat ve konsantrasyon kaybıdır ve gerçek hafıza kaybından ayırt edilmelidir. Demans bozukluklarında kavrama bozuklukları karakteristiktir. Ancak, dikkat kaybına, vs. Sekonder olan herhangi bir psikiyatrik bozuklukta kavrama da etkilenebilir. Sezgi ve hastalığa karşı tutum Hasta kendisini hasta olarak görüyor mudur? Hasta derdinin ne olduğunu biliyor mudur ? Bunun psikiyatrik bir hastalık olduğunu düşünüyor mudur ? Bozukluğun niteliğini ve kaps***** anlıyor mudur? İyileşeceğini düşünüyor mudur? Hastayla hekim arasındaki ilişki Hastanın gösterdiği işbirliği, şüphecilik, istekli yahut pasif davranış ve hekimle görüşmesine ilişkin değişimler kadar, hekimin hastaya gösterdiği tepkiler de önemlidir. Hekimin göstereceği aşırı bir sinirlilik yahut anlayış, hastadaki (genellikle nörotik) bozukluğun niteliği için çok kere önemli işaretlerdir.
 
Babcock Cetveli Zekâ gerilemeleri Babcock-Levy testiyle belirlenerek sonuçlar Babcock cetvelinde gösterilir.
 
Bar Cetveli Bar cetveli histograma (bkz.) benzer. Resimli olarak, olayların mutlak ve yüzde frekanslarını gösterir ve iki, üç grupta elde edilen sonuçların kıyaslamasında özellikle faydalıdır.
 
