11
EXE RANK
~TiM[e]-oVeR~
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 2 Kas 2008
- Mesajlar
- 11,101
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Web sitesi
- www.google.com
* Tekin ŞEKER
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşında yenilişi 30 Ekim 1918’te imzalanan Mondros mütarekesiyle resmileştirilmiştir. Mütarekeyle Osmanlı İmparatorluğunun toprakları itilaf devletlerince kendi aralarında paylaşılmış ve nihayet bu doğrultuda Anadolu’da işgaller başlamıştır.
İşgaller denizden ve karadan olmak üzere 1 Kasım 1918’de başlayıp 9 Eylül 1922 tarihinde Yunan işgalinin İzmir’den bertaraf edilmesiyle sona ererek 14 Ekim 1922’de Yunan Hükümeti’nin itilaf devletlerince 11 Ekim 1922 imzalanan Mudanya mütarekesinin kabul etmesiyle siyasi olarak da son bulmuştur. Mondros Mütarekesi’nin ağır şartlarını imzalayan Osmanlı hükümeti’nin çaresizliği karşısında 21 Aralık 1918’te sultan Vahdettin Kanun-u Esasinin 7’nci maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclis’i Mebusan’ı feshettiğini ilan eder.(İNAN, 1998: s.21-22) Bundan sonra işgaller başlamıştır ancak işgallerin kesin olarak bittiği dört yıl içinde Anadolu’da işgallere tepkide bulunan ve silahlı mücadeleyi başlatan halk hareketi görülmektedir.(ŞEKER, 2006: s.9)
Kuvay-ı milliye direnişi devam ederken padişah’ın Meclis’i Mebusan’ı feshetmesinin üzerinden iki ay geçmeden 18 Kasım 1918’de Tevfik Paşa meclis’ten güvenoyu alarak başa geçmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa ülkenin içinde bulunduğu vaziyeti sultan Vahdettin ve mebuslarla görüştükten sonra 15 Mayıs 1918’de 9’uncu ordu müfettişi sıfatıyla Samsun’daki genel durumu düzeltmek için hareket etmiştir.(İNAN, 1998: s.24-25) Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basmasıyla artık fiilen milli mücadele içinde olup İstanbul hükümetinin karşısında yer alacak davranışlarda bulunmuştur. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk’ün samsun’a çıkışıyla beraber memleketin içinde bulunduğu durum kendi nutkunda şöyle anlatılmaktadır:
Samsun’a Çıktığım Gün Genel Durum ve Görünüş
“1919 yılı Mayısın 19. günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve
Görünüşü şöyleydi:
Osmanlı devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zayıf düşürülmüş, şartları ağır bir Ateşkes antlaşması imzalanmış. Büyük savaşın devam ettiği uzun yıllar sonunda millet yorgun ve fakir bir durumda. Millet ve memleket I. Dünya Savaşına sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kavgasına düşerek kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahideddin soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başbakanlığındaki hükümet güçsüz onursuz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onula birlikte kendilerini koruma altına alabilecek herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…
İtilaf devletleri, Ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer bahane ile itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransız’lar; Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile gizli görevlileri faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilaf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel arzu ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavri Mira Heyeti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, miting ve propagandalar yaptırmaya uğraşmakta. Yunan Kızılhaçı ve Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri heyetini çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Heyeti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilatları, yirmi yaşından yukarı gençlerini de kendisine dahil ederek her yerde kuruluşunu tamamlıyor. Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi devam eiyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karedeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı olan Pontus Cemiyeti hiçbir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
Düşünülen Kurtuluş Çareleri
Şimdi Efendiler, müsaade buyurursanız size bir soru sorayım: Bu durum ve şartlar karşısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi? Açıkladığım hususlara ve yaptığım gözlemlere göre üç türlü karar ortaya atılmıştır:
Birincisi:İngiliz himayesi istemek.
İkincisi: Amerika mandasını istemek.
Bu iki türlü karar sahipleri, Osmanlı Devleti’nin bütün halinde korunmasını düşünenlerdir. Osmanlı topraklarını çeşitli devletler arasında paylaşımı yerine, imparatorluğun tek bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı tercih edenlerdir. Üçüncü karar: bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmuştur.Söz gelişi, bazı bölgeler kendilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama yollarına başvuruyordu. Bazı bölgeler de Osmanlı ülkesinin paylaşılacağını oldu bittiye getirerek kendi başlarını kurtarmaya çalışıyordu.
Bu üç türlü kararın gerekçesi yaptığım açıklamalarda yer almıştır.
Benim kararım
Efendi’ler ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi.Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü bitmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı.Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da paylaşımı sağlamaya çalışmaktan ibaretti.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlamak isteniyordu? O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?
Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı, o da milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir türk devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” (ATATÜRK, 2006: s.19,24)
Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş savaşının başlangıcı olan 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıkışını da Gençlik ve Spor Bayramı olarak da tüm gençlere; 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM’nin bu gününü de çocuklara armağan ederek askeri ve siyasi başarılarını bayramlarla taçlandırmıştır. Nitekim bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk halkının tarihini sadece askeri ve siyasi alanda değil de sosyal, kültürel, spor ve bayram gibi toplumun kaynaşmasını sağlayan her türlü etkinlikte araması gerektiğine olan inancını göstermektedir.(ÖZTÜRK-ŞEKER, 2007)
KAYNAKLAR
1- A. Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Devrimi, 4.Basım, Ankara, TTK Basımevi, 1998.
2- Tekin ŞEKER, “Demokrat Parti Dönemi Din Politikaları (1946-1954), Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2006.
