20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
ÖZET
Osmanlı Devleti II. Viyana bozgunundan sonra devam eden yenilgiler sebebiyle, düşünce olarak da kendine güvenini bir türlü sağlayamamıştır. Özellikle de Balkan savaşları ve I.Dünya Savaşı yenilgisi Osmanlı ileri gelenlerinde ,Türk milletinin kendi kendini kurtaramayacağı ” düşüncesini doğurmuştur. Bu çalışmada, mütareke öncesi Osmanlı Devleti-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerine kısa bir bakıştan sonra mütareke döneminde dış himaye aramak düşüncesinin ortaya çıkışını ve makalenin temelini teşkil eden Amerikan Mandaterliği konusundaki görüşler ve tartışmalar aktarılmaktadır.
Anahtar Kelimeler
Osmanlı, Mütareke, Mandaterlik, Amerika, Millet, Savaş.
THE ARGUMENTS ABOUT THE AMERİCAN MANDATE DURING THE ARMISTICE
ABSTRACT
After II. Vienna defest the Otoman Empire couln 't get back selfconfidense as thought.Especially at defeatof Balkan War and the first World war most of the intellecttuals of the Otoman Empire thought that the Turkish nation wouldn 't rescue themselves.
After we touchad on before the armistice the relationship of the Otoman Empire and the USA we explained the period of the armistice,appearence of thoght of American mandatery and the opinions and disenssions about this thought at this article.
Key Words
The Otoman, Armistice, Mandatery, The USA, Nation, War.
Mütareke Öncesi Amerika ile Münasebetler
Coğrafi keşifler bağlamında Kristof Kolomb tarafından tespit edilip, Amarigo Vespuci tarafından ortaya çıkarılan Amerika kıtası 16. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren İngiltere, Fransa, İspanya ve Portekiz tarafından istila edilerek yönetilmeye başlandı. Ancak yedi yıl(1756-1763) savaşları ile Fransa kıtayı terk etmek zorunda kaldı. İngiltere savaşı kazanmasına rağmen çok büyük bir malî sıkıntı içine düştü. Bu durumdan kurtulmak için Amerika 'da bulunan kolonilere vergiler getirdi. Fakat bu vergiler koloniler tarafından kabul edilmediği gibi, Amerikan kolonileri buna karşı isyan ederek, 1776 yılında bağımsızlıklarını ilân ettiler. İngiltere 'nin bu bağımsızlığı tanıması ise 17831 yılında oldu.2
Amerika Birleşik Devletleri kurulduktan sonra 3 Aralık 1823 yılında kabul ettiği ” Monroe Doktrini ”3 ile kendi kıtası dahilinde hareket etme kararı almıştı.
Bu tarihten sonra Amerika; sömürgeci-emperyalizmin kan ve ateşle yoğrulmuş yöntemlerini ,modası geçmiş ” ve ,pahalı ” bularak benimsememiş, bunun yerine ,İnsanî değerlere önem veren ” yeni bir tür yayılma yöntemi olan misyonerlik örgütleri ve eğitim kurumları ile Yakın Doğu 'da sessiz sedasız etki ağlarını örmüştü.4
Amerikalı misyonerlerin Osmanlı İmparatorluğu 'na gelişleri 1820 'dir. 1810 yılında Amerika 'da ,American of Commissioners for foreing Missions ” adı altında örgütlenen Protestan kilisesi dünyayı kendi mezhebi çerçevesinde bir Hıristiyanlık politikasında toplamayı amaçlamaktaydı. Bu amaçla Anadolu 'ya gelen ilk Amerikalı misyonerler Levi Persons ve Plinky Fiskdir.5
Amerikalı misyonerler ilk geldikleri zaman bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Ancak daha sonra çalışmalarını azınlıklar üzerinde yoğunlaştıran misyonerlerin sayısı (1831-1850) 268 'e, kurulan Protestan kilisesinin sayısı ise 7 ye yükselmiştir. I. Dünya Savaşı öncesi bu sayı 163 kilise ve kiliselere üye sayısı ise 15. 348 oldu. Kiliselerin yayılma alanları Ermeni nüfusun yaşadığı yerlerle doğru orantılı idi. Misyoner merkezi olarak 1820 de İzmir, 1831 de İstanbul, 1839 da Trabzon-Erzurum, 1847 de Kayseri, Maraş, Urfa, 1855 de Harput, 1859 da Tarsus, Sivas, 1873 de Van olmuştur.6