Barbitüratlar Barbitüratların ilk olarak tıpta kullanımı yüzyılın başına rastlar. Önce barbiton, on yıl sonra da fenobarbiton kullanıldı. O tarihten bu yana sayısız barbitüratların sentezi yapıldı ve bugün bunlardan bir düzinesinin klinik uygulamalarda yerleri vardır. Gastro-entestinal ve parenteral yollardan hemen absorbe olurlar. Etkinin hızı ve süresi, dokuya nüfuz oranını belirleyen lipid çözünürlük derecesiyle doğrudan orantılıdır. Metabolik yıkılım çoğunlukla karaciğerde olur ve değişmemiş bileşiğin yanısıra çeşitli bileşikler de böbreklerden itrah olur. Kısa veya daha uzun süre etkili bir barbitürat dozu kırk sekiz saat içinde vücuttan atılır. Bu, uzun süreli etkili ilaçlarda daha uzun bir zaman alır. Barbitüratlara karşı tolerans mutlaka olur ve bu tolerans hem metabolik değişimin artması, hem de nöro-fizyolojik uyumla ilgilidir. Barbitüratlar genel depresanlardır, fakat santral sinir sistemi bunların etkisine karşı, öbür dokulara kıyasla, daha duyarlıdır. Santral depresan etkiler bileşiğe, dozuna, uygulama yoluna ve o sırada sinir sisteminin eksitabilite derecesine göre, hafif sedasyondan komaya kadar değişir. Önce neokorteks etkilenir; disinhibisyon ve öfori etkileri, alkol kullanımı sonunda görülen etkilere çok benzer; barbitüratların «hafif» uyuşturucu maddeler olarak kullanılması bu yüzdendir. Barbitüratlar klinik bakımdan hipnotik olarak kullanılır. Uykusuzluk başlangıçlarında genellikle kısa süre etkili bileşiklerin, geceleri rahatsızlık veren uyku ye sabah erken uyanma durumlarında da daha uzun süreli bileşiklerin verilmesine rağmen, bazı araştırmacılar etki süresini uzatmak için dozu arttırmanın daha iyi bir yol olduğunu ileri sürmektedirler. Psikiyatride barbitüratlar etkin anksiolitik ilaçlardır ve geçmişte bu amaçla yaygın olarak kullanılmışlardır. Son onbeş yıl içinde benzodiazepin bileşiklerinin, bazı belirgin avantajları dolayısıyla, ank***tenin tedavisinde barbitüratların yerini aldığı görülmüştür. Yine de, ank***tenin giderilmesinde barbitüratların sınırlı fakat yararlı bir fonksiyonları vardır. Psikotik veya nörotik hastalıkta akut ve şiddetli davranış bozuklukları derhal kimyasal bir frenleyicinin uygulanmasını gerektirebilir. Oral veya parenteral barbitüratlar bir trankilizanın yerine veya trankilizan terapisini destekleme amacıyla kullanılabilecek yararlı bileşiklerdir. Barbitüratların disinhibisyon etkileri, narkoanalitik tekniklerde teşhis için kullanılmaktadır, Fenobarbiton bu grubun uzun süreli etki gösteren bir bileşiğidir. Öbür bileşiklerden farkı, hafif bir ruhsal depresyon yaratma özelliğidir; bu yüzden psikiyatride pek rağbet görmemiştir. Oysa antikonvülsan olarak uzun bir zamandan beri yarar sağlamaktadır. Normal dozlarda kullanıldığı zaman, barbitüratların yan etkileri çok sık görülmez. En çok rastlanan şikâyet, ertesi sabah duyulan ve sarhoşluk sonrasını andıran hafif bir rahatsızlık ve sıkıntı duygusudur. Hipersansitivite reaksiyonları pek görülmez; bunlar çoğu zaman lekeli kabartı ve ürtiker biçiminde belirir. Yatkın hastalarda akut porfiria'ya (kanda porfirin mevcudiyeti) ender olarak rastlanır. Barbitüratlara tolerans hemen başlar ve aynı etkinin sağlanması için doz gittikçe artar. Alkol gibi diğer depresanlara karşı bir çapraz toleransa rastlanmamıştır. Barbitüratların hafif dozda sürekli kullanılmaları kolayca alışkanlığa yol açabilir. Bu özellikle kronik ank***tesi bulunan hastalar için sözkonusudur. Barbitürat kullananların bunu bırakmaları halinde şiddetli ank***te, titreme, göz seğirmesi, baş dönmesi, bulantı, kusma ve kilo kaybı görülür; bu arada ihtilâçlara ve delirium durumlarına da rastlanılabilir. Uzun süreli yüksek dozaj sonucunda, alışkanlığın yanısıra, sürekli entoksikasyon ve kişilik sorunları da ortaya çıkabilir; duygularda (affekt) kararsızlık, sinirli ve kavgacı bir tutum, konsantrasyon ve hafıza bozuklukları ile yanlış kararlar halinde beliren akıl fonksiyonu bozuklukları görülür. Motor koordinasyon bozuklukları ataksiye, dizartriye ve nistagmusa yol açar. İntihar girişimi amacıyla aşırı barbitürat dozları alınması üzüntü verecek derecede olağan hale gelmiştir; bu bakımdan depresyon hastaları için özellikle yüksek olan tehlike derecesi her zaman göz önünde tutulmalıdır. Aşırı barbitürat dozu alınan durumların bir kısmının rastlantı olduğu ve barbitürat otomatizmi, yani şaşırarak istemeden tekrar normal dozda barbitürat almaktan ötürü meydana geldiği ileri sürülmektedir.
 
Basit Şizofreni Şizofreninin (bkz.) bir altgrubu olan bu bozukluk en az tanımlanmış ve en güç teşhis edilen vak'alardan biridir. Başlıca özellikleri sinsi bir başlangıç göstermesi ve açık klinik semptomlar bulunmamasıdır. İleri adolesans döneminde, tuhaf davranışlar, sorumlulukları ihmal, toplumsal ilişkilerde zayıflama, mantıksız davranışlar ve toleranssızlıkla belirir. Klinik muayenede, daha önceki toplumsal yetersizliklere kolay açıdan bakma dışında, çok az anormallikler görünebilir. Oysa, hastanın yakınları onda umursamaz bir kayıtsızlık veya sürekli yakınmalara, eskiden gösterdiği sevgi yerine kavgacı bir despotluğun farkına varırlar. Toplum koşullarına ve akrabaların göstereceği destek derecesine göre, hasta alkolizm ya da fuhuş gibi tuhaf davranışlara veya toplumsal bir düşüşe sürüklenebilir. Basit şizofreni hastalarından çoğunluğunun psikiyatrik hastahanelere alınmayıp basit suçlular, serseriler ve diğer toplumsal uyumsuzlar sınıflarında yer aldıklarına inanılmaktadır.
 
