M.Şevket Eygi nin bir yazısının düşündürdükleri.....

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan halukgta
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
0
EXE RANK

halukgta

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
5 Kas 2010
Mesajlar
148
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
67
halukgta
İnternette dolaşırken bir yazı gözüme çarptı ve okumaya başladım. Doğrusu içinde yaşadığımız İslam ın ve geleneğin dayatmalarının ne denli yanlış olduğunu ve kur’an ile hiç mi hiç bağdaşmadığını bir kez daha gördüm. İsterseniz yazıdan paragraflar alıp ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım. Yazının sahibi sizlerinde yakından tanıdığınız çok saygın ve efendiliğiyle bildiğimiz yaşça da büyüğümüz olan Sayın Mehmet Şevket Eygi. Yazısına başlarken bakın kendisini nasıl tarif etmiş.

(BENDENİZ din âlimi değilim, dinî konulara temas ediyorum. Yanılabilir miyim? Cevabım: Beş vakit namazın farz olduğu, âqil ve baliğ her Müslüman’ın bunu mutlaka kılması gerektiği gibi muhkem, müttefakun aleyh (üzerinde kesin ittifak/birlik olan) konuları yazmak için din âlimi olmak gerekmez. Nasıl ki, iki kere ikinin dört ettiğini söylemek için matematik profesörü olmanın gerekli olmaması gibi...)

Aslında söylenen sözler yani ana fikir doğru, çünkü Rabbimde kur’anın anası olan muhkem ayetlerden bahsederken, sizlere açık ve detaylı bir şekilde gönderdim ki akıl edesiniz anlayasınız diyordu, buraya kadar hem fikiriz. Gerçi verdiği örnek de bile kısmi çelişki varsa da, anlatılmak istenen rabbin muhkem ayetleri açık ve anlaşılır olarak gönderdiğini söylemesi ve buna verdiği iki kere ikinin dört etmesi örneğinin çok yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Gerçektende Allah muhkem ayetler için aynen bunu anlatmaya çalışıyor, onca ayetlerinde.

Demek ki buradan kur’anın anası olan muhkem ayetleri anlamak için, verdiği örnekten de yola çıkarak, anlamak için din âlimi olmak gerekmediğini, bende söyleyebilirim. Ama bahsettiğimiz muhkem yani açık olan ayetlere, birçok mana yükleyenler, farklı anlayanlar, acaba neden farklı anlıyor? Hani açık ve anlaşılırdı. Hatta iki kere ikinin dört etmesi gibiydi. Kendisinin de bu mantıkla yola çıktığını ve yanılmasının mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyor, ama ya farklı anlayanların durumunu nasıl açıklarız bu durumda? Devam edelim bakalım daha neler yazmış Sayın Eygi.

(Bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslüman’ı olarak ilmihal fıkıh, akaid, ahlâk kitaplarındaki bazı kesin bilgileri halkımıza hatırlatıyorum. Kendimden bir ilave ve yorum yaptığım yoktur. Tesettür konusunu ele alalım; Tesettür Kitab ile yani Kur’ân-ı Kerim’in kesin ayetiyle, Sünnet ile on dört asırlık icmâ-i ümmet ile bilinen kesin bir farzdır. Tesettürün farz olduğunu inkâr eden, “Hayır, İslâm dininde böyle bir şey yoktur!..” diyen kişi dinden çıkar. Dinimizde tesettürün farz olduğunu savunmak, yazmak, hatırlatmak için fakih olmak, gerekmez.
İlmihal, fıkıh, akaid kitaplarına sımsıkı bağlı olan bendeniz yanılmam ama müctehid olmadığı halde ictihad yapan……...)