Misyonerlerin yayılma şekilleri ise, Kilise, yemekhane, okul, çocuk yuvası, sağlık merkezi ve çocuk bahçeleri şeklindedir.7
Amerikan hükûmeti de bu misyoner faaliyetleri sürekli korumuştur. Örneğin; 1895 yılında iki zırhlısını bu bölgeye göndererek bu kuruluşlara destek vermiştir.8
Türk-Amerikan ilişkilerinin diğer bir alanı da ticaret olmuştur. 1810 yılında İzmir 'de başlayan ticaret, 7 Mayıs 1830 yılında imzalanan dokuz maddelik ticaret antlaşması9 ile gelişme göstermiştir.10
13 Şubat 1862 ve 1874 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri ile yeni birtakım ticaret anlaşmaları yapılarak, ilişkilerin daha da gelişmesi sağlanmıştır.11
Siyasî ilişkilere gelince; 1830 'larda Amerika David Porter 'i Osmanlı Devleti 'ne göndermiştir. David Porter 'e 3 Mart 1839 tarihinde elçilik payesi verilmiştir. Osmanlı Devleti ise ilk resmî ziyaretçi olarak Emin Beyi, Amerika Birleşik Devletleri 'ne 1850 yılında geçici olarak göndermişti. 1867 yılında ise, elçi olarak Fransız asıllı Edovard Blacque gönderdi.12
Yukarıda belirttiğimiz faaliyetler iki devlet(Osmanlı-ABD) arasındaki olumlu gelişmeleri beraberinde getirdi. II. Mahmut döneminde Osmanlı ülkesine gelen ve Robert Koleji 'nin kurucusu olan Cyrus Hamlin, Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesinde faydalı olmuştur. Abdülmecit döneminde bu iyi ilişkiler çerçevesinde pamuk uzmanı olan Dr. Davis getirilerek, modern pamuk işletmeleri oluşturulmuştur. Yine madencilik konusunda Prof. Lawrance Simith getirilmiştir.13
1912 yılında Amerikan Cumhurbaşkanlığına seçilen Wilson, kendine yakın adamları göreve getirme çerçevesinde ,Morgenthaw ” ı elçi olarak Osmanlı Devletine gönderdi. Amacı yerinde olayları görerek kendi politikasını bu ülkelerde etkili kılmaktı.14 Bu dönemde Amerika 'da Türk Milleti aleyhinde bir propagandanın varlığını görmekteyiz. Bunun temel nedeni; Osmanlı Devleti Azınlıkları 'nın yaptığı propagandalardır. Türklerin hoşgörülü, nazik göründüğünü, ancak bunun bir rüya olduğunu ifade eden yazılar basında yer almıştır.15 Osmanlı Devleti adına Amerika 'da bulunan Maslahatgüzarı Yusuf Ziya Paşa ise, bu propagandalara cevap vermede yetersiz kalmıştır.16 1914 yılında Amerika 'ya büyük elçi olarak gönderilen Rüstem Bey, bu durumu nispeten düzeltmiştir.
Bu ilişkilerin sonucu olarak 1914 yılı başlarında Osmanlı ülkesinde(Anadolu 'da) şu Amerikan kuruluşları bulunmaktaydı:
1- Harput Fırat Koleji (Euphrates Collage)
2- Antep Orta Anadolu Koleji (Central Anatolian College)
3- Tarsus Aziz Paul Koleji (St. Paul 's College)
4- İzmir Uluslararası Koleji (İnternational College)
5- Van Amerikan Koleji (American College)
6- Maraş Orta Türkiye Koleji (Kızlar) (Central Turkey College)
7- Sivas Öğretmen Koleji (Teacher 's College)
8- İzmir Amerikan Kız Koleji (American College For Girls)
9- İstanbul Robert Koleji (Robert College)
10- İstanbul Kız Koleji (İstanbul Girls College)17