Teşekkürler
 
Baş Ağrısı Lokal organik lezyonlar (ya da fonksiyon bozuklukları) nedeniyle olan baş ağrılarını sistemik hastalıktan ileri gelen baş ağrılarından ayırdetmek gerekir. Ayrıca, bu iki tür başağrısı, psikolojik faktörlerden ileri gelen veya bu faktörlerle ilgili baş ağrılarından da ayırdedilmelidir. Birçok vakada, lokal fizik ve psikolojik faktörler arasında bir bağlantı bulunur. Lokal organik lezyonlar arasında serebral tümör, subdural hematoma, temporal arterit, sinüzit, vazomotor rinit ve migren vardır. Baş ağrısının sistemik nedenleri arasında ise hipertansiyon, böbrek yetersizliği, amfizem, göz yorgunluğu (refraktif hatalar nedeniyle) ve konstipasyon vardır. Klinik tababette en sık görülen vakalar muhtemelen gerilim baş ağrılarıdır. Ağrı genellikle frontal, bazan oksipitaldir, bazan da kranyuma kadar yayılır. Sorumlu mekanizmanın oksipito-frontalis kasındaki bir spazm olduğu ileri sürülmüştür. Baş ağrısı çekenlerin fazla ank***te göstermedikleri söylenmektedir, baş ağrısı bir çeşit boşalma semptomu görevini görür. Ortamsal stress ve yorgunluk, presipitan faktörlerdir. Gerilim baş ağrısının ayırıcı teşhislerinden biri migrendir (bkz.). Depressif hastalıklı kişiler baş ağrısından, daha doğrusu kafatasında anormal ve nahoş duygulardan şikâyet etmektedirler. Bazı hastalar bunu kafalarının tepesinde bir basınç duygusu olarak, bazıları ise kafalarına sıkı bir şerit sarılıymış gibi bir duygu olarak tanımlamaktadırlar. Kronik hipokondria hastalarından bazıları baş ağrılarından yakınırlar, ama bu genellikle başta tuhaf duygulardan ibarettir. Bu tanım bazan elektrik, bazan da fizyolojik terimlerle dile getirilir, yani hasta «beyninden kan dalgaları aktığından» söz eder. Fizik tipteki baş ağrısının tedavisi öncelikle temelindeki bozukluğun tedavisidir; yine de, semptomatik tedavi de endike olabilir. Gerilim baş ağrıları çoğunlukla medazepam gibi trankilizanlarla giderilir. Oysa, aynı zamanda, psikiyatrik tedavi kapsamına da, kişiliğin ve ortamsal stresslerin değerlendirilmesi ve semptomlar başgöstermeden önce sitüasyonel baskıların daha iyi çözümlenmesini ve daha etkin bir deşarjın sağlanmasını amaçlayan bir psikoterapi girmektedir. Tamamen psikiyatrik olan sendromlar (yani, depresyon ve hipokondria), temeldeki duruma yeterli bir tedavi uygulanmasını gerektirir (elektrokonvülsif terapi, farmakoterapi, vs.). Bkz. Psikosomatik bozukluklar
 
Beden Modern psikiyatride, psikolojik değişkenliklerle beden yapısı arasındaki korelasyonun araştırılmasında Kretschmer (bkz.) önderlik etmiştir. Kretschmer, piknik yapıyla (tıknaz gövde, geniş yüz, kalın boyun, geniş viseral boşluklar,ince kol ve bacaklar ve cilt altı yağ tabakası birikimine yatkınlık) siklotimik mizaç ve duygusal (affektif) psikozlar arasında ilişki bulmuştu, öte yandan, leptosomatik yapıyla da (uzun boy, dar gövde, uzun bacaklar ve ince bir cilt altı yağ tabakası) şizoid mizaç ve şizofrenik çöküntü arasında ilgi bulmuştur. Bu alanda daha sonra çalışan araştırmacılar arasında yer alan Sheldon, başka bir tipoloji geliştirmiştir. Ayrıca Rees ve Eysenck'e de bu alanda değinilmelidir. Bkz. Somatotipler ve Yapı
 
