Insanin Hayata Bakış şekli...

1
EXE RANK

assubay06

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
1 Ara 2008
Mesajlar
1,403
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
assubay06
İnsanın Hayata Bakışı Nasıl olmalı??
varbak.com - Insanin Hayata Bakış şekli... İnsanın hayata bakış açısı, onun yaşamı açısından çok önemlidir. Çünkü süreceği yaşam onun hayat hakkındaki anlayışına göre şekil alır. Temel dinamik ve kişinin hayat hakkında kabul ettiği temel fikir ne olursa, süreceği yaşam da onun üzerine bina edilecektir. Kişi hayatiyet taşıyan ‘nasıl yaratıldığı’ gibi soruları kendisine sormalı, cevap verirken de insaflı davranmalı, cevaplarda kesinlik ve katiyet aramalıdır. Bu kesinlik ve katiyet onda imanı meydana getirecektir. İman kelimesi şeksiz, şüphesiz emin olma anl***** gelir.

İslâm'ın hayat hakkında ortaya koyduğu fikir, her şeyin öncesinde bir yaratıcının varlığına iman ki o da; Allahu Teala'dır. Hayat sonrasına da iman etmek gerekir ki o da; Ahiret günüdür.

Hayat ile hayat öncesi arasındaki münasebet iki konuyu kapsar:
1-Yaratıcı, yaratık ilişkisi,
2-Allah'ın emirleri.

Hayat ile hayat sonrası arasındaki münasebet de iki şeyi kapsar:
1-Ölümden sonra dirilme,
2-Haşr-u neşr ve insanın dünyada yaptığı fiillerinden sorulması.

Allah'a İman
:
Allah'a iman; yani onun varlığına iman, bizler için atalarımızdan kalma geleneksel bir iman olmaktan çıkıp, daha delilli ve tahkiki olmalıdır. Yani insan, Allah'a iman etmesi gerektiğini araştırma, incelemeler sonunda ikna olarak anlamalı ve bundan emin olmalıdır. Aksi takdirde kişinin Müslüman anne ve babadan doğması bir avantaj kabul edilebilir. Kişi tahkiki imanı gerçekleştirdiği takdirde Yahudi bir anne babadan veya dinsiz bir anne babadan olması onu etkilemeyecektir. Çünkü o araştırması sonucu Allahu Teala'yı tespit edecektir. Geleneksel olarak iman eden kişi Hıristiyan bir anne babadan doğdu ise Hıristiyan, Yahudi anne babadansa Yahudi ve dinsiz anne babadan doğdu ise dinsiz olur. Çünkü o kişide taklitçilik mevcuttur. Bu anlamda Müslüman Allah'a olan inancını delilleriyle, kanıtlarıyla tahkiki olarak kabul etmesi gerekir.

Allahu Teala'nın varlığını şu üç yolla bulabiliriz:
1-İnsanoğlu aciz bir varlıktır. Bu sebeple aciz olmayana yönelir.
2-İnsanoğlunda mevcut olan içgüdülerden tapınma içgüdüsü onu bir yaratıcıya kulluk etmeye zorlar.
3-Eşyayı kontrol ettiğinde ve onu incelediğinde (asi olan insan haricinde) her şeyin görevini harfiyen yerine getirdiğini ve insanın müdahalesi olmadığı sürece tabiatın müthiş bir düzene sahip olduğunu görür. Bu düzenin içindeki varlık birbiri ile ilişkili ve birbirine bağımlıdır. Bu da göz önünde bulundurulduğunda kendiliğinden oluşması imkânsızdır. Sonuç itibariyle mutlak yaratıcıya ihtiyaç vardır. Bazı ideolojiler varoluşu tesadüflere bağlamışlardır. Bazıları için ise, var oluşun sebebinin yaratılmışlık veya tesadüfilik olmasının o kadar da önemli olmadığı kanaatini taşımaktadır. Müslümanlar için, yukarıda saydığımız şıklar esaslar önem arzeder. Çünkü temel budur. Baştan söylediğimiz gibi temel sağlam ise bina sağlam olur, temel bozuk ise bina ihtiş***** rağmen yıkılmaya mahkûmdur.
Yukarıda bahsedilen maddeleri örneklerle açıklayacak olursak:
İnsanın acizliği:
İnsan, belli bir mesafeye kadar görebilir, belli bir mesafeden ses işitebilir, belli bir mesafeye sesini ulaştırabilir, belli bir hızda koşabilir ve yaşam süresini kendisi belirleyemez. Bu saydıklarımız dışında örnekler daha da arttırılabilir. Bu sebeple zaafa düştüğü, aciz kaldığı zamanlar ve muhtaç olduğu zamanlar çoktur. İşte, bu zamanlarda kendisini düştüğü bu çıkmazdan kurtaracak bir güç arar veya hayatın devamını sağladığını zannettiği bir güce yönelerek onu ilah edinir. Bu aynı zamanda onda mevcut olan tapınma içgüdüsünün tecellisidir. Çevresini aydın bir bakışa sahip olmadan incelediğinde şöyle bir tespit yapabilir: Güneş suyun buharlaşmasını, bu da yağmur bulutlarının meydana gelmesini, bunun sonucu olarak da yağan yağmurla nebatın meydana geldiğini, aynı zamanda güneşin olmaması halinde bunların meydana gelmeyeceğini düşünerek güneşi yaratan edinebilir. Nitekim, geçmişte bu şekilde yaşamış, buna benzer birçok toplumlar vardır. Onların ilahları kâinat içindeki varlıklardan oluşmaktadır. İşte bu problemin esasını teşkil etmektedir. Çünkü, insan duyu organlarıyla algıladıklarını sınıflandırırsa karşısına kâinat, bu kâinatta bulunan canlı, cansız varlığın yaşam süreci, kâinatın içinde bulunmasına rağmen onlardan düşünme yetisi ve karar verme yetisiyle ayrılan insan gerçeğiyle karşılaşacaktır. Bu algıladıklarının hepsi insanın kendisi gibi acizdir ve sınırlıdır. O halde bu aşamada bu aciz ve muhtaç varlık âleminin öncesinde ne vardır? sorusu akla gelmektedir. Çünkü aciz ve muhtaç olanın, aciz ve muhtaç olmayan bir düzenleyiciye/yaratana ihtiyacı vardır ki, bu da her şeyi yoktan var eden Allahu Teala'dır.
Bu gelinen aşamadan sonra şu sorular insanın aklını kurcalayabilir: Yaratıcı yarattı, peki ben yaratıcımla nasıl alaka kuracağım ve Yaratıcının yaratmasındaki maksat nedir?
İşte, bu sorunun akabinde devreye peygamberler girmektedir. Yani Allah'ın elçileri. Onlar Yaratan tarafından aramızdan seçilmişler ve Allahu Teala'nın yaratmasındaki maksadını bizlere bildirmişlerdir. Bu maksat Kur’an’da şöyle zikredilmektedir:
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat 56)
Buraya kadar yaratıcının varlığı ve yaratılış gayemizin ne olduğu açıklandığına göre sınırlı olan bu kâinatın yok oluşundan sonra ne var? sorusu akla gelir ki, bu da Âhirette imanla bağlantılı bir husustur
 
Geri
Üst