I. Dünya Savaşı çıktıktan sonra İngiltere, ABD 'yi Osmanlı Devleti 'ne karşı savaşa sokmak için, sürekli kışkırtıyordu. Osmanlı Devleti 'ndeki Amerikalıların canlarının tehlikede olduğunu anlatıyordu. Örneğin; İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, Londra 'daki Amerikan elçisine, ,Osmanlı İmparatorluğu 'ndaki Amerikalıların hayatları tehlikededir. ” diye haberler gönderiyordu. Diğer yandan Türk sularına Amerikan gemileri giderse, İngiltere 'nin bunu hoş karşılayacağını bildiriyordu.18 Osmanlı Devleti 'nde bulunan Amerikan elçisi Morgenthaw da devletini savaşa sürüklemeye çalışıyordu. 26 Ağustos 'ta Evening Star Gazetesi 'nde yayınlanan Morgenthaw raporlarında, Osmanlı İmparatorluğu İngiltere ile savaşa girerse, Türkiye 'deki Amerikalıların katledileceği tehdidinin olduğunu söylüyordu.19
Bu propagandalara ek olarak, Almanya ile İngiltere arasında başlayan denizaltı savaşları çerçevesinde, ticaret gemilerinin de batırılması ve bunlarda Amerikan vatandaşlarının da bulunması, Amerika 'yı kızdırdı. Ayrıca Mart 1917 de Alman Denizaltıları 'nın iki Amerikan ticaret gemisini batırması üzerine, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya 'ya savaş ilân etti.20 Ancak savaşa girdikten sonra, Osmanlı Devleti 'ne savaş açıp açmama noktasında endişeli idi. İtilâf Devletleri görüşüne göre; Bulgaristan 'a değil, sadece Osmanlı Devleti 'ne savaş açılmalı idi. Amerika Dışişleri Bakanı Robert Lansing ise, Osmanlı Devleti 'ne karşı savaşa razı değildi. Çünkü en başta Amerika 'nın misyonerlik faaliyetleri önemli oranda yara alacaktı. Yine Türkiye Elçisi Elkus da savaşa taraftar değildi.21 Amerikan hükûmeti bunlardan dolayı savaş ilân etmedi. Buna karşılık Osmanlı Devleti, Almanya 'nın baskısı karşısında ve Almanya 'nın müttefiki olmak hasebiyle 20 Nisan 1917 'de, ABD ile diplomatik münasebetlerini kesmiştir.22
Amerikan Mandaterliği Düşüncesinin Ortaya Çıkışı
Amerika Birleşik Devletleri I. Dünya Savaşı 'nın başında Avrupa diplomasisinden uzak kalmak ilkesini içeren Monroe Doktrini 'ne sığınarak, savaş dışı kalmayı başarmıştı. Ancak savaşın umulanın aksine çok uzun sürmesi ve batırılan İngiliz ve Fransız gemilerinde Amerikalıların olması, diğer taraftan yukarıda da ifade ettiğimiz gibi iki Amerikan ticaret gemisinin Almanlar tarafından batırılması üzerine, Amerika Birleşik Devletleri 1917 yılında savaşa girmiş ve ürettiği üstün teknolojik silâhlarla savaşın gidişatını değiştirmişti.23
Savaş devam ederken Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Thomas Woodrow Wilson 8 Ocak 1918 tarihinde; Amerikan Kongresi 'nde24 Wilson Prensipleri adıyla anılan bir bildiri açıkladı. Bildiride temelde çoğunluğu oluşturan toplumların kendi kaderlerini tayin hakkının verilmesi üzerinde durulmuştur.25 Savaş sonrası yenilen devletlerin kaderini belirlemek amacıyla Paris 'te bir kongre toplandı. Bu kongreye Fransa adına; George Clemanceu ve Stephan Pichon, İngiltere adına; Lloyd George ve Arthur James Balfour, Amerika adına; Woodrow Wilson ve Robert Lansing, İtalya adına; Vittario Emanuelle Orlondo ile Sidney Sannino katıldı.26 Bu görüşmeler sırasında Wilson bir tarafta Venizelos 'a; İngiltere, Fransa ve Japonya 'nın Yunanlıların Anadolu 'daki beklentilerine yeşil ışık yakmalarına şimdilik katılacağını, oysa aslında bir toplumun çoğunluk olarak yaşadığı toprakların yabancı bir devlete sunulmasına karşı olduğunu bildirerek, fikirlerinde ikilem içine düştüğünü gösteriyordu. Diğer yandan Türkiye ve Ermenistan 'ın Amerikan mandaterliğine bırakılmasına taraftardı.27 Paris 'te devam eden bu görüşmeler çerçevesinde 24 Ocak-14 Şubat 1919 tarihleri arasında on defa komisyon toplanmıştır. Bu toplantılarda ,Cemiyet-i Akvam Nizamnamesi ”ni kabul etmiştir.