3- M. Kemal Atatürk, Nutuk, (Sadeleştiren ve yayına haz. E. Semih Yalçın), 2006.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsuna Çıkışı
(Gençlik ve Spor Bayramı)
(Gençlik ve Spor Bayramı)
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşında yenilişi 30 Ekim 1918’te imzalanan Mondros mütarekesiyle resmileştirilmiştir. Mütarekeyle Osmanlı İmparatorluğunun toprakları itilaf devletlerince kendi aralarında paylaşılmış ve nihayet bu doğrultuda Anadolu’da işgaller başlamıştır.
İşgaller denizden ve karadan olmak üzere 1 Kasım 1918’de başlayıp 9 Eylül 1922 tarihinde Yunan işgalinin İzmir’den bertaraf edilmesiyle sona ererek 14 Ekim 1922’de Yunan Hükümeti’nin itilaf devletlerince 11 Ekim 1922 imzalanan Mudanya mütarekesinin kabul etmesiyle siyasi olarak da son bulmuştur. Mondros Mütarekesi’nin ağır şartlarını imzalayan Osmanlı hükümeti’nin çaresizliği karşısında 21 Aralık 1918’te sultan Vahdettin Kanun-u Esasinin 7’nci maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclis’i Mebusan’ı feshettiğini ilan eder.(İNAN, 1998: s.21-22) Bundan sonra işgaller başlamıştır ancak işgallerin kesin olarak bittiği dört yıl içinde Anadolu’da işgallere tepkide bulunan ve silahlı mücadeleyi başlatan halk hareketi görülmektedir.(ŞEKER, 2006: s.9)
Kuvay-ı milliye direnişi devam ederken padişah’ın Meclis’i Mebusan’ı feshetmesinin üzerinden iki ay geçmeden 18 Kasım 1918’de Tevfik Paşa meclis’ten güvenoyu alarak başa geçmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa ülkenin içinde bulunduğu vaziyeti sultan Vahdettin ve mebuslarla görüştükten sonra 15 Mayıs 1918’de 9’uncu ordu müfettişi sıfatıyla Samsun’daki genel durumu düzeltmek için hareket etmiştir.(İNAN, 1998: s.24-25) Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basmasıyla artık fiilen milli mücadele içinde olup İstanbul hükümetinin karşısında yer alacak davranışlarda bulunmuştur. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk’ün samsun’a çıkışıyla beraber memleketin içinde bulunduğu durum kendi nutkunda şöyle anlatılmaktadır:
Samsun’a Çıktığım Gün Genel Durum ve Görünüş
“1919 yılı Mayısın 19. günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve
Görünüşü şöyleydi:
Osmanlı devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zayıf düşürülmüş, şartları ağır bir Ateşkes antlaşması imzalanmış. Büyük savaşın devam ettiği uzun yıllar sonunda millet yorgun ve fakir bir durumda. Millet ve memleket I. Dünya Savaşına sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kavgasına düşerek kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahideddin soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başbakanlığındaki hükümet güçsüz onursuz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onula birlikte kendilerini koruma altına alabilecek herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…
İtilaf devletleri, Ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer bahane ile itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransız’lar; Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile gizli görevlileri faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilaf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel arzu ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavri Mira Heyeti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, miting ve propagandalar yaptırmaya uğraşmakta. Yunan Kızılhaçı ve Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri heyetini çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Heyeti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilatları, yirmi yaşından yukarı gençlerini de kendisine dahil ederek her yerde kuruluşunu tamamlıyor. Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi devam eiyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karedeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı olan Pontus Cemiyeti hiçbir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
Düşünülen Kurtuluş Çareleri
Şimdi Efendiler, müsaade buyurursanız size bir soru sorayım: Bu durum ve şartlar karşısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi? Açıkladığım hususlara ve yaptığım gözlemlere göre üç türlü karar ortaya atılmıştır:
Birincisi:İngiliz himayesi istemek.
İkincisi: Amerika mandasını istemek.
Bu iki türlü karar sahipleri, Osmanlı Devleti’nin bütün halinde korunmasını düşünenlerdir. Osmanlı topraklarını çeşitli devletler arasında paylaşımı yerine, imparatorluğun tek bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı tercih edenlerdir. Üçüncü karar: bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmuştur.Söz gelişi, bazı bölgeler kendilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama yollarına başvuruyordu. Bazı bölgeler de Osmanlı ülkesinin paylaşılacağını oldu bittiye getirerek kendi başlarını kurtarmaya çalışıyordu.
Bu üç türlü kararın gerekçesi yaptığım açıklamalarda yer almıştır.
Benim kararım
Efendi’ler ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi.Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü bitmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı.Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da paylaşımı sağlamaya çalışmaktan ibaretti.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlamak isteniyordu? O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?
Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı, o da milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir türk devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” (ATATÜRK, 2006: s.19,24)
Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş savaşının başlangıcı olan 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıkışını da Gençlik ve Spor Bayramı olarak da tüm gençlere; 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM’nin bu gününü de çocuklara armağan ederek askeri ve siyasi başarılarını bayramlarla taçlandırmıştır. Nitekim bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk halkının tarihini sadece askeri ve siyasi alanda değil de sosyal, kültürel, spor ve bayram gibi toplumun kaynaşmasını sağlayan her türlü etkinlikte araması gerektiğine olan inancını göstermektedir.(ÖZTÜRK-ŞEKER, 2007)
KAYNAKLAR
1- A. Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Devrimi, 4.Basım, Ankara, TTK Basımevi, 1998.
2- Tekin ŞEKER, “Demokrat Parti Dönemi Din Politikaları (1946-1954), Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2006.
3- M. Kemal Atatürk, Nutuk, (Sadeleştiren ve yayına haz. E. Semih Yalçın), 2006.