11
EXE RANK
~TiM[e]-oVeR~
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 2 Kas 2008
- Mesajlar
- 11,101
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Web sitesi
- www.google.com
Arjantin’de doğan
Küba’da devrim yapan ve Bolivya’da kurşuna dizilen efsanevi devrimci Che Guevara
ölümün 40. yılında tüm dünyada etkinliklerle anılıyor.
Peki Osmanlı topraklarında doğup bir başka ülkedeki devrimci ayaklanmalara katılan "Che Guevara"larımız olduğunu biliyor muydunuz? Fransa’da cumhuriyeti korumak için gönüllüler ordusuna katılanlardan
İran’da meşrutiyet için dağa çıkanlara kadar
. İşte Osmanlı’nın devrimci "Che Guevara"ları.
ADI Ömer Naci’ydi. Askeri künyesinde "1878-Beylerbeyi İstanbul" yazılıydı. Aslında doğum tarihi ve yeri bilinmiyordu.
Kafkas göçmeni bir ailenin çocuğuydu. Ailesini daha kundakta iken kaybetmişti.
Kafkasya’dan dönen Defterdar Cemal Bey
yolda bulduğu bebeği evlatlık aldı. Onu öz evladı gibi sevdi. Çok iyi eğitim olanakları sundu.
Ömer Naci
küçük yaşta Arapça
Farsça ve Fransızca öğrendi.
MUSTAFA KEMAL’İN ARKADAŞI
Ömer Naci ilk siyasal görüşlerle Bursa Işıklar İdadisi’nde tanıştı. Devrimci Jöntürkler’in yayınlarını gizli gizli okumaya başladı.
Korkusuzdu. Görüşlerini arkadaşlarına anlatırken hiç sakınmıyordu. Çok iyi hatipti ve askeri öğrencileri çok çabuk etkisi altına alıyordu.
Hürriyetperver fikirleri yüzünden birkaç kez hapse kondu Babasının torpiliyle kurtuldu hep.
Okul yönetimi başedemedi. Manastır Askeri İdadisi’ne sürgüne gönderildi. Burada da kısa zamanda askeri öğrencilerin lideri oldu.
Yakın arkadaş olduğu isimlerden biri Mustafa Kemal’di. Ömer Naci
Mustafa Kemal’in sadece ilk siyasi öğretmeni değildi; ona edebiyatı da sevdiren arkadaşıydı.
Namık Kemal’in
Tevfik Fikret’in şiirlerini Mustafa Kemal’e o tanıtmış
o sevdirmişti.
Ömer Naci okul çağlarında şair oldu. Şiirleri devrin önemli edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Ömer Naci ateş topu gibiydi; yerinde duramayan bir gözüpekti.
Ama aynı zamanda soğukkanlılığı hiç elden bırakmıyordu. Arnavutluk’ta çıkan bir isyanı bastırmak için orduya gönüllü katılmak isteyen Mustafa Kemal’in de arasında bulunduğu arkadaşlarını uyaran da oydu: "Muayyen bir kemale erişmeden yapılacak ataklıklar fayda yerine zarar getirir. Sabırlı olmak lazımdır."
Sabırlı olmayı öğrendiler mi? Dönem buna uygun zamanı verecek gibi değildi.
PARİS’E KAÇIYOR
Ömer Naci 1902’de Harbiye’den Mülazım (Teğmen) olarak mezun oldu. Üsküp’e tayin oldu. Bir yıl sonra
komutanı Binbaşı Mehmed Ali Bey’in 17 yaşındaki kızı Emine ile evlendi. Bir yıl sonra oğlu Hikmet dünyaya geldi.
1905’te Jandarma teşkilatını organize etmek için Selanik’e gelen İtalyan komutan Generali Georgi’nin yaveri olması
yaş***** toptan değiştirdi.
Devrimci fikir hareketlerinin merkezi olan Selanik’te
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin temeli olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşunda bulundu.
Selanik’te aynı zamanda edebiyat çevreleriyle tanıştı; "Çocuk Bahçesi" isimli edebiyat dergisinde makaleler yazdı.
Bir makalesi yüzünden dergi kapatıldı. Ömer Naci tevkif edilmemek için 1907’de Paris’e kaçmak zorunda kaldı. İkinci çocuğu Müzeyyen henüz yeni doğmuştu.