Bu Nizamnamenin 19. maddesi de mandacılığa ayrılmıştır. Daha sonraki değişikliklerle 28 Nisan 1919 da son şeklini alan metnin, 22. maddesi doğrudan doğruya mandacılığa aitti. Burada kabul edilen mandacılık fikrinin ise, özellikle işgal edilen Osmanlı toprakları ile Alman kolonilerine uygulanması uygun bulundu.28
Manda, kendi kendini yönetemeyen bir ülkeyi yönetmek için Milletler Cemiyeti 'nin bir devlete verdiği vekillik olarak tanımlanabilir.29Sömürge yerine geçen bir anlam içeren manda, emperyalist düşüncenin bir ürünüdür.30 Amerikan Mandaterliği konusu İngiliz Başbakanı Lloyd George 'un vermiş olduğu öneriyle ortaya çıkmıştır. Bu olay şu şekilde gelişmiştir: İtalyan temsilcisi Orlondo 19 Mayıs 'ta bütün Anadolu 'nun İtalyan mandasına alınması için teklif vermiştir. Bu teklif orada bulunan devletler tarafından reddedildikten sonra, Lloyd George kendi teklifini sunmuştur. Buna göre:
1- Amerika Birleşik Devletleri 'nin İstanbul ve Boğazlar üzerinde tam bir mandaterliğe sahip olması için iki şık vardır.
Birincisi; Amerika Birleşik Devletleri bütün Anadolu 'da hafif bir mandaterliğe sahip olmalıdır. Padişah ve hükûmet İstanbul 'da kalmalıdır.
İkincisi; Eğer Amerika Birleşik Devletleri bu işe razı olmaz ise, bu bölge doğrudan doğruya padişaha kalmalıdır. Sınırları; Akdeniz, Karadeniz ve Marmara 'ya uzanmalıdır.
2- Yunan komiserinin teklifi gereğince, Aydın vilâyetinin bir kısmı Yunanistan 'a bağlanmalıdır.
3- Amerika Birleşik Devletleri, Ermenistan ve Kilikya 'da tam bir mandaya sahip olmalıdır.
4- Ermenistan 'ın mandaterliğe alınması çerçevesinde, Rus meselesinin halline kadar Rus Ermenistan 'ı ve Azerbaycan da, mandaterlik içinde olmalıdır.31
İşte mandacılık düşüncesi Paris 'te bu şekilde tartışılırken ve nispeten Amerika Birleşik Devletleri Başkanı tarafından kabul edilirken, asıl önemli kısım unutuluyordu. O da Amerikan Senato ve Kongresiyle, Türkiye 'nin buna razı olup olmaması konusu idi.
Osmanlı Devleti 'nin 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan 'ın İtilâf Devletleri ile mütareke imzalaması üzerine, Almanya ve Avusturya ile bağlantısı kesilmişti. Yeni iktidara gelen İzzet Paşa ise, 12 Ekim 1918 'de İspanya hükûmeti vasıtasıyla 14 Ekim 1918 de Wilson 'dan, Wilson Prensipleri çerçevesinde bir mütareke imzalanmasını, bunu da Wilson 'un üstlenmesini istemiştir. Wilson bunu kabul etmiş ve diğer ülkelere bildirmiştir. Ancak Osmanlı Devleti sonucu beklemeden 30 Ekim 1918 de mütarekeyi imzaladı.32 Mütarekeyi takiben ülkenin önemli bir kısmının işgale uğraması üzerine, insanlar ne yapacaklarını bilmez bir duruma gelmişlerdi.
Mütareke; büsbütün karıştırdığı, bir cadı kazanı haline getirip kaynatmaya başlattığı, fikirsiz haykırışlar ortamı, İstanbul 'da bir anda gösterişli adlar ve programlarla ideal ve düşünceden yoksun bir sürü dernek, parti ve kısa sürelerde ad değiştirerek çıkıp batan gazeteler türetmişti. Bu mütareke sonucunun işgal altındaki bazı İstanbul aydınlarında yarattığı ,Kendine güvenmeme ” ve ,Aşağılık duygusu ” onları bir ruh bunalımı ile iç çöküntüsüne sürüklemiş, umutsuzluğa düşürmüştür. Millî irade aşkından yoksun bu yüreksiz aydınlar, bir sığıntı halinde büyük devletlerden birinin ,Manda yönetimi ” altına girmeyi tek kurtuluş çaresi! sanmışlardı. Türkiye 'de, Amerikan ve İngiliz mandası taraftarları böyle türemiştir. Fransız ve İtalyan mandası da söz konusu edilmiştir. Ancak bunlar sözde kalmıştır.33