Beden Yapısı Çağlar boyunca beden yapısıyla mizaç yatkınlıkları arasında bir ilinti kurma çabaları sürdürülmüşse de, ilk olarak 1936 yılında kretschmer (bkz.) Bu fikri modern psikiyatri kapsamına almıştır. Tıknaz yapının siklotimi'ye (neşe ve üzüntü durumlarının belli sürelerde belirmesi) ve bir sinir bozukluğu durumu olduğu zaman manik hastalığa yatkın olduğunu; uzun boylu, ince, leptosomatık yapının şizoid mizaç gösterdiğini ve bir sinir bozukluğunda şizofreniye dönüşebileceğini ileri sürmüştür. Daha sonraları Sheldon (bkz.) Somatotipleme için daha ayrıntılı teknikler geliştirmiş ve beden yapısıyla psikolojik değişkenler arasındaki korelasyon faktörleriyle ilgili çalışmalar yapmıştır. Kretschmer'in piknik, atletik ve leptosomatik tiplerine karşılık, endomorf, mezomorf ve ektomorf olarak üç fiziksel tip tanımlamıştır.
 
Beden İmajı İlk gelişme safhalarında çocuk, kendinin ayrı bir bütün ve bedeninin de kendi kontrolü altında bir araç olduğu kavr***** edinir. Bu «benlik kavramı» hayatı boyunca gittikçe zenginleşir ve fizik bedenle ilgili ayrıntılı bir «sistem» ya da düşünceyi kapsar. Bu düşünce için beden imajı terimi kullanılmaktadır. Bu sistemin tutarlılığı elbette sinir sisteminin bütünlüğüne bağlıdır. Böylece organik beyin hastalıklarında, özellikle parietal lob hastalıklarında, beden imajı bozukluklarına çok rastlanmaktadır. Oryantasyon bozukluğu (bkz. Ototopagnozi), yanlış lokalizasyon (alloestezi) veya bedenin bölümlerini algılayamama (bkz. Anosognozi) görülebilir. «Fantom kol veya bacak» yahut buna benzer fenomenler, sinir kopması dolayısıyla stimülasyonların yanlış yorumlanması sonucudur. Beden imajı bozuklukları, hastada başkalarının kendisini nasıl gördüğüyle ilgili yanılgılar olarak belirdiğinde, «fonksiyonel» niteliktedir; meselâ, hasta burnunun çok uzun ve dolayısıyla alay konusu olduğunu sanabilir. Bazı hipokondria tiplerinde beden duyularına karşı ağırı duyarlık belirgin olarak görülür. «yedekparça» (protez) ameliyatları da yatrojenik bozukluklara yol açabilir.
 
Belle indifference (kayıtsızlık) Histerik konversiyon semptomları gösteren hastalardaki uygun emosyonel ifade eksikliği anlamına gelir. Böyle bir hasta aksaklığından, meselâ paralize bacağından, şikâyet ederken aynı zamanda da buna karşı donuk ve kayıtsız bir emosyonel tepki gösterir; hattâ başka konularla ilgili şakalar yapıp gülebilir. Endişe verici bir semptom sayılabilecek bu durumu hiç düşünmediği, ilgi bile duymadığı bellidir. Belle indifference, şizofrenide (bkz.) Görülebilen duygusal (affektif) donuklaşma veya tutarsızlıktan farklıdır. Doktorun teşhisine, şizofrenide görülen diğer özellikler ışık tutar.
 