Lütfen yazıyı çok dikkatli okuyalım, Sayın Mehmet Şevket Eygi din âlimi olmadığını ama kur’an da bazı ayetlerin çok açık anlaşıldığından bahsederek, onu da matematikten bir örnekle vermişti. Peki, burada ne diyor, acaba söylediklerini tastikliyor mu dersiniz? Gelin ona da bakalım. Sayın Eygi kendisinin Ehlisünnet ve cemaat Müslüman ı olarak ilmihal, fıkıh, akaid, ahlak kitaplarındaki bazı kesin bilgileri halkımıza hatırlattığını söylüyor. Hatta kendisinden hiçbir yorumda yapmadığını da özellikle belirtiyor. Ayrıca bakın nerelere bağlı olduğunu da itiraf ediyor. (İlmihal, fıkıh, akaid kitaplarına sımsıkı bağlı olan bendeniz yanılmam…… ) Demek ki sımsıkı bağlı olduğu kitaplar bunlar, ya kur’an? Bu beşeri kitaplara bağlı olanın yanılmayacağını, onun içinde bunlara kendisinin bağlı olduğundan, yanılma ihtimalinin olmadığını anlatıyor bizlere. Düşündürücü sözler. Acaba bu düşünce Rabbim e ulaştırır mı bizleri? Benim bildiğim beşerin kitaplarına bağlı olan değil, rabbin kitabına bağlı olan yanılmaz. Kesin bilgiyi beşerin sözlerinde değil Rabbin kitabında aramadığımız takdirde varacağımızın yerin, Rabbimin huzuru olacağını kimse garanti edemez. Ya şeytanın huzuruna ulaştırırsa bu yol bizleri, emin olabilir miyiz, garanti verebilen var mı? Hâlbuki bağlı olacağımız ve sarılacağımız tek kitabın Rabbim KURAN olduğunu ayetlerinde söylemiyor muydu? Hani kur’ana sarıldığımızda bizi doğruya yöneltecek kitap kur’an dı? Acaba iki çarpı ikinin dört ettiğini bazen mi görüyor Sayın Eygi kur’an da. Neden sımsıkı sarıldığı kitaplar arasında kur’an yok? Tabii ki o kendi sorumluluğu buna da sözümüz olamaz. Ama sarıldığı kur’an dışı kitaplarla yanılmayacağını söylemesi en büyük yanılgıdır, çünkü beşer her zaman şaşar, ama şaşmayan yalnız ve yalnız RABBİM dir, bunu kendisine hatırlatırım.

Şimdi isterseniz bu sözlere bakalım ve rabbin ayetleri ile karşılaştıralım. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, daha önce söylediği herkesin anladığı muhkem ayetler ve verdiği örnek için kimseye ihtiyaç duyulmadan anladığımızı söylüyordu. Yani kur’an dan bunları anlayabileceğimizi anlatmaya çalışıyordu, çok da doğruydu. Ama şimdi saydıklarına bakalım tekrar nerelere bakıp yazıyormuş yazılarını?
(ilmihal, fıkıh, akaid, ahlak kitaplarındaki bazı kesin bilgileri halkımıza …..)
Baktığı ve faydalandığı kitaplar içinde, yukarıda yazdığım gibi yine muhkem olan ayetlerin anlaşıldığı KURAN yok. Kesin bilgiler, madem muhkem açık anlaşılır sözler neden direk KURAN a bakılmıyor da, kendisinin Bir Ehli Sünnet ve Cemaat Müslüman’ı olduğunu söylediği ve bir mezhebin akideleri, kitapları, mezhep imamlarının yazdıkları kitapları gerçek doğru kabul ediyor. Peygamberimizin ardı sıra giden şunu unutmamalıdır, peygamberimizde insanlığa kur’an ile hükmetmiş, onun dışına asla çıkmamıştır. Çünkü bunu yapmasını rabbim emretmiştir. Buda onlarca ayetinde açıkça görülmektedir.

Kur’an da iki çarpı iki ayetlerini göremiyor mu da, saydığı kaynaklarda kesin ve emin buluyor gerçek açıklamaları? Bu kaynaklardaki bilgilerin kesin bilgi olduğunun garantisini kimler verdi acaba Sayın Eygi ye? Acaba karşı mezhebin fıkıh, akait ve ahlak kitaplarının yanlışlığından ne kadar emin olabilir? Karşı inancın mezhebi, ikiyle ikiyi çarptıklarında beş mi çıkarıyorlar? Eğer bir insan büyük bir toplulukta, camiada kendisini bir cephe, bir bölüm olarak ayırırda kendi sözlerinin kesin doğru olduğundan bahsederse, o toplumda birlik ve beraberlikten söz edilemeyeceği gibi, o toplumda kargaşaya ve bölünmeye sebep olursunuz. Yazının devamında tesettür konusunu örnek vermiş ve bakın yine kur’an dan örnekler almadığı çok açık olan sözlerine nasıl devam etmiş.

(Tesettür Kitap ile yani Kur’ân-ı Kerim’in kesin ayetiyle, Sünnet ile on dört asırlık icmâ-i ümmet ile bilinen kesin bir farzdır. Tesettürün farz olduğunu inkâr eden, “Hayır, İslâm dininde böyle bir şey yoktur!..” diyen kişi dinden çıkar. Dinimizde tesettürün farz olduğunu savunmak, yazmak, hatırlatmak için fakih olmak, gerekmez.)

Önce tesettür kelimesine bakalım, burada nelerden bahsediyor ne demek istiyor? Tesettür kelimesinin anlamı kadınların ve erkeklerin başkasına, namahremlere vücutlarının haram kısımlarını örtüp göstermemeleri olarak tercüme edebiliriz. Ama her ne hikmetse biz erkekler kendimizi konu dışı bırakıp, hatta daha rahat bir sınırlar içine koymayı uygun bulup, kadınlarımıza ise kur’anın hiç bahsetmediği yerleri dahi kapatmanın, Allah emri olduğunu söyleriz. Buda erkek egomuzun bir sonucu olsa gerek.

Gelelim yazıya, yazıda tesettürün kur’an ın kesin ayetiyle, sünnet ile on dört asırdır farz olduğunu söylüyor. Peki, Sayın Eygi nin verdiği matematik örneği acaba tesettür için geçerli mi dersiniz? Yani iki çarpı ikinin dört ettiği gibi, kur’an dan çıkarmış mı acaba tesettür konusunu da? Yoksa kesin hatlarıyla açıklama yapılmamışta, gelenek ve iklime göre, ya da yaşanılan devre göre giyinmeyi serbest bırakmışta, kesin kapatılması gerekenler söylenip, genel bir uyarıda mı bulunmuş Allah? Ya da kur’an da kesin bir kıyafetin olmadığını gören Sayın Eygi, bunun doğrusunu daha net ve açık olarak fıkıh kitaplarında mı bulmuş dersiniz?

Sünnet deyince ne anlamalıyız, acaba peygamberimizin ve o devirde kadınların giydiği iklime, geleneğe, örf ve adetlere uygun ve sevdiği kıyafetlerin bizler tarafından da giyilmesi mi, yoksa Rabbin özellikle uyardığı ve peygamberimizin Allah korkusunu yerleştirmek için, yaptığı tüm davranış ve yaşam örneğimi sünnettir? Tesettürün ne anlama geldiğini yazmıştım, acaba hangi aklı başında bir insan, Rabbin sakınmamızı ve saklamamızı gereken yerlerin örtülmesine karşı çıkabilir dersiniz? Bunun tersini söylemek açık saçık giyinmeyi savunmak, insanları tahrik edecek şekilde giyinmek, hangi din mensubu olursa olsun hiç kimsenin, hatta ateist birisinin bile savunacağı bir durum asla değildir. Çünkü Rahman insanın fıtratına yaradılışta koyduğu duygu buna müsaade etmez. Tabi sapıtmış, yoldan çıkmışlar müstesna. Şeytana uymakta ısrar edenler konumuz dışındadır.

Allah o kadar çok mühlet veriyor ki, bunun örneğini bile vermek bizlerin hafızasının alacağı bir konu değildir. Yazıda ilginç taraf ise, hayır İslam dininde böyle bir şey yoktur diyenin dinden çıkacağını söylemesi. Çok ilginç ve üzerinde çok ama çok düşünülmesi gereken bir konu. Acaba nasıl bir tesettüre uymama bizi dinden çıkarır? Sayın Eygi ye sormak isterim, Rabbim kur’an da acaba kadına nasıl bir kıyafet biçmiş de, bunu yapmadığınızda dinden çıkarsınız demiş, onu sormak isterim doğrusu. Bu yazıyı okuduğumda Sayın Fethullah Gülenin bir yazısı geldi aklıma o bile bakın bir zamanlar kadınlarımıza, kızlarımıza yazın eldiven giydirdiği halde, daha sonra ki yıllarda başörtüsü için ne diyordu?

( Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meseledir.)

Düşünebiliyor musunuz, kur’anın koymadığı bir hükmü koymaya çalıştığınızda nasılda zıtlıklar, tezatlıklarla karşılaşıyoruz. Ama Sayın Eygi ye göre ona öğretilen tesettüre uymamak dinden çıkmak ve dışlanmak olduğunu söyleyebiliyor. Bu sözler bana papanın aforoz sistemini çağrıştırdı biran, acaba İslam dininde kim ya da kimler birilerini dinden atacak, birilerinin istediği tesettüre uymadığımızda? Hangi delillerle yapacak bunu, kimlerin yetkisi var bunu yapmaya? Sayın Eygi nin Tesettür den anladığı kıyafet nedir? Acaba kendisinin bir taraf olduğunu söylediği kişiler mi söylediler Allah katında en iyi tesettür böyledir diye?

Karşısındaki mezheplerin tesettür anlayışları, kendi anlayışına uymuyorsa, onlarda mı dinden çıkmış sayılırlar? Yazısında kendisinden o kadar eminki, tıpkı iki çarpı ikinin dört ettiği gibi, fakih yani fıkıh bilgini olmak gerekmez bu tesettürü kur’an dan anlamak için diyor. Peki, nasıl oldu da kur’an dan, günümüzde tesettür dediğimizde tek saçın teli görünmeyecek bir şekilde örtülmesi, kulakların görünmemesi, palto ya da çarşaf giyilmesi, hatta kimine göre peçe takılması, burka giysisi gibi giysilerin rabbin emrettiği tesettürü anlattığına, nasıl kesin emin oldular da, bunları kabul etmeyen dinden çıkar diyebiliyorlar?

Allah kur’an da kadının giyimini üstü kapalı bahsettiği ve geleneğe, toplum yapısına, iklime göre insanlara bıraktığının çok açık anlaşıldığı iki ayet görüyoruz. Birisi Nur suresi 31. ayet burada bakışların önemli olduğu vurgusunu yaparak, kadının göğüs dekoltesini göstermemesi gerektiğini emreder, Diğeri de Ahzap suresi 59. ayette evden dışarı çıkarken, evin içindeki kıyafetle dışarı çıkmayın, daha derli toplu bir kıyafetle çıkın diye izahatta bulunur. Bunun nedenini de açıklar Rabbim, rahatsız edilmemeniz için en uygun yol budur der ve uyarır.

Acaba bu ayetlerde hâşâ Rabbim kadın kıyafetini tam açıklayamamışta, kesin doğruluğunu bahsettiği kitaplardan mı öğrenmiş Sayın Eygi? Hani Rabbim bizleri kur’an dan sorumlu tutacaktı? Yaratan anlaşılmayan bir kitap gönderip, bizleri sorumlu tutar mı sizce? Bunu da söyleyenlerin izah ettiği gibi giyinmediğinizde, ya da bu kıyafetin doğruluğunu kabul etmediğinizde, dinden çıkılacağını bile söyleyebilmektedirler.

Evet, Sayın Eygi tesettür elbette farzdır, ama kur’anın asla bahsetmediği, sizlerin bahsettiğiniz geçmişten gelen gelenek ya da bazı ülkelerin giydiği kıyafetler değildir tesettür, tesettür Rabbin kur’an da bahsettikleri, yasakladıkları dikkatimizi çektikleri konulardır, daha da güzeli katımda en makbulünüz takvaca en üstün olanınızdır, Allahtan sakınanızdır der bizlere.

Günümüzde namusun ve iffetin simgesi yaptığımız başörtüsünün, içler acısı halini üzülerek hep birlikte seyrediyoruz. Saçın bir tek kılını göstermeyenler, ülkenin yetiminin, fakirin fukaranın rızkıyla oynamaktan korkmaz olmuşlar. Başlarını örtüp en lüks ve şatafatlı giysilerle tüm bedenlerin cazibesini sergileyenleri aramaya gerek yok sanırım. Başın dış kısmını örtüp, başın içini terbiye etmeyen, Allah korkusunu kafaya ve kalbe yerleştirmek yerine, saçın görünme telâşe sinde olanlar, acaba Allah katında en büyük makamın kimlere tahsis edildiğinin farkında mı dersiniz?

Benim için en önemlisi Takvalı olmanızdır diyen rabbim, acaba neden kadın saçını örtmelidir dememişte, kendisini kötülüklerden sakınanın, Allah tan korkanın, namus ve şerefine düşkün olanın en doğru insan olduğunu söylemiş dersiniz? Başımızdaki saçın, kulakların kapanmasında namus ve iffet aramaktan, gerçek namusun nelerden sakınmak olduğunu unutmuşuz. Allah yardımcımız olsun.
Evet, Sayın Mehmet Şevket Eygi, tesettürün Allah emri olduğunu söylemek için fakih olmak gerekmez, ama Yüceler yücesi Rabbim in sizler için, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız dediği kur’an da, Rabbim in asla bir kadın kıyafeti çizmeyip bahsetmediği halde, sizin öğrendiğiniz, bahsettiğiniz tesettürü anlamak ve Allah emri demek herhalde falcı olmayı gerektirir derim. Biliyorsunuz falcılıkta Rabbim tarafından yasaklanmıştır.


Amacım Sayın Eygi ye asla saygısızlık yapmak değildir, hatta sözlerim onu üzdüyse ondan Rabbin huzurunda özür de dilerim, ama kur’an gerçeklerini söylemek de her Müslüman ın görevidir. Yazının en sonunda söylenenler çok düşündürücüdür, bakın Sayın Eygi neler söyleyip Müslüman kardeşlerimizi uyarmış.


(Sevgili Müslüman kardeşlerim, sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığından ayrılmayınız. Reformculara, naylon müctehidlere, mezhepsizlere, telfik-i mezahip taraftarlarına, selefilere, şuculara buculara kulak vermeyiniz. Din işinin şakası yoktur. Cenâb-ı Hak cümlemizi doğru yoldan, Kendi rızasına ve Resulünün rızasına ve Salih seleflerin anlayışına uygun gerçek İslâm’dan ayırmasın.)


Bu duaya önce amin demek istiyorum. Daha sonrada İslam ı Allah, sakın fırkalara ayrılmayın emrini görmezden gelip, mezheplere ayırmayı normal gösterip, hatta bunda güzellikler vardır dedikten sonra, kendisinin mensup olduğu Müslümanlığı fırkayı, mezhebi söyleyip, Allah bundan kimseyi ayırmasın demek bir çelişkidir. Elbette daha açıkça söylemek gerekirse Allah cümlemizi Rabbimin kur’anın dan ve peygamberimizin yolundan ayırmasın demenin, bunda asla bir kimsenin şüphesi olamaz. Bir mezhebin sözcülüğünü yaparak, sanki diğerlerini yanlış göstermek, dini mezheplere bölmekten daha tehlikeli bir yoldur.


Mezheplerin elbette geçmiş yüzyıllarda, topluma faydaları olduğu gibi büyük zararları da olmuştur. Yakın zamanda mezheplerin Irakta acısını çektiğimiz örnekleri ile dolu sahnelerini yaşadık ve İslam a nasıl zarar verdiğini çok açık gördük. İki mezhep camide birbirini öldürecek kadar birbirinden nefret ediyorsa, bunun adını koyacak, savunacak birisi çıkacağını sanmıyorum.


Yazının sonunda bence en güzel sözü söylemiş Sayın Eygi. (Din işinin şakası yoktur.) Bence de kesinlikle şakası yoktur. En güzel dilekleri de, rabbin bizleri doğru yoldan, resulün rızasından ve gerçek İslam dan ayırmamasını söylemesidir. Ama son kısımdaki sözler yani;

(Salih seleflerin anlayışına uygun gerçek İslâm’dan ayırmasın.)

Rabbim asla velilerin ardına düşmeyin diye bizleri ikaz eder, din ve iman adına gerçek dostun, bizzat kendisi olduğunu söyler bizlere. Kimin takvaca üstün bir insan olduğunu da yalnız ve yalnız ben bilirim der. Ama bakın dini, imanı ve kur’anı Salih seleflerin anlayışına bırakmış görünüyor Sayın Eygi. Kimin Salih selef olduğunu nasıl biliyor acaba dersiniz? Ya da bundan emin olan var mı aramızda? Rabbim yalnız ben bilirim dediği halde. Acaba günümüzdeki bilgiler ve sözlerin, Salih selef diye bahsettiğimiz kişilerin gerçek sözü olduğuna, hangimiz garanti verebiliriz? Evet, Sayın Eygi din işinin şakası yoktur, bence daha dikkatli olmamız hepimizin menfaatinedir. Çünkü Rabbim bu kitabı biz insanlara bir rehber, gönül gözü, bir ışık ve aydınlık bir yol diye gönderdim diyorsa, o kitap karışık ve anlaşılmaz ve eksik değildir. Elbette her insanın bir başka insana ihtiyacı vardır, hatta birbirinden daha akıllı ve anlayışlıdır da, ama buradaki anlayış farklılığı olmayanı, emredilmeyeni anlamak adına değil, söyleneni, verilen örneklerle kavrama adına olabilir.

Bu sözlerim elbette muhkem ayetler içindir. Rabbim cümlemizi kur’an yolundan, peygamberimizin çizdiği yoldan ayırmasın. Kalbimizden kur’an ışığını eksik etmesin. Gözlerimize perde, gönüllerimize mühür vurmasın ki, gerçekleri görebilelim. Yoksa beyazı kara görmemiz işten bile değildir. Bizlere düşen beşere kulluk yapmak değil, rahmana kulluk yapmaktır, en doğru yolun da bu olduğunu bizlerin sahibi söylüyor. İbret alana KUR’ANIN NURU yansıyacak ve tüm gerçekleri gösterecektir.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
 
Geri
Üst