Paris’teki muhalif Osmanlılar iki gruba ayrılmıştı: Liberal Prens Sabahaddin ile İttihatçı Ahmed Rıza.
Dr. Nazım’ın konuşmalarından etkilenerek İttihatçı ekipte yer aldı. Grubun Bonaparte Sokağı’ndaki lojmanında yaşamaya başladı. Sürgünde çıkan meşrutiyet yanlısı yayın organlarına makaleler yazdı.
İttihatçıların amacı Sultan II. Abdülhamid’e meşrutiyeti ilan ettirmekti.
Ama bu arada İran’daki gelişmeleri de yakından takip ediyorlardı. Mehmed Ali Şah
İran parlamentosunu kapatmış
meşrutiyete son vermişti. İttihatçılar İranlı devrimcilere yardım etme kararı aldılar.
İRAN’DA TÜRK KOMİTACI
Devrimci Ömer Naci gizlice İran’a gitti. Paris kıyafetlerini çıkarmıştı artık. Miskin günleri geride kalmıştı.
Türklerin yoğun olduğu Hoy kentine yerleşti. Sırat-ı Müstakim adında dergi çıkardı. Ama İran’daki karışıklıklar Hoy şehrine de ulaşınca dağa çıktı. Elinde artık kalemi yoktu.
O
elinde tüfeği
başında kalpağı
ayağında çizmeleri ve yerel kıyafetiyle İranlı ihtilalcilerden farklı değildi.
Elli kişilik bir çeteyle geziyordu. Şah taraftarı köylere bile gidip camilerde propaganda yapıyordu. Kimi zaman keskin nişancı bir silahşor
kimi zaman fedakár bir misyonerdi.
Bir gün Şah’ın güçlü bir takip kolu
Ömer Naci çetesini pusuya düşürdü. Ömer Naci
altı arkadaşıyla birlikte yakalandı. Diğerleri kurtulmayı başardı.
Şahın askerleri
Ömer Naci ve arkadaşlarını tek bir direğe bağladılar. Günlerce aç susuz bıraktılar. Ömer Naci ve arkadaşları konuşmadılar. Hatta Ömer Naci
"İranlılar Şii’dir" diye adının "Ömer" değil "Ali" olduğunu söyledi.
Konuşmayacakları anlaşılınca İranlı devrimciler bir savaş topunun önüne konuldu ve top ateşlendi. Sıra Ömer Naci ve arkadaşı Hüsrev Sami’ye gelmişti. İranlılar
Osmanlı tebaasına bağlı oldukları için öldürmeye karar veremiyorlardı. Hapishaneye ***ürdüler.
Şans Ömer Naci’ye güldü: Bu olayların yaşandığı sırada Osmanlı’da II. Meşrutiyet ilan edildi. İttihatçılar devrim yapmıştı.
Diplomatik temaslar sonucu Ömer Naci ve arkadaşı serbest bırakıldı.
Ömer Naci’yi sınırda
İttihatçıların Doğu ve Güneydoğu cemiyetlerini kurması için görevlendirdikleri Binbaşı Vehip Bey karşıladı.
Söz açıldı yazayım; Binbaşı Vehip (Kaçı) Bey
yıllar sonra 1935’te
İtalyanlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren Habeşistan’a (Etiyopya) gönüllü olarak gitti. İşgale direnen Habeşlilerin komutanlığını yaptı!
O nesil başkaydı.
Biz tekrar Ömer Naci’ye dönelim
.
İhtilalci Ömer Naci
Erzurum
Muş
Trabzon’da seyyah bir derviş oluverdi; meşrutiyet devrimini öven ateşli nutuklar söyleyerek İstanbul’a gitti.
İstanbul’da fazla kalmadı; tekrar yollara düştü. Yurdun dört bir yanında konferanslar verdi
mitinglerde konuşmalar yaptı.
BABIÁLİ DARBESİ
1910’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkez komitesine seçildi. Kırkkilise (Kırklareli) mebusu olarak Meclis’e girdi. Adı bakan olacaklar içinde geçiyordu.
Ama Ömer Naci koltuklarda oturarak
Meclis’e giderek politika yapmayı sevmiyordu.
O bir serdengeçtiydi. Eski Türk akıncılarının ruhunu taşıyordu sanki. Kendini vatanına adamıştı.
1911’de İtalyanlar Trablusgarp’a saldırınca
günlerce aç susuz çölleri aşıp cepheye koştu. Yol parasını bir arkadaşından ödünç almıştı.
Enver’den Mustafa Kemal’e; Ömer Naci’den Yakup Cemil’e kadar hepsi
Osmanlı İmparatorluğu’nu bir arada tutabilmek için var güçleriyle cepheden cepheye koşuyorlardı. Bir mucizeyi gerçekleştirmek istiyorlardı.
Bu arada muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası
askeri gücü cephede olan İttihatçıları iktidardan uzaklaştırdılar.
Balkan hezimeti
devletin üzerine bir kara bulut gibi çökmüştü. Devlet yönetimine kargaşa hákimdi.
Ömer Naci’nin de aralarında bulunduğu bir avuç idealist
bu kötü gidişe dur demek için ihtilal yapmaya karar verdi.
1913’te Babıáli’yi basıp iktidarı devirdiler.
Bu darbede halkın desteğini almalarında Ömer Naci’nin heyecanlı nutuklarının büyük payı vardı kuşkusuz.
Feylesof Rıza Tevfik ve (adı spor salonlarına verilen) Selim Sırrı ile birlikte
at üzerinde mahalle mahalle dolaşarak nutuk atmışlardı.
Bir ihtilal devriyesiydi onlar!
KERKÜK’TE BİR ŞEHİTLİK
Birinci Dünya Savaşı’nda Ömer Naci
Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir neferiydi.
Mezopotamya bölgesinde görevlendirildi. Görevi İran’daki Azeri Türklerini ayaklandırmaktı.
Bir avuç fedai müfrezesiyle bir yanda mahalli güçleri örgütlüyor
diğer yanda Rus ordusuna baskınlar
sabotajlar yapıyordu.
Ölümle alay ediyordu. "Ölüm nereden gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi" diyordu sanki.
1915’te emrindeki fedailerle Tebriz’e girdi. Hüveyze ve Ahraz’daki petrol borularını havaya uçurdu. Urumiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. Bahtiyar aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalıştı.
Cepheden cepheye koşarken tifüse yakalandı. 29 Temmuz 1916’da
ateşin ve barutun arasında hayata gözlerini kapadı.
Kerkük’e defnedildi. Mezarı halen
Kerkük Türk Şehitliği’ndedir.
Dünya Che Guevara’yı tanıyor; anıyor.
Peki biz Ömer Naci’yi biliyor muyuz?
Geçmişini bilemeyen geleceğini kuramaz.
PARİS KOMÜNÜ’NDEKİ TÜRKLER
DOKUZ kişiydiler:
Reşad Bey
Nuri Bey
Agáh Efendi
Rıfat Bey
Mehmed Bey
Hüseyin Vasfi Paşa
Ziya Paşa
Ali Suavi ve Namık Kemal.
Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmışlardı. 1867 Mayıs’ında İstanbul’dan ayrılmalarının nedeni
hürriyet aşkıydı. Meşrutiyetin ilan edilmesini istiyorlardı.
Avrupa’ya kaçtıklarında ilk yaptıkları gazete çıkarmak oldu. "Muhbir"
"Hürriyet"
"İttihat" vs.
Ancak yıllar geçtikçe dokuz ihtilalci arasında kişisel ve ideolojik ayrışmalar yaşandı. Grup dağıldı. Kimi Londra’ya
kimi Cenevre’ye
kimi de Brüksel’e gitti.
Genç Osmanlılar’ın ilk kurucuları; Reşad
Nuri ve Mehmed birbirlerinden kopmadılar
Paris’te kaldılar. Aslında bu üç isim
başından beri diğerlerinden farklıydı.
Öncelikle onlar
meseleyi sadece Saray’dan mevki kapmak olarak gören Mısırlı Prens Mustafa Fazıl’ın teklifiyle yurtdışına çıkmamışlardı.
Bu nedenle Namık Kemal
Ziya Paşa ve diğerleri gibi Mustafa Fazıl’dan para/maaş almamışlardı. Onlar ihtilalcilikle parayı birleştiremiyorlardı.
Meseleyi sistem sorunu olarak görüyorlardı. "Sadrazamların veya bürokratların değişmesiyle sorun çözülemez" diyorlardı.
1870 yılında Genç Osmanlılar kendi sorunlarıyla boğuşurken
Fransa’yı da hiç iyi günler beklemiyordu.
III. Napolyon’un başlattığı
Fransız-Prusya Savaşı
Fransızların yenilgisiyle sonuçlandı. Prusyalılar Paris’i kuşattı.
Parisliler Cumhuriyetçi General Louis Adolphe Thiers liderliğinde direnme kararı aldı.
Paris’teki üç Jöntürk; Reşad
Nuri ve Mehmed
bir akşam Saint-Michel’deki bir kahvede oturup ne yapacaklarını konuştular.
Üçü de aynı fikirdeydi. Parisliler gibi onlar da cumhuriyeti koruyacaklardı.
4 Eylül 1870’te General Thiers’e mektup yazdılar. Üç mektubun da metni aynıydı:
"General
Türk’üm ve vatanıma Fransa’nın yaptığı hizmetleri unutmadım. Minnet duygusunun ve büyük bir millete zaruri olan demokratik ruhun heyecanıyla yazıyorum.
General
sizden rica ederim; Fransız cumhuriyetinin düşmanlarıyla harp etmek için beni gönüllü olarak Fransız ordusuna alınız.
Vatanseverliğiniz hakkındaki hayranlığımı ve cumhuriyetçi Fransa için beslediğim bağlılık duygularımı lütfen kabul ediniz General."
Yanıt olumluydu.
Üç Jöntürk
Fransız Ordusu’na katıldı.
Prusya işgaline karşı direnen Parislilerin yanında üç de Türk vardı artık.
Karargáhtan kendilerine askeri giysiler verildi. Üniformaları giydiler.
Ama
bir tek başlarındaki kırmızı fesleri çıkarmadılar. Onlara
"kırmızı fesli Türk gönüllüleri" adı verildi.
İşgal
Paris’i gün geçtikçe zora soktu. Yemek ve su stokları tükenmişti.
Prusyalılar kenti sürekli topa tutuyordu.
General Thiers
Prusya ile anlaşma imzalamak zorunda kaldı.
Paris düştü.
Ancak Paris’in bu kadar rahat elden çıkarılmasını yoksul mahalleler kabul etmedi. Direnişe devam kararı aldılar. 1871 Mart’ında Paris Komünü yönetimi devraldı.
Yoksulların
işçilerin Paris’i ele geçirmesine karşı çıkan Fransız burjuvalar
Versay Ordusu’yla Paris’e saldırdılar.
Tüm bu kargaşalar sürerken Reşad
Nuri ve Mehmed
Brüksel’deki Jöntürk Agáh Efendi’nin yanına gittiler. Yol parasını Reşad’ın baba yadigárı saati satarak bulabilmişlerdi.
Sonraki aylarda yine Paris’e döndüler ama Paris eski Paris değildi artık. İstanbul’a dönüp dönmeme konusunda aralarında tartışma çıktı.
Mehmed
diğer ikiliden ayrıldı.
Reşad ve Nuri Bey
İstanbul’a dönmenin yollarını aramaya başladı.
Yurda döndüklerinde cezaevine girmek istemiyorlardı. Akrabaları ikisi için seferber oldu. Ama işler kolay yürümüyordu.
Bekleme günleri geçmek bilmedi. Reşad ve Nuri beş parasız kaldılar. Paris’in o soğuk günlerinde sobasız bir odada ısınmak için güreş tuttular!
Sonuçta affedilen Reşad ve Nuri
İstanbul’a döndüler. "İbret" Gazetesi’nde Paris komününü destekleyen makaleler kaleme aldılar.
Yine sürgüne gönderildiler.
Ama hayatlarının sonuna kadar Paris komününe
enternasyonale bağlı kaldılar.
Mehmed
Paris’te kalmayı sürdürdü.
Mehmed Bey’in amcası Mahmud Nedim Paşa sadrazam olunca
iyi bir görev vereceği teminatıyla yeğenini İstanbul’a çağırdı.
Mehmed Bey’in yanıtı bir ihtilalci yanıtı oldu: "Meşrutiyet olmadıkça İstanbul’a gelmem!"
Jöntürkler arasında en radikal oydu.
Paris’te gazetecilik yapmayı sürdürdü. Fransa’nın ünlü gazetesi Liberte’de makaleler yazan tek Türk oldu.
1874 yılında nedeni bilinmeyen bir sebeple İstanbul’a döndü. Aynı yıl vefat etti.
Bildik şiiri biraz değiştirerek yazımızı noktalayalım:
Bizim de devrimcilerimiz var Che Guevara
Kendi topraklarında tanınmasalar da
.


Peki Osmanlı topraklarında doğup bir başka ülkedeki devrimci ayaklanmalara katılan "Che Guevara"larımız olduğunu biliyor muydunuz? Fransa’da cumhuriyeti korumak için gönüllüler ordusuna katılanlardan


ADI Ömer Naci’ydi. Askeri künyesinde "1878-Beylerbeyi İstanbul" yazılıydı. Aslında doğum tarihi ve yeri bilinmiyordu.
Kafkas göçmeni bir ailenin çocuğuydu. Ailesini daha kundakta iken kaybetmişti.
Kafkasya’dan dönen Defterdar Cemal Bey

Ömer Naci


MUSTAFA KEMAL’İN ARKADAŞI
Ömer Naci ilk siyasal görüşlerle Bursa Işıklar İdadisi’nde tanıştı. Devrimci Jöntürkler’in yayınlarını gizli gizli okumaya başladı.
Korkusuzdu. Görüşlerini arkadaşlarına anlatırken hiç sakınmıyordu. Çok iyi hatipti ve askeri öğrencileri çok çabuk etkisi altına alıyordu.
Hürriyetperver fikirleri yüzünden birkaç kez hapse kondu Babasının torpiliyle kurtuldu hep.
Okul yönetimi başedemedi. Manastır Askeri İdadisi’ne sürgüne gönderildi. Burada da kısa zamanda askeri öğrencilerin lideri oldu.
Yakın arkadaş olduğu isimlerden biri Mustafa Kemal’di. Ömer Naci

Namık Kemal’in


Ömer Naci okul çağlarında şair oldu. Şiirleri devrin önemli edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Ömer Naci ateş topu gibiydi; yerinde duramayan bir gözüpekti.
Ama aynı zamanda soğukkanlılığı hiç elden bırakmıyordu. Arnavutluk’ta çıkan bir isyanı bastırmak için orduya gönüllü katılmak isteyen Mustafa Kemal’in de arasında bulunduğu arkadaşlarını uyaran da oydu: "Muayyen bir kemale erişmeden yapılacak ataklıklar fayda yerine zarar getirir. Sabırlı olmak lazımdır."
Sabırlı olmayı öğrendiler mi? Dönem buna uygun zamanı verecek gibi değildi.
PARİS’E KAÇIYOR
Ömer Naci 1902’de Harbiye’den Mülazım (Teğmen) olarak mezun oldu. Üsküp’e tayin oldu. Bir yıl sonra

1905’te Jandarma teşkilatını organize etmek için Selanik’e gelen İtalyan komutan Generali Georgi’nin yaveri olması

Devrimci fikir hareketlerinin merkezi olan Selanik’te

Selanik’te aynı zamanda edebiyat çevreleriyle tanıştı; "Çocuk Bahçesi" isimli edebiyat dergisinde makaleler yazdı.
Bir makalesi yüzünden dergi kapatıldı. Ömer Naci tevkif edilmemek için 1907’de Paris’e kaçmak zorunda kaldı. İkinci çocuğu Müzeyyen henüz yeni doğmuştu.
Paris’teki muhalif Osmanlılar iki gruba ayrılmıştı: Liberal Prens Sabahaddin ile İttihatçı Ahmed Rıza.
Dr. Nazım’ın konuşmalarından etkilenerek İttihatçı ekipte yer aldı. Grubun Bonaparte Sokağı’ndaki lojmanında yaşamaya başladı. Sürgünde çıkan meşrutiyet yanlısı yayın organlarına makaleler yazdı.
İttihatçıların amacı Sultan II. Abdülhamid’e meşrutiyeti ilan ettirmekti.
Ama bu arada İran’daki gelişmeleri de yakından takip ediyorlardı. Mehmed Ali Şah


İRAN’DA TÜRK KOMİTACI
Devrimci Ömer Naci gizlice İran’a gitti. Paris kıyafetlerini çıkarmıştı artık. Miskin günleri geride kalmıştı.
Türklerin yoğun olduğu Hoy kentine yerleşti. Sırat-ı Müstakim adında dergi çıkardı. Ama İran’daki karışıklıklar Hoy şehrine de ulaşınca dağa çıktı. Elinde artık kalemi yoktu.
O



Elli kişilik bir çeteyle geziyordu. Şah taraftarı köylere bile gidip camilerde propaganda yapıyordu. Kimi zaman keskin nişancı bir silahşor

Bir gün Şah’ın güçlü bir takip kolu


Şahın askerleri


Konuşmayacakları anlaşılınca İranlı devrimciler bir savaş topunun önüne konuldu ve top ateşlendi. Sıra Ömer Naci ve arkadaşı Hüsrev Sami’ye gelmişti. İranlılar

Şans Ömer Naci’ye güldü: Bu olayların yaşandığı sırada Osmanlı’da II. Meşrutiyet ilan edildi. İttihatçılar devrim yapmıştı.
Diplomatik temaslar sonucu Ömer Naci ve arkadaşı serbest bırakıldı.
Ömer Naci’yi sınırda

Söz açıldı yazayım; Binbaşı Vehip (Kaçı) Bey



O nesil başkaydı.
Biz tekrar Ömer Naci’ye dönelim

İhtilalci Ömer Naci



İstanbul’da fazla kalmadı; tekrar yollara düştü. Yurdun dört bir yanında konferanslar verdi

BABIÁLİ DARBESİ
1910’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkez komitesine seçildi. Kırkkilise (Kırklareli) mebusu olarak Meclis’e girdi. Adı bakan olacaklar içinde geçiyordu.
Ama Ömer Naci koltuklarda oturarak

O bir serdengeçtiydi. Eski Türk akıncılarının ruhunu taşıyordu sanki. Kendini vatanına adamıştı.
1911’de İtalyanlar Trablusgarp’a saldırınca

Enver’den Mustafa Kemal’e; Ömer Naci’den Yakup Cemil’e kadar hepsi

Bu arada muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası

Balkan hezimeti

Ömer Naci’nin de aralarında bulunduğu bir avuç idealist

1913’te Babıáli’yi basıp iktidarı devirdiler.
Bu darbede halkın desteğini almalarında Ömer Naci’nin heyecanlı nutuklarının büyük payı vardı kuşkusuz.
Feylesof Rıza Tevfik ve (adı spor salonlarına verilen) Selim Sırrı ile birlikte

Bir ihtilal devriyesiydi onlar!
KERKÜK’TE BİR ŞEHİTLİK
Birinci Dünya Savaşı’nda Ömer Naci

Mezopotamya bölgesinde görevlendirildi. Görevi İran’daki Azeri Türklerini ayaklandırmaktı.
Bir avuç fedai müfrezesiyle bir yanda mahalli güçleri örgütlüyor


Ölümle alay ediyordu. "Ölüm nereden gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi" diyordu sanki.
1915’te emrindeki fedailerle Tebriz’e girdi. Hüveyze ve Ahraz’daki petrol borularını havaya uçurdu. Urumiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. Bahtiyar aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalıştı.
Cepheden cepheye koşarken tifüse yakalandı. 29 Temmuz 1916’da

Kerkük’e defnedildi. Mezarı halen

Dünya Che Guevara’yı tanıyor; anıyor.
Peki biz Ömer Naci’yi biliyor muyuz?
Geçmişini bilemeyen geleceğini kuramaz.
PARİS KOMÜNÜ’NDEKİ TÜRKLER
DOKUZ kişiydiler:
Reşad Bey







Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmışlardı. 1867 Mayıs’ında İstanbul’dan ayrılmalarının nedeni

Avrupa’ya kaçtıklarında ilk yaptıkları gazete çıkarmak oldu. "Muhbir"


Ancak yıllar geçtikçe dokuz ihtilalci arasında kişisel ve ideolojik ayrışmalar yaşandı. Grup dağıldı. Kimi Londra’ya


Genç Osmanlılar’ın ilk kurucuları; Reşad



Öncelikle onlar

Bu nedenle Namık Kemal

Meseleyi sistem sorunu olarak görüyorlardı. "Sadrazamların veya bürokratların değişmesiyle sorun çözülemez" diyorlardı.
1870 yılında Genç Osmanlılar kendi sorunlarıyla boğuşurken

III. Napolyon’un başlattığı


Parisliler Cumhuriyetçi General Louis Adolphe Thiers liderliğinde direnme kararı aldı.
Paris’teki üç Jöntürk; Reşad


Üçü de aynı fikirdeydi. Parisliler gibi onlar da cumhuriyeti koruyacaklardı.
4 Eylül 1870’te General Thiers’e mektup yazdılar. Üç mektubun da metni aynıydı:
"General

General

Vatanseverliğiniz hakkındaki hayranlığımı ve cumhuriyetçi Fransa için beslediğim bağlılık duygularımı lütfen kabul ediniz General."
Yanıt olumluydu.
Üç Jöntürk

Prusya işgaline karşı direnen Parislilerin yanında üç de Türk vardı artık.
Karargáhtan kendilerine askeri giysiler verildi. Üniformaları giydiler.
Ama


İşgal

Prusyalılar kenti sürekli topa tutuyordu.
General Thiers

Paris düştü.
Ancak Paris’in bu kadar rahat elden çıkarılmasını yoksul mahalleler kabul etmedi. Direnişe devam kararı aldılar. 1871 Mart’ında Paris Komünü yönetimi devraldı.
Yoksulların


Tüm bu kargaşalar sürerken Reşad


Sonraki aylarda yine Paris’e döndüler ama Paris eski Paris değildi artık. İstanbul’a dönüp dönmeme konusunda aralarında tartışma çıktı.
Mehmed

Reşad ve Nuri Bey

Yurda döndüklerinde cezaevine girmek istemiyorlardı. Akrabaları ikisi için seferber oldu. Ama işler kolay yürümüyordu.
Bekleme günleri geçmek bilmedi. Reşad ve Nuri beş parasız kaldılar. Paris’in o soğuk günlerinde sobasız bir odada ısınmak için güreş tuttular!
Sonuçta affedilen Reşad ve Nuri

Yine sürgüne gönderildiler.
Ama hayatlarının sonuna kadar Paris komününe

Mehmed

Mehmed Bey’in amcası Mahmud Nedim Paşa sadrazam olunca

Mehmed Bey’in yanıtı bir ihtilalci yanıtı oldu: "Meşrutiyet olmadıkça İstanbul’a gelmem!"
Jöntürkler arasında en radikal oydu.
Paris’te gazetecilik yapmayı sürdürdü. Fransa’nın ünlü gazetesi Liberte’de makaleler yazan tek Türk oldu.
1874 yılında nedeni bilinmeyen bir sebeple İstanbul’a döndü. Aynı yıl vefat etti.
Bildik şiiri biraz değiştirerek yazımızı noktalayalım:
Bizim de devrimcilerimiz var Che Guevara
Kendi topraklarında tanınmasalar da