Benzodiazepin'ler Son onbeş yıl içinde geliştirilen benzodiazepinler reçetelerde en çok yazılan ilaçlar arasında yer almaktadır. Klordiazepoksid, bu serinin prototipidir. Bundan sonra diazepam, oksazepam, nitrazepam, medazepam ve flurazepam gelir. Bu bileşiklerin en büyük avantajı düşük toksisiteleridir; böylelikle aşırı dozda geniş bir emniyet marjı olmaktadır. Farmakolojik etkinlik, merkezde heterojen yedi üyeli bir halka yapısıyla ilgilidir. Benzodiazepinler gastroentestinal ve parenteral yollardan süratle absorbe olurlar, fakat kanda en yüksek seviyeye yavaş yavaş ulaşırlar ve itrah birkaç gün içinde tamamlanmaz. Benzodiazepinler hafif psikosedatif özellikler gösteren etkili anksiolitik ve yatıştırıcı ilaçlardır. Klinik bakımdan etkileri barbitüratlarınkine benzer, fakat farmakolojik etkinlikleri farklıdır: benzodiazepinler limbik sistemde (bkz.) İnhibitör etki gösterirler; retiküler ve beyin sapı bölgelerinde çok az etkinlikleri vardır. Yarattıkları antikonvülsan etki klinik bakımdan yararlı olmuştur. Kas gevşetici özellikleri ekstrapiramidal sistem yoluyla meydana gelir. Klinik yararları çok çeşitlidir, çünkü ank***te veya gerginlikten ötürü olan semptomların giderilmesi gerektiğinde benzodiazepin verilmesi uygundur. Kötü etkilere pek rastlanmaz. Benzodiazepinler yarı uyku hali doğurmazlar ; yaşlılarda hipereksitabilite, ajitasyon ve öfkeyle birlikte paradoksal stimülasyon belirebilir. Bazan ataksi, başağrısı ve hipotansif başdönmesi görülür. Psikolojik alışkanlığa az rastlanır. Benzodiazepin türevlerinin normal dozları Bileşik Normal doz Klordiazepoksid günde 3x 5 mg - 4x25 mg Diazepam günde 3x 2 mg - 4x10 mg Oksazepam günde 3x15 mg- 4x30 mg Medazepam günde 3x 5 mg - 3x10 mg Nitrazepam geceleri 5-20 mg
 
Benzokinolizin türevleri Tetrabenazin bu grubun en tanınan bileşiğidir ve rauwolfia alkaloidlerini andırır. Etkileri tıpkı reserpinin etkileri gibidir, fakat daha süratli, daha kısa süreli ve daha kuvvetli bir etki yaratırlar. Artık nöroleptik olarak çok az başvurulan bu bileşiğin, Huntington koresinin (bkz.) Tedavisinde önemli bir yeri vardır.
 
Bestialite (hayvanlarla cinsel ilişki) Cinsel uyarım amacıyla bir hayvanın kullanılması, bir inek veya kısrakla vaginal yahut anal koit (zoerasti), bir köpekle fellasyo, ya da hayvanın mastürbasyonu biçiminde olur. En çok adolesans döneminde, toplumdan uzak kalan çiftlik işçilerinde veya kişinin sevdiği süs hayvanlarıyla ilgili olarak rastlanır, kinsey adolesan çiftlik işçilerinden %17'sinin mutlaka bir hayvanla orgazma geçmiş olduğunu, oysa toplam nüfusa göre bu oranın ancak %6 olduğunu tahmin etmiştir. Bazı psikopatik, anormal hastalarda, zulüm eylemleri orgazmı stimüle edebilir (bestoseksüel sadizm). Tedavi, grup psikoterapisi ve ortamsal faktörlerin ele alınması yoluyla daha geniş bir toplumsal uyumun sağlanmasıdır. Bkz. Cinsel bozukluklar
 
Beyin Bölünmesi Ender olarak, «intractable» epilepsinin giderilmesi için korpus kallosum, hippokampus komissürü, anterior komissür ve talamusdaki massa intermedia ameliyatla alınır. Bu ameliyat iki serebral hemisferi fonksiyonel olarak ayırır ve etkileri akademik bakımdan ilginçtir. Kişilik, mizaç ve zekâ hasara uğramaz ve hasta normal koşullar altında her iki hemisferin de serbest fonksiyon göstermesi durumunda normal davranış gösterir. Oysa, bazı özel durumlar bir hemisferin öbürünün aldığı stimulusları bilmesini önlediği zaman, belirgin yetersizlikler ortaya çıkar. Böylece bir hasta sol eliyle, sol bacağında stimüle edilen bir noktayı gösterebilir, ama bunu ne sözle, ne de sağ eliyle gösteremez. Konuşma, hesaplama, görme, emosyon, bilinçlilik ve irade üzerinde, değişik şartlar ve yaşlarda, yapılan benzer deneyler, beyin fonksiyonuyla ilgili önemli bir bilgi sağlayabilir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst