• Cimri Fıkraları

Cenaze töreni kalabalıktı. Avludakilerden biri sordu:
“Afedersiniz, tabutun üstünde niçin bir olta duruyor? Ölen bir balıkçı mıydı?”
“Yok canım! Balıkçı falan değil, ev kadınıydı. Olta ise kocasına ait. Hobisi balık tutmaktır. Cenazeden sonra balığa gidecek de, oltayı eğretiden koymuş...”
 
Kralın biri ördek avında...
Av uşakları, çevredeki ördekleri ürkütüp, kralın önünden geçirtiyorlar. Sonunda kral, önünden geçen bir ördeği nişan alıp ateş ediyor, heyecanla yanındaki maskarasına soruyor: “Vurdum mu?”
Maskara: “Majesteleri, zavallı ördeğin hayatını bağışlamak âlicenaplığında bulundular...”
 
Ünlü cimri, arkadaşından bir sigara istedi arkadaşı:
“Sigaram yok” dedi.
Cimri, cebinden bir sigara çıkarıp:
“Öyleyse kendi sigaramdan içeyim,” dedi, “Kibritin var mı?”
“Kibrit de yok!”
Cimri, fena halde bozulmuştu. Cebinden çıkartıp sigarasını yaktıktan sonra arkadaşına:
“Hiç olmazsa saatine bak da saati söyleyiver” dedi.
 
Cimri, kapısını çalan dilenciye:
“Bizim kasabamızda bunca fakir varken, bir yabancıya para vermem doğru olmaz.” Dedi.
“Ama ben buralıyım.”
“Atma, atma kardeşim... Eğer buralı olsan benden sadaka ister misin?”
 
Ankara’da doktora giden bir cimri:
“Doktor bey,” dedi. “Acaba bir yirmi sene daha yaşayabilir miyim?”
“İçki ve sigara içer misiniz? Kumar oynar mısınız? Çapkınlığınız var mı?”
Adam güvenle konuşmaya başladı:
“İçki ve sigarayı hiç sevmem. Kumardan nefret ederim. Çapkınlığım da hiç yoktur...”
Doktor, başını iki yana sallayıp, sert bir sesle konuştu:
“Öyleyse daha ne demeye yirmi yıl yaşamak istiyorsunuz?”
 
İki arkadaş konuşuyorlardı:
“O tefeciden hiç para alma, kışın yüzde elli, yazın ise yüzde altmış faiz alıyor.”
“Neden yazın yüzde altmış alıyor?”
“Günler uzun olduğu için!”
 
“Çocuk bir paund yuttu, çabuk bir doktor çağır!”
“Buna gerek yok, zira doktor gelirse bunun yerine 2 paund alacaktır.
 
İskoçya’lı Bayan Mac Arony, on aylık güzel bir bebeğin annesiydi. Aynı zamanda bir bakkal dükkânını da işlettiğinden bebeğin sandalyesini veznenin yanına oturtur, böylece bir yandan oğlanı gözünün önünde tutarak işlerini yürütürdü.
Derken günün birinde müşteriler küçük Mac Arony’yi görmez oldular. Meraklı bir kadın sonunda dayanamayıp sordu:
“Kuzum, bebek niçin yanınızda değil?”
“Onu sütanneye vermek zorunda kaldım.”
“Neden?”
“Müşterilere, paralarının üstünü iade ettiğim zaman, kıyametleri koparmaya başlamıştı.”
 
Düğüne gitmeye hazırlanıyorlardı. Kadın, kocasını geline **ürülecek hediyenin etiketini sökerken gördü.
“Gerçi ayıp ama” dedi. “yırtmasan iyi olurdu. Yoksa **ürdüğümüz hediyenin 800 lira olduğunu nasıl anlatırım.”
Adam işine devam ederek:
“Budala olma karıcığım, bunu söküp yerine 1600 liralık bir etiket hazırladım, onu yapıştıracağım.”
 
Cimrinin biri arkadaşına anlatıyordu:
“Zavallı bir dilenciye, sana yüz bin lira versem ne yaparsın?” dedim.
“Sevincimden aklımı oynatırım,” dedi.
“Peki, sen ne yaptın?”
“Ne yapacağım, adamı aklını oynatmaktan kurtardım...”
 
Uzun yıllardan sonra iki cimri tekrar buluşuyorlar:
“Paula’yı hatırlar mısın? O şimdi benim eşimdir.”
“Allahım! Onun bacakları eğri idi, üstelikte kamburu vardı.”
“Zararı yok, işim için faydalıdır.”
“Çocuklarınız var mı?”
“Evet, sekiz çocuğumuz var. Hepsinin kamburu var, eğri bacakları var ve hepsi keldir.”
“Allahım!”
“İşim için faydalıdır!”
“Peki, ne iş yapıyorsun?”
“Luna Park’ta Hortlaklar tünelini işletiyorum!”
 
Bir cimri, bir sosis satın alır ve kendisine bir tüp hardal verilir.
“Benim hardala ihtiyacım yok.”
“Fakat hardal parasızdır.”
“Ha öyle mi? Sosis kalsın, bana yalnız hardalı verin!”
 
Bir cimri banka önünde kaynamış mısır satmaktaydı. Mısır çok lezzetli olduğundan kısa bir zamanda büyük kar sağladı. Bir gün arkadaşlarından biri geldi ve kendisinden ödünç para istedi.
“Üzülerek söylemeliyim, bankayla burada tezgahımı kurduğum zaman bir anlaşma yaptım, ben ödünç veremem, banka da mısır satamaz.”
 
Cimri, yumurta satıcısına:
“Bana beş yumurta ver, fakat siyah tavuğunkilerden olsun.”
Satıcı: “Kendin seç, ben anlamam!”
Cimri, en büyükleri seçti.
 
Sarhoş bir dilenci, bir gün büyük bir cimrinin önünü keserek sadaka istedi. Cimri:
“Az para vermek benim şanıma yakışmaz,” dedi.
Bunun üzerine dilenci:
“Daha iyi ya efendim, o halde çok veriniz.” Deyince, cimri:
“O da sana yakışmaz.” Karşılığını verdi.
 
İki İskoçyalı denizde yüzerlerken, iddiaya girmişler. Kim denizin dibinde fazla kalırsa diğeri ona iki sterlin verecekmiş. Anlamışlar ikisi birden dalmışlar ve hâlâ çıkmamışlar...”
 
“Ahmet be, ne olacak bu pahalılık?”
“Ne var? Hangi pahalılıktan söz ediyorsun?”
“Benzin fiyatları fena fırladı.”
“Otomobilin mi var?”
“Ne otomobili sen de. Yeni bir çakmak aldım...”
 
Cimri karı koca sandal sefası yapıyorlardı. Ansızın fırtına patladı. Sandal ha battı ha batıyordu. Bu ölüm kalım savaşı sırasında cimri kadın allem etti kallem etti kocasından yüz sterlin borç aldı... Bereket sandal batmadı, sağ salim karaya çıktılar. Kadın, hemen borç aldığı parayı kocasına verdi ve:
“Borcu,” dedi, “niye aldığımı merak ediyorsun. Eğer denize düşseydim 100 sterlini kurtarmak için beni de kurtarırdın!”
 
Cimri çiftçi, her sabah kahvaltıya gelen peyniri çocuklarına yedirmezdi, yalnızca ekmeklerini tabağın kenarına sürdürürdü. Bir sabah evden erken çıktı. Gittiği yerde dolabın anahtarının yanında olduğunu düşünüp, çocuklarım aç kalmasınlar diye eve koştu. Çocuklar, ellerindeki ekmekleri, peynirin kilitli olduğu dolaba sürüp yiyorlardı. Cimri küplere bindi:
“Bu ne açgözlülük böyle!” dedi. “Bir gün de peynirsiz kahvaltı yapsanız olmaz mı?”
 
Akrabalarının gönderdiği hediyelere bakan yeni gelin, kocasına:
“Bak şekerim.” Dedi. “Emine hala bize çatal, bıçak, kaşık takımı yollamış. Ama bunlar gümüş değil.”
Kocası, masa üzerinde pırıl pırıl parlayan takımı süzerek sordu:
“Nereden anladın? Sen gümüşü tanır mısın?”
“Hayır ama, Emine hala’yı tanırım!”
 
Geri
Üst